Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

komplonun dini imanı olmaz »

İbrahim Becer

Oda Tv Muhabiri İklim Bayraktar’ın ifşaatlarına bir internet haber sitesi, iki Genel Başkan, bir Yazar da dahil olunca ortalık panayır yerine döndü.

“şuyuu vukuundan beter” der eskiler böyle bir durumda. Yani, “dedikodusu vuku bulmasından beter” gibi bir anlam çıkar. Yine de Türk Medyasının ve onun mebzul miktardaki köşe yazarlarının soğukkanlılığı, yıldönümünü henüz yeni idrak ettiğimiz 28 Şubat’tan ders alındığının nişanesi gibi geldi bana. Olayın üzerine “kesin yapmıştır” şeklinde yalın kılıç gidene pek rastlamadım. Genel yaklaşım, “başkası düştüğü zaman çürük tahtaya basmasaydı deriz; oysa ki, kendimiz düşünce tahtanın çürüklüğünden şikayet ederiz” tarzındaydı.

Gönül isterdi ki bu yaklaşım, Fadime Şahin ve şurekası da meydana Read the rest

Bu ülkede “öldürmekten soğutmak” hâlâ bir suç »

İnsan Hakları Savunucusu Halil Savda yeniden hapis cezası ile karşı karşıya

Türk Ceza Kanunu’nun 318. Maddesi uyarınca ‘halkı askerlikten soğutma’ suçlamasıyla mahkûm edilen vicdani retçi ve insan hakları savunucusu Halil Savda, 100 gün hapis cezası ile karşı karşıya bulunmaktadır. Cezası 30 Kasım 2010 tarihinde Yargıtay tarafından onaylandı ve 15 Şubat 2011 tarihinde Halil Savda’ya bildirildi. TAMAMI

Son Libyalı direnişçi de ölmeden »

 Dünyanın, düzenin ve adaletin hüküm sürdüğü bir yer olacağına inanmayanlardan ancak düzenin ve adaletin ısrarında olanlardan biriyim. Zira insanın var oluş gereğinin düzen ve adalette ısrar, imara talip olmak olduğuna inanırım.  Tunus ile başlayan, Mısır’a sıçrayan, Bahreyn’de devam eden, Suudi Arabistan’da hafif hafif kıpırdanma oluşturan, Suriye’yi önlem almaya zorlayan ve Libya’da 6000(?) insanın öldürülmesine neden olan “devrim” süreci Batılı bakış açısını iç etmiş ağızlarca “domino etkisi” olarak anılıyor. Bence tam bir “tsunami” etkisi zira domino etkisi dediğimizde sadece olayı Tunus’ta kendini yakan bir eylemcinin etkisinden ele alırız ve bu yarım, kusurlu bu anlayış olur. Tsunami ise içi dolmuş mevcut bir çatlağın, bir etkiyle içinin püskürerek taşmasıdır. Özetle Batı kapitalizmi, Doğu’nun “diktatörleri” eliyle o coğrafyanın insanını ve o insanların varlıklarını sömürmüş, haklarını hiçe saymıştır. İşte bu nedenle Doğu’nun mevcut durumu salt kendi içinde yorumlanamaz çünkü bugün bölgeye müdahale konusunda konuşan Batılı ağızlar dün o “diktatörlere” silah satan, silah ticaretinden beslenenlerdir. TAMAMI

Toplantı: Medyada Irkçı/Ayrımcı Söylemler ve Türkiye’de Irk Ayrımcılığı Mevzuatı »

Ayrımcılığın önlenmesi çalışmaları çerçevesinde İletişim Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Eser Köker ve Doç. Dr. Ülkü Doğanay tarafından yapılan “Yazılı Basında Irkçı -Ayrımcı Söylemler” ile Av. Hüsnü Öndül tarafından yapılan “Türkiye’de Irk Ayrımcılığı Mevzuatı” konulu araştırmaların sonuçlarının paylaşılacağı toplantı 25 Mart 2011 tarihinde Ankara’da Read the rest

Son 30 günde en çok okunanlar »

  1. Korkma Sönmez Ulan!
  2. Fatmagül’ün Suçu Ne?
  3. Bab Aziz / Nacer Khemir
  4. Yeni başlayanlar için “Müslüman” Marx
  5. Kaddafi ve Porno
  6. Su Uyur, Yobaz Laik Uyumaz
  7. Muhafazakarlık Bir Siyasi İdeoloji midir?
  8. AKP, “muhalifleri” susturuyormuş

Post-Modern Zamanların Modern Hayaleti: Milliyetçilik »

Sunuş: Okuyacağınız yazıyı yayına girmeden önce uzun uzun düşündük. Aslında “iyi bir DD makalesinde” bulunması gereken bir çok özelliği bünyesinde barındırıyor. Özgün fikirler,eleştirel bakış, toptancı önyargılar karşısında tahlile davet… Emekleri için Berrin Hanım’a teşekkür ediyoruz. Ama dediğim gibi uzun uzun, biraz da kara kara düşündük yayınlamadan önce. Zira makaledeki bir tek paragraftan biraz … nasıl diyelim… “rahatsız” olduk. Bunu yorumlarımızda belirtmek niyetiyle makalenin tamamını ilginize sunuyoruz. (MY)

 

Post-Modern Zamanların Modern Hayaleti: Milliyetçilik

Berrin Sönmez

Moderne ait ne varsa sorgulanmakta günümüzde. Eleştirilmekte kıyasıya… Özellikle de bizim gibi model alma yoluyla modernleşmeyi seçmiş daha doğrusu modernleşme buyruğuyla dönüşmüş toplumların günümüzdeki sancısı bu. Geçmişle yüzleşmek. Zira hayatımıza renk ve ışık kazandıran, gönüllerimizi şenlendiren birçok unsurun yanı sıra belki bunların verdiği hazlardan çok daha fazla acılar yaşadı her toplum, modernleşme sürecinde. Biz de başka toplumlar gibi meşhur halaskarların yönlendirdiği meçhul kahramanların/askerlerin yardımıyla (!) homojen toplum hayaliyle yanıp tutuştuk. Hem de yakıp kavurduk, memleketi, kültürleri ve dilleri ve insanların mutluluk emelini kül edip savurduk, bilinmeyen zamanlara. Gelin görün ki o zamanlar da geldi şimdiki anımızı kuşattı.  Modern hayaletlerle kuşatılmış halde bir kâbustan uyanmaya çalışıyoruz. Günümüz sosyal ve siyasal gerilimleri, su meşhur filmin gerçek hayata yansıması adeta… Hayalet avcılığı yapıyoruz. Benedict Anderson’un ünlü kitabına verdiği Hayali Cemaatler isminden mülhem, hayalet deyişim, homojen toplum idealine. Bu ideale dayanak yapılan bir milliyetçilik anlayışı Read the rest

Mini Test: Bu sözler kime aittir? »

“… evlilik dışı cinsel ilişki, zina, pislik, şehvet, putperestlik ve benzeri şeylerin […] insan nefsinin işleri olduğu inkâr edilemez. Tanrı’nın egemenliğine içtenlikle ihtimam gösteren ve onu insanlar arasında yaymak için gayret göstermenin görevi olduğunu düşünen herkesin, kendisini, mezhepleri ortadan kaldırma işinden ziyade, bu ahlâksızların kökünü kazıma işine ve çabasına vermesi gerekmektedir… Bazı cemaatler kendilerini şehvetli bir şekilde önüne çıkan herkesle cinsel ilişki kurmanın pisliğiyle kirletselerdi yahut başka türlü iğrenç anormallikleri âdet hâline getirselerdi, siyasî yönetim dinî bir beraberlik içinde bulunuyorlar diye onlara hoşgörü göstermek mecburiyetinde mi olurdu diye sorabilirsiniz. Cevaplıyorum: Hayır.

a) Hayrettin Karaman (Dini Yasaklar ve Toplumsal Ahlâk)

b) Ayetullah Humeyni (Devrimin Prensipleri)

c) Mehmet Şevket Eygi (Dinimiz Açısından Zina ve Cemiyet)

d) John Locke (Hoşgörü Üstüne Bir Mektup)

 

…Bu makale ilginizi çektiyse…

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan…

Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.

Buradan indirebilirsiniz.

 

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.

Kemalizmin Zararları(12): Katliam Yaptırır! »

“… Cumhurbaşkanı İnönü durumdan haberdar olur ve 3. Ordu Komutanı Muğlalı’ya, “Halkla kaymakam birbirine girmiş, işi hallet.” der. […] Bunun üzerine iki rekât namaz kılmak için izin istiyorlar. Elleri bağlı vaziyette Engiz deresinden abdest alıp cemaatle namazlarını kılıyorlar. İçlerinden Serheng adlı kişi hem ezan okuyor, hem de imam oluyor. Sonra kurşuna diziliyorlar. Ölenlerin çocuklarından
bir kısmı sınıf arkadaşımdı. Nasıl bir acı yaşıyorlardı, anlatamam.”
TAMAMI

Aşk, Allah Seni Korusun »

Eserle buluşmama vesile olan Memduh Yağcı’ya teşekkürlerimle…

Dünyadaki ruhlar kadar, Allah’a giden yol vardır” Bab Aziz’den…

  Film eleştirmenliği, incelemesi başlı başına bir uzmanlık alanıdır. Ancak bir film üzerine yazma çabası hem bu gayenin içinde hem de bazen çok üstündedir. Özellikle ruhani, sürreel eserlerin incelenmesi tekniğin yalnızca izaha çalıştığı ve eseri çoğu kez özünden koparan çalışmalardır. Eğer eser ruha dokun[ma]mışsa, kalıba bina edilen, tekniğe bağlı bir inceleme esere kesinlikle zulümdür. Yineliyorum, bu bahis özneldir ve sadece özel eserler için geçerlidir.

  Mesela İnception-2010 (Başlangıç) filmi pekala bir eleştirmen elinde incelenebilir, tekniğe yatırılabilir zira aslı değil, suretidir, yansıma bile değildir, yanılsamadır. Buna mukabil Nacer Khemir’in Bab Aziz, Güvercinin Kaybolan Gerdanlığı gibi filmler-eserler tekniğin izah edemeyeceği derinlik barındırırlar.

   Empresyonistler(izlenimciler) eseri olduğu haliyle değil bıraktığı iz ile yorumlamayı savunurlar. Aslında bir anlamda incelenen eser ruhani ve sürreal ise empresyonist çizgi açığa çıkar. Dolayısı ile bu izafi ve görece sonucu doğurur. İzafi olan, olabilen ise bir anlamda ‘zengin’dir.

  Elbet bu yazının varlığı ve içeriği de mevcut zenginliğe sadece küçük bir dokunuştur, yukarıdaki bahse örnektir, işin ‘bence’sidir. ‘Bence’ bahsi ise Nacer Khemir’in Bab Aziz filminden alıntıladığım “Dünyadaki ruhlar kadar Allah’a giden yol vardır” cümlesi ışığında anlaşılmalıdır; her eser ve her eserin -bırakabiliyorsa- bıraktığı etki kadar ona giden yollar vardır, bazen o yolların çokluğu varılacak yerin yüceliğini de gösterir.

Yanlış hatırlamıyorsam Goethe’ye ait bir cümle okumuştum; ” Kendi yağıyla kavrulan sanatçı yoktur” küllühüm katıldığım bir ezcümle…

  Tunuslu yönetmen, sanatçı Nazer Khemir’in 1991 yapımı filmi Güvercinin Kaybolan Gerdanlığı bu anlamda İbn Hazm’ın Güvercin Gerdanlığı eserinin bir ürünü, bir yansıması ve dahası bu iki muazzam eser ise ‘aşk‘ı izah etmenin birer yöntemi, bir nevi ruhların ve yolların çokluğunun ispatı.

  Khemir, alışılmışın çok ötesinde ve hatta meraklısı için, üzerinde bir sanatçı, eserlerine şahid olduktan sonra yönetmen diyemeyeceğiniz, ancak var olan bir ruh, bir arayış, bir yolcu, bir zanaatkar, sanatçı diyebileceğimiz bir usta. Read the rest

Bu pazartesi değilse ne zaman? Sen değilsen kim? »