RSS Feed for This Post

Türk Solu Yine Yolu Kaybetti!

20080528_derindusunce_org_turk_solu_yolunu_kaybetti.JPGBugün ‘sol’ adına konuşan kesimler arasında, Marksizm’den, işçi sınıfından, devrimden, sosyalizmden, emperyalizmden bol miktarda dem vuran, savaşkan bir üslûba sahip bir kesim var. Bu kesim Türkiye’de şimdiye kadar hâkim olmuş sol geleneğe de büyük ölçüde sorgusuz sualsiz sahip çıkıyor; geçmişi, geçmişin acılarını, kahramanlıklarını yüceltiyor; yaşanan acıları, verilen şehitleri adeta sürekli kurucu bir efsane olarak üretiyor. Ve o hareketin içindeki, başta otoriterlik ve tekçi düşünce olmak üzere bol miktarda başarısızlık hikayesini sorunsallaştırmıyor; kendi üzerine düşünmeyi, kendine eleştirel bakmayı pek düşünmek istemiyor (bazıları ‘geleneğe’ öyle bir sahip çıkıyor ki, Stalin’in eleştirilmesine bile tahammül edemiyor, gazetesinde basıyor sansürü). Genellikle başarısızlığı kendi dışındaki nedenlere -emperyalizm, faşizm, burjuvazi, ‘halkın teoriye uymaması’ ya da ‘içimizden çıkan’ oportünistler, revizyonistler, hainler, işbirlikçiler- bağlıyor.

Kendine hayran, kendini herşeyden çok mühimseyen, değişmeyen dilini fetişleştiren bu kesim, heybetli ve gümbür gümbür bir terminolojiyle konuşmasına rağmen, o heybete uygun bir faaliyet (işçi sınıfı içinde örgütlenme, kitlelere ulaşma ve onları ‘bilinçlendirme’ vb) içinde görünmüyor (tabii, bizim göremeyeceğimiz, bugün çok illegal düzeyde süren ama yarın öbür gün devrime yolaçacak faaliyetleri olabileceğini teslim ediyorum). Böyle bir faaliyet ve güce sahip olmamasına rağmen, şimdilik ‘sol’ tanımı esas olarak bu kesimin etiketi olarak varlığını sürdürüyor. Ama sadece ‘şimdilik’…

Bu kesim, herkesin çok iyi bildiği gibi, çok önemli bir niceliksel güce sahip değil (genel seçimlerde yüzde sıfır virgül sıfır sıfır bilmemkaçlık oy oranlarını değil, daha çok anlattıklarını ‘duyan’ insan sayısını kastediyorum); ama ‘sol dili’ tekeline alma konusunda göstermiş olduğu gayret ve başarı bakımından, ‘niteliksel’ olarak, önemli bir yer tutuyor. Daha doğrusu, bu dil aslında Türkiye’deki egemen resmi dilden bağımsız değil ve ‘sol’ adına konuşanlar sayı itibariyle çok olmasa da, onların sahip olamayacakları kadar güce sahip başka kesimler zaten o dilin ebeveynini, ‘orijinalini’ toplum üzerine dayatıyorlar. Yani etiketinde büyük harflerle ‘SOL’ yazan bu kesim, sola gönül vermeye çalışan (acil ihtiyaçtan dolayı) insanlardan başka kimseye sesini duyuramasa da, çok daha güçlü bir kesim onun konuşup da yapamadığını zaten yapıyor.

Bu ebeveyn ve yavrusu ‘sol’, klasik modernitenin ürünleri… Dünyaya ve insanlığa hâkim olup, sahip oldukları bilgi paketi ve bilim silahıyla geleceği kendi istedikleri doğrultuda inşa edebileceklerini düşünüyorlar. Ancak dünya, ne bizim ‘sol’un, ne onun ebeveyninin ne de o ebeveynin taklit ettiği büyük-ebeveynin zannettikleri ve kontrol altına alınabilecek zavallı bir dünya olmadığını giderek daha çok gözlerimize sokuyor… Çünkü o dünyanın ve o insanlığın hayalleri, ‘biz ve fethedilecek olanlar’ şeklindeki basit ikili formüllere sığamayacak kadar karmaşık; çok daha total ve tecrübe dolu…

Modernist ulus-devletin altındaki toplumun temellerinde, farklı köşelerinde, farklılaşmış biçimde süren dinselliklerin, kültürlerin taşıdığı ve adeta toprağın altında görmeyen ama hisseden köstebek hareketleriyle biriken tecrübe modernliğin, onun yerli versiyonunun ve onun ‘sol’unun ikili kutuplaşmalarını sorguluyor. Dünyada kartezyen düşüncenin köklerine kadar uzanan, ulus-devletlerin ortaya çıkmasıyla somutlanan; Türkiye’de ise 20. yüzyılın başından beri modern (‘çağdaş’) kimliklerimize ve dilimize yerleşen ‘modern ve geleneksel’, ‘rasyonel ve irrasyonel’, ‘kamusal alan ve özel alan’ ya da ‘ilericilik ve gericilik’ gibi bu ikilikler yerine, başka bir ‘düşünme yolu’nun da mümkün olduğu ortaya çıkıyor.

Bu ikilikleri reddeden ve içiçe geçişlere izin veren karmaşıklık bizim ‘sol’un ve ebeveynlerinin kafasını karıştırıyor. Bu hiç de iç rahatlatıcı ya da güven verici bir durum değil; çünkü her şeyden önce, o zamana kadar ‘ötekiler’ karşısında en meşru ve en güçlü dile sahip olma iddiasındayken, bir anda, teoriye göre ‘değiştirilmeyi bekleyen’ kesimler “bırak bu kibiri!” diye ayaklanıyorlar… Bir anda, her şey ters yüz oluyor… Düne kadar, örgütlenecek, bilinçlendirilecek olan yığınlar bambaşka bir yolda yürüyüşe çıkıyorlar, apoletli-apoletsiz her türlü toplumsal mühendislik meraklısının ellerinden kayıyorlar…

Hayatın ikiye bölünemeyeceğini; bir tarafta bilenler, diğer tarafta bilmeyenler diye bir ayrımın artık mümkün olamayacağını gösteren karmaşıklıka karşı karşıya kalmak, bu kesimler için ağır bir travma… Damdan düşmek gibi bir şey… Umut bağladığınız, elde etmek için binbir dil döktüğünüz insanın başkasına aşık olması gibi bir şey… Kendinize atfettiğiniz bütün yakışıklılığınıza, güzelliğinize, bilgi ve görgünüze rağmen, elin serserisinin ya da süprüntüsünün aşkınızı elinizden alması gibi bir şey… Ve acıklı son; sabit bir fikre takılıp kalmak: suçu ‘bir kandırana’, ‘elde eden alçağa’ atmak… Sadece ‘pasif bir bekleyen’ olarak algılanan o aşkın aslında bambaşka duyguları, hayalleri olduğunu düşünememek… Derin bir nefret beslemek, aklını kaybetmek… Avare aşıklar gibi, sokaklarda mezarın dilini kendi kendine konuşarak, “Makber”i, “Ölürsem kabrime gelme, istemem”i tekrar tekrar söyleyerek…

Aslında ‘sol’un ‘elde edemediği’ o aşk, ‘elde edilebilecek’ bir şey değil; çünkü o elde etmeye çalışıldıkça elden kaçan bir aşk… Tersine onu elde etmek demek aslında aynı zamanda elde edilmeyi kabul etmek demek. Fethetmek değil, fethedilmek için duyargalarını ve hücrelerini açmak, onun içeri girmesine izin vermek demek…

Bugün yeni bir solun önünde duran mesele, ikiye bölerek, böldüğü parçalardan ‘gereksiz’ olanı dışarıda bırakarak ve geride kalanı homojenleştirerek yol almış olan modernleşme projesi ve onun bütün yavrularıyla hesaplaşmaktır. Ve bugün olup bitenlere kafası basmayan modernist zihniyet için ‘sorun’ yaratan hayatlar aslında yeni ifade ve duyarlılıkların icadı için zengin bir olanak sunuyor.

Artık ikna edemeyen, çözülen bir modernleşmeci mantık ve esiri olduğu kurgulardan çıkamayan onun ‘sol’ versiyonu işlemiyor. Ancak, sınırlarda müzakere edilen gündelik hayatın çoğulluğu ve karşılaşmaları içinde başka bir mantık işlemeye devam ediyor. Bu mantık hem ayrıştıran ve bölen laikçi ve milliyetçi / ulusalcı modernist hegemonya karşısında hem de kültürel sembollerin otoritarizmine karşı muhalefet dinamiklerini inşa ediyor.

Farklı kültürel grupları, farklı referanslarla işleyen hayat tarzlarını, binbir biçimde altta kalanları duyma ve anlama konusunda yetersiz kalan klasik ‘sol’ anlayıştan farklı olarak, ‘dışarıda’ kalanların ya da en iyi ihtimalle ‘arada’ görünenlerin, aslında ‘hem içeride hem dışarıda’ olanların yaşadığı tecrübelerle zenginleşen, esnek ve demokratik düşünebilen yeni bir sol, sadece dünya ölçeğinde değil; Türkiye’de de giderek ‘medeniyetler savaşı’ görünümüne bürünen çatışmalara sağaltıcı cevap ve çözümler getirme potansiyeli taşıyor.

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Türk Solu 

Kendini « sol » olarak tarif eden hareketler hiç olmadıkları kadar zayıf ve bölünmüş bir tablo çiziyorlar bugün.  Türk Solu Dergisi’nin ırkçı söylemlerinden CHP’nin darbe çağrılarına uzanan bir kafa karışıklığı hakim. Muhalefet boşluğunun müzmin bir hastalığa dönüştüğü şu dönemde Türk solu bu boşluğa talip olabilir mi? Daha önce Dikkat Kitap kategorisinde yayınladığımız Pozitivizm Eleştirisi gibi bu kitap da Türkiye’deki sola tarafsız bakan bir çalışma. İyimser görüşler kadar geçmişe dönük ağır eleştiriler de var. İlginize sunduğumuz 82 sayfalık bu kitap Türkiye’deki “sol” grupların sorgulamalarına, projelerine ışık tutmak amacıyla derlenmiş makalelerden oluşuyor. Kitabı buradan indirebilir ve paylaşabilirsiniz. Kitapta ele alınan başlıca konular: Solda özgürlükçü hareketler, 68 Kuşağı, Devrimci sol, Kemalizm, ulusalcı sol akımlar, Sol ve İslâm, Cumhuriyet Gazetesi.

Trackback URL

  1. 105 Yorum

  2. Yazan:Sever IŞIK Tarih: Eyl 16, 2008 | Reply

    Evet, solun “eski iman”ı “yeni beden”e/sosyolojiye uygun düşmüyor. Ve sürekli eskilerin imanından/adanmışlığından dem vurarak “tatlı anı satıcılığı” ile muhalefet üretmeye çalışıyor.

    Solun eskimiş dilini aşması ve toplumu değiştirme ve dönüştürmenin ne”liği üzerinde düşünmesi gerekiyor.

  3. Yazan:snowqueen Tarih: Eyl 16, 2008 | Reply

    Tayyip Erdoğan’ın o Kasımpaşalı, eli maşalı tavrıyla Aydın Doğan’a verip veriştirdiği konuşmalarında geçen ithamlarındaki “üçüncü köprü yapacağız bu solcular laf ediyor, bu (gomünistler) böyledir işte hiç hayırlı bir işi istemezler” deyişindeki halet-i ruhiye gibi hep “sol şöyle kaybetti, böyle kötü”, eeee kabak tadı verdi ama.

    Sosyal devleti sadaka devleti düzenine çekmekten pek keyif alanlar, müslümanların paralarından toplanan yardım paralarının ve bağlantılarının deşifre olmasıyla “türk sağı gene yolu kaybetti!” dedi mi acaba.

    Sola durmadan saldıran bu “halk çocukları”nın
    iktidarında, deniz fenerlerinden akan paralar,
    kayıp trilyon vakalarının esrarları ve daha sayılamayacak kadar çok yolsuzluklara bakınca yukarıdaki fotoğraftaki “koyun”resmini yazarın iki kere düşünmesi gerekiyor.

    İşin garibi, solu yüzyıl başında uygulanan haliyle eleştirirken, eleştiriyi yapanın da o dönemden çıkamaması.

  4. Yazan:MY Tarih: Eyl 16, 2008 | Reply

    Sola durmadan saldıran […]

    Hayir. Elestirmek saldirmak degildir. Ferhat Kentel solu elestirerek onlarin yapamadigi seyi yapmis. Hizmet etmis. Solcularin ona tesekkür etmesi icab etmez mi?

    []solu yüzyıl başında uygulanan haliyle eleştirirken, eleştiriyi yapanın da o dönemden çıkamaması.[]

    Hayir. Geçen yüzyildan degil ama 19cu yüzyildan çikamayan Türk soludur. Sever Isik’in geçen yazisinda dedigi gibi “kendine bir halk bulamadigi için devlete yanasti” hatta bence yapisti dört elle. “Ordu göreve!” diye bagiranlar bunu hangi sol degerle bagdastiriyorlar? Cumhuriyet mitingine katilanlar geçen yüzyilda dogmadilar ama kafalari hala oralarda.

    SnowQueen, sizin solcu olmadiginizi tahmin ediyorum. Savunulmazi savunmayin. Sirf karsi çikmis olmak için elstirmeyin. Ferhat’in yazdiklari çok dogru teshisler içeriyor. Rasim Ozan’in elestirileri de çok yerideydi. Kendisini elestiren herkesi linç etmeye kalkiyor solcular. Rezil ediyorlar kendilerini.

    Bir sürü politik foruma üyeyim. Yeni parti kuralim, üçüncü yol, besinci yol diye tartisip duruyorlar. Hiç bir tanesi çikip da halk ne istiyor? bu milletin gerçek ihtiyaci nedir? diye sormuyor. Tuzla’daki kazalar olunca ellerini ovusturdular “kaka patron cici isçi” edebiyati yaptilar. Ama isçiler de dahil Türk milleti kimligini isçi olarak tarif etmiyor.

    Marx’in, Lenin’in fikirlerini Türkiye’ye uyarlama gayreti içindeler hâlâ. Gerçekten fildisi kulelerde yasiyorlar.

    Biz bu milletin destegini nasil aliriz? diye sormalari gerekmez mi kendi kendilerine?

    1980’den önce bir klise vardi, bordo kazak, sirtta parka, ayakta postal. Darbeden sonra entel barlarda toplandilar, Ahmet Kaya dinlediler.

    Akillilari özgürlükçü oldu. Bütün özgürlükleri kayitsiz sartsiz AMASIZ savunuyorlar. Geri kalanlardan hiç ama hiç umut yok.

  5. Yazan:Sever IŞIK Tarih: Eyl 16, 2008 | Reply

    Yaşları yetmeyen mürekkep yalamış yeni kuşaklar biraz politik bir ilgi ile Türkiye’nin yakın tarihinin sayfalarını bugünden geriye doğru çevirdiklerinde 70’li, 80’li yıllarda Türkiye’nin siyasal hayatında solun oynadığı rolü öğrenip, seferber ettiği ve umut aşılayabildiği milyonlarca insanın varlığından haberdar olduklarında muhtemelen şaşıracaklardır. Dolayısı ile solun hem şimdiki, ozamanda öyleydi ya.. neyse, hal-i pür melalini ve perişanlığını hem de o günkü etkinliğini anlamakta zorluk çekeceklerdir

    Sol, Türkiye’ de halksızlıktan ölmüştür. Türkiye’de sol bir söylem var ama bu söylemin halkı yok… Halksız sol… Trajik… Dramatik… İronik…
    Bu durum solun yarattığı/yaratamadığı devrimci/yoldaşlık kültürünün su üzerine yazılmış yazı misali bir şey olduğunu gösteriyor. Sol kültür “tatlı anı satıcılığı”ndan ve “gerilla romantizmi”nden, şarkılı türkülü halaylardan ve sloganlardan öteye geçemedi.
    Bundan dolayı bir kuşak 20–25 yılda sudan çıkmış balığa/dinozora döndü.

    Sol, güçlü bir muhayyile ve yaşam alanı inşa edemediğinden sürekli kapitalizm ile yarış içinde var oldu. Dünyaya kazanç kapısından baktı. Eski kuşaklardan geriye kalanlar, karlı kazanç kapısını solun eşitlikçi, sınıfsız toplum “ütopya”sına tercih ettiler. Umudu değil, cüzdanı seçtiler…
    Gerçi materyalizmden yola çıkanların maddiyata karar kılması kaçınılmazdı ya…
    Özellikle ekonomik küreselleşme ile yeni siyasal dalgalanmada solun yoksullara umut olması gerekirken; sol hareketlerin pratikte kapitalizmin bir versiyonu olmaktan kurtulamadıklarını görüyoruz. Dolayısıyla toplum asılları ortada mevcutken sol kopyalara prim vermiyor.

    Galiba sol tohum bu topraklarda fide vermeyecek ve sol, bir aydın fantezisi olarak kalacak.

  6. Yazan:ahmet parlak Tarih: Eyl 16, 2008 | Reply

    Snowqueen,
    Ne guzel yazmissin, tamamen katiliyorum. Sayin Kentel acaba bir kez bile esitlikten bahsetmis mi, dini baskilari ve muslumanligi elestirmis mi? Cevap kocaman bir hayir.
    “Eşitlikten bahsetmeden demokrasi nutku atanların; dini sorgulamadan özgürlükten söz edenlerin; iktidarın peşinden fare gibi koşup Sol muhalefete aslan kesilenlerin verdiği derslerden bıktık!”

    Bıktık abiler!-Ece Temelkuran
    Hiçbir zaman tam anlamıyla iktidara gelmemiş, dayak yemekten paçayı hiç kurtaramamış, bilip gördüğü tek şey işkence, katliam, açlık, yakılmak, yıkılmak olmuş Sol, her nasılsa bugün bu ülkede ‘bütün kötülüklerin anası’ ilan edilmiş durumda. Bu, Sol’un yaşadığı belki de en merhametsiz ve en insafsız saldırı. Zira, ‘Anlaşılmamaktan daha kötüsü yanlış anlaşılmaktır’ misali, solcu olduğun için öldürülmekten daha kötüsü solcu olduğun için faşist ilan edilmektir.
    Bu öyle bir operasyon, öyle bir yekvücut saldırı ki, kurşunlanmaktan beter. Çünkü zalim bir şüphe düşürüyor insanın içine. Çünkü her şeyden daha çok şunu düşünüyorsun:
    “Yanlış mı düşünüyorum?”
    Bunu düşünmekten düşünemez hale geliyorsun.
    Bugün Sol’un, aydınları ve siyasetçileri de dahil, içinde olduğu büyük sıkıntı budur. Herkes geceleri evinde nerede durduğunu, ertesi gün faşist ilan edilmemek için nerede durması gerektiğini düşünüyor. Yazarlar, ‘Sekter-Didaktik-Otoriter Liberal Çete’ tarafından belirlenen, ‘demokrasi, özgürlük, sol, hukuk standartlarına’ uyup uymayacakları endişesiyle, bir entelektüel sabotaja kurban gitmemeyi dileyerek yaşıyorlar.

    Entelektüel sabotaj
    Şöyle bir düşünün:
    Cumhuriyet gazetesi, gazetenin yazarları, yazar-çizer çevrelerinde ne zaman karikatürleştirilmeye başlandı? Eleştiriler haklıydı ama düşünün, nasıl karikatür haline getirilmeye başlandılar? Sonra kendini Sol ile tarif eden bilim adamları, üniversite hocaları ne zaman İstanbul’da fikir üreten çevrelerce alaya alınmaya başlandı? Başlangıçta hakikaten tuhaf gelmiyordu. Ama işler nasıl Ahmet İnsel’in, Fuat Keyman’ın, Birgün gazetesinin entelektüel sabotaja uğramasına vardırıldı? Nuray Mert nasıl TİT’çi ilan edildi?
    Bu memleketin en ciddi kurumu olan Anayasa Mahkemesi, düne kadar hiç kimse olan yazar çizer tayfasının ağzında “Biz onların ne mal olduğunu biliyoruz” diye anılmaya başlandı? Bütün bu süreç nasıl meşrulaştırıldı?
    Çember nasıl genişletildi düşünün. Ve düşünün, bu çemberin içinde niye hep kendini öyle ya da böyle Sol ile tarif etmiş insanlar vardı? Benim (her ne demekse) ‘kadrolu Solcu’ olduğumu yazdırmak için çaçaron çocuklar nasıl köşe yazarı kılığına sokulup ortalığa fırlatıldılar? Bu ülkede en çok Sol’un imanını gevretmiş derin devlet nasıl oldu da Solcuların marifetiymiş gibi abrakadabralandı?

    Ortadoğu’nun ‘renkli devrimi’
    Benim fikrim odur ki, bu akıl tutulması sürecini, bu anlam karmaşasını, aydınların birbirine çarparak karşılıklı yok olmasını, zorunlu ideolojisizleştirilme operasyonunu ilk kez Türkiye yaşamıyor. Başka ülkelerin başka bir biçimde yaşadığı ‘renkli devrim’ sürecini Türkiye’de ılımlı İslam projesi ve bu projenin eski Solculardan devşirip vitrine koyduğu yazar-çizerle oluşturulan fikri atmosferle yaşıyor.
    Bugün yaşadığımız süreç, Ortadoğu’nun ‘renkli devrim’ sürecidir. Bizim ise bu atmosfer koşullarında ölmemiz, yok olmamız ve bunu yapmaya öncelikle kendimizden şüphe duyarak başlamamız gerekiyor:
    Ben demokrat değil miyim?
    Ben özgürlükçü değil miyim?
    Sol, fena bir şey mi artık?

    İktidara fare, Sol’a aslan
    Bugün, bizim trajedimiz tek başımıza düşünmektir. Kolektif aklı kendi ideolojik duruşunun doğal yöntemi olarak kabul etmiş Sol için tek başına düşünmek yok olmanın, yenilginin başlangıcıdır.
    Devrim Sevimay’ın, net, doğrudan ve yalın sorularla yazı dizisi olarak başlattığı ‘Sol Tartışıyor’ yazı dizisi bu yüzden önemli. Bu gazetelerde, bu kâğıt yapraklarda biraz da doğruları söyleyenlerin, kafası net olanların ve ezilenlerin yanında duranların sözleri yayımlansın yahu! Eşitlikten bahsetmeden demokrasi nutku atanların; dini sorgulamadan özgürlükten söz edenlerin; iktidarın peşinden fare gibi koşup Sol muhalefete aslan kesilenlerin verdiği derslerden bıktık!

  7. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 16, 2008 | Reply

    Bugün ‘sol’ adına konuşan kesimler arasında, Marksizm’den, işçi sınıfından, devrimden, sosyalizmden, emperyalizmden bol miktarda dem vuran, savaşkan bir üslûba sahip bir kesim var.

    Kimdir bunlar Ferhat bey? Neden ısrarla yuvarlak ve muğlak ifadeler kullanıyorsunuz!?
    Dün “tarafsız” diye yutturmaya çalışdığınızdan dolayı kim olduğunu bildiğimiz sol, o zamandan bu zamana neredeyse her ağızlarını açışlarında darbe ve kontrgerilla karşıtı çıkışlarıyla göründüler, bugünlerdede hükümete bağlı polis kuvetlerinin barikatıyla uğraşıp sokak aralarında köşe kapmaca oynuyorlar. Şu anda da bahsettiğiniz kesimler bunlar mı? Değil ise kim? Yazdıklarınızı, özne olarak kimin nasıl muhatap alınacağına dair hiçbir sorumluluk hissi taşımadan mı yazıyorsunuz? Yazı yazarken böyle bir sorumluluğunuz olmalı ama değil mi?

    Bakın sizin yazınıza yorum ekleyen yorumcu nasıl anlamış:

    Hayir. Geçen yüzyildan degil ama 19cu yüzyildan çikamayan Türk soludur. Sever Isik’in geçen yazisinda dedigi gibi “kendine bir halk bulamadigi için devlete yanasti” hatta bence yapisti dört elle. “Ordu göreve!” diye bagiranlar bunu hangi sol degerle bagdastiriyorlar?

    Gördünüz mü Ferhat Kentel bey! Bir bildiğimiz var ki yazıyoruz. O yüzden soruyoruz “kimden bahsediyorsunuz siz?” diye. Eğer bu yorumcu arkadaşın anladığı “sol” dan bahsediyorsanız, bu kesimlerin zaten soldan yıllar önce tecrit edildiğini de anlatmanız gerekmiyor mu kendini solda gören bir insan olarak?

    Yazı ve yorumlara bakılınca, ortada dönen dolabın, kullanınal yöntemin ne olduğu şıp diye ortaya çıkıyor. Basit bir yöntem, bunu kullanarak istediklerimize çok daha fazla vurabiliriz, hak ettiğimiz karşılığı almadan ama!

    @Sever;

    Gerçi materyalizmden yola çıkanların maddiyata karar kılması kaçınılmazdı ya…

    Tespitinize hayran kaldım, Erbakan derinliğinde, ona da hayran kalıyordum. Alışkanlık yapacaksınız bende. Felsefi materyalizm == Kapitalizm. Bravo!

    @Ahmet;

    Ne guzel yazmissin, tamamen katiliyorum. Sayin Kentel acaba bir kez bile esitlikten bahsetmis mi, dini baskilari ve muslumanligi elestirmis mi? Cevap kocaman bir hayir.

    Aynen öyle Ahmet bey kardeşim. Absürd ve tamamiyle anti-demokratik seçim yasaları, eğitim sisteminin perişan hali, 12 eylül yasaları, YÖK, kimi siyasi çalışmaların halen polis-sivil polis-jandarma gözetiminde olması, polis şiddeti, sosyal haklardaki aşındırmalar, sendikalara zorluk çıkarmalar, birgün vb. okuyanların polis tarafından keyfi olarak tutuklanıp tacize uğraması, sansürün artması, “sembolik şiddet”in sembolizmden sıyrılması, yandaş-taraftar-torpil gibi “liyakat” ölçütleriyle rant paylaşımı, kürt sorununda hakim zihiyete tutunmak, IMF politikaları, Faşizmin sıradanlaşması, Tübitakın sulandırılması say say say bitmez…Bunlardan 2-3 tanesine bile dokunsalar, sol diye yutturmaya çalışdıkları pozisyonun sol ile alakasız olduğu açığa çıkacak. O yüzden tercihen suya tirit meselelerle iç rahatlatma ile yetniyorlar. Bu son zamanlarda ortaya çıkan tartışmaların birçok boyutu var. Ferhat bey gibi düşünen “sol” aydınlar, bir avuç da olsa sol bir varlık rahatsız edici. “Ferhat kardeşim, sizinkisi sol ise bunlar ne diyor böyle ’emek’,’sömürü’,’neo-liberalizm’,’özgürlük’ diye?” sorusu gıcık ediyor bunları, kendilerine rahat rahat tek ve doğru sol olarak lanse edemiyorlar, inandırıcı olmuyor çünkü(bunu açık eden gizli “kod” boldur yazılarında). Bunlar için asıl problem bu. Yoksa ne diye durduk yere ortada fol yok yumurta yok sol eleştirilsin dursun sanki yarın devrim yapacakmış gibi – sanki ülkeyi sol bir iktidar yönetiyor? Birde bu eğreti konumları “başka” sosyal düzeneklerde faydalı olduğu için süper itibar görebiliyor. Mesela işi gücü solu toptan ırkçı, faşist, darbeci hatta son zamanlarda ittihatçı filan olarak gösterme derdinde olan Besim Tibukçu senaristler ne diye “Hoca, anladım ki sen türk soluna lazımsın!” gibi beylik laflarla methiye düzüp dursun, sanki solu hazediyorlarmış gibi? Bu aydınlarımızın ne idüğü belirsiz tavırları kaçınılmaz olarak bu tarz garip simbiyo-sosyal ucube ilişkileri olur, bugün gördüklerimiz bundan ibaret. Yoksa bundan ne sol çıkar, nede dönüştürücü bir eleştiri. Sol toplumsal muhalefet ve onun örgütlenmesinden çıkar, akıl hocalarından, Gramsci okumuş reklamcılardan(solun memlekete en büyük zararlarından sayılır), solun toparlanmaya çalışdığı zamanlarda “marksist estetik” kitapları yazan aydınlardan, dün perinçeğe el-ayak olacak kadar kısır fikirli bugünün “aman ne çok okumuş” hocalarından değil. Kısır fikirli dedim de… Yaşı belirli bir yere gelmiş bazı aydınların ise bambaşka bir derdi var. Geçmişin solunda ideolojik olarak safsata konumunda olan insanların, dönemin ekili sol hareketleri karşısında fikri varlık gösterememişlerin bugüne miras kalan bir hıncı var. Bilinmediğinden pek farkedilmiyor ama, içinden “bunlar eski dev-yolcu/kurtuluşcu” güdüsüyle illa da laf etme derdinde olan, bugünün ortamında ciddiye alınan insanlar var. Ha birde mahçubiyet duygusundan yoksun, kavanozdaki nedir, bu dedikodu doğru mu demeden fırsat bekleyen, Zaman gazetesini “muhalif bir yayın” olarak görebilecek kadar aşmış “möhim” tipler var. Onların da ciddiye alınacak bir tarafı kalmadı pek, iyice açık ettiler. Neyse… Buraların getirdiği “eleştiri” ile sol gelişecek öyle mi? Heheh!

  8. Yazan:ahmet parlak Tarih: Eyl 16, 2008 | Reply

    Beni hayretlere dusuren ben 70leri-80leri baska bir ulkede mi yasadim dedirten, sanki bu memleketi 80 yildir kendi kafalarindan yaptiklari tanimiyla kemalistler (onlarin gozunde = sol) yonetiyormus gibi, sanki bu memlekette tarikatlarin/cemaatlerin sag iktidarlari nasil parmaklarinda oynattiklari, Ozal politikalarinin 12 eylul fasizminin bir urunu oldugu-onu mesrulastirmak icin elinden geleni ardina koymadigi, cemaatlerin 12 eylul darbesiyle ihya olduklari apacik degilmis gibi, ders kitaplarina ‘yaradiliscilik sacmaliklarini’ 12 eylul fasizmi sokmamis sanki bu ulkede muslumanlik diyerek nice insana baski yapilmiyormus, siddet uygulanmiyormus gibi bu insanlarin patolojik bir ruh haliyle kafalarindan bir sol tarifi yapip, insanlari mimleyip sonra onlara nefret kusmalari, kafayi kemalizmle (artik o da neyse) bozmalari… Gercekten de pes, bu tur yazilar tam bir zaman kaybi. Kisacasi “iktidara fare, sola aslan”!

  9. Yazan:decker Tarih: Eyl 16, 2008 | Reply

    24 Ocak kararlari 12 Eylul olsa da olmasa da hayata gecirilecekti. Dunyanin yonu o tarafaydi cunku. Ulkede bazi aptallarin kafasini kuma gommesi, bu gercegi zerre kadar degistiremez. Ilginctir; Darwin Teorisi en akilli hayatta kalir demez, “adapte olabilen” hayatta kalir der. Demek ki, ya yeni gerceklere adapte olacaksiniz, ya da silineceksiniz.

    Birinden birini secin.

  10. Yazan:snibe Tarih: Eyl 16, 2008 | Reply

    Sn. Parlak,
    Kentel,
    Bugün yeni bir solun önünde duran mesele, ikiye bölerek, böldüğü parçalardan ‘gereksiz’ olanı dışarıda bırakarak ve geride kalanı homojenleştirerek yol almış olan modernleşme projesi ve onun bütün yavrularıyla hesaplaşmaktır. Ve bugün olup bitenlere kafası basmayan modernist zihniyet için ‘sorun’ yaratan hayatlar aslında yeni ifade ve duyarlılıkların icadı için zengin bir olanak sunuyor.”demiş.
    Gereksiz görülen ve dışarda bırakılan ve bir-iki vaka dışında solun hiç yanına yanaşmadığı o diğeri kim sizce? (Ben yazayım, dine inanan diğerleri) Ayrık tuttuğu parçaların yeterince eleştirildiğine ikna olunduğunda, onu ikiliği tekleyen bir anlayışla yeniden kendi düşünce sisteminde inşa edecek mi sol yoksa onu ortadan kaldırmaya mı çalışacak?
    Türkiye’deki solun en büyük zaafı haklarını savunduğu toplumun kültürel kodlarını anlamadan, onu teoriye eklemlemeden, teorik sorunları tartışmak ve uygulamaya çalışmak değil mi? Eleştirilmesi istenen bu diğer parçanın (eleştirilmediği nereden çıkarılıyor, gazeteler her gün bu tarz yazılarla dolu) hangi sorunu, sorun olarak görüldü ve ona farklı açılımlar getirildi gerçek sol tarafından? (Kemalist zihniyetin devlete eklemlenmiş parçalarını sol bile kabul etmiyorum ben, bu solu aşağılamak olur.) İşçi sınıfı iki ayrı dünyayı mı yaşıyor, bir tarafı işçi diğer tarafı dindar. Dine ait hangi çözümü sundu işçisine, sol?
    Bu arada dini sorgulamadan özgürlükten söz edeMEmek de ne demek? Din de o özgürlüğün bir parçası değil mi? Dine gelene kadar tüm özgürlükler özgürlük de din devreye girince mi özgürlüğün uzağında bir alanın sorunu?Önce dini sorgula(sorgulanmalı da), anla ki özgürlük(hangi özgürlük?) anlayışına(hangi anlayış?) aykırı, dinin özgürlüğe aykırı olduğu hakkel yakin surette de (bi’zahmet)fark et bu arada!… din özgürlüğe ait alanın dışında kalmalı psikolojisi!!!ne ulaşarak din ve özgürlüğü iki ayrı uca yerleştir. Niyeyse! Özgürlükte çifte standart denmiyor mu buna? Ya da dayatılan özgürlük tanımı(din sorgulanmadan özgürlükten söz edilemeyeceği), kimin özgürlüğünün dayatılması anlamına gelir?

    Şunu da bilin ki, iktidar bu ülkede dini temsil etmediği gibi, muhalefet de solu temsil etmiyor. Muhalefetteki solu, sol zannedenlerden misiniz? Bu noktada eminim bu sitede yazan solcu arkadaşlar bu konuya eğileceklerdir.

  11. Yazan:ahmet parlak Tarih: Eyl 16, 2008 | Reply

    Tabi ki dini sorgulamayan ozgurluklerden bahsedemez. Siz Avrupa nasil ozgurlesti saniyorsunuz. Bugun Fransiz solu neden sizce Sarkozy’i en sert dille elestiriyor laikligi zedeledigi icin, cunku dini baskilara karsi ne kadar cok kan dokuldugunun tamamen bilincindeler. Yuz yil savaslari fazlasiyla akillarinda. Onlar da mi kemalistler yoksa!

    Sol dunyaya din cercevesinden bakmaz. Din ezici, somurucu ise dini de, Kurani da, incili de elestirmekten geri durmaz. Solun kendini dini referanslara baglamasi, bunlari kabul etmesi intiharidir. Ve hayir, din o ozgurlugun bir parcasi degil. Siz sirf birilerini incitecem, tabularini kasicam, Sayin Kentelin sevecegi deyimle kimilerinin dini ezberlerini bozacam diye dini baskilari elestirmekten (mesela tesetturun kadini ikinci sinif gormenin bir disa vurumu oldugunu acik secik soylememe, turbanin hangi esitsizlikleri orttugunu cemaatlerin suratlarina vurmama vs.) kacinirsaniz uzerine de kendinize solum ben derseniz size heryerde gulerler. Kentel’in bu yazilarini bir fransiz sosyalistinin okumasini isterdim. Anlayamazdi, komik bulurdu herhalde. Siz bir yandan kemalistleri toplum muhendisligi yapmakla elestirip kafayi bununla bozacaksiniz diger yandan en buyuk toplum muhendisligi projesi din kurumunu elestirmeyeceksiniz, o zaman amac uzum yemek degil bagci dovmek oluyor.

    Dini ozgurluk evet, ama dini, Incili Kurani sorgulamadan halk dalkavuklugu yapmaya, insanlari uyutmaya, bunun uzerinden siyaset yapmaya hayir. Ben Avrupa’da boyle bir sol bilmiyorum. Bu herhalde Avrupanin 500 yil geriye gitmesi demek olurdu.
    “Bu arada dini sorgulamadan özgürlükten söz edeMEmek de ne demek? Din de o özgürlüğün bir parçası değil mi? Dine gelene kadar tüm özgürlükler özgürlük de din devreye girince mi özgürlüğün uzağında bir alanın sorunu?Önce dini sorgula(sorgulanmalı da), anla ki özgürlük(hangi özgürlük?) anlayışına(hangi anlayış?) aykırı, dinin özgürlüğe aykırı olduğu hakkel yakin surette de (bi’zahmet)fark et bu arada!… din özgürlüğe ait alanın dışında kalmalı psikolojisi!!!ne ulaşarak din ve özgürlüğü iki ayrı uca yerleştir. Niyeyse! Özgürlükte çifte standart denmiyor mu buna? Ya da dayatılan özgürlük tanımı(din sorgulanmadan özgürlükten söz edilemeyeceği), kimin özgürlüğünün dayatılması anlamına gelir?”

  12. Yazan:snibe Tarih: Eyl 17, 2008 | Reply

    Sn.Parlak,
    Size cevap vermeden önce birkaç soru soracağım:
    Diyelim ki dindar bir işçi sizinle karşılaştı, kızı da kapalı, üniversiteyi kazanmış bu yıl, işyerinde namazını da kılmak istiyor, kızı da okuluna rahat gitsin istiyor. Ne yapayım, kendimi böyle özgür hissediyorum, bu benim kararım, siz karışamazsınız da diyor kız, şu sol dediğiniz fikriyat bana nasıl yardımcı olur, diye de size sordu. Ne cevap vereceksiniz, elinde olanı alıp olmaz mı diyeceksiniz(biz dünyaya din çerçevesinden yaklaşmıyoruz abi, başka kapıya); sol eşitliğe dayanır, istediğin buysa elbette hakkını almalısın, seni de savunuyoruz diğerleri gibi mi derdiniz? Bizim şu dindar işçiye ne cevap verirdiniz, hakikaten merak ediyorum.

    Dini sorgulamak özgürleşmek için mi yapılır, özgürleşmek nedir? Dinden uzak kalmak mı, ya da kurallardan? (Maça 13 kişi çıkacağım, ne alaka, beni kısıtlayamazsınız!Ben özgürüm.)

    Avrupa’nın özgürlüğü mü, din ve siyaset, krallar ve onun dünyadaki temsilcileri, insanları cadı avıyla yakan zihniyet, bilimsel gerçeklik yüzünden bilim adamlarını öldüren bir iktidar hırsı. Avrupa dinden öte dine uygulanan sahiplenmeyi yenmiştir, din adına dünyayı yönetenleri… Sekülerlikle laiklik de aynı şey değildir, az araştırıla!

    Onlar da mı kemalistler yoksa! Yok, onlar Kemalist değil, onları yanlış algılayıp sapla samanı karıştırıp 19.yy okumasını, 16.yy.dan başlatmayıp, modernliği tek yüzyılla algılayan ve onu sentezleyemeyenlere Kemalist diyorum ben.

    Solun intiharı kendini dini referanslara bağlaması mı? Kim dini referanslara bağlanın dedi? Dini ötelemeyin, toplumsal kültürel kodları görün artık, diyor insanlar sol fikriyatı savunanlara, homojenleştirmeyin, insanları varlıklarıyla/farklılıklarıyla bir bütün olarak kabul edin, illa da bir uca yerleştirmeyin, değiştirmek fikr-i sabitiyle var olanı yerine bir şey koymadan yıkmayın deniliyor, yoksa kimse sizin yolunuzdan gitmez deniliyor. Çünkü dine saldırırken, onu yok sayarken, buna inanan insanlara da saldırıyor bazı sol fikir savunucuları, oysa saldırmayanlar da var, hem de hakkıyla solculuğu savunan ve ona yakışan insanlar. Özgürlük ve eşitliği hakkıyla anlamış olanlar.
    Avrupa’daki solu unutup, bu topraklarda solu sentezleyemediği için, zaten Kentel, yeni solun neye ihtiyacı olduğunu yazmış, yoksa sol ölüyor, dikkat diyor. Ama olmaz, eleştiri kabul etmez birileri. Ya, eğri oturup doğru konuşalım, dönüştürmeye çalıştığın insanları ve değerlerini küçümseyerek hangi hakkı savunabilir insan? Her bulduğunda ona cahil sıfatını yaftalayıp hem de onun seni takip etmesini nasıl beklersin?! İnsan az düşünmez mi?!
    Dini ozgurluk halk dalkavukluğu yapmak demek değildir, ha ola ki adam Kuran okumamıştır da sadece sol kültüre vakıftır, bilmediği bir şeyi eleştirmesini de bekleyemezsin. İnsanlar yıllarca bunun eğitimini alıp da dine ait hükümleri tartışıyor. Haklısınız, bu ülkede eğitimini almadan en çok tartışılan şeydi din değil mi? Mesela Temelkuran(soyisme de bakınız 🙂 ) dini ne kadar biliyordur da eleştirisini yapıyordur? Siz Kuran ve İncil okudunuzda mı eleştiriyorsunuz? Bilimsel olsun yargılarınız diye söylüyorum, yoksa okumuşsunuz okumamışsınız bana ne!
    Avrupa’nın 500 yıl önceki hali de Rönesans, üzülmeyin, o kadar da geriye gitmezler, ha, Batı kültürünün sadece Batıdan beslendiğini sanıyorsunuz, önce bir Endülüs’e göz atın ve öncesinde medeniyetlerin nasıl harmanlandığına.Buradan da gelişimin sadece dine karşıtlıkla olmadığını gözlemleyebilirsiniz. Siz rönesansı, Aydınlanmayı, oluşturulan ortak Avrupa mirasının temellerini tek maddeye dayarsanız çok da gerçeğin yakınına/bilimselliğe yaklaşamazsınız gibi geliyor. Gerçek mi dedim, Avrupa gerçek’in bile tek ve değişmez olmadığını fark etti bu arada, dinden uzak oldukları için mi acaba? Hangi Avrupa da dedim mi bu arada? Dememişim.

  13. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 17, 2008 | Reply

    Sürekli bir tekrara dönüşen ve en iyimser tabir ile toptancı ve genellemeci bir mantıkla “solun eleştirisi”adına ardı ardına yayımlanan yazılar gerçekten kabak tadı vermeye başladı.Sanırım bu tutum karşısında söylenecek pek bir şey kalmıyor.Zira bu konudaki karşı çıkışlar da anlamını yitiriyor.Evet,maalesef bu akıl tutulmasına karşı yapılacak eleştiri de bir tekrara ve anlamsız bir “savunma”ya dönüşmektedir.

    Yine de hatırlatmakta fayda var.Lafa geldiğinde %47 lik millet iradesinden dem vurulur(ki bu oranlara de tamamen kataküllilerle yani %10 luk seçim barajı gibi hilelerle halkın iradesine ipotek konarak ulaşılmıştır).Ama icrattan başkaları sorumlu tutulur.Bu kelimenin tam manasıyla trajikomiktir.Peki sormazlar mı bu adaletsiz seçim yasasında ısrar edenler kimlerdir mesela…Bu da mı solcuların marifeti?Ya 301,sivil anayasa,demokratikleşme?Mecliste yeterli çoğunluğa sahip iktidar partisi bütün bu reformları hayata geçirmek istedi de solcular mı engelledi?

    İşsizlik diz boyu,yolsuzluklar desen ona keza…Memleket neredeyse şirket gibi yönetiliyor.Esnafın hali perişan,her gün diplomalı işsiz kervanına yenileri katılıyor.

    Ve daha bir yığın sorun:kürt sorunu,alevi sorunu,kadın hakları,bireysel özgürlükler,düşünce ve ifade özgürlüğünde yaşanan kısıtlamalar,eğitim ve sağlık,sosyal güvenlik vd.Şimdi hepsinden solcuları mı sorumlu tutacağız.

    Çıbanbaşı hep solcular mı?Bu nasıl bir mantıktır,nasıl bir bakış açısıdır?Mangalda kül bırakmayarak her kötülüğün adresini solda ve solcularda arayan bu mantık,gerçekleri yansıtmaktan uzak olduğu kadar gayri ahlakidir de.Artık bu komediye son verilmelidir.Zira bu ve benzer tutumlar kamoyunun vicdanında ciddi kuşkulara ve güven kaybına yol açmakta,iktidar partisine yandaş bir görüntü vermekte ve bu anlamda gittikçe inandırıcılığını kaybetmektedir.Bütün vizyonu solu karalamaktan ibaret “aydın”larımıza önemle duyurulur.

  14. Yazan:ahmet parlak Tarih: Eyl 17, 2008 | Reply

    “Bizim şu dindar işçiye ne cevap verirdiniz, hakikaten merak ediyorum.”
    Bu isciye verecegim cevap onun bir emekci olarak ekonomik refahini saglamak olurdu. Yoksa ona gene kizini kapatmanin gerilik oldugunu soylerdim, onu yanima cekmek icin iyidir kardes, kurani ole anliyorsan sirf kuran soyledigi icin uygula, fazla da kurcalama demezdim. Dunyada Sayin Kentelin gostermek istedigi uzere dinle barisik olmayi daha fazla solculuk olarak goren bir anlayis yok.
    “Avrupa’daki solu unutup, bu topraklarda solu sentezleyemediği için, zaten Kentel, yeni solun neye ihtiyacı olduğunu yazmış, yoksa sol ölüyor, dikkat diyor.”
    Allahaskina Kentel’in soyledikleri ciddiye alinacak gibi degil sol acisindan. Dediklerinin bir degeri vardir ama bunlari uygulayarak daha fazla Avrupa standardinda sola yaklasmak abesle istigal. Bu bazi liberallerin
    Vallahi Kentel’in bildigi solla benim bildigim sol tamamen ayri yaratiklar herhalde. Avrupadaki solu unutmak? Bugun fransiz sosyalist partisinin soylemlerini turkceye cevirsem muhtemelen Sayin Kentel beni kemalist diye ipe dizerdi, uzerine iki duzine tekrar yazisi yazardi. Fransizca biliyorsaniz sizi liberationdaki ve echosdaki Papanin ziyareti dolayisiyla yenilenen laiklik tartismalarini konu alan ozel sayfalari okumanizi oneririm. Sol bu konulari nasil tartisiyor Sayin Kentel de bir izlesin derim, onlara da solu ogretsin eksik kalmasinlar.

    Hayir, Avrupa medeniyetinin temelleri tabi ki dogudan beslenmistir. Endulus’e de gittim, Misir’a da, Suriye’ye de…Ancak bu demek degil ki ana kirilma noktasi aydinlanmadir. Biliyorum bizim liberaller bu aydinlanma felsefesine gicik olurlar, lafi bile urpertir, seni kemalist seni diye saldirir, aaa bu postmodernizmi duymamis, cahil cahil diye yazilar dosenirler, ama bu gercegi degistirmiyor. Son 500 yilin en buyuk paradigma degisikligi aydinlanma felsefesidir, begenin begenmeyin bugun avrupa devletlerinin tumunun kurulus felsefeleri, kanunlari, anayasalarinin esasi bu paradigma degisikliginden beslenir. Yoksa hala kilisenin ote dunyada toprak sattigi bir dunayada yasiyor olabilirdik. Isterseniz Fransadaki lise duzeyi tarih ve felsefe kitaplarina bir goz atin.
    saygilar.

  15. Yazan:snowqueen Tarih: Eyl 17, 2008 | Reply

    @MY

    Cumhuriyet mitingine katilanlar geçen yüzyilda dogmadilar ama kafalari hala oralarda.

    Bu biraz haksız bir genelleme, cumhuriyet mitingine katıl-mayanların bir kisminin da kafasının o yıllarda doğmadıkları halde 600’lü yıllarda kaldığını ve referanslarını Semavi dinlerin despotik ve totaliter yapısından aldığını söylesek nasıl olur?


    SnowQueen, sizin solcu olmadiginizi tahmin ediyorum. Savunulmazi savunmayin.

    (İnsanlara zaten hakları olanlar, sadaka düzeni içinde “lütfedilmiş, iyilik yapılmış” olarak
    veriliyorsa vb.) Sağ varsa-ki var-, solda olurum elbette çünkü sağ siyasetlerle (hele birde dinci-sağ) mayamız tutmuyor açıkca belli.
    Ne demişler kadına askerden ve sağcıdan fayda yok:))
    Savunulmazı savunmuyorum daha iyi bir dünya fikriyle hareket ediyorum. Erdoğan’ın “bu solcular her işe taş koyar” mantığı dünyanın sonunu getirmeye başladı bile, insanlar topraktan para yetiştirip yenemeyeceğini anladığında ne yapacak acaba.

    Tuzla’daki kazalar olunca ellerini ovusturdular “kaka patron cici isçi” edebiyati yaptilar.

    Ece Temelkuran’ın da dediği gibi “gemide falan birileri “gemicik”leri yüzdürmek isterken birileri o geminin yapımında ölüyorsa hepimiz aynı gemide falan değiliz”.


    Ama isçiler de dahil Türk milleti kimligini isçi olarak tarif etmiyor.

    Evet ben de iş sözleşmemin altına “işçi” sıfatıyla imzamı atmadan önce pek tarif etmiyordum, safmışım.
    “işçi”den anladığımızı da değiştirmek, genişletmek gerekiyor galiba. Solcuların zihniyetini yüzyıl başındaki halinde olduğu için eleştirenler de “işçi” tanımına yüzyıl başındaki halinde olduğu şekliyle bakıyor anlatmak istedğim buydu. Sömürü değişmedi ki çoğaldı üstelik, dolayısıyla “iktidara fare sola aslan” zihniyeti bırakmak lazım.

    Halk ne istiyor? Üçüncü köprü, nükleer ihaleler vb. Bu mudur yani?

  16. Yazan:Sever IŞIK Tarih: Eyl 17, 2008 | Reply

    Fuat ve Ahmet Beyler

    Yazdıklarınıza bakıyorum da bir feveran içindesiniz, yazdıklarınız tam bir “kör ile kötürüm” hikayesi
    Kötürüm sol, kör solcunun görebildiği kadar yol alabiliyor; kör solcu, kötürüm solcunun yürüyebildiği kadar önünü görüyor.

    Ferhat Bey güzel yazmış. Ama mademki eleştirmiş onun eleştirisinin öznesi “hakiki solcular” değildir. Ferhat Kentel’de ‘Avrupa standardında bir solcu!’ değildir değil mi?

    Fuat Bey bu “hakiki solcular” nerede. 12 eylül, hepsini imha mı etti? Yoksa bilmeğimiz bir yerde, arzın derinliklerinde eli kulağındaki derimi örgütlemekle mi meşguller? Solun sorunları yok mu?
    Herkes hariçten gazel mi okuyor?!..

    ***

    Ahmet Bey

    Kemalizm ile ne kastteklerimizi ne güzel anlatmışsınız. Yazınız “cuk” diye oturuverir Kemalizmin içine.
    VE,

    *Yaradılışçılık saçmalıkmış. Öyleyse behemehal DARWİNİST DEVRRİM” yapılsın. Yapılsın ki insanoğulları ve kızları “BENİADEM” olmadıklarını öğrenip, gerçek tarih bilincine varsınlar!..
    Dünyamız adam akıllı uslanıversin artık!..

    * Başörtüsü ikinci sınıf olmanın simgesiymiş. Öyleyse Başörtülüler için “İKNA ODALARI”nın sayıları artırılıp aydınlatılsınlar mı? Yoksa Başörtülüler Arabistan’a mı gitsinler?!

    *Kahir ekseriyeti “yaradılışçı” olan ve %47’si AKP’ye oy veren halkımız miladi takvimin tarih öncesinin kaçıncı yılına gerilemiştir?!

    *Eleştirler için Avrupa solu bunu anlamaz/böyle konuşmaz diyorsunuz. Doğru. Türkiye halk/lar/ı da sizi anlamıyor ki, bu daha doğru.

    *Sizin sorununuz avrupayı/orayı tanımamaktan çok, burayı tanımamak değil mi?

    *Türkiye’de birincil kaynaklar üzerinden dinin/İslamın eleştirisini yapacak müktesebata sahip hakiki/devrimci/sosyalist solcu var mı?
    Yoksa sizin aklınıza Erdoğan Aydın mı geliyor?!.

    Ne yazmıştım “Kemalist Tereke ve Sol Miras” ta hem de “Sol, Kemalizmin “mütemim cüz”üdür” de; “Türk solu, Kemalist modernleşmenin sol veçhesi olarak, Kemalist önermeleri ve modernleşme mantığını en uç noktaya taşıyarak onun içinde mündemiç bulunan anlamları somutlaştırmaya çalıştı. Sonuçta ‘ilkel geleneğin/dinselliğin’ tasfiyesi için Kemalist safta ‘kılıç kuşandı’. Bu solun önünde duran en ‘acil devrimci görev’di. Çünkü inkılaplar, ‘tarihini tekerlerini’ ileriye doğru döndüren ‘ilerici ve devrimci hamleler’ idi. Zorunlu değişim projesi olan inkılaplar, toplum trenini içinde bulunduğu geçmişin ‘karanlığından’ ‘muasır medeniyet seviyesine’ taşıyacak birer lokomotifti.
    Kemalizm mirasını sola zimmetleşmemişse (de) sol onu zimmetine geçirmiştir.

  17. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 17, 2008 | Reply

    Ne zaman şu “sol”tartışması başlasa,kendimi apartman yönetimi toplantısında hissediyorum.Yani kim kimi suçluyor,ne için suçluyor,kendi bastığı zemin nedir/ne değildir…Buna ne dikkat eden var ne de önemseyen.Hani hangi konunun tartışıldığını bilmeyen biri CHP ile AKP taraftarları arasında bir siyset kavgası falan çıkmış zanneder.Maalesef bu tutum solun yeniden dönüşümü adına yapılan eleştirilerde de gözlenebiliyor.Hatta Ferhat Kentel’in kısmen özeleştiri niteliğindeki yazılarında bile.Zira sn.Kentel’in “sol”dan kimi kasdettiği gayet açıktır:CHP,İP ve bu çizgideki diğer partiler,”Türk Solu Dergisi”,ulusalcı/milliyetçi kesimler vs.vs…Dolayısıyla Kentel gibi akademisyenler,sözü edilen taklit solcular üzerinden solu hedef gösterirken,bir başka kesim de devreyi tamamlayarak meseleyi bir “solu karalama kampanyası”na çevirir.Tam bir ekip çalışması.Ha,bu ne kadar bilinçli yapılıyor,çok da haksız yargılarda bulunmamak gerekir.Ancak olan bitenler de maalesef böyle bir görüntü vermektedir.

    Ayrıca işin ilginç tarafı,bu mutabakata bizzat kendilerini solda tanımlayanların da iştirak etmesidir.Yani kusura bakılmasın,çoğu zaman bu tür yazılar sanki biraz tuzak kokuyor.Bilimsel olmaktan ziyade kışkırtıcı yanlarıyla adeta “solcuların maskelerini kendi elleriyle düşürmesi”bekleniyormuş gibi bir hava var.Açıkçası bu plan tutuyor da(yani gerçekten bir plansa tabi).Baksanıza din düşmanlığını solun olmazssa olmaz kriterinden sayan,kendi ülkesinin gerçeklerinden habersizken Fransalardan atıp tutanlara kalıyor solun savunması.

    Ve ardından tepkiler başlıyor…”Bu mudur eşitlik,özgürlük,adalet için model aldığınız sol ve sosyalizm”diye haklı olarak itirazlar geliyor.Nasıl gelmesin ki?Ondan sonra da başlarız “işte efendim sol kendine bir toplumsal kanal bulamadı”,”n’apalım kitle henüz hazır değil”gibilerinden kem kümlere.Hayır,sorun halkta,kitlelerde değil.Asıl sorun sol adına hareket eden,daha doğrusu kendisine bu görüntüyü veren garabet kesimlerin halkta yarattığı antipatidir.Ve sorun,göz gözü görmeyecek şekilde sisli ortamlar yaratma heveslilerin çokluğundandır.

    İşte bunun içindir ki,birbirini dinlemeyen apartman yönetimi toplantılarını andırıyoruz.Çünkü her kafadan bir ses çıkıyor ve her ses ötekinin kafasını karıştırıyor.

  18. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 17, 2008 | Reply

    Sever bey,
    Solun sorunu yoktur diyen yok.
    Fakat burada anlamadigim birsey var, solun dunya gorusunu, temel niteliklerini benimsemeyen insanin sol tartismasi ne anlama geliyor? Kendimizi kandirmayalim lutfen. Elbette solun sorunlari vardir, Turkiyede degil tum dunyada solun onunde bir suru onemli mesele vardir. isin iyi tarafi, meselelerin artiyor olmasi – demek ki mesel olarak gorenler cikmaya basladi.

    Fakat yapilan tartismanin ozunu herhalde kacirmissiniz. Benim en cok uzerinde durdugum mesele, solun sol oldugudur! Solu sol degil de, milliyetci, fasist, irkci, ittihatci, kemalist darbeci olarak gostermeye calisanlar var siz de dahil olmak. Yani solun ne kadar dogru, ne kadar duzgun oldugunu degil, sol oldugunu iddia ediyoruz. Ister begenin ister begenmeyin, asgari evrensel sol degerlere bakarsaniz ODP bu ulkede soldur, EMEP bu ulkede soldur, KESK bu ulkede soldur vs. Bunlara ne fasist denir, ne kemalist denir ne darbeci nede irkci, boyle demek sapla samani ciddi sekilde karistirmak olur.

    Birde acikca adini anarak, muhataplarini karsilarina alarak elestiri yolunu secmeyip, kendi konumlarini “genuine” bir sol imis gibi gostermeye calisip, bu sola karsi “kampanya” yuruten bir “sol” var. Ferhat bey ornegin, istese yazisina IP vs. ekleyebilirdi fakat bunu bilerek yapmiyor, cunku diger andigim gercekten sol yapilarla bir derdi var, ve her yazdiklarinin “oraya” gittiginin bilincindeler. Ama bu sol her nekadar kucuk olsa da bu “sol” aydinlarimiza verecekleri dogru ve yerinde cevaplari var – o kadarda degil. Basit bir AB ciligi, lastigi bol ittifaklarin sol olmadigini gayet iyi biliyor. O yuzden karsilacaklari entellektuel karsi cikisdan mumkun oldugunca kacinmaya calisip isi yuvarlak ifadelerle kitlelerin kafasinda baglamak istiyorlar, tum zayif konumuna ragmen sol bu basit solculugun ipligini pazara cikartabilecek kapasitededir. Bu gercekten bilinen, bazilari tarafindan kullanilan yaygin bir yontem. Sonuclarina ve etkisine ise yukarida degindim. Ferhat beyin yazisindan bir yorumcu “ordu goreveyi” anarak tum solun yolundan saptigindan dem vuruyor. Ama unutuluyor ki, bu cevrelerle en cok basi derde giren sol oldu! – goruldugu gibi farkli sekilde de olsa bela suruyor.

    Sever bey, akla zarar iddialarla devam etmissiniz kemalizm din min diye. Bazi kavramlari, toplumsal durumlari yerli yerine oturtmak gerekiyor. Size diger yazida cevap verecektim, oraya birakayim.

  19. Yazan:snibe Tarih: Eyl 17, 2008 | Reply

    Sn.Parlak,
    İşçimize vereceğiniz cevabı aldım, öğrenmek istediğimi de öğrendim. Sol anlayışınız maddenin ötesine geçemeyen yargılarla dolu ve bir grup insanı dışlama üzerine kurulu. Hakikaten bu toprakları, onun kültürel kodlarını, solun evrenselliğiyle yerelliğinin sentezlenemediği fikirlerini çağrıştırıyor. Oysa, sadece sana saygı duyuyorum işçim, varlığın salt varlığıyla değerli, özgürlüğünü her alanda tanıyorum, benim gibi olmak zorunda olmasan da ben senin her hakkını savunurum diyen bir sol anlayışı daha şık dururdu. Solun sadece sizin tekelinizde olmadığı gerçeğiyle bana şunu düşündürüyor yazdıklarınız, en azından bildiğim dinlediğim birkaç solcu var, bu fikrin hakkını veren, her solcuyum diyenden hak, adalet, eşitlik bekleme ama biri öyle diyor diye de hepsini aynı genellemenin altında değerlendirme.
    Kentel aslında yorumlarında yanlış da dememiş, bakınız sizin ifadeleriniz tam da makalenin söylediklerini ispatlar tarzda. Öneri lise müfredatı kitapları için ayrıca teşekkür ederim, öğrenmenin yaşı, seviyesi, nicel sınıflandırmaları aşar çünkü. Darısı herkesin başına!

  20. Yazan:snibe Tarih: Eyl 17, 2008 | Reply

    Aziz bey, çok dikkatli bir yorumcu olduğunuza dikkat çekmek istiyorum 🙂 Apartman yönetimi toplantılarına da hiç gitmemişimdir bu arada… Sahi, siz diğerini ötekileştiren bir solu savunan ve lise müfredatından kitap önererek karşısındakini (üstteki yorumda da eleştirdiğim gibi) cahil, az bilen konumuna düşüren bir zihniyetin eşitlik söylemini ne kadar gerçekçi görüyorsunuz? Türkiye’de Fransız lise müfredatı felsefe ve tarih kitabı vardı da biz mi okumadık diye cevap verilse ne kadar şık! durur, sanki tek doğru bu kitaplarla insanlığa sunulurmuş ve bizler de hep tek kaynaktan beslenen yayınları takip eden dar/bidon kafalılarmışız gibi. Evet, Kentel’e kızıyorsunuz, ama bakın makalede ifade edilen yanlışların dışında -sizin yorumunuz hariç- farklı ve ufuk açıcı bir yorumla karşılaştınız mı, Kentel’in dediklerini haksız çıkartan ve iki zıt uca insanları yerleştirmeyen bir görüş? Çok mu zor, inancın ya da geleneğin ne ise, inan ya da inanma benim dünya görüşümde özgürlüğünün savunucusu olacağım demek. Yok, illa yanlış biliyorsun, sen farklılşmalısın dayatması…
    Dayatmayla diğeri/öteki alanına dahil edilecekse bir insan ha sol gelmiş ha sağ, ne değişecek?! Her şey sadece madde mi, insanı bütünleyen farklı değerler yok mu, ha diyelim ki size göre yok, bu diğerinin sizin gibi yaşamak zorunda bırakılması anlamını içerir mi?! Senin hayatını ve doğrularını yaşıyorsam, benim hayatımın anlamı var mı? Başkasının imitasyonu olmak değil, kendi gerçeğimi -yanlış veya doğru- yargılanmadan yaşamamı sağlamayacaksa, solcu olmuşum ne, sağcı olmuşum ne, anlamsız…
    Evet, Kentel doğru tespitlerde bulunmuş!

  21. Yazan:MY Tarih: Eyl 17, 2008 | Reply

    Türk solunun 333cü yol arayislari sirasinda yazilmis bir makalenin basligi bile çok sey anlatiyor: Merkez solu nasil doldurabiliriz? (Fuat KEYMAN)

    Turgay Ogur’un cevabi [KUYEREL Forumundan]

    Merhaba
    Sayin Keyman’dan ricam solu kurtarma yazilarini numaralandirmasidir.. Ben sahsen artik takip edemiyorum. Herhalde 500’ü asti.
    Diger taraftan kurtarilamayacagini anlayinca doldurmaya karar vermek isabetli
    olmus. Yasatilamayacagina gore doldurup duvara asmak en mantiklisi.
    Turgay

  22. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 18, 2008 | Reply

    @Ortaya:
    hmmm…Ahmet beyin yazdıklarını okudum da..Birisi bana nerede “dayatma” olduğunu gösterebilir mi acaba? Ben göremedim de. Bir görüş hoşumuza gitmeyince dayatma mı olmuş oluyor!?

    @Ahmet’e:
    Ahmet bey siz naaptınız öyle, insanların zorla başını açmıp, oruç tutuyor diye zorla kantine kapatıp boruyla yemek yedirmeye kalktınız, yememeye diretenleri de fişlediniz herhalde. Kim bilir belki kimlik kartlarına rızaları dışında dinsiz&kitapsız yazdırıp okullarda da çocuklarına dinsizlik dersini zorunlu tuttunuz. Yada yoksul çocukları okutuyorum diye yurtlarınıza sokup başlarına da birer abi verip dinsizlik öğretip, gerektiğinde ana babalarına bile muhalefet etmeyi öğütlediniz. Yapmayın böyle şeyler, solculuğun alemi yok 😛 Ne güzel hep sağ hep sağ yaşıyoruz, kemalist zorbalığa gerek yok 🙂

    @Ortaya:
    Yapılan ideolojik dezenformasyonun “solu tartışmak” kılıfıyla sunulduğu bir ortamda(varolan genel fikri tembellik de cesaretlendirici oluyor), MY nin aktardığı, solu “doldurup duvara asma” tesbiti isabetli olmuş. Eğer bu arkadaşlar birşeye “sol” derse bilin ki o sol değildir!

    Arkadaşlar herhalde 3günlük ömürlerinin çok uzun bir süre olduğunu zannediyor. Paris komününden sonra da sessizleşmişti toplumsal muhalefet…Uzun bir sessizlik dönemi ve sonrasında görülmemiş bir kabarma. Komünist manifestonun incilden fazla okunduğu bir dönem. Avrupada kabaran bir sol, sovyetlerde patlak veren sosyalist bir girişim, ve sonrasında keynes politikaları ve sovyet devriminin bir bürokratik devlet kapitalizmine dönüşüp iflas etmesi…Daha 15-20 yıl olmuş! Ne bekliyorsunuz? dünyadan devrimlerin patlak vermesini mi? Her yenilgi dönemi beraberinde, çözülmesi gereken elzem problemler çıkartacaktır. Zamanla bunlar işlenecek olgunlaşacak, kendi içinde örülecek ve günün koşullarına uygun yeni bir bilinç yaratacaktır, kitlelerin fikri dönüşümleri hep zaman alır. Şimdi yaşadığımız dönem budur. Ve Solun işaret ettiği problemler ortadan kalkmış filan da değil, dolaysıyla solun bitmesi diye birşey yok. Dibe vurur, ama gel zaman git zaman o problemlerin tek adresi olduğu için tekrar farklı biçimlerde ortaya çıkar. Dünya tarihi bunu gösteriyor. Sol olmadığında geçici olarak o problemlere faşizm vekil etmeye çalışır ve yıkıcı sonuçları dışında bir halta yaramaz. Bakın bi şu dünyaya, gerçekten solun doldurulup duvara asılacağını filan mı düşünüyorsunuz!? Hasım belleyin ama kendinizi saf yerine koymayın. Dünya solunu da az biraz takip eden bir insan, aşağıdan yukarıya katılımcı bir solun temellerinin çoktan atıldığını hemen anlar.
    Sol ne dinsizlikle tanımlanabilir nede sekülerlikle nede bu düzeyde başka birşey ile. Solun temel meselesi kapitalizmin özünü oluşturan sömürü ilişkilerini, insan üzerinde iktidar üreten her türlü ilişki biçimini ortadan kaldıracak yeni biçimleri hayata geçirmektir. Bu hamur daha çok su götürür, hele hele solun kazanımlarında gerileme yaşandığı ve yaşanmaya devam edeceğini düşündüğünüzde ortaya çıkacak manzarayı kestirmek çok güç değil herhalde.

  23. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 18, 2008 | Reply

    @snibe,

    Öncelikle beni anladığınız için teşekkür ediyorum.Bu devirde anlaşılabilmek nadirattan sayılıyor bilesiniz.Oysa münazara dediğimiz şey bu kadar kısırlaşmamalıydı.Lakin toplumca bu denli kamplaşmaya,kutuplaşmaya açık oluşumuz da hep bu tutumumuzdan kaynaklanıyor.Zira daha başlarken birbirimizle kavga etmeye bileniyor,bir noktada buluşmak yerine suçlu aramayı esas alıyoruz.Neyse bu faslı geçelim.

    Sol tartışılmalı mı?Elbette tarışılmalı.Tarihi gerçekliğiyle analiz edilmeli,gerekirse eleşritirilebilmeli.Bilimsel tartışmaya açılmadan,gerçeklerle yüzleşilmeden zaten ne sol ne de başka bir politik akım,inanç veya düşünde sistemi gelişip serpilemez.Kutsal ve tartışılamaz bir kesinlikle sınırlandırıldığında sözkonusu felsefi düşünce bizatihi kendini bitirir ve toplum arasındaki etkinliğini yok eder.

    Sol eleştirisi üzerine yayımlanan yazı ve makaleleri dikkatle takip ediyorum.Rasim Ozan Kütahyalı,Ferhat Kentel ve Sever Işık,bu konuya ışık tutacak yazı dizilerine imza attılar.Kimilerince eleştirildiler,tepki aldılar.Ancak dikkatimi çeken nokta,hiçbir yazı,solu güya savunmakta olan yorumlar kadar sola zarar vermedi.Ayrıca isimlerini andığım yazarların da bu anlamda sırf solu yerin dibine batırmak gibi bir amaç güttüklerini düşünmüyorum.Elbet zaman zaman kendilerinin de hataya düşmesi kaçınılmazdır.Ki zaten münazarayı işlevsel kılan da görüşlerin farklılığıdır.Neticede doğruyu bulmak adına ortak bir paydada buluşmak/buluşabilmek gaye edinmeli.

    Dolayısıyla solun tartışılmasına karşı değilim ve bundan rahatsızlık duymuyorum.Ne var ki sürekli tekrarlanan bir kısır döngüye dönüşmesi de arzu edilen sonuca ulaşmayı zorlaştırıyor.Neden?Çünkü mesele tamamen bir sen-ben kavgasına,senin ideolojin-benim ideolojim eksenine kayıyor,ki nitekim ortaya çıkan tablo da bunu doğruluyor.

    Peki ne yapmalı,nasıl bir yol izlemeli ki mesleyi bir ideolojik rekabetten kurtaralım.Sanırım bunun için en doğru yol ideolojik bağımlılıklarımızdan kurtularak olaylara “insan”odaklı bakabilmekten geçiyor.Sanırım ideolojik hesaplaşmalardan kendimizi arındırdığımız anda,kendimizi hapsettiğimiz şartlanmalardan da kurtarmayı başarmış olacağız.Bu kısa vadede mümkün mü,onu bilemem.Ancak bildiğim tek şey,zihnimizdeki karakakolları yıkıp beyinlerimizi özgürleştirmeden,yaşamakta olduğumuz bu kafakarışıklığının da asla son bulmayacağıdır.Ne diyelim,umarım başarırız.

  24. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 18, 2008 | Reply

    Mehmet Bey,bence Fuat Keyman’a haksızlık edilmiş.En azından geçirdiği bazı evrelerde gösterdiği azim ve çabanın hakkı teslim edilmeliydi.Baksanıza,adam CHP kurtarıcılığından,”solu kurtarma”(pardon doldurma)aşamasına geçebilmiş.İnsan bu gayretler üzerine hiç değilse bir kanaat notu falan veremez miydi,aşkolsun yani:))

    NOT:Keyman’ın “CHP yi kurtarma” yazı serilerine Radikal2 arşivlerinden ulaşılabilir.Meraklısına duyurulur.

  25. Yazan:ahmet parlak Tarih: Eyl 18, 2008 | Reply

    Anlamadim neden tartismayi kisisel bir duzleme cektiginizi. Bana verilen cevaplarda bir hiddet sezdim ve anlayamiyorum. Evet Fransa’da yasiyorum, ozur dilerim Turkiye meseleleri uzerine izniniz olmadan “ahkam” kestigim icin. Ancak nereden geldigimi, Turk insani hakkinda bir sey bilmedimi nereden biliyorsunuz. Birakin allahaskina bu elit halka karsi tiradlarini.

    “Türkiye’de Fransız lise müfredatı felsefe ve tarih kitabı vardı da biz mi okumadık diye cevap verilse ne kadar şık! durur, sanki tek doğru bu kitaplarla insanlığa sunulurmuş ve bizler de hep tek kaynaktan beslenen yayınları takip eden dar/bidon kafalılarmışız gibi.”

    Nerden buluyorsunuz bu hakaretleri. Ben size dar kafali demedim, tanimam etmem sizi. Ders kitabi ornegini aydinlanmanin Avrupa tarihinin ana direklerinden biri oldugunun ‘ders kitaplarina’ girmis derecede kabul gormus bir olgu oldugunu belirtmek icin kullandim.

    “Çok mu zor, inancın ya da geleneğin ne ise, inan ya da inanma benim dünya görüşümde özgürlüğünün savunucusu olacağım demek. Yok, illa yanlış biliyorsun, sen farklılşmalısın dayatması…”
    Eger o inanc kadini asagilamayi, bana bir erkek olarak potansiyel sapik muamelesi yapma gibi bir yorum getiriyorsa, evet cok zor. Boyle bi inanca kusura bakmayin saygi da duymak zorunda hissetmiyorum kendimi. Bir seye sirf birileri inaniyor diye saygi duymak bana pek icten gelmiyor.

    Kime nerede dayatma yapmisim anlamadim. Dini elestirmek ne zamandir dayatma oluyor. Bir sey kuran’da yaziyor ya da peygamber muhammed dedigi icin yalnizca muslumanlar icin dogrudur, 6 milyar kisi eksi muslumanlar icin bir kitapta yazan bir seyden ibarettir o kadar.

  26. Yazan:ahmet parlak Tarih: Eyl 18, 2008 | Reply

    bay/bayan fuatoglu’na
    Latife ediyorsunuz herhalde.
    Din konusunda bu sitedeki “kemalist zorbalik” takintilarini gorunce hayretlere dusuyorum. Kesinlikle kemalist degilim. Biz 70-80lerde ayni ulkede mi yasadik bu sitedeki arkadaslarla. Turkiyede bir kemalist pozitivizm enjeksiyonu vardi da ben mi yararlanamadim:) Vardiysa bu 80lerde ihya olan cemaatler noluyor, ekmegini ye ye, millete zorunlu din derslerini ver ver, sonra hadi 12 eylulu yargilayalim diye ortada dolas. Vallahi oruc tutmuyor diye baski gorenleri kendi gozlerimle gordum, mahallede icki icen adam baskisini da cok hissettim, cocuklarimin (ultra kemalist!) sagci din ogretmenlerinin ne tur insanlar olduklarini da iyi hatirlarim. Turkiyede maalesef en buyuk tabu kemalizm filan degil tore-gelenek vs. ile de tamamen karismis din-islam-muslumanlik denen kendisine kesinlikle dokunulamayan, “senelerdir okullar da dahil bize dayatilan arkaik dusunce bicimidir. Bunlari sorguladigimiz zaman belki bi yerinden sol mol tartismaya baslayabiliriz.

  27. Yazan:MY Tarih: Eyl 18, 2008 | Reply

    @Aziz Bey,

    Haklisiniz tabi :))

    Keyman filan pek umurumda degil de,Turgay Ogur’un “yasatamayinca doldurup duvara asmak” lafini görünce kirildim gülmekten.

    Türk solu konusunda en özlü lafi bence Sever Isik etti, “Kendine halk bulamayinca bir devlet buldu” seklinde :))

  28. Yazan:TT Tarih: Eyl 18, 2008 | Reply

    Turkiyede bir kemalist pozitivizm enjeksiyonu vardi da ben mi yararlanamadim:)

    🙂

  29. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 18, 2008 | Reply

    Aynen oyle Ahmet bey,
    Bakmayin oyle herkesin kemalist karsiti, darbe karsiti olduguna.Darbenin yarattigi ortamdan yararlanip, yeniden uretilmesinde katki sunup, uygulamalarini onaylayip darbe karsiti olunamaz. Bizde her nasilsa oluyor. Olmayi birak birde darbeyi baskasina havale etmek gibi bir kurnazlik bile var. Taraf bulteninde pek okumus reklamci/siyasalci bir arkadas falanca generalin solculugundan darbenin sol oldugunu bile ortaya cikartti gecen gun!. Tabi benim annem babam gibi binlerce insan memleketi bosuna terk etmis can guvenligi meselelerinden dolayi, meger 12 eylul sol mus da farkina varamamislar. Hay allah…

    Ve daha kemalizmin, yada cumhuriyetin kurulmasinin sinifsal toplumsal anlamini kavrayamayip meseleleri pozitivizm, aydinlanma gibi abidik gubidik bir duzeyden anlamaya calisiyorlar. Ve hic fark etmeden dusunce dunyalarinin bu elestirdikleri “kemalizm” tarafindan nasil belirlendigini fena halde kaciriyorlar. Bu memlekette ne bilinen anlamda bir aydinlanma sureci nede bir pozitivizm gelenegi var, nede dogru duzgun bir laiklik. Ve mevcut sorunlari buralardan anlamaya calismak tamamen asli momentumlari kacirmak demektir. Ortaya cikmis catismalar da bunlar etrafinda donmus degil. Laiklik bile yok bu ulkede dogru duzgun. Dusunce dunyamiz sig oldugundan, yasadigimiz problem ve catismalari turban, laiklik olmayan laiklik, din karsitligi, gelenek gorenek seviyesinde anlamlandirilmaya calisiliyor. Yapilan tespitlerde hayrete dusuren cinsten oluyor dogal olarak. Hele birde tarih iskalandi mi, insan kafasina uygun en yakin duvara yonelmek istiyor…

  30. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 18, 2008 | Reply

    Sn.Ahmet Parlak,

    Yorumlarda hiddet falan yok,herkes fikrini yazıyor.Bakın,siz de üslubunuzdan hoşnut olmayan bir yorumcuya “sizi tanımam etmem”gibisinden bir savunmaya geçmişsiniz.Bu anlamda sitedeki yorumcuların da sizinle bir alıp veremediklerinin olmadığını pekala düşünebilirsiniz.

    Burada tarışılmakta olan fikirlerdir,kimsenin kimseyle özel bir sorunu olabileceğini düşünmüyorum.

    Her neyse, konumuza dönelim.Ben,ısrarla sol ile sahte solun birbirinden ayrılması gerektiğini düşünüyorum.Sola yöneltilen eleştirilerde de,savunma niteliğindeki yazılarda da bunun ısrarla netleşmesinden yanayım.

    Yani kısacası dürüstlük ve objektiflik arıyorum.Ama yok.Bu platformda solculuklarına toz kundurmayanların konu ergenekon olunca nasıl kıvırttıklarının bizzat şahidiyim.Ergenekon avukatlığından Baykalı bile sollayanlar kendilerine sol deseler ne çıkar,marksist deseler ne yazar.

    İşte benim feryadım bu!Ve üzülerek söylüyorum solu yerin dibine batıran bu tuhaf akım nedeniyle solculuğumdan utanç duyuyorum.

    Ve tekrar ediyorum,sol,Kemalizmin dışında kalan her türlü yaşam biçimini küçümsemek değildir…Sol,insanların inanç ve düşüncelerine tahammülsüzlük,kendisinden olmayanı düşman görmek değildir…Ve sol,ulusalcılık/milliyetçilik batağına saplanık kalmak hiç değildir.

    Şövenizm de dahil kendisini yukarıda saydığım hastalıklara kaptırmış olanların sol adına savunma yapması,evet açık söylemek gerekirse sinirime dokunuyor ve bana acı veriyor.Acı veriyor,çünkü daha iyi bir dünya umuduyla, uğruna ağır bedeller ödediğim,inandığım bir düşüncenin bugün birilerinin elinde madara olması beni kahrediyor.

  31. Yazan:ahmet parlak Tarih: Eyl 18, 2008 | Reply

    “Şövenizm de dahil kendisini yukarıda saydığım hastalıklara kaptırmış olanların sol adına savunma yapması,evet açık söylemek gerekirse sinirime dokunuyor ve bana acı veriyor.”
    Benim bildigim turk milleti zaten her zaman icin asiri milliyetci olmustur. Benim 70lerde bildigim solun milli hassasiyetleri herhalde turk halkinin sovenizminin yaninda komik kalir. Evet sol elestirilsin, ama kendileri sol adina hicbir sey demeyen insanlar surekli de nefretlerini kusmasinlar. “Iktidara kuzu, sola kurt” lafi bu acidan cok anlamli. Daha once de belirttigim gibi Sy. Kentel’in yazilari cok komik, zira icinde ne emperyalizme bir elestiri, ne dine bir elestiri yok, emekci haklari adina hicbir elestiri getirmiyor, sol elestirisi acisindan hicbir degeri yok, onun icin Fransa’da bu yaziya gulerler, Kentel de fransiz sosyalistlerinin dini baskilar uzerine guncel tartismalarini okusa onlari kemalistin allahi ilan eder dedim, zira kafayi kemalizmle bozmus, onun tek bildigi sey bu gibi.

  32. Yazan:kapistonai Tarih: Eyl 18, 2008 | Reply

    🙂
    BEHEY ‘ENTEL’ KENTEL! YA DA ‘BİRAZ ALAY VE BİRKAÇ TOKAT…

    Bilirsiniz, liberaller, tanım gereği biraz kibar solcudurlar, öyle algılanırlar. Oysa son durum hiç de öyle değil. Kendilerine liberal diyen hanımlar ve beyler, son günlerde epey edepsizleşti! Yahu, bunlar meydanı boş mu zannediyorlar? “Nasolsa iktidar da bizden yana” diye devrimcilere, kendileri gibi düşünmeyen solculara ver yansın girişiyorlar. Türkiye’de antikomünizmin zirvede olduğu yıllarda bile böylesi görülmedi, işitilmedi. Artık ideolojik mücadele filan da yapmıyorlar; resmen bindirilmiş kıtalar misali teyakkuz halindeler ve hezeyan içinde ağızlarına geleni söyleyebilmeyi de ‘özgürlükçülük’ sanıyorlar.

    İşte bunlardan biri, Ferhat Kentel nam bir liberalimiz “Yeni bir sol -ve aşk- mümkün!” diye ‘şiir gibi’ bir yazı yazmış. Bakın, baştan söyleyeyim, burada hiç kimse benden kibar bir cevap beklemesin. Ben zaten doğuştan bir kazma solcuyum! Öyleyse şimdi bu beyefendi de dinlesin: Ey Ferhat Kentel! Sen de, zaten kazmayı taşa vurmuşsun, cihat ilan etmişsin, adeta “bakın ben size bulaşıyorum siz de gelin bana bulaşın” demişsin. Ben bu yazıda sana bulaşmayacağım, polemik molemik yapmayacağım, sadece attığın taşlardan eteğimize ‘sıç’rattıklarını temizleyeceğim.

    Çünkü şöyle demişsin: “Bugün ‘sol’ adına konuşanlar arasında, Marksizm’den, işçi sınıfından, devrimden, sosyalizmden, emperyalizmden bol miktarda dem vuran, savaşkan bir üslûba sahip bir kesim var.” Elhak doğrudur. Böyle bir kesim var, iyi ki var! Lakin ve zaten, Marksizm’den, işçi sınıfından, devrimden, sosyalizmden dem vurmayınca katiyen solcu olunamaz! Savaşkan bir üslup yerine “Teslim oldum mösyö burjuvazi” deyince, ayakkabıcı, yazıcı, entelektüel, ya da ‘entel’ olunabilir belki, ama katiyen devrimci olunamaz!

    Ama bak Nâzım Hikmet gök yüzünden eğilmiş ve sana sesleniyor: “Behey entel Kentel! Behey yirmi birinci asrın imam filozofu. Felsefenden tüten günlük kokusu başımızı döndürmek içindir. Hayat kavgasında bizi diz üstü süründürmek içindir.”

    Evet tam da dediğin gibi bizler “Türkiye’de şimdiye kadar hâkim olmuş sol geleneğe de büyük ölçüde sorgusuz sualsiz” sahip çıkıyoruz; “geçmişi, geçmişin acılarını, kahramanlıklarını yüceltiyoruz; yaşanan acıları, verilen şehitleri adeta sürekli kurucu bir efsane olarak” üretiyoruz. Çünkü kökümüz kendimizdedir! Kökümüzü cemaatlerde, tarikatlarda değil, senin ağzı açık bir hayranlıkla “muhafazakâr modernleşme, işte budur ilericilik!” diye tarif ettiğin sosyolojik palavralarda değil, kendi mücadelemizde ve hareketimizde görüyoruz..

    Halbuki sen; “Ve o hareketin içindeki, başta otoriterlik ve tekçi düşünce olmak üzere bol miktarda başarısızlık hikâyesini sorunsallaştırmıyor,” derken yalan söylüyorsun behey entel Kentel. “Kendi üzerine düşünmeyi, kendine eleştirel bakmayı pek düşünmek istemiyor” derken yine yalan söylüyorsun behey entel Kentel. “Genellikle başarısızlığı kendi dışındaki nedenlere -emperyalizm, faşizm, burjuvazi, ‘halkın teoriye uymaması’ ya da ‘içimizden çıkan’ oportünistler, revizyonistler, hainler, işbirlikçiler- bağlıyor” derken yine ve yeniden yalan söylüyorsun behey entel Kentel… Sen ne yalancı, ne yalancı ve ne yalancı bir adamsın behey entel Kentel…

    Bak yine Nâzım’ı kızdırıyorsun ve şu sözleri hak ediyorsun: “Behey entel Kentel! Akepenin şövalyesi, sermayenin altın sesi, ve Allahın ateist imamı ve peskoposu! Her kelimen kelepçelerken bileklerimizi, kıvrılan bir yılan gibi satırların sokmak istiyor yüreklerimizi….”

    Belli ki “kendine hayransın”, cemaatlere kurbansın, “dilimi değiştirdim” deyip “Taraf”ını fetişleştiriyorsun.. Doğrudur… Bizler “heybetli ve gümbür gümbür bir terminolojiyle” konuşabiliyoruz… Ve elbette doğrudur, “bu heybete uygun bir faaliyet (işçi sınıfı içinde örgütlenme, kitlelere ulaşma ve onları ‘bilinçlendirme’ vb.) içinde” görünmüyoruz, GÖRÜNEMİYORUZ… Kalemine kına yak! Klavyene mum dik! Sevinç çığlıkları at! Evet, faşizm ve sermaye galip geldi, 12 eylül galip geldi, bizler yenilmiştik ve bin yıllık gericilik yine sahneye çıkıyor!

    Ama senin gibilerden bir farkımız var. Pes etmiyoruz. Böyle ‘görünemeyişimizin’ sebebini elbette ve öncelikle kendimizde buluyoruz.. Ama çareyi hasmımızın, celladımızın kollarına atılmakta aramıyoruz.

    Ve üstelik behey entel Kentel, akılsızlığın sıra bizlerle dalga da geçiyorsun: “Ama tabii, bizim göremeyeceğimiz, bugün çok illegal düzeyde süren ama yarın öbür gün devrime yol açacak faaliyetleri olabileceğini teslim ediyorum” diyorsun. Elbette terbiyesizlik ediyorsun, ukalalık yapıyorsun, haddini hiç mi hiç bilmiyorsun, bizi kandıramıyorsun ve inandırıcılığını hepten yitiriyorsun.

    Ama bak Nâzım Hikmet sana haddini bildiriyor: “Sivri yosunlu ucundan kızıl kan damlayan yeşil bir diş gibi… Sen bu ‘söyleminle’ mi bizi kandıracaktın, inandıracaktın?”

    Diyorsun ki… “Böyle bir faaliyet ve güce sahip olmamasına rağmen, şimdilik ‘sol’ tanımı esas olarak bu kesimin etiketi olarak varlığını sürdürüyor. Ama sadece ‘şimdilik’…” Şimdilik değil zavallı entel Kentel! Sana kötü bir haber: Sol tanımını ‘bu kesim’ her daim sürdürecek! Çünkü bunu sürdürebilmek, işkencelere rağmen, ölümlere rağmen, zindanlara rağmen vazgeçilmeyecek bir mücadeleyi göze alabilmek… Ve böyle bir cesaret ve böyle bir inanç, senin gibilerin solculuğunda hiç olmasa gerek… En iyisi kapa çeneni ve dinle!

    Çünkü Nâzım Hikmet yine sana seslenecek: “Behey entel Kentel! Behey tilkilerin şahı tilki! … hemen anlaşmak için bir kapı açıyorsun, binip Allahının sırtına soldan geri kaçıyorsun! Kaçma dur!”

    Kaçma dur! Zaten yazdıklarında da hemen yakayı ele veriyorsun. Postmodern solun rezaletini mümin bir hamal gibi sırtında taşıyorsun. Post-modernizmin görecelilik, bilinemezlik tuzaklarına düşürülmüş kurbanlık bir av gibi figan ediyorsun. Kötü yere düşmüşsün. Kendini affettirmek için olsa gerek, bilime, araştırmaya, evrime vurgu yapan; gericiliğe, akıldışılığın karanlığına, batıl itikatlara, kadını ikinci sınıf konuma iten dinsel pratiklere karşı cephe alan zeminlerden firar ediyorsun.

    Ama hemen yakayı yine ele veriyorsun; çünkü kullandığın dil resmi cemaat dilinden bağımsız değil.. Çünkü diyorsun ki: “dinselliklerin, … hareketleriyle biriken tecrübe, modernliğin, onun yerli versiyonunun ve onun ‘sol’unun ikili kutuplaşmalarını sorguluyor… başka bir ‘düşünme yolu’nun da mümkün olduğu ortaya çıkıyor.” Dinselliklerin biriktirdiği tecrübeye sığınıyorsun ve hâlâ solculuktan sosyalizmden söz edebiliyorsun. Pes dedirtiyorsun birader, pes dedirtiyorsun!

    Ve diyorsun ki; “Düne kadar, örgütlenecek, bilinçlendirilecek olan yığınlar bambaşka bir yolda yürüyüşe çıkıyorlar, apoletli-apoletsiz her türlü toplumsal mühendislik meraklısının ellerinden kayıyorlar…”

    Yahu sen ne diyorsun? Sözünü ettiğin yığınlar ‘bambaşka bir yolda yürüyüşe’ filan hiç çıkmadı… Onlar binlerce yıldır zaten bu yolda yürütülüyorlar, güdülüyorlar… Biz onları baştan çıkarmak, yoldan çıkarmak, güdülmekten vazgeçirmek için uğraşıyoruz! Bazen koşullar uygun oluyor, sesimize kulak veriyorlar… Sonra yine bizden uzaklaşıyorlar… Bu memlekette denklem, ‘sağcılık eşittir Müslümanlık’ diye kurulmuş, biz bu denklemi bozmaya çalışıyoruz. Peki sen ne diyorsun?

    Bildiğim kadarıyla bir sosyologsun ve madem ‘toplum mühendisliğinden’ söz ediyorsun; demek ki şunu sen de biliyorsun. Din, en büyük ve en kadim toplum mühendisliğidir!

    Ve senin eteklerine sığındığın cemaatler, en şedit ‘Jakobenler’dir. Bunu da mı inkâr ediyorsun?

    Eh, halimize bakıp “Karşılıksız aşkın sonu” deyip yine dalganı geçiyorsun… “Umut bağladığınız, elde etmek için bin bir dil döktüğünüz insanın başkasına âşık olması gibi bir şey…” diyorsun. Ama behey şaşkın! Onlar, yani emekçiler, ezilenler, sömürülenler, zaten ‘başkasına âşık’ filan değil ki! Resmen ve tarihsel olarak ve kültürel olarak başkasının ‘kapatması’dırlar. Devrimcilik işte böyle bir aşağılanmaya itirazdır, bir sınıfın bir başka sınıfa tahakkümüne, dinsel inançların bu yolda kullanılmasına karşı bir mücadeledir yani. Senin hoşuna gitmese de, biz buna ‘sınıf mücadelesi’ deriz … Hâkim sınıfların, sömürücü sınıfların (bu kavramlar da hoşuna gitmez farkındayım) ‘haremlerini’ tarumar etmek için mücadele ederiz.

    Öte yandan bunun teorik boyutunu sen de bilirsin, yani ‘kendinde sınıf’ ve ‘kendi için sınıf’ olabilme hallerini, ama gazete sayfaları bunları tartışmanın yeri değil… Üstelik söylediklerindeki akademik ve entel yaldızlı kelamların altında “Oh canıma değsin bu halk sizi sevmiyor!” şirretliği de varken, hiç gerekli değil…

    Öyleyse bırak bu bilim insanı yavelerini. Kendi adına konuşmadığın aşikâr. Kimin adına konuşuyorsan öyle konuş. Senin ya da seninkilerin sunduğu proje nedir bir söyle bakalım….

    Brüksel’deki abilerin bu halka demokrasi öğretecek, cemaatteki amcaların şöyle bir hadislere bakacak, ayetleri yorumlayacak, meşveret edecek, şûra toplayacak… Ve bunlar toplum mühendisliği olmayacak ve bunlar tepeden olmayacak!

    Bulduğun çare pek pespaye be entel Kentel! “Madem bu halk muhafazakâr, ben de muhafazakârlık güzellemesi yapayım. Akepe cengaveri olayım” diyorsun. Yoksa demiyor musun? Şiir gibi döktürmüşsün ve madem “Fethetmek değil, fethedilmek için duyargalarını ve hücrelerini” açmışsın, “onun içeri girmesine” izin vermişsin… Onun?! Yani dinsel hareketlerin biriktirdiği tecrübenin, yani böyle bir ‘başka’ düşünme yolunun mu? Yani bunların içeri girmesini, ruhumuza nüfuz etmesini mi kast ediyorsun?

    Allah aşkına… (sana böyle dersem şimdi hoşuna gider biliyorum) şunu söylerken, yani

    “kültürel sembollerin otoritarizmine karşı muhalefet dinamikleri” derken ağzında ne geveliyorsun? Bunu da açıktan yazsana… Bak ben bütün iyi niyetimle şöyle diyorum. Mesela Fethullah Hocaefendi kendi cemaatinde otoriter bir semboldür ve buna karşı muhalefet dinamiklerinin olamadığı böyle bir atmosferde demokrasi filan yeşermez! Ama sen böyle dersen, sana bir daha yazdırmazlar, bunu da biliyor musun?

    Şu paldır küldür muhafazakârlaşma ortamında, tarikatlardan, cemaatlerden başka kimsenin borusunun ötmediği, sadece parasını verenlerin düdüklerinin öttüğü şu atmosferde; bunlara itiraz etmeden, “Farklı kültürel grupları, farklı referanslarla işleyen hayat tarzlarını, bin bir biçimde altta kalanları duyma ve anlama konusunda” nasıl yeterli olabileceksin? Hele bunu da bir söylesene entel Kentel!

    (“Yeni bir sol -ve aşk- mümkün!” demiş ya… Yahu bu Ferhat’ın önünde delecek bir dağı bile yok… Ama bizim var… ‘Şirin’ sormaz mı: Bu ne biçim aşk!)

    Eveet… Bu yazıya bir son söz lazım. Nâzım Hikmet mutlaka şöyle söylerdi: “Sen emin ol ki entel Kentel -olmasan da zarar yok- (muhatabından dolayı) bu ‘hiçbir şeye benzemeyen’ yazıda hissene düşen şey: biraz alay, biraz şaka ve birkaç tokat -eldivensiz cinsinden- Neyleyim? Neş”e kavganın musikisidir.”

    MELİH PEKDEMİR

  33. Yazan:snibe Tarih: Eyl 18, 2008 | Reply

    Sn. Parlak,
    Ders kitabi ornegini aydinlanmanin Avrupa tarihinin ana direklerinden biri oldugunun ‘ders kitaplarina’ girmis derecede kabul gormus bir olgu oldugunu belirtmek icin kullandınız da aynı şeyi kuran’da(o da bir kitap) yazan ya da peygamber(o da insan) dedigi icin yalnizca 6 milyar(az ne kadar da az)) insan için ana direk olduğunu neden ANLAYAMIYORSUNUZ?

    “…Bir seye sirf birileri inaniyor diye saygi duymak bana pek icten gelmiyor.” İşte burası dananın kuyruğunun koptuğu yer? Siz bir fikre inanıyorsunuz diye (aynı mantıktan yola çıkarak) ben de “sana saygı duymuyorum kardeşim” diyebilirim tabii aynı otoriter tutumun doğru olduğuna inansaydım. ne çok paradoksunuz var yazarken?

    Fikirler çeşitlilik içerir ve her fikir uygulamasını ve uygulamadaki farklılığını yanında getirir, hatta uygulayan insandan insana farklılıklar ortaya koyar, bir İslam 6 milyar farklı uygulama ve inanç, iman silsilesi demektir, kimse tek ve aynı derecede inanıp uygulayamaz, aynı şey farklı fikirler için de geçerli, üstte de değinmiştim, nasıl sizden yola çıkarak solun tamamını genellemiyorsam, size tavsiyem siz de bir-iki örnek ve uygulamadan yola çıkarak farklı fikirleri genellemeyin. Yok kardeşim saygı duymuyorum (bana ne,bana ne…)ben bana uymayana derseniz, yeniden, başkalarının da size (varlığınıza değil, fikirlerinize) saygı duymasını beklemeyin. Ama siz bu kadar köşeli ve künt fikirli olursanız, dini; solun ötesinde/diğeri tutarsanız, insan solu savunmak için ya dinden uzaklaşmak zorunda ya da tersi. Neden yapsın ki!! Siz sentez yapamıyorsanız, herkes de sizin gibi olmak zorunda değil ve solcu olup da dine saygı duyanlar varsa -ki var- ya sizde sorun var ya da onlarda? Hangisinde acaba? Ya da inanan bir insan hangisinin fikirlerini daha fazla önemseyerek dur bakalım neymiş şu solculuk diye sorgular az oturup düşünün.(Düşünmesinler, uzak olsunlar, ben bana yeterim de diyebilirsiniz)

  34. Yazan:snibe Tarih: Eyl 19, 2008 | Reply

    Sol tanımını ‘bu kesim’ her daim sürdürecek! Çünkü bunu sürdürebilmek, işkencelere rağmen, ölümlere rağmen, zindanlara rağmen vazgeçilmeyecek bir mücadeleyi göze alabilmek… Ve böyle bir cesaret ve böyle bir inanç, senin gibilerin solculuğunda hiç olmasa gerek… En iyisi kapa çeneni ve dinle!
    CESARET ve İNANÇ :)))
    Budur, Melih Pekdemir’in profan kutsaması ve ayininin aminine bekliyorum solun naçizane müritlerini !!!
    Başka zaman olsa inanç kelimesi tukaka, savunmaya gelince evelallah. Pardon, evelallah mı dedim, özür dilerim, ağzımdan kaçtı…
    Durmak yok yola devam Pakdemir ve amincileri.
    Ya benimsin ya kara toprağın, ya terk et ya sev! Yok sen sevme, bizim nefretimiz seni bak nasıl da yerin dibine batırır. Gözünü sevdiğim yazar, neler de döktürüvermiş :)) Devam, hakikaten devam, okurken çok eğlendim :))

  35. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 19, 2008 | Reply

    Melih Altınok sanki yukarıdaki yazıyı okumuş, cevap olarak cuk oturmuş. Aklın yolu bir nede olsa…
    Sol değil, liberalizm yeni mecra arıyor

    @snibe;

    “…Bir seye sirf birileri inaniyor diye saygi duymak bana pek icten gelmiyor.” İşte burası dananın kuyruğunun koptuğu yer? Siz bir fikre inanıyorsunuz diye (aynı mantıktan yola çıkarak) ben de “sana saygı duymuyorum kardeşim” diyebilirim tabii aynı otoriter tutumun doğru olduğuna inansaydım. ne çok paradoksunuz var yazarken?

    Snibe, işte o aynı mantıktan yola çıkmak olmuyor! Tam tersi olmuş oluyor! Karıştırmışsınız. Ve bu otoriter bir tutum olmuyor, tam tersine otoriterlik üretme eğilimi sizin tutumunuzda bulunuyor! Solun ne olduğunu bize öğrettiniz.., bari otoriterlik yerinde kalsın, basit akıl mantık yürütme de.
    Gerçekten kafalar bu kadar karışık mı bu memlekette!?

  36. Yazan:snibe Tarih: Eyl 19, 2008 | Reply

    “işte o aynı mantıktan yola çıkmak olmuyor! Tam tersi olmuş oluyor! Karıştırmışsınız.”
    Pardon, orada kelimelere yanlış anlam mı yükleniyor ya da anlam kafada üç takla atıp beş sola kayarak astigmatvari durumlar düzdoğru olarak mı algılanıyor?
    Adam ben sana saygı duymuyorum diyecek, ben de iyi ben sana yine de saygı duyuyorum diyeceğim, biri de çıkıp diyecek ki, yok sen otoriter eğilimlieri bulunan mantıksızın tekisin, abi sen nesin o zaman, Pamuk Prens mi?!

  37. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 19, 2008 | Reply

    Sn.Ahmet Parlak,

    Bu sitede yorumlarınıza yeni rastlıyorum(daha önce yayımlanmış yorumunuz var mı bilmiyorum).Lafı nereye getireceğim:ben en küçük bir ayrıntıyı dahi titizlikle inceleyip ordan bir sonuca varmaya çalışanlardanım.Bunu da yorumlaşacağım veya kendisiyle bir konuda tartışacağım kişi hakkında olası bir yanılgıya düşerek haksız yargılardan sakınma gayesiyle yaparım.Anlayacağınız,katılmadığım bir görüş hakkında fikir beyan ederken,fikir sahibinin bir kaç yorumunu okumadan,görüş ve düşünceleri hakkında bir fikre sahip olmadan peşin hüküm vermemeye özen gösteririm.

    Dolayısıyla bütün yorumlarınızı tek satırını atlamaksızın okumuş bulunmaktayım(Mehmet Yılmaz’ın “Vatanın bütünlüğü silahla mı korunur?”başlıklı makalesine yazdığınız yorum da dahil).Doğrusunu söylemek gerekirse savaşın anlamsızlığı üzerine kaleme alınmış adı geçen yazıya duyarlı yaklaştığınızdan ötürü bende olumlu bir intiba yarattınız.Özetle,size hitaben yazma ihtiyacı bu izlenimimden doğdu.Umarım rahatsızlık vermemişimdir.

    Şimdi asıl konumuza geçelim.

    Bana göre diğer yorumdaki yaklaşımınızla üstteki yazıya ilişkin görüşleriniz arasında bazı çelişkiler var.

    Birincisi ülkemizde 30 yıldır devam etmekte olan bir iç savaşın son bulması için gösterdiğiniz toleransı,farklı din,inanç ve tercihler için de göstermenizi beklerdim.Zira etnik ve kültürel kimlikler kadar din ve inanç özgürlüğü de bir haktır ve bunun önündeki engel ve kısıtlamalar her türlü çatışma için birer nedendir.

    İkincisi,sol ve sosyalist düşüncenin ana hedefi insanların inançlarını tartışmak ve sorgulamak değildir.Bildiğim kadarıyla sosyalizm toplumun iktisadi boyutuyla ilgilenir;verimli bir üretim ve adil bir paylaşımı esas alır.Şiarı:”herkesten yeteneğince,herkese ihtyacınca”dır.Sol düşünce ise bu sistemin teorik altyapısını oluşturur ve ana ilkesi evrensel değerleri korumak ve bireysel özgürlükleri güvence altına almaktır.

    Peki ülkemizde sol adına haraket eden siyasi yapılanmaların bu düşünceye hizmet ettiğini söylemek mümkün müdür?”Ordu göreve!”diye darbelere davatiye çıkarmak gelenekçi sol düşünceyle bağdaşır mı?Bayrak sallayarak bunu kendi vatandaşının gözüne sokan bir anlayış solla nasıl bağdaştırılabilir?Cumhuriyet Mitinglerinde kürsülerden atılan ırkçı söylemler solu temsil edebilir mi?Ve bunun gibi sayısız örnek sıralayabilirim.

    On yıllardır başını İlhan Selçuk gibi jakobenlerin çektiği baskıcı Kemalist otorite bizlere sol olarak yutturuldu ve yutturulmaya devam ediliyor.Bu ülkede aynı zihniyet faili meçhullerle binlerce insanın yaşamına kıydı…İnsanlar gözaltında kaybedildi.Susurluk ve Şemdinli vakalarıyla ayyuka çıkan komplo ve cinayetler en nihayetinde devlet-mafya-çete ilşkilerinin ulaştığı korkunç boyutlarıyla gün yüzüne çıkıyor.Bir zamanların İtalyasına rahmet okutacak karanlık bir girdaba doğru sürükleniyoruz.

    Peki şimdi size soruyorum:bu denli karanlık ilşkiler toplum olarak bizi,geleceğimizi,cocuklarımızı tehdit ederken,acaba işe insanların inançlarıyla başlamak,bununla hesaplaşmak solun ana görevi ve misyonu olabilir mi?

    Ve son olarak yaşadığınız Fransa ya da bir başka avrupa ülkesinde bütün bu çarpıklıklara insanlar ne der?Oranın solcuları sola ilşkin eleştirilere mi gülerler yoksa bizde solun içine düştüğü hazin duruma mı?

  38. Yazan:ahmet parlak Tarih: Eyl 19, 2008 | Reply

    “Adam ben sana saygı duymuyorum diyecek, ben de iyi ben sana yine de saygı duyuyorum diyeceğim, biri de çıkıp diyecek ki, yok sen otoriter eğilimlieri bulunan mantıksızın tekisin, abi sen nesin o zaman, Pamuk Prens mi?!
    Allahaskina yasimi bile bilmeden neden bana bagirir gibi yaziyorsunuz?Benim dedigim tek sey siz bir yarginin sirf inanc olmasindan yola cikarak benden saygi duymami bekleyemezsiniz. Benden tesetture saygi duymami beklemeyin, duymuyorum cunku insani asagilayan bir olay (bence). Istediginiz sifati yakistirin bana. Bu kadar zor mu anlamasi. Ben turkler her irktan ustundur ben buna inaniyorum desem buna da saygi duyacakmisiniz?

    Bir de bu muhafazakar kesim jakobenlikle neden bu kadar kafayi bozmus, senelerdir ayni seyler. Ilhan Selcuk benim gozumde kesinlikle sol degildir ama bir aydin olarak severim kendisini. Buyurun istediginizi deyin. Ilhan Selcuk jakoben de Murat Belge jakoben degil mi? Sanki halkimizin icine cikip Murat Belge dusuncelerini soylese herkes hemen empati kuracak. Ne yani adam dogru oldugu seyleri halkin hosuna gitmeyecek diye soylemesin mi? Gecin artik ayni seyleri senelerdir.
    Bitiriyorum bu tartismayi burada.
    saygilar.

  39. Yazan:ahmet parlak Tarih: Eyl 19, 2008 | Reply

    fuatogl bey/hn.
    Gonderdiginiz yazi gercekten de benim de bu yazi karsisindaki dusunce ve hislerimi ifade eden bir yazi. Tesekkurler.

  40. Yazan:ahmet parlak Tarih: Eyl 19, 2008 | Reply

    aziz bey,
    zaman ayirip yazdiginiz icin tesekkurler. ben bir celiski gormuyorum, o yazinin yuzde doksanina ve ana fikirlerine katiliyorum, hayatim boyunca da kurt sorunu konusunda benzer fikirleri savundum. Bu tavrimin da tesetturun oz fikrine -muslumanlarin acikladiklari sekliyle- kesinlikle saygi duymamamla-aynen irkciliga duymadigim gibi- celistigini dusunmuyorum. Bilmiyorum kafanizda nasil bir “ben” tipi var. Birisi islamci diye her dedigi yanlis olacak diye bir sey olmayacagi gibi birisi kemalist diye de her dedigi yanlis olacak diye bir sey yok. Ozel bir islamci ya da kemalist alerjim yok.
    Buraya da yorum yazmam bu tur yazilarda sol elestiri diye yapilan yorumlarin bir degerinin olmadigini belli etmek icindi. Fransadaki sosyalistlerin de sekularizm konusunda Sy.Kentel’in uzerine iki deste anti-kemalist yazi manzumesi yazabilecegi fikirleri oldugunu, bunu da PS icinde kimsenin garip karsilamadigini – papa ziyareti ve Sarkozynin tavri uzerine sosyalistlerin tartismalarini acip liberation veya echos’daki ozel dosyalardan okuyabilirsiniz- soylemek istedim. Hepsi bundan ibarettir. Bu dusuncelerim beni dayatmaci, celiskili, baskici, Pamuk Prens vs. yapiyorsa varsin olsun. Onu da yuzyuze konusup daha detayli fikir alisverisi yapamamis olmamiza veririm.
    saygilar.

  41. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 19, 2008 | Reply

    Yazmadan geçemiyeceğim.İlginç bir yoruma rastladım.Hani şu saldırganlık ve düzeysizlikte limitsiz ırkçı siteler olur ya…”Kutsallar”ına saldırılmış duygusuna kapıldıklarında kırmızı görmüş boğaya dönen fikir yoksunu lümpen takımı…Aynen o tarz.İlkin,yine oralardan öfkeyle fırlamış birinin hezeyanları falan sandım.Meğerse yazı; şair,devrimci,araştırmacı yazar,siyaset bilimci vs.gibi bir yığın sıfat ve ünvanı bulunan(ve aynı zamanda ÖDP nin ilk kurucularından) Melih Pekdemir’den alıntıymış.

    Bundan sonrası için yorumda bulunmak pek uygun düşmez.Yazı bütün “billimselliğiyle”yukarıda duruyor.Memleket ne devrimciler ne şairler yetiştirirmiş yazarın kendi ağzından dinleyelim.

  42. Yazan:Tugce Tugce Tarih: Eyl 19, 2008 | Reply

    Okumuşları, Allah ve din adına alabildiğine; okumamış cahil halkı kandırıp, oyunu ve malını mülkünü elinden alıyorlar. Bi de kalkmış solculara laf ediyorlar. Utanın o lafı ağzınıza almaya…

    Günümüzün dinciliği tamamen bu… (Hepiniz iğrençsiniz…)

  43. Yazan:MY Tarih: Eyl 19, 2008 | Reply

    Kizmayin Tugçe Hanim,
    Sizin ddiginiz gibi yapariz.
    Bakin ekranin sag üst kösesinde bir X isareti var. Ona basinca bizim site kapaniyor.
    Basin. Hem siz kurtulun, hem de biz.

    Saygilar (herseye ragmen)

  44. Yazan:snibe Tarih: Eyl 19, 2008 | Reply

    Sn.Parlak,
    O yorum size ait değildi, siz niye üstünüze alındınız anlayamadım, o yazı beni mantıksızlıkla suçlayan bir zat-ı şahaneye! aitti, yansıtma yapayım azıcık dedim. Siz niye üstünüze alındınız ki??

  45. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 19, 2008 | Reply

    Aziz bey,
    Melih Pekdemir‘in yazisinda irkci fasistlerin yazdiklarina benzer ne gordunuz? Merak ettigimden soruyorum.
    Kendisi ODTU den cikan dev-genclilerden, Ankara Dev-Yol ana davasindan yargilanip, bol bol iskence ve uzun hapis yillarindan sonra 90 larda cezaevinden cikmis, yaptigi isi hakkini vererek bedelini odeyerek yapmis Turkiyede solun ne olup olmadigini iyi bilecek bir insan. Birileri cikip bu adama ve siyasi gelenegine yavan liberalist bir soylemle solculuk ogretmeye kalkarsa herhalde sinirleri biraz bozulur. Kalkip bilimsel analiz yapacak degildir, yazilmis kitaplari ortada. Bu adamlar Dev-Genc, Dev-Yol, ODTU-OTK vs. gibi donemin solunun onemli islerinde onculuk yapmis insanlar. ODTU-OTK gibi seyler ise basit ogrenci isleri degil, ve 70 lerin sadece Turkiyesinde degil dunyada anlayis bakimindan solun onemli uygulamalaridir. Ferhat bey gibi solu liberalizme esitleyip geri kalani sol-disi olarak gostermek isteyenler gormek istemez boyle seyleri.

    Ikincisi, yukarida Melih Altinok un yazisini da okursaniz, bugun yapilan seyler oyle basit ve onemsemeden gecistirilecek seyler degil.
    “Bu solcularin hepsi zaten kutuk kafali, sovyet ezbercisi, stalinist vs.” gorusunden siyrilmak gerekiyor. Belli bir sure sonra kafa cekiclesiyor ve her gordugumuzu civi zannediyoruz(ne guzel bir deyim).
    Memleketimiz acisindan gercegi yansitmiyor cunku. Oyle oldugunu zannettigimiz icin de Ferhat beylerin ki gibi kulaga “libertarian”(aslinda oyle olmayan) gelen soylemi hos ve cekici gelebilir, fakat durum oyle degildir. Tekrar ediyorum, bu insanlarin yaptiklari entellektuel samimiyetsizliktir, buna da cevabi vermek gerekiyor. Sebeblerini anlattim.

  46. Yazan:Sever IŞIK Tarih: Eyl 19, 2008 | Reply

    Şu hakiki solcu listesini tamalayalım mı: ÖDP+ EMEP+KESK+Ahmet Parlak-Melih Pakdemir….

    Listeyi tamamlamaya devam edelim ki eleştirlerimizin hakiki/süper/sosyalist/devrimci sola tekabül edip etmediği anlaşılsın değil mi Fuat Bey.

  47. Yazan:Sever IŞIK Tarih: Eyl 19, 2008 | Reply

    Aziz bey
    bu arkadaşarın yazdıkları “solduyu”mudur? nedir?

    Ve bu “bilimötesi” analizlerden! sonra yorum yapılır mı?

  48. Yazan:snibe Tarih: Eyl 19, 2008 | Reply

    Cesaret, inanç, bir şairin gökten izlemesi ve hamaset edebiyatıyla bilimselliği! yan yana getirdiğini iddia eden ve yeri gelince birini yerlere vururken yeri gelince onu savunma diye kutsayan anlayış!!!
    Din düşmanlığı üzerine kurulu solu savunan ve bunu dışında sol fraksiyonları küçük gören zihniyet ve insan odaklı olmayı zull kabul eden anlayış. Saygıdan uzak, bireyi farklılşatırmayı düstur edinmiş ve varlığı kendi bakış açısından ancak kendine benziyorsa var kabul eden fikri inşa. Bu sol olamaz!!
    Eğer bu solsa ya birileri solcu değil(her farklılığa açık ve eleştirilerinde tarafı değil doğruyu eğriyi olduğu gibi sunanlar-ki Aziz Bey, her yorumuyla karakterine hayran olduğum bir beyin-) ya da yorumlarıyla hayranlık uyandıran birileri sol da bu arkadaşlar solcu değil. Çözemiyorum.
    Her ikisi de solsa, sol nedir, birileri lütfen anlatsın.

  49. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 20, 2008 | Reply

    Fuat Bey,”ırkçı site” benzetmesi daha ziyade düzey ve adab üzerineydi.Benim nazarımda seviyesiz ve saldırgan dilin “ideolojisine”göre bir ayrıcalığı yoktur,olmamalıdır.Adı geçen şahsın geçmişte sol hareketler içinde aktif rol alması(hatta bedel ödemiş olması)herhalde kendisine her türlü kişilik haklarına saldırmayı,küfür ve aşağılama hakkı vermez.Yazı yerinde duruyor,bilimsel analizi falan geçtim,karşı fikri çürütebilecek en ufak bir dayanak bile yok.Ha,beğenmediğimiz ve duymak istemediğimiz fikirlere karşı “atış serbest”denilebiliyorsa o ayrı.Yanlış anlamayın Ferhat Kentel’i siz de eleştirdiniz.Karşı tezleriniz doğru olur yanlış olur,bu tamamen farklı bir konu.Ama bakın sizin yorumlarınızdan ben değil kimse rahatsızlık duyamaz,ki bana göre görüş ve eleştirileriniz çok daha radikal.Benim karşı çıktığım nokta burasıdır.

  50. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 20, 2008 | Reply

    Aziz bey, işte o dediklerinizi göremiyorum ben, onu diyorum.
    Saldırganlık, hakaret, ve edepsizlik nerede gerçekten? “entel” demesi mi yoksa!?
    Yalancı demesi mi? Yalancılık bir suçlamadır, hakaret değil. Ferhat Kentel, farkındamısınız bilmiyorum ama Melih beyin in geldiği siyasi geleneğe isim vermeden “Ve o hareketin içindeki, başta otoriterlik ve tekçi düşünce olmak üzere bol miktarda başarısızlık hikâyesini sorunsallaştırmıyor” gibi suçlamalar yöneltiyor. Ve açık bir ideolojik tartışmadan kaçınmak için olsa gerek, bunu ince ince yapıyor(lar). Tamda o adamın(Melih) geldiği geleneğe bunu söylemek çok tuhaf kaçıyor açıkcası. Bunu siz söyleseniz, “ama bak bu adamların 90 daki tartışmaları şu, şu meselelere tavırları bu, ve ayrıca şu şekilde bir parti pratikleri açın programını okuyun karşılaştırın, beyanatlarını okuyun…vs.vs o yüzden yanılıyorsunuz” denebilir. Ama bunu kendine sol diyen üstelik sosyolog birisi söylüyorsa, o zaman rahatlıkla yalan söylediğini iddia edebilirsiniz. Ferhat Kentel ve saz arkadaşları açık ve net, belirli politik konularda müspet bir tartışmadan kaçınıp müspet olmayan konu ve meselelerden hasım belledikleri solu yıpratmaya çalışıyorlar.

    Ve dikkatinizi çekerim, bu tartışmaların hangi koşul ve zamanda yapıldığına iyi bakın! Bir Başbakanın çok nadir bulunur cinsten özgün bir faşist basın boykot çağrısının yapılabildiği dönemde(A.Doğan ın ne halt olduğu sökmez), bu “solcu” insanlar ısrarla son zamanlarda nelerle uğraşıyorlar! Hergün sokaklarda ünversitelerde darbe ve ekonomik meselelere seslerini yükseltmeye çalışan solun ne kadar faşist vs. olduğuyla ilgililer. Ben aydının bu kadar “organiğini” görmedim gerçekten. (Yahu Ertuğrul Özkök bile bu kadar suyunu çıkartmadı)

    @Sever bey,
    Siz galiba beni anlamıyorsunuz. Ben sol şöyle süperdir böyle müthişdir demiyorum. Ve genelde saydığım çoğu şeyi sol niteliği adına vurguluyorum. Benim temel derdim, bu ülkedeki belli başlı sol anadamar geleneklerin, geçmişte kitleselleşmiş sosyalist/devrimci solun sol olduğunu anlatmak! Ben bunu tartışıyorum farkındaysanız? Yoksa kendime sosyalist de demem, bazı önemli bulduğum meselelerde anlaşamadığım için, yada o meselelerde kendim de net olmadığım için! Ama yarım yamalak bilgi, ve tepe taklak tarih anlayışıyla sosyalist solun çok ucuz bir şekilde hadım edilmesini izleyecek değilim kendi adıma. Aralarında rahatca nefes alabileceğimiz bi onlar kaldı, daha da önemlisi lazımlar!
    Ve evet doğru bildiniz.
    ÖDP+ EMEP + KESK + şimdiki Halkevleri ve bilimum kitle örgütleri bu ülkenin anadamar soludur! Hem geçmişle ilişkisi bakımından hemde bugün tavır alışları bakımından bunlar bu ülkenin soludur! CHP, IP, atatürkçü düşünce dernekleri değil!
    Şu ömrüme kadar çeşit çeşit memleketlerde yaşadım, daha hiçbir yerde CHP, IP yada Ferhat bey gibi liberallerin tavırlarının sol olarak anıldığına rastlamadım, bu saatten sonra rastlaşacağıma da hiç inanmıyorum!

  51. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 20, 2008 | Reply

    Fuat Bey,sizi gayet iyi anlıyorum.Zira aynı durumu ben de yaşıyorum.Sol veya herhangi bir konu,şayet eleştiriye açıldığında kendi doğrularımızla uyuşmuyorsa bu bir reaksiyon yaratır.Ha,bu illaki karşı çıkış noktamızda haklı olduğumuz anlamına gelmeyebilir.Doğrularımız ve doğru bildiğini sandığımız bilgi ve bilinç donanımlarımız da sonuçta duygularımızdan bağımsız değiller.Benim hassasiyetle üzerinde durduğum nokta burasıdır.Bakın,sn.Ferhat Kentel’in makalesine yazdığım ilk yorum,benim bu anlamda düştüğüm hayreti dile getirmiştir.Kendimce tutarlılığını tartışmalı bulduğum bir duruşa itirazdır bu.Fakat dikkat ederseniz sonraki yorumlarım tamamen farklı…Hatta kendi içinde türlü çelişkiler barındaracak kadar farklıdır.Neden,çünkü yazarın bana göre tartışmalı duruşunu gölgede bırakacak denli “felaket” görüşler vardır(Melih Pekdemir örneği).Dolayısıyla onaylanabilir hiç bir yanı olmayan diğer görüşleri görmezden gelmek,aynı sabit çizgiye sıkışıp kalmak bana pek doğru bir davranış gibi gelmiyor.Bilmiyorum elbette yanılıyor da olabilirim ama hala sn.Pekdemirin yazısının onaylanabilir bir yanını göremiyorum.Çünkü bana göre hadise sadece hakaret ve eleştiriyi birbirinden ayıran çizgiden ibaret değil.

    Şimdi izninizle soru sorma sırası bende.Siz hakkınızı kullandınız:))

    Siz de Melih beyi onaylayarak F.Kentelin yalan söylediğini idia ediyorsunuz.Peki sol hareketler içinde bu kadar etkinliğe ,geldiği siyasi gelenekten ötürü bu denli entelektüel birikime sahip olduğunu iddia ettiğiniz biri,sizce birine “sen yalancısın!”demek yerine o “yalanlar”ı sağlam kanıtlarla ortaya çıkarması daha şık olmaz mıydı?Hem bu yolla benim gibi kafası karışıklar da kim doğru kim yalan söylüyor anlamış olurdu.

    Ama izninizle “kimse benden nezaket beklemesin”diye başlayan ve diğerleri için söyleyeceği ilk sözü”edepsizler”olan biri sol ana akım içinde yer alsa ne olur almazsa ne olur.Ne farkı var o malum sitelerden?”Ben kazma solcuyum”bu ne demektir biliyor musunuz Fuat Bey?Tıpkı o sitelerde fırlayıp gelen zihniyetlerce aynı ortak dili kullanmaktır.Onlar da aynı yöntemi kullanırlar.Derin devletin kirli çamaşırlarını ortaya saçan dürüst bir aydına örneğin,etmadikleri küfürü bırakmaz,kinlerini kusar,sonra da yazının bir yerine “ha bu arada ben de Ergenekoncuyum”diyerek zeytinyağı gibi üste çıkarlar.”ben bir ırkçıyım”,”ben bir bölücüyüm”,”ben kazma bir solcuyum”gibi kinayeli belirlemelere duyulan ihtiyaç,her türlü saçmalamanın meşrulaştırılması için birer sigorta işlevi görür sarfeden kişi için.

    Sonuç olarak çok daha anlaşılır bir dille görüş ve düşüncelerin ifadesi mümkünken pespaye bir dille sözlü bir terör estirilmesi bana pek anlaşılır gelmiyor.

  52. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 20, 2008 | Reply

    Aziz bey,
    Sola niteliğini veren özellikleri savunmaya birileri “kazmalık, geri kafalılık, ortodoksluk” vs. olarak lanse dip durunca, oda o espriyi rededip ben “kazma solcuyum” diyor. Bu alaycı görüşler karşısından senin “entelllektül dil” ile süslenmiş yöntemine kanacak değilim diyor. Hepimiz yaparız böyle dil oyunlarını.

    Siz de Melih beyi onaylayarak F.Kentelin yalan söylediğini idia ediyorsunuz.Peki sol hareketler içinde bu kadar etkinliğe ,geldiği siyasi gelenekten ötürü bu denli entelektüel birikime sahip olduğunu iddia ettiğiniz biri,sizce birine “sen yalancısın!”demek yerine o “yalanlar”ı sağlam kanıtlarla ortaya çıkarması daha şık olmaz mıydı?

    Dediğim gibi, karşıdaki insan yaşı başı yerinde birisi ise, solcu olduğunu iddia ediyorsa ve üstelik sosyologluk iddiası da varsa bazı şeyleri bilmek durumunda. 90 larda “tartışma süreci”, “kuruçeşme toplantıları” nedir bilmek zorunda, GBK(Geleceği Birlikte Kuralım) süreci nedir, ÖDP nin kuruluş öncesi-süreci nedir bilmek durumunda. Ta 90larda başlayarak yeniden dillendirilen “Özgürlükçü Sol” tartışmaları, ÖDP deki “Özgürlükçü Sol” listesi gibi şeyleri bilmek durumunda. “Yeniden Dergisi”, “Bir Adım dergisi” ni ve burada konu edilen genel olarak sosyalizm ve memleket meselelerine ilişkin tartışmaları bilmek zorunda. Bunlar sosyalist-sol içersinde es geçilemyecek tayin edici şeylerdir. Ve bunları bilen bir insan, bu adamların hiç de öyle fetişist düzeyinde olmadığı hemencicik görür(Ciddi diyorum, ÖDP nin programını okuyunuz). (Aklınıza gelen bir mesele varsa, bulup çıkartayım buralardaki malzemeden.) Bunları bilmeyen sol bir sosyologu ciddiye alamazsınız! Yada bunları bilen sol görüşlü bir sosyolog, yapılan tartışmaların, yaşanan ve pratiğe dökülen şeylerin hiç de kendi kendini tekrarlayan dogmatik bir sol olduğunu iddia edemez. Şimdi buralarda konuşulan ve tartışılan şeylere sözünüz olabilir, “şu yanlıştır” denebilir. Ama farkındaysanız Ferhat beyin kesinlikle somut bir “şu meseledeki şu tavır, şu probleme geliştirilen filan sol anlayış” duruşu/niyeti yoktur. Üstü kapaklı, ama toptan bir “bu çevre şöyle geridir”, “falanca gazetede çevresindeki filanlar” şu şekilde savaşkandır düzeyinde gayet alaycı bir tavırdır. Aklı başında sol duruşlu bir insanın bundan sinir olmaması mümkün değil açıkcası. Birde bunun üzerine solu boşaltıp liberalizmi tek doğru sayan bir tavır alış ile beraber bunu kabul etmeyenleri tukaka sol ilan edeceksin ve “kemküm ama bak biz burda şunu konuştuk Ferhat bey” gibi bir cevap bekleyeceksin. Sinirlenme hakkına sahip değilmiyiz insan olarak? Ciddiye almadığımız görüş ve kişileri ciddiye almadığımızı ifade eden bir üslup kullanmayacakmıyız? Karşıdaki insan dalga/alay geçiyor olsa bile mi(Açıkca dalga geçiyor!)? Ali Bulaç “saygın” aydınlar rock dinleyenler için “Dinsiz müsvedde” diyebilirken rahatça, Melih Pekdemir küfür etmeden sinirini öfkesini ifade edemiyecek mi faşist vb. düzeye çekilmeden?
    Ayrıca sözlü bir terör estirmiyor, alaya alan ve görüşleri ciddiye alınmayacak bir kişiyle edepli bir şekilde dalga geçiyor. Can Yücel in bir sözü geldi şimdi aklıma, ama ses tonum uygun olmadığı için es geçiyorum şimdi 🙂
    Ayrıca yazısı birşeyi anlatmıyor da değil.
    1- Sol tarihine sahip çkar ve çıkmak zorundadır diyor! Geçmişine sahip çıkmazsa, hatalarından da birşey öğrenemezsin, doğru tavırlarını da günün somut koşullarında yeniden üretemezsin. Mesela Melih Pekdemir Mahir Çayana sahip çıkar ve savunur, ama onun görüşlerini düz bir şekilde okuyup “uygulamada şöyle olacaktır” demez. Bu tavır bizim sol gelenek içersinde belirgin bir özelliktir…Herkes tarihine sahip çıkmalı.
    2- Marximden, sosyalizmden, devrimden, emperyalizmi, emek meseleleri reddeden bir sosyalist sol olamaz diyor.
    3- Sola modernizm/postmodernizm gibi bulanık ve saçma ayrımlardan kılıf biçemezsiniz, dinsel tecrübe ile solun meselelerini birleştiremezsiniz, solun misyonu bellidir. diyor.
    4- Dinden sola “tecrübe” biçiyorsun, ama dinin bizzat bir toplum-mühendisliği projesi olduğunu kaçırıyorsun.
    5- Solculuk “kültürel kimlik” vs. meselelerine indirgenemez.
    6- Demokrasi oradan buradan değil, toplumsal mücadelenin sonucudur, yukarıdan bedava gelmez, onun için sola “proje” biçmeyi bırak, kabul etmiyoruz diye de geri kafalı muamelesi yapma.
    7- Burası hoş:

    “kültürel sembollerin otoritarizmine karşı muhalefet dinamikleri” derken ağzında ne geveliyorsun? Bunu da açıktan yazsana… Bak ben bütün iyi niyetimle şöyle diyorum. Mesela Fethullah Hocaefendi kendi cemaatinde otoriter bir semboldür ve buna karşı muhalefet dinamiklerinin olamadığı böyle bir atmosferde demokrasi filan yeşermez! Ama sen böyle dersen, sana bir daha yazdırmazlar, bunu da biliyor musun?

    vs.vs..

    Ben kendisini bir dergi deneyiminden tanıyorum kişisel olarak. Meseleler karşısındaki tavırları ve konumlanışını iyi biliyorum. İyi solcudur açıkcası, kafası çalışır. Kitaplarını okumanızı tavsiye edebilirim, özellikle cumhuriyet dönemine ilişkin kitapları sol ve kemalizm meselesi bağlamında kafa açıcı olabilir, ha dili de biraz farklıdır…

  53. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 21, 2008 | Reply

    Fuat Bey,

    Hafızam beni yanıltmıyorsa benzer konuları sizinle daha önce de tartışmıştık.Sizin ısrarla savunduğunuz,konunun işleniş tarzı,tarihsel veriler,sağlıklı ve bilimsal analiz gibi”yöntem”boyutunu içeren kısmı da elbette önemsenmeli.Bu tamamen ilkesel bir durum.Ve kabul etmek gerekirse siz bu manada ilkelerinize oldukça bağlısınız.Buna bir itirazım yok.Ancak hadiseye buradan bakıldığında, sn.Pekdemirin tam da burda kaybettiğini fark edersiniz.Mesela sn.Pekdemirin yazısından alıntı yapan katılımcı arkadaşımızın,sn.Kentelin fikirlerini çürütmek adına başvuracağı en son yazı olmalıydı bence.Ben olsam sizden bir alıntı yapmayı yeğlerdim.Zira yorumlarınızı takip ediyorum katılmadığınız bir fikre fikirle,kanıtla,belgeyle karşılık veriyorsunuz.Zembereğinden boşalmış bir öfkeye sarılmıyorsunuz.Entelektüel tartışma da bunu gerektirir zaten.

    Ancak şunu da gözardı etmemek gerekir.Evet,yöntem de kuşkusuz konunun bir parçasıdır.Ne var ki salt yönteme de takılıp kalmamalı.Dolayısıyla solun geçmişi ve yakın tarihini sağlıklı tahlil etmek kadar,günümüz toplumunda da solun nasıl mevzilendiği,nasıl bir duruş ve pozisyon içinde olduğu değerlendirilebilmelidir.

    Hattızatında sola dair tarışmalardaki en büyük handikap da burada başlıyor.Yani solun geçmişi ve bugünü arasında bir türlü kurulamayan bağ nedeniyle tartışma ekseriyet verimsiz ve kısır bir çekişmeye doğru evriliyor.Başka bir deyişle,günümüzdeki konumu itibariyle eleştirilen ama geçmişteki varlığı üzerinde savunulan bir sol tartışması var.

    Bu da elbette sağlıklı bir tartışma zeminine geçit vermiyor.

  54. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 21, 2008 | Reply

    Ben sizi anlıyorum Aziz bey.
    Yanlız birde şöyle bir pencereden bakmanızı öneririm. Geçtiğimiz 1 Mayıs a gidin mesela, orada kendi binalarına kapatılıp gazlanan ÖDP liler vardı, kendinizi bir an için oraya ışınlıyın ve aklınızdan geçirin. Yada Ankara gazi üniversitesine kendinizi ortalama sol görüşlü bir insan olarak ışınlayın. Yada cebinizde cüzdanınızda avukat numarası bulundurma zorunluluğu hissetiğinizi düşünün. Yada elinizdeki gazeteden dolayı polis tarafından tacize uğradığınızı düşünün. Yada herkesin darbe karşıtlığından dem vurduğu bir ortamda daha yeni darbe ve kontrgerillaya karşı gösteri yapıyorsunuz diye polisce hakaret ve tehdite maruz kalan Celalettin Can ın yerine koyun kendinizi, birde herkesin flu bir “demokratlık” yarışına girdiğini de unutmadan. Bunun gibi, bu tazr şeylerle hergün karşılaştığınızı varsayın. Birde bu ve benzerlerini gençliğinizden beri tecrübe ettiğinizi, zaman zaman bizzat yaşadığınızı düşünün.(Yanılmıyorsam kamu hizmetlerinden de mahrum olmanız gerekiyor) Sonrada sanki böyle şeyler hiç yokmuş gibi, halen yaşanmıyormuş gibi birileri hem kendine sol desin ama görmezlikten gelsin, hemde solculuğunuzla dalga geçip tamamiyle siyaset yapmaya olanak vermemek için düzenlenmiş anti demokratik seçim yasalarına rağmen aldığınız oyla dalga geçip üstelik size solculuk öğretmeye kalksın! Ve bunu yaparken de, aydınım diye insana yakışmayacak şekilde, yani somut ve müspet demeden, muhatap alınmayacak şekilde yapsın. Buna tahammül edip sineye çekmek zorunda mı insanlar diye sormam ondan. Ve onun için kitaplarını öneriyorum size Aziz bey, bu adamın üslubu bu kişilere karşı neden bu kadar değişiyor diye sorcaksınız kendinize.
    mail adresim: fuat.web(komik a)gmail.com
    Bir adres gönderirseniz, 1-2 kitabını hediye etmek isterim size.

  55. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 21, 2008 | Reply

    Fuat Bey,

    Mail adresinize ulaşmada problem yaşıyorum.Bilgisayar kullanımında pek iyi değilim sanırım.Bilen biriyle problemi aştığımda adres bildiririm size.

    Ayrıca ilginize çok teşekkür ederim,sizden kitap hediye almak benim için onurdur.

  56. Yazan:snibe Tarih: Eyl 21, 2008 | Reply

    Ben hala Aziz Bey’in sorusuna cevap verildiğini göremedim, bahaneler öne sürülmüş ve alaycı üsluba cevaptı cevabı hala gerçek cevap değil.
    sadece Kentel’e cevap vermiyor çünkü Pekdemir, bu konuyu gerçekten öğrenmek isteyenlere de cevap veriyor.
    Alay mı? Ben bu yazının alayla ilgisini kuramadım, bire bir bağırma modunda tehditvari cümleler kokan ve hamaset edebiyatıyla beslenmiş bir dil. Sahi Nazım Kentel’i gökten izliyor mu?! İzliyorsa neden Kentel’i değil de kendisini hapislerde süründüren ve yurt dışına kaçmasına sebep olan zihniyeti değil de Kentel’i izlesin, madem popsosyolog, niye onu ciddiye alsın? Yok artık, bu kadarına da şapka çıkartıyorum.
    İşin tuhaf tarafı Pekdemir böyle yapmış da Fuat Bey, neden aynı üslubu tercih etmiş bunu anlayamıyorum??? Bize de şunlar şunlar yapıldı analojisi cevap mı? Bu ülkede herkese bir şeyler yapıldı ve analojilerden yol çıkılarak hiçbir şey düzeltilemiyor hele eleştirilere bunlarla cevap vermek kısırdöngüden başka hiçbir işe yaramıyor. Pekdemir’in ne dediğinin ötesinde, solun açılımlarını ve Kentel’in sorgulamalarına cevap vermek daha doğru değil mi Fuat Bey?? Bizler de öğrenmiş olsak hem.

  57. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 21, 2008 | Reply

    @Snibe;
    Kentel içi dolu ne demiş de cevap verilmemiş anlamadım? Sıralarmısınız lütfen? Ne olduğunu özetle sıralayın cevap verilmiş mi verilmemiş mi bakalım – yazıyı kopyalayıp yapıştırmayın lütfen, sizden alalım. Bekliyorum.

    @Aziz;
    Aziz bey, net-robotları e-posta mi kapıp SPAM/ÇÖP mail göndermesin diye o şekilde verdim.
    (komik a) kısmını @ karakteriyle değiştirip denerseniz olması lazım.

  58. Yazan:snibe Tarih: Eyl 21, 2008 | Reply

    Sadece birilerini diğeri yapıp kalanları da kendine benzetmeyen bir sol var mı, bunu cevaplayın yeter.
    Pekdemir’in verdiği hangi cevabı cevap saydığınızı yazın siz. Hala cesaret, inanç ve biri sizi gökten izliyor’un cevabını da göremedim.
    Bu arada Aziz Bey’e sizi anlıyorum ama bu da bu deyince, yani illa sizin dediklerinizi kabul edince ve üstüne mail ve iki kitap önerince ne olacak, o da sizin verdiğiniz cevapları vererek objektif tutumundan vaz mı geçecek? Kendi okumuyor değil mi, sizin verdikleriniz de şıp diye sorunu çözecek. İlla da taraf olalım tutumu. Kentel’e kızmayın azizim, aynen dediği gibi 🙂
    İlginç,solu savunma adına hamasi cevaplar vermenin moda olduğu dönemde, bu tarz yazılara(Pekdemir) siz de prim vermeye başladınız galiba 🙂
    Tabii verebilirsiniz, o zaman geriye şunu demek kalıyor, işte solu öldüren bu tarz yazılar oldukça, aynı eleştiriler de daim olacak. Bu nasıl, kopyala-yapıştır mı? Çok klasiksiniz, herkese aynı argümanlarla yaklaşırsanız nasıl cevaplar alacağız sizden sol adına? Alamıyoruz zaten, oysa daha farklı cevaplar beklerdik. Sol aslında şudur diye, hani bizler bilmiyoruz ya,mantıksızdık bir de değil mi, üst yorumunuz öyleydi 🙂 öğretirsiniz diye şeyettim canım.

  59. Yazan:cengiz kılıç Tarih: Eyl 21, 2008 | Reply

    iktidara fare, muhalefete aslan… Ferhat Kentel’in yaptığı tam olarak budur; ne kadar entellektüel süslemeler yapsa da tavrının özeti budur.
    Ferhat Kentelin kibarlığı,
    “Sayın Türkeş katildir” “Sayın Ecevit hırsızdır” demek ne kadar kibarlıksa o kadar kibarlıktır.
    İktidar güzellemesi için bu kadar entellektüel süse gerek yoktu. “tarikat” demeyip “toplumun geleneksel dinsel motifleri” demekle yazı daha entel olmuyor.

    Önündeki dağ gibi pislikleri, iktidarın yaptıklarını, yıllardır yapılan en büyük toplum mühendisliğini görmeyip, iki yazıda bir onun deyişiyle “yüzde sıfır nokta sıfır sıfır bilmem kaç oy alanlar”ın bilmem nesini eleştirmeye, “nesnel eleştiri yapmak” değil dense dense entellektüel tetikçilik denir.
    Ferhat Kentel’den, 0.0003 oy alanlar için gösterdiği bu dikkatini, biraz da yüzde doksandokuz nokta dokuz yüz bilmem kaç oy alanlar için göstermesini diliyoruz.

  60. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 21, 2008 | Reply

    Cengiz bey yazdıklarınıza katılıyorum, durum aynen odur – ek olarak birde bu tavrı solculuk olarak yutturmaya çalışıyorlar ki orası başka bir departmanına ait.

    @snibe;

    Sadece birilerini diğeri yapıp kalanları da kendine benzetmeyen bir sol var mı, bunu cevaplayın yeter.

    Bu nasıl soru? o birileri kim? kendinden görmediği mi? Kalanlar kim, bunu yapan hangi sol? Nedir nasıldır bir anlatın ki cevaplayalım değil mi?

    Pekdemir’in verdiği hangi cevabı cevap saydığınızı yazın siz.

    A-aa..şimdi uyanıklık yapmayalım snibe. Cevaplamıyor diyorsunuz, halbuki cevap yukarıda. Göremiyorsanız neye cevaplamadığını yazacaksınız. Soruları sıralayın bakalım, bak cevaplamak istiyor bu adam, yada Melih beyden açıp göstermek istiyorum…Bekliyorum hala, neye cevap verilmemiş sıralayın bakalım!

    İkincisi prim veriyor değilim. Adamı 10 yıldır bilirim, yazdıklarını kitaplarını okudum diyorum, düşüncelerini biliyorum dedim. Yukarıdaki yazısı asabi, ama doğru noktalara değiniyor diyorum.

  61. Yazan:snibe Tarih: Eyl 21, 2008 | Reply

    @cengiz kılıç,
    “İktidar güzellemesi için bu kadar entellektüel süse gerek yoktu. “tarikat” demeyip “toplumun geleneksel dinsel motifleri” demekle yazı daha entel olmuyor.” Yazı da zaten illa da iktidar ya da tarikat demiyor. Bu ülkedeki her müslüman bir tarikata bağlı olmadığı gibi, iktidara da oy vermiyor ya da dininin temsilcisi olarak onu görmüyor.
    Farkında değilsiniz ama inanan ve sol görüşe yakın olan insanlar da var ama yok, olmaz siz illa dinle sol arasına Keban barajını koyduğunuz için bunu ya küçümser ya da kabul etmek istemezsiniz, öncelikle birincisini tercih edersiniz.
    Tüm yazılar boyunca sadece şu cevabı almak istedim, sol inanan insana ne gibi bir fayda getirecek? İnancını diğerlerinin yaptığı gibi öteleyecek mi yoksa varlığıyla bir bütün olarak mı kabul edilecek?
    Kimse cevabını vermedi. Sahi bunun cevabını verecek bir yorumcu yok mu?
    Hamaset edebiyatına karşı olup da(inanç, kahramanlık, biri bizi gözetliyor…) Kentel’in yazısına ve işaret ettiklerine eleştiri getirileceği yere, neden sol eleştiriliyor’u eleştiriyorsunuz. Bu yazının başlığını kimse okumuyor mu? Gören de Kentel’i pür-kusursuz din alimi ve din savunucusu zannedecek.
    Neden hataları ortaya koyan her entelektüel sizin için entel bozması oluyor? Solu bize mi öğretecek? Öğretmiyor zaten, var olan hataları ve bunların neye neden olduğunu dile getiriyor.
    Bu ülkede din tartışılmıyor mu, bu sitedeki yazılara bakınız en azından, bu bile yetecektir.
    Din düşmanlığı=sol.
    Bu aşılmadıkça, ki aşılamayacak gibi görünüyor, insanları fikirleri ve inançlarıyla olduğu gibi kabul etmedikçe ha AKP ha sol, ha MHP. Azıcık da bunları görün lütfen.

  62. Yazan:snibe Tarih: Eyl 22, 2008 | Reply

    1- Sol tarihine sahip çıkar ve çıkmak zorundadır diyor! Geçmişine sahip çıkmazsa, hatalarından da birşey öğrenemezsin, doğru tavırlarını da günün somut koşullarında yeniden üretemezsin. Mesela Melih Pekdemir Mahir Çayana sahip çıkar ve savunur, ama onun görüşlerini düz bir şekilde okuyup “uygulamada şöyle olacaktır” demez. Bu tavır bizim sol gelenek içersinde belirgin bir özelliktir…Herkes tarihine sahip çıkmalı.

    Herkes tarihine sahip çıkmalı demek tarihindeki hataları görememek ve künt fikirlik yapıp her türlü eleştiriyi bunların derdi solu yok etmek, uyanık olalım ey ahali, bu yüzden hatalarımızı kabul etmeyelim ve taraf edebiyatı yapalım demek mi, hem de her türlü arka arkaya sıralayarak…

    2- Marximden, sosyalizmden, devrimden, emperyalizmi, emek meseleleri reddeden bir sosyalist sol olamaz diyor.

    Devrimin çeşidine geliniz, İspanya örneği ne derecede iyi bir tarihi önerme olur? Orwell’ı bile kaçırtan tarih ve onu 1984’ü yazmaya iten tarihi yapı. Kentel “Türkiye’de şimdiye kadar hâkim olmuş sol geleneğe de büyük ölçüde sorgusuz sualsiz sahip çıkıyor; geçmişi, geçmişin acılarını, kahramanlıklarını yüceltiyor; yaşanan acıları, verilen şehitleri adeta sürekli kurucu bir efsane olarak üretiyor.”derken Pekdemir ne yapıyor,biz cesaretliyiz, kahramanız edebiyatı!

    3- Sola modernizm/postmodernizm gibi bulanık ve saçma ayrımlardan kılıf biçemezsiniz, dinsel tecrübe ile solun meselelerini birleştiremezsiniz, solun misyonu bellidir. diyor.

    Yani neymiş, sol dinsel tecrübelerin uzağındaymış da dinden de mi uzaktaymış, açmamı siz istediniz de o yüzden diyorum. Kentel’de mi aynısını diyordu, tabi daha entelektüel bir dille! Ne mi, hani şu diğeri yapılan ve bir türlü kabullenilemeyen dindarlardan bahsediyor, bunu sorularımın cevabı olarak mı kabul edeyim? Hani şu anlayamadığınız sorumun?!

