RSS Feed for This Post

Eşeddü’l bela ala enbiya, sümme’l evliya, sümme’l emselü fe’l emselü

Fethullah Gülen’e sadakat İslâm’a uygun mudur?

(Ali Parisî Hoca Efendi Hazretleri’nin ABD Philadelphia İslâm Dernekleri Federasyonu’nda 24 Şubat 2014 tarihinde verdiği konferanstan alınmıştır.)

“…Cemaatte bir çok tanıdığımız, akrabamız var. Onlarla da konuşuyoruz. Onlar zor zamanında hocanın yanında olmayı sadakat olarak biliyorlar. Hayatları adeta cemaat ile kodlanmış, cemaat sayesinde namaza başlamış, eşini, işini, çevresini oluşturmuş, hatıralarında adeta cemaat dışında hiçbir şey olmayan bu insanlardan cemaati terk etmelerini beklemek haksızlık olur. Din gayreti ile bütün hayat zevkini elinin tersiyle itip Afrika’nın bir köşesine yerleşen bir insan samimidir, bu çok net. Her ne yanlış görürse görsün bunları tevil etmesi arkadaşlarına, cemaatine, hocasına, sebeb-i necatı olarak gördüklerine toz kondurmaması tabiidir …”

–          Son yaşadıklarımızı İslam perspektifinden nasıl yorumlamamız gerekir?

–          Tarihin her çağında fitne olmuştur ve olmaya devam edecektir. Kimsenin külahı boşta kalmaz. Dünya barış içinde olsun, her yerde refah ve mutluluk olsun düşüncesi güzel bir düşüncedir ama dünyanın tabiatına aykırıdır. Allah bu kainatı daima tekamül edecek şekilde yaratmıştır. Tekamülün ise mücadele ile olur. Bazen şer görünen şeylerin arkasında hayır vardır. Çünkü hak, hakikat ancak bu yolla tezahür eder. Bediüzzaman’ın ifadesiyle atmaca olmasa serçe kuşunun kanatları gelişmez, uçma kabiliyeti, çevikliği nakıs kalır. Allah şeytanı, nefsi, kötülükleri bu ve daha nice hikmetlerle halkeylemiş. Her insanın bu hayat macerasında bir seyr-i süluku olduğu gibi toplumların da seyr-i süluku vardır. İnsan, bu manevi yolculuğunda yükseldikçe, mertebesi arttıkça imtihanları da artar.

“Eşeddü’l bela ala enbiya, sümme’l evliya, sümme’l emselü fe’l emselü”.

Toplumlar da böyledir. Allah’ın razı olduğu bir millet olmamızın yolu da mücadeledir. İnsanın dahilde ve hariçte düşmanları olduğu gibi, milletlerin de, cemaatlerin de mücadele etmesi gereken şeytanları, nefs-i emmareleri, hevaları, şehvetleri, kinler, gadapları, hırsları vardır. Şeytanın en büyük hilesi ise insanı kendisinin olmadığına ikna etmesidir. Çünkü hata yaptığına inanmayan birinin tekamül şansı kalmamıştır. Onun tövbe yolu kapanmıştır, hatalarını tamir imkanı da kalmamıştır.

Son yaşadıklarımızı da bir imkan olarak değerlendirmeliyiz. Allah bizlere merhamet etti, yanlış giden, düzelmesi gereken bir çok şeyi farkettirdi. Bütün bu toz duman dağıldığında geride üslup, ahlak, hakkaniyet, adalet, vakar, doğruluk, istikamet, mürüvvet gibi değerler kalacak. Veya Allah muhafaza bunların yerine geride kalan kizb (yalan), gıybet, iftira, kul hakkı olacak. Ne yazık ki görünen tablo vahim. Müslümanların, menfaatler söz konusu olduğunda bu derece prensiplerinden taviz verdiklerini görmek üzücü. Zira İslam ahlakı Kur’an’ın ifadesiyle,

“Lev lâ iz semi’tumûhu zannel mu’minûne vel mu’minâtu bi enfusihim hayran ve kâlû hâzâ ifkun mubîn”, bir mümin kardeşine iftira atıldığında “bu apaçık bir iftiradır” demeyi gerektirir. İnsanların telefonlarını dinleyip, evlerine kameralar yerleştirenlerin, temiz insanları menfaat icabı karalayanların, siyasi ikbal uğruna dini ve ahlakı güya din namına paspas edenlerin hangi sıfatta olduklarını irfanınıza havale ediyorum.

–          Hocam bu olup bitenler üzerine bazı yazarlar, hatta dindar birkaç yazar da buna dahil, olayların laikliğin önemini gösterdiğini söyledi. Laiklik hakikaten bir çözüm olabilir mi?

–          Bendeniz bu olayların laiklikle nasıl olup da çözülebileceğini anlamış değilim. Laiklikten maksat devlet işlerinin din kurallarına göre yürütülmemesi prensibi ise pek alaka kuramıyorum. Yok kastedilen, 28 Şubat hadiselerindeki gibi dindarların devlet kademelerinden uzak tutulması ve dini cemaat ve kurumların baskı altına alınması ise,  bunu tavsiye eden zevatın alternatif olarak sunduğu kabusu özgürlükle nasıl tevil ettiklerini çok merak ediyorum. Bahar geldiğinde ağaçlar yeşillenir, çiçekler açar, bülbüller ötmeye başlar ama bir yandan dikenler de çıkar, sivri sinekler de piyasaya çıkar. Bunlar ortaya çıktılar diye çareyi kış mevsiminde aramak, kışı temenni etmek herhalde akıllı bir kişinin düşüncesi olmasa gerek.

–          Cemaatin çok büyük bir tabanı var. Bu tabanın geleceğini nasıl görüyorsunuz?

–          Türkiye’de cemaati herkes tanır. Herkesin bir teşrik-i mesaisi muhakkak olmuştur. Herkesin hemfikir olduğu bir konu var ki bu da, bu kardeşlerimizin son derece samimi ve fedakar olduklarıdır. Buna hiç şüphe yok. Birçoğu İslam’ı ve dini Fethullah hocanın kitaplarıyla, vaazlarıyla öğrenmiştir. Namaza, ibadete onlar sayesinde başlamıştır. Onun sayesinde başını örtmüş, hayatını din ölçülerinde şekillendirmeye başlamıştır. Cemaatte bir çok tanıdığımız, akrabamız var. Onlarla da konuşuyoruz. Onlar zor zamanında hocanın yanında olmayı sadakat olarak biliyorlar. Hayatları adeta cemaat ile kodlanmış, cemaat sayesinde namaza başlamış, eşini, işini, çevresini oluşturmuş, hatıralarında adeta cemaat dışında hiçbir şey olmayan bu insanlardan cemaati terk etmelerini beklemek haksızlık olur. Din gayreti ile bütün hayat zevkini elinin tersiyle itip Afrika’nın bir köşesine yerleşen bir insan samimidir, bu çok net. Her ne yanlış görürse görsün bunları tevil etmesi arkadaşlarına, cemaatine, hocasına, sebeb-i necatı olarak gördüklerine toz kondurmaması tabiidir.

–          Peki İslam açısından doğru bir tavır mıdır hocam?

–          Her doğal olan doğru anlamına gelmez. Müslüman, İslam ölçüleri ile, İslam ahlakı ile hareket etmek durumundadır. “Hocanın mutlaka bir bildiği vardır” tavrı müslümanca bir tavır değildir. Ümmetin menfaati ile bir grubun menfaati çatıştığında ümmet yerine kendi topluluğunu tercih etmek cahiliyye alametidir. Müslüman, İslam coğrafyası kan ağlarken, Suriye’de çocuklar açlıktan ölürken politikayla, kasetlerle, dersaneyle, kârhaneyle uğraşmaz. Cihad eder cihad! Sesini, sözünü zalime yükseltir. Heyhat o dirayeti gösterecek Müslüman nerede? Ne yazık ki böyle bir bilinç müşahede edemiyoruz. Bu evlerde şahsiyet terbiyesi verilmiyor. Tek başına karar veremeyen, uysal, dar kalıplarla düşünen, entelektüel derinlikten yoksun insanlar yetişiyor. İnşallah bu durum yakın zamanda değişecektir. Çünkü şimdiye kadar kendi dar dairesi içinde yalnızca kendi cemaatiyle muhatap olan, kafa konforu içinde bulunan bu kardeşlerimiz yoğun bir tazyik altında kalacak. Yetersizliklerini ve yanlışlarını derin bir şekilde hissedecekler ve bundan çıkış yolları arayacaklardır. Bu noktada kardeşlerime tavsiyem ağabeylerinin/ablalarının yolunu değil, Sırat-ı mustakimin sahibi Sıratullah olan Hazret-i Muhammed’in (SAV) yoluna tabi olmalarıdır.
… Bu konuda okumak için…

 

hamza_yusuf Hamza Yusuf ile İslâm’ı anlamak

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai tarafından yapılan iki tercümeyi içeriyor:

  • Zaytuna Institute’den Hamza Yusuf Hanson’ın 2010 yılı Mayıs’ında Oxford üniversitesinde yaptığı İslâm’da reformkonulu konferans,
  • Yine  Hamza Yusuf Hanson’ın Dr.Murata ve Prof.Chittick’in İslam’ın vizyonu isimli eseri üzerine yaptığı konuşma (Bahsedilen kitap, Türkçe’ye de çevrilmiştir.)

Hamza Yusuf Hanson 1960 yılında Amerika’nın Washington Eyaletinde dünyaya geldi; Kuzey California’da büyüdü. 1977 yılında müslüman olduktan sonra on yıl boyunca İslâm coğrafyasında Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kuzey ve Batı Afrika gibi bölgeleri gezdi. Farklı ülkelerde iyi büyük alimlerden icazet aldı. Hamza Yusuf bu seyahatten sonra ülkesine dönerek Dinler Tarihi ve Sağlık Hizmetleri alanlarında diploma aldı. Dünyanın dört bir tarafında İslâm hakkında konferanslar veren Zaytuna Enstitüsü’nü kurdu. Batıya İslâm’ı sunan, İslâmî ilimlerin ve geleneksel metodlarla eğitimin yeniden canlanmasını amaçlayan Enstitü, dünya çapında üne sahiptir. Shaykh Hamza Yusuf, Fas’ın en prestijli ve en eski Üniversitelerinden birisi olan Karaouine’de ders veren ilk Amerikalı öğretim görevlisi olmuştur. Bunların yanısıra, klasik haline gelmiş geleneksel bazı Arapça metinleri ve şiirleri modern ingilizceye tercüme etmiştir. Halen eşi ve beş çocuğuyla birlikte Kuzey California’da yaşamakta. Buradan indirebilirsiniz.

Organik dinimi geri istiyorum 

organik_dinimi_geri_istiyorum - kcBilim ve teknoloji alanında buluşumuz pek yok ama gün geçmiyor ki din konusunda yeni bir icat çıkmasın. Televizyon karşısında merakla “acaba bugün neler caiz ilan edilecek, neler haram edilecek?” diye merakla bekliyoruz. Bektaşi’ye sormuşlar: “İslam’ın şartı kaçtır?” diye, “Birdir!” demiş. “Hac ve zekatı siz kaldırdınız, oruçla namazı biz kaldırdık, geriye kelime-i şahadet kaldı”. Ben kelime-i şahadetten de emin değilim, her an bir profesör çıkıp “böyle bir şey yoktur, imanın şehadeti mi olur?” diye ortaya çıkabilir. […] İlahiyat profesörlerinin bir büyük zararı da bu oldu. Din’in siyaset gibi, futbol gibi, tartışılacak, insanın bilgisinin olmasa da fikrinin olabileceği bir alan olduğu tevehhümü oluşturdular. Her şeyin kutsallığını bozdular. Artık bacak bacak üstüne atıp çiğ ağzımızla Allah, peygamber ne demek istemiş “muhakeme” yapıyoruz hiç ar duymadan, hepimiz birer küçük şeyhülislam, birer fetva emini… hangi hadis uydurma, hangisi sahih şıp diye gözünden anlayıp ayetleri engin din bilgimizle şerh ediyoruz. Şu muhakemelerin bolluğundan da dini yaşamaya bir türlü sıra gelmiyor. Halbuki bir güzel insanın dediği gibi: “Din öğrenmekle yaşanmaz, yaşandıkça öğrenilir”.

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai’nin kaleme aldığı yazılardan ve tercüme ettiği makalelerden oluşuyor: Hamza Yusuf, Noah Feldman, Charles Townes, Marc Levine ve Karen Armstrong ile İslâm, Hayat ve Bilim üzerine… Buradan indirebilirsiniz.

 

İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz.Buradan indirebilirsiniz. 

 

Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanıadındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Şub 28, 2014 | Reply

    Cemaattekilerin psikolojisini anlamakta güçlük çekiyorum. Fethullah Gülen’in en yakınındaki isim Kemalettin Özdemir, cemaatin karşısında yer aldı. Adamı hain ilan ettiler. Beyninde ur çıkmış, ettiğini buldu diye iğrenç tezviratlar yaptılar. Latif Erdoğan, Gülen’in hayatını kitaplaştıran adamdı. Gülen’den sonra yerine geçecek kişi gözüyle bakılıyordu. Şimdi o bir hain. Cemaate dünyevileşti, ilk misyonundan çok uzaklaştı dediği için belki beddua listelerinde onu da eklemişlerdir şimdi. Çantacı Necmi abi efsane bir isimdi. Cemaatin Nasrettin Hoca’sı. Şu koca cemaatte espri yapma kabiliyetine sahip nadir adamlardan. Şimdi o da yanlış yapıyorsunuz, hatanızdan dönün diye bağırıyor ama kulak tıkamak, Necmi abiyi bönlükle, gerçekleri görmemekle suçlamak daha kolay geliyor.
    Hüseyin Gülerce’yi de harcayıp paçavra gibi savurdular. Öyle pervasızca hareket ediyorlar ki, en ufak bir tereddütte dozer gibi ezip geçiyorlar.
    Bu kadar yanlışı görmemek, uyanmamak ancak Allahu Teala’nın tasarrufuyla olur. Hz.Mevlana (KS), Allah bir kimseye azap etmek murad ettiyse önce ona temiz kişileri zemmettirir der. Demek ki Allah haklarında hükmü vermiş ki gözleri açılmıyor. Büyük bir iştihayla, utanmadan, arlanmadan saldırıyorlar.
    Göremiyorlar ki, nihai hedeflerine ulaştıklarında, zaferlerini ilan ettiklerinde arkalarında bıraktıkları enkaza bakıp ağlayacaklar. İnsanların yüzündeki aldatılmışlık ifadesini, nefret bakışını seçebilecekler. O kadar kaptırmışlar ki kendilerini durup bir değerlendirme yapmak gibi bir şeyi düşünmüyorlar bile. Düşünmek istemiyorlar belki de.
    İnsanın bütün enerjisini tüketen bir ihanet bu. Çünkü bunlar, mümin, namaz kılan, Allah’a tapan insanlar…
    Başkası olsa yüzüne tükürürsün, küfredersin, Allah’a havale edersin. Bunları ne yapacaksın? En yakın arkadaşlarımız, akrabalarımız…
    CHP’ye oy vereceklermiş şimdi, herkesi de teşvik ediyorlarmış. Ne diyeyim, başarılı olmayı mı umuyorlar? Bir CHP-MHP koalisyonu olursa çok mu mutlu olacaklar? Tayyip Erdoğan ölse, ihanet olarak gördükleri çözüm süreci bitse çok mu sevineceksiniz?

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin