RSS Feed for This Post

İflastaki Batı Ukrayna için savaşır mı?

ukrayna

Kuzey Atlantik klübü Ukrayna’da ne yapacak? Rusya ile savaşacak mı? Zannediyorum asırlık çizgisinden bir sapma olmaz. Yani Ortadoğu’da ve Afrika’daki savaşlarda yaptığı gibi iki tarafa birden oynayacak. Kim kazanırsa « hey dostum, o zor günlerde sana destek oldum, şimdi ihaleler, ayrıcalıklar bize gelsin lütfen ».

Yakın bir örnek, Irak’ı kandırıp Kuveyt’e saldırttıktan sonra jandarmacılık oynayan ABD. Irak’a yapılan ilk saldırıda (1990, Baba Bush zamanı) Amerika Birleşik Devletleri Şiilere Kürtlere “Saddam Hüseyin’e karşı ayaklanın, biz size destek olacağız, kendi devletinizi kuracaksınız” demişti. Sonra pazarlıkların yönü değişti. Şiilere  Kürtler Saddam’a satıldı, ardından da katledildiler tabi. Ama ABD o kadar yüzsüzdü ki mart 2003’te başlattıkları Irak’ın işgalinde Şiilere Kürtlerden bir kez daha ayaklanmalarını isterken CNN ekranında “bu defa sizi terk etmeyeceğiz” diyebildiler.

Kuzey Atlantik bir ticaret klübüdür, en iyi sattığı şey de insandır!

Fransızlar Vietnam’da yapmıştı aynısını. Halkı birbirine düşürmüşlerdi. Sonra ağır kayıplar verip direnişçilerin kazandığını görünce yerel müttefiklerini düşmana terk ettiler. Amerikalılar da çekilirken Vietnamlıları kandırdılar. Aynı senaryo Cezayir’de uygulandı. Fransızlar kurtarma sözü verdikleri Harkileri (Arap ve Berberî müttefikler) direnişçilerin insafına terk ettiler.

Ya Afrika’nın geri kalan kısmı? Nijerya’daki Biafra savaşını MUTLAKA hatırlamak gerek, sene 1967. Türkiye’de hiç bilinmez ama Fransa’nın Afrika’yı nasıl elinde tuttuğunu anlamak için iyi bir örnek: Petrol zengini Nijerya’nın güçlenmesinden rahatsız olan General de Gaule Paralı askerleri kullanarak gayrı-resmî yoldan bir ayaklanma başlatır. Görünürde Hristiyan bir azınlığın bağımsızlık hareketidir ama özünde Fransa’nın maşası olan yüzlerce halktan birisidir bu zavallılar. Netice? Üç sene süren iç savaştan sonra Fransa Nijerya’dan istediklerini koparır;, bağımsızlığa gerek kalmaz. “2 milyon sivil boşuna mı öldü?” diye soran gazetecilere Fransız generalleri ve diplomatları kafalarını kaşıyarak “hımm evet, keşke olmasaydı” diyebilmişlerdir. Zehirli bir mamadan Avrupa’da iki milyon köpek ölse kıyamet kopar, hükümetler düşer. Ama ölenler Afrikalı olunca…

Ya Ukrayna?

Gelelim Ukrayna’ya. NATO soğuk savaşından bitmesinden sonra bir “misyon” sıkıntısı çekti. Türkçesi: Ortak tehdit olarak kabul edilen komünizm çöktüğüne göre NATO gereksizdi. Her yıl savunma (=saldırı) için harcanan milyarlarca dolar başka yerlere harcanabilirdi.

1980’lerden bu yana yani “öcü” komünizmin yıkılmasından itibaren öcülük rolü aceleyle Müslümanlara yüklendi. Doğrudan CIA dizaynı olan El-Kaide çıktı sahneye. Fakat kesmedi. Uydular, kıtalararası füzeler vs “İslâmcı terör” için gereksizdi. 11 eylül saldırısı bile yetersiz kaldı sanıyorum. Özetle Kuzey Atlantik klübü şöyle dişe gelir, adam gibi bir düşman istiyordu. İslâm’ı düşman ilân etmenin en büyük sakıncası soyut olması. Tek tek her Müslümanı ya da her camiyi vuracak değiller ya. Kremlin sarayı gibi korkutucu bir İslâm merkezi olsaydı… Kâbe paranoyak beklentilere cevap vermedi.

Ruslar ve Çin yeniden sahneye çıkıyor

Son 4-5 yıldır Doğu Avrupa’ya kurulan radarlara, savunma füzelerine bakarsanız Rusya’ya yönelik açık bir kışkırtma politikası görürsünüz. Tabi Orta Asya ve Güney Doğu Asya’da soğuk savaştan sonra kurulan askerî üsleri, devriye gezen uçak gemilerini vs eklerseniz Rusya’nın yanında Çin’e karşı da provokasyon yapıldığını fark edersiniz.

Özetle Batı’nın silah endüstrisi yeni bir soğuk savaş istiyordu uzun zamandır. Zannediyorum bu savaşı çıkarmakta başarılı da oldular. Peki ekonomik krizden beli bükülmüş, banka kurtarmak için kamu hizmetlerini kısmış batı hükümetleri Ukrayna için savaşır mı?

Silah endüstrisi savaş istemiyor, savaş ihtimali istiyor. Korkuyla satıyorlar silahları. Tükenmesi için gerçek savaşa gerek yok. 5-10 yıl sonra ya “modası” geçiyor ya da düşman daha iyisini yaptı diye Batılı ordular eskiyi atıp yenisini satın alıyor. ABD’de bir çok tank ve uçak mezarlığı vardır. Hiç kullanılmadan yıllarca üslerde beklemiş sonra hizmet dışına alınıp çürümeye terk edilmiş on binlerce savaş aracı.

Batının savaşacak hali yok ama…

Tabi Ruslarla ilgili yeni bir sorun var, soğuk savaş isteyen Batıya karşı Putin soğuk, sıcak, ılık her tür savaşa hazır hatta istekli olduğunu gösterdi. Pazarlıklarda neler konuşulacak? Bölünme? Topyekün sıcak savaş? Ukrayna meselesi nasıl sonlanacak bilmiyoruz. Ama kesin olan bir şey var, Batı kaybederse satacağı ilk şey Ukraynalı müttefikler olacaktır. Özgürlük ve adalet kimsenin aklına bile gelmeyecek. Pazarlık masalarında ana yemek 5.000 km boru hattının vanaları, uçsuz bucaksız tarım arazileri, Polonya’daki radar ve füzelerin sökülmesi olacak. Ya mezeler? Binlerce Batı yanlısı müttefikin ismini içeren listeler havalarda uçuşabilir. Yahut “sakıncalı” birileri olmuş armut gibi evlerinden toplanırken, gözaltında “kaybedilirken”, Ukraynalılar eski KGB ajanlarınca işkence edilirken CNN ve BBC bunları görmezden gelebilir.

Unutmayın, Kuzey Atlantik bir ticaret klübüdür, en iyi sattığı şey de insandır!  IIci Dünya savaşında Winston Churchill darbe yapmaya hazırlanan Alman müttefiklerini Adolf Hitler’e satmaktan çekinmedi. Neden? Çünkü Londra mağlub olmuş, yıpranmış, bitmiş, yıkılmış bir Almanya istiyordu. “Erken” bir hükümet darbesi savaşı da “erken” bitebilirdi… Acı gerçek şu ki IIci Dünya Savaşının son iki yılında ölen insan sayısı ilk dört yılda ölenlerden fazlaydı. Yoğunlaşan çatışmalar, sivil bölgelerin bombalanması, toplama kampları vs dikkate alındığında “erken” bir barış on milyonlarca insan hayatını kurtarabilirdi.

Sonuç

Ukraynalılar kendi ülkeleri için neyin iyi olduğunu bilecek kadar akıllı insanlar. Onlara Batıyı ya da Rusya’yı tercih edin diyemeyiz. Ama Batı yanlısı Ukraynalılar bilmeliler ki sadece kendilerine güvenebilirler ve en ummadıkları anda Batılı müttefikleri onları arkadan vurabilir.

Not: Çapulcuların, Fethullah Bey’in ve saz arkadaşlarının da bu manzaradan çıkaracakları dersler var elbet.. Kendilerine Amin Maalouf’un yazdığı bir kitabı okumalarını tavsiye ediyorum: “Arapların gözünden Haçlı seferleri”. Özellikle de Haçlılarla işbirliği yapan Ermeni kral ile ilgili bölüm. Zira Ortadoğu’yu bir süper market veya benzin pompası gibi görenlerle ittifak yapıp vatanı gibi görenlere karşı savaşmak ahlâksızlık olduğu kadar stratejik bir hatadır.

… E-kitap okumak için…

kapak-kucuk-2Gözle dinlenen müzik: Tezyin

Batı sanatı her hangi bir konuyu “güzel” anlatır. Bir kadın, batan güneş, tabakta duran meyvalar… İslâm sanatının ise konusu Güzellik’tir. Bunun için tezyin, hat, ebru… hatta İslâm mimarîsi dahi soyuttur, mücerred sanattır.

Derrida, Burckhardt, Florenski ve Panofski’nin isabetle söylediği gibi Batılı sanatçı doğayı taklid ettiği için, merkezi perspektif ve anatomi kurallarının hakim olduğu figüratif eserler ihdas eder. Bu taklitçi eserler ise seyircinin ruhunu değil benliğini, nefsini uyandırır. Zira kâmil sanat tabiatı taklid etmez. Sanat fırça tutan elin, tasavvur eden aklın, resme bakan gözün secdesidir. Tekâmül eden sanatçı (haşa) boyacı değil bir imamdır artık. Her fırça darbesi tekbir gibidir. Zahirde basit motiflerin tekrarıyla oluşan görsel musiki ile seyircilerin ruhu öylesine agâh olur ki kalpler kanatlanıverir. Müslüman sanatçı bu yüzden tezyin, hat, ebru gibi mücerred sanatı tercih eder. Güzel eşyaları değil Güzel’i anlatmak derdindedir. Çünkü ne sanatçının enaniyet iddiası ne de seyircinin BEN’liği makbul değildir. Görünene bakıp Görünmez’i okumaktır murad; O’nun güzelliği ile coşan kalp göğüs kafesinden kurtulup sonsuzluğa kanat açar.

Tezyinî nağmeleri gözlerimizle işitmek için yazıldı bu e-kitap. John locke gibi bir “tabula rasa” yapmak için değil Hz. İbrahim (as) gibi “la ilahe” diyebilmek için. Buradan indirebilirsiniz.

Kaybedenler Klübü: Anti-demokratik bir muhalefetin kısa tarihi

Hitler, Mussolini ve Stalin’in başrolleri işgal ettiği, iki dünya savaşının ortalığı kasıp kavurduğu o korkunç yıllarda “bizim” Cumhuriyet gazetesi’nin faşizme ve faşistlere övgüler yağdırması bir rastlantı mıydı? Kemalistlerin ilâhı olan Atatürk’ün emriyle 80.000 Alevî Kürd’ün Dersim’de katledilmesi, Kur’an’ın, ezanın yasaklanması, imamların, alimlerin idam edilmesi, Kürtleri, Hristiyanları ve Yahudileri hedef alan zulümler de yine Atatürk ve onu ilahlaştıranlar tarafından yapılmadı mı?

Bu ağır mirasa sahip bir CHP ve Türk solu şimdilerde “İslâmî” olduğu iddia edilen bir cemaat ile, Fethullah Gülen’in ekibiyle ittifak içinde. Yobaz laiklerin, yasakların kurbanı olduklarını, baskı gördüklerini iddia eden bu insanlar alenen İslâm düşmanlığı yapan her türlü harekete hatta İsrail’e bile destek vermekten çekinmiyorlar. Tuttukları yol İslâm’dan daha çok bir ideolojiye benziyor: Gülenizm. Millî istihbaratın idaresinden dershanelere, dış politikadan bankalara kadar her konuda dertleri var. Ama Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Arakan’da zulüm gören Müslümanları dert etmiyorlar. Acayip…

Türk solu, CHP ve Fethullah Bey… Nereden geldiler? Nereye gidiyorlar? Elinizdeki bu kitap meseleyi tarihsel bir perspektifte ele almayı amaçlıyor.Buradan indirebilirsiniz.


freud-kapakGurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”

Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığı sorgulamak için iyi bir fırsat… Sigmund Freud gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmiş hissini anlatan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.

Bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada. Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi,  buz dağının görünen ucu mudur? Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

fethullah-gulen-kapak

Fethullah Gülen’i yi bilirdik

(Son güncelleme: Üçüncü sürüm, 28 Ocak 2014)

Türkçe Olimpiyatlarını ve Türk okullarını sevmiştik. Gözü yaşlı vaizin Amerika’da yaşamasına alışmıştık. 1980 öncesinde komünizme karşı CIA ile işbirliği yapmasına “taktik” demiştik. Fethullah Gülen aleyhine açılan davalardan birinin iddianamesinde“pozitivist felsefeye karşı olmak” ile suçlanıyordu. Biz de karşıydık pozitivizme. “Aferin” dedik, “bizdensin”.

Bugün gerçek şu ki Fethullah Bey’in ekibi manşetle, kasetle hükümet devirmeye çalışan, yalan haberle Türkiye’yi ve Müslümanları sürekli zora sokan çirkin insanların tahakkümü altında. Bizim sevdiğimiz, güvendiğimiz “küçük eller” ise koyun sürüsü gibi suskun. Medyada, devlet kurumlarında, emniyet ve adaletin içinde çeteleşme, ergenekonlaşma var. Gülen cemaati dünya ile uğraşmaktan ahirete vakit ayıramıyor. Gülen cemaati bir cemaatten başka herşeye benziyor.

Kitabın ilk yarısında Fethullah Bey’i ve ekibini öven, yapılan iyi işleri savunan, destekleyen makaleler bulacaksınız. Bugün yaşadıklarımızla birlikte değerlendirince can acıtan bir soru kendini dayatıyor bize: Fethullah Gülen ve kurmayları bizi baştan beri kandırdı mı? Yoksa “küçük eller” dediğimiz masum insanların  güzel teşkilâtı sonradan mı kokuştu? Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

yitikAfganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” demokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmak olabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.

Kürtlerin Tarihi Üzerine

kapak_kurt-tarihi-uzerine80 seneden beri Kürtlerin tarihi isyan ve terörle özdeşleşti. Son yıllarda ise ilk defa hemen her kesimden insanın desteklediği bir barış süreci başladı. Bu süreç kendi başına tarihi bir anlama sahip elbette. Yine de büyüyen umutların, atılan adımların sağlam olması ve geleceğe yöne vermesi için yaşananlar ile Kürtlerin tarihi arasında bir köprü kurulması gerek. Dahası Türkiye dışındaki etnik terör tecrübelerinden, sosyal barış projelerinden yararlanmak elzem. Bu sebeple, Kemal Burkay, Hasan Cemal, İsmail Beşikçi, Mustafa Akyol kadar Alain Touraine, Johan Galtung, Paddy Woodworth ve Gandhi’den de istifa ettik bu kitabı hazırlarken. Umuyoruz ki güncel tartışmaları ve gelişmeleri bir kenara koyarak geçmişe kısaca bir göz atmak bugünü daha anlamlı okumamızı sağlayacak. Buradan indirebilirsiniz.

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

kapak_kitap_capulcularÇapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin