Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Evet, bu koroya iştirak etmeyeceğiz… »

Ergenekon davası soruşturmalarında gazetecilerin tutuklanması, medyada kuvvetli bir rüzgâr estirdi. Basın özgürlüğü adına, herkesin sesini kısmaya yönelik gürültü çıkaran bir koro oluştu. Öyle ki, Türkiye’de, devlet içindeki hukuk dışı yapıların üzerine gidilmesi için baştan beri yüreğini ortaya koyanlarda bile bir yalpalama var.

 Vesayet varsa medyası vardır. Darbeci varsa, gazetesi, gazetecileri vardır. 28 Şubat sürecinde, general telefonu ile üç gazetenin aynı manşeti atmasını unutalım mı? Bugün, Ergenekon davasını sulandıran, bulandıran, müthiş bir dayanışma sergileyen medya organizasyonu, onun için beni hiç şaşırtmıyor…

Yargısız infazlardan en çok bizim mahallede yaşayanlar çekti. Çektirenlerin başında da, bugün, “yargısız infazlara hayır” korosunun en önde gidenleri var. Suçsuz olduğu halde katil gibi, eşkıya gibi gösterilmek, cüzzamlı muamelesi görmek ne demek, en iyi biz biliyoruz. TAMAMI

Cumhuriyet, Kadın, Örtünme »

Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya adlı kitabında naklettikleri, medeniyet ithalinin mimarı Mustafa Kemal’in de benzeri ikilemler yaşadığını ortaya koyar:

“Kadın anlayışında pek garplı olduğu söylenemez. Hatta hanımların tırnaklarını boyamasını bile istemezdi. Son derece kıskançtı. Denebilir ki harem eğiliminde idi. … Medeni kanunla Türk kadınına garp kadınının bütün haklarını veren Atatürk, kendi münasebetlerinde, bırakınız ecnebi erkekle evlenen Türk kadınını, ecnebi kadınla evlenen Türk erkeğine bile tahammül etmezdi. Devrimlerin büyük ve eşsiz kahramanı, kendi koyduğu kanunun sonuçları ile karşılaşmak lazım gelince: ‘- Bize göre değil ha çocuklar…’ derdi.”

Medeniyet ithali kolay iş değil… Zira Türkiyeli laikler takriben 80 yıldır örtünmüyor; örtünen ve örtünmeyen dindarlar ise artık büyük ölçüde bu işi bir namus meselesi olarak görmüyorlar. Diğer yandan, hala namus ve şeref üzerine edilen yeminleri hiçbirimiz yadırgamıyoruz. Çünkü kendimize itiraf edemesek de, aslında 80 senedir ciddi bir şizofreni yaşıyoruz. Huzursuzuz. Ve öyle görünüyor ki, bu şizofreniden kurtulmadan huzur bulamayacağız. (DerinSular)

Çorbadaki kıl »

Susurluk sürecinde ‘bir dakika karanlık’ eyleminin yolundan saptırılması, askerî lojmanların da eyleme katılmalarıyla olmuştu.  O dönem bazı arkadaşlarımız bunu olumlu yorumlamışlar, ama ardından tüm sürecin bizzat bu katılım sayesinde iğdiş edilmesine tanık olmuşlardı. Çünkü askerlere karşı çıkılmayınca, protestonun anlamı değişmiş, olay bir laiklik gösterisi haline gelmişti. Kıssadan hisse şudur: Bir siyasi eylemin sahiplenmemesi gerekenlerce sahiplenilmesi o eylemi sulandırır ve yolundan çıkartır. Bugün de Nedim Şener ve Ahmet Şık’a yönelik destek, sahiplenmemesi gerekenlerce sahipleniliyor ve bu iki gazetecinin destekçileri (E. Mahçupyan)

Bir ulus yaratmak? »

Samuel Huntington, Medeniyetler Çatışması adlı kitabında medeniyet ithali konusuna da değinir. Kitabın içerisindeki 16 sayfalık bir bölüm, medeniyet ithaline kalkışan siyasi liderlerin başarısızlığa mahkum olduklarını vurgular. Huntington’ın, Türkiye’yi merkeze alan analizinden sonra söyledikleri epey çarpıcıdır:

“Eğer Batılı olmayan toplumlar modernleşmek istiyorlarsa, bunu Batılılar gibi değil, tıpkı Japonya gibi, kendi yöntemleriyle, kendi gelenek, kurum ve değerlerini kullanarak ve geliştirerek başarmak zorundalar. / Toplumlarının kültürlerini temelden yeniden şekillendirebileceklerini düşünebilecek denli kibirle dolu siyasi liderlerin başarısızlığa uğrayacak olmaları mukadderdir. Böyle liderler, Batı kültürünün kimi öğelerini tanıtabilseler bile, mevcut kültürün temel öğelerini ortadan kaldırmaya ya da sonsuza dek bastırmaya güç yetiremezler […]”

Huntington’a göre, Türkiye kültürel bir şizofreni ile maluldür ve bu şizofreninin sorumlusu (Deli Petro’ya benzettiği) Mustafa Kemal’dir. Devlet eliyle gerçekleştirilen ve ciddi bir travmaya neden olan medeniyet dayatması sonucunda, toplum, kültürel anlamda iki arada bir derede kalmıştır. (Derin Sular Sitesi)

Irkçı Değilim Ama… »

