RSS Feed for This Post

Bugün Denizlerin idam edildiği gün…

Bugün Denizlerin idam edildiği gün… Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan… Bu üç genç insan 37 yıl evvel bugün katledilmişti… Deniz ve Yusuf 25, Hüseyin ise 23 yaşındaydı… Tam anlamıyla bir hukuk cinayetiyle öldürüldü bu üç insan…

Bu üç gepegenç insanın katledilmesi için en çok heves edenlerden biri Süleyman Demirel’di… Dönemin AP grubu iki elleri havada bu alçakça idam kararlarını onaylıyordu… AP grubundan “3’e 3” sesleri yükseliyordu… Dönemin AP milletvekillerinin neredeyse tamamının yüzleri gülüyordu “3’e karşı 3” derken… O “üç” diye kastettikleri Zorlu, Polatkan ve Menderes’ti… 27 Mayıs cuntasının alçakça katlettiği üç insan… Gezmiş, Aslan ve İnan’ı katletmek isteyen zihniyetle Menderes, Zorlu ve Polatkan’ı katleden zihniyetin ve gücün aynı olduğunu büyük bir körlükle göremiyordu Demirel ve arkadaşları… Ya da özellikle görmüyorlardı. Çünkü o katil zihniyeti büyük oranda Demirel ve dönemin AP’si de paylaşıyordu. Türkiye’nin trajedisi buydu zaten… Zalimlerle mazlumların aslında aynı İttihatçı zihniyet paydasında buluşabilmesi… Bugün mazlum olanın eline güç geçtiğinde başkalarına karşı çok zalim olabilmesiydi bu toprakların dramı… Bu toprakların insanları olarak, hepimizin temel hastalığıydı bu… Bugün de bu hastalıklı bakıştan tam olarak kurtulabilmiş değiliz… Altan Öymen 1976’da Demirel’in Denizlerin idam edilmesiyle ilgili yaptıklarını şu satırlarla anlatıyordu…

Süleyman Demirel, Mobilya Yolsuzluğu’ndan yargılanan yeğeni Yahya Demirel‘le ilgili olarak ‘25 yaşında çocukla uğraşıyorlar’ diyor… 6 Mayıs 1972’de ise idam edilen Deniz, Yusuf, Hüseyin’in idam kararları oylanıyordu. Süleyman Bey ise AP Grubu’nun en önünde oturuyordu. Elini ‘İdama Evet’ için kaldırdığında arkasına dönüp baktı, herkesin kaldırıp kaldırmadığını kontrol ediyordu. Sonra vakur bir ifadeyle önüne döndü. İdamlar kabul edilmişti. Deniz ve Yusuf da 25 yaşındaydı. Süleyman Bey onlar için hiç ‘25 yaşında çocuklar’ demedi. İdam edilmelerini istedi. İsteğine ulaştı da…”

Aynı Süleyman Demirel katledilmelerine heves ettiği bu çocuklara karşı 1970’ler boyunca “başka çocuklar”ı destekledi… O çocuklarla ilgili “Bu gençler vatan savunması yapıyorlar. Bana Ülkücü gençler suç işliyor dedirtemezsiniz…” dedi… O ülkücü çocuklar “vatan savunması” yaptıklarını düşündüler… Devletleri için savaşıyorlardı… Devletleri tarafından “Sovyet ajanı” diye suçlanan başka çocuklara karşı silah çektiler… Sonra bu gençler de Denizleri asan aynı zihniyet tarafından türlü zulümlere maruz bırakıldılar… Demirel’in her zaman arkalarında durduğu bu gençler de 12 Eylül hapishanelerinde işkence tezgâhlarından geçti… Sekiz tanesi de idam edildi, katledildi…

Gezmiş, Aslan ve İnan’ın katledilmesine tam destek veren, “Onlar vatan savunması yapıyor, suç işlemiyorlar” diye ülkücü gençlerin silaha bulaşmasına karşı da memnun bir tavır takınan Demirel ise 12 Eylül’de iktidardan indirildi… 17 yıl sonra ise aynı Demirel kendini iktidardan indiren cuntacı zihniyetle işbirliği yapmaktan çekinmedi… Tüm siyasi hayatı boyunca kendisine her zaman destek olmuş dindar kitlelere ihanet etmekten çekinmedi Demirel…

Nasıl Denizlerin, Hüseyinlerin, Yusufların kalemini gözünü kırpmadan kırdıysa milyonlarca başörtülü gencin de hayallerini kırmaktan çekinmedi… O başörtülü gençleri “ikna odaları”na alanlara destek oldu aynı Demirel… Sırf imam-hatipli olduğu için, sırf inancı gereği başörtüsü taktığı için üniversiteye girme hakkı elinden alınan milyonların çığlığına karşı sessiz kaldı… O dindar gençlere “Arabistan’a gitsinler” diyebildi… Zamanında da Denizler gibi solcu gençlere “Moskova’ya gitsinler” diyordu… Gezmiş, Aslan ve İnan hiçbir yere gidemediler… Bu dünyayı terk etmek zorunda bırakıldılar… 37 yıl önce…

Geçen sene Taraf gazetesinde Denizlerin dünya görüşü hakkında çok tartışıldı, çok şey yazıldı, çizildi… Bana çok kızanlar oldu… Ben gözüm açılıp kendimce bir siyasi bilinç edinmeye başladığım andan itibaren 6 Mayıs 1972’de Denizleri katleden zihniyetten nefret ettim… Açık bir zihinle ve berrak bir vicdanla bu ülkenin tarihine baktığım zaman 1915’te Ermeni şairleri katleden zihniyetle, İstiklal mahkemelerinde İslam alimlerini katleden zihniyetin, 1934’te Trakya’dan Yahudileri süren zihniyetle, 1944’te Türkçülere tabutluklar olayını yaşatan zihniyetin, 1961’de Menderesleri katleden zihniyetle, 1972’de Denizleri katleden zihniyetin aynı olduğunu gördüm hep…

Öte yandan zulme uğrayanların bu zalim zihniyete karşı bir vicdan zemininde buluşamadıklarını da görüyordum… Mazlumların fırsatını bulduğunda hemencecik zalimler tarafına demiri atabileceklerini görüyordum…

Denizleri katleden zihniyetle hesaplaşabilmek için Denizlerin de anaforundan kurtulamadıkları o İttihatçı zihniyeti önce kendi ruhumuzdan tasfiye etmemiz gerekiyor… Bu tasfiyeyi gerçekleştiremezsek bilin ki Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un kemikleri sızlamaya devam edecek…

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Trackback URL

  1. 14 Yorum

  2. Yazan:Murat Aygen Tarih: May 6, 2009 | Reply

    Atatürk’ün “istiklâli tam” umdesini bir Saddamlar kulübü, bir Musaddıklar kulübü, bir (Zülfikar Ali) Buttolar kulübü, bir Park Chung-Hee’ler kulübü olan TUSiAD savunur. Bu kulübün dahî ulusalcılığını, Atatürkçülüğünü, Ergenekonculuğunu eksik, noksan, kusurlu bulup veya riyâ olduğunu ileri sürüp, daha da bağımsız bir Türkiye için eyleme geçenleri, halkın hukukunun yılmaz muhafızlarının elinden Süleyman Demirel bile kurtaramaz. Bu “eytişimsel-özdekçi gerekircilik” ilkesini İsmet İnönü ünlü “sizi ben bile kurtaramam” sözü ile îmâ etmiştir. Niçün Bilim ile mağrur olursun?; Konar kervan göçer yolda kalırsın; Be vallahi sonra pişman olursun; Uyan ey bilimsel gefletten uyan; Kaba döşekte yatma döne döne; Mağrur olup uyuma kana kana; iLETiRLER SENi KARANLIK YERE; Uyan ey bilimsel, gafletten uyan; Liboş MURAT söyler, sözü tutulmaz; Senin nâmeler bu diyarda okunmaz; Böyle eylem ile halka varılmaz; uyan ey bilimsel, gafletten uyaaaaaaan.

  3. Yazan:ali duman Tarih: May 6, 2009 | Reply

    Yolunuz yol değilse, celladınıza aşık olursunuz, yolunuz yol değilse “cenazesine katıldığınız” yoldaşınızın, katillerine avukatlık yaparsınız.
    yazı konusu 6 kez gitmiş, 7 kez gelmiş (höt deyince alsana bir .. demiş) siyasetcimiz ergenekon şebekesine destek vermek için 76 yaşındaki jokeri cintonik beyi sahneye sürüyor, dp’nin başına geçirerek, ergenekon çetesine chp’den sonra ikinci parti desteği sunacak, zira o örtünün altında neler var neler ki bu denli engeller konuluyor, bir yere varılacak ama varılamıyor, ana muhalefetin patates yüzlü lideri bir gün ergenekonu savunuyor , bir gün darbe tellalığı yapıyor,(hiçte utanmıyor, hiçte sıkılmıyor, gözümüzün içine baka baka yapıyor) belli ki çok yukarıda birilerinin hali pek bir tehlikede uygulanmakta olan top yekun organize barikatlar bunu gösteriyor, baykal’ı oraya oturtanlar, ordan da kaldırabilirler bu konuda başarılı olamaz ise. (konu ergenekon avukatlığı malum)

    mahir çayan’ın Ocak 1971’de Aydınlık Sosyalist Dergiye (yani o zamanın çırağı Doğu Perinçek ve ustası Mihri Belli’ye) yazdığı açık mektupta ergenekon çetesine hizmet edenlerin izlerini bulursunuz, mahir çayan durduk yere doğu perinçek’in ustası mihri belli’ye 80 kez ihanetçi, hain ve devrim düşmanı dememiştir mektubunda.

    ve dahi deniz gezmişler, ibrahimler, mahir çayanlar boşu boşuna katledilmemişlerdir, yerlerine ajan-provokatörler (perinçek gibi, m.belli gibi) yerleştirilmek üzere katledilmişlerdir, bugün sol’cu sayılan ucubelerin ergenekoncu olmaları tesadüf değildir, o ucube solcular devletin katlettiklerinin yerlerine yerleştirdiği beslemelerdir.

    mahir çayan’ın maltepe cezaevinde kaçırılması ergenekon işidir, zira cezaevinde emniyette idi, katledilmesi elzem görüldüğünden, kaçması için tüm kapılar açılmıştır.

    devrimciler katledilmek için, milliyetçi faşistler katliam yapsınlar diye cezaevlerinden firar ettirilmişlerdir.

    cüzzam, irin, pislik, kokuşma ancak bu kadar olur, bu devlet faşizmini sağlayanların bu dünyada insan olarak dolaşıyor olmaları ise işin en trajik yanıdır.
    en nihayet suç üstü oldular mızrağı çuvala geri sokmaya çalışıyorlar hiç te utanmadan, utanmazlık nede olsa meşreblerinin gereğidir, alışmışlar, kaşarlanmışlar, bunlara allah islah etsin bile denemez, islahlık yanları mı kalmış ki, “dün dündür” diyerek utanmadan dolaşırlar aramızda insanmış gibi.

  4. Yazan:Murat Aygen Tarih: May 7, 2009 | Reply

    Sayın Ali Duman; o “6 kez gitmiş, 7 kez gelmiş (“höt” deyince “al sana bir .. ” demiş) siyasetcimiz”in sadrı millete vücûdu ulu bir mucizedir, bunu fehem eylemeyen müdrike-i âcizedir, adl-ü ihsânını ölçüp biçemez Newtonlar, ilm-ü irfânını derc eyleyemez Eflatunlar, olmuş insana “sosyalizm” bir onulmaz illet, hüsnü tedbîri ile kurtulur ondan millet, BiN YAŞA DEVLET-Ü iKBÂLi FÂHiMÂNEN iLE, MÜLKÜ TEDViR EDEN AKL-I HÂKiMANENE iLE!

  5. Yazan:S. ALİ Tarih: May 8, 2009 | Reply

    BU ÜLKEDE SANKİ SADECE “DENİZ GEZMİŞ VE DİĞER İKİ ARKADAŞI İDAM EDİLMİŞ! pEKİ, DİĞER İDAM EDİLENLERİN NE SUÇU VARDI?

    O gün iki süper gücün arasında kalan ve sol görüşlülerde Sovyetlerin etkisinde kalarak, ülkede bir şeyleri değiştirmek istemişlerdir? Ama ne yazık ki canlarıyla ödemişler? Bakıyorumda hep sol gençliğin ölümleri gündemde tutuluyor? Diğer taraftan haksız yere asılan bir çok sağcı gençlerin hiç esamesi yok. Sol eksene bakıyorumda kendini sütten çıkmış ak kaşık gibi göstermeye çalışyorlar ama bu çırpnışların beyhude olduğunu düşünüyorum.!

    Her nekadar bir yerleri elllerinde tutarak kamauoyuna baksı kurarak ajitasyon yapsalar dahi gerçekler balçıkla sıvanmaz! Peki bre zındıklar! Şimdi hepsi Atatürkçü olmuşlar! 1980 önce Filistin kaplarından yani beka vadisinde eğitim görüp gelip buralarda katiam yapanlar kimlerdi?

    Yoksa onca ülkücüyü kalleşce katledenler cinler miydi? Bakınz! Bugün yine birileri kapları özlemiş ki huylu huyundan vageçmez misali! Milliyete yazan malum bir kişi var. Bir zamanlar beka vadisinde gerilla eğitimi alıp, Türkiye’ye döndüğünde ilk işi de Ankarada orduevine bomba atmak olan menkıbe, PKK’nın yılanı ile görüşmüş birde Milliyet gazetesinde servis yapıyor?

    Hiç kimse kusura bakmasın. Ama naslı ki 1980 öncesi her iki görüşün gençleri tuzağa düşürüldüyse! İşte o proje raflara hiç konmadı ve hep birilerinin masalarının üzerinde duruyor? Amaçları belli! Ülkemizi ufaltarak bu bölgeden güçsüz veya dermansız bırakmaktır. Artık geçmişi unutalım.. Geleceği kurtaralım.. Aksi tadirde bizlere bu coğrafyada yağmurlu havada su bile içirtirmezler! Farkılı düşünebiliriz. Bu insan oğlunu yaradılış fıtratında mevcuttur. Fakat vatanın bütünlüğü ve milletin dirliği için hep bir yüerek olmalıyız. Şayet olamazsan oltanın ucunda balığa yem oluruz.!

  6. Yazan:Onur Çobanoğlu Tarih: May 8, 2009 | Reply

    O gün iki süper gücün arasında kalan ve sol görüşlülerde Sovyetlerin etkisinde kalarak, ülkede bir şeyleri değiştirmek istemişlerdir? Ama ne yazık ki canlarıyla ödemişler? Bakıyorumda hep sol gençliğin ölümleri gündemde tutuluyor? Diğer taraftan haksız yere asılan bir çok sağcı gençlerin hiç esamesi yok. Sol eksene bakıyorumda kendini sütten çıkmış ak kaşık gibi göstermeye çalışyorlar ama bu çırpnışların beyhude olduğunu düşünüyorum.!

    Ülkücü apolojistlerinin en uyuz olduğum söylemleri işte budur: “O kadar sağcı da hapse girdi, işkence gördü, hep solcular mağdur olmuş gibi gösteriyorlar”. Ey arkadaşım, varsa cuntanın katlettiği işkenceden geçirdiği ülküdaşın, çık anma düzenle! Hatırlat! Bunu yapanlardan hesap sor! Kısacası solcular kendi ‘şehitleri’ için ne yaptıysa sen de kendi ‘şehidin’ için aynısını yap! Yaptın da sol eksen mi tuttu seni? 12 Eylül darbecileri yargılansın diye imza toplandı kaç kere. Oraya imza atmakla başlayabilirsin mesela. Misal bir de vicdan mahkemeleri kurulduydu. Orada boy göster ki, alem bilsin sana da yapılan haksızlığı.

    Milliyet’te eski MHP’li Taha Akyol da yazıyor. Hatta 12 Eylül’de o da hapsedildi. Çıksın anlatsın. Anlattı da yazdırmadılar mı?

    Ha, ama “devletin vurduğu yerde gül biter”, “biz içerdeydik ama fikrimiz iktidardaydı” deyip oturursan aşağı, ondan sonra da bizim ölümlerimize sahip çıkılmadı diye sızlanma! Sen sahip çıkmadıktan sonra el ne yapsın?

    “Bizim de ülküdaşımız işkence gördü, bizim de ülküdaşımızı astılar ama biz ağlamadık, sızlanmadık, sineye çektik” derler. Erdem mi bu şimdi? “Haksızlığa uğruyorum ama haksızlığı yapan devletim değil mi, yarabbi şükür diyorum”. Siz bilirsiniz ne diyorsanız deyin, ama sonra sola çemkirmeyin.

  7. Yazan:Sevgili Özbek Tarih: May 8, 2009 | Reply

    Geçen sene Taraf gazetesinde Denizlerin dünya görüşü hakkında çok tartışıldı, çok şey yazıldı, çizildi… Bana çok kızanlar oldu… Ben gözüm açılıp kendimce bir siyasi bilinç edinmeye başladığım andan itibaren 6 Mayıs 1972′de Denizleri katleden zihniyetten nefret ettim… Açık bir zihinle ve berrak bir vicdanla bu ülkenin tarihine baktığım zaman 1915′te Ermeni şairleri katleden zihniyetle, İstiklal mahkemelerinde İslam alimlerini katleden zihniyetin, 1934′te Trakya’dan Yahudileri süren zihniyetle, 1944′te Türkçülere tabutluklar olayını yaşatan zihniyetin, 1961′de Menderesleri katleden zihniyetle, 1972′de Denizleri katleden zihniyetin aynı olduğunu gördüm hep…

    Sevgiler kaleminize

    Dar Ağacında Üç Fidan
    Nihat Behram’ın ellinci basımı “Dar ağacında üç fidan” kitabını bir kez daha okudum geçenlerde. Şimdiye dek bildiklerim sanki yok olmuştu da, olayı yeni yaşıyorum gibi, aklımın şaşırdığını, vicdanımın ve yüreğimin sızlayıp yandığını taa derinlerden bir kez daha hissediyor, akan göz yaşlarımla hâlâ anlıyamıyordum, hâlâ anlıyamıyorum. Türkiye kamuoyunun günlerdir aldıkları haberlere rağmen, göz göre göre bu üç fidanımızın idam infazlarının gerçekleştirilmesinde kalınan sessizliği hâlâ anlıyamıyorum…

    1972 Mayısının beşinci günü infazlara ilişkin haber yayınlandı. Zaman geçmek bilmezken ilerleyen dakikalar, 6 Mayıs şafağını ebedi hüzünlü yaslara devirdi. Yeni bir günün başlangıcını demir topuklar çınlatıyordu artık. Binlerce Ankara’lı gözlerini yummuş, kulaklarını tıkamıştı. Aylardır üç fidanın ölüm haberlerini bekleyenler ise, ha oldu ha olacak telaşındaydılar. Güneş aydınlatmadan şafağı, örümcek ağlarıyla sarılmış kirli dünyanın insanları, darağacına çıkarıldılar Deniz, Hüseyin ve Yusuf’u.

    Beş kişi ölümle yüz yüze getirilmeyi bekliyordu 6 Mayısın sinsi şafağında… Üçünün körpe bedenlerinde durdurulacaktı yürekleri. İkisi avukattı; durdurup yüreklerini darağacında üç fidanı sallanırken izleyeceklerdi.

    Aydınlıktan korkan yarasalar, üç fidanımızı ölüm anında bile serbest bırakamadılar. Ayaklarında zincirlerle, elleri bir daha bırakılmamak üzere arkadan bağlı darağacına getirildiler Deniz, Yusuf ve Hüseyin. İlkin Deniz asılmıştı, boyu masaya değdiği için masa da çekildi ve tam 50 dakika ipte asılı kaldı Deniz, tam 50 dakika… Henüz 25 yaşındaydı, yaşamak istiyordu O.

    Deniz ve arkadaşlarının Türkiye’li milletine şu seslenişlerinden öte:

    Büyük Türk Milleti! Atatürk için toplanalım! Mustafa Kemal’in Milli Kurtuluş idealini yaşatmak için, Mustafa Kemal devrimine saldıran karanlık güçlere dur demek için, Milletçe yabancı uşaklığına düşmekten kurtulmak için, Tam bağımsız gerçekten demokratik Türkiye için, Gazi Mustafa Kemal’in Milli Kurtuluşçu saflarında toplanalım.!
    Yaşasın Türkiye!
    Yaşasın yarının bağımsız Türkiyesi için mücadelesi!

    Babasına yazdırdığı seslenişinde de şunları söylüyordu; “Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içerisinde çok şey yapabilmektir. Oğlun ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmamıştır, O bu yolu bilerek seçmiştir. Kardeşime bilim adamı olmasını tembihle ve öyle olmasını istiyorum! Unutmaki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir.

    Bu sözleri söyleyen aşk çocuğu, tam 50 dakika ipte asılı kaldı. Kararlı bakışları ve onurun sahipleri bu üç fidan 20 ila 25 yaşları arasındaydılar. Geleceğimizin aynaları siz, mücadeleniz ahtımız olsun…

    Hangi yürek dayanmaz onların o kararlı, dik ve onurlu başlarıyla ölüme korkusuzca gitmelerine! Hangi yürek kabul etmez yaşama varmak için, körpe bedenlerin taşıdıkları o efsanevi kararlılıklara. Anılarınız önderimiz, cesaretiniz sembolümüzdür, kararlılığınız ve fikirleriniz sevgimizdir çocuklar, aşk olsun size aşk olan çocuklar…

    30/04/2009

  8. Yazan:Tarik Tarih: May 8, 2009 | Reply

    mahir çayan’ın Ocak 1971′de Aydınlık Sosyalist Dergiye (yani o zamanın çırağı Doğu Perinçek ve ustası Mihri Belli’ye) yazdığı açık mektupta ergenekon çetesine hizmet edenlerin izlerini bulursunuz, mahir çayan durduk yere doğu perinçek’in ustası mihri belli’ye 80 kez ihanetçi, hain ve devrim düşmanı dememiştir mektubunda.

    Mahir Çayan’ın Aydınlık grubuna yazdığı eleştiri yazısından bir bölüm alıntılıyorum. Çayan, THKPC olarak savundukları “gerilla mücadelesi” stratejisini “maceracılık” olarak eleştirdikleri için muarızlarını “küçük burjuva revizyonizmi” ile suçluyor.

    Biz, devrimin, işçi-köylü ittifakı temeli üzerinde emperyalist boyunduruğun en zayıf olduğu kırlardan şehirlerin fethi rotasını izleyen bir halk savaşı ile zafere erişeceğini söylüyoruz. Bu devrim anlayışında köylülük temel güçtür proletarya önder güçtür. [3*] Mihri Belli arkadaş ise, işçi sınıfının önderliğini reddederek, köylülüğü değil de, işçi sınıfını temel güç kabul ederek, işçi sınıfının fiili öncülüğünün geçerli olduğunu savunmaktadır…

    ..Bu anlayış temelden sakattır. Emperyalizmin işgali altındaki bir ülkede devrimin, köylü ordusunun uzun ve dolambaçlı bir savaşı olmadan olacağını düşünmek boş bir hayaldir. Bilimsel sosyalizm ve dünya devrimci pratiği, bu düşüncenin bir hayal olduğunu söylemektedir. Emperyalist boyunduruk, bu şekilde kırılamaz. Emperyalist zinciri en zayıf halkasından parçalamak gerekir. [4*]
    Çağdaş reformizm devrimlerin temel gücü olarak, işçi sınıfını gördüğü ve kırlardan şehirlerin fethi teorisini “köylü çeteciler” vs. şeklinde küçük-burjuva hareketi olarak kınadığı için, Mihri Belli arkadaşın bu görüşüyle aramızdaki çelişki, çağdaş reformizm ile leninizm, klâsik sol partilerle, leninist partiler arasındaki ideolojik ayrılıktan başka birşey değildir.

    Alıntılar çoğaltılabilir, mektubun tamamı:
    http://www.kurtuluscephesi.com/eris/asd.html

    Çayan’ın gerilla stratejisi, tıpkı İtalya ve Almanya’daki muadillerinin yaşadıkları gibi felaketle sonlandı. Bugün Çayancı halk savaşı staretejisini savunan tek grup DHKPC’dir. Zaten yazıları yayınlayan web sitesi de bu örgütün.

    Metne sinen çatışmacı ruh halinde epey bir “ergenekon izi” olduğu bugün çok daha iyi anlaşılıyor. Çayan’lar da tpkı İtalyan otonomistleri gibi, kendi adlarına devrimci savaş stratejileri geliştirirken, localarda planlanan “tansiyon stratejilerinin” birer kurbanı oldular. Bu da ayrı bir trajedi.

  9. Yazan:Murat Aygen Tarih: May 8, 2009 | Reply

    Nedense, kimsenin aklına, Lenin’in bu “milliyetçilik”, “yurtseverlik”, “ulusçuluk” v.s. denen varsıl-lükslerinden, (Türkiye’ye aydınlık A.B., A.i.H.M, M.A.I, M.I.G.A, Tahkim yollarını açan Ankara Antlaşması’nı ne olup ne olmadığının tam idrâki içinde imzalayan) i.i. kadar münezzeh olduğu alenî gerçeğini öğretmeyen prof.ları suçlamak gelmiyor. Coştum yine dalgalanıyorum beeen 🙂

  10. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: May 8, 2009 | Reply

    Sn.S.ALİ,

    Yorumunuzun sonunda,görüşlerimiz ne olursa olsun vatanın bütünlüğü,milletin dirliği için elbirliğiyle çalışmamız gerektiğini belirtmişsiniz.Elbette,hepimiz için en salemetli yol bu olsa gerek.Ancak önemli olan bü bütünlüğü koruyabilecek yöntemi doğru seçmemizde.Mesela,ben bu yazıda bu temennin tersine hizmet eden bir görüş veya imaya rastlamadım.Yazı,Kütahyalı’nın sitede yayımlanan zihniyet sorgulamalarının bir devamı mahiyetinde.Diğer yazılarını okursanız,sn.Kütahyalı’nın farklı ideolojileri haklılık-suçluluk vs.temelinde taraf olma anlayışıyla irdeleme amacında olmadığını farkedersiniz.Ayrıca sözü edilen yazı serilerinde en başta da solu yeniden masaya yatırılması yönünde ciddi eleştiriler var.

    Tabii burada amacım yazarı savunmak değil.Bazı konuların açıklığa kavuşması açısından bir hatırlatma olsun diye belirtiyorum bütün bunları.

    Yazıya gelecek olursak,sanırım Demirel’in şahsında idama alkış tutan,destekleyen zihniyetler sorgulanmış.Ki burada,70’lerin başında mecliste onaylanması beklenen idamlara değinilmiş.Bildiğim kadarıyla da o dönemde Deniz ve iki arkadaşı asılmış.Yani sizin gündeme getirilmediğini düşündüğünüz ülkücü gençlerin idamı 12 Eylül cuntası döneminde gerçekleşmiş.Dolayısıyla tepkiniz ve saptamalarınız bana oldukça yanlış geliyor.

    Birincisi,her kesim elbette önceliği kendi devrim şehitlerine verecektir-doğru veya yanlış,bu bir realitedir ve elbette her kesim kendi ideolojisine yakın bulduğu kayıpları dikkate alacak ve dolayısıyla buna “devrimcilik”atfedecektir.Zira,olması gereken bir itirazı sizin başkalarından beklemeniz sağlıklı bir yaklaşım değil.Madem size göre ülkücüler cunta rejimince zulme uğrayıp,işkence görüp asılmışlarsa çıkın buna itiraz edin.Oysa siz ve sizin gibi düşünenler bırakın böyle bir itirazı,itiraz eden yürekli insanlara tahammülünüz yok.Ne yani siz çıkıp 12 Eylül’ü sorguladınız da solcular mı sizi engelledi?

    Sn.Çobanoğlu gerçi gereken cevabı vermiş.Fakat burada eklenmesi gereken bir kaç husus var.
    1-İdam’a karşıysanız her türüne karşı olmalısınız.Peki ülkücü camiadan(kendileri de mağdur olduğu halde)12 Eylül’ü zihniyetini protesto eden ciddi bir eylem,itiraz,karşı koyuş var mı?Aksine her seferinde sesini yükseltenlere karşı “kraldan daha kralcı”bir yaklaşımla sistemi savunmak dışında ben bir varlık göremedim.Yanılıyorsam lütfen düzeltiniz.
    2-Yazıda sağcı-solcu şeklinde bir ayrıma gidilerek suçluluk-haklılık üzerinden bir savunma ve aklamaya yönelik bir ima ve mesaja da rastlamadım.Ağırlıklı olarak,dönemin gençlerini,içinde bulundukları gençlik çoşkusu vb.zaaflarını kullanarak birbirine kırdıran ve akabinden kullandıktan sonra da zındanlarda süründürerek,katlederek ve idam sehpalarında sallandırarak cezalandıran bir zihniyet sorgulanıyor.Bu zihniyet;başbakan ve bakanları asan zihniyet ile Denizl’leri ve ülkücü gençleri asan zihniyetle aynıdır…aynı kaynaktan beslenir ve aynı amaca hizmet eder.Dün bu böyleydi,bugün de devam etmektedir.Ergenekon çetesinin ahtapot gibi ülkeyi kuşatmış olması bunun en açık kanıtı ve örneğidir.
    3-Yazar sağcı-solcu şeklinde bir sicil tasnifine girmemesine karşın belliki olayı bu yöne çeken bir anlayış içerisindesiniz.Elbette bana göre de eski defterleri karıştırmak yerine yönümüzü gelecek için “ne yapabiliriz”e çevirmeliyiz.Ancak siz bütün gerçekleri ıskalayarak konuyu bir sen ben hesaplaşmasına götürerek nasıl bir gelecek tasavvuru içindesiniz merak ediyorum.O hesaplaşma ki,ciddi bir şekilde üzerinde durulduğunda ülkücülerin hiç de sanıldığı gibi temiz bir sicile sahip olmadıkları anlaşılacaktır.Solcu diye hesaplaşmak peşinde koşturduklarınız bundan vaz geçerken zeytinyağı gibi üste çıkmanın manası yoktur.Zira tarih tanıktır.Solcular dış güçlerle işbirliği içinde olduklarını düşündükleri otoriyeyi hedef alırken(ki hiç onaylamıyorum,şiddet,nereden gelir ve ne için yapılırsa tasvip edilemez),ülkücülerin hedefinde ise solcular,öğrenciler ve sisteme muhalif olan kesimler vardır.Bkn.Maraş olayları,katledilen tipli öğrenciler,aydın cinayetleri vs.Dolayısıyla bu karanlık sicili bir kenara bırakmışken suçluluk,lekeli sicil üzerine aklayıcı paklayıcı gayretlere gerek yok,gerçekler belleklerde hala tazeliğini koruyor.
    4-Bütün bu gerçekler orta yerde dururken solcuların sizin adınıza ülkücüleri anmasını da herhalde beklemek biraz abes kaçar.Çıkın kendiniz ne yapacaksanız yapın.Ama yok hastalıklı bir korumacı anlayışla en derininden devletten yana olacaksınız ve çıkıp solcuları çifte standartla suçlayacaksınız!Yok öyle yağma!Ve ayrıca kendinizi komik duruma düşürmek dışında bu çabanın ne size,ne ülkeye ne de insanlığa bir yararı olmayacak.Bunu artık anlayın.

  11. Yazan:ali duman Tarih: May 9, 2009 | Reply

    Tarik :

    “….Metne sinen çatışmacı ruh halinde epey bir “ergenekon izi” olduğu bugün çok daha iyi anlaşılıyor. Çayan’lar da tpkı İtalyan otonomistleri gibi, kendi adlarına devrimci savaş stratejileri geliştirirken, localarda planlanan “tansiyon stratejilerinin” birer kurbanı oldular. Bu da ayrı bir trajedi.”

    Sn. Tarik bey, yukarıdaki tespitinize tamamen katılmaktayım, ifade etmeye çalıştığım düşüncelerimi tamamlayıcı bir tepsitte bulunduğunuzu düşünmekteyim.

    ancak tespitinizde bahsettiğiniz “ergenekon izlerine” taşıyan çatışmacı ruh hali sadece strateji ile ilgili değildir, ahlaki yönü de mevcuttur ve asıl vurgulamak istediğim budur. Ayrıca amacım söz konusu aktörlerin stratejilerini tartışmak değil, namuslu ve samimi devrimciliklerini vurgulamak istedim, samimi ve namuslu olan aktörler bunun bedelini çok ağır (hatta canlarıyla) öderken, hareketin içindenmiş gibi davranıp, “müesses nizam”ın sahiplerine hizmet edenler hep sistem tarafından korunmuş, kollanmıştır. hakiki aktörler en ağır şekilde tasfiye edilirken, “müesses nizam”ın uşakları olan sahte sol devrimciler üst düzey yönetici pozisyonlarına tırmandırılarak, sol hareket en ağır şekilde sekteye uğratılmıştır.

    “müesses nizam”ın bu taktiksel durumu devam etmektedir, işte ortada “sahte” tkp, işte ortada binbir umutlarla kurulan ödp’nin kimlerin elinde olduğu.

    sahte tkp ergenekonu ve darbeyi savunmakta, ödp ergenekoncu olmayan başkanını (ufuk uras), başkanlıktan düşürmekte.

    “müesses nizamın” baş aktörlerinden doğu perinçek malum ergenekon sanığı, en uzman diğer aktör mihri belli ise, yattığı hastanedeki hasta yatağından “ergenekon abd komplosudur” beyanatı vermektedir.

    vurgulamak istediğim nokta sol’a yön veren aktörler açısından artık sapla samanın ayrılma zamanının gerekliliğine dairdir, bu belirleyicilik için için kürt sorunu turnusol olamamıştı, oysa ergenekon çok net bir şekilde belirleyici/turnusol olma imkanını sunuyor.

  12. Yazan:ali duman Tarih: May 9, 2009 | Reply

    ergenekon’a “abd komplosudur” diyerek, ergenekon’u “faso-fiso” düzeyine indirgemeye çalışan ve asıl görevi “müesses nizam”a hizmet etmek olan sol görünümlü sahtekarların telaşı, ergenekon’un derinleştirilmesi halinde, gizli kalmış olan “müesses nizam” uşaklıklarının ayan beyan ortaya döküleceğindendir. ergekenkon savcılarının “müesses nizam” adına durabilecekleri muhtelif derinliklerde kırmızı çizgiler mevcuttur ve önemli olan seviyelerden biri de bu seviyede çekilmiş kırmızı çizgi hattıdır, bu hat. yani muhtemeldir ki “müesses nizam”ın görünmez ve güçlü eli, sol görünümlü hainlerin hainliklerinin gizli kalmasını baki kılmaya muktedir olacaktır, ancak ortaya saçılmış olan bütünün diğer parçalarının bir araya getirilmesi ile bu gerçeğin anlaşılabilmesi samimi ve hakiki sol/sosyalistler için mümkünsüz bir şey değildir.

  13. Yazan:derman Tarih: Ağu 18, 2009 | Reply

    ya gerçekten yaşım küçük ama yapanlşarı kınıyorum sonuna kadar ya nasıl kıydılar haklarını istediler sadece ama onlar ne yaptı haklarını yerine getirmedi yazıklar olsun yapanlara sonuna kadar nefret edecem…BİR DENİZ GEZMİŞ ÖLÜR BİN DENİZ…

  14. Yazan:metin şahin Tarih: May 22, 2015 | Reply

    Deniz gezmiş Deliceyi geçmiş ancak Sarkışlada yakalanmıştı:ben Delice kaymakamıydım:sonra YAGLI daki restoranları denetlemeye çıkmıştım.bir yğüzbaşıyla lokantada konuyu konuştuk:EGER BEN SARKIŞLADA rastlsaydım selam durur sınıra kadar kaçırırdım dedi.ordu denizi çok seviyordu.

  15. Yazan:METİN ŞAHİN Tarih: Ağu 25, 2015 | Reply

    YABEN METİN ŞAHİN ONLARIN ARKADSI DEGİLMİYDİM?

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin