Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Dikkat! Duvar Ustası! »

Avrupalı duvar ustaları artık taşla, tuğla ile uğraşmıyor, bunu biliyoruz. ABD ve Avrupa silah endüstrisinin ihtiyaç duyduğu korkuları ve iç düşmanların inşaatıyla meşguller. Aldo Moro cinayetinde olduğu gibi bu öcü “iç düşman” eskiden komünizm idi. Her an bir üniversite genci komünist fikirlere kapılabilir, sağa sola bomba koymaya başlayabilirdi. Duvarcılar milli istihbarattan polis teşkilatına ve basına kadar her köşeyi kapmıştı. Eh, kolay değil, “güvenlik” bu.

21ci asırda bu kırmızı öcü gitti, yerine yeşil öcü geldi: İslâm. Şu veya bu şekilde savaşanlar değil, bütün Müslümanlar hedefte artık. Fakat ABD ve Avrupa’da Müslüman avını sistematik hale getirmek kolay değil. Irkçılığı yasaklayan kanunları var, mahkemesi var, insan hakları derneği var…

O zaman ne yapmak lazım? Avrupa’nın ve ABD’nin bu ilkeleri, yasa ve kurumları askıya alması gerek. Bu askıya alma işi ise MUTLAKA eşgüdümle yürütülmeli. Yoksa Avrupalılar veya Amerikalılar birbirlerini suçlayabilirler… insan haklarını çiğnemekle. Özetle Müslümanların haklarını hep birlikte çiğnemeleri lâzım bir tür “iç güvenlik” kılıfı uydurarak.

Bu zor işi gerçekleştirecek süper koordinatörlerden bir tanesi 2000-2003 yılları arasında ustabaşı olmuş, özel yetenekleri haiz bir duvarcı. İsmini tersten yazarsak reuab niala. Bakalım Google’dan kaçmamıza yetecek mi? Molière’in memleketinde cumhurbaşkanının güvenlik danışmanı. Hatta cumhurbaşkanı onu kardeşi gibi seviyor. Milli istihbaratın yönetim kadrosunda. Tunuslu diktatör Ben Ali’nin devrilmesine engel olmak için silah göndermişti ama yetiştiremedi.

Rastlantıya bakın ki Kaddafi’nin hava kuvvetlerine Read the rest

Askerlik denkleminde AK Parti ve CHP »

 Oral Çalışlar – Radikal
 
CHP’nin askerlik konusunda Meclis’e verdiği tasarıya AK Parti’den gelen tepkiler, merakla takip ediliyor. Özellikle de Başbakan’ın “Onlar millete ödettikleri bedellere baksınlar, bedelliyle ne işleri var” şeklindeki cevabı ilgi çekti. Hükümetin, CHP’nin önerisine (en azından şimdilik) pek sıcak bakmadığını görüyoruz. AK Parti’nin önerinin içeriğine mi, teknik detaylarına mı, CHP tarafından getirilmiş olmasına mı yoksa zamanlamasına mı karşı olduğu konusunda net bir şey söylemek zor TAMAMI

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Zorunlu Askerlik Gerekli mi?

Zorunlu Askerlik bir çok insanımız için bir görev ama aynı zamanda bir çile. Ülkemizi savunmanın daha akıllıca bir yolu yok mu? Bu konuyu yaklaşık bir yıl boyunca tartıştık. Üç makale işaret fişeği görevi yaptı. Yüzlerce okurumuz değişik önerilerde bulundu. Kimileri “aman dokunmayın, böyle çok iyi” derken askerliğini yapmış olan arkadaşlar tecrübelerini paylaştı. Evet, belki de ilk defa bu konu gerçekten muhatabı olanlara yani Türkiye’nin vatandaşlarına soruluyor. Zorunlu askerlik gerekli mi? Bir yıllık kolektif çalışmanın ürünü olan bu 276 sayfalık kitap konuyla ilgili herkes için birinci elden bir bilgi kaynağı. Buradan indirebilirsiniz.

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

YAKINDA: İnsan’ın Teknoloji ile İmtihanı »

[…] İnsan’ın  kendine yabancılaşması (Entfremdung / Entäusserung) Marx’ın Hegel’den devşirdiği bir kavram. Ancak Marx kapitalizm eleştirisi doğrultusunda bu kavrama yeni anlamlar yüklüyor ve kendi düşünce sisteminin merkezine oturtuyor. Marxçı anlamda yabancılaşma son derecede zengin. Modası geçmek şöyle dursun tam tersine bugün yaşamakta olduğumuz ve faturasını moderniteye kestiğimiz bir çok meselenin zemininde bir yabancılaşma buluyoruz. Böyle bir perspektiften okunduğunda Kapital’in bir çok paragrafı daha dün yazılmış gibi taptaze. […]

  • İnsan’ın Tabiat’tan uzaklaşması / Tabiat’a (ve kendi tabiatına) yabancılaşması,
  • Çalışanın ürettiği ile arasına mesafe girmesi, Emek’in Ürün’e yabancılaşması,
  • Dinsel kavramların devlet tarafından sömürülmesi, insanların kendi inançlarına yabancılaşması,
  • Toplumsal hayatın devlet baskısı altına girmesi, devlet-halk yabancılaşması,
  • Sermayenin çalışanları ezmesi, insan’ın kendi emeğine yabancılaşması.
  • Makine etkisi ile yabancılaşma
  • İşbölümü ile yabancılaşma
  • Ailenin parçalanması, erkekleşen kadın (erkekle AYNI-laşma süreci)
  • Çarpık kentleşme ile gelen ahlâkî çöküş 

 Türk Solu 

Kendini « sol » olarak tarif eden hareketler hiç olmadıkları kadar zayıf ve bölünmüş bir tablo çiziyorlar bugün.  Türk Solu Dergisi’nin ırkçı söylemlerinden CHP’nin darbe çağrılarına uzanan bir kafa karışıklığı hakim. Muhalefet boşluğunun müzmin bir hastalığa dönüştüğü şu dönemde Türk solu bu boşluğa talip olabilir mi? Daha önce Dikkat Kitap kategorisinde yayınladığımız Pozitivizm Eleştirisi gibi bu kitap da Türkiye’deki sola tarafsız bakan bir çalışma. İyimser görüşler kadar geçmişe dönük ağır eleştiriler de var. İlginize sunduğumuz 82 sayfalık bu kitap Türkiye’deki “sol” grupların sorgulamalarına, projelerine ışık tutmak amacıyla derlenmiş makalelerden oluşuyor. Kitabı buradan indirebilir ve paylaşabilirsiniz. Kitapta ele alınan başlıca konular: Solda özgürlükçü hareketler, 68 Kuşağı, Devrimci sol, Kemalizm, ulusalcı sol akımlar, Sol ve İslâm, Cumhuriyet Gazetesi.

Bugün Pazartesi, Dersimiz: Yobaz Laik Din Hürriyeti »

TOPLANTI: BAŞÖRTÜLÜ ADAY YOKSA “OY”DA YOK »

Söz düellolarıyla hızlı bir viraja giren “seçim öncesi” Türkiye’de, gündemin en önemli mevzularından birini masaya yatırıyoruz.Kişinin yeteneklerini, bilgi ve tecrübesini yok sayarak sadece şekilcilik maksadıyla sınıflandıran bir mantığın içerisinde demokrasiden söz etmek ne kadar mümkündür? Türkiye, Haziran ayında yapılacak olan seçimlerde demokrasi ve insan hakları adına ciddi bir sınav verecektir. “Başörtüsü sorunu yoktur, 28 Şubat izleri tamamen silinmiştir” demeçleri arasında, yeni bir anayasa hazırlığı  içerisine giren mecliste neden bir başörtülü vekil yoktur?Yıllarca yapılan oturumlar, konuşulan konular arasında sunulan çözümlere inat, halen “başörtüsü” tehdit olarak mı algılamaktadır? Meydanlarda herkesin “hakkını, hakkıyla teslim edeceğini” vadeden, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu, Sayın Devlet Bahçeli’yi, Sayın Selahattin Demirtaş’ı, Sayın Numan Kurtulmuş’u, Sayın Mustafa Kamalak’ı, Sayın Yalçın Topçu’yu ve tüm siyasi parti liderlerini, bu sözlerinin taahhüdü olarak parti örgütlerindeki başörtülü milletvekili aday adaylarını listelerinde seçilebilecek sıralardan aday göstermeye çağırıyoruz. Önemli olan oy kazanmak değil, ülkenin geleceğini daha ileri noktalara taşımaksa eğer, demokrasi ve insan hakları adına tüm parti yönetimlerini bu sesi duymaya çağırıyoruz.

Cihan Aktaş, Yıldız Ramazanoğlu, Hidayet Şefkatli Tuksal, Nihal Bengisu Karaca, Hilal Kaplan,Sibel Eraslan’ın katılımıyla gerçekleşecek basın açıklamasına katılımınızı bekleriz.Başörtülü Milletvekili İstiyoruz İnisiyatifi
İmza Bloğumuz:
http://basortuluadayyoksaoydayok.wordpress.com/2011/03/18/basortulu-aday-yoksa-oy-da-yok/

Tarih: 21 Mart 2011, Pazartesi

Yer: Taksim Hill Otel

Saat:11:00

Kaddafi’ye dost kazığı »

Beyaz ırktan, zenginlerin insan haklarının savunucusu ve silah satma özgürlüğünün yılmaz bekçisi Fransa Libya’ya savaş ilân etti. Kaddafi “bizim” cumhurbaşkanı Sarkozy’nin eski dostu halbuki. Çok değil bundan 4 sene önce 2007’de eli kanlı diktatör Paris’te bir çadır kurmuştu! Sarkozy Libya’ya satmak istediği silahlarla ona saldırıyor şimdi.

Kaddafi, Batılı petrol devlerini tehdit ettiğinde, Fransız Total’ı, İtalyan ENI, British Petroleum (BP), İspanyol Repsol, ExxonMobil, Chevron, Occidental Petroleum, Hess ve Conoco Phillips için gösterinin sona erdiğini söylemek istedi. Ancak China National Petroleum’u (CNPC) dışarıda bıraktı. Çin, Libya’yı enerji güvenliği için elzem sayıyor ve petrol ihtiyacının yüzde 11’ini buradan satın alıyor. Çin, sessizce 30 bin Çinli işçiyi ülkesine geri getirdi. (BP’nin 40 çalışanıyla karşılaştırsak) […] Nasıl uygulanacağına ve Kaddafi’nin ne kadar süre direneceğine bağlı olarak BM kararı, özellikle İtalya, Fransa ve Almanya olmak üzere AB’ye petrol tedarikinde ciddi bir sekteyle yakından ilişkili. Ayrıca ABD-AB ilişkilerinden başlayarak her tür jeopolitik çıkarım iması taşıyor. Herkes Kaddafi-sonrası enerji çevresinde iyi konumlanmak istiyor. 

Pepe Escobar* / TİMETURK

Perşembe günü oylanan Birleşmiş Milletler Konseyi kararının sadece muhasara altındaki Kaddafi-karşıtı hareketi, uçuşa-yasak bölge, lojistik, insani yardım ve silahla desteklemek amacı taşıdığını hayal etmek heyecan verici olurdu. Bu Birleşik Devletler’in BM Temsilcisi Susan Rice’ın sözleriyle “uluslararası toplumun” gerçekten de “evrensel insan hakları mücadelelerinde Libya halkının yanında” olduğunun ispatı olurdu.

Yine de doğru (ahlaki) şeyi yapmaktan belki fazlası olabilir. Geçen Salı günü, Alman bir TV ile söyleşisinde, Afrikalı kralı, Alman hariç (çünkü uçuşa-yasak bölgeye karşı çıktılar) Batılı firmaların, Libya’nın enerji piyangosuna elveda diyeceklerinden emin olmalarını söylediği anın taşma noktası olduğunu tarih kaydedecek. Kaddafi açıkça, “Onların firmalarına güvenmiyoruz, onlar bize karşı komplo kurdular… Petrol anlaşmalarımız, Rus, Çin ve Hindistan firmalarıyla olacak”. Diğer bir ifadeyle BRICS üyesi ülkelerle.

BM kararının 10 lehte, sıfır aleyhte ve beş çekimserle geçmesi oldukça ilginçtir. Bu çekimser oylar BRIC ülkelerinden (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) ve Almanya’dan geldi. Brezilya ve Almanya askeri hareketle ilgili derin şüphelerini ve diplomatik çözüm tercihlerini günlerdir dillendiriyor. Fakat Rusya, Hindistan ve Çin durumlarında başka motivasyonlar söz konusu olabilir. Dört BRICS üyesi (diğer Güney Afrika, karar lehinde oy kullandı ve genişletilmiş gruba Nisan’da resmen dâhil olacak) her önemli kararda oylarını koordine etme eğilimi gösteriyor.

Petrole uçur beni

Alaycıların zamanın-doğru çıkardığı pelesengi, “Olay Petrol olayı, Aptal!”ı, seslendirmeye yerden göğe hakları var.

Libya, Nijerya ve Cezayir’in önünde Afrika’da en büyük petrol ekonomisi. İspatlanmış en az 46,5 milyar varil petrol rezervi bulunuyor. Bu dünya rezervinin yüzde 3,5’una denk geliyor. Libya günlük 1,4 ila 1,7 milyon varil petrol üretiyor fakat günde 3 milyon varile çıkmak istiyor. Varil başına 1 dolar gibi ultra düşük üretim maliyeti düşünüldüğünde petrolü aşırı derecede fiyatlı.

Kaddafi, Batılı petrol devlerini tehdit ettiğinde, Fransız Total’ı, İtalyan ENI, British Petroleum (BP), İspanyol Repsol, ExxonMobil, Chevron, Occidental Petroleum, Hess ve Conoco Phillips için gösterinin sona erdiğini söylemek istedi. Ancak China National Petroleum’u (CNPC) dışarıda bıraktı. Çin, Libya’yı enerji güvenliği için elzem sayıyor ve petrol ihtiyacının yüzde 11’ini buradan satın alıyor. Çin, sessizce 30 bin Çinli işçiyi ülkesine geri getirdi. (BP’nin 40 çalışanıyla karşılaştırsak)

İtalyan enerji devi ENI kendi payına günlük 240 bin varil petrol üretiyor, bu Libya’nın toplam ihracatının yüzde 25’ini oluşturuyor. Libya petrolünün en az yüzde 85’i Avrupa Birliği (AB) ülkelerine satılıyor.

Teoride, BM’nin yetki verdiği Libya’daki ABD/NATO/Arap Birliği askeri operasyonu fırsatçıları arasında, Avrupa Birliği’ni ve Anglo-Amerikan Büyük Petrolü’nü bulunmak durumunda. Libya’nın milyarca dolarlık finansal varlığı, Batılı ülkelerde bulunduğu ve artık müsadere edildiği düşünüldüğünde Wall Street’ten bahsetmeye bile gerek yok, ABD/AB silah üreticilerini de unutmayalım.

Nasıl uygulanacağına ve Kaddafi’nin ne kadar süre direneceğine bağlı olarak BM kararı, özellikle İtalya, Fransa ve Almanya olmak üzere AB’ye petrol tedarikinde ciddi bir sekteyle yakından ilişkili. Ayrıca ABD-AB ilişkilerinden başlayarak her tür jeopolitik çıkarım iması taşıyor. Herkes Kaddafi-sonrası enerji çevresinde iyi konumlanmak istiyor.

BM Kararı’ndaki anahtar nokta, “Libya toprağının herhangi bir bölümünde herhangi bir tür yabancı işgal gücünü yasaklayan, sivilleri ve Bingazi dahil Libya Arap Cumhuriyeti’nde sivil yerleşim bölgeleri ve sivilleri korumak için gerekli her tür önemli almakta” yatıyor.

“Gereken tüm önlemleri almak” uçuşa-yasak bölgenin ötesine geçip kara işgaline varmadığının altını çizmek gerek. Kritik olan, Bingazi yolundaki Kaddafi tankları gibi hedeflere hava saldırılarını, füze saldırılarını içermesi. Fakat aynı zamanda Kaddafi rejiminin Trablus’taki üslerini hatta ana karargâhların da bombalanmasını kapsayabilir. Kaddafi’nin ölüme kadar savaşma isteğiyle, mandanın rejim değişikliğiyle sona ereceğini düşünmek yerinde olacak.

Peki, ya Bahreyn?

İkiyüzlülük Alarmı Numara 1: Zeynel Abidin Bin Ali tiranından kurtulmak için yapılan halk savaşı ortasında Tunus’ta tatil yapan Chanel ikoncanı Michele Alliot-Marie’nin yerine geçen Fransa Dışişleri Bakanı Alain Juppe’nin insani değerlerden dem vururken sırtını seyretmek keyifliydi.

Barack Obama yönetimi, en azından kamuoyu önünde, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton (uçuşa-yasak bölgeyi destekliyor) ve Pentagon önderi Robert Gates (karşıt) arasında ikiye bölünmüş görünüyor. Başkan Obama asla kartlarını son ana kadar açmadı. (Kaddafi’nin gitmesi gerektiğini söylemek dışında). Bu şekilde davranarak BM’yi, İngiliz-Fransız ikilisi yanında bir Arap ülkesi Lübnan’la birlikte bir tasarı hazırlığına öncülük etmeye zorladı.

Sert eleştirmenlerin, Başkanın dikkatsizce güvenilirliğini riske atması ve onun “özgürlüğün desteklenmesine kararlı bir şekilde harekete geçmedeki başarısızlığı” olarak gördükleri şey, BM’nin başka bir uluslararası “gönüllü koalisyonu” ve Batılı olmayan bir müdahale görüntüsü veren kurnaz bir gölge oyunu olarak okunabilir. İnsanlık, emperyalizm olamaz ya?

Şimdi her şey, haftalık 300 milyon USD maliyetle, NATO’nun Akdeniz’deki askeri üslerinden ve Sicilya’daki İtalyan hava-deniz üslerinden operasyonun ne şekilde düzenleneceğine bakıyor. Pentagon’un Gates’i ABD’nin deniz güçlerini Libya kıyılarında hâlihazırda konuşlandırmış durumda. Ve Obama’ya Pentagon’un üçüncü bir cephe açmaya muktedir olduğuyla ilgili de güvence verdi. Nasıl vermesin ki?

İkiyüzlülük Alarmı Numara 2: Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Ürdün ABD/NATO anti-Kaddafi gücünün işbirlikçisi olabilir. Bunlardan üçü Körfez İşbirliği Konseyi üyeleri. Arap Birliği’nin parçası olarak hepsi uçuşa-yasak bölge lehinde oy kullandı. Bu dört otokrasinin, kendi arka bahçelerinde demokrasi, itibar ve adalet isteyen göstericilere karşı bir askeri operasyonu desteklemesi kozmik bir şaka olmalı.

Geçici askeri Mısır hükümeti, daha duyarlı olarak, askeri operasyonlar içerisinde olmadığını zaten söyledi. Bunun yerine, Mısır ordusu, Washington’un onayıyla saldırı tüfekleri ve cephaneyi doğu Libya sınırlarına gönderiyor.

Şu soru kaçınılmaz. BM, aynı şevkle, hâlihazırda işgal edilmiş bir ülke olan Bahreyn’deki halkı bastırmak için tanklar ve birlikler göndermesini engellemek için Suudi Arabistan üzerinde geçiş-yasağı oluşturacak mı?

İkiyüzlülük Alarmı Numara 3: Yepyeni Obama yönetimi doktrini uyarınca Washington, “kötücül diktatörle” uğraşırken işgalcilere “ABD yardımını” uyguluyor. İsyancılar, neticede BM’nin tam desteğini almış oluyor. Ardından Washington, Bahreyn’in el-Halifeleri ve Suud’un Hanesi gibi bizim veledi zinalarımıza gelince, “rejim tadilatı”nı vazediyor. Diktatörlerin cinayetleri yanlarına kar kalıyor.

Akdeniz’de top (ateşten) Kaddafi’nin avlusunda. Savunma Bakanı çoktan Akdeniz’deki hava ve deniz trafiğinin risk altında olacağı uyarısını yaptı ve her sivil-askeri hedefin oyuna tabi olduğunu söyledi. Kaddafi de kendi payına Portekiz TV kanalı RTP’ye, “eğer dünya bize karşı çıldırırsa biz de çıldırırız. Karşılık vereceğiz. Onların hayatını cehenneme çevireceğiz çünkü onlar bize öyle yapıyorlar. Asla rahat etmeyecekler” diyecekti.

Bu nedenle dikkatle izleyin. 2011 Arap devrimi çıldırmak üzere. Bu Akdeniz Kulübü savaşı büyük bir patlama ya da kuduruk, kanlı bir hengâme olabilir.

Notlar:

Libya halkını Muammer Kaddafi’den korunmak için müdahaleye izin veren kararın anahtar noktaları şunlar:

·   Karar, BM’nin kötüye giden durumla, artan şiddet ve ağır sivil kayıplar ilgili ciddi endişesini ifade ediyor, keyfi tutuklamalar, kayıplar, işkence ve yargısız infazlar gibi insan haklarının sistematik ve büyük ihlallerini kınıyor ve sivillere yönelik saldırılar insanlığa karşı işlenmiş suçlar anlamına geleceğini ve uluslararası barış ile güvenliğe bir tehdit oluşturduğunu söylüyor.

·   Uçuşa-yasak bölge, insani yardımın ulaştırılması ve Libya’daki saldırıların durdurulması için önemli bir adım olması yanında sivillerin korunması için önemli bir unsur olduğun söylüyor.

·   Derhal ateşkesin uygulanmasını, şiddetin, sivillere yönelik saldırıların ve tacizlerin tamamen durdurulmasını ve Libya yönetiminin uluslararası yasalara boyun eğmesini talep ediyor. Ayrıca sivilleri korumak için ve temel ihtiyaçlarını karşılamak için tüm önlemleri almasını ve insanı yardımın geçişi için hızlı ve kesintisiz bir yol oluşturmasını istiyor.

·    Karar, BM üye ülkelerinin, önceki silah ambargosunun devamı yanında, saldırı riski altındaki Bingazi dahil Libya Arap Cumhuriyeti’ndeki sivil yerleşimleri ve sivilleri korumak için tüm önlemleri almasına yetki verirken Libya toprakları üzerinde herhangi bir yerde her türlü yabancı bir işgal kuvvetini yasaklıyor.

·    Ayrıca kararda Arap Birliği üye ülkelerinden de işbirliği isteniyor.

·    Sivilleri korunmasına yardım etmek için insani uçuşlar hariç Libya Arap Cumhuriyeti üzerindeki hava sahası üzerindeki tüm uçuşlara yasak uygulanmasını karara bağlıyor ve üye devletlerle Arap Birliği uluslarına, ulusal ya da bölgesel organizasyonlar ya da anlaşmalar çerçevesinde uçuş yasağının uygulanması için gerekli her tür önlemi almaya yetki veriyor.

·    Üye devletleri, önceki BM ambargosuyla yasaklanan silah ve diğer mühimmatının taşınmasında kullanıldığına inandığı gemileri ve uçakları durdurmaya çağırıyor ve bu kategoriye silahlı paralı askerleri de dahil ediyor. Libya Arap Cumhuriyeti’ne silahlı paralı asker geçişini önlemek için üye devletlere yükümlülüklerine sıkıca uymaya davet ediyor.

·    Üye ülkeler, eğer bu işlemin sivillere karşı şiddeti ve güç kullanımını katkıda bulunacağına dair mantıklı nedenler olduğuna dair ABD’nin bilgisi varsa Libya’da yerleşik tüzel kişilikler iş yaparken ihtiyatlı davranmalarını da teminat altına alıyor.

·   BM Genel Sekreterliği’nden Karar’ın uygulanmasını denetleyecek sekiz uzmandan oluşan bir grubun kurulmasını talep ediyor.

*Pepe Escobar: Gazeteci-Yazar. Küreselleşme: Küresel dünya nasıl Bozucu sıvı savaşa gidiyor  (Nimble Kitapları, 2007) ve Kızıl Bölge Mavileşiyor: Kuvvetlerin geçici olarak güçlendirilmesi sırasında bir Bağdat enstantanesi kitaplarının yazarı. Yazarın, Obama Küreselleşme Yapar (Nimble Kitapları, 2009) yeni çıkan kitabıdır.

Bu makele Oğuz Eser tarafındna www.Timeturk.com için tercüme edilmiştir.

Gabbeh / Mohsen Makhmalbaf (1996) »

Sevda alıp başını gitmek ister ve tamamlanmak. Geride bıraktıklarına dönüp bakmak istemez, gördüğü sadece görebildiğidir, peşinde olduğu/peşinden gelen… ve öyküler gizlidir insanın yüreğinde, gözlerinde, kelimelerinde, yüreğinden sızan her şeyde: resimde, şiirde, öyküde, nakışta, kilimde… Eğer gözleriniz anlamı yakalamakta mahirse, gördüğünüz sadece şey/nesne değildir. Aşar onu muhayyileniz ve o şey’de gizlenen yüreği renk renk görürsünüz/izlersiniz. Doğu’da aşklar hep bilinmezliğe gebedir, çoğunlukla da ayrılıkla hem-demdir. Doğu’da aşk, bu yüzden, söylencelerle vücut bulur. İlmek ilmek yüreklerde dokunur, renk renk yüreklere dokunur. Mavi kavuşma, sarı mutluluk, yeşil bereket, kara ölüm, hüzün, ayrılık… olur ama bir şekilde dile gelir, bir şekilde.

Mohsen Makhmalbaf’ın yönetmenliğini yaptığı 1996 yılı İran yapımı bir film, Gabbeh.

Bir kilimin(gabbeh) kişileşerek(Gabbeh Hanım) yaşadığı aşkı anlatması üzerine kuruludur. Olayları yaşayan kişinin yıllar sonraki haliyle bir arada, geçmişine -o an izliyor gibi- bakması ve olayları anlatması filmdeki ilginç buluşlardan biridir. Aynı anda hem yaşanan hem de izlenen bir hikâyedir/masaldır izlediğimiz. Yine, sadece anlatıcı kişinin değil, nesnelerin de hikâyeler arasında geçişler yapması, yaşlı adamın -hiçbir karede Read the rest

Libya: ABD ve AB, NATO Müdahalesini Haklı Çıkarmak İçin İç Savaşı Teşvik mi Ediyor? »

Sunuş: Libya hakkında ezber bozan bir makale… Libya’yı bilen birisi tarafından hazırlanmış, ülkenin iç siyasi yapısını da göz önüne alan ve Libya’nın Mısır ve Tunus’tan farklı yönlerine işaret eden bir yazı…

Arap dünyasında yaşanan siyasi çalkantılar Tunus ve Mısır derken, Libya’ya ve en son Bahreyn’e sıçradı. Şüphesiz tüm bu gelişmeler bizi de yakından ilgilendiriyor. Bu ilginin birkaç sebebi var… İlk olarak, bu olayların yaşandığı İslam âleminin bir parçasıyız. İkinci olarak, tarihi, coğrafi ve siyasi ilişkilerimiz bizim bu topraklara kayıtsız kalmamızı engelliyor. Son olarak ise, ne yazık ki, benzer isyanların Türkiye’de çıkacağı gibi söylemlerle bu olaylar da iç siyasete malzeme yapılmakta…

Her ne olursa olsun, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yaşanan ve tarihi addedebileceğimiz bu gelişmelerin doğru okunması önemli bence… Bu nedenle Libya ile ilgili aşağıdaki analizi sizinle paylaşmak istedim… Konu bütünlüğünü bozmamak için kimi “tazeliğini yitirmiş” bilgilere de dokunmadım.  (EP)

(Bu makale Mahdi Darius Nazemroaya tarafından kaleme alınan www.voltairenet.org adresinde yayınlanan Libya: Are the US and EU Pushing for Civil War to Justify NATO Intervention?  isimli makalenin serbest çevirisidir.)

Libya’nın “Jamahiriya[*]“sında Bir şeyler Kokuşmuş Durumda

Libya’nın “Jamahiriya”sında birşeyler kokuşmuş durumda ve Muammer Kaddafi’nin baskıcı bir diktatör olduğu konusunda hiç kimsenin şüphesi yok. Kaddafi 42 yıldır Libya’nın -sözde- “önderi” olarak diktatörlüğünü sürdürüyor. Ancak görünüyor ki ülkede tansiyon yükselmekte ve devrimin flamaları sallanmaya başladı.  Yine bu duruma İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague’nun Kaddafi’nin Venezulla’ya gittiği yönündeki iddiaları da eklenmiş oldu[1]. Bu iddialar Kaddafi ve rejimine karşı olan isyanın elektriğini de arttırmış oldu.

Şu an gündemde olan üç diktatörden, Tunus’ta Bin Ali, Mısır’da Mübarek ve Libya’da Kaddafi, arasında Kaddafi’nin durumu diğerlerinden oldukça farklı. Libya lideri, diğerleri gibi ABD ve AB’ye alenen bağımlı olan birisi değil ve Mısır ve Tunus’un aksine, Libya’nın hem AB hem de ABD arasındaki ilişkileri geçici uzlaşmalara dayalı. Daha açık ifade etmek gerekirse Kaddafi, Mübarek ve Bin Ali gibi “yönetilen bir diktatör” değil, bağımsız bir Arap diktatörü.

Diktatörlüğe karşı olunabilir, ancak aynı şekilde yabancıların da vesayetine karşı olmak gerekir. Bu nedenle ABD ve AB’nin Libya’ya olan bakış açısı dikkatle incelenmeli. ABD ve AB’nin menfaatleri açısından baktığımız zaman Tunus ve Mısır’da statükonun yerli yerinde durması gerekir. Ancak Libya’daysa tam tersine ABD ve AB’nin amaçlarına aykırı olan bir sistem Read the rest

Türkiye’de Basına ne kadar güvenebilirim? »

Zaman nedir? »

 

Time Lapse of Winter Scene from mockmoon on Vimeo.

… Bu video ilginizi çektiyse…

Zaman Nedir?

“…Geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz gelmedi. Şimdiki zaman sürekli var ise bu sonsuzluk olmaz mı? ”  diyordu Aziz Augustinus. Zira kelimeler yetmiyordu. “Zaman Nedir?” sorusuna cevap verebilmek için kelimelerin ve mantığın gücünün yetmediğı sınırlarda Sanat’tan istifade etmek gerekliydi : Sinema, Resim ve Fotoğraf sanatı imdadımıza koştu. Ama felsefeyi dışlamadık: Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl, Aristoteles… Bilimin Zaman’a bakışına gelince elbette Newton’dan Einstein’a uzandık. Bilimsel zamandan başka, daha insanî ve MUTLAK bir Zaman aradık. Delâilü’l-İ’câz, Mesnevî, Makasıt-ül Felasife , Telhis-u Kitab’in Nefs ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açtı. Zaman’ın kitabını buradan indirebilirsiniz.

Zaman’ı düşünmek, Zaman’ı yazmak

Zaman insanın hissiyatıyla algılayamadığı, bilimsel, düşünsel, hatta psikolojik boyutları olan bir gerçeklik.  Zaman yaşadığımız hayatın kendisi. Ama bu kadar önemli olan Zaman ile aramıza mesafe koymak, Zaman’ın dışına çıkıp onu keşfetmek mümkün mü?

Zaman konusundaki bu ilk kitabımızda Derin Düşünce yazarları zor bir işe girişiyorlar: Zaman’ı düşünmek ve Zaman’ı yazmak. Zaman’ın NE? olduğunu sorgulayacağımız ikinci kitaptan önce NASIL? olduğuna baktık bu ilk makalelerde. NE? ve NASIL? soruları Zaman’a bakışımızda ana ekseni oluşturuyor çünkü bilimsel yolla, deney ve gözlemle ilerleyemediğimiz anlarda düşüncenin yardımına Sanat yetişiyor. Buradan indirebilirsiniz.