RSS Feed for This Post

Skhizein: Değişik bir kısa anime

Skhizein, kendisine meteor çarpan -astroid değil- bir adamın öyküsünü anlatan Fransız yapımı 13.30 dakikalık ödüllü bir anime. Henry, bu çarpmayla kendisinden tam 91 cm uzakta kalan ve yeni dünyasını buna göre şekillendirmesi gereken yeni bir hayata başlangıç yapar. Telefonu 91 cm uzaktan açması gerekmektedir, koltuğa 91 cm uzaktan oturması gerekmektedir, hatta daktilosunun tuşlarını 91 cm uzaktan basması gerekmektedir… önce kendisinden uzaklaşan Henry, tüm bu zorunluluklarla toplumdan da uzaklaşmaya başlar. Çözüm için en iyi yol meteoru takip etmektir, o da meteorun peşine düşer ve normale döneyim derken bu sefer yerden 75 cm aşağıya kayar ve tüm normal uzamın dışına düşerek iyice görünmez olduğuna inanmaya başlar. Dışarından aslında normal görünmektedir ama Henry bunu fark edemez, tek bildiği insanların onu görmediğidir ve iyice karanlıkta kalır. İstediği tek şey, “Burada” olduğunun bilinmesidir.
Buradayım, burada, buradayım…
Henry oradadır. Karanlığın içinde, silikleşmiş, küçülmüş, sessizleşmiş, insanlardan uzaklaşmış. Ona baktığımızda tek düşündüğümüz onun şizofren olduğudur. Çünkü gerçekte/normalde teleskoptan bakarken (Burası çizim hatası değilse ki olmadığını düşünüyorum) doğru noktada dururken, onun 91 cm uzakta olduğuna inandığını görürüz.
Kendinden 91 cm uzağa düşmek, soyut olanı somutlamak, eşyayla arana mesafe koymak, tam 91 cm, insanlar seni normal görürken onlar tarafından görülmediğini düşünmek, bu görülmezlik/hiçlik olgusunu aşmaya çalışırken iyice sevdiklerinden ve tanıdıklarından uzaklaşmak, kendini karanlığa hapsetmek ve oradan çığlık atmak, ama tereddürlü bir çığlık, kendinden emin değil, fazla da gürültülü değil, silik bir çığlık, sesleniş aslında:
Buradayım, burada, buradayım…
İlk başlarda Henry’nin ruhu ile bedeni arasında bir ayrılık yaşadığını düşünüyor insan. Beden orada ama ruh ona uzaktan bakıyor ve o da kendisini bedene göre değil, ruha göre ayarlamak zorunda hissediyor. Zaten, Skhizien,  Greekçede “split” (bölünme, kırılma, parçalanma) ya da “cleave.” (ikiye ayrılmak) anlamına geliyor ve “schizophrenia” kelimesinin ilk yarısını oluşturuyor, diğer yarı ise, “phren,” yani spirit (ruh)
Henry şizofren ya da değil, ki obsesyonları da var, çok titiz ve düzenli, çizgisel doğrulara takıntılı, kalabalık bir iş ortamında tekdüze bir hayatın, klasikleşmiş sessiz kalabalığın içinde kendisinden uzakta kalarak, normal bildiğimiz gerçekliğin dışına düşmüş bir karakter ve bu kadar kısa bir animede de ortaya bir karakter konması da bu animenin farklı olduğunu gösteren başka bir özellik. Başına gelenin de 100 kişiden birinin başına geliyor olması, normal olmayanın normalleştirilmesi olarak karşımıza çıkıyor. Henry olarak uyanabiliriz bir gün, ya da günden güne Henry’leşiyoruz ve bunun farkına varamıyoruz ya da farkındaymış gibi yapıyoruz. Çırpındıkça daha derine ve karanlığa, sessizliğe ve yok oluşa daha da yaklaşmamız mümkün, Henry’leşmek zorunda kalmak var sonunda, Henry’leşmeyip Henry’ye tuhaf/deli/değişik tanımlamaları ile bakmak da…
Her izleyenin farklı bir şey göreceği, izlenmesi gereken bir anime. Kimi varoluşa uzanacak, kimi deliliğe,  kimi 91 cm.ye takılacak -ben öyleyim- kimi animedeki bazı noktaların gözden kaçan bir hata mı yoksa bilinçli bir tercih olduğuna…
Sahi, neden 91 cm?

 

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…

 ”…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…” 

Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin.

 

Derin Göz

 

Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot,  Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.

Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca,  Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, …

 (Buradan indirebilirsiniz)

 

 Baudolino (Umberto Eco)  Suzan Başarslan

Yazınsal bir yapıt, “basit bir obje değil, çok yönlü anlam ve ilişkilerle tabakalaşmış bir niteliğin çok yönlü organizasyonudur.”* Bu organizasyonun incelemesi de kendisi kadar zor bir organizasyonu gerektirir ki, bu yüzden bir yapıtın incelemesi adına günümüze değin, birçok kuram ve inceleme yöntemi geliştirilmiştir. Bu makalede Umberto Eco’nun yazdığı Baudolino adlı romanın incelemesi Gerard Genette’nin “Yapısal Metin İnceleme” yöntemine göre yapılacak ve yapıt, üç düzlemde incelenecektir. Bakış açısı, anlatıcı türü, ana düşünce, eserin yazılış tekniği, dil… gibi sorunlara da değinilecektir. İncelemede Şemsa Gezgin tarafından İtalyancadan Türkçeye 2003′te çevrilen Baudolino esas alınacak, tespit ve yorumlar çeviri yapıttan yola çıkılarak belirlenecek ve ifade edilecektir.  İncelemeyi kitap halinde indirmek için buraya tıklayın 

 

 

Trackback URL

  1. 14 Yorum

  2. Yazan:eg Tarih: Eki 13, 2009 | Reply

    hiç duymamıştım. mutlaka izlemek lazım, çok ilginç ve yoruma açıkmış. ilginç birşey geçen yılki bursa ipek yolu film festivalinde kısa film yarışmasındaki çoğu film ya animasyon ya da yarı-animasyondu. ve izlediklerimin çoğunluğu çok derin filmlerdi. tabii sinema ile animasyon farklı şeyler ama animasyon da bir film imkanı açısından değerli. miyazaki’nin müthiç animeleri, ya da jan swankmajer’in tuhaf yarı-animasyon-canlandırma-kukla karışımları çok ilginç şeyler cidden. bunu da izlemek istedim şimdi:))

  3. Yazan:cb Tarih: Eki 13, 2009 | Reply

    sevgili suzan,

    yol yorgunuyum,ilk fırsatta okuyacağım,özlemiştim yazılarını

  4. Yazan:suzannur Tarih: Eki 13, 2009 | Reply

    mutlaka izleyin, Miyazaki ile karşılaştırılamaz, zaten farklı türler(kısa-uzan) ama az zamanda çok iş yapmış bir anime.

  5. Yazan:çuvaldız Tarih: Eki 13, 2009 | Reply

    Suzannur Hanım,
    Çok özlettiniz ve Aziz beyin dediği gibi güzel bir sürprizle ne de hoş geldiniz 🙂

    Kaleminizin kuvvetiyle anlattıklarınızdan seyrederek anlayabildiğim kadarıyla işlenen konuya paralel şekilde anlamlı olabilecek akıl yürütmem şu şekilde;

    111111111×111111111=12345678987654321
    9 adet 1’i yine kendisi kadar 1 ile çarptığınızdak çıkan sonuçtaki 9 merkez yada ayna gibi ele alınırsa 9’dan sonraki kısım başlangıçtan 9’a kadar gelen kısmın tersten tekrarı gibi.

    Aynı işlemi 10 adet 1 ile yaptığınızda düzen bozuluyor.Ve araya hiçlik idefe eden iki adet sıfır boşluğu giriyor.

    1111111111×1111111111=1234567900987654321
    Yansıma düzeninin bozulduğu nihai sayı 9.

    Bu da 9 sayısı ile ilgili nette bakınırken karşıma çıkan yukarıdaki iddiayı destekleyen nitelikte bir açıklama;

    DOKUZ :
    Dokuz eski sembolizm de bir bitişi göstermektedir. Zaten tek haneli sayıların sonuncusudur. Dokuz üçün karesi olduğundan da bir erişilen noktayı , tamam olmayı göstermektedir.
    Ancak dokuz sonun olduğu yerde başlangıcın da olması gibi başlangıcı da haber verir.

    1 ise malum,hiçlikten sonra gelen ilk ve kendisinden başkasına bölünemeyen asal sayı.

    Tabii öncelikle 9’un nihai sayı olduğu bilgisine sahip olmak gerekiyor.9’dan küçük adetteki 1’ler çarpıldığında da akis gerçekleşiyor.Eh bu da kabın hacmince demek oluyor herhalde 🙂

    “Neden 91 cm?”sorunuz için makul bir açıklama oldu mu dersiniz?

    Ayrıca Henry’nin farkında olduğu Skhizein’ni bana Mehmet beyin şu satırlarını anımsattı.”

    “Canım” dediği bir “aktör” ile “ben” dediği bir başka aktör vardı içinde ve bu iki aktörün istekleri çatışabiliyordu. Üstelik kendine daha yakın hissettiği “ben” bu çatışmanın farkındaydı!

  6. Yazan:suzannur Tarih: Eki 13, 2009 | Reply

    Sevgili Çuvaldız,
    91 ile ilgili açıklama hakikaten çok ilginç, son ve başlangıç, ya da daha çok ayna gibi, aynaya yansıyan görüntü gibi, varlık tek ama görüntü ikiliyor varlığı, biri gerçek diğeri sanal.
    Yorumunuz ne derecede doğru ben de bilmiyorum, sanırım animenin hikayecisine sormak gerek 🙂 ah bu rakamlar!
    Ben de sizleri özledim, sevgi ve saygıyla.

  7. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eki 14, 2009 | Reply

    Suzannur hanım hoş geldiniz.Gerçekten de özlettiniz kendinizi.

    Yazınızı dün geç saatlerde farkedebidim.Tabii ilk işim önce filmi izlemek oldu.Biliyor musunuz bir değil bir kaç izledim…bazı kısımlarını dondurdum,ileri-geri sardırdım.Ama kesin bir sonuca ulaşamadım.Kısacık filme o kadar şey sığdırılmış ki,dediğiniz gibi çok farklı yorumlara açık,farklı farklı anlamlar çıkarılabilir.Çok bilinmeyenli bir denklem gibi,verilmek istenen mesaj biraz şifreli verilmiş.Farkındalık-şartlanmışlık,sanal ile gerçeklik,başlangıç ile sonsuzluk,yaşam ile ölüm…liste uzatılabilir.İnsan psikolojisine kısmi göndermeler var…modern toplumun günümüz insanında yarattığı “yabancılaşma”teması var…kişilik bölünmesi,insan ruhunun boşlukları/kuytuları Niçe’nin çığlıklarıyla verilmiş adeta.

    Velhasıl film bir kaç çağrışım yarattı bende.
    Bilmece yönüyle Calvino’nun “Görünmez Kentler”adlı kitabı,
    Kafka’nın bir sabah “böceğe dönüşen insan”ı konu alan”Dönüşüm”adlı eseri,
    Ve David Lync’in “Kayıp Otoban”filmi.
    Hepsinin ortak özelliği,bu yapıtların zor anlaşılır olması.Ve elbette insan’ın ortak yazgısını,çaresizlik ve çırpınışlarını merkeze alan yapıtlar olması.Sanırım bunlara(benim açımdan)Skhizein de eklenmiş oldu.Gecenin bir yarısı bana dedektifçilik oynattığına göre:))
    Sahi neden 91?Hâlâ bir ipucu yakalamadım da…

    *****

    Kaleminize,zihninize sağlık Suzannur hanım,güzel yorumlamışsınız filmi,lakin yine de şu 91 rakamını bir türlü çözemedim.Çuvaldız hanım rakamlar üzerinde biraz çalışmış gerçi ama daha bir araştırmak lazım.Çok sevdiğim mahir bir matemetik öğretmeni dostum var,ona havale edeceğim konuyu:))
    Bir de Cemile hanımın dönüşünü bekleyeceğim.Yok öyle “yol yorgunuyum” deyip kaçmak:))
    Enver bey’de öyle kolay kolay sıyıramaz çünkü onun alanı.Çözerse o çözecek bu düyümü.Neyse çenem açıldı mı kapanmak bilmez.Hepinize en içten sevgilerimle.

  8. Yazan:Faruk Ahmet Tarih: Eki 14, 2009 | Reply

    Yalnız, bir hatanız var yanılmıyorsam: Skhizein bir “anime” değil, “animasyon”.

    Anime yalnızca Japonya’da üretilen tarzdaki animasyonlara denir. Anime fanları çok kızar, benden söylemesi 🙂

  9. Yazan:eg Tarih: Eki 14, 2009 | Reply

    aslında 91 cm’nin bir özelliği olmayabilir. zira ingiliz metrik sisteminde 1 yarda aşağı yukarı 91 cmdir(91.44cm).bu da bir fikir yani:))

  10. Yazan:suzannur Tarih: Eki 14, 2009 | Reply

    Aziz Bey,
    Öncelikle bu güzel yorum için çok teşekkür ediyorum, konuyu daha da derinleştirmişsiniz. Bu arada ben de sizi çok özledim. Uzun süren bir moladaydım, umarım bu, açılış olur.
    SEvgiyle.

    Faruk Ahmet,
    Uyarıya teşekkür ediyorum. Düzeltiyorum, animasyon :))Ben de bir anime fanıyım :)Hatta manga da takip ederim.

  11. Yazan:ismail Tarih: Eki 15, 2009 | Reply

    daha çok insanın toplumda kaybolması olarak anladım ana fikrini yani sınıfayız beden olarak ama ruhen orda değiliz.gün gün kayboluyoruz yalnızlaşıyoruz.bir koro içindeyiz şarkıya eşlik etecek kadar aciziz sadece dudaklarımızı kıpırdatarak eşlik etiyoruz.yada ben ve ruhum iki farklı kişilik şeklinde hareket ettiğini gösteriyor beden ne yapmak ister ruh ne yapmak ister. 91 cm ve 75 cm bir anlamı olduğunu düşünmüyorum.izlemesi gereken bir filmdir

  12. Yazan:Can Tarih: Mar 28, 2010 | Reply

    Sanıyorumki herkesin aklına takılan bir soru var… ”Meteor neden bir yere çarpmıyor ve hasar vermiyor ve herşeyin içinden geçiyor”

  13. Yazan:Doru Tarih: Ağu 3, 2010 | Reply

    Meteor sadece bir metafor. Semih Kaplanoğlu’nun da sinemasında sık sık değindiği; “biz insanların belirlediği dışında çok daha ulvi zamanların ve mekanların da bulunduğu” düşüncesi akla geliyor. Ev, iş yeri, eşya, araba gibi maddelerin buluduğu kadar uzayda da yıldızlar veya meteorlar gibi görünen veya görünmeyen maddeler de mevcuttur.

    Herşeyi maddeselleştirip yüzeyselleştirdiği ve giderek insanın doğasına aykırılaştığı bu kapitalist sistem içerisinde bir durup da: “Biz ne yapıyoruz böyle, acelemiz nedir ki” diyen bir insana şizofren demek yanlış olur. Bu insan bu ulvi uzamların varlığının farkına varan ve kalbinin gözü açılan bir insandır. Fakat sisteme uyum sağlayamayan insan, ne yazık ki sistem tarafından “deli” damgasını yer, toplumdan soyutlanmaya başlar, eve kapanır, sistemin dur durak bilmeyen süratine uyum sağlayamaz, evinde hobiler edinir (teleskopla uzaya bakmak, Sümerliler’i araştırmak, Din’i araştırmak, forumlarda saatlerce tartışmak, psikanalize, mistisizme merak salmak, …).

    Kapitalist sistem diyorum, çünkü bu kısa animasyondaki işyeri bana Orson Welles’in Dava (Kafka uyarlaması) filmindeki iş yerini hatırlatıyor. Sorgulamadan, ne için ve kimin için çalıştığının farkında olmadan daktilo başında saatlerini tüketen insanlar… En ufak bir yanlışın affedilemez ve yerine zaten bir başkası bulunur mantığı.

    Animasyondaki ufak tefek sayılara takmamak lazım ki bu hakikatin ne olduğunu unuttur.

    Böyle bir animasyon yapılmışsa, lütfen tekbaşına hobiler edinip delirmeyelim, hepimiz beraber delirip (FARKINDALIK) şu sisteme bi dur diyelim…

  14. Yazan:goktug Tarih: Ara 1, 2010 | Reply

    bakışta bi problemi yok ama dokunuşta 91 cm uzakta o yüzden teleskopla bakabilior ama teleskobu hareket ettireceyi zaman 91 cm soluna geçior

  15. Yazan:Ferhat Tarih: Oca 19, 2013 | Reply

    İzlemek isteyenler için youtube linki verelim… 🙂

    Skhizein

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin