Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Moda / Fashion / Mode / موضة »

Ne değildir?

Güzel giyinmek veya yakışanı aramak değil.

Nedir?

  • Farklı görünmeye çalışırken herkes gibi giyinerek tektipleşmek;
  • Kadınların birbirlerini köleleştirmesini sağlayan programlanmış eskimenin narkozu.

Neden?

İnsan, fıtratı icabı iki nefsanî kuvvetin etkisi altında:

  • Cemiyete uyum sağlamak, herkese benzemek ister. Çünkü bu yolla “ben de sizden biriyim; korkmayın” mesajı verir. Aidiyetini hissetmek ister ve etrafına belli eder. Toplumdan çok farklı giyinen birinin evlenmesi, iş bulması, ev kiralaması hatta bazı binalara girip çıkması bile imkânsız olabilir. Çünkü kıyafet, soğuktan korumak gibi faydaların dışında bir iletişim aracı; neredeyse bir kimlik kartıdır. (Bkz. Georg Simmel Moda Felsefesi / Philosophie der Mode, Berlin: Pan-Verlag, 1905)
  • Diğer yandan insan, Ben’liğini, Tek’liğini aynada seyretmek ve cemiyete göstermek ister. Üniforma şartı olan yerlerde bile birçok insan kravatı gevşetir; saçı uzatır; küpe takar; dövme yaptırır… Bunlara saç kesimini, vücut dilini, ortamın hoş karşılamadığı argo sözleri ve sıra dışı bir konuşma tarzını da ekleyebiliriz.

Moda… Kıyafet, güç gösterisi ve iletişim

Avcılıkla yaşayan topluluklara bakalım: En becerikli avcılar öldürdükleri hayvanların dişlerinden kolye yapıyor; kürkünü sırtına koyuyor… “Ben sıradan bir avcı değilim; bu klanın önemli bir ferdiyim; ben olmasam aç kalırsınız” demenin bir şekli belki?

Ortaçağda burjuvazinin güçlendiği Venedik ve Amsterdam gibi tüccar şehirlerde burjuva mensupları, soyluların hatta kralların kıyafetlerine benzer giysiler kullanmaya başladılar. Kralın sarayı ve kilisenin çan kulesinden daha yüksek “ticaret meclisi” binalarının yine aynı dönemde inşaa edilmesi Read the rest

Vatikan’ın kaç parası var? Nerede saklı? Vatikan bu parayla ne yapıyor? »

  • Çocuklara tecavüz eden rahipleri asırlardır koruyan görünmezlik perdesini kim kaldırdı?
  • Vatikan’a az ya da çok güvenen Katoliklerin sayısı 1 milyar 200 milyon. İlk bakışta Papa’nın denetimindeki kuruluşların kâr ve zarar açıklamaları birkaç milyon €. Katoliklerin bağışları ve ufak tefek emlâk gelirleriyle zar zor ayakta duran bir vakıf izlenimi veriyor.
  • Fakat Mart 2013’te Almanya’da bir skandal oldu: Limburg baş rahibi Franz-Peter Tebartz-van Elst evinin dekorasyonu için 31 milyon € harcamış. Tabi herkes adamın lüks merakına kızdı. Aslında mesele bu değil. Nedir?
  • Vatikan bankası IOR’un eski başkanı Angelo Caloia, birkaç bina satışında değeri kasıtlı olarak düşük göstermiş. Kara para aklamakla suçlanıyor. Bakın buradan işin kokusu çıkmaya başlıyor. Ama gelin biz birkaç tesadüfe(!) daha dikkat çekelim…
  • Kara para aklama ile mücadele etmeye çalışan ve sonunda istifa eden eski papa Ratzinger’in özel uşağı bile yolsuzluk iddiası ile bazı gizli belgeleri mahkemede paylaştı.
  • Ratzinger’in dogmatik görüşlerine, siyasî tercihlerine itiraz eder gibi görünen “prensler” belki de başka bir şeyden rahatsız olmuşlardı. Yeni papanın gelişi herkesi rahatlattı sanki…
  • Yeni papanın gelişi fazla bir şey değiştirmedi. Slovenya’da bir baş rahip, halktan topladığı parayla porno TV kanalına ortak olmuştu meselâ. Porno kısmına bakmayın; yatırım yüzünden kaybedilen miktar daha mühim: 800 milyon €. Ama bu para gerçek yolsuzluk değil; sadece komisyon! Nedir?
  • Vatikan, kara para aklamak için dünyadaki en uygun yer. Çünkü kontrol edilemeyen bir bankası ve fiyatlarla istediği gibi oynaya bildiği emlâk varlıkları var. Hem de dünyanın her yerinde. Peki neden başka bir araç değil de emlâk?
    • Milyarlarca $ aklamak için kumarhane veya sanat ticareti uygun değil.
    • Emlâk alım/kira kontratları “yatırımı” zaman içinde dağıtmayı sağlar.
    • Bina satın alan hayali şirketler kurmak kolaydır.
    • İnternet kanalıyla yabancı bir ülkeden gayrimenkul alabilirsiniz.
  • “… Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez …” (İncil, Matta, 6:24)
  • Peki işler nasıl yürüyor? Kim ne yapıyor? Bunu yakından inceleyelim… Vatikan bankası IOR 1942’de kuruldu ve ilk günden itibaren offshore bankacılık yaptı. Avrupa’da olmak önemli. Tropikal ülkelerdeki offshore bankalara kıyasla, özellikle internetsiz yıllarda…
  • Vatikan her türlü terör örgütü, mafya için para aklıyor. Meselâ rahip Nunzio Scarano özel bir jet ile gittiği İsviçre’ye gizlice 20 milyon € sokmaya çalışırken tutuklandı. Ayda 3.000 € maaş alan muhasebeci Scarano’nun evinde 6 milyon değerinde tablolar vardı!

Read the rest

Beyaz Sessizlik / Jack London »

Tabiat’ın insana acziyetini idrak ettiren birçok hilesi vardır: Gelgitlerin durgun akışı, fırtınanın öfkesi, deprem şoku… Fakat en muazzamı Beyaz Sessizlik’ın pasifliğidir. Tüm hareketler durur, gökyüzü bomboş bir mezar taşı veçhesine bürünür. En ufak fısıltının büyük bir günah, ağır bir suç gibi hissedildiği o anda insan kendi sesinden korkacak raddeye gelir. Ölü bir dünyanın hayalet atıkları arasında yapayalnız dolaşan bu yaşam lekesi, cüretkârlığından utanır; kendisini küçük bir kurtçuk kadar önemsiz ve aciz hisseder; başka bir şey değil.

 

… Yeni yazar ve kitaplarla tanışmak için…

Kitap tanıtan kitap 7kitap-tanitan-kitap-7 - kucuk Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin

Kitap tanıtan kitapların 7cisine damgasını vuran düşünür Susan Sontag oldu. 1977’de yayınladığı “Fotoğraf Üzerine” isimli cesur kitaptan bahseden 4 makale ile başlıyoruz. Mehmet Özbey’in kaleminden eskimeyen bir kitabı ziyaret edeceğiz sonra: Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez) Değerli yazarlarımızdan Mehmet Salih Demir ve Mustafacan Özdemir tek bir kitaba ve tek bir yazara odaklı kitap sohbetlerinden farklı makaleler hazırladılar. Bunlar kavram ve/veya olaylara odaklı, birden fazla kitaptan ve müelliften istifade eden çalışmalar: Terör, vicdan, modernleşme, bilim felsefesi (Kuhn, Heidegger, Derrida, Gadamer, Dilthey, Mach, Baudrillard, Toulmin) … Suzan Nur Başarslan’ın yazdığı Türk romanının tarihçesi ve Seksenli Yıllarda Türk Romanı Ve Post Modern Eğilimlerde bu kategoriye dahil edilebilir. Bunların  yanısıra yazar kadar hatta bazen daha fazla ünlenmiş kitaplara adanmış makaleleri de yine bu sayıda bulacaksınız: Zeytindağı (Falih Rıfkı Atay), Hayy Bin Yakzan (İbn-i Tufeyl), Körleşme (Elias Canetti), Taşrada Düğün Hazırlıkları (Franz Kafka). Kitap tanıtan Kitap 7’nin daha önceki sayılardan bir diğer farkı da Georg Simmel’e adanmış iki makale içermesi. Karl Marx ve Max Weber arasındaki kayıp halka olarak nitelenen Simmel’in “Büyük şehir ve zihinsel yaşam” (Die Großstädte und das Geistesleben, 1903) isimli özgün çalışmasından bahsettiğimiz makaleler kitabın sonunda. Buradan indirebilirsiniz.Önceki kitap sohbetleri:

Feminizm / Feminism / مؤيد للنساء »

Ne değildir?

Kadın haklarının savunulması değil.

Nedir?

Kadınların meşru hak taleplerinin önündeki en büyük engel.

Neden?

Feminizm, hak arayışı kisvesine bürünmüş bir çatışma kültü ve kültürüdür. İyi/kötü ayrımı yapmaksızın kadınla erkek arasında kevnî/ontolojik bir mücadele olduğuna iman eder. Feminizm, kendi öfkesinden beslenen, yedikçe acıktıran bir fikir hastalığıdır.

Kadının cinsiyet kimliğine sıkıştırılması ve insanlıktan kovulup şeyleştirilmesi, kadını hak sahibi olma mertebesini kaybettirir. (Bkz reification / şeyleştirme konulu silsile) Oysa kadınlık ve erkeklik, cevher değil ârâzdır. “Erkek hakkı, kadın hakkı” olmaz; bu “sarışın hakkı, şişman hakkı” gibi muhaldir. Feminizm tarihi, ârâzları cevher zannedenlerin hamakatıyla doludur. İnsan haklarından kopartılmış bir “kadın hakları” iddiası, ancak feminizm gibi, sömürüye açık ideolojiler doğurur.

Nereden çıktı?

2ci dünya savaşı sırasında cephedeki erkeklerin fabrikalarda boş bıraktığı yerleri doldurmak gerekiyordu. Kadınların erkek gibi evden çıkıp işe gitmesi için kreşler açıldı. Kadın, fabrikaya sokularak erkekleştirildi. Kadınları işçi yapmak kapitalizmin projesiydi. Makineler sayesinde kas gücüne ihtiyaç azalmıştı; kadınlar, birçok sahada erkeklerle rekabete sokuldu. İnsanlar aile gelirinin arttığını düşünerek aldandılar zira çalışan kadınların sayısı arttıkça fiyatlar da yükseldi ve işsizlik arttı. Bu durum, endüstri patronlarının işine geliyordu zira ücretler, patronların kârına kıyasla daha yavaş yükseliyordu.

Kısacası kadının fabrikada çalışması özgürlük için değil, savaşta ölen erkeklerin yerini almak içindi. Erkekleştirilen kadınlar arttıkça boşanma da arttı. Bu da kapitalizm için kazanç demekti: Boşanma 2 ev demektir. 2 kira, 2 buzdolabı, 2 araba… Boşanma artınca ulusal gelir yükselir. Kapitalizmin en büyük rakibi ailedeki sevgidir.

Kadının çalışma hakkı yok mu? Read the rest

Işık / Light / Lumière / ضوء »

Ne değildir?

Tabiattaki bir varlığın ismi değil.

Nedir?

Lisanı fakirleştirip, pozitivist, materyalist, seküler kalıplara sıkıştıran kelimelerden biri.

Neden?

Hislerle anlaşılan madde mânânın kesafeti, akledilen mânâ ise maddenin letafetidir. İnsan, hayvandan farklı olarak, yeme-içme ve üreme dürtülerinden ibaret değildir. İnsan, manevî bir hayat için yaratılmıştır ve bu hayattan mahrum bırakılırsa mutsuz olur.  (Bkz. Derin Lügat: Mutluluk ve Tatmin)

Bu manevî hayat ile irtibat kurmak, Kâinat’taki “harfleri” okumakla mümkündür. İnsan, maddî işaretlere bakmakla yetinmez; onlara mânâ verir yahut iman ettiği manevî mihenk noktasındaki mânâyı, maddeden okur. (Bkz. Derin Lügat: Okumak / Reading / Lecture / قراءة)

Işık yazılır ama “Nûr, Ziya, Lemâ, Şua” diye okunur

  • Nûr: yansıyan ışık,
  • Ziya: Tabii bir kaynaktan gelen ışık,
  • Lemâ: Parlayıp sönen ışık,
  • Şua:  Suni bir kaynakla üretilen ışık.

“Güneşin ve yıldızların nûru” denmez; güneşin ziyası vardır. Ayın ziyası yoktur; nûru vardır. Ampulün nûru olmaz; şuası olur. Bütün bu mânâları sadece “ışık” kelimesi ile ifade etmek, tefekküre mânidir. Meselâ güneşe bakamayız; onun ziyası sayesinde görebildiğimiz her şeyde güneşi idrak ederiz. Ama aya bakabiliriz; ayın nûru sayesinde dünyanın, ay ve güneşin hareketlerini düşünürüz. Peki bu ayetleri nasıl okuyalım? Read the rest

Sıfır tolerans / Zero tolerance / عدم التسامح »

Ne değildir?

Terör, kanser, ırkçılık gibi ağır sorunları sert önlemlerle çözmeye yönelik bir politika değil.

Nedir?

Hiç erişilmeyecek bir hedef koyarak toplumu baskıya alma yöntemi; hükümete verilmiş bir açık çek.

Neden?

İnsan zekâsı, bir şeyin yokluğunu tasdik edebilecek kabiliyete sahip değildir. Meselâ “şehrin içme suyunda koli basili sıfır” diyemezsiniz. İnsanları hasta edebilecek seviye uzmanlarca belirlenir. Bu seviyenin altı “sıfır” kabul edilir. Gerçekte bu kabul edilebilir seviyedir.

Göstergeler gerçekleri yansıtır mı?

Uyuşturucu ile mücadele eden bir hükümet kabul edelim. Her ay yakalanan çete üyelerinin sayısı, ele geçirilen eroin miktarı, aşırı dozdan ölen insan sayısı gibi göstergeler mücadelenin göstergeleridir. Bu sayıların azalması farklı şeyleri gösterebilir:

  • Hükümet görevini iyi yapıyor,
  • Polis ve yargı içindeki mafya, üyeleri koruyor ve/veya gerçekleri saklıyor,
  • Basında sansür var.

Ama mücadelenin gerçekten başarılı olduğu bir durumda bile kimse “şu an ülke sınırları içindeki eroin miktarı sıfır gram” veya “kaçakçı sayısı sıfır” diyemez. Gençleri, ülke güvenliğini, günlük hayatı tehdit etmeyen bir uyuşturucu trafiği “kabul edilebilir” seviyedir. Ama mücadele sürecektir.

Neden hükümetler “sıfır tolerans” ilân ederler?

Avrupa’da terör, ABD’de ise 1980’lerde uyuşturucu, 11 Eylül saldırısından sonra terör ve Trump ile birlikte kaçak göçmen sorunları konusunda “sıfır tolerans” hedefleri kondu. Ulaşamayacakları halde bu hedefleri neden koydular?

Çünkü sıfır tolerans, sadece erişilmesi değil, denetlenmesi de imkânsız bir hedeftir. Yani hükümete “bravo, hedefe ulaştın, artık dur” diyemezsiniz. Sıfır tolerans için kullanılan kaynakları başka işe aktaramazsınız. (Bkz. 11 Eylül’den sonra ABD’de sürekli artan savunma ve istihbarat bütçesi). Bunun daha da kötüsü, sıfır tolerans amacıyla geçici(?) olarak feda edilen özgürlüklerinizi geri alamazsınız. Neden? Hedefe henüz erişmedik! Bu sebeple “sıfır tolerans” hükümete verilmiş bir açık çektir. (Bkz. “Patriot Act” isimli yasa ile ABD’de hukukun tahrip edilmesi)

Kısacası “sıfır tolerans” hükümetin politika üretmekten (sorumluluk taşımaktan) istifasıdır. Bunun uzun sürmesi ve kurumsallaşması, hukuk devletinin Read the rest

Yıldız Hatıraları’ndan The Economist’e… Tesadüf? … Yersen! »

Sunuş: Son günlerde çokça okuduğum bir tür olan hatırat kitaplarından epey okudum. Bunlardan birisi Sultan Abdülhamid’in Mâbeyn-i Hümâyun Başkatibi Tahsin Paşa’nın Yıldız Hatıraları idi. Aynı günler The Economist dergisinin son sayısında da Anayasa kılıfına bürünmüş halde post-modern bir ‘kızıl sultan’ Tayyip Erdoğan taşlamasını görünce dayanamayıp çevirisini yapmaya çabaladık ki, bu kaynağa erişemeyen dostlarımız da nasıl bir kumpasın içerisinde olduğumuzu görebilsin, satır aralarında algılar üzerine inşa edilen Tayyip Erdoğan imgesinin berbatlığını seçebilsin, bu dönemde de Sultan Hamid döneminde olduğu gibi yakın çevrenin ‘fahri konsolosluklara’ sığınarak vatanının önemli projelerini akamete uğratma çabasını sürdürdüğünü anlayabilsin. Sözü, hülasa ederek bahsettiğim kitaptan birkaç alıntı eşliğinde çeviri metne bırakıyorum.

 Yıldız Hatıraları

‘Ferit Paşa (sadrazam) yaradılış itibariyle son derece cimri olmakla beraber Baron Marshall ve eşine hediyeler sunmaktan ve Alman çıkarlarını koruma hususundaki işgüzarlığını bu şekilde zarif ve nazikçe muamelelerle tamamlamaktan geri kalmazdı.’

‘Said Paşa’nın (7 kez sadrazamlık görevine getirilmiştir) davranışlarındaki en büyük özellik padişahın teveccühünü kaybetmemek istemesidir. Bir ara İngiltere Büyükelçiliği’ne iltica etmesi, Padişah’ın teveccühünü kaybetmiş olmaktan doğan bir korkunun sonucuydu.’

‘İngiltere Büyükelçiliği Baştercümanı Mösyö Adam Block – ki daha sonra Düyûn-ı Umumiye’de İngiliz Dâyinler Vekili olmuş ve son senelerin malî olaylarında önemli roller oynamıştır- bir gün Başkitabet Dairesi’nde ziyaretime gelmişti. Söz arasında Hacı Ali Paşa’dan bahsedilmişti. O tarihlerde Hacı Ali Paşa (Sultan’ın sadakatine çok güvenip Başmâbeynciliği’ne getirdiği zat)’dan sıtkım sıyrılmış olduğu için baştercümanun sorusuna hoşa gitmeyecek tarzda cevap verdim. Adam Block, bu cevabımdan sıkıldı ve derhal şu sözleri söyledi:

-Yoo, o bizimdir!’

Türkiye İçin Yeni Bir Anayasa, BEN, MİLLET, The Economist- March 11th-17th 2017 sy.26-27

Not: Metinde geçen birkaç yerde geçen ifadeleri tam olarak çeviremediğim için yakın manalarla vermeye çalıştım. Bunları da köşeli parantez içerisinde belirttim.

‘Son 92 yıldır’ diyor Osman Can, Türkiye’yi yöneten Adalet ve Kalkınma partisindeki eski bir ağır top, ‘‘Türkiye 3 anayasa ile yönetildi, hepsi ani ve büyük değişikliklerin bir neticesiydi ve hiçbiri demokratik değildi. İlki seküler bir tek parti yönetimine uygun olarak sahneyi kurdu. Sonraki ikisi askeri darbeleri takip etti. Yeni olan, ocak ayında parlamenterler tarafından kabul edildi ve 16 nisanda bir referandumla belirleniyor, istisna değildir. Siyasi karmaşa karşısında bir koruyucu olarak AKP Hükümeti tarafından sunuldu, yeni anayasa tüm yürütme gücünü ülkenin otoriter Cumhurbaşkanı’nın ellerine nakledecek. Kabul edilirse, Türkiye Cumhuriyeti kurulalı beri devlet aygıtının en kapsamlı revizyonu yapılmış olacak.’’ Read the rest

Dikkat Kitap: Petrol kandan ağırdır güncellendi. Sürüm 4.0 yayında. »

4cü sürüme özellikle Kürtler ile ilgili çok şey ekledik. Halepçe katliamının perde arkası, İsrail’in İran’a verdiği silahlar, İran-Irak savaşında CIA’nin Kürtleri kullanmak için uyguladığı taktikler… Bugünkü enerji kavgalarına ve Türkiye’nin bazı yapısal meselelerine ışık tutacağını düşündüğümüz için tarihten, özellikle Hitler’in 2ci dünya savaşındaki enerji politikasından bahsettik. Konu başlıkları şöyle:

  1. İran Rehine Krizi, ABD seçimleri ve Petrol
  2. Deregülasyon, 1979 Petrol Şoku ve Yeni Küresel Sistem
  3. Rus-Afgan Savaşı, Petrol ve Rimland
  4. İsrail’in İran’a yaptığı silah yardımı, Kürtler ve Şiiler
  5. İran-Irak savaşı ve İsrail-İran dostluğu
  6. Hitler’in enerji politikası ve bugünün Türkiyesi için çıkartılacak dersler
  7. 3cü dünya savaşı: Ne zaman başlar? Kaç yıl sürer? Nasıl biter?
  8. Hitler neden hava üstünlüğünü kaybetti?
  9. Neden Kürtler hedefteydi? Yeni bir Halepçe olur mu?

Daha önceki sürümlerde yaptığımız gibi yeni konuları sona ekledik. Böylece okumaya kaldığınız yerden devam edebilirsiniz. Kitabı indirmek için buraya tıklayın.

Banka nedir; nasıl çalışır; nasıl çalışmalıdır? »

  • Bu sayfada “normal” bankanın çalışma şeklini ve bankacılığın neden gerekli olduğunu anlatacağız. Dürüst bankacılığı anladıktan sonra kravatlı teröristlerin çıkardığı krizleri, faize dayalı sömürü sistemini ve küresel finansın ulus-devletlere yaptığı baskıyı daha iyi anlayabilirsiniz.
  • Dünyada bankacılık hizmeti veren 30.000 kuruluş var; bunların yaklaşık yarısı hatırı sayılır şirketler. 8000 kadarı ABD’de, geri kalanı da diğer ülkelerde bulunuyor. En büyük 10 bankanın ellerindeki aktif 25 trilyon $ yani Türkiye ekonomisinin 31.250 katı!
  • Bu rakam elbette çok büyük ve gerçek ekonomik hayata tekabül eden bir zenginliği, birikimi yahut üretim kapasitesini temsil etmiyor. Nedir peki? Bu paranın çok azı gerçek ekonomi, geri kalanı ise taahhüt ticaretidir. Yani karşılıklı teminatlar ve vaadlerin gayrimeşru spekülasyonu.
  • Ama dediğimiz gibi bu silsilede amaç, bankacılık hakkındaki temel bilgileri kuvvetlendirmek. Bu finansal gücün kötü amaçla kullanılmasını anlatan 2 kitap yayınlamıştık; PDF formatında indirip okuyabilirsiniz:
  • Önce biraz tarih: 11ci yüzyılda Akdeniz dünya ticaretinin merkeziydi. İstanbul, Venedik başta olmak üzere birçok şehirde dönemin kıymetli mallarının ticareti yapılıyordu: Nadir kumaşlar, baharat, altın, gümüş…

Read the rest

Uygurlar için ne yapılabilir? »

Uygurlar için ne yapılabilir? Türkiye Çin’e posta koyabilir mi? Daha düne kadar Doğu Türkistan’ın yerini haritada gösteremeyen köşe yazarları Uygurlar konusunda atıp tutmaya başladı. Ticareti durdurun! Uygurları silahlandırın! Bir bakalım ne yapılabilir?

Çin’e ihracatı durdurabilir miyiz? Türk mallarına ihtiyaçları var mı?

Yok. Türkiye bu ülkeye sattığı ürünlerde rakipsiz değil. (çoğu işlenmemiş hammadde; artı değer çok zayıf)

Çin’den ithalatı durdursak?

Anlamsız. Çin’den aldığımız ve Türkiye’de üretemediğimiz şeyleri PKK dostu Avrupa ve ABD’den mi alacağız? 2.5 trilyon ihracat geliri, 500 milyar $ dış ticaret fazlası olan Pekin’i 16 milyar $ kayıpla korkutup(!) kendimizi rezil mi edeceğiz?

Çin’den ithal ettiğimiz malları yerli firmalar üretemez mi? Devlet teşvik veremez mi?

Türkiye’de ARGE geri. İnovasyon teşviği verince pirim avcısı iş adamlarımız uydu değil ananas kokulu diş macunu yapıyor. Bürokratik ahlâksızlık sebebiyle markalaşma ve rekabet gücü zayıf.

Çin zulmü bütün dünyaya anlatılamaz mı?

Filistin, Irak ve Afganistan’daki zulmü anlatabildik mi? “Çin zulmü, zavallı uygur” diye dolaşan videoların birçoğu Tayland, Filipinler gibi ülkelerde çekilmiş. Uygur meselesini kendimize bile anlatamıyoruz.

Uygurlar için dünya kamuoyunu harekete geçiremez miyiz?

Hayır. Türkiye algı operasyonu yapamıyor; dışarıdan gelen taarruzlara bile etkili karşılık veremiyoruz.

İslâm birliği teşkilâtı, Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşlarda Pekin’e baskı yapılamaz mı?

Arakan’da elde edilen sonuçtan fazlasını ummak gerçekçi olmaz.

Doğu Türkistan’daki Uygurları silahlandıramaz mıyız?

Bu, Uygurları mayın eşeği gibi kullanmak isteyen ABD’nin ekmeğine yağ sürer. Çin’in uyguladığı baskıların kat kat artmasına sebep olur. Ayrıca muharebe şartları açısından denize açılışı olmayan bir bölgenin bağımsız olması imkânsız.

Peki elimiz kolumuz bağlı bekleyelim mi? Zulme sessiz mi kalalım?

Çin’in içinde bulunduğu zorluklar var. Türkiye bunlara çözüm üretebilir. Böyle bir yol tutulursa Türkiye Uygur haklarının meşru garantörü olur. Pekin ve Ankara’nın yanyana yürümesi lâzım; karşı karşıya değil.

Çin’in sıkıntıları nelerdir? Teknolojisi ve parası bu kadar çok olan bir ülke, hangi konuda Türkiye ile ortaklık yapmak ister?

Pekin’in petrol ve gıda tedariki neredeyse %100 ABD tekeli altında. Bu Washington’a büyük bir şantaj fırsatı veriyor. Türkiye bu ablukayı kırabilir.  Read the rest