RSS Feed for This Post

Milletlerin Zenginliği / Adam Smith

adam-slith-milletlerin-zenginligi-44Bolluk yıllarında prim, olağanüstü bir ihracat doğurarak, zahire fiyatını o yıllarda haliyle yükselebileceği kertenin kesenkes üstüne çıkarır. Bu yöntemin konulmasındaki açık hedef, zahire fiyatını en bereketli yıllarda bile yukarıda tutarak tarıma gayret vermekti.

Gerçekte fazla kıt yıllarda prim genel olarak kaldırılmıştır. Bununla birlikte, o yılların çoğunun fiyatı üzerinde bile primin biraz etkisi olmuş olmalıdır. Bereketli yıllarda sebep olduğu olağanüstü ihracatla, çokluk, bir yılın bolluğunun, bir öteki yılın darlığını karşılamasına ket vurmuştur. Demek; bolluk yıllarında da darlık yıllarında da tarımın o sıradaki durumuna göre, prim zahire fiyatını tabiatıyla olabileceğinden daha çok yükseltmektedir. Bundan dolayı, bu yüzyılın ilk 64 yılı içinde, geçen yüzyılın son 64 yılı içindekine göre düşük olan fiyat, ekim durumu aynı kalmak şartıyla, bu primin etkisi olmasa daha da düşük olurdu.

Ama prim olmazsa, ekim durumunun aynı olmayacağı söylenebilir. Bu yöntemin ülke tarımı üzerinde ne gibi sonuçlar doğurabileceğini, primleri başlı başına ele aldığım zaman aşağıda anlatmaya çalışacağım. Şimdilik, yalnızca, zahire değerine oranla gümüş değerindeki bu yükselişin İngiltere’ye özgü olmadığını kaydedeceğim. Aynı dönem içinde bu artışın, Fransa’da da hemen hemen aynı oranda meydana geldiğini, Bay Dupré de St. Maur, Bay Messance ve Zahire Zabıtası Üzerinde Kalem Denemesi adlı yapıtın yazarı gibi, üç tane doğruluktan şaşmaz, üşenmek bilmez, pek çalışkan zahire fiyatı derleyicisi görüş olarak ileri sürmüştür. Fakat 1764’e dek, Fransa’da hububat ihracı kanunla yasak edilmişti. Bir ülkede, bu yasağa karşın meydana gelen hemen hemen aynı fiyat azalmasının, bir başka ülkede ihracata gösterilen olağanüstü teşvikten ileri geldiğini sanmak biraz güçtür.

Zahirenin para ile belirtilen ortalama fiyatındaki bu değişikliği, zahirenin gerçek ortalama değerindeki bir düşüşün değil, Avrupa piyasasında gümüşün azar azar yükselmesinin sonucu saymak belki daha yerinde olur. Daha önce değinildiği gibi, birbirinden uzak zamanlarda zahire gümüşten, belki, herhangi bir başka mala kıyasla daha doğru bir değer ölçüsüdür. Amerika’nın bereketli madenlerinin keşfinden sonra zahire, para ile belirtilen eski fiyatının üç dört katına yükselince, bu değişikliği herkes zahirenin gerçek değerindeki bir yükselişe değil, gümüşün gerçek değerindeki bir düşüşe yormuştur. Onun için, bu yüzyılın ilk 64 yılında, zahirenin para ile belirtilen fiyatı, son yüzyılın büyük kısmında olduğuna kıyasla biraz aşağıya düşmüşse, bu değişikliği yine zahirenin gerçek değerindeki bir düşüşe değil, Avrupa piyasasında, gümüşün gerçek değerindeki bir yükselişe bağlamamız gerekir.

Hakikat, şu son on, on iki yıl içinde, zahirenin yüksek fiyatı, gümüşün gerçek değerinin Avrupa piyasasında hâlâ düşmekte olduğu kuşkusunu uyandırmıştır. Bununla birlikte, zahirenin bu yüksek fiyatının, besbelli, mevsimlerin olağanüstü elverişsizliğinden ileri geldiği anlaşılıyor. Onun için de bu sürekli değil, geçici, rasgele bir olay sayılmalıdır. Avrupa’nın çoğu yerinde mevsimler, şu son on, on iki yıl içinde elverişsiz gitmiştir. Lehistan’daki kargaşalıklar da, o piyasadan mal çekegelmiş olan bütün ülkede kıtlığı yer yer artırmıştır. Kötü mevsimlerin böyle uzun zaman birbirini kovalaması her zaman rastlanır bir olay olmamakla birlikte, görülmedik şey de değildir. Eski zamanlardaki zahire fiyatları tarihini incelemiş olan kimse, bu çeşit birçok başka örnekler bulmakta güçlük çekmez. Sonra, on yıllık olağanüstü kıtlık, on yıllık olağanüstü bolluktan daha şaşılacak bir şey değildir. İkisi de dahil, 1741’den 1750’ye dek düşük olan zahire fiyatı, şu son sekiz on yıl içindeki yüksek fiyata mukabele olarak pekala karşı karşıya getirilebilir. Eton Yüksekokulu hesaplarına göre, 1741’den 1750’ye dek Windsor piyasasında en iyi buğdayın 9 kilelik çeyrek kantarının ortalama fiyatı yalnızca 1 lira 13 şilin 9 1/2 peni’den oluşur. Bu ise, bu yüzyılın ilk 64 yılının ortalama fiyatından hemen hemen 6 şilin 3 peni aşağıdır. Orta buğdayın 8 kilelik çeyrek kantarının ortalama fiyatının, bu hesaba göre, şu son on yılda, yalnızca bir lira 6 şilin 8 peni olduğu ortaya çıkıyor.

Bununla birlikte, 1741 ile 1750 arasında prim, zahire fiyatının yurt piyasasında doğal olarak düşeceği kerteye inmesini önlemiş olmasa gerektir. Gümrük kayıtlarında görüldüğü üzere, ihraç edilen her türlü hububat miktarı, 8.029.156 çeyrek kantar, bir kileden aşağı değildir. Bunun için ödenen prim, 1.514.962 lira 17 şilin 4 1/2 peni’yi bulmaktadır. Yine 1749’da, o zaman Başbakanı Bay Pelham, bundan önceki üç yıl içinde zahire ihracı için prim olarak pek olağanüstü bir tutarın ödenmiş olduğunu Avam Kamarası’nda söylemişti. Bu görüşte olmakta çok haklı idi. Ertesi yıl ise bunu demesi büsbütün yerinde olurdu. O bir tek yıl içinde ödenen prim, 324.176 lira 10 şilin 6 peni’den aşağı değildi. Bu zorlamaca ihracatın, zahire fiyatın yurt piyasasında haliyle fırlayabileceği kerteye kıyasla ne derece daha yukarı yükseltmiş olduğunu kayda gerek yoktur.

Bu bölüme eklenmiş olan hesapların sonunda, okuyucu ötekilerden ayrılan on yılın özel hesabını bulacaktır. Yine orada, genel ortalaması, o yüzyılın ilk 64 yılındaki genel ortalamadan pek fazla değilse bile yine de düşük olan, önceki on yılın özel hesabı vardır. Bununla birlikte, 1740 yılı olağanüstü bir kıtlık yılı idi. 1750’den önceki yirmi yılın 1770’ten önceki yirmi yılla karşı karşıya getirilmesi yerinde olur. Arada bir iki pahalı yıl bulunmakla birlikte, 1750’den öncekiler o yüzyılın genel ortalamasının nasıl epeyce aşağısında ise, berikiler de (bir iki ucuz yılın, örneğin 1759’un araya karışmasına karşın) epey üstünde idi. 1750’den öncekilerin genel ortalamanın aşağısında oluşu, ötekilerin bunun yukarısında oluşu kadar değilse, bunu belki prime atfetmemiz gerekir. Bu değişme, besbelli, daima yavaş, azar azar olan gümüş değerindeki değişikliğe hamledilemeyecek kadar apansızdır. Sonucun ani oluşu, birdenbire kendini gösteren bir nedenle, yani mevsimlerin rasgele değişmesiyle aydınlatılabilir.

Gerçekte, emeğin para ile ödenen karşılığı Büyük Britanya’da bu yüzyıl içinde yükselmiştir. Ama bunun, pek öyle Avrupa piyasasında gümüş değerindeki bir düşüşün değil, ülkedeki geniş, hemen herkese erişen refahtan ileri gelen emek talebindeki artışın sonucu olduğu anlaşılıyor. Pek o kadar refah içinde bir ülke olmayan Fransa’da, emeğin para olarak ödenen fiyatının geçen yüzyıl ortasından beri, zahirenin para ile belirtilen ortalama fiyatıyla birlikte gitgide düştüğü görülmüştür. Geçen yüzyılda da, şimdikinde de, basbayağı emek gündeliği, orada hemen hep bir karara, buğday septiers’inin ortalama fiyatının 20’de biri imiş. Bu ölçek, 4 Wincherter kilesinden biraz fazladır. Daha önce işaret edilmiş olduğu gibi, Büyük Britanya’da emeğin gerçek mükafatı, yani işçiye verilen yaşam için gerekli ve elverişli maddelerin gerçek miktarları, bu yüzyıl içinde epey artmıştır. Emeğe para olarak ödenen bedeldeki artışın, genel Avrupa pazarında gümüş değerindeki bir düşüşün değil, Büyük Britanya özel pazarında, ülkenin pek mutlu durumundan ileri gelen, emeğin gerçek fiyatındaki bir yükseliş sonucu olduğu anlaşılıyor.

… Liberalizm, demokrasi ve ekonomi üzerine kitap okumak için…

Liberalizm Demokrasiyi Susturunca

Büyük Dönüşüm / Karl PolanyiBüyük Dönüşüm / Karl Polanyi Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz AforizmalarıHalkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.

Büyük Dönüşüm / Karl PolanyiBüyük Dönüşüm / Karl Polanyi Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz Aforizmaları

Banka Ordudan Tehlikelidir!

Atina’da, Roma’da, Madrid’de ve Washington’da artık halkın değil bankaların dediği oluyor. Batı’da demokrasi geriliyor, yeni bir düzen kuruluyor. Alıp satma özgürlüğü nasıl oldu da halkı bankaların kölesi yaptı?

İnsanî değerlerin değil maddî değerlerin hakim olduğu her toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm aslında. Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir mesele bu. Zenginleşmeye ve para ile daha çok haz almaya odaklanan insanlar bencilleşiyorlar. Siyasetten, cemiyetin dertlerinden uzak, oy kullanmaya bile üşenen bir güruh çıkıyor meydana.

 Tam da bu yüzden Batı’da demokrasinin en büyük düşmanı batılı insan modeli oldu. Kendini özel hayatına hapseden, lüks tüketime, tatile, konfora odaklanan batılı insanlar politikadan uzaklaştılar. Bu refah toplumunun bireyleri diğer insanların dertlerine duyarsızlaştı. Para bu süreçte kutsallaştı. Yine bu yüzden bankalar ve bankacılar ilahlaşarak hukukun üstüne çıkabildiler.

İşte bu fikrî zemindir sermayeyi aşırı büyüten, savcıları, hakimleri bile etkisiz hale getiren. Bankacılarına söz geçiremeyen batı toplumları tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler… Peki 2008 ekonomik kriz süreci nasıl gelişti? Krizi tetikleyen ve büyüten ne oldu?

Bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Yaklaşık 40-50 kişilik bir ekip. Kriz sürecinden zenginleşerek ve güçlenerek çıktılar. Banka kurtarma operasyonlarıyla halen zenginleşmekteler.

Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:

  1. Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler?
  1. “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar?
  2. Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?

 Buradan indirebilirsiniz.

Liberalizmin Kara Kitabı

70 kitap indirin70 kitap indirin Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki…Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki… Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz AforizmalarıLiberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.Buradan indirebilirsiniz.

 

Liberalizmin Ak Kitabı

70 kitap indirin70 kitap indirin Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki…Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki… Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz Aforizmaları1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik“millî”okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik.Buradan indirin.

… Tüketim tutkusu ve kimlik krizleri üzerine kitap okumak için…

Ey Kapitalizm! Kara Sevdam! / Charles Allen Scarboro

70 kitap indirin70 kitap indirin Tüketim / Robert Bocock Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz Aforizmaları

Kapitalizm bir kara sevdanın adı. Tutkulu bir aşk hikâyesi… Her gün kalbimizi kıran, bize hakaretler yağdıran, herkesin içinde rezil eden o sevgiliyi(!) terk edemiyoruz bir türlü. Alış-veriş merkezleri dolup taşıyor. Kredi kartı borçlarımız şişiyor. Bütün bu borçları ödemek için daha çok çalışmaya razıyız. Ailemizi, sağlığımızı, tatillerimizi, ibadetlerimizi feda ediyoruz. Hatta iş “arkadaşlarımızın” ayağını kaydırmak için planlar yapıyoruz.

Heyecanla satın alıp eve getirdikten sonra bir kenara attığımız ne çok şey var oysa. Okunmamış kitaplar, seyredilmeyi bekleyen DVDler, modası geçmiş giysiler, eski cep telefonları… Almak gerek ama kullanmak şart değil. Çünkü karnımızı doyurmak için değil“birisi olmak” için tüketiyoruz:

 “…Üniversitemdeki kapalı kızların çoğu, eşarplarını markası görünecek şekilde bağlıyor. Öğrenciler kitaplarını Mango çantalarda taşıyor. Bir Coach çanta, etiketi görünmeksizin pek de kıymetli değil. Ralp Lauren sağ tarafa işlenen küçük bir biniciyle bir servet kazandı. Çorapların bile görülebilir yerlerine logolar işlenmiş. Neden marka bu kadar önem arzediyor?…”(C.A. Scarboro)

Ne gariptir ki Türkiye’de hemen her kesimden insanı kolaylıkla birleştirebilen bir slogan var: “Kapitalizme Hayır!”. İslâmcı, komünist, ülkücü, Kemalist… Yürüyüşler yapıyorlar. Seminerler düzenliyorlar. “Küresel sermayeye geçit yok!”diye haykırıyorlar. İşçilerin sömürülmesinden Afrika’daki açlığa, ortadoğudaki petrol savaşlarından dünyanın kirlenmesine kadar her taşın altından çıkan bir düşman bu. Kapitalizm karşıtı İslâmcıların, komünistlerin, ülkücülerin ve Kemalistlerin ekonomi tasavvuru nasıldır? Kapalı kapıların ardında puro içen şişman adamlar mı tahayyül ediyorlar bilmiyorum. Ama bazen kendilerini aldattıklarını düşünüyorum. İyi ile kötü arasında bir çizgi çekmek, kötüleri “öteki tarafta” bırakmak… O kadar da kolay değil:

“Ah keşke her şey o kadar basit olsaydı. Bütün kötülükleri içi kararmış birileri yapsaydı ve bütün mesele onları bulup yok etmekten ibaret olsaydı. Ne var kiİyi ileKötü arasındaki çizgi her insanın kalbinden geçiyor. Kim kendi kalbinin bir parçasını yok etmek ister?” (Soljenitsin)

Okuyacağınız bu kitap insanların para ile, tüketim ile kurdukları ilişkiye ışık tutuyor. Charles Allen Scarboro’nun Karl Marx ve Max Weber’in fikirlerinden de isitifade ederek hazırladığı özgün bir çalışma. Scarboro İstanbul’da yaşayan bir Amerikalı. Akademik birikiminin yanı sıra kapitalizmin anavatanından gelmesi, “içimizde yaşayan bir öteki” olması bu kitaba ayrı bir lezzet katmış kanaatimce. Modern yaşamın getirdiği “önemsizleşme” hissi ve bunun yol açtığı kimlik ihtiyacını sorgulayan, klasik ekonomi teorilerini tamamlayan bu çalışmayı Müleyke Barutçu  Türkçeye kazandırdı. Kendisinden Chomsky, Klein ekseninde yeni çalışmalar ve özgün makaleler de okumayı umuyoruz. Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin