RSS Feed for This Post

Yunanistan kumar masasında ütülürken…

Sunuş: Hileli bir kumar masasına oturmuştu Yunan halkı. Hiç kazanma şansı yoktu. Pek de parlak olmayan ekonomik göstergeler karmaşık finansal ürünlerle kamufle edildi. Yunanlılar kamu borçları ve geri ödeme kapasiteleri konusunda kandırıldılar. Avro bölgesine girdiler. Bu kamuflajı yapan ekip “tam zamanında” gerçekleri açıkladı. Yunanistan’ın bugün içinde bulunduğu feci durum “sayesinde” büyük kazançlar elde ediliyor. Bu ekip ve yöntemleri üzerine detaylı bir makale yayınlayacağız yakında. Bu yazıda Yunanistan’ın eski para birimi olan drahmiye dönme imkânı üzerine konuşacağız. IMF’nin müdahalesiyle krizden kurtulan(?) ve nüfusunun dörtte biri hâlâ fakirlik sınırının altında yaşayan Arjantin acaba komşu Yunanistan için bir örnek teşkil eder mi? Buna bakacağız. (MY)

Yunanistan avro bölgesinden çıkabilir mi?

Borç altındaki yunanlılar ülkelerinin kontrolünü hızla kaybediyorlar. Vergi politikası, devlet harcamaları derken neredeyse bütün kararlar “dışarıdan” dayatılıyor. Adım adım işgal altındaki bir ülkeye benziyor Yunanistan. Artık sadece hükümetin kararları değil doğrudan muhtevası da “yukarıdan” emrediliyor: AB, IMF, piyasalar… Sevmedikleri bir başbakanı karşılarında görmek istemiyorlar. Yunan halkının ne düşündüğü kimsenin umurunda değil, onlar kendi polisleri tarafından coplanıyor şu an. Piyasa’nın arzuları demokrasinin üzerinde. Peki Yunanlı komşularımız Avrupa Birliği’nin dayattığı acı ilaçları içmek istemezse ne olacak ? Meselâ şöyle diyebilirler: “biz avrodan çıkıyoruz, canınız cehenneme!”

Böyle bir tavır karşısında alacaklılar 400 milyar dolara yakın para kaybetmiş olurlar. Az değil. Geçmişte “sadece” 1-2 milyar dolar için kopartılan fırtınalara bakarsak karamsar olmak için sebep çok. Hükümet darbeleri hatta “özgürleştirici” savaşlar yapılabilir bu borcun tahsili için. “Avrupa toprağında artık darbe olmaz” demeyin. Alıp satma özgürlüğü uğruna çok hükümet devrildi gezegenimizde. Borçlarını tahsil etmek isteyen özel şirketler Yunanistan’da siyasî gerginlik üretebilirler. Tabi sonradan yunanlıları “kurtarmak” için!

Meselâ Şili’de sosyalist lider Salvador Allende‘yi devirmek için yapılanları hatırlayın. Nestlé ve ITT (International Telephone & Telegraph) gibi firmaların 6-7 milyon dolarlık maddî desteğiyle ve CIA’nin eşgüdümünde  ülke alt-üst edilmişti. 1972’deki kamyoncular grevi ile insanlar aç bırakılmıştı. (Bkz. William Colby and the CIA). Ünlü “boş tencere yürüyüşleri” filan derken liberal bir diktatör olan Pinochet iktidara getirildi. Ardından Şili halkı sistematik bir baskıya tabi tutuldu, göz altında kayıplar, işkenceler, faili meçhuller derken devlet terörü ile “adam edildi” insanlar. Daha doğrusu Piyasa Tanrısı’na boyun eğmeleri sağlandı.(Bkz. The Pinochet File)

 Liberallik ve Diktatörlük kelimelerini bir arada görmek sizi şaşırtmış olabilir. Son yıllarda “liberal demokrasi” gibi terimler kullandığımız için ikisini birbirinden ayrılmaz gibi görüyoruz. Oysa bu bir bilgi kirliğinden ibaret. Türkiye’nin liberalleri pek bilmez ama liberalizmin “babaları” dobra dobra konuşmuş, demokrasiyi düşman ilân etmişlerdir zamanında. Hatta Cumhur’a,  halk iradesine Kemalistler gibi tepeden bakmışlardır:

Friedrich A. Hayek:

“Piyasanın iç dengelerine ve özel mülkiyete saygı bireyi bağlayan yegâne kural olmalıdır. Piyasanın vatandaşlarca yapılacak kanunlarla düzenlendiği demokrasi bireysel özgürlükler için bir tehlikedir.”(Law, Legislation and Liberty, 1973)

Avusturya Ekolü’nün ünlü ismi Ludwig Von Mises:

“Halk yığınları, oy veren, demokrasilerde hakim olan şu milyonlar bilmeliler ki sahte doktrinlere alet oluyorlar. Sadece Piyasa üzerine kurulu bir toplum onlara arzuladıkları refahı verebilir. Ama halkı ikna etmek için önce elitleri, aydınları ve iş adamlarını ikna etmek gerek.” (12 haziran 1943te Leonard Read yazdığı mektup)

Neticede halkların özgürlüğü ile kapitalistlerin ticaret/yatırım özgürlüğü çatışabilir. Bu çok da yeni sayılmaz. Tarih boyunca maddî güç sahipleri devletin imkânlarını ve emrindeki orduları “ekonomik” amaçlar için kullanmışlardır. Bir kaç olay hatırlamak istersek:

  • Limanlarını Avrupalılara kullandırmak istemeyen Çinlileri “adam etmek” için yapılan Afyon Savaşları,
  • İngiliz tekstiline rekabet edip fiatları düşürdüğü için elleri kesilen Hintli zanaatkârlar,
  • İran ve Irak petrolü için yapılan darbeler, “özgürleştirme” savaşları…

Yunanistan Arjantin’e benzer mi?

Avro bölgesinin yardımı olmadan Yunanistan’ın 400 milyara yaklaşan borcu kapatması biraz zor zira devletin kasaları boş. Borcun faizlerini bile ödeyemezler, nerede kaldı ana para. Üstelik şu an Yunan Devleti borç ile dönüyor. Yani kamu hizmetleri dış borç ile sürdürülüyor. Yunanistan için avrodan çıkmak demek eski para birimi olan drahmiye dönmek anlamına geliyor. İyi ama drahmi kaç para eder? Geçmişte Fransız frangı ve Alman Markının yaşadığı devalüasyonlara bakacak olursak drahmi de çok parlak bir gelecek vaad etmiyor.

Slate‘e göre Avro karşıtı Yunanlılar drahmiye dönmenin avantajlarını öne sürüyorlar. Ucuz drahmi sayesinde Yunan mallarının ihracatının kolaylaşabileceğini, 2001’de önemli bir devalüasyon yapan Arjantin’in de bu yollardan geçtiğini… Ne var ki güçsüz bir para ile ithalatın maliyeti yükselecektir. Enerji bakımından dışa bağımlı olan Yunanistan gerek hammadde gerekse yarı mamül malları ithal ederken zorlanacaktır. Kısaca “ucuz” drahminin dış ticaret dengesine etkisi çok da pozitif olMAyabilir.

Ayrıca Yunanistan Arjantin değil, bunu da unutMAmak gerek. Arjantin’in dış ticaret dengesi uzun zamandır pozitif iken Yunanistan’da bunun tam tersi söz konusu. 2008 krizinden önce Yunanistan’ın ihracatı 16-17 milyar dolar iken Arjantin’in ihracatı 42 milyar doları geçmiş. Aynı dönemde Yunanlılar 52 milyar dolarlık ithalat yaparken Arjantinliler bunun yarısına ancak erişiyorlarmış.

Gıda ve enerji bağımlığı bakımından da Yunanistan’ın durumu çok parlak değil. Bu sebeple Arjantin’in krizden çıkışı ne yazık ki Atina için çok umut vaad etmiyor. Neden? Meselâ Arjantin’in nüfusu Yunanistan’ın dört misli iken büyük baş hayvan sayısı 95 misli! Başka gıda kalemlerinde, mısır, pirinç ve buğdayda Arjantin 5,6 bazen 10 kat fazla üretiyor. Enerjide de bu böyle. Yunanistan’da kişi başına enerji tüketimi Arjantin’in iki misli.

Yunanistan için iyi bir şeyler söylemek gerekirse kriz öncesi turizm gelirinin 15 milyar dolar yaklaştığı hatırlanabilir. “Ucuz” drahmi bu ülkeyi yabancı turistler için daha da çekici yapacaktır, bu bir gerçek. Ama sadece turizme güvenerek avrodan çıkılabilir mi?

Yunanistan’ın krizden ve/veya avrodan kurtulma kapasitesi konusunda bir fikir edinmek için yunan sermayesinin ne yaptığına bakılabilir. Zira böyle sıkıntılı durumlarda küçük tasarruf sahipleri kayba uğrarken zenginler yurt dışına yatırım yapabildikleri için ulusal para biriminin yaşadığı çalkantılardan kaçabilirler. Zengin yunanlılar da krizden çok önce “kokusunu” almışa benziyorlar: Ülkenin avro bölgesini terk etme riskine karşı onlar tasarruflarını önceden “ulusal çemberin” dışına çıkarmışlar. Tıpkı 2001 krizinde Zengin Arjantinlilerin yaptığı gibi. Tabi bu zenginler servetlerini ülkeden kaçırarak felaketi büyüttüler ve hızlandırdılar ama bu da ayrı bir mesele.

 

 … Liberal totalitarizm konusunda okumak için…

 

Liberalizm Demokrasiyi Susturunca…

Halkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur?

Demokratik yolla yönetilen bir ülkede  halkın tercihleri daha güçlü, bazen daha “sosyal” bir devletten, kolektif dayanışmadan, yüksek asgârî ücretten yana olabilir. Yani daha az liberal bir devletten. Peki halka rağmen dayatılmalı mıdır liberalizm? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkların iradesi çiğnenebilir mi?

2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. ve ABD, Fransa, Almanya gibi “batamayacak kadar büyük” devletler dahi zorlanıyorlar. Halk için kurulmuş, halkın vergisiyle yaşayan batılı ulus-devletler finans sektörünün emrine girmiş gibiler. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemiyor insanlar, protesto ediyorlar. Ama batılı ulus-devletler ısrarla hatta bazen polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar.

Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkları finans sektörünün kölesi yaptı?

Liberal düşünürlerin içinde Hayek ve Mises gibi peşinen anti-demokratik duruş almış bir çok isim var. Ancak batı demokrasileri bu gerçeği yeni keşfediyorlar. Dünyaya özgürlük  dersleri verirken kendi demokrasileri liberalizmin ağırlığı altında çökebilir. Okuyacağınız kitap halk iradesi ile  liberalizmin savaşı üzerinedir. (Eserlerinden istifade ettiğimiz fikir adamları: Edmund Burke, Ludwig Von Mises, Friedrich A. Hayek, Atilla Yayla, Karl Marx, Hannah Arendt, Alexis de Tockeville, Alexandre Soljenitsyne, Noam Chomsky, Ignacio Ramonet, Max Weber) Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizmin Ak Kitabı” adlı kitabımızın önsözünde söz verdiğimiz gibi sıra Kara Kitap’ta! Neden? Kemalist ulus devletin tektipleştirici silindiri altında ezilenler için bir umut teşkil etti liberalizm. Kürt, Ermeni, Alevî, “aşırı” dindar, Eski Solcu, vs Atatürkçülerin gözünde “makbul olmayan” kimlikleri haiz insanlar “ideolojisiz bir ideoloji” bulduklarını düşündüler. Yine de sormak gerekmez mi  “Ben de liberalim” diyenlerin içinde kaçı bu düşünce geleneğini derinlemesine inceledi? Güçlü ve zayıf yanları, Türkiye’ye uyan ve uymayan vasıfları hakkında bilgi sahibi oldu?

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini, temel ilkelerini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde YIKICI KUSURLARI var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor.

Özgürlük nedir? Devletin, toplumun ve bireylerin özgürlükler üzerindeki hakları sınırlandırılabilir mi? Liberalizmin merkezine aldığı bireysel özgürlükler ve piyasa her derde deva mıdır? Özgürlüklerin birbiriyle sınırlanması ANLAMLI mıdır?

Büyük bir kısmı liberal olan düşünürlerin perspektifinden liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard veTürkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 13 Trackback(s)

  2. Kas 28, 2011: Halkı esir etmek için modern bir silah:Borç : Derin Düşünce
  3. Ara 9, 2011: Demokrasinin Sınırları ve Yeni Siyaset : Derin Düşünce
  4. Oca 14, 2012: Fransa’nın notu (gözden) düştü! : Derin Düşünce
  5. Şub 12, 2012: Liberal politikalar demokrasiyi ezerken… : Derin Düşünce
  6. Mar 19, 2012: Avrupa Yunanistan’ı kurtarırken… : Derin Düşünce
  7. Mar 22, 2012: Yunanistan yeniden işgal altında! : Derin Düşünce
  8. Nis 1, 2012: Kriz çıkarma özgürlüğü : Derin Düşünce
  9. Nis 9, 2012: Liberalizm : Adalet ve güvenlik mal gibi satılabilir mi? : Derin Düşünce
  10. Haz 2, 2012: Liberalizmin bitmeyen krizi : Derin Düşünce
  11. Haz 4, 2012: SURVIVOR must go on! (Dr. Selma Karışman) : Derin Düşünce
  12. Eki 1, 2012: Avrupa batmayacak, çoktan battı çünkü… : Derin Düşünce
  13. Eki 10, 2012: Liberalizmde insanları aç bırakma özgürlüğü de vardır :
  14. Ara 4, 2012: Bize Demokrasi değil Adalet lâzım

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin