RSS Feed for This Post

İran Sineması: Sanat, Toplum ve Devlet

Yazar: Ziba Mir-Hüseyni – Çeviren: Ekrem Senai

(Ziba Mir-Hüseyni, serbest antropolog, araştırmacı, film yapımcısı ve Londra’da Yakın ve Orta Doğu Merkezi araştırma görevlisidir.)

1979 İran Devrimi ve İslam Cumhuriyetinin ilan edilmesinden sonra, birçokları İran sinemasının yeni kısıtlamalarla ortadan kaldırılacağını düşündü. Ama İran filmleri hayatta kalmayı başardı ve İran kültür ve toplumundaki geniş değişimlere paralel olarak önemli dönüşümlere uğradı. Günümüzde, İran sineması dünyanın en yaratıcı ve eğlenceli sinemalarından biri olarak kabul ediliyor, ve İran’lı direktörlerin filmleri uluslararası festivallerde gösterilip, büyük başarılar alıyor. İran’ın baskıcı görüntüsü ve İran sinemasının rönesansı arasındaki bu açık çelişkiyi çözmenin yolu İslam devriminden sonra sanat, toplum ve devlet arasında gelişen ilişkileri anlamaktan geçiyor.

Devrimin popüler tabiatı, ve İslam Cumhuriyetindeki hizipleşmeler, halka ve sanatçılara devletle uzlaşma, protesto, işbirliği ve başkaldırma şeklinde ilişkiye girme şansı verdi. Yaygın görüşlerin aksine, iki ana hizip , devletin bir tarafta, sanat camiasının ise diğer tarafta olduğu karşıt kamplara bölünmedi. (1) Daha ziyade, bir çok film yapımcısının, devletin liberal kısmına yardımcı olması söz konusuydu. Rejim içindeki farklı görüşleri kullanarak muhafazakarlara karşı koydu. Kadınlar ve romantik aşk — İran filminin en önemli temaları — bu karşı koymada ana odak oldu. Devrimden hemen sonra, kadınlar ve aşk, fıkhın (İslam hukukunun) katı yorumlarının dar ceketine sıkıştırılmıştı, bu da erkek ve kadınlar arasındaki sosyal gerçeklikler için çok dar bir alan bırakmıştı. Hicabın (İslami kıyafet kodu) empoze edilmesiyle ve cinsel ayrımcılıkla, kadınların sosyal varlığı ve romantik aşkı ifadesi büyük ölçüde kısıtlandı. On yıl boyunca, İranlı film izleyicileri ekranlarda kadın ve aşk adına hiçbir şey göremedi. İran sinemasının bundan sonraki hikayesi, İran toplumunda devrim-sonrası diğer gelişmelerle paralellik gösterir: fıkıh-kaynaklı ideolojinin empoze ettiği şekilde sınırların sürekli daraltılması.

Belirsizlik Sanatı

1979 devriminden önce, İran’da din adamları sinemaya karşı çıktılar, ya da en azından önemsemediler. Filmler yasaklı (haram) olarak vasıflandırılan sanat formlarındandı, ve birçok dindar aile için sinemaya gitmek, bir günah işlemekle eşitti. Bunun ana sebebi kadın ve aşkın sinematik tasvirinin İran kültüründe uzun süreden beri betimlenen hassas düalizmi bozmasıydı. Aşk, her zaman Pers şiirinin ana teması olmuştur, fakat çoğu zaman yazarın ilahi bir aşktan mı, yoksa dünyevi bir aşktan mı bahsettiği açık değildir, veya (Fars dili gramerinde cinsiyet belirtilmediği için) “maşuk”un eril mi dişi mi olduğu bilinmez. Fars dili, ve şiirsel formu yazarlara bu belirsizlikleri sağlama ve çalışma imkanı sağlamıştır. Belirsizlik sanatı (iham), en mükemmel şekliyle Hafız gibi klasik şairlerin yapıtlarında görülür, Hafız İranlılara nesiller boyu seslenmiştir, buna günümüz de dahildir. Fakat bu belirsizlik performatif ve grafik sanatlarda korunamaz, çünkü dil ve form kadın ve aşkın resmedilmesi için daha çok şeffaflık gerektirir. Bu probleme bulunan geleneksel çözümlerden biri kadınların tamamen kaybolması olmuştur, ta’ziyeh’lerde, dini tutkulu oyunlarda olduğu gibi, bunlarda kadın rollerini sürekli erkekler oynamıştır,(2) veya idealize edilmiş ve gerçek dışı temsillerde olduğu gibi, veya erken Kajar döneminde yapılmış “cinssiz” figürlerlerin kullanıldığı resimler gibi, “maşuk”un klasik şiirdeki betimlenişi maddileştirilmiştir.(3) On dokuzuncu yüzyılın sonunda, fotoğrafın gelişiyle, kadın temsili daha realistik oldu. Rıza Şah’ın altında “modernleşme”,  ve buna bağlı olarak İran’da sinemanın halk eğlencesi olarak yükselişi, bu eğilimi güçlendirdi. İran kadınlarının sosyal rolleri ve statüleri değişmekle kalmadı, kadın ve aşk hikayeleri de başından itibaren film endüstrisinin parçası oldu.(4)

Yeni ortaya çıkan İslam Cumhuriyeti böylece bir ikileme düştü. Sinemanın gücünün farkında olan İslami otoriteler ulemanın önceden yaptığı gibi ne sinemayı hepten reddedebildi, ne de görmezden gelebildi. Diğer taraftan,  fıkh’ın filmle ilgili sinematik görüntü ve temalar üzerindeki helal ve haram kurallarını empoze etmek dışında bir işlevi olmadı. Humeyni rejimi sinemayı devlet ideolojisinin egemenliği altına almak ve onu bir İslamileştirme prosesi olarak kullanmak yolunda çok uğraştı. Fakat film yapımcıları, diğer sanatçılar gibi sanatlarını fıkh’ın etkisi ve devlet ideolojisinden zamanla sıyırdı ve İslamileştirme prosesi başarısız oldu.

Sanatı İslamileştirmeye Çalışmak

Votre navigateur ne gère peut-être pas l'affichage de cette image.  Rahşan Beni-Etemadi’nin Nergiz’inden bir sahne.

Sinema ve devlet arasındaki ilişkinin üç fazı İslam cumhuriyetinin sosyo-politik fazlarına uyar. İlk faz, İlk Cumhuriyete tekabül eder, İslami devletin kuruluşuyla başlayıp on yıl kadar sürmüştür. “Liberaller” ve “ılımlılar”; “radikaller” ve “militanlarla” karşı karşıya gelmiş; Ayetullah Humeyni tarafından desteklenmiş olan ikincisi, devrim sonrasi devleti kontrolüne almış, ve ilkinin iktidarını elinden almıştır. İran-Irak savaşı tarafından şekillenen ilk faz (1980-1988), fıkh-temelli İslam’ın tartışılmaz gücünün, reformistlerin ve İslam’ın modernist görüşlerinin bastırıldığı dönemdir. Kültür ve sanatı kendi kontrolüne almaya çalışan rejim, Kültürel Devrim Komitesi oluşturmuştur.(5) Kültür ve Sanat Bakanlığı, Kültür ve İslami Rehberlik Bakanlığı (MCIG) halini almış, her türlü sanat ve kültürel aktiviteler İslamileştirilmiştir.

Birçok organizasyonu kanalıyla, rejim 1980’lerin başında İslami sinemanın oluşmasını destekledi. O yıllarda kaliteli film üretilmiyordu, (6)ve kadın ve aşk ekranda neredeyse hiç yer almıyordu, buna karşın kadınlar kamera arkasındaydı ve hatta direktörlük yapıyorlardı.(7) Kadın olmayınca, sevgi ve insan duyguları çocuklar yoluyla verilebiliyordu, dolayısıyla ekranı çocuklara dayanan hikayeler kapladı.(8) 1980’lerin ortalarında, fıkıha dayalı ideoloji giderek zayıfladı, ve kalitatif gelişim başladı. İran sineması bir kez daha uluslararası ilgiyi cezbetmeye başladı.

İlk fazın sonuna doğru, İslami entellektüeller ve sanatçılar, örneğin Abdülkerim Soroush ve Mohsen Makhmalbaf-İslami Cumhuriyetin politikalarını eleştirmeye – rejimin fıkha dayalı İslam’ına itirazlarını dile getirmeye başladılar. Sorous’un “yeni dini düşünce” si ile Makhmalbaf’ın yeni sineması arasında parallelikler bulunmaktadır. Soroush, için din “ideolojiden yücedir” (9) Makhmalbaf içinse, aynısı sanat için geçerliydi: sanat, sanatçıyı özgür kılar ve sıkı ideoloji ceketinin içine tıkıştırılır bir şey değildir.(10)

Hizipleşmenin Yeni Turu

1988’de Irak savaşının bitmesi ve 1989’da Ayetullah Humeyni’nin ölmesi güç dengesinde kaymalara yol açtı. Ayetullah Ali Hamaney’in Manevi Lider ve Ali Ekber Haşimi Rafsancani’nin başkan olduğu yeni bir dönem başladı, “yeniden inşa” olarak adlandırılan bu dönemde farklı İslam görüşleri ve İslami Cumhuriyet içindeki iki ayrı fraksiyon -sağcılar ve solcular-arasında tansiyon arttı. Her iki fraksiyonda da radikal ve militanların desteği erimeye başladı. Humeyni etkisi altındaki solcular, zamanla hükümetteki bakanlıkları, parlementer temsilcilerini ve adliyedeki etkilerini kaybettiler. Hizipçiliğin bu yeni raundu, sanat ve kültüre odaklandı. “Kültürel devrim” nosyonu yerini “kültürel istila”ya bıraktı, bu da sağ’ın “içteki düşman”ı -solcu rakiplerini- gözden düşürme ve elemek için ideolojik bir aleti haline gelmesiyle sonuçlandı. Bunlar içinde eski militan ve radikaller de vardı, bunlar zamanla mutlakçı ideolojilerini terkedip, daha ılımlı ve liberal bir bakış geliştireceklerdi. Bu gruba daha sonra bazı “ılımlı” ve “liberaller” de katıldı (şimdi onlara “dindar milliyetçiler”, “melli-mazhabi” adı veriliyor) ve seküleristler (“farklı düşünenler”, “digar-andisan”) ki radikaller devrimin ilk yıllarında bunları bastırmıştı. Bunlar hep beraber 1997’de ortaya çıkan reformist hareketin bel kemiğini oluşturdular.

Sağcı grup saldırılarını MCIG üzerine yoğunlaştırdı. Muhammed Hatemi, 1982’den beri bakandı, yerel sinemanın ve bağımsız medyanın gelişimini açık kültür siyasetinin ilerlemesine olan genel katkının bir parçası haline getirdi..(11) Yarı devlet organizasyonu olan Farabi Sinema Kurumu, yabancı sinemaların getirilmesine kısmi yasak getirdi ve film yapımcıları için finansal destek sağladı. Önce Rafsancani, Hatemi’nin yanındaydı, ama kültürel ilerleme önceliklerinden biri olmadığından, onu yalnız bıraktı ve Hatemi 1992’de istifa etmek zorunda kaldı. Ondan sonra sağcı kısım Lider’lerinin desteğinden memnun oldu. Bunun anlamı açık kültürel politikaların 1980’lerin sonunda sona ermesi ve sağcıların muhafazakar imamların etkisi altında yeni girişimleri- kendi fıkıh temelli İslam görüşlerini kültürel ve sanatsal ürünlere empoze etmeleriydi.

Sosyal Eleştiri olarak Sinema

Votre navigateur ne gère peut-être pas l'affichage de cette image.  Iranlı film yapımcısı Tahmineh Milani Tahran’da. (Mohammad Sayyad/AP Photo)

Kadın ve aşkla ilgili eski tabular karanlıklardan ortaya çıktı. Mohsen Makhmalbaf’ın filmi aşk Zamanı (1991) yeni yaklaşımın başlangıcı oldu. Bunun konusu yasaklanmış aşk üçgeni (bir kadın, iki adam), insan hallerinin ve kararlarının göreceliğiydi. Aşk Zamanı şok ediciydi, çünkü İslamcı bir film yapımcısının pozisyon değiştirmesini açığa çıkarmakla kalmıyor, mesajını çok hassas bir hikaye ile-romantik aşk hikayesi-iletiyordu. Türkiye’de çekildi, ve film İran’da sadece Fecr Festival’inde gösterildi, halk sinemalarında gösterilmedi, ve basında hakkında bir süre tartışıldı. Bu sırada, kadın film direktörleri erkek bakışını kırdı ve açıkça kadın karakterler ve aşk üzerine filmler yapmaya başladılar. Bunlar arasında dikkate değer olanlar Rahşan Beni-Etemad ‘in Nergiz(1992) adlı diğer bir aşk üçgeni hikayesidir ki 1992 Fecr Festival ödülünü kazanmıştır. (12)

Özgür basının yokluğunda, sinema sosyal bir eleştiri imkanı sağlamıştır. Ayrıca dış izleyicilere de ulaşmış, dünyaya İran’ın alternatif yüzünü göstermiştir. Sağcı kanadın muhafazakar politikaları, MCIG’yi de kontrol altına aldığından, film yapımcılarını politize etmiştir. 1997 başkanlık seçimlerinde, ilk defa film yapımcıları politik eğilimlerini açığa çıkarmışlardır.Hemen hemen tüm sinema camiası Muhammed Hatemi’yi desteklemiştir. Hatemi’nin kampanya filmi Seyfullah Dad tarafından hazırlanmış, birçok film yapımcısı da adaylığına destek olmuşlardır.

Uzlaşma Ortamı

Hatemi’nin beklenmedik şekilde seçilmesiyle, , MCIG hala sosyal gerçekliği fıkha dayalı tanımlayanların (şimdiki ismiyle “muhafazakarların”) kontrolünden çıktı, ve daha toleranslı kültürel hamleleri savunan “reformist”lerin kontrolüne girdi. Bu yeni faz -“Üçüncü Cumhuriyet”-İran filminde büyük gelişmeye sebep oldu, artık Tahmineh Milani’nin İki Kadın (1998) veya Beni-Etemad’ın Mayıs Kadını (1998) filmlerinde olduğu gibi kadın ve aşk halkla kucaklaştı. Bu fazın bir özelliği kişisel özgürlük isteyen ve fıkıh temelli cinsel ilişkileri sorgulayan genç seslerin ortaya çıkmasıdır. Bu sesler filmlerde duyulur, açıkça ve eleştirel bir şekilde cinsiyet rollerini sorgular ve ana teması da aşktır. Bu arada, 1990’larda İran sinemasının uluslararası alanda takdir görmesi, İran diasporasına ayrıldıkları topraklarla ilişkileri yeniden gözden geçirme imkanı vermiştir. Yurt dışında yaşayan birçok İranlı için, film, İran’dan gelen ve onları utandırmayan tek şeydi.

Bu yeni faz hala gelişiyor, ve yönü konusunda kesin bir şey söylemek için çok erken. (13) Ama kesin olan şu ki sanat ve ideoloji arasındaki evliliğin, din ve politika arasında olduğu gibi sorunlu olduğu ortaya çıkmıştır. Günümüzde İran, teokrasiden demokrasiye geçiş içindedir. 1980’lerin başındaki radikal söylem, daha çoğulcu olanla yer değiştirdi, bu da daha toleranslı bir politik atmosfer oluşturdu. Sinema – diğer kültürel ve sanatsal ürünler gibi – bu dönüşümde merkezi bir rol almaktadır. Sinema, sadece yeni sosyal eleştiri sağlamaya devam etmemekte, ayrıca içeride ve dışarıdaki İranlılar arasında da bir uzlaşma zemini oluşturmaktadır.

Dipnotlar

1 Sussan Siavoshi, “Cultural Policies and the Islamic Republic: Cinema and Book Publication,” International Journal of Middle East Studies 29 (1997), p. 509.

2 Peter Chelkowski, ed., Ta’ziyeh: Ritual and Drama in Iran (New York: New York University Press, 1979).

3 Afsaneh Najmabadi, “Reading for Gender through Qajar Paintings,” in Layla Diba, ed., Royal Persian Paintings: The Qajar Epoch, 1785-1925 (London: I. B. Tauris, 1999). 

4 İlk İran sesli filmi, Lur Kızı (Ardeshir Irani, 1933), kadının ön planda olduğu bir aşk filmiydi.

5 Komite’nin işi üniversiteleri İslamileştirmekti, bunun anlamı devlet ideolojisine uyumsuz öğretmen ve öğrencilerin tasfiyesiydi. Abdülkerim Soroush ile bir söyleşide, komitenin ilk aktivitelerinden, kendi ideolojisindeki kavga ve karışıklıklardan açıkça söz eder. Bu söyleşi için: http://www.seraj.org/far1.htm and http://www.seraj.org/cultural.htm.

6 Amir Naderi’nin Koşucu su izole bir vakaydı. Bkz: Houshang Golmakani, “A History of the Post-Revolutionary Iranian Cinema,” Chicago Film Center’s 10th Annual Festival of Films from Iran (1999), http://www.webmemo.com/iran/articleview_2.cfm.

7 Hamid Naficy, “Veiled Vision/Powerful Presences: Women in Post-Revolutionary Iranian Cinema,” in Mahnaz Afkhami and Erika Friedl, eds., In the Eye of Storm: Women in Post-Revolutionary Iran (Syracuse, NY: Syracuse University Press, 1994).

8 The best-known instances include Amir Naderi’s The Runner (1984), Bahram Beyzai’s Bashu: The Little Stranger (1985) and Abbas Kiarostami’s Where Is the Friend’s House (1987).

9 The title of one of his many books. See Ziba Mir-Hosseini, Islam and Gender: The Religious Debate in Contemporary Iran (Princeton, NJ: Princeton University Press, 1999), ch. 7.

10 See Lloyd Ridgeon, Makhmalbaf’s Broken Mirror: The Socio-Political Significance of Modern Iranian Cinema (Durham Middle East Paper No. 64, 2000); Hamid Dabashi, “Dead Certainties: The Early Makhmalbaf,” in Richard Tapper, ed., The New Iranian Cinema: Politics, Representation and Identity (London: I. B. Tauris, forthcoming).

11 Tartışma için, bkz Siavoshi, pp. 516-19.

12 Bkz Naficy, op cit., and Sheila Whitaker, “Rakhshan Bani-Etemad,” in Rose Issa and Sheila Whitaker, eds., Life and Art: The New Iranian Cinema (London: National Film Theatre, 1999).

13 Hamid Naficy, “Islamicizing Film Culture in Iran — A Post-Khatami Update,” in Tapper, op cit.

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…

 ”…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…” 

Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin.

 

Derin Göz

 

Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot,  Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.

Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca,  Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, …

 (Buradan indirebilirsiniz)

 

 Baudolino (Umberto Eco)  Suzan Başarslan

Yazınsal bir yapıt, “basit bir obje değil, çok yönlü anlam ve ilişkilerle tabakalaşmış bir niteliğin çok yönlü organizasyonudur.”* Bu organizasyonun incelemesi de kendisi kadar zor bir organizasyonu gerektirir ki, bu yüzden bir yapıtın incelemesi adına günümüze değin, birçok kuram ve inceleme yöntemi geliştirilmiştir. Bu makalede Umberto Eco’nun yazdığı Baudolino adlı romanın incelemesi Gerard Genette’nin “Yapısal Metin İnceleme” yöntemine göre yapılacak ve yapıt, üç düzlemde incelenecektir. Bakış açısı, anlatıcı türü, ana düşünce, eserin yazılış tekniği, dil… gibi sorunlara da değinilecektir. İncelemede Şemsa Gezgin tarafından İtalyancadan Türkçeye 2003′te çevrilen Baudolino esas alınacak, tespit ve yorumlar çeviri yapıttan yola çıkılarak belirlenecek ve ifade edilecektir.  İncelemeyi kitap halinde indirmek için buraya tıklayın

Trackback URL

  1. 52 Yorum

  2. Yazan:SOSYAL DEMOKRAT Tarih: Eki 19, 2008 | Reply

    İran sinemasının neden reklamı yapılıyor, farkındayım. Çünkü TRT’de İran dizileri, filmleri oynatılacakmış.

    Oldu olacak TRT’de Sırlar Dünyası, Kalp Gözü gibi duygu sömürüsü yapan diziler de olsun

    Merak edip, izleyeniniz vardır o dinci dizileri. Bu tür diziler, nur cemaatinin düşünce yapsını çok iyi yansıtan haydi herkes ibadet etsin, risale okusun, ışık evlerine yardım boş geçmeyelim mesajı veren, insanı tembelliğe iten, sanki karşımıza ak sakallı dede çıkacak da tüm sorunlarımızı çözecekmiş hissi yaratan garip dizilerdir.

    Saman TV’den oyuncular da transfer edilsin. Daha hoş olur.

    İran sineması, gençleri zehirler.

  3. Yazan:rukiye Tarih: Eki 19, 2008 | Reply

    Benim Iran sinemasinda gordugum tema sosyal hayatin yogun duygusallik kullanilarak anlatimidir,bunun neresi insanlari zehirlesin?Kaldi ki Iran sinemasi gerek isledigi temalar gerek kullandigi figurler itibariyle batinin akittigi fikirsel ve ahlaksal zehirlenmeye guzel bir alternatif.Ben bir Iran filmi izledigimde basarili bir yapit icin milyarlarcadolar harcamaya gerek olmadigini goruyor ve sinema keyfim iki katina cikiyor.
    (azar Iran sinemasina basari imzasi atmis Mecid mecidi’den niye bahsetmemis acaba?)

  4. Yazan:SOSYAL DEMOKRAT Tarih: Eki 19, 2008 | Reply

    @ rukiye;

    İran dizilerinde, sinemalarında dini öğeler çok fazla var. Örneğin ibadet görüntüleri.

    Laik bir devletin kanalı olan TRT, dinci yayınları veremez. Halkımıza din pompalamayı bıraksak iyi olacak sanırım.

    Peki kırk yerden maaş alan bu paragöz TRT genel müdürü, başörtülü, namazlı, dualı, “dinibütün” filmlerle mi TRT’de rating yapacağını sanıyor?

    TRT, vakit ve zaman gazetesidnen ismini hatırlayamadığım bir çok yazara program yaptırdılar.

    sonra kanal 7 den şairin birini getirdiler ibrahim sadriydi galiba. Bunu CHP’nin bir millet vekili araştırmış ve listesini çıkarmıştı.boşuna çırpınmayalım inkarlamayalım.

    Saygılar,

  5. Yazan:rukiye Tarih: Eki 19, 2008 | Reply

    sizin dini oge dediginiz olgulari(gerci neleri dini oge olarak goruyorsunuz bilmiyorum,yaklasimim tahmini olarak)ben Iran sinemasinda gormuyorum,hatta mevcut dini sisteme cok fazla elestirisel gonderileri gormeniz mumkun Iran filmlerinde.Objektif yaklasmak lazim kafamizda mevcut olan Iran siyaseti ile Iran kulturu butunlesmis seyler degil.Iran halki mevcut sisteme ragmen kendi kulturuyle yasiyor.Yani sizin bildiginiz ya da duydugunuz diyeyim Iran=seriat degil Iran.Hatta ben Iran’lilari cok fazla avrupalilara benzetiyorum,eger burda yani Iran’da yasarsaniz Iran ile ilgili onfikirleriniz tamamen degisir dusuncesindeyim.saygilarimla iyi aksamlar…

  6. Yazan:Sever IŞIK Tarih: Eki 19, 2008 | Reply

    İran sinemasının ülkedeki ideolojik/dini gerilimden etkilendiği muhakkak… Bugünkü sinema önemli ölçüde kendi varlığını ve özgünlüğünü devrim sonrasının yarattığı koşulların varlığına borçlu. Devrimin sanat anlayışı ve onun sinemaya aşılanma arzusu İran sinemasının yeni olanaklar geliştirmesini ve yeni mecralara açılmasını sağladı. Devrimin etkisi ile, gönülsüzcede olsa, yüzünü İrani/irfani doğuya dönen İran sineması kendi hikayesini ve kendi dili ile anlatmayı başardı. Küçük hikayelerden büyük işler çıkardı.

    İran sineması güçlü bir İslami/İrani mirastan ve modernliğin yarattığı ve dayattığı toplumsal gerilimler gibi beşeri olgulardan beslendikçe iyi şeyler yapmaya devam edecek gibi.

    Fakat İran sineması içeriği batılı aşk vb. konularla ile doldurursa biter. Özgünlüğünü kaybeder. Zira bu konuda hollywood ile rekabet edemez.

    Ve batılılar kendilerini doğunun dilinden dinlemeyi pek sevmiyorlar.

  7. Yazan:çuvaldız Tarih: Eki 19, 2008 | Reply

    @Sosyal Demokrat,

    Laik bir devletin kanalı olan TRT, dinci yayınları veremez. Halkımıza din pompalamayı bıraksak iyi olacak sanırım.

    İçinde klise,ayin,ruh çıkarma,haç çıkarma,klisede nikah töreni,cenaze töreni vb gibi islam dini dışında başka bir dine ait ritüellerin/ibadetlerin olduğu yayınları verebilir mi peki?Bu yayınlar da “din pompalamak” olarak adlandırılabilir mi,TRT nin laikliğine zeval verilmiş olur mu?

  8. Yazan:suzannur Tarih: Eki 19, 2008 | Reply

    Sayın Çuvaldız,
    Kesinlikle olmaz 🙂 Onun adı laiklik olur ve devlet her dine -kendi ülkesindekiler hariç- eşit mesafede duruyor olur :))
    Aslında bu tiplere bakarsanız bir numaralı misyoner karşıtıdırlar, bu da çok ilginç, hakikaten. Hem Batı derler, çağdaş kıyafetler falan filan, hem de Batı tukaka derler, demokrasi ıvırzıvırına önem veriyorlar diye 🙂 Bu paradokslar beni çok güldürüyor. Aslında ne istediklerini açıkça bir söyleyebilseler, ah söyleyebilseler, so bad :))

  9. Yazan:mecal Tarih: Eki 19, 2008 | Reply

    ben açıkça söylüyorum işte. sizileride istemiyorum iran filmlerinide. istemiyorum sevmiyorum sizi. neden hep yabancı kelimelerle yazıyorsunuz.

  10. Yazan:SOSYAL DEMOKRAT Tarih: Eki 20, 2008 | Reply

    @ çuvaldız;

    İçinde klise,ayin,ruh çıkarma,haç çıkarma,klisede nikah töreni,cenaze töreni vb gibi islam dini dışında başka bir dine ait ritüellerin/ibadetlerin olduğu yayınları verebilir mi peki?Bu yayınlar da “din pompalamak” olarak adlandırılabilir mi,TRT nin laikliğine zeval verilmiş olur mu?

    Hristiyanlık, İslamiyet, Musevilik vb. hangi din olursa olsun; o dinin ritüellerini, ibadetlerini veremez. Laik bir devlete ait olan TRT, her hangi bir dinin propagandasını yapamaz, yapmamalıdır.

    TRT’de eğitim programları olabilir. Ama dini(tüm dinler dahil) içerikli yayınlar olmamalıdır. Laik devlet olmanın bir gereğidir bu.

    Saygılar,

  11. Yazan:çuvaldız Tarih: Eki 20, 2008 | Reply

    @ Sosyal Demokrat,

    Hristiyanlık, İslamiyet, Musevilik vb. hangi din olursa olsun; o dinin ritüellerini, ibadetlerini veremez. Laik bir devlete ait olan TRT, her hangi bir dinin propagandasını yapamaz, yapmamalıdır.

    Şimdi sizi doğru anladığımdan emin olmak istiyorum,siz bir önceki yorumunuzda;içinde başörtü,namaz,dua olan filmleri “dinibütün” kabul ettiğinizi ve bunların“ibadet görüntüleri” olduklarını, TRT’nin de bunları dinci olarak etiketlemesi gerektiğini,laik devlet kanalı kimliğini sebebiyle de yayınlayacağını mı söylüyorsunuz?

    Öyleyse siz,yayınlanan dizi yada filmlerdeki;
    klise,
    rahip,
    klise çanı,
    başında örtüsü elinde zincirli haçı ile diz çöküp günah çıkaran kadın,
    incilden bir paragrafla nikah yada cenaze töreni gerçekleştiren din adamı,
    ekmekli,şaraplı yada kutsal sulu taktis,
    vb. gibi “dinci” görüntüleri yayınlıyarak TRT’nin senelerdir İslam dışında bir “dinin propogandasını” yaptığını mı söylemek istiyorsunuz?

    Ve hatta biraz daha ileri gidip tüm bunların sizin din algınız üzerinde;
    ..neden yarı çıplaklar?
    ..neden başları örtülü değil?
    ..itiraf ederek günahlardan kurtulmak mümkün mü?
    gibi sorular sormanıza sebep olup psikolojik bir baskı oluşturduğunu mu söylemeye çalışıyorsunuz?

    Bu sonuca bir başka başlıkta yazdığınız şu cümlelerinizden ulaştığımı söyleyeyim de bunu “niyet okuma” olarak değerlendirmeyin;

    Baskıdan kastımız dayak, kavga değil. Baskı dediğimiz şey bu sorulardır. Bu sorular soruldukça psikolojikmen insanda bir “günah korkusu” oluşuyor ve bayanlarımızı kapanmaya itiyor.

    Acaba siz de tüm bu görüntüler sebebiyle bir çeşit mahalle baskısına maruz kalmış olduğunuz olduğunuz için “kadın açıldıkça güzelleşir,giyim kuşam çağdaşlığın parçasıdır” diyor olmayasınız?

    Gerçekten kişinin toplumsal olaylara nasıl baktığı ile ilgili iseniz bunun da bir çeşit dolar yeşili sermayenin güçlenmesi için yapılmış olduğunu idrak edebilirsiniz!Ama bu sermayenin “çağdaşlık” adı altında bazı beyinleri neredeyse telafisi imkansız bir şekilde istila etmiş olduğunu yazdıklarınıza bakarak anlamak mümkün.

  12. Yazan:blue Tarih: Eki 22, 2008 | Reply

    Sayın sosyal demokrat,

    Yorumunuzdan sadece şu anlaşılıyor. Ne yukarıdaki yazıyı okumaya zahmet etmişsiniz, ne de ömrünüzde bir kere bile İran filmi izlememişsiniz.
    Hangi İran filminde namaz kılıp Kuran okuyorlarmış? Mutlaka öyle olanları da vardır. Türk filmlerinde hiç yok sanki.
    Ya da Amerikan filmlerinde hiç yok sanki. Omen’i, Matrix’i, Devil’s Advocate’i izlesene, Sırlar Dünyasına taş çıkartır dinci filmlerdir.

  13. Yazan:rukiye Tarih: Eki 22, 2008 | Reply

    Sayin sosyal demokrat ben icinde namaz kilinmayan,ortu olmayan bir film gordugumde dinsizligi empoze ediyor diyemiyorum ama sizler rahatlikla ortulu sahneleri,namaz sahnelerini dini empoze etmek diyorsunuz hatta bunu gercekten sanat olgusunu yansitan Iran sinemasina atfediyorsunuz.Oncelikle sinemayi sosyal hayattan bagimsiz dusunemezsiniz,dogal olarak ortulu kadin sahneleri de goreceksiniz,ickili kumar sahneleri de.Yorumlarinizi tamamen onyargidan dogan yaklasimlar olarak goruyorum,Blue hakli sanirim hic Iran filmi gormemissiniz.

  14. Yazan:snowqueen Tarih: Eki 22, 2008 | Reply

    TRT, sünni islam propagandası yapan yayın politikaları izlemenin yanı sıra politik olarakta
    hükümet karşıtı yorumların sesini kısan bir noktada. Vergilerimizi veriyorsak böyle bir propagandaya da mazur kalmak zorunda değiliz.

    Bir de şu çok ilginç geldi:
    Fakat İran sineması içeriği batılı aşk vb. konularla ile doldurursa biter. Özgünlüğünü kaybeder. Zira bu konuda hollywood ile rekabet edemez.

    Aşkın “batılısı” mı var?
    Veya “batılı aşk” nedir? Cinsel serbestlik mi?
    İran’da bir ödül töreni sırasında, baş karakterin oğlu yaşındaki erkek yönetmeni alnından öptüğü için ölüm fetvaları çıkarıldığını hatırlıyorum da, durum o kadar parlak değil.

  15. Yazan:çuvaldız Tarih: Eki 22, 2008 | Reply

    @ SnowQueen,

    Vergilerimizi veriyorsak böyle bir propagandaya da mazur kalmak zorunda değiliz.

    Dink,Santoro,Zirve kitabevi olaylarını suçluları da bu yazdığınıza benzer cümlelerle eyleme ikna edilmiş olabilirler mi?

    Bu durumda sizin farkınız ne?

    Aşkın batısını doğusunu cinsel özgürlük temelinde sorgulamak aklınıza geliyor ama dini olabilecek yayınların özgürlüğü hususunda bir türlü özgürlükçü olamıyorsunuz!

    Siz vergileriniz için talepkarsanız sizden farklı yada tamamıyla zıt düşünen bir başkası da talepkar olacaktır ve bunu talep etmeye de en az sizin kadar hakkı vardır.

  16. Yazan:snowqueen Tarih: Eki 23, 2008 | Reply

    Dink,Santoro,Zirve kitabevi olaylarını suçluları da bu yazdığınıza benzer cümlelerle eyleme ikna edilmiş olabilirler mi?

    ne alaka?

    Aşkın batısını doğusunu cinsel özgürlük temelinde sorgulamak aklınıza geliyor ama dini olabilecek yayınların özgürlüğü hususunda bir türlü özgürlükçü olamıyorsunuz!

    Devlet kanalının sünni islam propagandası yapması mı özgürlükçülük?
    Bir Alevi olsaydınız bunu yeteri kadar özgürlükçü bulacakmıydınız?

  17. Yazan:çuvaldız Tarih: Eki 23, 2008 | Reply

    @ SnowQueen,
    Alakayı sizin mutlaka kurmuş olduğunuzdan eminim ama yine de biraz daha açmaya çalışayım.

    Vergilerimizi veriyorsak böyle bir propagandaya da mazur kalmak zorunda değiliz.

    Bu ülkede sizin gibi vergi veren pek çok insan var ama laiklik ve onu korumak propagandası adı altında sindirilerek,yasaklarla kuşatılarak kişikilsizleştirilmeye maruz(mazur değil!) kalıyorlar.Ve bu baskı sebebiyle tahammül sınırları aşağı düştüğü için en ufak bir kıvılcım ile alev alıyorlar. Şöyle söylersem sizin lisanınızdan konuşmuş olurum sanırım;yasaklanan cinsellik nedeniyle yaşanan hastalıklı ilişkiler yada 3.cinse toplum baskısı nedeniyle fuhuş dışında hayatlarını idame ettirme imkanının tanınmaması gibi! Bilmem şimdi alakayı kurabildiniz mi?
    Bu ülke nüfusunun % 90’ı öyle yada böyle kendini Müslüman olarak tanımlayan ve vergilerini veren(!) insanlar ama sayısal çoklukları nedeniyle hak sahibi olmalarından da korkulan inanan insanlar.Eğer herkes vergi dilimindeki payı kadar konuşacaksa sizden daha çok bu hakka sahip olanlar onlar ama onlar itiraz etmek için konuşmaya sizin gibi başlamıyorlar;”Biz DE sizin sahip olduğunuz vatandaşlık haklarını kullanmak istiyoruz” diyorlar sadece.Siz okumayın biz okuyalım,siz vekil olmayın biz olalım,siz hakim olmayın biz olalım,siz propaganda yapmayın biz yapalım demiyorlar,siz neyi ne kadar yapıyorsanız biz DE yapalım diyorlar.

    Devlet kanalının sünni islam propagandası yapması mı özgürlükçülük?
    Bir Alevi olsaydınız bunu yeteri kadar özgürlükçü bulacakmıydınız?

    Biraz başa dönelim,TRT nin tek yayın kanalı olduğu bu tekeli elinde tuttuğu dönemleri siz yaşınız itibari ile hatırlayamayabilirsiniz.Küçük ev dizisi ile Sünni islamdan çok Hırıstiyanlıkla tanıştık,Pazar sabahlarımızda devlet tarafından karar verilmiş kültür doygunluğu yaşadık;western filmleri,klasik müzik konserleri,Kuğu gölü balesi vb.Okuma yazma oranının diplerde dolaştığı,kızların okula gönderilmediği dönemde bunlar devlet tarafından vergisini veren halk için yapılan kültür programlarıydı!Uzunca bir dönem özel kanallara bile “sakıncalı “sebeplerle izin verilmek istenmedi,karşı çıkıldı!

    1982 anayasası madde 133;aynen 1972 de olduğu gibi Radyo ve Tv kanallarının ancak devlet eliyle kurulabileceği ve idarenin kamu tüzel kişiliği halinde düzenlenebileceği (ve burası çok dikkat çekici) esas olarak da “tarafsızlık ilkesinin” gözetileceği belirtilmekteydi.Bu tarafsızlık ilkesi bana sizin yukarıda itiraz ettiğiniz cümlenizi hatırlatıyor 🙂 Siz bu tek kanallı dönemdeki TRT nin tarafsız yayınlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?O döneme ait burnunuza hiç propaganda kokusu gelmiyor mu?

    Özel kanal kurmak isteyenler maalesef yasaya aykırı bir şeyi talep ettikleri için suçlanmışlardı :-))Buna rağmen 1993 de 133 nolu madde değiştirildi.(Millet 1960’da uzaya araç göndermişti)Halkın günlük yaşamından (hani kamu alanı dışında dini istediği gibi yaşama özgürlüğü olan halk)kesitlerin olduğu bir yayın din propagandası sayılır mı?Eğer evet diyorsanız TRT aracılığı ile on yıllarca yabancı menşeli dizi ve filmlerle yapılan da Hıristiyanlık dini propagandası mıydı diye sorar ve cevap vermenizi rica ederim.

    Şimdi sorunuza cevap vereyim;Hıristiyanlar da Sünniler de ve vergilerini veren Kürtler de,kısaca vergisini veren herkes kendisine hitap eden programlar yapılmasını vatandaşı olduğu devletin kanalından talep edebilir.Kendiniz için talep ettiğinizi başkası için de talep edebiliyor musunuz SnowQueen?Benim gördüğüm kadarı ile cevabınız koskoca HAYIR.

  18. Yazan:İbrahim Ahmed Tarih: Eki 23, 2008 | Reply

    SnowQueen

    Aşkta evrensel temalar var, fakat batı sinemasının anlattığı aşk endüstriyel dönüşümüm ve teknolojinin gelişimi ile vücut bulmuş bir aşk, ve tabiî ki bedenin özgürce kullanımı merkezli..

    Modern batı toplumunda aşkın birinci özelliği onun erotizmle iç içe geçmesidir. İran sinemasında bu olmayınca doğal olarak “batılı kafa” bunu anlamıyor. Batılıların yaptığını tekrarlayacaksan yaptıklarının ne anlamı kalır? Onların kültürünü onlardan daha iyi temsil edemezsin.
    Modern aşkın oluşumu ve farkı anlamak için “Anthony Giddens : Mahremiyetin Dönüşümü, Modern Toplumlarda Cinsellik, Aşk ve Erotizm” kitabına bakabilirsin.
    Bir de İran’ın nerde olduğunu öğrenmek için Türkiye’nin doğusuna…

  19. Yazan:snowqueen Tarih: Eki 24, 2008 | Reply

    Aşkta evrensel temalar var, fakat batı sinemasının anlattığı aşk endüstriyel dönüşümüm ve teknolojinin gelişimi ile vücut bulmuş bir aşk, ve tabiî ki bedenin özgürce kullanımı merkezli..

    Buradaki çelişki, hem “özgürlükçü”lükten dem vurup hem de “bedenin özgürce kullanım”ından rahatsız olmak. Aşkın bir tüketim nesnesi haline gelmesi sanırım anlatmak istediğiniz, kapitalizmin aşkın içini de boşaltması ama “bedenin özgürce kullanılması” dediğiniz anda “beden kölece mi kullanılmalı?” diye soruyor insan ister istemez.

    Modern batı toplumunda aşkın birinci özelliği onun erotizmle iç içe geçmesidir. İran sinemasında bu olmayınca doğal olarak “batılı kafa” bunu anlamıyor. Batılıların yaptığını tekrarlayacaksan yaptıklarının ne anlamı kalır? Onların kültürünü onlardan daha iyi temsil edemezsin.

    Doğu toplumlarında erotizm yok yani?
    İran’ın nerede olduğu için haritaya bakarken biraz da minyatür kitaplarına bakmak gerek sanırım.

    Oryantalizmin, doğuya sadece erotizm penceresinden bakması ne derece sakatsa, siz de aynı şekilde doğu ve batıyı bıçak gibi birbirinden ayırıp
    “onların kültürü” diyerek iki ucu açık bir noktaya dönüştürüyorsunuz.

    İranlılar, dev alışveriş merkezleri, coffee shoplar vb.kapitalizmin tüketim olgularıyla “batılıların yaptığını yaparken” bu denli rahatsız oluyor mu acaba? Onların kültürünü onlardan iyi temsil edemiyoruz diyorlarmıydı?
    aman batının “ahlaksızlığını” falan almamalı, onun yerine lüks arabasını, ambalajı değiştirilmiş kolasını falan almalı.

    İran sinemasında erotizm yok “batılı kafa” bunu anlamıyor, ama niyeyse İran’da evlerin hiç çamaşırları kurumaz çünkü halk uydudan kitsch Türk magazin programlarında kim kiminle nerede ne yapmış’ı izlemekle meşguldür.

  20. Yazan:snowqueen Tarih: Eki 24, 2008 | Reply

    Bu ülke nüfusunun % 90’ı öyle yada böyle kendini Müslüman olarak tanımlayan ve vergilerini veren(!) insanlar ama sayısal çoklukları nedeniyle hak sahibi olmalarından da korkulan inanan insanlar.

    “Bu ülkenin %90’ı müslüman” diye başlayan cümlerden hiç hayır gelmeyeceğini iyi biecek “yaştayım”. Demokrasilerde %1’in de hakkı olduğunu düşünürsek yüzde kaçın müslüman olması konumuz olmamalıydı.

    Küçük ev dizisi ile Sünni islamdan çok Hırıstiyanlıkla tanıştık,

    Onlar bize Hristiyanlık dayadı, biz de bunlara İslam dayayalım. Gerçekten mükemmel bir çözüm.


    Şimdi sorunuza cevap vereyim;Hıristiyanlar da Sünniler de ve vergilerini veren Kürtler de,kısaca vergisini veren herkes kendisine hitap eden programlar yapılmasını vatandaşı olduğu devletin kanalından talep edebilir.Kendiniz için talep ettiğinizi başkası için de talep edebiliyor musunuz SnowQueen?Benim gördüğüm kadarı ile cevabınız koskoca HAYIR.

    Elbette edebilir, buna Kürtçe yayın da dahil.
    Gördüğünüz kadarıyla koskoca cümleler kurmayın.

  21. Yazan:blue Tarih: Eki 24, 2008 | Reply

    snowqueen,

    Devlet kanalının sünni islam propagandası yapması mı özgürlükçülük?
    Bir Alevi olsaydınız bunu yeteri kadar özgürlükçü bulacakmıydınız?

    İran’ın sünni olduğunu bilmiyordum.

    Devletin hangi yayını yapması gerektiği tartışması yapmaktansa, devletin hiç yayın yapmamasını savunsak diyorum. Tabi didişmek istiyorsanız buyrun devam edin.

    Yukarıdaki yazıyı zahmet edip okuyabilirseniz, yazının anafikrinin devletin sinema üzerinde baskı yapmaması ve sinemayı islamileştirmemesinin gerekliliği olduğunu görürdünüz. Ama herkes o kadar ezberlerini serdetmeye meraklı ki, birbirinin ne dediğinin bile farkında değil.

    Buyrun devam edin, boks !

  22. Yazan:SOSYAL DEMOKRAT Tarih: Eki 25, 2008 | Reply

    @ rukiye;

    Benim Iran sinemasinda gordugum tema sosyal hayatin yogun duygusallik kullanilarak anlatimidir,bunun neresi insanlari zehirlesin?Kaldi ki Iran sinemasi gerek isledigi temalar gerek kullandigi figurler itibariyle batinin akittigi fikirsel ve ahlaksal zehirlenmeye guzel bir alternatif.Ben bir Iran filmi izledigimde basarili bir yapit icin milyarlarcadolar harcamaya gerek olmadigini goruyor ve sinema keyfim iki katina cikiyor.

    Sizin şu objektifliğinizden birazda biz yararlanalım.İranın kendi kültüründen biraz söz edermisiniz? Nasıl yaşadıklarını bizde öğrenmiş olalalım.

    Ateizm ile ilgili programlar da yayınlansın, turan dursun, richard dawkins gibi isimlerin görüşlerine de yer verilsin sn.rukiye ne dersiniz? kıymaeti koparır bizim müslümanlar vallahi, hatta adnan oktar trt’yi kapattırır.

    Saygılar,

  23. Yazan:rukiye Tarih: Eki 25, 2008 | Reply

    “Sizin şu objektifliğinizden birazda biz yararlanalım.İranın kendi kültüründen biraz söz edermisiniz? Nasıl yaşadıklarını bizde öğrenmiş olalalım.”sosyal demokrat
    Iranli’larin yasanti tarzlari sizin hayran oldugunuz avrupalilara o kadar cok benziyor ki…Gercekten batililar gibi yasamak istiyorsaniz Turkiye’de degil Iran’da yasamanizi oneririm size.
    Ayrica Iran’da yapilan inkilabin Aziz Nesin’in farsca tercumelerini okuyanlarla molla gurubunun birlikte yaptigi bir inkilap oldugunu biliyor muydunuz?
    Ayrica ulkelerle ilgili yorum yaparken devleti referans almayiniz,milleti referans aliniz sayin sosyal demokrat.Eger devleti referans alirsaniz Turkiye’nin su anki iktidarina bakarak size de muhafakar(SIZ DEVLETI MUHAFAZAKAR GORDUGUNUZ ICIN BU BENZETMEYI YAPIYORUM,AKP MUHAFAZAKAR OLDUGU ICIN DEGIL) derler mazallah…Bir diger husus Iran tarihini ve edebiyati’ni tanimadan Iran sinemasindan bahsedilmemesi gerektigi.Malum sinema,tarih ve edebiyattan bagimsiz olmuyor.
    Simdi size biraz da Iran’dan bahsedeyim.Devletin kilik kiyafet uygulamalarini tasvip etmiyorum,ancak Iran devleti egitime onem veriyor,bilime onem veriyor,belki sizin icin ilginctir Amerika ile bilim alisverisinde bulunuyor.Ve burda devlet kadinlara o kadar sahip cikiyor ki,bir feminist burda yasasa feminist olmazdi.(bir ornek,kadinin birisi esinin cimriliginden dolayi mahkemeye basvuruyor.-esim benim icin hicbirsey yapmiyo,cok cimri-diye.Devlet adama iki yil boyunca evine cicek alarak gitme cezasi veriyor.)Kadinlarin yeri sosyal camiada o kadar genis ki.Otobuslerde 10 tane erkek varsa 20 tane kadin var.Siniflarda 20 erkek varsa 60 tane kiz var.Universitelerde 15 erkek hoca varsa 35-40 bayan hoca var.Turkiye’de universite okuyan sayisinca burda yuksek lisans yapan var,universite mezununa ise bizde lise mezununa bakildigi gibi bakiliyor.Bes cocuklu bir ailede universite okumayan cocuk yok.Egitim seviyesi yuksek.Insanlarin okul,is vs harici sosyal aktiviteleri var.Muzik,dil resim,hat,spor,yuzme ne isterseniz hem erkekler hem de bayanlar icin ayri ayri dizayn edilmis.(SADECE SPOR KURSLARINDA ERKEKLER KIZLAR AYRI,DIGER KURSLARDA DEGIL)Ornegin bizim universitenin iki tane erkekler,iki tane kizlar icin ayri spor salonlari var ve ayri ayri valeybol,basketbol,tenis,yuzme vb.hocalari ve butun bunlar ogrenciler icin ucretsiz!!!Hatta devlet yetkilileri ogrencilere kiziyor,niye bu aktivitelere katilmiyorsunuz diye.Huner ve sanat dedigimiz olgu yaygin,sinemalar dolu,kitap okuma orani yuksek.Turkiye’de universitelerde olmayan bir suru imkan elimin altinda.
    Iran ana erkil bir toplum.Burda evlere giden temizlikciler erkek,bayan degil.Son soz bayanlarindir burda.Erkekler evlendikleri bayanlarin memleketine yerlesiyor.Aile hayati ve aile olgusu onemli,insanlar ailelerine vakit ayirsin diye resmi calisma saatleri azaltilmis.
    Ama sizler takmissiniz Iran devletinin seriatciligine(!).Dediginiz gibi seriat anlayisi olsa hadi ama oyle degil.Iran’da idam haberleri duyarsiniz bazen,hic sebebini sorgulamadan aaa seriatci idam etti damgasi vurursunuz sonra.Iran’da tecavuz eden idam edilir evet,Iran’da insan kaciran idam edilir evet…Bu sebeple olsa gerek Iran emniyetli ve guvenli.
    Burda hayat gecedir,bati gibi.Gunduz insanlar calisir,gece gec saatlere kadar eglenir,ailesiyle disari cikar.Coluk,cocuk piknik alanlari ve parklar tika basa doludur burda aksamlari.Caddeler dolu,dukkanlar,magazalar butun alisveris yerleri acik gec saate kadar.(tabi gunduz saat 2-5 arasi heryer kapali,insanlar istirahate ve ailesiyle vakit gecirmeye cekiliyor)
    Gezmeyi de cok sever Iran halki.3-5 gunluk tatil bile olsa ailece baska sehirlere giderler.Eger zahmet edip birkac Iran filmi izlerseniz sayin sosyal demokrat aile ici yasamin avrupalilara benzedigini kolayca gorursunuz.ISTE BIR SERIAT ULKESINDEN SOSYAL HAYAT MANZARALARI…Hic mi yanlis yok,elbette cok var ama emin olun bizdeki kadar degil.Daha sonraki zamanlarda daha genis bilgiler veririm Iran’la ilgili.

  24. Yazan:blue Tarih: Eki 26, 2008 | Reply

    Sayın sosyal demokrat,

    Dawkins’i, Turan Dursun’u anlatmakta bence bir mahzur yok. Ama şehit anaları ateist olup da oğlunu “şehadet” için çarpışmaya göndermemeye, ve insanlar, paşam diye selam durup, devlet babadır, ulü’l emre itaat farzdır demektense devlet otoritesine isyan etmeye kalkışır diye buna önce “devlet oligarkları” karşı çıkar diye düşünüyorum. Bu yüzden devletin ideal vatandaş tarifinde “din” de yer alır ama devlet dindar vatandaşının fazla sorgulayıcı olmasını da istemez. Sorgulayan bir beyin her zaman devlet için potansiyel bir tehlikedir.

  25. Yazan:SOSYAL DEMOKRAT Tarih: Eki 26, 2008 | Reply

    @ rukiye;
    Desenize İran cennetmiş. Demek ki Sünnilikte bi matah yok. Bunca zamanı, yüzyılları boşuna kaybetmişiz. Keşki Osmanlı Şah İsmail’e yenilseymiş. Siz en iyisi AKP’nize söyleyin de, Sünniliği bırakıp Şiiliği benimsesinler. Şiilik esasına göre yeni bir anayasa yapın bir de. Bir de orada neden o kadar çok kadın var acaba? AKP’niz oradan biraz kadın ithal etsin.

    Saygılar,

  26. Yazan:blue Tarih: Eki 26, 2008 | Reply

    rukiye hanım,

    Anlattıklarınız ilginç, bize İran’ın, kafamızda şekillendirdikleri gibi tamamen karanlık bir tablo olmadığını gösteriyor. Diğer yandan, anlattığınız İran’ın da biraz fazla idealize edildiğini düşünüyorum. Kadın hakları indeksinde her şeye rağmen bizden çok aşağılardalar. Parlamentodaki kadın nüfusu, okuyan kadınlar, çalışan kadınlar, kadının sosyal hayata katılımı konularında ciddi problemler var. Türkiye’de olduğu gibi.

  27. Yazan:rukiye Tarih: Eki 26, 2008 | Reply

    Iran’da kadinin sosyallesmesi gibi bir sorundan bu gun icin bahsedilebilecegi kanisinda degilim.Zira benim burda gordugum Iran kadini kendinin antisosyalist yapilmasina asla izin vermez.Tarihinden gelen bir gelenek bu, Iran’da kadin gucludur.Islam oncesi (zerdust olduklari zamanlar)de boyleydi,simdi de..Bu tarihi surecte kadin haklari aksamalarindan bahsedilebilir ama genel olarak antisosyallikten bahsedilemez Iran kadini icin.Dedigim gibi anaerkil bir toplum ve burda kadin susturulmaya izin vermez.Evlilik iliskilerini gorup tartmanizi isterdim.Buraya gelmeden once Arabistan’a yakin bir tablo bekliyordum ama degil,cok farkli.Ulkeyi dogusuyla,batisiyla ele aldiginizda burda kadin Turkiye’dekinden cok daha sosyal ve ozgur…Kac kadin milletvekili var vb analizleri yapmadim ama girdigim her alanda kadini gordum burda,kadinin gucunu hissettim.

  28. Yazan:rukiye Tarih: Eki 26, 2008 | Reply

    “Parlamentodaki kadın nüfusu, okuyan kadınlar, çalışan kadınlar, kadının sosyal hayata katılımı konularında ciddi problemler var. Türkiye’de olduğu gibi.”Bu fikrinizin kaynagini ogrenebilir miyim?

    Yukarida da soyledim gibi yaklasik./.70 lik bir tablo ile karsilasiyorsunuz kadinin erkege oranla okul siralarinda,hastenelerde,devlet dairelerinde aldigi yeri gordugunuzde.Gordugum tablolardan cikararak Iran’da kadinin bende biraktigi izlenim bu.Bir ara yolum Dogu Beyazit’a dusmustu.Benimle birlikte bir hanimefendi de minubuse bindi.Ben yanimdaki yol arkadasimla muhabbet ediyorum,guluyoruz,konusuyoruz(ki bunlari hafif bir sesle yapmaya ozen gosteriyorduk) derken hanimefendi dikkatimi cekti.Minubuse bindiginde basindaki yemenisiyle agzini sardi gozleriyle birlikte kafasini onune indirdi ve yol boyuncaki pozisyonu buydu.O anda bana ve birlikte yolculuk yaptigim arkadasima bakislari hissettim.Turkiye’nin batisindan gelmis simarik kizlar gibi degerlendirildigimiz bakislari.Ve yol boyunca susup yanibasimizdaki hanimefendi gibi devam ettim yolculuguma zira yolcular duyduklari bayan sesinden rahatsiz olmuslardi.Turkiye’nin dogusunda kadinin otobuste bile kafasini kaldiramadigi manzaralar varken Iran’la Turkiye’de kadini ayni kefeye koymak cok yanlis.Burda kadin sosyal,bir hak olarak degil kulturlerinden gelen bir gelenek olarak sosyal.

  29. Yazan:rukiye Tarih: Eki 26, 2008 | Reply

    “Desenize İran cennetmiş. Demek ki Sünnilikte bi matah yok. Bunca zamanı, yüzyılları boşuna kaybetmişiz. Keşki Osmanlı Şah İsmail’e yenilseymiş. Siz en iyisi AKP’nize söyleyin de, Sünniliği bırakıp Şiiliği benimsesinler. Şiilik esasına göre yeni bir anayasa yapın bir de. Bir de orada neden o kadar çok kadın var acaba? AKP’niz oradan biraz kadın ithal etsin.”
    Sayin sosyal demokrat oncelikle kendi sahip oldugunuz fikirleri baskalarina atfetme hatanizi gormezden gelemeyerek ikaz etmem gerektigi kanisina vardim.AKP’NIZ DEMISSINIZ,HICBIR SIYASI PARTI BENIM ILGI ALANIMA GIRMIYOR VE BEN-IM DEGIL.Akp ile ilgili olarak -niz ekini kaldirin ve siyasi fikirlerini tanimadiginiz insanlar icin bu eki kullanmayin!!!
    Iran cennetmis!bilmiyorum valla cenneti gormedim.Orda da kadin Iran’daki gibi mi yasiyor ki?sosyal demokrat beni aydinlatir misiniz.Siilik konusuna gelince bu buranin sii olmasi ile ilgili bir durum degil,daha once de dile getirdim kulturel bir rahatlik ve gucluluk Iran kadinindaki.Birilerinin veya dini inanisin verdigi bir sey degil.Iran’da kadin guclu ,Iran sii bir ulke oyleyse sonuc cikariyoruz ki siilikte kadin sunnilikteki gibi degil.YANLIS,YANLIS,YANLIS!!!Kadinin toplumdaki yeri tamamen kulturle ilgili bir durum dunyanin her yerinde ldugu gibi.(mesela orta cag kiliselerinde kadinlarin yakilmasi da oyleydi veya arap cahiliyesinde kiz cocuklarinin dirir diri gomulmesi de)Irak’ta da nufusun cogunlugu sii ama kadinlar Iran kadini gibi degil.
    Siilik esasina gore bir anayasa mi,ben sunniyim ve boyle bir talebim yok.Bilmiyorum siz talep ederseniz yetkililere bildirin.
    Sanirim yazdiklarimdan Iran hayrani oldugum filan cikarildi,yo hayir bilakis bir Iran’li benim Iran ile ilgili fikirlerimden hic hoslanmiyor.Basortusu ile ilgili bir konferans vermistim,bir hukukcu gelip benimle roportaj yapti.-Ne yapalim da bizim kizlarimizda sizin gibi ortuyu sevsinler?sorusuna INSANLARI GIYIM KUSAMLARI KONUSUNDA OZGUR BIRAKIN CEVABINI VERDIM.Beyefendinin hic hosuna gitmemisti.Sanirim O’da beni sizin beni degerlendirdiginiz gibi degerlendirmisti de oyle sormustu sorusunu sayin sosyal demokrat.Hayal kirikligi ile karisik verdigi tepkiyi hic unutmuyorum.Ben sadece Iran’in sosyal yasamindan bahsettim.Benim arzuladigim sosyal yasamin bu oldugundan degil!!!Bir de o gun ilginc bir sey ogrenmistim.IRAN YASALARINDA KADINLARIN KAPANMASI VE KAPATILMASI GEREKTIGI GIBI BIR MADDE YOK.YANI UYGULAMA TAMAMEN TURKIYE’DEKI ILE AYNI BIRILERININ CANININ ISTEGI ICIN UYGULANAN BIR UYGULAMA.ORDA BIRILERI UNIVERSITE DE KIZLARI BASORTUSUZ GORMEK ISTIYOR,BURDA DA BIRILERI BASORTULU GORMEK ISTIYOR.
    Bu acidan Turkiye’de basortu yasagini savunan birinin Iran’da ortu mecburiyetini elestirme hakki yok.Bunu ben elestirebilirim,zira ozgur giyim yanlisiyim ama siz degil!!!
    Burda niye bu kadar cok kadin oldugunu ben de dusundum ve Iran-Irak savasinda erkekler oldugu icin bu kadar cok kadin oldugu kanisina vardim,bilmiyorum dogru bir kani midir?

  30. Yazan:rukiye Tarih: Eki 26, 2008 | Reply

    Bir de kadin ithal edilecek mal veya esya degil,fikirlerinizi savunma adina kifayetsiz cumleler kulllanmayin!

  31. Yazan:snowqueen Tarih: Eki 27, 2008 | Reply

    İran’ın sünni olduğunu bilmiyordum.

    TRT’den bahsediyorduk konuyu kaçırmışsınız:)

    Iran ana erkil bir toplum.Burda evlere giden temizlikciler erkek,bayan degil.Son soz bayanlarindir burda.

    Öncelikle “bayan” diye bir cinsiyet yoktur, biz onlara “kadın” diyoruz.
    İran’a “Bayanerkil” derseniz savundunuğuz şeylerle daha tutarlı olacaksınız sanırım.
    Kadının adı olmaması durumu yani.
    Kimlere anaerkil deniyor ne günlere kaldık.
    Iran’da tecavuz eden idam edilir evet,Iran’da insan kaciran idam edilir evet…Bu sebeple olsa gerek Iran emniyetli ve guvenli.

    Bizde de karakollarda ve cezaevlerinde işkence var, emniyetli olma konusunda iyi yol alıyoruz öyle değil mi?

    Burda hayat gecedir,bati gibi.Gunduz insanlar calisir,gece gec saatlere kadar eglenir,ailesiyle disari cikar.

    Ya da evde oturup illegal yollardan gelmiş alkol ve uyuşturucunun tadını çıkarır.

    Caddeler dolu,dukkanlar,magazalar butun alisveris yerleri acik gec saate kadar.

    Batının ahlaksızlığını değil kapitalizmini alıyorlar elbette.

    Gezmeyi de cok sever Iran halki.3-5 gunluk tatil bile olsa ailece baska sehirlere giderler.

    Kadınlar tek başına seyahat edebilmek için kimden icazet alıyor?


    IRAN YASALARINDA KADINLARIN KAPANMASI VE KAPATILMASI GEREKTIGI GIBI BIR MADDE YOK.

    Başörtüsü polislerini Şah mı gönderdi?

  32. Yazan:rukıye Tarih: Eki 27, 2008 | Reply

    (Kadınlar tek başına seyahat edebilmek için kimden icazet alıyor?)
    SU YARIM YAMALAK BILGILERINIZLE IRAN ADINA KONUSMASANIZ,BURDA KADINLAR TEK BASLARINA BIRYERE GITMEK ICIN KIMSEDEN IZIN ALMAZ.AYRICA BURDA BASORTU POLISI DIYE BIR SEY YOK,BILMIYORUM SIZ NERDEN CIKARIYORSUNUZ BUNLARI..BATIDAN ISTER KAPITALIZMI ALIRLAR, EVLERINDE DE ISTEDIKLERI GIBI YASARLAR.BU SIZI NEDEN RAHATSIZ EDIYOR?EGER KONU IRAN OLMASI DEGILSE NEDEN BU TEPKILERINIZI SADECE IRAN UZERINE YOGUNLASTIRIYORSUNUZ?BAYAN-KADIN NE ILGINC TAKINTILARINIZ VAR YA…HANIMEFENDI DIYELIN SUNA.TURKIYE`DE OLMASINI ISTEDIGINIZ SEYLER IRAN`DA OLUNCA RAHATSIZ OLUYORSUNUZ,OLMAZSA ELESTIRIYORSUNUZ.MESELA TURKIYE`DE EVLERDE ICKI KULLANIMI YASAK OLSA TEPKINIZ NE OLURDU?TARAFSIZ OLMAK LAZIM….

  33. Yazan:snowqueen Tarih: Eki 27, 2008 | Reply

    İran Polisinden Başörtüsü Operasyonu

    İran´da bugünden itibaren yetersiz türban ile mücadele ve ahlak güvenliği operasyonu başlatıldı.Yapılan operasyonlarda şeriat yasalarına göre giyinmeyen bayanlar ve erkeklerin uyarılacağı açıklandı.
    http://www.haberalemi.net/haber_detay.php?haber_id=24514

    Pasaport Kanunu Madde 18: Evli kadınların pasaport başvurusu yapabilmeleri için KOCALARININ İZNİ gereklidir.

    Medeni Kanun Madde 1117: Koca karısının, aile yaşamıyla veya kadının karakteri ile çelişen teknik işlerde çalışmasını yasaklayabilir.

    Not:Bayan-Kadın ayrımı dildeki cinsiyet ayrımcılığının kanıtıdır.
    Ne demişler şeytan ayrıntıda gizlidir.

  34. Yazan:rukıye Tarih: Eki 27, 2008 | Reply

    ONLAR BASORTU POLISI DEGIL,DEVRIM MUHAFIZI…NASIL BIZIM LAIK CUMHURIYET MUHAFIZLARIMIZ VARSA ONLARINDA DEVRIM MUHAFIZI VAR.EGER TURKIYE’DEKINE SOZUNUZ YOKSA IRAN DAKINDEN NIYE RAHATSIZ OLUYORSUNUZ.HER ULKE SIYASETI GEREGI TEDBIRLER ALIYOR SAVUNDUGUMDAN DEGIL YANLIS ANLAMAYIN TEPKINIZIN IRANLA SINIRLI KALMASINDAN RAHATSIZIM MALUMUNUZ TURKIYE LAIK CUMHURIYETI ILE IRAN ISLAM CUMHURIYETI BIRBIRINE COK BENZEYEN CUMHURIYETLER DE…

  35. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Eki 27, 2008 | Reply

    “devrim muhafizi” deyince aklima geldi, güzel bir söz vardir, “bütün devrimciler devrimin ertesi günü muhafazakâr olur” der (galiba Anatole France’a ait)

    kendinizi bir devrimcinin yerine koyun, istediginizi seçin:
    1) Iran sahini devirmis bir Humeyni yanlisi,
    2) Osmanli padisahini devirmis bir Kemalist,
    3) 1917’de Rus çarini devirmis bir komünist.

    Koskoca bir devletin yikiminda rol aldiniz. “suç ortagi” oldunuz. Eger eski rejim yanlilari tekrar basa geçerse AYVAYI YEDiNiZ!!!

    Ne yapmali? iki sey:

    a) Eski rejimi oldugundan daha kötü gösterecek propaganda,
    b) eski rejime uzaktan bile olsa sempatik bakanlari idam etmek.

    Ruslar TCHEKA denen gizli polisi kurdular, KGB’nin çekirdegidir. Kemalistlerin istiklâl mahkemeleri vardi. (simdi anayasa mahkemesi var) Iran’in da ahlak polisi, devrim muhafizlari ayni isi görüyor.

    Aci ama gerçek.

    not: Fransiz devrimini de incelerseniz TERREUR denen dönemi özellikle, Türkiye’ye benzeyen çok sey bulursunuz.

  36. Yazan:blue Tarih: Eki 28, 2008 | Reply

    Rukiye hanım,
    BBC’de İran’lı rallici bir kadının hikayesini anlatan bir belgesel vardı. Kadın çok sıkı bir ralliciydi ve erkeklerle aynı yarışa girebilmek için çok uğraştı. Ve başarılı da oldu. İzlerken bu İran’lı kadına saygı duymuştum. O belgeselde erkeklerin yaklaşımını ve kadınların haklarını nasıl dişleriyle sökerek aldığını hissedebildim. Anaerkil derken neyi anlatmaya çalıştığınızı anlıyorum. Benim anlatmaya çalıştığım şu ki, sorun olan kadınlar değil, onlar gerçekten Türkiye’deki kadınlardan daha dişli görünüyor. Ama sorun devlette. İran, liberal bir yönetimle, eminim çok hızlı bir gelişim gösterecektir. Halkın liberalleri desteklememesi ise çok yazık. Ahmedinecad gibi bir kişinin başkan seçilmesini anlayamıyorum.

  37. Yazan:rukıye Tarih: Eki 28, 2008 | Reply

    Cok sukur meramımı enlayan bırı cıktı.Evet devlette sorun var,ancak Iran halkı yasamını devlet doktrınlerıyle surdurmuyor.Antıdemokratık toplumlarda yasaların uygulanımı genellıkle devlet tarftarlarınca sınırlı kalıyor.Dıgerlerı ıse ya sessızce ıstedıgını yapıyor ya da baskaldırıyor.Iran mevcut ınkılap sonrası ıslam cumhurıyetı adını referandumla aldı.. 96 lık bır kesım uc tercıh arasından ıslam ısmını sectı.Su anda da halkın yuzde ellısı kılık kıyafet uygulamasının boyle kalmasından yana ve bu hıc de az bır yuzde degıl.Bu sebeple burda hala ınsanların ne gıyecegını devletın belırlemesı bana ılgınc gelmıyor.Bence Iran yenı bır referandumla halkının sesıne kulak verırse cok onemlı bır mesafe katetmıs olacak.Hem uluslarası camıada yapılan elestırılere cevap olur ve hem de Iran Halkı´nın ne ıstedıgı tam olarak anlasılır.

  38. Yazan:snowqueen Tarih: Eki 29, 2008 | Reply

    BBC’de İran’lı rallici bir kadının hikayesini anlatan bir belgesel vardı. Kadın çok sıkı bir ralliciydi ve erkeklerle aynı yarışa girebilmek için çok uğraştı. Ve başarılı da oldu. İzlerken bu İran’lı kadına saygı duymuştum.

    İran’lı kadın rallici pilotlardan söz açılmışken,
    bir Sabiha Gökçen vardı öyle değil mi, bilmem hatırlar mısınız?

  39. Yazan:kehribar Tarih: Eki 29, 2008 | Reply

    iran filmleri çok güzel oluyor bence. sadece trt de değil, bütün kanallarda her türlü kültüre ait filmler gösterilmeli. içinde her kültüre her dine ait her türlü görüntü de olmalı. ne var bunda ki herkes her kültürü her dini öğrensin. durmadan amerikan filmi seyretmekten iyidir. bizim kendi dizilerimizin de bir kaçı hariç çok kötü ki! sinemamız da öyle. gerçeklerden uzak kafa ütülemeye yönelik konuları var hepsinin. bence kültür ve sanatta sınırlayıcı olunmamalı. devletin kanalı olan trt aslında diğerlerinden çok daha açık!

  40. Yazan:rukiye Tarih: Eki 29, 2008 | Reply

    :),Sinemadan nereye.Iran mi,Turkiye mi…Iran devrimi mi hatali,Turk laiklesmesi mi,hangisi daha kati,hangisi iyi ve …Vel hasil basariyi gordugunuzde takdir ediniz basari icin ulkeyi degil,insani hedef aliniz.Iran’li bir bayanin basarisini bile hazmedemeyen bir zihniyet olur mu korkmayin bu kadar,meraklanmayin kimse Iran’li kadin Sabiha Gokcen’i unutturdu yaygarasi koparmaz.Iran’li bir kadin basardiysa basarisi onundur,Sabiha Gokcen hala ilk kadin pilot olarak kalir Turkiye’de.Ne bulsam da saldirsam fikriyle yaklasir mi insan olaylara…Oyle ileri giden seyler soyluyorsunuz ki(ornegin Iranli’larin evindeki yasamina kadar mudahale edip elestirenler gordum yorumlarda ne ictikleri,ne giydikleri vs.)insan sanane demekten kendini alamiyor.Dunya gorusunuzu savunmak adina insana savas acmayin,insana kizmayin,insana kusmeyin.Aslinda olayin din degil insan olmak oldugunu gorun.Hangi kulturle,hangi dinle yetisirse yetissin insani insan yapan erdemler her yerde ayni.Vakti nasil kullanmam gerektigini,caliskanligi bir katolik arkadasimdan ogrendim ve Kesmirli arkadaslarimi taniyana kadar Kesmirli’lerin bu derece insan ve insanlik asigi oldugunu bilmiyordum.Hangi dunya gorusune sahip olursaniz olun genis bir ufukla yaklasin olaylara;insani hedef alarak degil,fikri hedef alarak yapin savunmalarinizi ve elestirilerinizi.Bilgilerinizi medya ile sinirlandirmayin.Bilmiyorum ilginizi cekip dis basinda Turkiye ile ilgili haberlere goz gezdirdiniz mi,Turkiye’nin can guvenligi olmayan,her gun biryerlerin bombalandigi bir teror ulkesi olarak tanitilan haberlere,okuyan herkes inansa ne kadar hosunuza gider?…Hangi dunya gorusune sahip olursaniz olun saygim var ancak insana karsi adil olmasi sartiyla…

  41. Yazan:blue Tarih: Eki 29, 2008 | Reply

    İran’lı kadın rallici pilotlardan söz açılmışken,
    bir Sabiha Gökçen vardı öyle değil mi, bilmem hatırlar mısınız?

    Şu Dersim’de çoluk çocuk demeden halkın üzerine kimyasal silah boşaltan Sabiha Gökçen mi? Ah, evet vardı. Ve kadındı. Asıl korkunç olan bu işte.
    http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=sabiha%20gokcen

  42. Yazan:blue Tarih: Eki 29, 2008 | Reply

    Bence İran kadınlarının Türk kadınlarına göre avantajlı olduğu konu şu. Türk kadınlarına hakları bahşedildi, İran kadınları ise onları kendileri almaya gayret ediyorlar. Biz Türklerin özelliği şu:
    Herşeyi çok kolay değiştirebiliyoruz, her şeyin çok kolay değişebileceğine inanıyoruz. Bu yüzden Avrupalılar bizim kanunları nasıl bu kadar hızla uygulamaya koyduğumuzu anlayamıyorlar. Öyle güzel kanunlar koyuyoruz ki, kraldan çok kralcı olup bunun ötesine bile geçebiliyoruz. Mesela Avrupa’da böyle bir şey yokken araçlarda sigara içilmesini yasaklattırdık. Süüperiz, çok çağdaşız; zaten kadınlara seçilme hakkını da İsviçre’den önce, Kongo’dan sonra vermişiz. Mesela bir günde şapka giyme kanunu çıkartıverdi M.Kemal; dedemin annanemin kadın şapkasıyla sokağa çıkmasına yol açtı; bir kanunla tekke ve zaviyeler kaldırıldı, bu kadar kolaydı çünkü. O yüzden bugün herkes şapkalı, bütün tekke ve zaviyeler kapalı. Az zamanda çok ve büyük işler yapmak değil marifet; bunu sindirerek yapmak. Yoksa bünye kaldırmıyor işte; ur yapıyor, kanser yapıyor. Bugün Türkiye’nin ne kadar sorunu varsa bu fazla yüklemenin eseri değil mi?. O zaman ağzımıza tıkıştırdıklarını kusuyoruz şimdi. Ve üzgünüm artık çıkanları yiyecek kimse de yok. Siz daha Sabiha Gökçen’le kendinizi avutun.

  43. Yazan:snowqueen Tarih: Eki 29, 2008 | Reply

    Türk kadınlarına hakları bahşedildi, İran kadınları ise onları kendileri almaya gayret ediyorlar.

    O zaman en avantajlıları Afganlı kadınlar olacak.

    Mesela bir günde şapka giyme kanunu çıkartıverdi M.Kemal

    II.Mahmud’da fes kanunu çıkartmıştı, kaderin cilvesi işte, gitti sarık geldi fes. Bİrileri de gavur icadi fesi giymeyiz dedi.
    Osmanlı modernleşmesini öyle sindirerek yapıyordu ki, Türk olmayan tebası onları derin şükranla anıyor öyle değil mi? Siz de pek ezbersiniz sanki.

    Ve üzgünüm artık çıkanları yiyecek kimse de yok. Siz daha Sabiha Gökçen’le kendinizi avutun.

    Yoo, bilakis hiç avuttuğum falan yok, kadın pilotlardan laf açılınca her nedense aklıma geldi.

  44. Yazan:MER'A-K(ıl) Tarih: Eki 30, 2008 | Reply

    Şimdilerde torunu üniversite okumak için “gavur(!)” memleketlerine olmadı doğu memleketlerine giden,başörtüsü ile İnebolu limanından “memleketini basan gavurları(!)kovmaları için eşine,kardeşine mermi taşıyan kağnıcı Şerife Bacı da bir çeşit pilot sayılır mı acaba?Hem de teknik servis yardımı almayan,off-road pilotu!

    Birazcık hayal edebilmeniz için,
    http://tr.wikipedia.org/wiki/Off-road

    Sabiha Hanım’ın pilot olabilmesi için imkanların oluşturulmasında Şerife bacının,hiç katkısı yok mudur acaba?

    Yok ama onu unutalım,hatırlamayalım bile çünkü o cahil,itaatkar bir köylü kadınıydı nihayetinde!Kıyafeti bile medeni değildi!

    Herkesin aklındaki,hatırlamak istediği “pilot” tasavvuru farklı maalesef!

    O günlerden bugüne ne değişti?

    Bugün başörtüsü suç,alternatifi olarak peruk kabul ediliyor!O günlerde şapka ithal ediliyordu,şimdilerde ise peruk!

    Şerife bacının torunu bugün,bu ülkenin üniversitelerinden birinde okumak istiyorsa(kadın ve istemek!),Sabiha Hanım’ın dış görüntüsünü “taklit” etmeye yani önce “şeklen medenileşmeye” mecburdur!

  45. Yazan:blue Tarih: Eki 30, 2008 | Reply

    snowqueen,

    Evet, en avantajlısı Afgan kadını olabilir. Avrupa kadını da 300 yıl önce Afgan kadınından çok farklı değildi. Bazen hızlı çıkmak için çabuk dibe batmak gerekir.

    2. Mahmud, halka fes mecburiyeti getirmemişti. Memur üniformasıydı.

    Osmanlı modernleşmesi 200 yıl sürdü. Az zamanda çok ve büyük işler yapılmadı yani. Yapılanlar ise hala ayakta duran kurumlar. Cumhuriyet döneminde tükürükle yapıştırılan devrimlerden farkı bu. Osmanlı takıntım yok. Sadece devrimlerin sürece yayılmasının gerektiğini söylüyorum. Bu yüzden bana 2.Mahmud demeyin. 2. Mahmud, Mustafa Kemal, Büyük Petro… hep şekilci devrimcilerdir. Kimseye çok bir faydaları dokunmamıştır.

    Pilotla Sabiha Gökçen arasındaki çağrışım aşçı ile Hannibal Lecter arasında da var bu arada.

  46. Yazan:snowqueen Tarih: Eki 31, 2008 | Reply

    blue,

    Rönesansı, reformu yaşamış bir Avrupa 300 yıl önce
    gene Afganistan’dan iyi durumdaydı. İster sömürgecilik deyin ister başka birşey deyin. 300 yıl önceden biraz daha gelirsek İngiltere’de oy hakkı için ölüm oruçları tutan Suffragetteleri düşünün, erkeğin hatta dini kurumların otoritesini sallamak, İslam coğrafyasında o kadar kolay olmayacak. İran anaerkilmişle, kadınlar parkında istedikleri kadar kalıyorlarmışla olmuyor. İran anaerkildi de, ne diye heteroseksüel erkek hegemonyasından kaçanlar canı pahasına mültecilik taleplerinde bulunuyor? NTV’de bununla ilglii bir belgesel vardı, tavsiye ederim.

    osmanlı takıntım diyorsunuz ama bu ülkenin bir kesimin fena halde Osmanlı takintisi var. Bir kitap okuyorum oryantalizmle ilgili, Arapların ağzından Osmanlı oryantalizmi hep o eleştirdiğiniz “jakoben, tepeden bakmacı dayatmacı” üstüne üstlük elitistlik konusunda epey sağlam gözüküyor. “yönetici Türk eliti” anlayışı cumhuriyet döneminde bile daha normal.

    Devrimlerin yayılmasına gelirsek, modernizmden bahsediyorsunuz, “ya hep ya hiç”çi modernizm, modernizmin kendisi katı bir kütle değil midir zaten? “Katı olan herşey buharlaşımaya” başlayınca elimizde “öyle olmalıydı da böyle olmalıydı” diye tartışmak kalıyor.
    Bir de böyle haksızlık etmek kalıyor, II. Mahmud ve Mustafa Kemal’in kimseye faydasının dokunmadığını söylemek gibi. Şekilci olmayan devrimci olarak kimi söyleyeceksiniz? Che Guevera mı, yok onun ideolojisi o kadar sempatik gelmez, Muhammed mi, kadınlara örtünmesini buyurmuştu öyle değil mi, bu şekilsel bir tavır mı misal?Yoksa bir simge mi?

  47. Yazan:rukiye Tarih: Eki 31, 2008 | Reply

    snowqueen
    Sanirim sizinde fena halde Iran takintiniz var.Burda parklar kadin erkek parki diye ayrilmaz,kadin erkek yerlerinin ayri oldugu yerler sadece tuvalet ve mescitlerdir burda.Kac Iranli kadin taniyorsunuz,kac defa Iran’a geldiniz?(parantez icinde bildireyim bu gun Iran’da kizlar gunu,kizlar bayram yapiyor,caninin istedigi gibi egleniyor,beni de davet ettiler sikilacagimi bildigim icin gitmedim)Evet belki kadinlar resmi olarak 30 yildir oy kullaniyor ama bundan oncesinde zaten hep iktidarda onlar vardi,Ecevit-Rahsan ikilisini hatirlarsiniz,hangisi basbakandi ayrilamazdi birbirinden.Iran da kadinin siyasi yeri de Rahsan Ecevit gibiydi iste hatta diyebilirim Iran kadini siyasi gucunu kaybedeli sadece otuz yil oluyor.Cok uzun yillar once Perso Poles’i Buyuk Iskender’e yaktiran Iranli bir kadindi.Orta dogu ulkelerinde kadinin en rahat yasadigi yerdir Iran.
    Afgan,Pakistan kadini da bu hale getiren sizin gibi dusunenler degil mi zaten.Dinle devlet ayri olsun diyenler degil mi.Oyleyse sizin Turk halki sevginizden suphe ederim ben.Cunku Turk halki’da musluman bakin icinde islam var.Din adini pardon islam adini gordugunuz her yere saldiriyorsunuz,adinda islam olan herseyden nefret ediyorsunuz.Halkin cogunlugu musluman ulkelerde dini devletten elbette ayiramazsiniz,oyleyse;
    1)Kadinlari ortu,mahremsiz dolasmama vb. sebeplerle eve hapsetmek
    2)Devletten dini olgulari temizlemek,yani halki devletten ayirmak
    3)Bunu da yapamadiysaniz dini halktan ayirmak,halki dinden sogutmak zorundasiniz.
    Hangisi tutarsa….Turkiye’de hangisi tuttu sayin snowquen?
    Fikri kizinin mayoyla dalasabilmesinden ibaret olan bu zihniyet Turkiye’nin gelecegi icin ne vadedebilir Allah askina…Burasi Turkiye elbette mayoyla dolacagim diyen bir zihniyet,akli fikri giyim kusamda olan bir zihniyet bu ulke icin ne vaddebilir.Ne giyersen giy ya,bi de ne yaygara kopariyosun.Bizim gibi onu giyme diye mi zorluyo devlet seni.
    Hulasa bu genclikte zerre kadar “ulkesini dusunme “gormuyorum.Bu genclik bana ulke adina gelecek vadetmiyor.

  48. Yazan:snowqueen Tarih: Eki 31, 2008 | Reply

    Halkin cogunlugu musluman ulkelerde dini devletten elbette ayiramazsiniz

    Buradaki “elbette” vurgusu kusura bakmayın da faşizme giden yolu açıyor. “Bu ülkenin %99’u” diye başlayan cümlelerle masummuş gibi görünüp sonra TRT örneğinde olduğu gibi Sünni İslam propagandasına dönüşüyor. Dinle, devleti ayırmak zorundasınız, üzgünüm. Bu ülkede Alevisi de var, Musevisi de, ateisti de, Yehova Şahidi de.
    İnsanlara Türk-İslam sentezi dayatıp sonra da
    “niye dine saldırıyorsunuz” demek pek gerçekçi değil.

  49. Yazan:rukıye Tarih: Eki 31, 2008 | Reply

    sızler bu ulkede muslumanı da var vurgusunu unttugunuz ıcın elbette sozunu kullanmak zorundayım,yoksa hatırlanmayı sıze bırakırsam bızı tarıhten sılmeyı tercıh ederdınız degıl mı?

  50. Yazan:rukiye Tarih: Eki 31, 2008 | Reply

    Buradaki “elbette” vurgusu kusura bakmayın da faşizme giden yolu açıyor.(snowquen)
    Yo,neden kusura bakayim -elbette- “zorudasiniz” kelimesi fasistce bir kelime…

  51. Yazan:blue Tarih: Eki 31, 2008 | Reply

    snowqueen,

    Afgan kadınlarına haksızlık etmeyin. Onların ömürleri savaş içinde geçti. Hiçbir zaman suffragette gibi bir şansları bile olamadı ki, suffragette 300 yıl değil, 100 yıl öncenin olayıdır. Ben Mevlana’nın, İbn-i Sina’nın, Ali Şir Nevai’nin memleketinden hiç o kadar ümitsiz değilim.

    21. yüzyılda Osmanlı’daki monarşi ile cumhuriyet elitizmini karşılaştırmak biraz saçma olmuyor mu? Dünyada özgürlük hareketleri 18.yy. sonunda başladı zaten. Bu yüzden Osmanlı’da elitizm Cumhuriyetten daha bile fazladır cümlesinde anormal bir şey yok. Anormal olan 1945’lere kadar süren tek parti rejiminin 2.meşrutiyetin sonunda oluşan çok partili rejim ve anayasal monarşiden çooook gerilere düşmesidir.
    Şekilci devrimci derken sadece şekille devrim yaptığını zanneden devrimci anlamında kullanıyorum. Yoksa her hareketin- onunla özdeşleşen bir şekli olmuştur. Ama önemli olan halkın bunu özümseyip özümsememesidir. Bu anlamda mesela 2.Mahmud’un fes’i, Mustafa Kemal’in serpuşundan daha masumdur. Çünkü fes dediğin aslında Avrupa şapkasının, secdeye mani olduğu için çeperlerinin iptal edilmesinden ibarettir. Yani pantolon aynen alınmış, şapka kültüre uydurulmuştur. Bu yüzden fes öyle benimsenmiştir ki, İslam’a ait bir şey gibi algılanmaya bile başlamıştır. İlk mecliste 2.grup İslam adına fes’i savunabilmiştir mesela, aslında Avrupai bir menşei olmasına karşın.

  52. Yazan:çuvaldız Tarih: Kas 2, 2008 | Reply

    Türk kadınlarına hakları bahşedildi, İran kadınları ise onları kendileri almaya gayret ediyorlar.(blue)

    Türkiye’de kadınlara siyasi hakların tanınması da zannedildiği gibi bol keseden verilen bir bahşiş olmamıştır. Türk Kadınlar Birliği, Meşrutiyet’in özgürlük ortamında filizlenmiş olup iktidarların dikkatlerini bu meseleye çekmek için ciddi çabalar sarf etmekte ve Cumhuriyet’in ilanından bile önce, savaştan çıkmış yeni rejimi sıkıştırmaktadır. Fakat her seferinde atlatılmakta, talepleri sürekli olarak ertelenmektedir. Birkaç defa bizzat Atatürk’e anlatmayı denerler meseleyi; ancak kuru nasihatten başka bir şey alamazlar.
    KIZLARI DA ALALIM ASKERE
    Atatürk’e göre kadınların talep ettikleri siyasi haklar karşılığında erkekler gibi bir bedel ödemeleri gerekir ki, bu bedel zorunlu askerliktir. Eğer kadınlar seçme ve seçilme haklarına kavuşmak istiyorlarsa, askerlik gibi erkeklerin aleyhine eşitliği bozan bir göreve de razı olmalıdırlar. Atatürk’ün gözünde vazife mukabili olmayan hak mevcut değildir. 1 Şubat 1931 günü yaptığı konuşmada şöyle demiştir:
    ‘Türk kadınları… milletin vatandaşlara tahmil ettiği [yüklediği] vazifelerin hiçbirinden kendilerinin uzak bırakılamayacağını düşünmezler. Çünkü vazife mukabili olmayan hak mevcut değildir.’
    30 Haziran 1933’de Ankara Hukuk Fakültesi’ndeki kız öğrenciler milletvekili olmak istediklerini söylediklerinde ‘Niçin mebusluk istiyorsunuz da askerlik istemiyorsunuz?’ diye biraz da kızgınlıkla sorar. Kasım 1934’de Ankara Kız Lisesi’ni ziyareti sırasında kız öğrencilerin sıkıştırması üzerine de, ‘Mebus seçer ve mebus olursunuz; fakat aynı zamanda asker de olacaksınız’ demek zorunda kalır.
    Atatürk’e göre askerlik bir vatandaşın en büyük vazifesidir. Kadınlar bu vazifeden kaçtıkları sürece, yarım vatandaş olarak kalmaya mahkûm kalacaklardır. Onun kafasındaki formül şudur: Askerlik varsa mebusluk var! Nitekim káğıt üzerinde de olsa, kadınlara da askerliği zorunlu kılan yasal değişiklikler yapılmış, hatta bazı yerlerde kadınlar göstermelik olarak eğitime dahi çıkmışlardır.
    Bu yıllarda Atatürk’le görüşmeye giden kadın heyetleri hep aynı nasihati alıp dönmektedirler: Köylere gidip kadınları eğitmek milletvekilliğinden daha öncelikli bir görevdir.
    Ne var ki, Birlik üyeleri kararlıdır. Nitekim 1934 yılı sonlarında Ankara’da Türk Kadınlar Birliği’nin ılımlı kanadı kalabalık bir toplantı düzenler. Türk Ocağı şubesinde düzenlenen toplantı kadınların tam bir gövde gösterisi şeklinde geçer. Hararetli konuşmalarla ortamın zaman zaman sertleştiği görülür. Heyecanın dozu, alabildiğine yükselmiştir.
    Nihayet toplantı sonunda kadınlar hep beraber TBMM’ne kadar izinsiz bir gösteri yürüyüşü yaparlar. Meclis’in önünde slogan atarak Atatürk’ün gelip kendilerini dinlemesini isterler ve ‘Atatürk bizimle görüşmeden buradan bir yere ayrılmayız’ diye haber gönderirler. O gün, Atatürk, Türk Kadınlar Birliği yöneticilerini kabul eder. Taleplerini bu defa olumlu karşılamıştır; kadınlara, haklı olduklarını ifade ederek yaklaşan milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme haklarının tanınacağına dair söz verir.

    http://www.mustafaarmagan.com.tr/yaziGoster.php?yaziNO=1071

  53. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 3, 2008 | Reply

    sızler bu ulkede muslumanı da var vurgusunu unttugunuz ıcın elbette sozunu kullanmak zorundayım,yoksa hatırlanmayı sıze bırakırsam bızı tarıhten sılmeyı tercıh ederdınız degıl mı?

    Müslüman vurgusunu unutmuş olmalıyım hay aksi,
    bir kimliğime bakayım en iyisi, ama ne ilginç, orada da “İslam” yazıyor, kimse bana sormadı yazarken demekki “bu ülkenin %99’u müslüman” vurgusunu hatırlatmak için yapmışlar. Okullarda da zorunlu din dersleri vardı, gene biz bu ülkede Müslümanların DA yaşadığını hatırlayalım diye heralde.
    Kim sizi tarihten siliyor, bırakın bu mazlum komplo teorici tarzını.

    ……
    Afgan kadınlarına haksızlık etmeyin. Onların ömürleri savaş içinde geçti.
    Afgan kadınına ne diye haksızlık edeyim, Afgan erkekleri dururken.

    21. yüzyılda Osmanlı’daki monarşi ile cumhuriyet elitizmini karşılaştırmak biraz saçma olmuyor mu?
    Sanki eletizimle cumhuriyetle doğmuş gibi algılanırsa saçma olmuyor, Osmanlı elitizmi ve “elit TÜRK idarecileri” bu geleneğin yapı taşını oluşturmadı mı?

    Anormal olan 1945′lere kadar süren tek parti rejiminin 2.meşrutiyetin sonunda oluşan çok partili rejim ve anayasal monarşiden çooook gerilere düşmesidir.

    O sırada dünyanın kalanına da bakmak gerek,
    Avrupa’da yükselen faşizm ve dünyayı ele ele geçiren totaliter rejimlere.
    Dünya günlük güneşlik değildi, garip olan bugün
    aynı totaliterlikte kalmak olur.

    mesela 2.Mahmud’un fes’i, Mustafa Kemal’in serpuşundan daha masumdur.

    Mustafa Kemal serpuşu İslama hizmet adına getirse amenna olacaktı yani.

    Bu yüzden fes öyle benimsenmiştir ki, İslam’a ait bir şey gibi algılanmaya bile başlamıştır.

    Önce fese gavur icadı denmiştir ama.
    Sonra da fesin yasaklanması kıyameti koparıyor.
    Diyelim Şapka benimsenmedi,
    Üstünde Nike, Adidas logolu kepleri hangi koşulda kültüre uydurdunuz ve bunların gerçekten kendi özgür iradenizle mi seçtiniz?

  1. 2 Trackback(s)

  2. Ara 2, 2008: Son 60 günün en çok okunan yazıları : Derin Düşünce
  3. Ağu 12, 2009: Ayıp sanat olur mu? : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin