RSS Feed for This Post

Darbecilerin silahlarını tanıyalım

 Tabancayı, el bombasını ögrendik ama … Ergenekon’un cephaneliklerinden garip isimli silahlar da çıkıyor : LAV silahı, C4 patlayıcı, kurşun kalem…

 Ortadaki karışıklığı biraz gidermek iyi olabilir.

 LAV Silahı

 LAV ki aslında LAW olacak, omuz üzerine konarak roket atmaya yarayan silahın adı. İsmi konusunda (light anti-tank weapon = hafif anti-tank silahı) çeşitli rivayetler ve varyasyonlar var. RPG (rocket-propelled grenade) adıyla da anılan bu silahın kullanım alanları çok çeşitli. Sıcak savaşta tankı hedef alan silah belli bir mesafe gittikten sonra kendiliğinden patlayan roketler sayesinde piyadelere karşı da kullanılabiliyor.

 Terörle başı dertte bir ülke olan Türkiye açısından LAW / RPG tipi silahlar büyük önem taşıyor. Zira bu tür silahlar adına “terör” dediğimiz asimetrik savaşın (ya da gerilla) vazgeçilmez bir ögesi. (Asimetrik savaşın tarifi için bkz. PKK… Ters giden nedir? Bundan sonra nereye?) Neden? Bu tür silahlar ucuz ve nispeten “vasıfsız” personel tarafından kullanılması kolay. Bir zırhlı araç vurulduğu zaman ise çok sayıda er ve subayın öldürülme riski var. Tahrip edilen zırhlı aracın fiatı roket atarın veya mermisinin fiatıyla karşılaştırılmayacak kadar yüksek. Netice olarak asimetrik.

 

C4 Patlayıcı

Cyclotrimethylene-trinitramine (C3H6N6O6) yaygın olarak plastik patlayıcı adıyla bilinen, mantı hamuru kıvamında bir madde. Kolay patlamayan ve şekil alabilen bir malzeme olması sebebiyle teröristler çok seviyorlar. Havaalanlarında saptanması da zor.

 Üretimi esnasında “bağlayıcı” olarak içine katılan polizobütilen sayesinde yumuşak bir kıvam alıyor. İmalatçı firmalar güvenlik sebebiyle içine “işaretleyici” kimyasal maddeler de katıyorlar.Böylece polis bir C4 ele geçirirse nereden çalındığı belli oluyor. Türkiye’de TSK’nın elindeki C4 ABD’den geliyor. Tıpkı rahmetli Uğur Mumcu’nun ölümüne sebep olan patlamada kullanılan malzeme gibi.

Küçük miktarda bir C4 bile büyük hasar verebiliyor zira katı patlayıcılar içinde en hızlı ve yıkıcı patlayanlardan biri. Yanıcı bir gaz saniyede 2000-2500 m hızla patlarken C4 bunun 4-5 katına erişebiliyor. (Kaynak: Cooper, Paul W., Explosives Engineering, Wiley). Yani Kurtlar Vadisi’nde gördüklerinizin aksine böyle bir patlamadan koşarak kaçma imkânı yok. Bir anda herşey yok oluyor. Hâlâ hayatta iseniz herşeyin yolunda gittiği bir dünyadan herşeyin dümdüz olduğu bir dünyaya geçmiş oluyorsunuz. Bir kaç yüz gramlık bir C4 bloğu her hangi bir aracı paramparça etmeye yeterli.

 Kurşun Kalem

 Darbecilerin elindeki en tehlikeli silah. Görünürde tamamen zararsız. Ama bir darbecinin elinde bir anda değişim geçirip öldürücü bir silah haline gelebiliyor. Belirtileri:

  • – Ordu göreve!
  • – Cahil halkımız demokrasiye hazır değil,
  • – Misyonerler bizi Hristiyan yapacak,
  • – Türk’e Türk’ten başka dost yoktur,
  • – Yahudiler Güney Doğu’dan toprak almış,
  • – Ergenekon aslında siyasî hesaplaşmadır,
  • – Sanıklar suçlarını bilemeden yargılanıyorlar,
  • – Vatan parça parça satılıyor…

Teröristler yakalanmak üzereyken silgi ile delilleri yok edip kalemi ceplerine sokuyorlar. Amman dikkat!

Trackback URL

  1. 15 Yorum

  2. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Nis 22, 2009 | Reply

    Mehmet Bey,

    C4, LAV gibi silahlar dediğiniz gibi aynı zamanda ordular ve Terör Örgütlerince de kullanılır.

    Gerektiğinde maket bıçağı, bira şişesi gibi gereçler de silah olarak kullanılabilir.

    Yani silahları tanıtmanız biraz gereksiz olmuş.

    Ancak burada asıl anlatmak istediğiniz sanıyorum Yazının Başlığında ve Son bölümünde saklı.

    Yazının başlığına “Darbeciler” diyerek bir hüküm vermişsiniz. Ancak bildiğim kadarı ile henüz kimin ne darbecisi olduğu, orada burada bulunan silahların hangi amaçla kim tarafından saklandığı ile ilgili net bir bilgi yok.
    Bir Mahkeme Sonucu Yok.

    Sanıyorum bütün F Tipi yazarlar gibi sizde de kamuoyunun bilmediği bazı bilgiler var. Açıklarsanız seviniriz.

    Gelelim yazınızın son bölümüne, “Ordu Göreve” Kim orduyu hangi konuda göreve çağırdı ? Sanıyorum bunlar bellidir. Açık açık yazın lütfen.

    “Cahil Halkımız Demokrasiye Hazır Değil” Bu cümleyi kullanmak başka, bu cümlenin anlamını uygulamak başkadır.

    Mesela Demokrasi Sevdalıları, Demokrasi’nin herkesin fikrini söyleme hürriyeti olduğunun farkındalar mı ? Bunun içine “Cahil Halkımız Demokrasiye Hazır Değil”, “Ergenekon Aslında Siyasi Hesaplaşmadır” gibi diğer altta sıraladığınız cümleleri kurabilmek de girer.

    Bu cümleler içinde katıldıklarım da var, katılmadıklarım da, bunlar üzerinde tartışılır ve konuşulur. Demokrasi budur.

    Ancak siz bu cümleleri burada sıralayıp birer silah olarak göstererek bizzat kendinizin Demokrasiye Hazır Olacak kadar İnanmadığınızı açıkça doğruladınız.

    Başlığınıza dönersek, Demokrasiler de İnsanlar Suçları Mahkemede bir hükme bağlanana kadar masumdur. Oysa burada demokrasi savunucuları tarafından hüküm verilmesi için, evin aranması bile yetiyor.

    Sanıyorum haklısınız “Kalem” gerçekten iyi bir silahtır.

  3. Yazan:MY Tarih: Nis 22, 2009 | Reply

    Hakki Bey,

    Düsünmek taraf olmaktir 🙂

    Ergenekon davasi baslamadan çok önce yamuk giden seyler vardi ve biz bunlarin farkindaydik. Ne AKP’yi ne de Zekeriya Öz’ü beklemedik düsünmeye baslamak için.

    11 eylül 1980’e kadar kan gövdeyi götürüyordu, darbenin ertesi günü PAT diye nasil durdu terör? Zaten siki yönetim vardi. Zaten bütün iç güvenlik yetkileri genel kurmaya verilmisti.
    Zaten hukuk her yerde askiya alinmisti. Nasil yapti Kenan Evren bir gecede terörü durdurdu? Ve neden daha önce yapmadi?

    Ülkenin (eski) kara kuvetleri komutani (Yasar Büyükanit, 2003) basini çagirip “2000 terörist ve büyük miktarda patlayici girdi içeri, herhalde saldiri olacak” diyebiliyorsa ve hiç bir otorite ona “kardesim, sen bostan korkulugu musun? elin armut mu topluyordu? sinirlarin bekçisi degil misin?” diyemiyorsa, ardindan bu adam genel kurmay baskani olabiliyorsa her halde kör olmak lazim “tarafsiz” kalabilmek için.

    evet,
    Düsünmek taraf olmaktir 🙂

  4. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Nis 22, 2009 | Reply

    “11 eylül 1980′e kadar kan gövdeyi götürüyordu, darbenin ertesi günü PAT diye nasil durdu terör? Zaten siki yönetim vardi. Zaten bütün iç güvenlik yetkileri genel kurmaya verilmisti.
    Zaten hukuk her yerde askiya alinmisti. Nasil yapti Kenan Evren bir gecede terörü durdurdu? Ve neden daha önce yapmadi?”

    Mehmet Bey terörün bir gecede nasıl durduğunun net açıklamasını ben bilemem. Ancak tahmin edebilirim. En güzel açıklamayı sanıyorum bizzat Kenan Evren yapacaktır. Henüz yaşarken ona sorulmasında fayda var.

    Öte yandan özellikle şehirlerde gerçekleşen terör olaylarını durdurmak polisin görevidir.
    Bu yüzden darbe öncesi terör olaylarının niye durdurulamadığı ile ilgili ancak Polis’e bir takım sorular sorulabilir.

    Askerin yollara tanklar ile dökülmesi elbette bir şok yaratır. Bu şok da bazı şeyleri bir anda durdurur. Çünkü herkes kendi başının çaresine bakmaya uğraşır.

    Allah göstermesin yarın bir darbe olsa Türkiye’de kimsenin buraya birşey yazmayacağına ve taraflılığımızı bir rafa kaldıracağımıza bahse girerim.

    Tabi siz muhtemelen yurtdışında olduğunuz için yazmaya devam edebileceksiniz o ayrı…

  5. Yazan:Tarik Tarih: Nis 22, 2009 | Reply

    11 eylül 1980′e kadar kan gövdeyi götürüyordu, darbenin ertesi günü PAT diye nasil durdu terör? Zaten siki yönetim vardi. Zaten bütün iç güvenlik yetkileri genel kurmaya verilmisti.
    Zaten hukuk her yerde askiya alinmisti. Nasil yapti Kenan Evren bir gecede terörü durdurdu? Ve neden daha önce yapmadi?

    Formül basit.

    Önce; Bütün temel insan hakları ve hukuk devleti nosyonlarını birkenara bırakıp, önünüze geleni gözaltına alacaksınız (yaklaşık 650 bin kişi)

    Gözaltı süresi 90 gün olacak ve gözaltında hertürlü işkence ve kötü muamele serbest kılınacak. (devletin raporlarıyla 171 kişi işkencede ölmüştür. Devletin “kafasını duvara vurdu, kaçarken camdan atladı” şeklinde yorumladıkları bu sayıya dahil değildir)

    231 bin kişiyi sıkıyönetim mahkemelerinde yargılayacaksınız.

    30 bin kamu görevlisini (üniversite hocalarından, belediye işçilerine kadar)işten atacaksınız.

    14 bin kişiyi doğrudan yurttaşlıktan çıkaracaksınız. Ülkeden kaçmak zorunda kalanların toplamı bu rakamla 30 bini bulacak.

    Ve siz bütün bunları yaparken, hiçbir basın yayın organı; ne bir gazete, ne bir radyo bu olanlarla ilgili olumsuz haber veremeyecek.

    Sadece eleştiri değil.

    Örneğin darbeden bir hafta sonra bir örgüt darbeyi protesto etmek için taksimde pankart açtı, ya da istanbul boğazına çıktı trafiği kitledi, ya da Dev-Sol yine banka soydu.. Hiç farketmez. Yayınlayamazsınız. Olur da emre rağmen haber yaparsanız, sonunuz yukarıdaki listedekiler gibi olur.

    Hocam, sahi siz, boğaz köprüsündeki intiharlar bir gecede mi sona erdi zannediyorsunuz :))

  6. Yazan:MY Tarih: Nis 22, 2009 | Reply

    “En güzel açıklamayı sanıyorum bizzat Kenan Evren yapacaktır. Henüz yaşarken ona sorulmasında fayda var.” (HB)

    Kenan Evren alyeyhinde dava açilsa iyi olur ama yanilmiyorsam bunu engellemek için bir madde var 1982 Anayasasinda. isin “komikligine” bakin ki asker eliyle yapilmis bu darbeci Anayasasinin degistirilmesine karsi çikanlar ile Ergenkon Terör Örgütünü savunanlar yine ayni isimler 🙂

    “Öte yandan özellikle şehirlerde gerçekleşen terör olaylarını durdurmak polisin görevidir. Bu yüzden darbe öncesi terör olaylarının niye durdurulamadığı ile ilgili ancak Polis’e bir takım sorular sorulabilir.” (HB)

    Yanildiginizi söylemek zorundayim. Darbeden çok önce Polisin elide hiç bir yetki kalmamisti. Karakollar Istanbul siki yönetim komutanligindan emir aliyordu. çok siradan isler için bile (pasaport almak, eve kat çikmak, …) bir yüzbasi veya binbasidan yazili emir almak gerekliydi. Siradan bir vatandas ayda bir kaç kez siki yönetim komutanligina gitmek zorunda kalabiliyordu. Belediye, valilik, muhtarlik … resmî idare sayilabilecek hersey askerlerin kontrolündeydi.

    Türkiye’de siki yönetim ilan edilmisti, bunu unutmayin, bu isgal gibi birseydi. ilkokullardan limanlara kadar her resmi binanin önüne askerler, cipler vb konmustu.

    Rahmetli Ugur Mumcu’nun bir kitabinda yazdigi gibi bu limanlardan birine bir bulgar gemisi yanasmis, içinden belçika yapimi makineli tüfekler bosaltilmisti. Limanin güvenlik sorumlusu muvazzaf bir subaydi. isimleri, belgeleri, vb açiklamisti Mumcu.

    Soguk savasin sürdügü bir dönemde NATO ülkelerinde yapilan silahlar Komünist Blok’a ait Romanya, Bulgaristan vb ülkelerden tirlar ve gemilerle geçip Türkiye sinirlarindan içeri giriyordu. Limanlar ve sinirlar ise polisin degil askerin kontrolündeydi.

    Yine balistik raporlarina göre bu silahlarla sabah bir “solcu” öldürülüyordu, aksam bir “sagci”.

    Bu anlattiklarimin hepsi darbeden önceydi.

    Genel Kurmay “biz bunlari bilmiyorduk” diyemez.

    Darbeden sonra da darbe devam etti. Bahriye üçok mesela. Ölümünden önce ölüm tehditleri almisti. Polisten telefonu dinlemesi için istekte bulundu. Numara saptandi, genel kurmaya ait bir numaraydi. Sorusturma durduruldu.

    Kisa bir süre sonra (sanirim) bombali bir paket ile Üçok öldürüldü. “islamci” bir örgüt cinayeti üslendi.

    evet Hakki Bey… düsünmek sasirmaktir 🙂

  7. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Nis 22, 2009 | Reply

    “Yanildiginizi söylemek zorundayim. Darbeden çok önce Polisin elide hiç bir yetki kalmamisti. Karakollar Istanbul siki yönetim komutanligindan emir aliyordu. çok siradan isler için bile (pasaport almak, eve kat çikmak, …) bir yüzbasi veya binbasidan yazili emir almak gerekliydi.”

    Mehmet Bey,

    Hayır Ben yanılmadım. Benim bahsettiğim biraz daha eskiye Sıkıyönetim öncesine gidiyor.
    Mesela Kahramanmaraş olaylarına zemin hazırlanırken Polis neredeydi ?

    Öte yandan CHP’nin son çıkışından haberiniz sanırım yok. Daha çok haber izleyin.

    Hadi Anayasanın darbecileri koruyan maddelerini değiştirsinler. İlla bütün Anayasayı mı değiştirmek gerekiyor. Hazır Muhalefet de destek veriyor…

    Evet Mehmet Bey okumak anlamaktır 🙂

  8. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Nis 22, 2009 | Reply

    Hakki Bey,

    Kanaatimce mesele asker-polis ikileminin üzerinde, Dink cinayetinde kaybolan belgeler ve mahkemenin bazi taniklari dinlemeyi reddetmesi bunu gösteriyor.

    yargi polis ve askerin siyasallasmasi zaten büyük bir sorun. normal görevlerini yaparken potansiyel suçlulari din, irk, siyasi görus vb olarak ayiriyorlar demektir bu ki hukuk devletinin tam tersi.

    Basinin siyasi renkleri olmasi dogal ama onlar da (ki buna Zaman filan da dahil) olaylari aktarirken ne yazik ki aidiyet muhabbeti yapiyorlar.

    Neticede Mahçupyan’in dedigi noktaya geliyoruz: “Bir toplum olamadik henüz”

  9. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Nis 22, 2009 | Reply

    Son Tespitleriniz doğru Mehmet Bey.

    Malesef bazı terslikler var. Bu tersliklerin de üzerine gidilmesi gerekiyor. Bunu da ancak Tarafsız bir yaklaşım yapabilir. Buna da Adalet denir.

    Türkiye’de taşlar yerine ancak öyle oturur.

    Daha önce de bir yorumda benzerini söylemiştim.

    Düşünceden dolayı Taraf olmak farklıdır. Taraftan dolayı düşünmek farklıdır.

  10. Yazan:snowqueen Tarih: Nis 22, 2009 | Reply

    “kurşun kalem”i silah ilan etmek, sonu düşünce suçlarına giden bir yoldur. Bence esas buna dikkat etmeli.

  11. Yazan:burak kesin Tarih: Nis 22, 2009 | Reply

    bir yerlerden silah çıkıyor olması o silahların sahiplerinin sizi sevmeyen insaların olmasını gerektirmez.

  12. Yazan:Ali Duman Tarih: Nis 22, 2009 | Reply

    1990 yılına kadar devletin resmi dili neredeyse hergün haberlerde ve gazetelerde “marksist” kelimesi mutlak suretle “terörist” kelimesi ile yan yana getirilerek kullanıldı.

    örgüt evlerinde ele geçirilen daktilo hatta battaniyeler bile suç aleti olarak neşredildi. gaztelere manşet oldu.

    battaniyeyi bile suç aleti olarak neşreden bu kartel medyasının, gazete bozuntuları şimdilerde neredeyse bombaları, law silahlarını görmezlikten gelecekler, üstünü örtebilseler örteceklerde olmuyor, şimdilik gazetelerinin en ücra köşesine ve “iddia” olarak veriyorlar, 1 yıla kadar hepsinin ergenekon hakikatının altıda silindir gibi ezileceklerine tanık olacağız, güneş balçıkla sıvanmıyor.

  13. Yazan:çelişki-analiz Tarih: Nis 22, 2009 | Reply

    Sn. Mehmet Yılmaz’ı ara sıra doğruları da işaret ettiği için tebrik ediyorum.
    Aynen bozuk saatin günde iki defa doğru zamanı gösterdiği gibi.
    Kurşun kalem tespitine kesinlikle katılıyorum.
    Kalem, art niyetli insanlar için yeri geldiğinde bir sermaye, yeri geldiğinde ise gerçekleri cahil ve heyecanlı genç kitleye saptırarak anlatabilen acımasız bir propaganda aracı olabiliyor.
    Ortalama zekaya sahip insanların bunun ayırımını yapabilecek düzeyde olduğunu düşünüyorum.

  14. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Nis 22, 2009 | Reply

    Yurdumuzun dört bir tarafına gömülen bombaları görmezden gelmek nasıl bir ruh haletidir hep merak etmişimdir.

    Kalem, C4’ten ve Lav silahından da keskindir. ve en güçlü silahtır katılıyorum.

    Enterasan, çarpıcı, çok manalı ve çok öğretici bir yazı…

    Yüreğinize sağlık.

  15. Yazan:bora Tarih: Nis 23, 2009 | Reply

    k-levye’ de eklenebilir belki “kurşun” kalem kadar cuk oturmasa da idare eder. 🙂

  16. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Nis 23, 2009 | Reply

    ““kurşun kalem”i silah ilan etmek, sonu düşünce suçlarına giden bir yoldur. ” (SNOWQUEEN)

    Evet, siddeti övmek, desteklemek, arzulamak (darbe isterük) bence bir suçtur.

    Düsünce degil ama ifade özgürlügü sinirlandirilmali. Necmettin Erbakan’in “KANLI YA DA KANSIZ OLACAK” laflari hala zihinlerde. Bunu söylemeye hakki yoktu. Bu bir kiskirtmaydi.

    Ilhan Selçuk da bence ayni seyi yapiyor. Ahmet Türk de yapti.

    Evet, hersey söylenmemeli. ideali insanlarin kendi kendilerini frenlemeleri tabi

  1. 4 Trackback(s)

  2. May 15, 2009: Son 30 günde en çok okunanlar : Derin Düşünce
  3. May 26, 2009: Kemalistler için Ergenekon Klavuzu : Derin Düşünce
  4. Haz 9, 2009: Boru mu bu? : Derin Düşünce
  5. Oca 26, 2011: Kör ölür, badem gözlü olur - Uğur Mumcu’ya alternatif ağıt : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin