Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Tanrı’nın Garibi / Nikos Kazancakis »

  • Allahin garibi nikos kazancakisNe kadar aşağılara inersen, o kadar hızlı yükseğe çıkarsın.
  • Gerçek insan, insanı aşmış olandır.
  • Dünyada çiçek, çocuk ve kuş olduğu sürece korkma; her şey yolunda demektir.
  • Zamanın her şeye vakti vardır.
  • Şeytandan kurtulmak mümkün; ama insanlardan, hiçbir zaman!
  • Nedir sevgi? Sadece acıma değil, iyilik değil. Acımada iki şey vardır: Verenle alan. Sevgide tek şey vardır; ikisi birleşir, ayrılmaz olurlar. “Ben” ile “sen” yok olur. Sevmek demek insanın kendini sevgilide kaybetmesi demektir. 
  • Aziz olmak demek, sadece yeryüzüyle ilgili her şeyden değil, aynı zamanda bütün Tanrısal şeylerden de vazgeçmek demektir.
  • Kötülüğü iyilikle karşılamaktan daha ağır bir ceza olamaz.
  • Erdem bile ılımlı olmayı gerektirir; yoksa küstahlığa döner.
  • Gönlümün derinlerinde istemediğim şeyi biliyorum; ama ne istediğimi bilmiyorum.
  • Vaktiyle bütün ömrünü mükemmelliğe erişmek için çalışarak geçiren bir zahit varmış. Varını yoğunu yoksula dağıtmış, çöle çekilmiş ve gece gündüz Tanrısına dua etmiş, sonra eceli gelmiş. Cennete çıkıp kapısına vurmuş. “Kim o?” diye bir ses gelmiş Read the rest

Küçük Prens / Antoine de Saint-Exupéry »

Küçük Prens Antoine de Saint-Exupéry

“… Küçük Prens’in geldiği gezegenin B-612 asteroiti olduğu konusunda haklı nedenlerim var. Bu asteroiti, sadece bir kez, 1909 yılında bir Türk gökbilimci teleskoplar gözlem yaparken görmüştü. Uluslararası Gökbilim Toplantısı’nda keşfiyle ilgili büyük bir sunum gerçekleştirmiş, ama kıyafeti yüzünden kimse onu ciddiye almamıştı. Büyükler böyledir işte. Bereket versin ki, B-612 astereotinin ünü için de önemliydi bu, bir Türk diktatör halkına, idam cezası zoruyla Avrupalılar gibi giyinmeyi dayattı. Gökbilimci sunumunu, çok şık bir kıyafet giyerek 1920 yılında tekrarladı. Ve bu sefer herkes onunla hemfikirdi …” 

 

… Yobaz laiklik ve kadın hakları üzerine okumak için… Read the rest

Ulusların kaderlerini tayin hakkı / Viladimir İliç Lenin »

Ulusların kaderlerini tayin hakkı Viladimir İliç Lenin“… 20 Haziran 1866’da Marx şöyle yazıyor: “Dün Enternasyonalin Konseyinde devam etmekte olan savaş hakkında bir tartışma oldu. … Bekleneceği gibi, tartışma, bizi, genel olarak, ‘ulusal-topluluk sorununa’ ve bu sorun karşısındaki tutumumuzun ne olacağına götürdü. ‘Genç Fransa’ (işçi olmayan bir grup) temsilcileri, bütün ulusal-toplulukların, hatta ulusların çoktan eskimiş önyargılar olduğu iddiasıyla çıktılar. Prudonlaşmış stirnerizm. … Bütün dünya, Fransızların toplumsal devrim için olgunlaşmasını bekliyor. Konuşmama, ulusal-toplulukları rafa kaldırmış olan dostumuz Lafargue ve ötekilerin görüşlerini ‘Fransızca’ olarak yani dinleyicilerin onda-dokuzunun anlamadığı bir dilde savunduklarını söyleyerek başladığımda İngilizler pek güldüler. Şunu da belirtelim ki, ulusal-toplulukları yadsımakla, Lafargue, farkında olmadan, örnek Fransız ulusu tarafından yutulmayı kastetmektedir.” Read the rest

Şüpheci Denemeler / Bertrand Russell »

“… Makineler ve Duygular

Makineler mi duyguları, yoksa duygular mı makineleri yok edecek? Bu soru uzun zaman önce Samuel Butler tarafından Erewhon’da ortaya atılmış ve makine imparatorluğunun büyümesiyle de gittikçe daha güncel bir hal almıştır. İlk bakışta, makineler ile duygular arasında neden bir karşıtlık olması gerektiği sorusunun yanıtı açık değildir. Her normal erkek çocuk makinelere bayılır; büyüyüp güçlendikçe de onları daha çok sever. Japonlar gibi uzun ve yetkin bir sanat geleneğine sahip uluslar, ilk karşılaştıklarında, Batı’nın mekanik yöntemlerinin büyüsüne kapılır ve bizleri olabildiğince çabuk taklit etmeye can atarlar. Eğitim görmüş ve dünyayı dolaşmış bir Asyalıyı hiçbir şey “Doğu’nun bilgeliği”nden, ya da Asya uygarlığının geleneksel erdeminden söz edilmesi kadar sinirlendiremez; kendini oyuncak otomobiller yerine bebeklerle oynaması istenmiş bir erkek çocuk gibi hisseder ve her erkek çocuk gibi, oyuncak otomobil yerine gerçeğini ister, ezilebileceğini hiç düşünmeden.

Makineler henüz yeniyken, birkaç şair ve estetikçiyi saymazsak, Batı’da da aynı coşku vardı. Ondokuzuncu yüzyıl kendini daha çok mekanik ilerleme nedeniyle Read the rest

Soneler / William Shakespeare »

William Shakespeare soneler“… Yaşlısın deseler de bana, inanmam aynalara,
Gençlik ve sen aynı yaştasınız ya!
Ama zamanın yol yol izler açtığını görürüm de sende,
Anlarım, er geç bana da gelip çatacak ölüm. …..

.

Seni bastan ayağa saran şu güzellik var ya,
Yüreğimin en gösterişli örtüsü de o işte benim.
Göğsünde yaşadıkça yüreğim, yüreğinse ben de arttıkça,
Kim der ki, nasıl diyebilir ki, senden yaşlıyım?
Yeni doğmuş yavruyu sakınır gibi ebesi,
Taşıdığım yüreğin üstüne ben nasıl titreyeceksem.
Nasıl sakınacaksam kendimi, kendim için değil, senin için;
Öyle sakin iste sen de kendini, ey sevdigim!
Geri gelir sanma yüreğin, benim yüreğim öldükten sonra;
Bana vermiştin onu, unutma, geri almamak üzere bir daha. Read the rest

Bilgi toplumu / Information society / مجتمع المعلومات »

bilgi-toplumu

Ne değildir?

Temel katma değer üretim faktörü bilgi olan, bilgisayar ve iletişim teknolojilerini etkin biçimde kullanarak bireyleri özgürleştiren toplum yapısı değil.

Nedir?

Endüstriyel toplumlardaki oligarşinin devamı. Bu oligarşi sermaye, teknoloji ve ulus-devlet üçlüsünden oluşur. Teknolojiyle artan serbestlik topluma özgürlük diye yutturulur. (Bkz. Derin Lügat maddesi: Özgürlük / Serbestlik / Freedom / الحرية) Teknoloji sayesinde hem patron hem de devlet özel hayata kolaylıkla nüfuz edebilir:

  • Güvenlik kameraları,
  • Tatilde çalmaya devam eden cep telefonları,
  • Gece yarısı bile cevap verdiğimiz email,
  • Vatandaşlık seri numarası,
  • Vergi dairesi kayıtları,
  • Evlenme, boşanma, hastalık bilgileri…

Neden böyle oldu?

Şurası bir gerçek, bilim ve teknoloji serbestliğimizi arttırdı. Uzak yerlere hızla giderek zamanı ve mekânı büyüttük. Ağır yükleri taşımak, düşük frekanstaki sesleri duymak, kızıl ötesi ışınlarla karanlıkta görmek… Hayvanların insana rekabet ettiği birçok sahada onları yendik. Ancak unutmayalım, hayvanî “değerler” sahasında kazandığımız bu zafer de hayvanî; insanî değil. Çünkü yüksek binalar, hızlı uçaklar ve saniyede bin çocuk öldürebilen makineli tüfekler objektif değerlere göre muzafferdirler. Objektif, ölçülebilen, bölünme kabul eden, dış dünyaya dair değerler bunlar; insanî değerler değil. (Bkz. Derin Lügat maddesi: Değer / Value / قيمة)

3 yaş altı çocuklar üzerine yapılan bir araştırma bu küçük insanların 100’den fazla Read the rest

Eski Mısır Ölüler kitabı, ölümden sonra Oziris’in muhakemesi »

eski misir oluler kitabi osirisin muhakemesi

“… Hiç kimseye kötülük etmedim. Yakınlarımı bahtsızlığa sürüklemedim. Gerçek evinde alçaklık etmedim. Kimseyi gücünün dışında çalıştırmadım. Benim yüzümden kimse korku duymadı, yoksulluk ve acı çekmedi, bahtsız olmadı. Tanrıların kötü gördükleri şeyleri hiçbir zaman yapmadım. Kölelere kötü muamele ettirmedim. Kimseyi aç bırakmadım. Kimseye göz yaşı döktürmedim. Kimseyi öldürmedim. Kimsenin kahpece öldürülmesini emretmedim. Kimseye yalan söylemedim. Hiçbir utandırıcı davranışta bulunmadım. Zina etmedim. Yiyecekleri pahalı ve eksik satmadım. Terazinin dirhemi üzerine hiçbir zaman elimi bastırmadım. Teraziyle tartarken hiçbir zaman hile yapmadım. Süt çocuklarının ağızlarından sütü uzaklaştırmadım. Hayvanları çalmadım. Tanrı’nın kuşlarını ağ kurup avlamadım. Ölmüş balığı tutmadım. Hiçbir arkın suyunu başka yöne çevirmedim. Ben temizim, temizim, temizim …” Read the rest

Atinalıların Devleti / Aristoteles »

aristoteles“… En eski yönetim biçiminin ana çizgileri bunlardır. Bundan sonra aradan uzun bir zaman geçmeden Aristaikhmos’un arkhonluğunda, Drakon yasaları yaptı. Onun kurduğu devlet düzeni şöyleydi: Siyasal haklar kendi kendilerini silahlandırabilen yurttaşlara veriliyordu. Bu yurttaşlar en az on minalık saf bir varlığı olanlar arasından, dokuz arkhonla hazinecileri seçiyorlardı. Daha az önemli olan öteki memurluklar, kendi kendilerini silahlandırabilen yurttaşlara açık tutuluyordu. Yalnızca strategosluk (yaya komutanlığı) ile hipparkhosluğa (atlı komutanlığı) seçileceklerin borçsuz en aşağı yüz minalık bir varlıkları bulunması, yasaya göre yapılmış bir evlilikten on yaşını geçmiş meşru çocukları olması koşulu vardı. Stratesgoslar ve hipparkhoslar için, işbaşından ayrılıp hesap verinceye kadar, önceki yılın prytanislerinin strategoslarıyla hipparkhoslarının kefil olmaları gerekti. Ayrıca strategosların ve hipparkhosların bulundukları vergi sınıfından Read the rest

Ağlayan Dağ Susan Nehir / Ayşegül Devecioğlu »

  • Ağlayan Dağ Susan Nehir Ayşegül DevecioğluYol yorgunudur çingeneler; yerleşikliğin imkansız olduğunu bilir, yerleşik hayatı kekeleyerek yaşarlar.
  • Heyhat, bazen avcumuzda tuttuğumuzu sandığımız bir hikaye bizi fena halde yanıltır. Gizlenmemiş olsa bile, o güne kadar dikkat çekmemiş, hatta merak edilmemiş bir olay, diğerlerini gölgede bırakıp geçersizleştirerek ortaya çıkıverir. Kurduğunuz öykü, kahramanlarınıza ölçüp biçtiğiniz hayatlar anlamsızdır artık. Hikayedeki hayatlara hükmetmek anlatıcısının elindeymiş gibi görünse de, aslında bu, zorlu mücadelelerin sonucuna bağlıdır; gerçek, kurgu, ölü ya da canlı, kendi hikayelerine karışan, onu ele geçirmeye çalışan kişilerle anlatıcılar arasında.
  • Savaşmayı bilmeyen yürek bağışlamayı da bilmez. İntikam alacak cesaretin varsa bağışlayacak merhametin de vardır.
  • Pek çok şey gibi dostluk da, kelimenin gerçeklikle inatlaşırcasına taşımaya devam ettiği anlam sayesinde yaşar.
  • Gönlümüz kayıp bir ziynettir. Onu bizden çalanın cebinde parlar durur, kimsecikler Read the rest

Albertine Kayıp / Marcel Proust »

Albertine Kayıp Marcel Proust1

  • Hatıralarımız bize aittir elbette; ama küçük, gizli kapıları bulunan kimi mülklere benzerler; çoğu kez bu kapılardan bizim bile haberimiz yoktur, bir komşumuz bize bu kapılardan birini açtığında, daha önce hiç görmediğimiz bir köşesinden kendi evimize girmiş oluruz.
  • Aşkta kötü seçimden bahsetmek hatadır; çünkü seçim söz konusuysa, kötü olmak zorundadır.
  • Bütün vaktini yanlış birtakım küçük tahminlerde bulunmakla geçiren kıskançlığın gerçeği keşfetmeye gelince ne yoksul bir hayal gücü sergilediği şaşılacak şeydir.
  • Bir acı sonuna kadar yaşanmadıkça geçmez.
  • Bir hastalık, bir düello ya da kontrolden çıkan bir at bizi ölümle burun buruna getirecek olsa, ebediyen mahrum olacağımız hayatın, tenselliğin, yabancı ülkelerin tadını çıkaramadığımıza hayıflanırız. Ama tehlike geçtikten sonra, bu hazların hiçbirinin yer almadığı durgun hayatımıza geri döneriz.
  • İnsanoğlu kendi dışına çıkamayan, başkalarını ancak kendi içinde tanıyabilen ve aksini iddia ettiğinde yalan söyleyen bir yaratıktır.
  • Çoğu kez, aşık olduğumuzu anlamamız; hatta belki aşık olmamız için, ayrılık gününün gelip çatması gerekir.
  • Acı, gerçekliği sarhoşluk kadar çok değiştiren güçlü bir etkendir.
  • İnsanlara duyduğumuz sevgi onlar öldüğü için değil, biz öldüğümüz için azalır.
  • Gilberte insan kılığındaki devekuşlarının en yaygın türüne aitti; bunlar görülmemek için değil, görüldüklerini görmemek için kafalarını kuma gömerler; görülmemeleri zaten imkansızdır; görüldüğünü görmemek ise hiç yoktan iyidir; gerisini de şansa bırakırlar.
  • En sıradan nesnelere bile bir büyü ve esrar kazandıran tek şey sanat değildir; nesnelerle aramızda mahrem bir ilişki yaratma gücüne ıstırap da sahiptir.
  • Bir kadın, hayatımızda bir mutluluk unsuru değil de keder vesilesi olduğunda bizim için daha faydalıdır ve sahip olabileceğimiz hiçbir kadın, o kadının acı çektirmek suretiyle gözlerimizin önüne serdiği gerçekler kadar değerli değildir.
  • Her şeyin yıprandığı, her şeyin sönüp gittiği bu alemde, güzellikten daha çok solan, paramparça olan, daha az iz bırakan bir şey varsa, o da kederdir. 

 

… Sanat üzerine okumak için…

tezyin_kapak-150 70 kitap indirin70 kitap indirinGözle dinlenen müzik: Tezyin

Batı sanatı her hangi bir konuyu “güzel” anlatır. Bir kadın, batan güneş, tabakta duran meyvalar… İslâm sanatının ise konusu Güzellik’tir. Bunun için tezyin, hat, ebru… hatta İslâm mimarîsi dahi soyuttur, mücerred sanattır.

Derrida, Burckhardt, Florenski ve Panofski’nin isabetle söylediği gibi Batılı sanatçı doğayı taklid ettiği için, merkezi perspektif ve anatomi kurallarının hakim olduğu figüratif eserler ihdas eder. Bu taklitçi eserler ise seyircinin ruhunu değil benliğini, nefsini uyandırır. Zira kâmil sanat tabiatı taklid etmez. Sanat fırça tutan elin, tasavvur eden aklın, resme bakan gözün secdesidir. Tekâmül eden sanatçı (haşa) boyacı değil bir imamdır artık. Her fırça darbesi tekbir gibidir. Zahirde basit motiflerin tekrarıyla oluşan görsel musiki ile seyircilerin ruhu öylesine agâh olur ki kalpler kanatlanıverir. Müslüman sanatçı bu yüzden tezyin, hat, ebru gibi mücerred sanatı tercih eder. Güzel eşyaları değil Güzel’i anlatmak derdindedir. Çünkü ne sanatçının enaniyet iddiası ne de seyircinin BEN’liği makbul değildir. Görünene bakıp Görünmez’i okumaktır murad; O’nun güzelliği ile coşan kalp göğüs kafesinden kurtulup sonsuzluğa kanat açar.

Tezyinî nağmeleri gözlerimizle işitmek için yazıldı bu e-kitap. John locke gibi bir “tabula rasa” yapmak için değil Hz. İbrahim (as) gibi “la ilahe” diyebilmek için. Buradan indirebilirsiniz.