RSS Feed for This Post

Gerçek acılardan, temelsiz iddialara; Kürt Hareketi

 

Vaktiyle ne Kürt’ü bilirdik, ne Kürtçeyi… İşkence gören Kürtleri, köyleri yakılan Kürtleri, “Türkçe bilmeyen cennete gidemeyecek” diyen, Diyanet’in görevlendirdiği imamları, hapishanede, görüş gününde, evladıyla Kürtçe konuşması yasaklanmış anaları bilmezdik. Bir tek kötü teröristler(?) vardı, Anadolu’dan Görünüm’… Yine aynı programda konuşturulan, PKK’nın yaptığı bin türlü kötülüğü anlatan, yüzü gösterilmeyen itirafçı PKK’lılar. Başka bir şey yoktu.

O dönemler halkın bir şeyden haberi olmuyordu ama haberi olanlar yani bölgeye asker olarak giden insanlar, belki bir doktor, belki bir öğretmen, TSK’nın sivil Kürt Halkına yaptıklarını gördüler ama kuruyası ırkçılıkları nedeniyle ya yutkundular, anlatmadılar ya da o insanların bunu hak ettiğini düşündüler; vicdansızca…

Bugün Kürt Meselesine dair her türlü sorun çözül diyemeyiz ancak en azından “operasyonlar hariç” geçmişte yaşananlar artık yaşanmıyor ve konuşabiliyoruz, tabi eğer hala konuşmak isteyenler varsa?

  Nihal Bengisu Karaca, 1 Eylül Dünya Barış Gününde Kadıköy’de yapılan Barış Eyleminin, nasıl savaş alanına döndüğünü, orada bulunan ve yaşananların şahidi olan birinin anlattıklarıyla, şahitli bir şekilde yazmış. Yazıyı beğenerek, bir sosyal ağda paylaşmamdan sonra (ve önce) olayların öyle olmadığını iddia eden yorumlar okuyunca ve o yorumlar “Orada yaşananların müsebbibi Ak Parti’dir, polis eylem alanında provokasyon yaptı” içerikli olunca, konuyu yazma ve açıklığa kavuşturma niyetiyle sordum; “Polis nasıl bir provokasyon yaptı, Ak Parti orada ne yaptı?

  Cevapları tatmin edici bulmadım ve hatta Kürt hareketinin reel acılardan, temelsiz iddialara, saldırmaya neden aramaya gittiğini gördüm, bunlar Kürt Hareketine zarar vereceği için üzüldüm. Ancak olabilir, belki bilmeden taraf oluyorumdur diye, bana gelen tüm cevapları dokunmadan paylaşıyorum:

  – Eylem alanına 3 polis koymuşlar, kalabalıktık, 3 polis azdı.

  – Polis bizi tek tek aradı.

  – Eylem alanına, üstü kir pas içinde, elinde Türk Bayrağı olan 2 kişi geldi.

Tüm bu cevaplar üzerine düşündüm; 3 polis aramalar için elbette az, peki bu yüzlerini kapatıp, aranmamakta ısrar edip, arbede çıkartanları haklı mı çıkarır? Polis, Türkiye’nin şu gündeminde, her hangi bir “bombalama” olayı olmasın diye, güvenlik için aramak zorunda değil mi? Eylem alanında, konu barışsa, ideolojinin bayrağının olduğu yerde, barış isteyen Türkleri temsilen, Türk bayrağının bulunması, provokasyon mudur? Hadi diyelim, provokasyondur, galeyana gelmeye neden bu kadar ısrarlısınız? Buyurun cevabı kendiniz verin!

  Linç ve İhmal…

Dünya Barış Gününde Bursa’da yaşanan olaylarda 2000 kişinin, 200 kişiye saldırdığını, polisin müdahale etmediğini iddia eden bir arkadaşım şu videoyu paylaşmış. İzledim ve 2000 kişinin 200 kişiye saldırdığını göremedim. Her zaman olduğu gibi hayatta üç kuruşluk bir hayrı olmamış, mahallesinde maçoluk yapan, ırkçı ve saldırgan işe yaramaz birkaç Ogün Samast artığı tip maalesef beyaz başörtülü, yaşlı bir kadına vuruyor… Dahası an ile oradaki vatandaşlardan bir kısmı olayları bastırmaya da çalışıyor, polis olaya müdahale ediyor.

  Elbet bir video ile oradaki tüm olaya yorum yapacak değilim zaten:

“Bursa’da yaşanan olayların ardından BDP İl Eş Başkanı Ayla Yıldırım, parti binasında basın açıklaması düzenledi. Ayla Yıldırım, Bursa Heykel’de barışa yönelik dileklerini dile getiremediklerini belirterek, yaşanan olayları pervasız bir saldırı olarak niteledi. Saldırıların önceden örgütlenmiş, desteklenmiş olduğunu öne süren Yıldırım, Bursa Valiliği ve İl Emniyet Müdürlüğü’ne defalarca saldırı olabileceği konusunda uyarıda bulunduklarını kaydetti. Irkçı, saldırgan, zihniyet devam ettiği sürece barışın sağlanamayacağını söyleyen Yıldırım, Pazartesi gününden itibaren Vali, Emniyet Müdürü hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını sözlerine ekledi.” (TimeTürk)

  Elbette böyle bir ihmal ve linç varsa suç duyurusunda bulunulsun, ihmalin ve linçin müsebbipleri yargılansın.

Niyet hayır, akıbet hayır…

1 Eylül Barış Gününde yaşananlardan yana oldukça üzgün, bu olayların “barış gününde” hala saldırmaya ne kadar meraklı olanları ortaya çıkarması açısından endişeliyim. Şiddet ve saldırının “polisi, Kürt’ü, eylemcisi” yok; dahası şiddetin savunulacak bir tarafı da yok. Kürt Hareketinin, reel acılardan, saldırmaya neden arayan, temelsiz iddialara doğru gittiği şu zamanlar da, yine de “şiddeti önlemede” iş polis, devlet ve hükümete düşüyor zira bireysel yahut kitlesel şiddeti bir büyük sorunu çözmek konusunda “bahane” göremezsiniz. Niyet hayır olsun ki, akıbet hayır olsun.

 

… Bu konu ilginizi çektiyse…

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler.  İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 

 Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Trackback URL

  1. 5 Yorum

  2. Yazan:MY Tarih: Eyl 2, 2011 | Reply

    Söylenmesi gerekenleri söylemissin. Bir yanda asimile edici resmî tez, bir yanda irkçi-marxist bir tez. Bu ikisi arasinda sikisan bir Kürt kimligi var. Bir baska makalenin altinda yorumcularimizdan biri güzel izah etmis. Kürt aydinlara çok is düsüyor. Tas ve molotofa degil de müzige, siire, edebiyata dayali, geleneklere dayali gerçek Kürt kimligini günyüzüne çikarmak. icad etmeyi birakip biraz olsun kesfetmek…

  3. Yazan:cb Tarih: Eyl 2, 2011 | Reply

    Teşekkür ederim, Türkiye’de faşist tarafın karşısına Sol ideolojiler düşüyor, Sol aynı zamanda Kürt hareketini de sahipleniyor ama bir kesim Solun kurtulamadığı şiddetperestlik soruna çözüm olacağı yerde daha beter bir hale getiriyor.

  4. Yazan:şehriyar Tarih: Eyl 2, 2011 | Reply

    herkes merheba
    ben bir iran vatandaşıyım.bildiğiniz gibi iranın bir kaç batı illerinde(kordestan,kermanşah,ilam,azerbaycanegarbi)kürt halkı yaşiyor.ben iranlı kürtlerle ilk defa üniversitede tanıştımş.tebriz kentinde ve üniversitesinde örenciydim.tebriz bir türk kenti.kendi memleketim yene bir türk ili olan erdebil.tebriz iran türklerinin başkenti sayılır.bir buçuk milyon nüfusa sahip bu kent türkçülüğe ev sahipliği yapiyor.iran genelinde tebriz kenti adeta bir türk kalesi olarak algılaniyor.bu kentte herkes kendini bir türk olarak tanıyor ve azeri kelemesini sahte ve köksüz bir anlamı olduğunu ileri sürüyorlar.neyse ben kürtlerle ilk karşılaştığımda onları aktiv ve cesur gördüm.ancak üniversitede ve özellikle yatakhanede türklerle kürtlerin arasında büyük bir oranda uyumsuzluk gördüm.iran türkleri sakin ve utangaç bir halkdırlar. oysa kürtler çok iddaalı ve sesini ve kendilerini herkese duyurtmağa kalkışan bir halktırlar.türkler arkadaşlarını ilk önce türklerden seçiyorlar.bu geleneksel gerek üniversitede gerekse yatakhanede geçerlidi.bir türkle bir kürdün bir odada yaşaması ihtimali yok denilen kadar çok düşük.türkler temizliği sağlıklı olmağı çok önemsiyorlar kürtler bu konuda biraz türklerden üşüngeç oluyorlar.iran kürtleri kendilerini başka bir millet olarak tniyorlar ve iranlı olduklarından dolayı pek çok memnun değildirler.üniversitede en yaygın milliyetçi harekatı ve eğilimleri türklerde oluyor.kültürel etkinlikleri ve sempoziyomlarını yapan örencilerin başında milliyetçi türkler geliyor.ben türk milliyetçi düşüncesiyle üniversitede tanıştım.ve bu ideolojiye sahip olan türk örencilerini başkalarından farklı ve üstün buldum.şunu belirtmekte isterdim ki iranda bu tür etkinliklerde bulunmak çok kolay değil.iranda olağanüstü bir durum hakimdir.üniversitelerde özellikle tebriz üniversitesinde güvenlik gürevlileri dayima üniversite alanında motorsikletle tarama yapıyorlar.ve şüpheli örencileri önce tesbit edip sonra sorguluyorlar.benim çok sayıda milliyetçi arkadaşlarımdan üniversiteden atıldılar ve onların emniyyet organları tarafından üniversitede okumalarına izin verilmedi.milliyetçi örencilere yönelik işkence kötü muamile ve üniversiteden atılmak çok geleneksel bir işdir.türk milliyetçilerinden duyduğunuz ilk laf şudur;” hepimiz insanız ve hiç bir kimsenin ötekisine üstünlüğü yoktur”.ben şahsen kürtlerle iyi olmağa ve anlaşmağa çalıştım.çok sayıda kürt örencilerle arkadaş denilen kadar müravide ettim.ancak sonuç olarak bir şeyi iyi anladım oda şu mesele ki karşılıklı olarak hem kürtler ve hem de türkler birbirlerine bir vatandaş gözüyle değil belki bir yabancı gözüyle bakıyorlar.2008 avrupa futbol şampiyonasında inanılmaz bir şekilde hariflerini bozuğa uğratan türk milli takımı iranlı türkler arasında da büyük bir oranda yankı buldu.o siralarda üniversite sınavları başlamıştı ancak türk örencileri ki sayıları diğer örencilerin 2 kat üzerinde duruyordu tv denilen odaya ki büyük bir salondı ve kocaman bir ikrana sahibidi akın edib herkesten önce yerlerini alıyorlardı.tv salonu adeta bir stadiyomu çağrışğtırıyordu.türkler vasıf edilemez bir şekilde heyecanla ve coşkuyla türk takımının maçlarını izliyorlardı ve tabii ki türk takımının başarısını diliyorlardı.bu durumu gören farslar ve kürtler ise türk takımının rakibini taşvik ediyorlardı ve çok zamanlarda iki tarafdar arasında kargaşa yaşaniyordu.ancak bizim inanılmaz heyecanımız ve coşkumuz onları şaşırtiyordu ve bize “neden böyle türkiye takımından yanasınız “soruyorlardı bizde kısacası yaanıt verirdik ki;”nasıl olsa kan kanı çekiyor”.bu heyecan türkiye ve alman maçında doruğunu buldu ve almanlıları ariyen soyundan bilen farslar ve kürtler alman takımını coşkuyla taşvik ediyorlardı.tabii türk örencilerinde olan coşku ve heyecnla asla kiyas edilemezdi.o maçtan sonra traftarlar arasında kargaşa yşandı ve 50i üzerinde türk örenci ki çoğu yüzlerini kırmzıya boyayıb ayıldızın resminde ihmal etmemişlerdi eğitim süreleri 1 ila 3 term askıya alındı.evet arkadaşlar gerçekler net bir şekilde ortada.türkle kürdün suyu bir nehire akamaz.ister türkiyede olsun ister iranda olsun.

  5. Yazan:çuvaldız Tarih: Eyl 3, 2011 | Reply

    Cevapları tatmin edici bulmadım ve hatta Kürt hareketinin reel acılardan, temelsiz iddialara, saldırmaya neden aramaya gittiğini gördüm, bunlar Kürt Hareketine zarar vereceği için üzüldüm.(C.B)
    …..
    Kürt Hareketinin, reel acılardan, saldırmaya neden arayan, temelsiz iddialara doğru gittiği şu zamanlar da, yine de “şiddeti önlemede” iş polis, devlet ve hükümete düşüyor zira bireysel yahut kitlesel şiddeti bir büyük sorunu çözmek konusunda “bahane” göremezsiniz.(C.B)

    İnsanların haklarını gasp etmek elbette bir tür şiddet. Maddeten olmasa da ruhen acıtan bu şiddetten asla fiziksel şiddet kullanarak kurtulmak mümkün değil. Fiziksel acıların bir süre sonra hafifleyip ardında bir yara izi bırakarak unutulması mümkün. Ancak ize bakılarak olay hatırlanabilir ama acıyı yaşandığı andaki gibi hissetmek mümkün olamaz.

    PKK şiddet eylemleriyle Kürt halkının sürekli olarak aynı acıyı hissetmeye devam etmesi/unutmaması için saldırıyor. Artık sadece tek bir hedefe yönelik olmayan bu saldırılar nedensiz değil. Sebepsiz saldırganlık bir tür suni duman gibi düşünceleri muğlaklaştıran sisli atmosferin devam etmesi için. Şiddetsiz ortamlar duru su gibi. İçinde barınanı olanca netliği ile görebilmeye imkan veriyor.

    Diğer başlıkta üzerinde tartışılan kaset bile bu amaçla hazırlanmış. İnsanların savrulmuş oldukları yerlerden yazmış olduklarına bakarak videocuların hedeflerinden birine ulaştıkları söylenebilir..

    “şiddeti önlemede” iş polis, devlet ve hükümete düşüyor. Hayır bu iş sadece ve sadece devletle, hükümetle önlenemez. Şiddeti tek taraflı önleme çalışmaları, evin içindeki yangını söndürmek için kapıyı kıran itfaiyecilerin aslında haneye tecavüz suçu işlemekte olukları şeklinde lanse edilecek.Aynen üzerine yazdığın Kadıköy olayları gibi…

    Kürtler, bu suni sisi daha da yoğunlaştıran sorgulanmamış aidiyet duygularından sıyrılıp, kürtçülüğe taraf olmadan olup bitenleri tüm netliği ile okuyup yönlerini değiştirmeye istekli, cesaretli olmadıkça devletin her girişimi, sebepsiz gibi görünen saldırganlıklara “malzeme/neden” olarak kullanılacak.

  6. Yazan:Tigrisda Tarih: Eyl 3, 2011 | Reply

    1990larda Diyarbakır’da yaşayan birisi olarak yaşanan sürecin canlı bir tanığıyım. Ve maalesef bugünlerde şiddet ortamının her yeri tekrar kaplaması beni ürkütüyor. Bakın eğer ki mantığımızın, bilgeliğimizin ve kadim dostluğumuzun sonuna geldiğimizi düşünüp birbirimizin gırtlağına yapışırsak hep birlikte kaybederiz. Bu noktada sürekli olarak içine düştüğümüz bir yanlış var, biz geçmişin acılarını canlı tutarak adına barış denilen ama bizim pek bilmediğimz yüceler yücesi bir kavramı kendi topraklarımıza yerleşmeye çağırıyoruz. Hafiften şöyle başını gösterdi mi gerek Türk Halkının gerekse Kürt Halkının düşünceleri kanlı faşistleri kafasına taş, sopa, küfür ne varsa atıyorlar ve sonra dönüp ötekini göstererek bize diyorlar ki bakın gördünüz mü barışı bunlar istemiyor, inanmıyorsan git kafasını bak onların ayakkabılarının izini görürsün. Gidip bakmaya gerek yok ki darp edilen kafasının tam orta yerinde made in Turkey yazıyor, yani hep birlikte yapıldı ve maalesef o barışın içinden kaçtığı o Türkiye de bizlerde varız. Bunlar günümüzü, gecemizi bizlere istedikleri kadar yaşatabileceklerine yemin etmiş düşünce özürlü bir zihniyetin sokakta can bulmuş ve varlığını bu uğurda armağan etmeye yemin etmiş zavallı ama güçlü bir gruptur. Bunlar çıkıp durmadan derler ki ” Efendim biz kardeşiz, 1000 yıldır bir aradayız”, onlar şunu iyi bilsinler ki kardeş olabilmek değil dost olabilmek önemlidir, kardeşini secemezsin ama dostunu secersin yani zorlama yok gönüllü bir birliktelik vardır, kaldı ki biz kardeşiz laflarından önce her tarafı yara bere içinde kalmış olan ülkemizin barışının gelmesine engel olmayın başka ihsan istemez. Barış bize gelmek için Türk Halkına ve Kürt Halkına bir takım görevler veriyor.

    Kürt Halkına diyor ki;
    1)Dağa çıkanlara de ki; askere sıktığınız her kurşun barışa geliyor bakın her tarafı kan revan içinde. Bilsinlerki eğer bu acıya dayanamayıp tümden gidersem, dünyanın bu coğrafyasındaki tüm gülleri solar, sonradan doğanlar bile boynu bükük yetişir. O yüzden bir an önce ellerini o kanlı bilezikten, o kanlı tetikten çeksinler ve tüm acılardan ders çıkarsınlar ama herşeyden önce içlerinde ki kini öldürsünler ki bana yer açabilsinler. Ve sizler barışseverler olarak gidin askere siper olun, çünkü onlara siper olmanız barışa siper olmanızdır. Unutmayın ki geçmişin acılarını yaşatarak güzel bir gelecek yaratamayız.

    Türk Halkına Diyor ki;

    Öldürerek, yok ederek beni yaşatabilceğinizi mi sanıyorsunuz? Askerden gelen her şehit karşılığında daha fazla kan istemek beni daha fazla kanatmaz mı? Bana olan inancını kaybedenleri artırmazmısınız? Şehitler ölmez, vatan bölünmez diyorsunuz ama bakın ben ölmek üzereyim benim olmadığım yerde birlik mi olurmuş? Neden eşit yurttaşlık denilince sadece işinize gelebilecek noktaları ön plana çıkarıyorsunuz, eşitlik adı üstünde her alanda, her durumdadır. Anadilde eğitimse bu bir hak, televizyon yayınıysa bu da bir hak, yerel güçlerin yetkilerinin arttırılmasıysa bu da bir hak, seçim barajının olmamasıysa bu da bir hak. Eee hak doğuştan geliyorsa nerde bu haklar, işte sorun burada, gaspedilmiş birtakım haklar var ki, doğduğunuzda ananızın sütü nasıl bir haksa bunlarda öyledir yani sonuna kadar helal. Devlet denilen kurumun gaspettiği bu hakların iadesi için en az Kürtler kadar mücadele verin ve beni eşit temellerde sarın ki dengeli ve sağlam bir sarılma olsun bu yoksa hep birlikte tekrar yalpalarız.

    Birgün mutlaka bu topraklara geleceğim ama daha fazla evladımı, daha fazla hücremlerimi yok etmeden beni getirin ve sürekli koruyup kollayın. Sizden sizin için ricamdır bu.

    Not: Nufüs Cüzdanımı şimdilik kaybettim hükümsüzdür. (Türkiye’nin Barışı)

  1. 1 Trackback(s)

  2. Eyl 10, 2011: Son 30 günde en çok paylaşılanlar : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin