Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

İslam’ın vizyonu (5) / Hamza Yusuf »

Zaytuna Institute’den Hamza Yusuf Hanson’ın Dr.Murata ve Prof.Chittick’in ‘İslam’ın vizyonu’ kitabı üzerinden yaptığı konuşmanın deşifresidir.   

 İslam’da hadisten bir sonraki aşama kıyas’tır, analojik akıl yürütmektir. Şeriatın büyük bir kısmı kıyas üzerine şekillenmiştir. Müslümanların birçoğu bunu bilmiyor. Şeriatın büyük bir kısmı doğrudan Kur’an ve hadisten oluşmuş değildir. İnsan anlayışı ile şekillenmiştir. Bu ana kaynakları yorumlamada en yetkin kişiler, başta Hz.Peygamber (SAV)’in mealen ‘İslam’ı anlamada ve yaşama geçirmede en iyi nesil benim neslimdir’ buyurduğu sahabelerdir. Daha sonra, sonraki nesil ve ala meratibihim ondan sonraki nesil gelir. Üçüncü nesil imamların çıktığı nesildir. Her şeyi yazıya geçirenler bu nesilde yetişenlerdir. Bu nesilden önceki nesil, öğrenmek istediklerini doğrudan sahabelere sorma imkanına sahipti. Sahabeler ise bizzat bu dini yaşayanlardı. Herbir nesil bir öncekine göre geleneğe daha az bağlı hale geldi. Hz.Peygamber (SAV) bu yüzden mealen “öyle bir zaman gelecek ki Rabbinize kavuşana kadar herşey giderek daha da kötüleşecektir” buyurmuştur. Bunun anlamı her nesilde anlayışın, yaşayışın, ve Allah’a yakınlığın giderek azalmasıdır. Ulema her nesilde istisnalar olacağını söyler, bu yüzden sonraki nesillerde de öncekilerden daha fazıl, daha alim olanlar çıkabilir, ama nesil olarak bir iyiye gidiş olmayacaktır. En üstün olanlar ilk üç nesildi. Bu, sonraki nesillerde büyük insanlar olmadığı anlamına gelmez ama onların sayısı gittikçe azalmakta ve bu durum giderek hızlanmaktadır. Hz.Peygamber (SAV) bu durumun, “insanların ortalık yerde münasebette bulunmasına” kadar süreceğini ve en hayırlı insanların o günlerde “bunu başka bir yerde yapamaz mısınız?” diyenler olacağını söylüyor. Evet bunu söyleyen hadis var. Bir ahlaki çöküş olacağı alenen söyleniyor.  

 Mezhep, farklı yorumlara açık hadislerin bulunması ve kelimelerin birden fazla anlama sahip olmasından kaynaklı görüş farklılıkları ile ortaya çıkmıştır. Mezhep imamları içtihad ile kural çıkarmak konusunda yetkindirler. Bu yanlış yapmamaları anlamına gelmez. Bunun anlamı yanlış yapma otoritesine sahip Read the rest

Yetimleri unutma, unutturma… »

 

 İHH gönüllülerine destek olmak için

 

İHH gönüllülerine destek olmak için 

Comptine d’un autre été »

Bugün cuma, ne olur bir şey yap (26) »

Kendisine dua edene icabet eyleyen, kendi zikrini kulunun lisânından akıtıp gene o kulun dergâh-ı mecd-i ulûhiyetinde bizzat zikreyleyen, hem nimeti veren, hem de nimete şükreden kullarının nimet ve şükrünü arttıran, semâvâtın ve arzın alamadığı tecelliyat-ı zâtını, mü’minin kalbine nuzûlle safâ bahşeyleyen, mahlûkatın kendisiyle teskin olduğu sekînetin sahibi, sadırlarda gizli olanı ve gözlerdeki hain çakışı ilm-i ezeliyesiyle bilen lâkin kulunu hep afv ü setreyleyen Cenâb-ı Erhamu’r-rahimîn ve Rabbü’l-âlemîne hamd ü senâ olsun.
Safîyullah, halîlullah, hayru halkıllah, emînü vahyillah, sıratullah, nimetullah, imamu’l-müttakîn, ceddü’s-sıbteyn, resûlü’s-sakaleyn, raûfu’r-rahîm Hazret-i Fahr-i âlem(SAV) Efendimiz’e ve onun âline, ashâbına ve etba’ına salât ve selâm olsun.(*)

Uçaklarla çocukları bombaladığı, silah üretip satanların kendilerini “barışçı” ilân ettiği bir dünyada yaşıyorsun. Petrol çalmak için insan öldürenlerin  kurduğu bir ”medeniyetin” gölgesindesin.  O « barışçı ve medenî» ülkeler ki askerleri masum insanları Read the rest

Kamli Waly Muhammad – Nusrat Fateh Ali Khan »

Ramazan Bereketi »

Anouar Brahem,Jan Garbarek & Ustad Shaukat Hussain – Sebika »

Gitmediğim ülkenin hasreti / Anouar Brahem »

Biz jazz mı dinliyoruz yoksa jazz mı bizi dinliyor? İster nefesli sazlar ve perküsyondan oluşan ekibiyle çalsın isterse Jan Garbarek, John Surman, Dave Holland veya Richard Galliano ile; fark etmiyor. Sessizlik var bu müzikte. Belki “sessizlik” demek yanlış. Bir sükût var. Kasıtlı, murad edilmiş bir ses yokluğu, aktif bir susma. Bir kedinin ayak sesleri gibi ürkek notalar sizi hazırlıyor bu sükûta. Mesnevî’nin “Bişnev …” diye başlayan ilk beyitlerini hatırlıyorsunuz:

“Dinle bu ney neler hikâyet ediyor

Ayrılıklardan nasıl şikâyet ediyor

[…]

Aslından vatanından uzaklaşmış olan kimse,

orada geçirmiş olduğu zamanı tekrar arar…”

 Yıldızlara bakarak çölde yolunu bulan bir seyyah Anouar Brahem. Doğduğu ülkeden ayrılalı yıllar olmuş. Aslî vatanını hiç unutmamış ama uzaklara daha uzaklara gitmekten korkmuyor yine de. Ya biz? Çölün sessizliğini bozmadan bu seyyahın izini sürebilecek miyiz? … Yıldızlı bir gecede şehrin gürültüsünden uzak bir köşeye çekilin, dikin gözlerinizi yukarı. “Gök kubbe” gerçekten kubbe şeklinde mi yoksa bütün yıldızlar sonsuzluk mesafesinde durdukları için mi bir kubbe görüyorsunuz? Eğer Kâinat dünyanın üzerine kapatılmış bir kubbe değilse gördüğünüz kubbe sizin dışınızda değil içinizde demektir. Ve siz gözlerinizle değil aklınızla görüyorsunuz o kubbeyi… ya da “içeride” inşa ettiniz demektir.

Anouar Brahem’in doğaçlama müziği kulakla dinlenebileceği gibi gözle (=akılla) seyredilebilecek bir jazz türü. Hatta … neden olmasın, burunla, dille, damakla… koklanabilecek, tadılabilecek lezzetli bir müzik bu. Kömür ateşi üzerine konmuş bir tajin gibi pişiyor yavaş yavaş. Tarçın, karanfil, kişniş, zencefil kokuyor hava. Sonra adını bile bilmediğimiz baharatların Read the rest

Futbol klübü kara para aklar mı? »

“Spor kulüpleri kurulması ve işletilmesi suretiyle karapara aklanmasına tüm dünyada rastlanılmaktadır. Avrupa Konseyi’ne üye devletlerde karapara aklanmasının önlenmesine dönük, 27 Haziran 1980 tarihli Tavsiye Kararı, karaparanın aklanmasının önlenmesi konusunda yapılan ilk uluslararası girişimlerdendir. 12.12.1988’de Basle’da toplanan G-10 ülkelerinin, Benelux (Belçika-Hollanda-Lüksemburg), Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, İsveç, İsviçre, İngiltere ve ABD, bankacılık ve merkez bankaları temsilcilerinin oluşturduğu … “ TAMAMI 

 

… Futbol ve şike konulu sayfalar …

Ben büyüyünce insan-ı kâmil olucam! »

En son ne zaman öfkelendiniz? Otomobilin camını indirip tanımadığınız bir insanın annesine sövdüğünüz oluyor mu? Ya öfkenizi gösterme imkânı yokken? Ertelenen öfkeleri “kin defterine” mi yazıyorsunuz? Dışarı doğru patlaması engellenen öfke bazen de içeri doğru da akabiliyor: Mide ağrısı, migren, el titremesi, aşırı terleme… Oysa sıradan insanlar sıradışı baskılar altında çok ilginç tavırlar sergileyebiliyorlar:

“…Roma İmparatoru Caligula(1) bir gün fazla iyi giyinme suçundan(!)şövalye Pastor’un genç oğlunu zindana attırdı. Baba koşarak imparatorun huzuruna af dilemek için gelince Caligula derhal oğlanın idamını emretti. Acılı babayı ise yemeğe davet etti. Yemek sırasında imparator onun sağlığına kadeh kaldırdı ve adamcağızın içip içmediğini kontrol etmek için başına birini dikti. Zavallı baba sanki şarap değil oğlunun kanını içiyordu. Caligula takılar ve güzel kokular getirtti. Adamın bunları takıp sürmesini dikkatle izliyordu. Yaslı baba Pastor oğlunun idam gününde 100 davetli arasına uzanmış,  yaşına ve gut hastalığına rağmen kadehleri deviriyordu birbiri ardına. Ne bir yaş geldi gözünden ne de bir başka ızdırap emaresi izhar etti. Neden biliyor musun? Pastor’un bir oğlu daha vardı! …” (Seneca, Öfke)

İnsanın öfkesini ve intikam arzusunu bastırması kolay değil. Bunun için fikrî bir çaba gerekiyor. Yani hislerimizin derhal yapmamızı “emrettiği” şey ile aklımıza göre “yapılması gereken” sey arasına bir mesafe koymak … ve doğru olanı seçmek. Bir şeyi yapmadan önce sonunu düşünmek, nefse hakim olmak. Bir an için farz edin ki öfke, kıskançlık, cimrilik vs bütün cephelerde kalıcı zaferler elde ettiniz. “Büyük Cihad” denilen savaştan muzaffer çıktınız. Mükemmel bir insan oldunuz. Ne olurdu? Hayatınız neye benzerdi? Pür erdem bir insan!

İkinci oğlunun hayatını kurtarmak isteyen Pastor’un olağan üstü sabrı elbette erdem değil taktik bir sabırdı. Kim bilir kaç kez içinden geçirmiş olmalı: “şu pis herifin gırtlağını sıksam… acaba nöbetçiler gelene kadar işini bitiremez miyim?” Öfke hissi ile eyleme dönüşen öfke gösterisi arasına mesafe koymak derken kasdettiğim tam da bu: Arzulamak ve yap(ma)mak.

Acayip bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Bir kaç hafta önce okuduğum bu kitap öfke konusundaki iyimserliğimi arttırdi: Aslında iki eser birlikte basılmış; İnsan-ı Kâmil ve Ahlâk Nasıl Güzelleşir? müellifi Muhyiddin İbn Arabi Hazretleri. Tabi Füsus-ül Hikem veya Fütuhat-ı Mekiyye’nin kapağını kaldırmış bazı okurlarımız Şeyh-ül Ekber’in adını görünce “ooo bu ağır bir kitaptır, bize uymaz” diyebilirler. Garip gelecek ama gerçek bunun tam tersi. Özellikle Read the rest