Erden Özkant

Uzun bir süre önce Doç. Dr. Birol Caymaz ve Doç. Dr. Füsun Üstel’in, Açık Toplum Vakfı ve İstanbul Bilgi Üniversitesi için yaptıkları bir araştırmada kendisini “Beyaz Türk” olarak gören bir kişi “İnsanları çok seviyorum ama başörtülülere ve Kürt’lere karşı önyargılıyım” diyordu. Türkiye’nin en iyi okullarında okumuş eğitimli ve varlıklı insanlar kendileri gibi olmayan, düşünmeyen insanları ikinci sınıf olarak gördüklerini “Kürtler ve başörtülüler Türkiye’yi, şehrimizi, mahallelerimizi, sokaklarımızı ve tatil beldelerimizi işgal ettikler” sözleriyle ifade ediyorlardı. Kendileri gibi olmayan insanların Türkiye’de önemli yerlere gelmesinden ve onlarla aynı ortamlarda bile bulunmaktan hoşlanmadıklarını hatta rahatsız olduklarını söylüyorlardı. Bütün bunlar İnsan Hakları Derneği (İHD), Helsinki Yurttaşlar Derneği (hYd) ve Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye şubesinin kurduğu İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP) tarafından Şubat ayında yayımlanan ve Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Eser Köker ile Doç Dr. Ülkü Doğanay tarafından yazılan “Irkçı Değilim Ama… Yazılı Basında Irkçı- Ayrımcı Söylemler” kitabında yer alan örnekleri okurken aklıma geldi. Read the rest

Nişanyan’​la bir çay içimi… »

Şirince’de yıkım kararlarının uygulanıp, uygulanmayacağı muammasının en ateşli günlerinde yerel medya da bu olaya ilgi göstermişti. Yalnız Ulusal medyanın aksine Yerel Medya işin kadastro tarafıyla ilgilenmemiş, komplo teorilerine yoğunlaşmıştı. Bildik, saçma şeylerle, üçüncü sınıf komploları içinde barındıran ilkel snopsislere tepki mahiyetinde yazılmış bir yazıdır aşağıdaki yazı. 

İbrahim Becer

Cem yılmaz’ın oynadığı reklam filmini hatırlarsınız. Sahibi olduğu arabanın gerçek gücünü göstermekten uzak olduğunu düşündüğü için rakip sürücüyü şöyle suçluyordu Cem Yılmaz: “Arabanın hakkını ver, hakkını…”

Kitle İletişim Araçlarında bir köşe sahibi olabilmek için azami emek harcanması Read the rest

Gazeteci ve Sanatçı Hukuk’un Üstünde midir? »

Sahne 1: Paris, 5 mart 2011

Paris’ten Trablus’a gidip aynı gün geri dönen özel bir jet Fransız gümrük polislerinin dikkatini çekti. Takvimler 5 mart cumartesiyi gösteriyordu. JDD (Journal de Dimanche) gazetecilerinden Laurent Valdiguié ve bir fotoğrafçıyla beraber Ziad Takieddine çıktı uçaktan. Lübnan asıllı fransız vatandaşı Takieddin Pakistan ve Afganistan’ı “özgürleştiren” savaşlara silah satan bir tüccar. Fransız derin devletinin kirli çamaşırlarının ortaya saçıldığı Karaçi skandalıyla birlikte adı çokça anılmıştı.

Bu “masum” hafta sonu gezisini bozan polislerin ilk sürpirizi uçağın Libya’da kayıtlı olmasıydı. Daha da “komik” olan ise Takieddine’nin çantasından çıkan 1,5 milyon avro oldu. Günübirlik bir Trablus gezisi için yüklü bir miktar sayılabilecek bir cep harçlığı… Gümrükte deklarasyon yapılmalıydı. “Unutulmuş.” Gazeteci Valdiguié evinde Kaddafi ile yaptığı röportajı temize çekerken Read the rest

Ret ve Evet Arafından Sesleniş: Bela »

Suzan Nur Başarslan’ın Bela romanı üzerine notlar…

Yücel ÖZTÜRK

İnsanın içine ve dışına ayna tutan bir roman Bela. Farklı zaman ve mekânlarda yaşanan olayların ret ve kabul, isyan ve tevekkül noktalarında birleştiği eser 28 bölümden oluşuyor. Yazar her bölüme çeşitli sanatçılardan birer alıntıyla başlamış. Bu alıntılar, o bölümde anlatılanlara ışık tutan ya da onları özetleyen nitelikte. Romanın içine yayılmış olan onlarca sembol, yazar, kahraman, söz… Bela yazarının birikimli bir kalem olduğunu da gösteriyor.

 Panta Rei: Her Şey Akar

Nursu, akrabası Cem ve sevdiği İstanbul ile üniversiteye gitmek için yağmurlu bir mayıs günü sokağa çıkar. Üç genç tartışarak yağmur altında yürümektedir. Giz, evlilik hazırlıklarını tamamlamak için Işık’ı evinden alır ve onlar da yola çıkarlar. Toprak, mutsuz bir evliliği paylaştığı Suaytan’ın hamile olması sebebiyle yeni bir tartışmayı sürdürerek arabalarında ilerlemektedir. Bu üç farklı grubun yaşamı bir an birleşir: kaza! Kazada Nursu’nun uyarısıyla ayakkabısını bağlamak için eğilen Cem araba çarpmasıyla Read the rest

Nişanyan’a 3 yıl 4 ay hapis »

Selçuk’un Şirince köyündeki izinsiz köyevi inşaatlarıyla gündeme gelen yazar ve dilbilimci Sevan Nişanyan Selçuk Asliye Ceza Mahkemesinde görülen iki ayrı Read the rest

Bir hafta sonraki yazımı size cezaevinden yazabilirim! »

Neden mi? Anlatayım… İsrail Hükümeti 2006 yılında Lübnan’ı kuşatmaya alıp saldırdığında birçok İsrailli vicdani redçi bu saldırıya karşı çıktılar. Saldırıya karşı çıkan vicdani redçiler Read the rest