RSS Feed for This Post

Mezopotamya’nın çocuklarının adına…

Gözlerimden akıp gidiyor ömrümün sancılı anıları, içim kanıyor konuşurken bile gözleri dolan ilk defa dinlenmiş olmanın getirdiği heyecanla elleri titreyen Mezopotamya’nın çocuklarına…Daha doğduğumuzda çizilirdi bol yaralı tarihimiz avuç içlerimize.Kulağımıza adımız değil ezanla; kadınların yanık ağıtları okunurdu. Zira yaşımızdan büyük bir savaşın ortasına düşüvermiştik, yaşanacak acılarımız vardı gül rengi güleç günlerden çok.

Bir yerlerde sürüp giden savaşı televizyonlarınızdan izlerken siz biz sabahları evlerimizin üstünde geçen uçaklarla tahmin ederdik biz o günkü çatışmanın büyüklüğünü.Hayır çalar saatlerimiz uyandırmadı bizi, o kadar uyumaya fırsatımız olmadı zira…Timlerin, askerlerin silahlarının uçlarıyla bölündü uykularımız daha uyanmadan güneş bile.Saymadık kaç kez dövdüler annemizi, babamızı…Kaç kez götürdüler sevdiklerimizi kapalı cezaevine…

Çocukluğumuzun bütün hayallerinin ortasına oturdu bir dağ…Çoğumuz kocaman bir canavar olduğuna inanırdık dağda; zira gidenlerin hiçbiri geri dönmezdi.Bir yer vardı uzakta bir dağ, öyle bir yer ki kimse geri dönmezdi. Ağlanamazdı oraya gidenlere, arkasından gözyaşı dökmek yasaktı. İyice tembih edilirdi okul öncesi saatlerde onların adından bahsetmemenin gerekliliği.

Hayır televizyon dizilerinden tanımadık cezaevlerini, çocukluğumuz orada geçti.Nedense daha bir “Tu çawa yi?” bile demeden biten görüş süreleriyle büyüdük biz gri duvarların arkasında.

Beyaz toroslardı kabuslarımızın baş kahramanı…Hep bir beyaz araba dolanıp dururdu çevremizde, ne zaman çok görünmeye başlasa o beyaz araba birileri giderdi bir daha hiç dönmemek üzere…Beklemeyi öğrendik biz; aciz, çaresiz, umutsuz beklemek öğretildi bizi geçmezken boyumuz bir arşını…Hala kabuslarımızda beyaz arabalar alır götürür yakınlarımızı.

Yok biz ölümü anlatılanlardan bellemedik: Babamızı vurdular sokak ortasında eli elimizdeyken yere serdiler cansız bedenini.Yok biz ölümü romanlarda görmedik:Bir panzer eziverdi en yakın arkadaşımızı.Yok biz dizilerden öğrenmedik ölümü: Ölüm büyüttü bizi geçmezken yaşımız bir elin parmaklarını…

Türkülerden bilmedik biz gurbeti.Yıkıldı evlerimiz, köylerimiz yıkıldı, ailelerimiz yıkıldı…Göç ettik uzak diyarlara.Ayrı düştük toprağımızdan ,arkadaşlarımızdan, dilimizden ayrı düştük.

Yok yabancı bir ülkeye yapılan bir gezide hissetmedik biz yabancılığı.Daha 7 yaşında kahverengi bir sırada arkadaş olduk biz yabancılıkla bilmediğimiz bir dilde konuşurken öğretmenimiz.Bilmediğimiz bir dilde dünyayı, tarihi, edebiyatı anlatırken kitaplar iyice pekiştirdik dostluğumuz yabancılıkla.

Şimdi siz neden diyorsanız, neden Uğur onları söyledi dün gece?Peki ben sorayım size niye, niye?Niye dilim yasaklandı benim bunca yıl, niye acının ortasına doğdum? Niye uçaklar geçti tepemizden, niye silahlarla uyandık daha yankılanmadan horozların sesi ve ay yeni dalmışken uykuya? Niye dövdüler annemizi, babamızı bazen de bizi kürt olduğumuz için mi? Niye götürdüler sevdiklerimizi olmadan bir kanıtları? Niye ağlayamadık dağa giden sevdiklerimiz için? Katil bile olsa unutabiliyor mu insan sevdiğini?Niye o kadar kısaydı ki görüşme süresi 6 yaşında çocuğun babasına söyleyeceği örgüt sırrı olur diye mi?

Şimdi siz diyorsunuz niye, niye öyle dedi Uğur?Peki ben soruyorum: niye geldiler o beyaz arabalar, niye dönmedi gidenler o beyaz arabaların içinde ne ölü ne diri? Çaresiz beklemek cezası niye kesildi bizlere?

Şimdi siz diyorsunuz nedir sebebi kürtlerin içindeki bu yangının ? Peki ben soruyorum size neden vurdular benim babamı elleri elimdeyken? Niye ezdi panzer oyun arkadaşımı, birgün dağa çıkar diye mi?Şimdi soruyorum ben size niye yaktılar köylerimizi,evlerimizi niye dağıttılar?Uzaklarda acı çekelim mi diye mi?Niye bilmediğimiz bir dilin kucağına attılar bizi? Konuşmadan kendi dilini bir yabancı gibi kahverengi sırada yabancılaşmanın acısını tadıp isyan etmeyelim mi diye mi?

Zor geliyor PEKEKE denmesi, zorunuza gidiyor Abdullah Öcalan’a sayın denmesi kanınıza dokunuyor. Kendinize göre birçok haklı nedeniniz de var belki. Hepimiz Türküz diyorsunuz, herkes bu vatanı, milleti, devleti sevsin diyorsunuz. Peki ben size sorayım ya sizin başınıza gelseydi bunlar siz ne yapardınız? Sevmeye devam eder miydiniz bu ülkeyi, babanızı öldüren devleti sever miydiniz, sever miydiniz okulu, sever miydiniz panzerleri bir arkadaşınızı ezdikten sonra? Şimdi siz söyleyin bütün bunlardan sonra neden sevmiyorsun diye kızabilir misiniz o çocuğa? Kızabilir misiniz?

Trackback URL

  1. 18 Yorum

  2. Yazan:nesli Tarih: Eyl 17, 2009 | Reply

    sevgili ceren, soruların insanın içine gelip oturuyor.. aslında soru sormanın kendisinin anlamlı olduğu bir gerçeklik içinde yaşıyoruz. belki de en güzel cevap birlikte oturup ağlamaktır acılarımıza, yaşadıklarımıza, kayıplarımıza, ve onları “kaybedenler kaybetti” diyebilmektir.. “gül rengi güleç günler”in artık yakın olması duasıyla…

  3. Yazan:özlem Tarih: Eyl 17, 2009 | Reply

    Neden vurdular babamı? Ceren bu soruyu filistinden sorsan belki sanâ iki cift teselli cumlemız olurdu ama bak görmüyoruz seni işte:(

  4. Yazan:Aynur B. Tarih: Eyl 17, 2009 | Reply

    Sayın yazara başsağlığı diliyorum en baştan.
    Filistinde çocuklar öldürülürken « onlar yahudi, onların kitabında hepsini gebertin yazıyor, Yahudilerin vahşi olması normaldir” diyordu kimileri. Tevrat’tan mevrattan sayfalar dolusu alıntılarla forumları süslüyorlardı. Kürtleri öldüren jitemciler müslüman değil mi ? Kur’an da mı bozuk diyeceğiz şimdi ?

  5. Yazan:Osman ÇELEBİ Tarih: Eki 7, 2009 | Reply

    bir kere alttan alıp kaşımasak. bu yazının edebi değrinde şehitler içinde yazı var ve diyor ki sevebilirmiyim şimdi Kürtleri

    aynı şey aynı düzen.. Hep acitasyon,demogojik lafları edebiyata bulaştırmak.

    HEPİMİZ KARDEŞİZ
    Sadece Kürt Türk değil.Gökkubenişn altındakilerin hepsi dahil.

  6. Yazan:özlem Tarih: Eki 7, 2009 | Reply

    babası faili meçhule kurban gitmiş bir gençkızın yürekten gelerek yazdıklarını ne kadar kolay acıtasyon olarak damgalamışsınız. Ne yazık böyle yorumları okuyunca insanlıktan ümidimi kesesim geliyor. Gerçekten yazık.

  7. Yazan:kuvvetlemuhtemel Tarih: Eki 9, 2009 | Reply

    Kaç tane asker faili meçhul (nereden geldiği bilinen ama görülmeyen) kurşunla öldü! Bende size bu konuda şehit kızlarının annelerinin yazılarını getireyim. Olur mu?

    Bu sorunun bitmesi için iki tarafında acılarını yutması gerek. Sabırla Allah’a teslim olduktan sonra ümmet çatısı altında birlik olabilir.

    Faili meçhul dediğiniz babası acaba kaç askerin ölmesi için örgütsel görevde yer aldı. Bu öldürülmesi anlamına gelmez. Bende illegalitenin tetikçi olarak devlet tarafındna kullanılmasına karşıyım.

    Ama kusura bakmayın yok böyle bir ajitasyon..

  8. Yazan:eg Tarih: Eki 9, 2009 | Reply

    osman bey size yazmayayım yazmayayım diye bekledim durdum ama sabrım taştı üzgünüm…bakın ben bazı insanların “ümmet” “ümmet” deyip durmalarından ve bunu dedikten sonra zulmün yanında olmalarından tiksiniyorum. ümmet deyip durmayın, zira – ben dahil- çoğu müslüman sizinle aynı ümmet değil! ümmet deyip birilerine küfür eden, hakaret edenlere çok denk geldim şimdiye kadar. siz de anladığım kadarıyla buraya aynı amaçla gelmişsiniz…

  9. Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Eki 9, 2009 | Reply

    eg bey;

    aslına bakarsanız haddim değil ama bu dışlayıcı söylemiz de hoş değil. tanıdığım kadarıyla böyle biri de değilsiniz ama bazı durumların izahında zorlandığınızda ehveni şer yöntemini benimsediğinizi düşünüyorum ve de tam bu noktada katkı sağlamak istedim.

    “…HEPİMİZ KARDEŞİZ
    Sadece Kürt Türk değil.Gökkubenişn altındakilerin hepsi dahil…” diyebilen de güzel bir insanımız Osman bey.

    şimdi benim kafama takılan şu. osman beyin dile getirdikleri aslında “halk” dediğimiz mübarek kalabalığımızın ortlama düşüncesi ve kaldı ki osman bey çok daha ilerisinde bir cümle kurmuşken ona böyle çıkışırsanız kanaatimce kurgusal bir halk söyleminden başkası kalmayacak elimizde ümmet namına.

    bana kalırsa, osman beyin yanlış düşüncelerini ve bu düşünceyi mümkün kılan zihniyeti osman beye anlatırsanız bir tercih yapma noktasında düşünecektir ama bu biçimiyle belki de hiç karşılaşmadığı ve buyüzden anlayamadığı bir seçeneksizlikten dolayı mahkum edilmiş olmaz mı?

  10. Yazan:eg Tarih: Eki 9, 2009 | Reply

    rüştü bey,
    bakın siz neyi istiyorsanız onu, kime isterseniz anlatın ama benim kime neyi nasıl anlatacağıma bi-zahmet karışmayın. bu mesajı yazdıysam osman beyin yazdığım mesajların tümüne yönelik birşeydir bu. ve evet ben, bir insanın hissettiği acıyı dile getirmesine ajitasyon diyen insanlara diyecek söz bulamıyorum. evet ben o insanla aynı ümmetten değilim…siz isterseniz güzel insanınız osman beyle beraberce haşrolabilirsiniz ben almayayım olmaz mı?

  11. Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Eki 9, 2009 | Reply

    olur…

  12. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Eki 9, 2009 | Reply

    Osman bey,

    Yani çözüm acıları unutup sineye çekmek midir? İnsan tabiatına aykırı bir şey teklif ediyorsunuz. Siz, acılı bir insanı teselli edebilirsiniz ama ona “acını unut” demeye hakkınız yok. “Terörün sebebi ekonomiktiiir, iş, aş gelince biter” diyenlerin dediği gibi kolay değil mesele. Askerliğimi kürtlerle birlikte yaptım. Hepsinin belleğine kazınmış böyle hikayeler vardı. Kürtlerin hepsi bir şekilde bu tip olayları yaşadı, tanık oldu. Hala yaşamaya devam ediyor. Unut demekle olmuyor bu işler. Bu insanların derdini anlamadıkça, halleriyle hemhal olmadıkça hiçbir şey düzelmeyecek buna emin olabilirsiniz.

  13. Yazan:özlem Tarih: Eki 9, 2009 | Reply

    Osman Bey oncelikle samimi olsaydınız o kızın babası kac askeri vurmuştur gibi ön yargılı bir etiketleme yapmadan önce acaba ne oldu diye sormayı denerdiniz. Ajitasyonmuş. Ön yargılar ezberletilmiş laklaklar nasıl da kalpleri katılaştırıyor. Belki de önce bu yüzden allah demeden la dememiz gerekiyor. La demeden allah diyenler bir bakmışsınız putperest olup çıkmış farkında bile değil. kafa konforu iyi bir şeydir ama siz sorrmayın ne oldu demeyin merak etmeyin hiç kalbiniz yaşlanmaz.

  14. Yazan:cb Tarih: Eki 10, 2009 | Reply

    osman beyin taşkın bir milli görüş imzası hevesinde slogancı bir militarist olduğu göz önünde bulundurulunca bu yorumlarına hiç şaşırmadım.ben de zaten bu cümleleri okuyunca aynı ümmet içerisinde olmaktan ürküntü duydum,ümmet kimin tekelindeymiş ki?hangi ümmet çatısı tanımı ‘milli’ ön kelimesini kabul eder,peh !

  15. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Eki 10, 2009 | Reply

    Osman Celebi,

    Lütfen bu yaziyi okuyun,
    yeni yorumlarinizda bizi okuyup anladiginiza dair bir isaret bekliyor olacagiz:

    Irkçıya kızılmaz, acınır!
    http://www.derindusunce.org/2008/09/08/irkciya-kizilmaz-acinir/

  16. Yazan:özlem Tarih: Eki 16, 2009 | Reply

    hani sessizliğin sesi derler ya. Bu yazının en çok okunanlar arasında üçüncü olduğunu görünce bunu düşündüm. Demek ki sessizlik her zaman ilgisizlik demek değil. Bazen ne söyleyeceğini bilememek anlamına da gelebiliyor.
    Sevgili Ceylan sen yazını yazdın bize sorularını yönelttin bizler de her zamanki gibi susuyoruz. Çünkü verecek cevabımız yok. Bakacak yüzümüz olmadığı gibi.
    …..
    Şimdi siz diyorsunuz nedir sebebi kürtlerin içindeki bu yangının ? Peki ben soruyorum size neden vurdular benim babamı elleri elimdeyken? Niye ezdi panzer oyun arkadaşımı, birgün dağa çıkar diye mi?Şimdi soruyorum ben size niye yaktılar köylerimizi,evlerimizi niye dağıttılar?Uzaklarda acı çekelim mi diye mi?Niye bilmediğimiz bir dilin kucağına attılar bizi? Konuşmadan kendi dilini bir yabancı gibi kahverengi sırada yabancılaşmanın acısını tadıp isyan etmeyelim mi diye mi?

  17. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eki 17, 2009 | Reply

    Özlem hanım,

    Tesbitiniz çok güzel.Sessizlik her zaman ilgisizlik demek değildir.Hatta bana göre bazen en anlamlı cevaptır sessizlik.

    Ancak haddim olmayarak önemli bir ayrıma da dikkatinizi çekmek isterim:Çocukların ölümünü umursamayan körelmiş vicdan suskunluğuyla bu tür insanlık ayıpları karşısında yaşanan acının yüreklerde saklandığı sesizlik birbirinden farklıdır.

    Birinci gruba girenler pek sessiz de sayılmazlar aslında.Onlar,evet,her türlü insanlık suçu işlenirken susarlar,görmezden duymazdan gelirler…Ta ki zülme karşı haykıran bir çığlıkla karşılaşana dek.İşte o zaman suskunlukları bozulur,sesleri duyulmaya başlar.Militarizme,putlaştırdıklara kutsallarına duydukları hastalıklı bağlılıkla gürültü etmeye başlarlar hep bir ağızdan.Çünkü tek kaygıları tapındıkları putlarıdır…putlarına laf söyletmezler.Ha,bir çocuğun bedeni mi parçalanmış havan topu mermisiyle,kurşunlardan kalbura mı dönüşmüş 11 yaşındaki çocuk bedeni…bunlar pek umurlarında olmaz.Varsa yoksa “kutsallar”ı!Ve başlar komplo teorileri…yalan,riya,inkar korosu.

    İşte böyle sevgili Özlem kardeşim,sesizlikten sessizliğe fark vardır,bunu asla unutmamalıyız.

  18. Yazan:arif Tarih: Eki 17, 2009 | Reply

    Türkiye Ermeniler ve Kürtler dahil barışma ve yapılan yanlıştan dönme yolunda adımlar atarken, buna engel olmak adına çok dezenformasyonlar yaşayacağız şüphesiz. Küçük Ceylan ve polisten dayak yiyen çocuk, elbette vicdanları yaralıyor. Ancak sistematik bir zulüm makinasını kırmak adına, Türkiye hareketlenmiş ve tüm kanıyan yaralarını sarmak için açılımlar başlatmışken, vicdan diyerek, enfüsteki ayağa saplanıp kalmamak lazım. Pergelin sabit ayağını vicdana sıkıca sabitleyelim, ancak gezen ayağı ile gözümüzü dört açıp gelişmeleri izleyelim ve zalimin iğvasına düşmeyelim…Karanlık ve kimin hizmetinde olduğu belli olmayan bir terör organizyonu, Ergenekonla gıllı gışlı ilişkiler, bunların masum olduğuna inanmak zor. İsrail çok sıkıştı, bölgedeki tek dayanağı masonik vesayetçi yapı yıkılıyor. Ancak medyanın önemli bölümünü kontrol ettiğinide unutmayalım. Daha çok kışkırtmalara hedef olacağımızı unutmayalım. Daha on gün önce Gazzede yapılanlara seyirci diye vicdan adına eleştiriliyordu Türkiye unutmayalım..Gazzeyi unutmayalım…

  19. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eki 18, 2009 | Reply

    Arif bey haklısınız,gerçekten çok hassas bir dönemden geçiyoruz.Evet,hükümetin geçmişteki yanlış politikalardan dönme adına ciddi çabaları var.Hem dışarıda hem içeride bir şeyleri değiştirmeye kararlı olduğu kesin.Lakin değindiğiniz gibi bu çabaları boşa çıkarmayı,proveke etmeyi amaçlayan unsurlar da yok değil.Barış sürecini her ne pahasına olursa olsun sekteye uğratmayı planlayan bu şer güçlerine karşı elbette demokrasi ve barış yanlılarının dikkatli davranması gerekir.Üstelik kavga ve çatışma ortamını/toplumsal kaosu barışa tercih eden bildik zihniyet tek taraflı da değil.Karşı kutuplarda görünmelerine karşılık,düşmanlıkları daha da körükleyen söylem ve hareket tarzında bu güçler ortak tavır geliştirmekte,karşılıklı olarak çatışmalı ortamı diri tutmaya çalışmaktadırlar.Baskın(Oran)hocanın dikotomi olarak tanımladığı durum yani.Örnekler:Avrupa’da Türkiye’nin AB’ye alınmasına karşı olan kesim ile Türkiye’nin AB’ye girmesine karşı olan kesimin tuhaf benzer bir zihniyete sahip olmaları gibi…Ermenistan’la ilgili sorunların giderilmesi adına başlatılan diplomasi açılımına,Ermeni diasporasının Sarkisyan’ı,bu zihniyetin Türkiye muadillerinin Gül’ü vatana ihanetle suçlaması gibi…Ya da,hükümetin “içerideki”demokrasi açılımına Emine Ayna ve Devlet Bahçeli’nin benzer sert ve kaslı dili kullanmaları gibi.Dikkat ederseniz,birbiriyle farklı cephede olanlar/öyle görünenler-içeride veya dışarıda-statükonun devamında aslında müteffiktirler,aynı dili konuşurlar.Tabii konumuzla alakalı bir takım yanlışlar da aslında barış sürecini baltalama amaçlı provakatif eylemler olabilir.Muhtemeldir.Bakın,1993 yılında bugünküne benzer bir süreç yakalanmıştı.Tam da barış rüzgarlarının estiği bu dönemde 33 erimiz şehit edildi Bingöl’de.Bu,dikkate değer ve son derece düşündürücüdür.Aradan 15 yıl gibi bir süre geçmesine karşın,bugün o dönemin karanlık güçleri tarafından işlenen bu katliamın hangi amaçla planlandığı sorgulanıyor,tartışılıyor.Aktütün,Dağlıca baskınları;her barış işareti arkasında yaşanan asker kayıpları,şehit cenazeleri,keza Ceylanlar,kolu kafası kırılarak dövülen çocuklar.Dolayısıyla benzer olayların barışa bir adım daha yaklaşıldığı dönemlere rastlaması sadece birer tesadüf olamaz.Bütün bunlara,değindiğiniz dezenformasyon,yani bilinçleri çarpıtma/karartma/yanıltma gayretleri eklendiğinde sanırım ne denli hassas bir sürçten geçtiğimiz daha net anlışmaktadır.

    Kısacası işimiz bir hayli zor.Tarihimizin belki de en kritik eşiğini atlamak üzereyiz.Ve elbette en samimi,en vicdanlı anımızda bile hatırlattığınız “tuzaklar”karşısında dikkatli olmak durumundayız.Zira zaman içerisinde bu denli içiçe girmiş karmaşık ilişki ağı,tüm çözüm yollarını tıkama noktasına getirmiş,yaşadığımız tüm sorunlar adeta kangrenleşmeye yüz tutmuştur.Sadece Ermeni sorunu,Kürt sorunu vs.ile de sınırlı değil bu durum.Başörtüsü sorunundan,demokratikleşmeye,hak ve özgürlüklerden yeni bir sivil Anayasanın tesisine kadar statükocuların direnciyle karşılanmaktadır.Her açılımın,her reformun önüne engeller,barikatlar kurulmaktadır.Ve elbette bu engellerin aşılması adına bizlere büyük sorumluluklar düşmektedir.Yani sağduyu,akliselimlik ve serinkanlılık.Bu dengeyi doğru kuramadığımızda evet,haklı tepkiler bile bazen statüko yanlılarının değirmenine su taşıyabilir.Bu noktada size katılıyorum.
    Ancak,daha dikkatli olalım derken tamamen susmak da çözüm değil.1 Mayıs,Dünya Barış Günün’ü gibi etkinlikleri,ya da ülkemizdeki veya Gazze’deki Ceylanlan’ların,Amar’ların,Cemal’lerin dramlarını bahane ederek cam vitrin indirerek öfke seline dönüştürmek olmamalı elbet,ama Mezapotamya’nın Çocuklarının çığlıklarına da kulak verilmeli.Bu çığlığa ses vermek,hatta bazen anlamlı bir sessizlikle karşılık vermek ile pravakasyoncuların oyununa gelmek farklı şeylerdir,bunu da unutmamalı.
    Saygılarımla.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin