RSS Feed for This Post

Yumurtanın sarısı, solcu olmuş yarısı!

Bodrumlu solcular eski TKP genel sekreteri ve Taraf Gazetesi yazarı Nabi Yağcı’ya tuvalet kâğıdı atmışlar.

Her siyasî hareketin bir akıllısı vardır, bir de yobaz takımı. Akıllı olan takım ideolojisi doğrultusunda iyi – kötü düşünür. Bir yandan da akla ve iktidarına talip olduğu halkın değerlerine uygun proje üretir. Yobaz takım serserilik yapar, kendi ekibine puan kaybettirir.

Türkiye’deki  İslâmî hareketin serseri takımı var meselâ. Tutar kanserli bir kadının dökülen saçlarıyla, başına örttüğü yemeniyle dalga geçer. Gazetecilik zanneder bunu. Müslümanlık zanneder. İnsan olmadan Müslüman olmaya çalıştığı için aidiyet mertebesinde kalır. Bir futbol takımını tutmak gibidir onun Müslümanlığı.

Peki insan olmadan solcu olunabilir mi? Zannetmiyorum. Akıllı solcular tanıdık, tanıyoruz, tanışıyoruz. Ama korkarım Türkiye’de “ben solcuyum” diyen insanların içinde büyük, çok büyük bir çoğunluk yobaz takımı. Sol sürekli puan kaybediyor. Çoktan kırmızıya geçti, sıfırın altında. Gelecekten borç alıyor. Geleceğin akıllı solcularını daha da zor günler bekliyor.

“Bizim” solcularımızın içindeki bu yobaz takımı halkının değerlerine saygı göstermek şöyle dursun, onları çiğniyor, çiğnetiyor her fırsatta. Dünyada milyonlarca insan açlıktan ölürken yumurta atıyor kızdığı insanların kafasına.

Peki sol eskiden daha mı akıllıydı?

80’li yılların sonu, Boğaziçi Üniversitesi’nde Kuzey Kantin denen yerdeyiz. Bir grup genç “solcu üniformalar” içinde geliyor: Yeşil parka, bordo boğazlı kazak, ayaklarda asker botları. Üç günlük sakalla kaplı yüzler asık. Selâm bile vermeden yaklaştıkları masamıza bir bildiri bırakıyorlar ve kaçarcasına uzaklaşıyorlar. Bizimle birlikte tost yiyen yaşlı hocalardan biri arkalarından sesleniyor: “Evladım! Sizde topic yok!” . Solcular şaşkın, duraklıyorlar. Hoca devam ediyor:

“Topic yok sizde. Ana fikir yok. Giriş yok. Sonuç yok. Ne anlattığınız, neden şikâyet ettiğiniz belli değil. Böyle mi yazılır bildiri? Böyle mi öğrettim ben size?”

Sonradan öğreniyoruz ki hoca bu solcuların da dahil olduğu bir gruba “makale yazma” dersi veriyormuş. Azarı işiten solcuların karizması fena çiziliyor. Uzaklaşıyorlar. Masada gülüşmeler. Dağıtılan kâğıdı elime alıyorum. Öğrenci tabiriyle “A4’ün beyninden başlamışlar” yazmaya. Zonguldak’ta çöken bir madenden bahseden metin birden büyük harflerle bölünmüş: YÖK’e HAYIR! YÖK’e HAYIR! YÖK’e HAYIR!. Neden 3 defa yazma gereği duydular? Bir başlık olarak konabilirdi ama bir fikir değil ki “YÖK’e hayır”. Bir slogan. Yazı hayat pahalılığından, Filistin’deki zulümden bahsederek devam ediyor. Adını bile duymadığımız dernekler ve sendikalardan bazısı övülüyor, bazısı yerden yere vuruluyor. Neden? Ne yapmışlar bu sendikalar? Belli değil. Kağıdın beyninden başlayan metin Vietnam’dan bahsederek “A4’ün ayaklarında, 66.5inci satırda” bitiyor. Simsiyah bir kâğıt. Okuma imkânı yok. Harfler bazen büyük, bazen küçük.

Solcuların kendi fikirlerine ve/veya okurlarına saygısı bu kadarsa bu çocukların yönettiği bir devlet… Yok, yok, bir bakkal dükkânı bile hayal etmek istemiyorum. O sırada paydos bitiyor, dağıtılan bildiriler KİMSEYE HİÇ BİR ŞEY BİLDİREMEDEN çöpe atılıyor.

Geçenlerde Roman vatandaşların haklarını konuşmak için yapılan bir toplantıda “ücretsiz eğitim” isteyen solcular pankart açmışlar. Bu “bildirmeyen bildiri” geldi hatırıma. Bizim hoca orada olsaydı yine “evlâdım, topic yok sizde” diye azarlardı herhalde. Romanların haklarının konuşulduğu bir toplantıda solcular neden kendi kendilerini rezil ettiler? Sonra… Sonrası polis tarafından coplanmışlar. Polis şideti lanetlendi basında, sağda, solda. Polis şideti bir işe yaradı dikkat ederseniz. Solun işine yaradı. “Romanların dertlerinden bana ne? ben bedava eğitim isterim” diyen yobaz solcuların bencilliğini gizledi. Türkiye’yi ve dünyayı anlamaya ne kapasitesi ne de niyeti olmayan bu kaba saba topluluğun, bu bilinçsiz güruhun rezaletini örttü. Zaten sonra sol ve solumsu gazeteler bol bol müzmin kurban geyiği yaptılar: “senin için coplandık ey halkım, unutma bizi!” (ama saçmalıklarımızı unut ne olursun…)

Solcu kimdir? Kime “solcu” denir?

Kemal Okuyan günlük gazete SOL’da  bir tarif vermiş:

Solcu, dolduruşa gelmeyen, kendini olayların akışına kaptırmayandır. Solcu, sağa sola şirin gözükmek uğruna kimliğini yitirmeyendir.

Türkiye’nin aydınları düşe kalka bir dialog ortamı kurmaya çalışıyorlar. Farklı görüş ve inançtan insanlar adam gibi bir anayasa yapılması için hukukçularla gazetecileri, STK’ları, sıradan insanları bir araya getiren toplantılar düzenliyor. Bir bakıyorsunuz solcular yumurta atıyor. Tuvalet kâğıdı atıyor. Ayakkabı atıyor. Yobaz Solcular Sol’un evrensel değerlerine ne kadar da uzaklar :

  • Güçlünün zayıfı ezmesine karşı GÜVENLİK ve ÖZGÜRLÜK,
  • Geleneklerin ve dinin dayatmalarına karşı rasyonalist DÜZEN,
  • Zenginlerin ayrıcalıklarına karşı EŞİTLİK,
  • Vs.

Bir de Türkiye’nin darbeci, ırkçı solcularına bakıyorum. Üniversite Konseyleri, Barış Derneği, … Ağlayıp sızlanma var, proje yok. Dünyayı anlama çabası yok. Türkiye Komünist Partisi’nde sanki zaman durmuş. Soğuk savaş sırasında zihni donup kalmış insanların yazdığı yeni bir metin buldum. Metin yeni ama zihin naftalin kokuyor:

“Cepheleşme Çağrısı … Türkiye Komünist Partisi işçileri, köylüleri, aydınları, öğrencileri; her ulus ve etnik kökenden yoksulları; sermaye saldırılarına, işbirlikçiliğe, faşizme, AKP iktidarının zorba politikalarına karşı direnç oluşturmaya çalışan yerel odakları; emeğin çıkarlarını savunan, devrimci, yurtsever, sosyalist siyasal parti ve örgütleri CEPHELEŞMEYE çağırmaktadır…Bugün patronlar istedikleri gibi at oynatıyor, toplumsal eşitsizliklerin büyümesi doğal karşılanıyor, işçi sınıfının hakları bu kadar kolay gasp ediliyorsa, akla ilk emek cephesinin zayıflığı gelmelidir…. Memleket her geçen gün daha da gericileşiyor ve karanlığa gömülüyorsa,bilime ve tarihsel gelişmeye meydan okuyan yobazlar subaşlarını bir bir ele geçiriyorsa, bunda ilericiliğin kendi cephesini oluşturamamasının payı vardır…İşbirlikçiler alabildiğine arsızlaştıysa, uluslararası tekeller ülke ekonomisi üzerindeki egemenliğini bu kadar kolay pekiştiriyorlarsa, emperyalist ülke ve kurumların çıkarlarını savunmak bir erdem gibi yutturuluyorsa, bütün bunlar Türkiye’nin bütün yurtsever birikimini temsil edecek bir cephenin kendini hissettirmemesiyle açıklanmalıdır…”

 İnsanların asit kuyularında çocuklarını kaybettiği bir ülkede, ordunun kendi ülkesini işgal edip halka işkence yaptığı bir ülkede Ergenekon yargılanıyor. İlk defa derin devletin üzerine gitme imkânı doğuyor. Ama yobaz solcular AKP’nin işine yarayan bir şey yapmaktan öyle korkuyorlar ki.

Birgün Gazetesi adeta Yobaz Sol’un aptallık manifestosunu yayınlıyor ve solcuları utandırıyordu, hatırlayın:

Birgün Gazetesi o ünlü manşeti ile okuyucusunun karşısına çıkmıştı “Yiyin Birbirinizi” manşeti Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı İlhan Selçuk, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ve İstanbul Üniversitesi eski Rektörü Kemal Alemdaroğlu’nun sabaha karşı polis tarafından gözaltına alınması üzerine atıldı. “Küresel kapitalizmin ‘kendine demokrat’ aktörü AKP ile devlette yuvalanmış baskı rejimi yanlılarının didişmesinde, şov niteliğinde gözaltılarla yeni bir aşamaya girilmiş oldu…” spotunu kullanan Birgün, “Yiyin Birbirinizi” manşetiyle yayınladığı haberde, gelişmeleri “Egemen sınıf içi iktidar çatışmaları dün itibariyle yeni bir boyut kazanmış bulunuyor” tespitiyle sunuyordu.

Yobaz Türk solu nedir?

Normal Türk Solu bir varlık gösteremiyor Türkiye’de. Projeleri yok. Projenin ne olduğundan haberleri bile yok. Halktan ve değerlerinden kopuklar. “Bizim” İslâm bu solcuların gözünde bir afyon, bir uyuşturucu hâlâ. Çünkü Türk solu dünyaya 19cu asırdan kalma pozitivist gözlüklerle bakıyor. (Bkz.  Bir pozitivizm eleştirisi )

Bu koşullarda tek sol(?) varlık yobaz solcular:

Orak-çekiç amblemli PKK var meselâ. Marxist-Leninist ideolojiyle Kürt milliyetçiliğini ve şiddeti birleştirebilen bir örgüt. Irkçı-Kürtçü söylem ile evrensel sol değerlerin piç sentezi: Ne mutlu Kürdüm diyene! ötekilere ölüm! Türkler, Zazalar, Soraniler, Araplar daha şimdiden baskı altnda. Bir de devlet kursalar ne olacak kim bilir? Ama ne yobaz sol ne de “normal” sol PKK konusunda ortak bir söylem üretemedi. Neden? Tefekküre davet…

 

Öbür tarafta Ergenekon’un avukatı, Atatürkist ve Kemalci CHP var. Savunduğu fikirlerle ve iç yapısıyla düpedüz faşist bir parti. Darbeyi, darbeciyi savunur. Halka tepeden bakar. “Solcuyum, ilericiyim” der. 1930’lara doğru ilerliyor durmadan, Tanrı-Ata’nın izlerini bulursa birgün? Ama ne yobaz sol ne de “normal” sol CHP konusunda ortak bir söylem üretemedi. Neden? Tefekküre davet…

Kürt düşmanı bir Türk Solu dergisi var. Kürt istilası tezleri üretir. Kürtlere “böcek” der. “Zararlı” der. Katliamları savunur. Yeni katliamlar müjdeler(!). Ama ne yobaz sol ne de “normal” sol Irkçı Türk Solu konusunda ortak bir söylem üretemedi. Neden? Tefekküre davet…

Ve bu natürmortu tamamlamak için ÖDP var. Herkesi, solun her türlüsünü kucaklayan. “Ne olursan ol gel, Kürtçü, Türkçü, liberal-sol..”. Elma ile armut toplansa bir karpuz eder mi? Seçimler gösterecek.

Ne söylüyor Türk solu : “Din toplumların afyonudur ama ölenler devrim şehididir. Biz öldük ve coplandık. Ölen/coplanan daima haklıdır, en güzel bira bizim türkü bardadır”

Evet… Milliyetçi ve Kemalist ve alaturka solcu Deniz Gezmiş’ten bu yana sol cephede yeni bir şey yok…

Ulusalcı Türk Solu ve Deniz Gezmiş’in yolu

İttihatçı katile hayran bir Deniz Gezmiş

Deniz’lerin yolu Bizi Nereye Götürür?

Trackback URL

  1. 11 Yorum

  2. Yazan:ali duman Tarih: Ara 22, 2010 | Reply

    sn. MY,
    Yüreğinize sağlık, güzel bir çalışma olmuş, solun kendine gelmesi, ülkemizin öznel koşulları gereği kendisine giydirilmiş olan deli gömleğini parçalayıp atması ve kendisi için bir siyaset olabilmesi anlamında bu tarz eleştirel çalışmalar mutlaka önemli katkılar sağlayacaktır.

    TKP-TİP-TBKP çizgisini hariç tutarsak tekmili birden kemalizmin kuyrukçuluğunu yapan, darbeci kemalizm ile hesaplaşamayan nevi şahsına münhasır “sol” bu eleştirileri fazlasıyla hak etmektedir.

    sscb’nin burnunun dibinde, kapitalizmin ileri karakolu olarak tanzim edilen kemalist rejime komünizm ve sol düşmanlığı görevi verilmiş, kemalizm zaten bu işe en başından gönüllü olmuştur. (henüz kurtuluş savaşı döneminde dahi öylesine bir sol düşmanlığı siyaseti güdülmüştür ki, ankara hükümeti ingiltere’ye yaranmak adına tek müttefiki sscb’ye ihanet etmekten dahi kaçınmamıştır-ingilterenin gözüne girmek adına sscb toprağı batum işgal edilmiş, londra konferansına katılan ankara hükümetinin baş müzakerecesi londra gazetelerine “siz isteyin yeterki, gerekirse sscb’ye savaş bile açarız” demeçleri vermiştir)

    mustafa suhpilerin katliyle başlatılmış olan resmi sol düşmanlığı, nazım hikmet, sabahattin ali gibi sol aydın ve demokratlar için ülke zindana çevrilmiş, resmi ve gayri resmi katliamlar, yasaklamalar, hapisler, işkenceler ile solun filizlenmesine izin verilmemiş, sol yerine devlet beslemeli nasyonal sol/sosyalizm ikame edilmiş, 27 mayıs faşist darbesinin halkın ağzına bal çalmak babınndan olan 10 yıllık sürecte filizlenen TİP ise çok kısa sürede faşist 12 mart darbesiyle kapatılmış, ülkenin sol adına nefes alabilecek tüm parti,kurum ve kuruluşları bir şekilde tasfiye edilerek, kapatılan partiler ile ülke parti mezarlığı haline getirilmiştir.

    batı kapitalizminin ileri karakolu görevi nedeniyle topluma giydirilen deli gömleğine, darbeci kemalizmin de giydirdiği deli gömleği de eklenince (*) çift deli gömleği bünyede bozulmalar yaratmış, zamanla “delilik” olağanlaşırken, deli gömleğine giymeye itiraz etmek suç haline getirilmiştir.

    sağ siyaset kemalist ideolojinin deli gömleğine zorlanmışken, sol görüşlülere buna ilaveten ileri karakol olmaktan kaynaklı ikinci deli gömleği giydirilmesi elbette sol’da daha fazla tahribata yol açmış, özgür solun filizlenmesi için yapılan devlet müdahalesi de, özgür sol yerine devlet beslemeli -sahte- solun gelişmesine sebep olmuştur.

    12 mart ve 12 eylül sonrasında ise sol siyasete tamamen devlet beslemeli sahte sol hakim olmuştur, bu husus sadece devlet ile ilgili değil, küresel kapitalizmin sscb’ye karşı yüklediği ileri karakol olma görevinin de bunda çok büyük katkısı vardır. (bu o denli bellidir ki devlet eliyle yaratılan çakma solcuların anti-emperyalist olup, anti-kapitalist olamamaları da garabetli bir durumdu, oysa anti-kapitalist olunmadan anti-emperyalist olunamaz, neresinden tutsak elimizde kalıyor çakma solculuk)

    bu olumsuz koşulların yarattığı sahte sol, bir taraftan müsesses nizamın bekçiliğini yaparken, diğer taraftan ise özgür bir solun önüne barikat olmayı kendine görev bilmektedir.

    türkiye sağ’ı bir kez çarpıtılmış ise, sol’u iki kez çarpıtılmıştır, bugünkü noktada oluşu bundandır, ancak ne varki maskeler düşerken, özgür bir solun önünün açılma ihtimali de güçlenmektedir. Demokrasi için özgür ve kendisi için varolabilen bir sola ihtiyaç vardır, zira tek kanatlı kuşun uçması düşünülemez.

    (*) cemil meriç : ideolojiler insan idrakine giydirilmiş deli gömleğidir.

  3. Yazan:mehmet rıza Tarih: Ara 23, 2010 | Reply

    sayın Mehmet Yılmaz’ın bu yazısı analitik bir yorum taklidi yapan bir tarz ve niteliğe sahip…..sol’u bu kadar homojenleştiren ve eski kalıplarla kör bir sol düşmanlığı yapan bu yazı bu haliyle bir değerlendirme niteliğine bile sahip görünmüyor….bazı sol adresler üzerinden yapılan homojen bir sol algısı zaten durumu özetliyor.

  4. Yazan:bağımsızlıkatesi Tarih: Ara 23, 2010 | Reply

    Öncelikle yazınızı okudum, emeklerinize sağlık. Emeğe her türlü saygım sonsuzdur. CHP’nin Darbecileri savunduğunu, faşist olduğunu sürekli yazılarınızda yansıtıyorsunuz. CHP, 27 Mayıs Askeri Müdahalesi dışında hiçbir askeri müdahaleyi savunmamıştır. CHP’nin 12 Mart’taki tavrını iyi biliriz. İsmet İnönü’nün “orduyla arayı iyi tutma” politikasını bir kenara atıp Bülent Ecevit ve dönemin CHP’sinin 12 Mart’a takındığı tavır şüphesiz bellidir. Ne olmuştur? 1970’li yıllarda %40’lara kadar oy alabilmişlerdir. Fakat bu demek olmuyor ki orduya sırtımızı tamamen dönelim, orduyu pervasızca yıpratalım. Ordu maalesef NATO’dan sonra anti-emperyalist anlayışını yitirmiştir, giderek emperyalizmin kölesi olmuştur. Bunu 12 Mart’ta, 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta, 27 Nisan E-Muhtırası’nda görüyoruz. Tabii sizlere göre bu müdahaleleri de CHP ve Kemalistler desteklemiştir. Cumhuriyet Mitingleri’nde “Ordu Göreve” sloganlarını kim attı? Kendini solcu zanneden Türksolu ekibi. Türksolu ekibinin ilerici bir ekip değildir. Ayrıca bu düşünce çürük bir düşüncedir. Özellikle 12 Eylül’ü CHP’nin veya kemalistlerin desteklediğini söylemek. 12 Eylül Askeri Müdahalesi’yle CHP kapatılmış, Kemalistlerin başı ezilmiş ve ülkeye bir “yeşil kuşak projesi” egemen olmuştur. 28 Şubat’ı ele adlığımızda 28 Şubat Süreci’nde CHP’nin takındığı tavır bellidir. “Ne laiklikten ödün ne de demokrasiden, çözüm sandıktadır.” Diye slogan üretmişti ve 28 Şubat müdahalesine tepkisini göstermiştir. 27 Nisan E-muhtırası’nda ise dönemin CHP Genel Başkanı Baykal “Bu adımı toplum da tarih de unutmayacak.” açıklamasını yapmıştır. İkinci olarak şimdiki Genel Başkan’ı da Yaşar Büyükanıt-Erdoğan ilişkilerini, Dolmabahçe görüşmelerini, Üstün Hizmet Madalyası’nı gündeme getirmiştir. Yani 27 Nisan E-Muhtırası da CHP’nin desteklediği bir muhtıra değildir. Fakat, CHP ve kemalistler orduya sırtını tam olarak dönmez, dönmemelidir. Ordunun içersinde bağımsızlıkçı, ilerici, demokrat düşüncede askerlerimiz şüphesiz ki var. Onları da yabana atmamalıyız. Ayrıca Ordumuz güçlü olmalıdır. Çünkü çok stratejik bir konumdayız. Sömürgen güçlerin emellerini her ne kadar gerçekleştirmişsek buna son vermeliyiz ve tam bağımsız-demokratik bir Cumhuriyet’e ulaşmalıyız.
    Peki AKP ordu vesayeti konusunda samimi midir? Kesinlikle hayır. 28 Şubat’ı yapanlar 27 Nisan E-Muhtıra’sını yapanlar yargılanabildi mi Silivri’de? Cevap belli. Işık Paşa, iki hafta önce BDP’nin ikidil tartışması için bir muhtıra daha verdi. AKP buna ses çıkarabildi mi? Hayır. Hangi siyasi partiler ses çıkardı? Cevap belli, birincisi konusu kendisine doğrudan ilgilendiren BDP, ikincisi ise tarihin her döneminde her daim politikalarında ilerileşen CHP.
    Yumurta atanlara gelince, protesto ederken protesto araqcı asla saldırgalık içeriğinde olmamalıdır. Bu bağlamda yumurtayı yanlış buluyorum. Ama öğrencilerin, ilerici aydınlarımızın, bağımsızlıkçı yoldaşlarımızın CANLARINA TAK ETTİ. “Biz de bağımsız ve demokratik bir ülke olmak istiyoruz!” Düşüncesiyle ve sizin deyiminizle faşist Atatürk’ün Bursa Nutku’nun gereklerine uyarak mücadele etmektedirler.

  5. Yazan:oturanboga Tarih: Ara 23, 2010 | Reply

    Dengeli bir yazı yazılmaya çalışılmış, bu yazıyı değil de sağda olan CHP düşmalığı üzerine yazmaya çalışacağım. Yazı yukarıdaki yazı için bir yorum değil böyle okunursa memnun olurum.

    1950 lerden sonra CHP’nin tek başına iktidar olduğu dönem yok gibi.

    Dönemlere bakarsak :
    İsmet İnönü’nün kurduğu üç koalisyon hükümeti:

    VIII. İnönü Hükûmeti (20 Kasım 1961-25 Haziran 1962)
    IX. İnönü Hükûmeti (25 Haziran 1962-25 Aralık 1963)
    X. İnönü Hükûmeti (25 Aralık 1963-20 Şubat 1965)

    Bülent Ecevit’in 1970’lerde kurduğu CHP hükümetleri:

    I. Ecevit Hükümeti (26 Ocak 1974-17 Kasım 1974)
    II. Ecevit Hükümeti (21 Haziran 1977-21 Temmuz 1977)
    III. Ecevit Hükümeti (5 Ocak 1978-12 Kasım 1979)
    CHP’nin 1990’larda katıldığı hükümetler:

    I. Tansu Çiller Hükümeti (25 Haziran 1993-5 Ekim 1995)
    III. Tansu Çiller Hükümeti (30 Ekim 1995-6 Mart 1996)

    toplarsanız 5-6 sene ya var ya da yok. Bu dönemlerin dışında ülkeyi oldukça uzun bir süre Demirel-Turgut Özal-Tansu Çiller-Erdoğan hükümetleri idare etti. Orana vurduğunuzda çok büyük farklar var.

    Sağ iktidarların oldukça uzun bir süre ülkeyi idare etmesine rağmen hâlâ CHP ye karşı olan tavırları, her türlü kötülüğü ondan bilmelerininin mantıklı bir izahı var mı? Çorumu, Kahramanmaraşı, Madımağı, Taksimi izahta hep Ergenokon parmağı arayanlar, halkın nasıl bu kadar kolay kışkırtılabilir olduğunu, nasıl zalimleştiğini, Anadoluda dolaşan yabancı ajanları, polisi vs nin izini sürmeye niyetli olmadan ihaleyi CHP ye yıkmaya çalışıyorlar. Şunu sormak lâzım eğer sol olmasaydı o katliamların boyutları ne olurdu, bir görüşe göre çok daha büyük olurdu.

    12 Eylül de bile asker geldi sağ bir iktidara Turgut Özal’a teslim etti.

    Kanal 7 de, Samanyolundaki CHP karşıtlığının mantığını anlamakta zorlanıyorum. Bunları yaklaşan seçimde “safları sıklaştıralım”ın dışında bir mantıkla izah edemiyorum.

    Samimi olarak CHP yi anlamaya çalışnaları, onun daha düzgün bir parti olmasını dileyerek yazanlara gelince; bir ihtimal, bu kesimin zihninde, bütün eleştirilerine rağmen, Türk Modernleşmesinin temsilcisi hâlâ CHP. Birkaç namuslu, bağımsız düşünebilen, eleştirebilen
    ismin dışında sağ kendi felsefecisini, ekonomistini, bilim adamını yetiştiremedi.

    Geçenlerde Sezai Karakoç’tan bir alıntı vardı. Sözününün sonunda Karakoç bir durum tespiti yapılmasının gerektiğini bunun da ancak “ilmi” yolla olacağını açıklıyor, buna biz de katılıyoruz. Tv da bir toplumsal olayın analizinde sıkışan hükümet yanlısı biri, “ben sosyoloğum” diye söylediklerini tartışılmaz kılmaya çalışıyor. Bir başka Yeni Şafak yazarı bir tasavvuf büyüğünü metheddikten bir kaç gün sonra bu işler “akıl”sız nasıl olacak diye yazıveriyor.

    Pozitivizim eleştirisi yapılabilir tabii ki. Sol burada kalmış da olabilir. Ama ona örnek olabilecek,dengeleyecek bir sağda ortada yok gibi.

  6. Yazan:MY Tarih: Ara 24, 2010 | Reply

    Türk Solculugu tamamen atatürkçülük gibi bir sey oldu. Yandasi çok, tarifi yok.

    Nedir solculuk? kisaca bunu tarif edebilecek olan var mi Türkiye baglaminda?

  7. Yazan:bağımsızlıkatesi Tarih: Ara 24, 2010 | Reply

    Elbette Türk solunda sadece solculuk Atatürkçülük değildir. Sosyalist solcularımız da var ve birçoğunu da değerli bulurum. Liberal görüşteki solcularımız da var(neo-liberal değil tabii ki) bunları da beğenirim. Ama hepsi de akılcı düşünürler, kısa kısa birkaç kişinin yapmış olduğu açıklam alar üzerinden yorum yapmazlar. Örneğin son iki gündür Cumhuriyet dönemindeki kadın haklarıyla ilgili araştırma yapıyordum. Bu site ağırlıklı olmak üzere birkaç yazar(!) ve sol görüşlü(!) Dönemin Cumhuriyet gazetesi’ndeki birkaç yazarın Türkiye Kadınlar Birliği’nin Meclis’e girmesindeki hoş olmayan yazıları dile getirmiş ve bunun üzerinden Kemalizme, Cumhuriyet’e kadın haklarını savunmadığını ve hatta Atatürk’ün Kadın Hakları getirmediğini yazmışlar. Böyle bir şey kesinlikle gülünçtür. Şayet Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na hiç değinilmemiştir. Türk Medeni Kanunu’ndaki devrime hiç değinilmemiş. Erkeklerle Kadınlar ilk defa Atatürk döneminde sağlanmıştır. Daha sonra ise kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmiştir. Daha fazla çok söylenecek şeyler var; ama buraya hepsini yazarsam sayfalar dolar taşar. Uzun lafın kısası, Atatürk ve çalışma yoldaşları bu hakları vermeseydi Kadınlarımız adeta Osmanlı Tebaası’nda kalacaklardı. Türkiye Kadınlar Birliği’nin 1935’de kaapatılmasının neden yönetim kurulu yani tavanının öyle karar almasıdır. Çünkü Türkiye Kadınlar Birliği tabanlarına baktığımızda Osmanlı Tebaası’ndan kalmış kadınlarımız vardı ne yazık ki… İkinci olarak Meclis’e girebilme amacına ulaştıkları için kendilerini feshettiler. 1949 yılında ise Daha Modern, Akılcı kadınlarımız yetişti ve 1960’lar ve 70’ler de solcu aydınlarımızla beraber mücadele ettiler…

    Son Söz: “Şuna inanmak lazım ki, dünya üzerinde gördüğümüz her şey Kadın’ın eseridir.”

  8. Yazan:bağımsızlıkatesi Tarih: Ara 24, 2010 | Reply

    Elbette sadece Türk solunda Atatürkçülük yoktur. Sosyalist, Liberal(neo-liberal değil) aydınlarımız da vardır. Hepsi de akılcıdır, hepsi de araştırmacıdır, hepsi de Atatürkçü olmasa bile Atatürk’ün ilerici olduğunu kabul ederler. Son 2 gündür, bu site ağırlıklı olmak üzere başka sitelerde de birkaç yazar(!) ve solcular(!) Cumhuriyet Dönemi’nin aslında Kadın Hakları vermediğini Kadın Hakları’nı hiçe saydığını anlatmaya çalışmış. Böyle bir şey kesinlikle gülünçtür. Bu kişiler hiç ama hiç Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na, Türk Medeni Kanunu’na hiç değinmemiş. Değindikleri tek şey dönemin yarı-resmi gazetesi olan Cumhuriyet gazetesi’ndeki bir-iki yazarın kadınlar hakkındaki yakışıksız yazılarıdır. Bu yazılara dayanarak Kemalizmin, Cumhuriyet’in hatta Atatürk’ün kadın haklarına karşı saygısız olduğunu pervasızca ve yöntemi bozuk olan tümevarımla dile getirmeye çalışmışlar… Soruyorum onlara, eğer yukarıda yazmış olduğum devrimler olmasaydı, 1935’de kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmeseydi, kadınlarımız Osmanlı tebaası’ndaki zihinden kurtulup, akılcı ve bilimci olmasaydı bugün o Atatürk’e ve kemalizme hak tanımayan kadınlar yazılarını nasıl yazacaktı? Türkiye Kadınlar Birliği^nin 1935’de kapatılmasını, kemalist rejimin kapattığı yorumlanmış… Son derece yanlıştır. Bir kere Türkiye Kadınlar Birliği’nin yöneticileri(tavanı) ilerici, çağdaş kadınlardı. TKB’nin yöneticileri birliği feshetme kararı aldılar. Neden?
    1-) TBMM’ye girebilmeleri
    2-) TKB’ye Osmanlı tebaası anlayışını bırakmamış kadınların üye olması ve tavana baskıları yapılması…(Bugünkü MHP’nin durumu gibi düşünün.)
    Daha sonra 1949 yılında İsmet İnönü döneminde birlik geri İnönü’nün eşinin büyük desteğiyle yeniden açılmıştır. Bu sefer ise 1935’den 1949’a kadar eğitilmiş, bilinçlenmiş, Osmanlı tebaası’ndan kurtulmuş kadınlarımız artarak birlik güçlenmiştir. Bu birlik 60’larda ve 70’lerde birçok halk mücadelesine sömürgen güçlere karşı direnişlerini sürdürmüşlerdir… Günümüzde ise Genel Başkan’ları Av. Sema Kendirci CHP’nin PM’sine üye seçilmiştir.

    Son Söz: “Şuna inanmak lazımdır ki, Dünya’daki gördüğümüz HER ŞEY kadının eseridir.” Mustafa Kemal ATATÜRK

  9. Yazan:logic Tarih: Ara 24, 2010 | Reply

    @bağımsızlıkatesi

    doğru Atatürk kadınlara seçme ve seçilme hakkını vermiştir ama seçilme kısmını sadece başı açık kadınlara…

    yaa öyle atıp tutmakla olmuyor bu işler.

  10. Yazan:cade Tarih: Ara 25, 2010 | Reply

    bunlar ORDUNUN SOLCULARI..
    ORDUNUN TÜRKÇÜLER MHP
    ORDUNUN KÜRTÇÜLERİ BDP
    ORDUNUN STATÜKOCULARI CHP

  11. Yazan:ahmet uysal Tarih: Eyl 11, 2011 | Reply

    ARKADAŞLAR HAVANDA SU DÖVÜYORSUNUZ.HEM SOLCU HEM DE KAPİTALİST OLUNMAZ.KAPİTALİZM İN K SİNİ SAVUNAN SOLCU DEĞİLDİR.ONUN İÇİN LİBERAL SOLCU,ATATÜRKÇÜ SOLCU VS. GİBİ SÖYLEMLER YUTTURMACADIR.
    SOLCU: ANTİ-EMPERYALİSTTİR,ANTİKAPİTALİSTTİR.SÖMÜRÜNÜN HER TÜRLÜSÜNE KARŞIDIR.BENCE BUNLARIN KARŞISINDA OLAN HERKES LE ÖZELLİKLE DE (ZATEN İNANCI GEREĞİ BUNLARA KARŞI OLMASI DOĞAL OLAN)MÜSLÜMANLARLA YAKIN İLİŞKİDE BULUNMASI GEREKİR.ZATEN YERYÜZÜNÜN KURTULUŞU VİCDANLARI İLE HAREKET EDEN BU İKİ DÜNYA GÖRÜŞÜ İLE GERÇEKLEŞEBİLİR.

  12. Yazan:ali duman Tarih: Eyl 14, 2011 | Reply

    kemalizmin kuyrukçuluğunu yapan sol’culuğun geldiği nokta :

    başında huni, üstünde deli gömleği ile dolaşan HİLKAT GARABETLİĞİ’dir.

    şu 21nci yüzyıl bilgi çağında hem kemalist, hem solcu, hatta marksist olduğunu iddia edebilen, koltuk altında Cumhuriyet/birgün taşıyan hilkat garabetlerinin var olması üniversiteler için ciddi bir araştırma ve tez konusu özelliği taşımaktadır.

    ancak ne var ki son ürünler bunlar…. son ürünler…turfandası yok, tazesi ise hiç olmayacak, bir dönem sonra ise ancak tarihin çöplüğünde bulunabilecek…

    (bir arkadaş diyor ki; chp, hepi-topu 5-6 yıl iktidar olabilmiş, bu yüzden suç demirel, çiller, mesut yılmaz, özal vs.’de imiş, be kardeşim sen hala ordamısın? dizayn edilen müesses nizamın GİZLİ İKTİDAR partisinin kim olduğunu öğrenemedin mi? elbette chp iktidar olmayacak ki, hep varolabilsin, yıpranmadan kalabilsin. Yaşar Nuri Öztürk chp’den istifa ettiğinde “bu parti iktidar olmak istemiyor” demişti, peki bu parti niye iktidar olmak istemiyor, uyan arkadaşım, uyan artık, yüzyıllık uyku yeter değil mi? chp, iktidar olmak istemiyor zira fikri zaten her daim iktidarda(idi-2002’ye kadar), fikrine uymayanlar ise zaten “ölü partiler mezarlığında” sistem tıkanınca elinde silahla bekleyen darbeci-zinde güç mevcut, bilmem çaktın mı köyteyi arkadaşım!!!)

  1. 1 Trackback(s)

  2. Ara 10, 2011: İletişim Fakültesinde yumurta atmak : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin