RSS Feed for This Post

Uludere “kazası” ?

“…Olaydan haftalar önce Fehman Hüseyin’in oradan geçeceğine dair istihbaratlar geliyor ve güvenlik birimlerinde bir iştah oluşturuluyor. Uzun süredir müsaade edilmeyen güzergâhtan kaçakçılık yapılması için köylülere göz yumuluyor. Bazı kurumlar ısrarla inkâr etmesine rağmen olayın olduğu gün, 28 Aralık’ta içinde Fehman Hüseyin’in olduğu bir grubun sınırdan geçeceği yönünde bilgiler geçiyor. Sabah kaçağa gitmiş köylüler 3-4 kişilik küçük gruplar halinde geriye dönerken, birileri telefon ediyor ve “asker çevirdi bekleyin, gelmeyin!” diyor. Köylüler sınırda birikmeye başlıyorlar ve sayı 39 oluyor. 18.00 civarında kalabalık kaçakçı grubu tespit ediliyor ve ilgili birimlerle bu bilgi paylaşılıyor. Aydınlatma fişeği ve top atışı yapılıyor; ama kalabalık dağılmıyor. Terör grupları bu tür durumlarda hemen dağılır, toplu halde kalmazlar. Bu durum grubun kaçakçı olabileceği ihtimalini fazlasıyla artırıyor. Bölgeye yönlendirilen İHA’lar tam 3 saat 20 dakika grubun üzerinde duruyor; karargâhlara bilgi geçiyor. Ama bütün bunlara rağmen birileri vurulması için ısrar ediyor ve hava unsurları 4 saattir bir arada duran köylüleri vuruyor. Sonuç 35 ölü, 2 yaralı. […]

Uludere’de ne oldu? Dağlıca’da görmezden gelinen istihbarat Uludere’de (yanlış) görüldü. Teröristleri görmeyen İHA köylüleri gördü. Daha önce teröristleri kaçakçı sanan, karakolların basılmasına, şehitler verilmesine göz yuman, ülkenin ayağa kalkmasına neden olan birileri bu defa köylüleri “terörist” sanarak sivil vatandaşların ölmesine ve bir bölgede tansiyonun yükselmesine neden oldular…” (Mahmut Akpınar, Turgut Özal Üniversitesi Siyaset Bilimi Öğretim Üyesi)

 

… Bu konu üzerine okumak için…

Asimilasyon ile Şiddet Kıskacında Ulusalcı Kürtler

Süleyman Nazif (1870-1927) Batarya ile Ateş adlı kitabında şöyle diyordu:

“Benim dinim kinimdir… Irkına, vatanına, tarihine ihanet etmiş olan insanların ve milletlerin hiçbirini unutma Türkoğlu! Unutma ve affetme!”

Büyük travmalar, katliamlar ve yok edilme korkusu yaşayan toplumlar geçmişten ders çıkarırken affetmek ile acıları unutmak arasında fark göremiyorlar. (Bkz. PKK’lıları affetmek)

Etnik kökenimiz benliğimizin bir parçası, rengarenk insanlığımızın gerçek bir rengi. Ancak bu renk üzerinden yapılan bir baskı, bu renk “yüzünden” çekilen büyük bir acı sonucu diğer bütün renkler silinebiliyor. Bir başka deyişle IZDIRAPLAR ÜZERİNE YAPAY BİR KİMLİK İNŞA EDİLİYOR. Bir halka yapılabilecek en büyük kötülük bu belki de. Sadece Türk ya da sadece Kürt olmaya mahkûm edilen insanlar giderek insanlıklarını perdeliyorlar. Böylesi halklar ırkçılığa, her türlü şiddet çağrısına kucak açıyorlar. Zira duydukları kin ve nefret onları bıçak gibi bilerken bir yandan da tektipleşiyor, şeyleşiyor.

Bu korkunç dönüşümü Yahudilerde ve Avrupalı Ermenilerde görmek mümkün. Balkanlarda, Kafkaslarda Türk ya da Çerkes olma “suçundan” dolayı bizden önceki kuşaklar da bu şekilde eziyet gördüler. Ölenler bir kez ölürken hayatta kalanlar aşağılanma duygusuyla hergün öldü. Peki ya Kürtler?

“…PKK destekçisi Kürtler adeta hızla koşan bir adamın bir cam panele çarpıp yere yığılma duygusunu tekrar tekrar yaşayacaklar. Camın öbür tarafını görecekler ve camın öbür tarafında akan hayatı gözlemleyebilecekler, belki bedenen o hayatın içinde olacaklar ama ruhen hiçbir zaman o camın öbür tarafına geçemeyecekler. Hiçbir zaman kendilerini camın öbür tarafına akan hayatın parçası hissedemeyecekler…”

Böyle diyordu Emre Uslu. Haklıydı. Sadece Kürt olmak istedikçe Kürtlüğünü kaybeden bir kuşak yetişiyor. Tıpkı Türk ulusalcıları gibi geçmişten, gelecekten hatta kendi gölgesinden bile korkan bu insanlar şiddet için şiddet isteyen örgütlerin, partilerin elinde istenen her şekli almaya hazırlar.

Kürt aydınları kadar Türk aydınlarına da büyük iş düşüyor. İnsan olmadan “Türk” ya da “Kürt” olmanın imkânsızlığını halklarına anlatmak. Okuyacağınız bu kitap aydınların dikkatini tam da bu noktaya çekmek için hazırlandı: Asimilasyon  ile şiddet kıskacı içindeki Kürt halkına… Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 1 Trackback(s)

  2. Şub 4, 2012: Son 30 günde en çok paylaşılan yazılar : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin