RSS Feed for This Post

PÂD/NÎM

Çocuk üzüntüyle adamın anlattığı çocuğu düşünüyordu.

“Ne korkunç. Babası neden bir ayakkabı alamıyor ki oğluna. Bu çok mantıksız. Hem neden balon o çocuğu denizin üstünde tutmuyor ki? Hangi baba çocuğuna ayakkabı almaz ki! Uyduruyorsun bunları değil mi? Hepsini sen uyduruyorsun. Korkunç.”

“Uyduruyorum ya da gerçek. Ne fark eder ki?”

“Çok şey. Anlayamıyorum. Anlattığın her şey çok farklı. Neden babası ona yeşil ayakkabı almadı sonunda? Neden gri balonuyla oynayamadı bir kez? Neden mutlu olmadılar? Neden çatısında delikler olmayan yeni bir eve taşınamadılar? Neden memleketlerine dönemediler? Neden?”

“Öf, ne çok soru soruyorsun. Öyle olmuş da ondan. Ne bileyim ben, istersen dinlemeyebilirsin anlattıklarımı.”

“Neden bana kızıyorsun ki? Bana anlatacağına söz vermiştin. Hatta yazacaktın bunları bana.”

“İstersen yazmayayım çocuk, anlattıklarımı beğenmiyorsun çünkü.”

“Bana çocuk demekten vazgeçmeyecek misin?”

“Hayır.”

Çocuğun gözleri doluvermişti hemen. Neden bu kadar katıydı ki bu adam, anlayamıyordu. Sanki o çocuk yaşasa ne olurdu ki, ne kadar da acımasızdı bu adam. Gitmek üzere kalktığında hiçbir şey söylemeden birkaç adım attı. Sonra birden geri döndü ve adamın gözlerinin içine bakarak ekledi:

“Sen tıpkı o çocuğun babası gibisin.”

Adam çocuğun neyi kastettiğini anlayamamıştı.

“Ne demek istiyorsun çocuk?”

“Kendi acını benden çıkarıyorsun.”Sonra da koşarak uzaklaştı yanından.

Bir çocuktu, sadece bir çocuk, boyu beline varmayan bir çocuk. Onu incittiğini fark etmişti. Aslında çocuk, incitildiğini fark ettirmişti. Çocuğun ardından koşarak çocuğu yakaladı ve yüzünü yüzüne çevirerek:

“Sen bir çocuksun, bu sözleri söyleyebilmen imkânsız.”dedi şaşkınlıkla.

Çocuk, gözlerindeki yaşları koluyla silerek:

“Bu çukurdan atlamam da imkânsızdı ama bana çukuru atlatmaya kalktın değil mi?”

“Ama başaramadın.”dedi adam.

“Başarmamı istemedin. İsteseydin, atlardım. Ben kimim? Ben kimin çocukluğuyum? Ben kimin kaleminin ucundaki hayatım?”

Adam şok üzerine şok yaşıyordu. Bu çocuk bunca lafı nereden öğrenmişti.

“Bu lafları nereden öğrendin sen?”

“Sana ne! Gitmek istiyorum artık. Bırak beni.”

“Tamam, tamam. Bırakacağım ama önce senden bir isteğim var.”

Çocuk merakla adamın gözlerine bakıyordu. İlk defa kendisinden bir şey istiyordu adam. Sessiz kalmayı tercih etmişti yine de.

“Bana adını söyler misin?”

Çocuk söylemekle söylememek arasında bocalıyordu. Söylese kendisini affettiğini sanacaktı bu adam. Oysa affetmemişti. Kırıcı adamın tekiydi. Aslında yanından ayrılmak da istemiyordu. Şimdi çekip gitse bir daha gelemezdi yanına. Gelmek istiyordu, onu dinlemek, onunla vakit geçirmek istiyordu. O, yabancıydı. O, değişikti. O, meraktı.

Adam çocuğun gözlerine bakıyordu. Sahi kimdi bu çocuk, hangi büyüğün çocukluğuydu, kimin kaleminin ucundaki hayattı? Bu hayatta bir etkisinin olmasını istiyor muydu; büyüdüğünde, hayatının bir dönemindeki bir adam olma isteği taşıyor muydu? Cevaplayamıyordu bu soruları. Yine de vazgeçemiyordu bu çocuktan. Yabancıydı çocuk. Değişikti çocuk. Meraktı çocuk.

Sessizliği bir kadın sesi bozmuştu. Çocuğa sesleniyordu annesi.

“Pâd, Pâd, gel artık, yemek hazır.”

Çocuk rahatlamıştı. Adam rahatlamıştı. Aralarındaki ilk kavga böylece çözülmüştü. Pâd annesine “tamam” diye seslendikten sonra adama baktı. Adam sevgiyle çocuğa bakıyordu.

“Demek adını, hıfzeden, saklayan koydular. Sana çok yakışmış, tam da seni anlatıyor ismin.”dediğinde çocuk adama tüm kızgınlığını unutarak:

“Gerçekten mi, çünkü arkadaşlarım hep ismimle alay ediyorlar, bana patpat diyip bir de enseme patlatıyorlar.”dedi.

“Onlar senin isminin anlamını bilmiyorlar ve seni tanımıyorlar da ondan. Yoksa eminim ki isminin anlamını bilseler çok kıskanırlardı.”

Çocuk karşısındaki gözlerin yalan söylemediğine itimat ettiğinde,

“Ben senin adını biliyorum. Sen…”

Cümlesini tamamlayamadan adam çocuğu susturmuştu.

“Hadi git de yemeğini ye. Yarın erkenden yanıma gel, anlaştık mı?”

Çocuk sıkıca adama sarılmıştı. Adam ne yapacağını şaşırmış, ellerini nereye koyacağını bilememişti. Sonra sıkıca çocuğa sarılmıştı. Sakın adımı söyleme, diyecekti, vazgeçti. Kendisine Nîm diyen anne babasına nîm kalan hayatı yüzünden kızabilir miydi, kızamazdı. Kendisine Nîm diyen bir çocuğu da engellememeliydi. O Pâd ise kendisi de Nîm idi. O saklayan idi kendisi ise yarım kalan. Anlatanın saklayana ihtiyacı vardı demek ki, anlatılanın saklanmaya ihtiyacı vardı demek ki…

 

… Bu öykü ilginizi çektiyse…

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

 

  Baudolino (Umberto Eco)  Suzan Başarslan

Yazınsal bir yapıt, “basit bir obje değil, çok yönlü anlam ve ilişkilerle tabakalaşmış bir niteliğin çok yönlü organizasyonudur.”* Bu organizasyonun incelemesi de kendisi kadar zor bir organizasyonu gerektirir ki, bu yüzden bir yapıtın incelemesi adına günümüze değin, birçok kuram ve inceleme yöntemi geliştirilmiştir. Bu makalede Umberto Eco’nun yazdığı Baudolino adlı romanın incelemesi Gerard Genette’nin “Yapısal Metin İnceleme” yöntemine göre yapılacak ve yapıt, üç düzlemde incelenecektir. Bakış açısı, anlatıcı türü, ana düşünce, eserin yazılış tekniği, dil… gibi sorunlara da değinilecektir. İncelemede Şemsa Gezgin tarafından İtalyancadan Türkçeye 2003′te çevrilen Baudolino esas alınacak, tespit ve yorumlar çeviri yapıttan yola çıkılarak belirlenecek ve ifade edilecektir.  İncelemeyi kitap halinde indirmek için buraya tıklayın

 

Roman nedir? Nasıl Yazılır?

Roman nedir? Tarif dahi edilmesi zor bir kavram. Sanatçının İnsan’a bakışını, toplumla kurduğu ilişkiyi yansıtır sanat eserleri. Bu sebeple sanat her çağda yeniden icad edilir. Ünlü yazar Heinrich Mann’ın dediği gibi: “Bütün romanların ve hikâyelerin amacı kim olduğumuzu bilmektir, Edebiyatın önemli bir konuma sahip olmasının nedeni, sadece doğanın ve insanlar âleminin ayrıntılarını tek tek açıklaması değil, insanları hep yeni baştan keşfetmesidir.” Okuyacağınız bu eserle romanlarından da tanıdığınız değerli yazarımız Suzannur Başarslan Roman’ın derinliklerine giden bir seyahate davet ediyor sizi. Zaman’ın kullanımı, olay örgüsü, mekân, dil, üslup ve daha bir çok temel kavram edebiyatın dev isimlerinden örneklerle irdeleniyor. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin