RSS Feed for This Post

Gözlere Nazar

Adam komşunun çocuğuyla birlikte çukurun kenarında oturuyordu. Onların mekânıydı artık çukur. Sırdı aralarındaki; birinin hiç atlayamadığı diğerinin atlayıp da içine düştüğü. Birinin edilgenliğiydi, diğerinin etken başarısızlığı. Çocuk sessizliğe bürünmüştü. Çukurun üzerinden atlama denemesinin yedinci günüydü. Adamın anlattıklarını anlamlandırmaya çalışıyordu. Anlayacağının ötesindeydi kelimeler, henüz kelimelerin soyut hâlini, imgeyi, mecazları bilmiyordu ya da işaret edilenin neyi işaret ettiğini. Kelimelerin ilk anlamlarındaydı henüz, gerçek anlamlarında. Sonra aklına bir şey geldiğinin ışıltısıyla sevinçli huzmeler gezindi gözlerinde rengarenk.

“Anladım, yani o adam nehirde yüzdü, bilge de o adam huzura kavuşunca orayı terk etti.” Adamın yüzünde istediği rengin ışıltısını göremeyince ekledi ardından “Öyle, değil mi?”

“Hayır.”dedi adam.

“Yani adam öldü mü? Bilge hem niye kimseyi göremeden ayrıldı oradan, gece diye mi, öf, bir insan gözlerini nehirde nasıl bırakır?”

“Bıraktı işte!”dedi adam bir çocuğa anlatılmaması gerekeni anlatmasının getireceği açıklamaların bıkkınlığını yaşayarak.

“Anlamadım ben!” Dosdoğru söylemişti işte, ne biçim masaldı bu, hiç de babasının anlattığı masallar gibi değildi. Hem kötüler neredeydi ve onları her zaman yenen iyiler. Hani prenses ve prensler. Hani cömertlik, iyilik ve doğruluk. Bu adam masal anlatmasını bilmiyor olmalıydı.

“Aslında bence sen masal anlatmasını bilmiyorsun.” dedi adamın yüzüne, söylediğinden emin bir yüzle.

“Sen ne kadar akıllı bir çocuksun.”dedi adam. “Kime çektin sen?”

“Bilmiyorum. Annem, onu kızdırdığımda, babama benzediğimi söylüyor. Babamsa, bir şeyi çok isteyip de bana almaları için direttiğimde, mızmızlanmamamı, tıpkı anneme benzediğimi söylüyor. Sanırım ikisine de benziyorum. Bu iyi bir şey değil mi, sonuçta onların çocuğuyum, onlara benzemem normal yani, değil mi?”

Adam kahkahalar atarak çocuğa sıkıca sarıldı, gözlerinde hâleler vardı şimdi sıcacık.

“Haklısın bu iyi bir şey, inan bana, bu harika bir şey, sen de öylesin zaten.”dedi.

Çocuk biraz da çekinerek, “Biliyor musun, annem senin için, tuhaf adam, dedi. Sen kimseyle konuşmazmışsın, benimle nasıl olup da bu kadar konuştuğuna şaşırıp kalıyormuş.”

“Eh, boşuna dememişler çocuktan al haberi.”

“Hayır, hayır, ben her şeyi söylemem, inan bana. Anneme çukura düştüğümü söylemedim. Kıyafetlerimi görünce kızdı biraz. Neyse. Olsun, zaten hep kızıyor.”

“Neden söylemedin çukura düştüğünü?”

“Sana kızar ve sen de benimle konuşmazsın diye.”dedi çocuk başını eğerek. “Ya bana masallar anlatmazsan?”

“Hani ben masal anlatmayı beceremiyordum, ne demiştin, ‘bilmiyorsun’ mu demiştin?”

“Tamam be, dedim işte, çıkıverdi ağzımdan, tutamadım. Anlatacaksın değil mi?”

“Anlatacağım, üzülme.”

“Ya unutursam, anlattıklarını…”

“Korkma çocuk, yazarım bunları sana, okumayı öğrendiğinde de açar okursun senin için yazdıklarımı.”

“Benim için mi yazıyorsun! Bu harika. Ne, ne, yine mi büyümem gerekiyor?!”

“Hayır, büyümeden de okuyabilirsin bunları.”

“Ama okuma yazmayı öğrenmem için daha çok varmış, babam demişti, büyüyünce demişti bir gün.”

“Okumayı öğrensen yeter. Bunun için illaki yedi yaşına kadar beklemen gerekmez.”

“Yedi mi, ne çok. Şimdi öğrensem, bana öğretir misin?”

Şaşırmıştı adam, boyu küçük, aklı kocaman bu çocuğun yaşından büyük ve tam da yaşı kadar olan kelimelerine. Ne bilmişti bu çocuklar. Her şey ellerinin altındaydı, televizyon, bilgisayar… Bilmedikleri yoktu. Sadece okumayı öğrense yeterdi elbette de şimdi bu veleti başına sarmaya değer miydi, zaten iyice dadanmıştı kendisine, vaktini alıyordu, sanki vaktini alan çok önemli şeyler vardı ya hayatında, vakti, geçip giden vakti. Zaten geçip gidecekse öğretmeliydi çocuğa, altı yaş erken de sayılmazdı çok fazla. Vakitli değildi ne de olsa hayatın vakit anlayışı. Her şey beklenen vakitte gerçekleşmezdi, sürprizler olurdu kimi, bu da o sürprizlerden birisi olurdu. Adı üzerinde sürpriz beklenmedik vakitte yapılan/gelen değil miydi?

 

… Bu öykü ilginizi çektiyse…

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

 

  Baudolino (Umberto Eco)  Suzan Başarslan

Yazınsal bir yapıt, “basit bir obje değil, çok yönlü anlam ve ilişkilerle tabakalaşmış bir niteliğin çok yönlü organizasyonudur.”* Bu organizasyonun incelemesi de kendisi kadar zor bir organizasyonu gerektirir ki, bu yüzden bir yapıtın incelemesi adına günümüze değin, birçok kuram ve inceleme yöntemi geliştirilmiştir. Bu makalede Umberto Eco’nun yazdığı Baudolino adlı romanın incelemesi Gerard Genette’nin “Yapısal Metin İnceleme” yöntemine göre yapılacak ve yapıt, üç düzlemde incelenecektir. Bakış açısı, anlatıcı türü, ana düşünce, eserin yazılış tekniği, dil… gibi sorunlara da değinilecektir. İncelemede Şemsa Gezgin tarafından İtalyancadan Türkçeye 2003′te çevrilen Baudolino esas alınacak, tespit ve yorumlar çeviri yapıttan yola çıkılarak belirlenecek ve ifade edilecektir.  İncelemeyi kitap halinde indirmek için buraya tıklayın

 

Roman nedir? Nasıl Yazılır?

Roman nedir? Tarif dahi edilmesi zor bir kavram. Sanatçının İnsan’a bakışını, toplumla kurduğu ilişkiyi yansıtır sanat eserleri. Bu sebeple sanat her çağda yeniden icad edilir. Ünlü yazar Heinrich Mann’ın dediği gibi: “Bütün romanların ve hikâyelerin amacı kim olduğumuzu bilmektir, Edebiyatın önemli bir konuma sahip olmasının nedeni, sadece doğanın ve insanlar âleminin ayrıntılarını tek tek açıklaması değil, insanları hep yeni baştan keşfetmesidir.” Okuyacağınız bu eserle romanlarından da tanıdığınız değerli yazarımız Suzannur Başarslan Roman’ın derinliklerine giden bir seyahate davet ediyor sizi. Zaman’ın kullanımı, olay örgüsü, mekân, dil, üslup ve daha bir çok temel kavram edebiyatın dev isimlerinden örneklerle irdeleniyor. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:Rüya Perisi Tarih: May 24, 2011 | Reply

    Üçüncü bölümünü sabırsızlıkla bekliyorum 🙂 Çok güzel ve anlamlı bir hikaye oluyor okudukça..
    Kaleminize, yüreğinize sağlık 🙂

  3. Yazan:suzannur Tarih: May 24, 2011 | Reply

    Çok teşekkür ederim Rüya. Senin hikayelerini okumak da öyle. Sevgiyle…

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin