RSS Feed for This Post

Dindarım, Liberal Değilim Demek ki Aptalım!

27 Şubat günü kimi gazetelerde bir haber dikkatimi çekmişti. Habere “Ateist ve liberaller daha akıllı oluyor” başlığı atılmıştı. Haberde London School of Economics’ten bir araştırmacının yaptığı araştırma konu edilmişti. Social Psychology Quarterly dergisinde yayımlanacak olan araştırma sonuçlarına göre, kendilerini liberal ve ateist olarak tanımlayan insanlar daha zeki oluyormuş. Aynı zamanda seks hayatları da daha renkliymiş… Yine araştırmaya göre IQ’su daha yüksek olanlar daha az çocuk yapmayı tercih ediyormuş.

Akademik kibri ve parçalı  bilgileri hakikat haline getiren bu tür akademik bilgiden kaynaklanan cehaleti görebileceğimiz bir araştırma olması açısından, özellikle önemsedim bu araştırma sonuçlarını. Adeta liberal-seküler zihniyetin akademik kalesi olan bir yerde yapılan bu araştırmanın sonuçları birkaç açıdan tartışmaya değer bence. Zira araştırmayı yapan araştırmacının çıkardığı sonuç araştırmanın çıkış noktasını da ima eder vaziyette: “Tüm dinlerde, yeniliğe ve değişime karşı çıkılır. Bir tehdit olarak görülür. Kalıcılık tüm dinlerin temelinde var.

Araştırmanın önkabullerinin tartışılmasını, sonuçların değerlendirilmesi açısından bir gereklilik olarak görüyorum. Bu önkabullerden birisi “IQ” denen ölçülebilir bir zekâ biriminin olduğu varsayımıdır. Galileo’ya mal edilen bir söz vardır. Galileo “ölçebildiğimi ölçerim, ölçemediğimi de ölçülebilir hale getiririm” diyordu. Modern bilimin, teknolojinin ve akademinin bu sözün birer tefsiri ve uygulaması olduğunu düşünüyorum. Hayatın ve insanın ölçülemeyecek ve tek bir noktaya indirgenemeyecek çok katmanlı “varoluşunun” ölçülebilir ve gözlemlenebilir bir mahiyete indirgenmesi, modern bilim ve teknolojinin ilk çıkış noktasıdır. Ancak asıl sorun bu indirgemede değildir. Zira indirgeme belirli bazı pratik sonuçlar ve teknisyenlikler için kimi durumlarda gerekli ve geçerli bir durum arz edebilir. Asıl sorun, bu indirgeme sonucu elde edilen ve hakikatin oldukça kısıtlı ve çarpıtılmış bir bölümünü temsil edebilecek olan bilginin, bizatihi hakikat olarak değer kazanmasıdır.

İkinci önkabul ise aynı zamanda bir sonuç olarak gösterilen “değişim”in ve değişim nezdinde “ilerleme”nin kutsanmasıdır. Bu anlayış evrimci bir zihniyetin yarattığı tedriciliğin sonucudur. Yani, büyüğün küçükten, iyinin kötüden, kompleksin basitten evirildiğini; tarihin akışının kötüden iyiye, insani değerler olarak geriden ileriye doğru olduğunu iddia eden bir bakışın doğal sonucudur bu. Ne olursan ol, ama çılgınca değiş! Hiçbir değerde kalıcı olma! Doğu-Batı dikatomisi içinde, Doğu’yu “ataletin”, Batı’yı da “gelişme ve ilerlemenin” sembolü olarak gören ve bu yüzden Batı’ya medeniyet ve ilericiliği, Doğu’ya da barbarlık ve gericiliği atfeden bir zihniyetin dışavurumudur gördüğümüz. Beşeri olan, tarihin akışı içinde kavga dövüş elde edilen ve her daim uçucu olan harici herhangi bir “üst-ilke”, herhangi bir “kalıcı ilke” tanınmamasının getirdiği bir sonuç olarak ilerleme ve değişim, varoluşsal bir gereklilik olarak yansıyor modernliğe. Hayatın, önce hakikat merkezliliğin kaybolup merkez yerine geçici olanın geçmesi, sonra da bu merkezin de kaybolup hepten merkezsiz bir hale gelmesidir son birkaç yüzyılda yaşadıklarımız. Kaybolan merkezin yerini, değişimin ve uçuculuğun bizatihi kendisinin kutsallaştırıldığı bir durum almış; bu değişimi tetikleyen ve çoğu zaman bulunulan noktanın kısa bir süreliğine de olsa hakikat rolüne soyunmasına yardımcı olan bilim ve teknoloji akademisi ise yeni-engizisyon rahipleri olarak hayatımızın ta ortasına girmiştir artık! Onlar söylüyorsa doğrudur. Bir psikologdan, sosyologdan, tıp uzmanından, cinsellik uzmanından “el almadan” âşık olamaz, evlenemez, hatta kımıldayamaz hale gelmişiz. Zira MIT’te bir proseför çıkar da, “aşkın ömrü beş yıldır” derse, artık bize kendi hissettiklerimiz üzerinde fikir serdetme hakkı kalmaz! Koskoca profesörden daha mı iyi bileceğizdir çünkü…

Araştırmaya tekrar dönersek, araştırmanın en dikkat çeken yönlerinin, yukarıda verdiğimiz modern-akademik-seküler önkabullerin birer mutlak hakikat olarak sunulması olduğunu görebiliriz. Buna göre tek bir boyuta indirgenen insan ve insan zekâsı ölçülebilir bir şekle sokuluyor. Aslında oyunun kurallarına en baştan “yabancı” veya “muhalif” olanları, o oyunun kuralları ile yargılamak ve mahkûm etmektir söz konusu olan. Bu sonuç, Batı liberalizminin ve bu liberalizmin kendisinden neşet ettiği modernliğin bir sonucu olarak çok da şaşırtmamalı bizi! Ben diyorum “A güzelim yoldaşım, sen alelade tek bir adam değilsin ki. Sen bir âlemsin, sen bir derin denizsin. O senin muazzam varlığın yok mu, O belki dokuz yüz kattır. O, dibi, kıyısı bulunmayan bir denizdir, yüzlerce âlem o denize gark olur gider.( Hz. Mevlânâ)”, onlar diyor “hayır sen bir makinesin ve nasıl bir makinenin torkunu, hızını ölçebiliyorsam seni de ölçebilirim!” ve benim kabul etmediğim bir “yalancı hakikat” üzerinden beni ölçebileceğini zannediyor! Ne büyük zavallılık…

Sonuç bölümünde “kalıcılık tüm dinlerin temelinde var” derken, araştırmacı, bir tespitten çok bir aşağılama ve modern bilimin dogmatik bir din yorumunu serdetmekten başka bir şey yapıyor görünmüyor. Bazı ilkelerdeki kalıcılığın, aynı zamanda sükûnet, huzur demek olduğunu düşünemeyecek kadar kendi ezberlerinden ve kibirden başı dönmüş bir bakış söz konusu.

Araştırmadaki bir diğer boyut ise, post-modern hazcı anlayışın bir dışavurumu olarak dikkat çekiyor. Cinselliğin olabildiğince “renkli” olsun, çocuk yapmak gibi “geriyi temsil eden” bir durumla ilgin olmasın; cinselliği “aşk”ın ve bir tür kutsallığın bir dışavurumu olarak değil, “hayvanca” yaşa ve “insanın” üst katmanlarını keşfetme; ama kendi kendini tatmin ederek kendine en üst IQ dereceleri biç! Seni esfel-i sâfilîn’de alıkoyacak tüm uçuculuklara hakikat gibi sarıl; ama seni Ahsen-i takvîm’e çıkaracak ve asıl o zaman “insan” olacağın “manevi” hakikatlere sırtını dön! İşte o zaman liberal bir ateist olarak IQ’nün en yüksekte olması ile övünebilirsin!

Kubur faresi hayat, meselesiz, gerçeksiz Heykel destek üstünde, benim ruhum desteksiz.Siyaset kavas, ilim köle, sanat ihtilaç;Serbest, verem ve sıtma; mahpus, gümrükte ilaç…

Trackback URL

  1. 9 Yorum

  2. Yazan:cb Tarih: Mar 3, 2010 | Reply

    Enver bey selamlar,

    liberalizm mi? tü kaka, abi meşgulüm,solcu devrimciyim,patron avındayım… vs. nevinden basit,ezber,yüzeysel eleştirilerden yola çıkarak liberalizmin eleştirilmesi sıradanlığından sıkılmışken ayakları yere basan bir liberal eleştiri okumak çok iyi geldi.liberalizm eleştirisine soyunan kitlenin moderniteden beslenen liberalliğe aman ha kendi alanlarına dokunur endişesiyle modernite eleştirisinde bulunmaktan itina ile kaçınması kısmi körlüğünden ve darlığından fenalık geldmişken derinlemesine bir modernite eleştirisi okumakta çok iyi geldi.

    düşünüyorum da,bu tarz kirli,parçalı ve modern biz zihnin henüz daha tam şehirleşme modeline dönüşmemiş alanlarında yaşayan insanlarının ( kitlenin en alt tabakası,tabanı ) ‘ az çocuk,nefsin kölesi bir yaşam, ohh yeap işte bu ‘ anlayışı ile bu kirli zihnin en tepesini teşkil eden zihnin düşüncelerinin aynı olması durumu oldukça manidar zira bir görüşün tabanı ve tavanı arasında en azından yükselen grafiğe göre bir yükselme olması gerekirken burada düzüne ilerleyen bir grafik görüyor olmakta ‘ uyuma-uyutulma ‘ mantığının tam olarak işlediğinin göstergesi.ve üstüne ‘düşünebilme ‘ yetisinden mahrum bireylerin, zeka sahibi olduğu vurgusunda bulunulması ise ayrı bir facia.

    fikrinize sağlık.

  3. Yazan:çuvaldız Tarih: Mar 4, 2010 | Reply

    Her bir satırına katıldığım bu yazınız 900 katlı insana dair yazmış olduklarınızın devamı gibi. İnsan aleminin seyyahı olan kitabın yazarıyla yapılan röportaj da anlatılanı gerçekten anlamak isteyenler için faydalı bir özet okuma olabilir.

    İnsan oğlu gözleriyle değil de sadece parmak uçlarıyla hissedip, okuyabiliyor olsaydı o karanlığın içinde çok katlı olma gerçeğini de çok daha kolay idrak edebilirdi belki.

    * * *

    daldaki gül,
    suya düşen damla,
    ve bir ömürlük 900 katlı insan,

    http://www.negatif.com/foto/977316&aid=
    http://www.negatif.com/foto/977317&aid=
    http://www.negatif.com/foto/977318&aid=
    http://www.negatif.com/foto/977319&aid=
    http://www.negatif.com/foto/977322&aid=
    http://www.negatif.com/foto/977323&aid=
    http://www.negatif.com/foto/977345&aid=&buyuk=1
    http://www.negatif.com/foto/977326
    http://www.negatif.com/foto/977344&aid=&buyuk=1
    http://www.negatif.com/foto/977343
    http://www.negatif.com/foto/977347&aid=&buyuk=1
    http://www.negatif.com/foto/977349&aid=&buyuk=1
    http://www.negatif.com/foto/977348&aid=&buyuk=1
    http://www.negatif.com/foto/977350&aid=&buyuk=1
    http://www.negatif.com/foto/977351&aid=&buyuk=1
    http://www.negatif.com/foto/977352&aid=&buyuk=1
    http://www.negatif.com/foto/977353&aid=&buyuk=1

    Bu fotoğrafları yazılanlardan aklıma düşen görüntüler olduğu için paylaşmak istedim.Enver bey sizin ve Mehmet beyin, çok bilmişlik gafletine düşerek görmeden bakmakta olduğumuz detaylarda görülenleri hatırlatmak/unutturmamak üzere kaleme aldıklarınız için çok teşekkürler.

  4. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Mar 5, 2010 | Reply

    “…parçalı bilgileri hakikat haline getiren bu tür akademik bilgiden kaynaklanan cehaleti …”(EG)

    iste bu ifade üzerine bir kitap yazmamiz gerekiyor, çagin bulasici hastaliklarindan biri bu. Parçalarken kaybedilen anlam…

  5. Yazan:eg Tarih: Mar 5, 2010 | Reply

    çuvaldız hanım estagfirullah. doğrusu sizin gibi, yazılan her satırı “didik didik edecek kadar” ve o satırlar arasından bizlere yepyeni ufuklar açabilen dopdolu “okuyanlarımız”(ki okuyan aynı zamanda yazan demektir benim nezdimde) olmasaydı, ne yazılanlar bir anlam ifade ederdi, ne de durduğumuz yerden bir gram “yukarıya” seyahat edemezdik. doğrusu asıl teşekkür etmemiz gereken sizlersiniz bence.

  6. Yazan:çuvaldız Tarih: Mar 5, 2010 | Reply

    Enver bey,
    Çıktım erik dalına, anda yedim üzümü.
    Bostan ıssı kakıdı, der ne yersin kozumu.

    Uzun bir süredir aklımda dolanıp duran bu cümleler…her okuduğuma, dinlediğime, gördüğüme kısaca hemen hemen her soluklanan anın ardındaki fon müziği gibi oldu neredeyse 🙂

    Yeşil erik,
    Yeşil üzüm,
    En dışta yeşil eriği hatırlatan yumuşak kılıfı ile ceviz,

    Bazen kelimelerle ifade edilmeye çalışılanlar birbirine benzer yeşil bir ağacın meyvesinin tarifine benziyor.

    Bir de bu duruma ağacı ve ağacın yukarısında birinin olduğuna şahitlik eden aşağıdaki ağaç sahibi olduğunu söyleyeni de ekleyince …anlatılan, anlaşılan ve asıl olan… didiklemeden olduramıyorum anlayacağınız 🙂

    Yazmak/yazabilmek oldurabilenin mahereti olmalı!

  7. Yazan:eg Tarih: Mar 5, 2010 | Reply

    ah çuvaldız hanım, koca yunus’un bu şiirine niyazi mısri’nin bir şerhi vardır ki, o şerhe pozitif ilimlerin tümünü değişmem ben:)) belli ki aynı dilden konuşuyor, hepimiz erik dalında üzüm bulmak için çabalıyoruz:)) bu kadar kısa ama bu derece derin yorumunuz için çok teşekkürler…

  8. Yazan:beytullah emrah Tarih: Mar 5, 2010 | Reply

    “ölçüyorum, o halde varsın”

    ya da

    “ölçemiyorum, o halde yoksun”

    ya da

    bilim kutsal bir inektir.

  9. Yazan:murat Tarih: Eyl 28, 2010 | Reply

    Endişelenmeyin liberaller de aptal.

  10. Yazan:Arzu Abay Tarih: Nis 12, 2012 | Reply

    Tespit ve teşhisler o kadar doğru ki söylenecek bir şey yok yazıyı defalarca okudum okudum ve okudum ezberleyinceye kadar da okumayı düşünüyorum.paylaşım için teşekkür ederim kolay gelsin

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin