RSS Feed for This Post

Esrarengizce Kaybolanlar

 Bir araya getirilen kelimeler ve oluşturdukları anlamların zaman içerisinde ne denli değişime uğradığının en belirgin örnekleridir şarkılar. Çoğu zaman öylesine dinleriz sözleri ve sözleri şekillendiren melodileri. Tercih de yaparız şarkılar, müzikler, türler arasında. Klasik, pop, rock, fantezi, arabesk caz, .

  İçinde yaşadığımız toplumumuzda müziğin, müziği oluşturanlar arasından “söz”ün yaşadığı garip değişim süreci. Garip diyorum çünkü gerçekten şaşırılası bir durum. Tabi burada şunu da belirtmek gerekir ki küreselleşen yaşayış biçimleri, tv programları, kültür, dil, birçok şey söz konusu ve bütün bunlarla beraber müzik de küreselleşenlerin arasında yerini almakta. Fakat anlamlarımızın bu kadar farklı bir anlam süreci içine girmesi konunun şaşırtıcı bir hal almasına sebep veriyor.

Önemli olan müziğin kalitesi, sanata uygun olup olmamasï değil. Sorgulamayı istediğim tek şey “anlam”ların neden esrarengiz bir şekilde kaybolmak üzere olduğu.

      Söz ve müzik de birçok sanat dalında olduğu gibi kişinin duygu yoğunlunun bir sonucudur. Kişi bir şeyler yaşar belki, hisseder, hislerinde yoğunlaşır ve bütün fazlalıklar bir ürün olarak dökülür, serpilir insan dışına. Buradaki “fazlalıklar” gereksiz, fuzuli şeyler değil elbet, duygunun içe sığmayıp, ziyadesiyle yoğunlaşıp söz, şiir, nota, ses olarak dışarı taşmasıdır. Sevgiliye, anneye, babaya, özgürlüğe vs duyulan hasret duygusu olur bu bazen,  bazen kavuşamamanın, ulaşamamanın verdiği ıstıraptan, ahde vefasızlığın doğurduğu sancıdan,  bazen belki açlıktan, anlamsızlıktan, susuzluktan. Kişinin cevabını bulamadığı soruları zamanlarca düşünmenin verdiği yoğunluktan… bir çok şey sebeptir buna. Velhasıl var olan ve derinleşen bir hissin, duygunun dışarı vurumudur. Bir anlamın içten dışa gelişimidir. Soyut bir anlamın sesle somutlaşması ve kendini zamanlara duyurmasının bir yolu haline gelir şarkılar böylelikle. Taşıdığı anlamlar, barındırdığı duygular hasebiyle hem özneldirler biraz hem de nesneldirler. Elbet genel geçer değildirler fakat birçok insana tercüman olurlar. Bu bağlamda şarkılar; anlamların, hislerin, içeriklerin taşındığı, duyguların samimiyetle dillendiği söz ve nota bileşimidir. Fakat maalesef durum artık böyle değil.

    Neden bunu hissetme, düşünme, sorgulama ve dillendirme ihtiyacı doğuyor? Nedeni çok basit, şimdikiler eski tadı vermiyor. Yok, o eski şarkılar. Çevremizde çok kişiden duymuşuzdur bunu ve özellikle büyüklerimizden işitmişizdir bazı insanların pek de ehemmiyet vermediği, bazılarımızın da zamanla çok daha iyi anladığı bu sözü. Birçok kavramda, olduğu gibi eskide neyin fazla, farklı olduğu yahut yenide, şuan olanda neyin eksik veya farklı olduğu sorusu var. Bir değişimin olduğu gayet açık. Neydi peki bu yeni durumun oluşmasına sebep? Yitiriyor olduklarımızın farkında mıyız yahut farkında mıyız yeni edindiklerimizin? Ve aslında kaybolan, hayatlarımızdan uzaklaşan bir şeyler var mı gerçekten?

      Anlamlar kayboluyor ve duygularımızdan uzaklaşıyoruz. İçerikten, manadan yoksunlaşıyoruz. Cisme ve şekle yoğunlaşıyoruz farkında olmasak da, bunu kabul etmek istemesek de. Bugün dillerden bunca bayağı sözlerin dökülebiliyor olması durumun en açık resmidir. Maddeyle yoğrulan, harmanlanan zihinler nihayetinde aynı doğrultuda ürünler çıkarır ortaya. Maddeleşen dünyaların, fikirlerin neticesi işte böylesine söz öbekleri ve melodiler. İçerikten tamamen yoksun, manadan nasipsiz, anlamsïz “eserler” çıkıyor ortaya. Bir de bakınca eskilere bu fark daha da bir belirginleşiyor. 

    Bunu daha iyi anlayabilmek içinse sadece hayata bakmamız, nazarlarımızı çevremize yöneltmemiz yeterli. Her şeyi incelemeye de gerek yok. Dinlemek, kulak vermek anlamların, düşüncelerin döküldüğü sözlere yeter. Fark hemen çıkacaktır ortaya. Ne denli maddeleştiğimizin, ne denli duygulardan koptuğumuzun resmini görebiliriz bu şekilde. Ve tüm bu kopuşlarla beraber içlerini boşalttığımız kavramların da farkına varabiliriz pekâlâ.

   “Aşk” mesela, varlığından itibaren hiç bu kadar yozlaşmış mıdır? Hiç bu derece hafiflemiş midir “aşk”? Hiç böylesine daraltılıp, şekle sokulmuş mudur? Şimdiyse en çirkef dillerde, en bayağı cümlelerde yer alıyor “aşk”. Yahut “hasret” kelimesi. Şimdi duyulan hasret ancak bedene, ancak beş duyuyla algılananlara. Bizse hasret kaldık yıllardır, “hasret”in içini dolduranlara.

        Anlamların bizi, bizim anlamları bulmamız, anlamla tekrar buluşup birleşebilmemiz temennisiyle; titre ve kendine gel insan.

 

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…

 ”…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…” 

Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin.

 

Derin Göz

 

Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot,  Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.

Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca,  Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, …

 (Buradan indirebilirsiniz)

 

 Baudolino (Umberto Eco)  Suzan Başarslan

Yazınsal bir yapıt, “basit bir obje değil, çok yönlü anlam ve ilişkilerle tabakalaşmış bir niteliğin çok yönlü organizasyonudur.”* Bu organizasyonun incelemesi de kendisi kadar zor bir organizasyonu gerektirir ki, bu yüzden bir yapıtın incelemesi adına günümüze değin, birçok kuram ve inceleme yöntemi geliştirilmiştir. Bu makalede Umberto Eco’nun yazdığı Baudolino adlı romanın incelemesi Gerard Genette’nin “Yapısal Metin İnceleme” yöntemine göre yapılacak ve yapıt, üç düzlemde incelenecektir. Bakış açısı, anlatıcı türü, ana düşünce, eserin yazılış tekniği, dil… gibi sorunlara da değinilecektir. İncelemede Şemsa Gezgin tarafından İtalyancadan Türkçeye 2003′te çevrilen Baudolino esas alınacak, tespit ve yorumlar çeviri yapıttan yola çıkılarak belirlenecek ve ifade edilecektir.  İncelemeyi kitap halinde indirmek için buraya tıklayın

 

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:İbrahim Ahmed Tarih: Ara 7, 2008 | Reply

    Artık her şeyin ölümünden bahsediyoruz ya… tanrının, insanın, felsefenin. Sanatın, anlamın vs. Tüm bu “ölüler geçidi”nde müzik sanatından nasıl sahih ve sahici bir şey beklenebilir ki…
    Endüstri çağının müziği haliyle “hızlı bir aşkı” anlatacak. Sizin terennümünü beklediğiniz aşk nostalji olmuştur ve bekli de ölmüştür. Eski zaman kitapların sayfalarında ve hikayelerinde ve şarkılarında mevcuttur halâ..
    Aşk öldü…
    Bir de hasret mi dediniz?!..

  1. 1 Trackback(s)

  2. Ağu 12, 2009: Ayıp sanat olur mu? : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin