Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Büyük Nutuklar / Franklin Delano Roosevelt »

roosevelt_nutuklar
“… Barışın ezelî düşmanları ile mücadele ettik: Endüstriyel ve finansal tekeller ile, spekülasyon, kurtlanmış bankalar, sınıf tahakkümü, çetecilik ve savaş tacirleri.
 

Amerikan Hükümetini kendi günlük işlerinin bir parçası gibi görmeye başlamışlardı. Artık iyi biliyoruz ki örgütlü bankalar tarafından yönetilmek örgütlü mafyalar tarafından yönetilmek kadar tehlikeli. 

Tarihimizin hiç bir aşamasında bu güçler bir aday karşısında bu gün olduğu kadar ittifak etmediler. Bana karşı duydukları nefret onları birleştiriyor ve benden nefret etmeleri hoşuma gidiyor …”  

 (Madison Square Garden, 1936)

 

… Bu konuda e-kitap okumak için…

 

Banka Ordudan Tehlikelidir!

Atina’da, Roma’da, Madrid’de ve Washington’da artık halkın değil bankaların dediği oluyor. Batı’da demokrasi geriliyor, yeni bir düzen kuruluyor. Alıp satma özgürlüğü nasıl oldu da halkı bankaların kölesi yaptı?

İnsanî değerlerin değil maddî değerlerin hakim olduğu her toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm aslında. Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir mesele bu. Zenginleşmeye ve para ile daha çok haz almaya odaklanan insanlar bencilleşiyorlar. Siyasetten, cemiyetin dertlerinden uzak, oy kullanmaya bile üşenen bir güruh çıkıyor meydana.

 Tam da bu yüzden Batı’da demokrasinin en büyük düşmanı batılı insan modeli oldu. Kendini özel hayatına hapseden, lüks tüketime, tatile, konfora odaklanan batılı insanlar politikadan uzaklaştılar. Bu refah toplumunun bireyleri diğer insanların dertlerine duyarsızlaştı. Para bu süreçte kutsallaştı. Yine bu yüzden bankalar ve bankacılar ilahlaşarak hukukun üstüne çıkabildiler.

İşte bu fikrî zemindir sermayeyi aşırı büyüten, savcıları, hakimleri bile etkisiz hale getiren. Bankacılarına söz geçiremeyen batı toplumları tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler… Peki 2008 ekonomik kriz süreci nasıl gelişti? Krizi tetikleyen ve büyüten ne oldu?

Bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Yaklaşık 40-50 kişilik bir ekip. Kriz sürecinden zenginleşerek ve güçlenerek çıktılar. Banka kurtarma operasyonlarıyla halen zenginleşmekteler.

Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:

  1. Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler?
  1. “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar?
  2. Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?

 Buradan indirebilirsiniz.

Ney – İstanbul da Sabah »

Çapulculuk ve sivil itaatsizlik arasındaki fark nedir? »

 “… Sivil itaatsizlik Gandhi’yi ve Martin Luther King’i çağrıştırdığı için saygı uyandıran bir kavram ama tam olarak ne olduğunu tarif etmek zor. Bir kere işin içinde bir itaatsizlik var. Yani kanunlara aykırı bir şeyler yaparak halkın dikkatini üzerinize çekmek, mümkünse desteğini kazanmak söz konusu. Diğer yandan “sivil” yani medenî bir boyutu var. İster Latince isterse Arapçasına bakın, uygarlığa, sivil-izasyona, medeniyete yani birlikte yaşamaya bir vurgu var. Sivil itaatsizliğin GÜCÜ VE ZEKÂSI tam da burada yatıyor: Meselâ aptal ve/veya ırkçı bir kanunun saçmalığını ispat etmek için o kanunu herkesin gözü önünde çiğneyeceksiniz. Ama kimsenin burnu bile kanamayacak. Tam da bu sebeple yani kimseye zarar vermeden yaptığınız bir şey “yasak” olduğu için Sivil itaatsizlik söz konusu. Halk kanıksanmış olan bir zulmü siz dediğiniz için değil bizzat şahit olarak, kendi aklıyla fark edecek. Yasakların gereksizliğini, saçmalığını o kadar çok insan o kadar NET bir biçimde görecek ki devlet, polis, hükümet yalnız kalacak. Çünkü siz yazılı kanunların üzerindeki bir kanuna, vicdana ve akıla hitab edeceksiniz. […]

 Martin Luther King’in liderliğindeki Zenci hareketi de 6-7 eylül olayları gibi 1955′te gerçekleşti. Zenci Rosa Parks otobüste yerini bir beyaza vermeyi reddetti. Kanunları çiğnedi ama kimsenin burnunu kanatmadan. Alabama’da zenciler otobüsleri boykot ettiler. Otobüse binMEmek diye bir suç da yoktu zaten! Halkın dikkatini ırkçı uygulamalara çekmekti amaç. Martin Luther King tutuklandı ama sonunda kazandılar. Otobüslere molotof kokteyli atarak yolcuları ve sürücüleri yakabilirlerdi ama bunu yapmadılar. Çünkü bu polisin uygulamakta olduğu şiddeti meşru gösterirdi …” (Kitap pdf olarak buradan indirilebilir)  

… Bu konuda okumak için…

İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

İsyan Ahlakı / Nurettin Topçu »

“… Biz, hem uysallığa, hem de anarşizme karşıyız. Her türlü sosyojizme, yani toplum gerçeğinin her şey olduğu anlayışına karşı olduğumuz kadar, bencil ve katı ferdiyetçiliğin de karşısındayız. Ferdin sadece bütün iradeleri aynı şekilde belirleyen bir İrade karşısındaki uysallığını kabul ediyoruz.   

Bize göre selamet, tarih ve insanlıkla birlikte, tarihin ve insanlığın var oluş sebeplerini içinde bulacakları bir mutlak’a bağlanmaktan ibarettir. Aklı başında bir insanlık, kendini asla gayesi ve gerçekleştireceği mukadderatı olmayan bir varlık olarak düşünmeyecektir. Kendi gayesini bilecek noktaya erişmese bile o, sanki bu gayeye arka arkaya gelen nesillerin sonsuzluğunda ulaşacakmış gibi hareket edecektir.  

Ferdin boyun eğmek zorunda kaldığı bir baskı unsuru olarak toplum, zorbalık ve zulme kanat germekte, bu şekilde esirliği ve esaret derecesinde uysallığı yaratmaktadır. O, böylelikle ferdin iradi güçlerini öldürmektedir. Oysa toplum tam aksine, ferdi hareketin özlem duyduğu, atıldığı bir ideal, yani merhametin ve isyanın esiri olan ideal olmalıdır. İnsanlıkta inançların tesirli bir şekilde yayılması, gerçekten, toplumun ve medeniyetin yaratıcısıdır. İşte bu yayılmadır ki, her birimizi gücümüz nisbetinde birer asi, yani birer ahlaki varlık haline getirir. Biz, bütün insanlığın selametini bu inançların yayılması olgusunda aradık …” 

 

… Bukonuda makale okumak için…

 

… E-kitap okumak için…

Derin MAЯҖ

Etrafınızda “ben solcuyum” diyen kaç kişi var? Birgün Ya da Cumhuriyet Gazetesi, Türk Solu Dergisi okuyan? Yürüyüşlerde Marx, Lenin, Deniz Gezmiş ve Atatürk posterlerini yanyana taşıyan kişileri tanıyor musunuz? İşçi sendikalarında aktif rol oynayan dostlarınız var mı? Bu insanlar hasretle beklediğimiz sol muhalefeti kuramadılar bir türlü. Neden?

Marxist ve Marxçı (Marx’a dair ama marxist olmayan) miras ile yüzleşmedi Türk solcuları. Oysa Marx anlaşılmadan hiç bir sol projenin anlaşılmasına da imkân yok. Leninist, Stalinist, Maoist… Hatta Kuzey Avrupa’nın sosyal demokrat modellerini de çözemezsiniz. Marx’ın bıraktığı yerden devam edenleri anlamak için de gerekli bu okuma; dünya soluna bugünkü şeklini veren düşünürleri anlamak için: Rosa Luxemburg, Ernst Thälmann, Georg Lukács, Max Adler, Karl Renner, Otto Bauer, Walter Benjamin, Jürgen Habermas,… Buradan indirebilirsiniz.

Gezi Parkı: Kür mü yoksa kürtaj mı? »

gezi_parki‘Gezi Parkı’ adına yapılan tüm bu barbarlığa, yakıp yıkmaya, bu Vandallığın geçirdiği on dokuz günlük sergüzeşte baktığım zaman, iki kelime durumu çok iyi açıklıyor: Erken Doğum!

Aslında sekiz ay daha dişlerini sıksaydı bu rezaletleri bu ülkeye yaşatanlarla, oturdukları yerden avuçlarını ovuşturarak kargaşadan önlerine düşecek bir parça kemiğin peşindeki hazımsız kitle zaten rutin aşağılanma seansını bir şekilde atlatacaklardı. Neticede sandık yine ortaya gelecek, halk yine bunlara yüz vermeyecek ve onlar yine halkın göbeğini kaşıdığından falan yakınacaklardı. Fakat ters bir hareket neticesinde sancılar erken başladı ve zaten olmayan kıymetlerini, gerçek yüzlerini bu halka sekiz ay önceden gösterdiler o kadar.

Başbakan’ın muhatabını küçümsemek amacıyla sık sık kullandığı bir argüman var ki, bende hep içinin doldurulması gerektiği hissi uyandırmıştır. Sizin de kulağınıza çalınmıştır muhakkak ‘…bunlar iki tane keçiyi bile güdemez’ cümlesi. Neyse ki bu cümlenin içini, dışını doldurmak da bu günlere nasip oldu; Başbakan’ı, memleketi satmakla itham eden bu yığınlar, destekçileri ve onların ağa babaları 19 günde Taksim meydanını PKK, SDP ve DHKP-C’ ye taksim ederek, ne menem bir beceriksizlik potansiyelini içlerinde barındırdıklarını dosta düşmana bir kez daha gösterdiler.


Daha en başından, ‘bu hesap tutmayacak’ demekle Read the rest

Gezi halkı: Tok karınla tencere çalmak, 900 euro’luk ayakkabıyla solcu olmak, Hizbullah’a taşeronluk… »

Ece Temelkuran'a tepkiler çığ gibi büyüyor

Beyoncé gibi Christian Louboutin marka ayakkabı giyen BirGün Gazetesi yazarı Ece Temelkuran tam bir neo-solcu. Evine temizliğe gelen kadına verdiği parayla bir çift ayakkabı almış ve bunu ilân etmiş. 900 euro’luk ayakkabısıyla 1 Mayıs için Taksim’e de gitmiş. Ece Temelkuran şimdi de İngiliz BBC’ye yaptığı açıklamalarla kendinden söz ettiriyor. ‘Erdoğan’a diktatör demeye çekiniyorum beni hapse atar diye korkuyorum’ diyen Temelkuran’ı dış politika yazarı Ceren Kenar deşifre etti. Kenar, Temelkuran’ın Suriye’de Esad’ı destekleyen Hizbullah’a yakın Al Akhbar gazetesinde yazdığını açıkladı. Lübnan’da yayın yapan Al Akhbar gazetesinin İngilizce baskısında sürekli Türkiye’de otoriter bir Erdoğan iktidarı olduğu öne sürülüyor. Öte yandan gazete Suriye Lideri Beşar Esad’ın katliamlarını meşrulaştıran bir yayın çizgisine sahip.

 

 
… Bu konuda e-kitap okumak için…

Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu? Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk… Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesiminieğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda“gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor… Buradan indirebilirsiniz.

Aydın kimdir? Muhafaza’nın ve Değişim’in kimyası

Aydın konusu gerçekten sorunlu görülüyor. Her ideoloji, her grup kendi liderini, kahramanını aydını ilan ediyor çünkü. Tam da bu sebeple tanımından önce başka bir sıfata daha ihtiyaç duyuluyor: Reformist aydın, muhafazakar aydın, Kürt aydını, Türk aydını, vs.. Kısacası “aydın olmak” hem toprak(toplum) hem de tohum(aydın) gibi üzerinde durulup incelenmesi yazılıp çizilmesi gereken bir kavram. Değişimin adresi kabul edilen Aydın’ın tanımı konusunda muhafazakar olunabilir mi?” 130 sayfalık bu kitapta modernleşme sürecinde Aydın’ı ve Aydınlanma’yı sorgulayan bakış açıları bulacaksınız. Ama teori ile yetinmeyen, fikrin eyleme dönüşmesini, Cumhuriyet’i, demokrasiyi ve sivil itaatsizlik olgusunu da sorgulayan yazılar bunlar. Buradan indirebilirsiniz.

Gezi Parkı ve Dünya Medyası »

 

gezi_parki_manipulasyon2gezi_parki_manipulasyon

“… Gezi Park olayı çerçevesinde dünya basınında da üst üste dört seçim kazanmış legal bir hükümet aleyhine yayınlar yapılmakta. Ve bu hükümetin başbakanı diktatör olarak takdim edilmektedir. Örneğin ABD: CNN, FOX, ABC, New York Times, Washington Times, Washington Post, Boston Globe; İngiltere: BBC, The Guardian, The Times, The Telegraph, Daily Mail, Financial Times, The Independent, The Observer, Daily Mirror, The Sun İtalya: Corriere Della Sera, La Stampa, RAİ1; Almanya: BİLD, ZDF, RTL, Allgemeine Zeitung, Berliner Morgenpost Fransa: TF1, Le Figaro, Le Monde, Liberation İspanya: El Pais, ABC Spain Norveç: Dagbladet, Nationen Danimarka: Politiken  Belçika: De Standaard gibi yayın organlarına bakıldığında Türkiye’deki olayların çarpıtılarak verildiğini görmekteyiz. Hatta Kanada’da bir milletvekili Atatürk’ten alıntılar yaparak başladığı konuşmasını Tayyip Erdoğan’ın diktatörlüğüyle bitirmekteydi …”  

 (Ufuk Coşkun / Sivil Düşünce)

 

İspat etmeye gerek var mı? »

ispat etmege gerek varmi

 

… Ateizm üzerine okumak için…

 

Jean-Paul Sartre ile Kaliteli bir Ateizme Doğru

Yokluk var mıdır? Evinizin içini dolduran boşluğu gördünüz mü hiç? Bir türlü gelmeyen şu trenin verdiği sıkıntı ya da sizi habersiz bırakan dostlarınızın sessizliği gerçek değil mi yoksa? Tutulmamış sözler, ödenmemiş borçlar… Yokluk da var aslında “var” dediğimiz şeyler kadar. Ama Yok’un varlığı şuurlu insanlar için var; gelecekten, birisinden ya da Tanrı’dan bir cevap bekleyenler için Read the rest

Akşam olunca yarelerim sızlar / Müzeyyen Senar »

Faiz lobisi neden şimdi harekete geçti? »

“… Faiz lobisi bazen de siyasi istikrarsızlığı artırarak nihai hedefleri olan TL’yi düşük değerden satın alarak faizin yükselmesine neden olmakta ve böylece TL’nin değerlenmesini amaçlamaktadır. Zira TL’nin değerinin düşmesi ile yatırımcının kârı arasında doğru orantı vardır. TL’deki değer kaybından bu derece yüksek kazanç sağlayan yabancı yatırımcılar ve Türkiye’deki ortakları varken, madalyonun diğer yüzünde Türkiye ekonomisinde ciddi biçimde zarar gören iyi niyetli yatırımcılar da yer almaktadır. İyi niyetli bu yatırımcılar borçlanmalarını daha yüksek faiz ve değeri yükselen parayla yapmak zorunda kaldıkları için kur değişikliğinden ve yüksek faizlerden ciddi şekilde zarar görmektedirler. Bu durum ithalatçıları ve döviz borcu olan piyasa katılımcılarını Read the rest