    4- Dinden sola “tecrübe” biçiyorsun, ama dinin bizzat bir toplum-mühendisliği projesi olduğunu kaçırıyorsun.

    Yani solun toplum-mühendisliği olduğunu unutup ona bir de dini mi bulaştırıyorsun, ne aymazlık! Toplum mühendisliği değilse ne, bireyi mi esas alıyor? Hatta öyle ki bir şairi gökten izletip yapılanları eleştirerek doğru-yanlış; sevap-günah terminolojisi gibi bir soyut-yaptırımı devreye sokmasına bir şey denmiyor.

    5- Solculuk “kültürel kimlik” vs. meselelerine indirgenemez.

    Peki kültürel meseleleri ne yapar, çözümünü kime bırakır, ya da nasıl bir kimlik oluşturur, evrensel miydi, bu toplum-mühendisliği alanının dışındaydı galiba! Sosyolog olana da kültürel kimlikten bize ne deniyor, yok artık!

    6- Demokrasi oradan buradan değil, toplumsal mücadelenin sonucudur, yukarıdan bedava gelmez, onun için sola “proje” biçmeyi bırak, kabul etmiyoruz diye de geri kafalı muamelesi yapma.

    Aynı mücadelenin içinde bir yazı da yazıp (demokrasi gelecek, herkes ondan yararlanacak hatta sol da bu noktada uzak tuttuklarını kazanmalı diyen bir yazara) oraya buraya yamanan bir yazarsın deyip, demokrasinin nimetleriyle! yüzleştirmek de cabası 🙂

    7-
    “kültürel sembollerin otoritarizmine karşı muhalefet dinamikleri” derken ağzında ne geveliyorsun? Bunu da açıktan yazsana… Bak ben bütün iyi niyetimle şöyle diyorum. Mesela Fethullah Hocaefendi kendi cemaatinde otoriter bir semboldür ve buna karşı muhalefet dinamiklerinin olamadığı böyle bir atmosferde demokrasi filan yeşermez! Ama sen böyle dersen, sana bir daha yazdırmazlar, bunu da biliyor musun?

    O yüzden solu eleştiriyor ya gariban!, bir daha yazamam diye, zaten bu yüzden bu tarzda hiçbir yazı yazılamıyor ve gazetelerde çıkamıyor! Bahtsız adam, eleştirse açıkta kalacak ve hiçbir gazete onu almayacak!
    Ve şunlar: ben kendisini tanıyorum, iyi solcudur, hani böyle yazmış ama aslında derdi farklı, siz yine de objektif davranmayın, daha önce yapılanlara bakın da o yüzden sol eleştirisinde kriterler oluşturacağım diye sakın başkalarının ekmeğine yağ sürmeyin anlayışı.

    Bunlar mı cevaplarınız.
    Ve hala neden sizin çok karşı olduğunuz hamaset edebiyatına dayalı yazının bu diline bir eleştiri yok?
    Biri bizi gözetliyor mu? İroni mi?! Gerçekten öyle mi?
    Cesaret ve inanç mı? Kime ve neye? İnanç!!!

    Sizden beklenen şey, Fuat bey, yanlışı sadece yanlış olduğu için yanlış bulmanız, tıpkı dinle ilgili da ya da milliyetçilikle ilgili bir eleştirel yazıda hataları kabul etmeyen ve tamam iyi adam asabi yazmış, görmeyiverin tutumu değil.
    Bu yüzden diyorum ya, Aziz Bey bunları görebilen bir insan. Dindarım diye dindarların her hatasını savunmak zorunda değilim, hataya ortak olmak zorunda hiç değilim ve hatayı hata olarak görmeyip de onun hata olarak kalmasına taraf olacak değilim! Solcuysam da aynı şey geçerli olmalı, başka şeysem de. Bu anlayış yıkılmalı artık, bendensin!
    Ve öyle ki, gerçekten ötelenen insanların -ki bu ülkede çoğunluk böyle- her fikirde ötelenmesinden bıkmadınız mı? Sadece sizin fikirlerinizin değil, bundan muzdarip olan herkesin!
    Çıkıyor biri gazete boykot edin diyor, biri çıkıyor halka hakaret ediyor, başkası çıkıyor kendi değerleriyle çelişen her türlü ifadeyi asabi olduğu için cesaret, inanç, biri bizi gözetliyor formunda ifade ediyor.
    Bu mu?!!!
    Sonra da biri çıkıyor, bekliyorum ama, bak ne kadar iyi cevaplar verme ustasıyım diyerek, yorumlarda üst üste sorduğum soruları anlamamazlığa gelerek bunu anlatılamamaya bağlıyor!
    Sol= din düşmanlığı mı?
    Sol başa gelince dindar insanlara ne yapacak?
    İnanç ve fikirler demokratik olarak hayat bulabilecekler mi?
    hamaset edebiyatı yapan yazarın bu hamaseti neden görülmüyor?
    hakaretler üzerine kurulu bu yazı, nasıl savunulabiliyor da ona adam gibi cevap verilmediği sorgulandığında neden bu sola hücummuş gibi algılanıyor?
    Aziz bey de solcu olduğunu söylüyor ve ona neden bu tarz sorular sorulmuyor ve onun fikirleri insana rahatlık verirken(özgüven, objektiflik, demokratik bilinç…) sizlerin ifadeleri inanan insanlarda demek ki bize bunlar da hayat hakkı vermeyecek psikolojisine neden oluyor?
    Başka soru lazım mı???

  63. Yazan:yalçın yamaç Tarih: Eyl 22, 2008 | Reply

    Sayın snibe bey-hanım,
    Tam da anladığınız gibi ben yazının içeriğini değil Ferhat Kentel’in bizzat kendisini tartışıyorum. Bu kişinin veya bu sitede pek sık yazılarını gördüğüm Rasim Ozan Kütahyalı gibi kişilerin DURUŞUNU eleştiriyorum. Başka isimler de sayılabilir: ortak noktaları Türkiye’de Ferhat Kentel’in alaycı bir sevinçle yazdığı “yüzde sıfır nokta sıfır sıfır sıfır bilmem kaç oy ” alan bir grup hakkındaki absürd saplantılarıdır. Bu kişileri diğer yazılarıyla da takip ediyorsanız bunların solla UZAKTAN YAKINDAN BİR İLİŞKİSİ” olmadığını anlarsınız. Olabilir, tabii ki. İnsan solu eleştirirken illa solcu olmak zorunda değil elbette. Ama bunu Hasan Celal Güzel gibi, Ali Bulaç gibi, Namık Kemak Zeybek gibi KONUMLARINI NET OLARAK ORTAYA KOYARAK yapmıyorlar.
    Kendilerini de solcu, muhalif göstererek HİÇ ALAKALARI OLMAYAN bir görüşü şekillendirmeye çalışıyorlar.
    Kafalarında sol için biçtikleri deli gömleklerini özlem duydukları sol diye yutturuyorlar.
    Onlara göre sol
    -darbeci, ırkçı, faşist, ermeni düşmanı,arkaik saçma sapan bir yaratık.
    Onların istedikleri sol olman için
    AKPyi demokrat sayman, tarikatlaşmayı görmemen, topluma dayatılan en büyük şey olan yaygın dinselleşmeyi, küresel sermayeye peşkeş çekilen ülke kaynaklarını alkışlaman gerekiyor. bağımsızlığı savunmamak, emperyalizm sözünü ağzına almamak gerekiyor.
    Allah aşkına;
    Bunlar herkesi aptal yerine koyuyor.
    BUNLAR SOLCULUKSA SAĞCILIK NEDİR?
    “Ben de müslümanım ama Allah’a inanmıyorum, namaz diye bir şey yoktur, peygamberi kabul etmiyorum” demek ne kadar saçmaysa bunların söyledikleri de o kadar saçma.
    “Bazı müslümanlar namaz kılıyor” diye şaşırmak neyse Kentel’in solcuları hala “Marks, emek vs” demekle itham etmesi o kadar sürreel bir durumdur.
    ÖNCE KONUMUNUZU BİLECEKSİNİZ MERTÇE ORTAYA KOYACAKSINIZ.
    R.O.Kütahyalı ya da Ferhat Kentel’in küresel sermayeyle, ABD emperyalizmiyle, özelleştirmelerle, emek haklarıyla ilgili bir HİÇBİR sorunları YOK.
    Düzeltmek için değil TAHRİF ETMEK İÇİN YAZIYORLAR.
    R.O.KüTAHYALININ Tarafta çıkan yazılarının yarısı Deniz Gezmiş’in ne kadar ırkçı, acımasız, ittihatçı vs olduğuna dair.
    İlahi, nedir şimdi bu?

    Türkiyede bir çevrenize bakın, ırkçılık denince aklınıza gele gele Deniz Gezmiş mi geldi. Tek tek saymamayım örnekleri herkes biliyor.
    İŞTE BU SAPLANTIDIR. Yoksa niye yüzde 0.0003 oy alan bir grup için bu kadar emek? Kel aynaklar gibi, bir avuç kalmış bir düşünceye
    darbeci, jakoben, ırkçı, şiddetsever, vsvs gibi bildikleri bütün küfürleri sıralıyorlar.

    12 Eylülün ezemediklerine, bunlar şimdi kalemleriyle küfrediyorlar. İçleri hınçla dolu. Korkunç bir kin var.
    Bu yazılara bakınca algılarını bozan ve gerçeklik duygularını yok eden o kini görebiliyorum.
    Her yazıları birbirinin kopyası.
    RO.Kütahyalı gibi tek hüneri Deniz Gezmişe küfretmek olan birine köşe yazarlığı vermek, böyle ödüllendirmek bile yeterlidir bunu anlamak için.
    Türkiyede yüzde bilmem 0.0003 oy alan SOLA KÜFRETMEK çok kazançlı BİR İŞTİR.
    Ne kadar düzeysiz de olsa saçma da olsa ya radikal 2 de ya zamanda olmazsa mutlaka Tarafta yayınlatabilirsiniz yazınızı.
    Allah kalemlerini keskinleştirsin!
    saygılarımla

  64. Yazan:snibe Tarih: Eyl 22, 2008 | Reply

    Sn. Yalçın,
    Kentel’in kendisi eleştirilebilir, buna bir şey diyemem, yazısı da eleştirilmelidir, buna da bir şey diyemem. Ama saldırgan tutumlu yorumları görünce insan sormadan edemiyor, bunlar solsa ve işine gelmeyeni eleştirmek değil, tard ediyorsa, her işine gelmeyeni, fikirdaş olmadığını ne yapacak?
    Bu süreçte öğrenmek istediğim tek şey buydu. İşin ilginç tarafı hala buna bir cevap alamıyorum ve herkes hala sol neden eleştiriliri eleştiriyor. Aşın şunu da insanların kaygılarına cevap verin biraz. Dine uzak tutumunu, din düşmanlığıyla ilişkilendiren insanlar var yorumcular arasında, her gördüğü dindarı da tarikatçı sanmak zaafında olanlar var -ki bu dahi insanın hakkıdır, kimseyi ilgilendirmez; ataist ya da tarikatçı, iki ayrı yönelim, karışmadan kabbullenemeyecek miyiz?) ve tek soru ve en önemli soru, sol dindarı ötekileştirmeden onun sorunlarını çözecek mi’ye hiçbir cevap yok.
    Artan liberal sol/sağ kadar artan muhafazakar sol kesim de bu ülkeye angaje oluyor, göremiyorlar mı yoksa hala din üzerine karşıtlıkla solu aynı yerde konumlandırarak bu insanları solcu mu kabul etmeyecekler yahut alay mı edecekler? Bunların cevabını alabilecek miyim acaba?
    Demokratik yapıya inanan bir insan olarak her fikrin kendi mecrasında akmasını bekleyerek fazla iyimserlik mi yapıyorum? herkes aynı mı, dindarı da dinsizi de, sağcısı da solcusu da? Herkes illa da diğerine müdahale mi edecek?

  65. Yazan:polar Tarih: Eyl 22, 2008 | Reply

    “Dine uzak tutumunu, din düşmanlığıyla ilişkilendiren insanlar var yorumcular arasında, her gördüğü dindarı da tarikatçı sanmak zaafında olanlar var -ki bu dahi insanın hakkıdır, kimseyi ilgilendirmez; ataist ya da tarikatçı, iki ayrı yönelim, karışmadan kabbullenemeyecek miyiz?) ”

    Snibe,
    Size sunu sorayim. Her din saygi gosterilmesi gereken bir kurum mudur? Buna her ama her din, rituelleri irkci-vahsi vs. de olsa- dahil midir? Din ve peygamberler elestirilemez mi? Bir seye inanc dendi mi, duz bir insan peygamber ilan edildi mi her turlu elestiriden, yaptigi her turlu sey elestiriden muaf midir? Bunlari elestirince dincileri otekilestirmis mi oluruz yoksa daha demokratik mi?

  66. Yazan:yalçın yamaç Tarih: Eyl 22, 2008 | Reply

    Sayın snipe,
    Sorularınızı tartışabiliriz, sol-din ilişkisini de tartışabiliriz, bunlar sorun değil. Ama sizin geçiştirdiğiniz şey benim tam da üzerinde durduğumdur.
    Bir köşe yazarı düşünün sadece Deniz Gezmişi ırkçılıkla, şovenizmle suçladı diye köşe yazarı yapıldı, 10 yazısının 5’i salt D.Gezmiş’in pislikleriyle ilgili.
    Bir sonraki yazısının başlığı:
    “Ortaokulda Deniz Gezmiş sırayı bozmuştu”
    “Sınavda kopya çeken bir öğrenci olarak D.Gezmiş” falan olur diye tahmin ediyorum.

    Ben böyle hiçbir SAĞCI tanımıyorum. En azılı Deniz Gezmiş düşmanlığı yapan sağcı yazarlar bile böyle yapmamıştır.
    BENİM SORUNUM BİR TEK ŞEY:
    Bu kişiler iki yüzlülük yapmaktadırlar. Kendileri ile hiçbir ilişkisi olmayan bir konuda, hiçbirdeğerlerini paylaşmadıkları bir konuda SANKİ KENDİLERİ DE ÖYLEYMİŞ gibi davranmalarıdır.
    Örneğin: bir komünist, bir milliyetçiye-MHPliye ne tavsiye edebilir? “milliyetçi olmaması” dışında.
    Bir ateist bir müslümana “din içi” ne tavsiyede bulunabilir?
    Dini reddetmesi dışında?
    Bunlar da bunu yapmaktadırlar.
    Sola “SOLU REDDETMELERİNİ” söylüyorlar, HEM DE SOL ADINA.
    Tekrar sorayım:
    KENTEL’İNKİ SOLCULUKSA SAĞCILIK NEDİR Kİ?
    Liberal ekonomi,serbest piyasa güzellemesi,
    ABcilik, emperyalizm emek sınıf kavramlarından korkmak… Bu solculuksa AKP,CHP,MHP,DTP …bunların hepsi solcu, SAĞCI KİMDİR? Ülke solcudan geçilmiyor da haberimiz yok…
    iŞTE bu nedenle ben bu yazının içeriğinden çok YAZANLA UĞRAŞIYORUM.
    -Küresel sermayenin bütün düşmanları bunların da düşmanı.
    -Serbest piyasayı onlar için koşulsuz kabul edilen bir dogma…
    -Global kapitalizmin önündeki ulus devlet-bağımsızlık-Kemalizm vs bunların baş hedefi.
    Daha ne yazayım.
    200 yıllık LİBERALİZMİN KÜF KOKAN EZBERLERİNİ KARŞIMIZA GETİRİP “ezber bozalım” diyorlar bir de. Hem de sol adına…
    ÖNCE KENDİLERİNDEKİ BU YALANI DÜZELTMELİLER.
    Nerede durduklarını mertçe söyleyecekler.
    Liberalim, sağcıyım, serbest piyasa ekonomisini savunuyorum, küresel sermayenin erdemlerinden yanayım, bireyciliği ön plana çıkarıyorum, AByi destekliyorum vsvs…diyeceksin. Sonra da çıkıp:
    Ben işte bu pencereden solu şöyle eleştiriyorum diyeceksin…
    SONUNA KADAR SAYGI DUYUYORUM BU TAVIRA.
    Ne zaman yazarlarına ne de solu tartışan diğer sağ görüşlü yazarlara,Hasan Celal güzel’e vs zerrece öfke duymadım.
    Pencereleri belli,nerede olduklarını biliyorlar.
    AMA ikiyüzlülükten midem bulanıyor.
    Bu yazarlar “köpeksiz köyde değneksiz geziyorlar”
    Köyü köpeksizleştiren 12 eylüldür, değneksiz gezmek her liberalin hakkıdır ama kendini SOLCU diye yutturarak değil…
    Saygılarımla

  67. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 22, 2008 | Reply

    (dün gönderdim yolda düştü, yada gönderme butonuna tıklamayı unutmuşum – boşa gitmesin tekrar gönderelim)

    Tüm yazılar boyunca sadece şu cevabı almak istedim, sol inanan insana ne gibi bir fayda getirecek? İnancını diğerlerinin yaptığı gibi öteleyecek mi yoksa varlığıyla bir bütün olarak mı kabul edilecek?
    Kimse cevabını vermedi. Sahi bunun cevabını verecek bir yorumcu yok mu?

    Bu nasıl soru anlamadım. Solun “inanana” fayda getirme gibi bir derdi olamaz. Sol, mevcut sistemin çarkları arasında ekonomik olarak sömürüye tabi tutulan insanlara fayda getirme, daha doğrusu onların çıkarlarının ifadesidir en geniş anlamıyla. Bu insanları inancına göre fayda/kar/zarar hesabı yapmaz. Size en güzel cevap herhalde şurada sergilenen tavırdır: EMİNE’YLE GÖRÜŞMEK YASAK! Gördüğünüz gibi kadının başındaki örtüsü, dini inancı değil, gerçek hayattaki emek sorunları önemlidir sol için. Bu kadının mücadelesini başındaki örtüsünden dolayı solun genel mücadelesi içinde görmemek sol filan olamaz, olmamıştır da.

    Bu ülkede din tartışılmıyor mu, bu sitedeki yazılara bakınız en azından, bu bile yetecektir.
    Din düşmanlığı=sol.

    Demokratik bilinç demenizi sevsinler snibe bey, ne diyeyim. Dinin tartışılıyor olmasından neden rahatsız oluyorsunuz? Hemencicik nasılda “düşmanlık” çıkartıverdiniz, biraz zorlayınca hemen bildiğimiz klasikleşmiş tutum ortaya çıkıveriyor.(Herhalde o yüzden olsa gerek ki sansür uygulamalarına “özgürlükten çarpılmış” insanların sesi soluğu çıkmıyor – düşman ya – ne kadar hoş) Ne demek bu şimdi? İsteyen tartışamayacak mı istediği şeyi? Ben istersem dini de tartışırım, solu da tartışırım sağı da, aşağıyı da yukarıyı da. Birde bunun üzerine lütfen bana demokratik bilinçten filan bahsetmeyin. Hem hangi yorumumda hangi anti demokratikliği, despotluğu yada buna benzer ucube durumları gördünüz beyefendi? Hayatımda bulaşmadığım bulaşmayacağım şeyler. Tam tersine ömrüm boyunca sırf inançsızlığımı ifade ediyorum diye ne ahlak bırakıldı nede sapıklık, ayda yaşamıyoruz beyefendi birbirimizi kandırmayalım.
    Ben ilginç bulduğum konu neyse onu tartışıyorum kendi fikirlerimle, burada ne solu temsil edecek durumdayım nede inançsızlığı nede başka birşeyi, ben burada yada başka yerde ancak kendimi temsil edebilirim. Başka mekanlarda açık kaynak yazılım meselelerini, patent yasalarını tartışıyorum başka insanlarla, başka başka yerlerde ırkçılığı ve yabancı sorunlarını.
    O zaman ona da “yazılım-patent düşmanı=sol” filan mı diyeceksiniz?
    Yada “açık kaynak savunucusu=ateist” filan mı diyeceksiniz?
    Diğer yorumunuza yarın bakayım, bugünlük yeter…

  68. Yazan:polar Tarih: Eyl 22, 2008 | Reply

    “200 yıllık LİBERALİZMİN KÜF KOKAN EZBERLERİNİ KARŞIMIZA GETİRİP “ezber bozalım” diyorlar bir de.”
    Rasim beyden yakinda Aziz Nesin’e de bi el atmasini, bize onun da aslinda irkci, din dusmani (ne demekse artik bu) fasistin teki oldugunu soyleyerek ezberlerimizi bozmasini bekliyoruz. Bence sy. Ezberbozan Rasim bu sol elestirilerini dunyanin onde gelen sol dusunce dergilerinde de yayinlasin, bakalim dunya solu ne diyecek bu icinde hicbir emperyalizm, din elestirisi olmayan sacmaliklara:) Komik olurdu dogrusu. Bence Rasim bey ayri bi akim yaratmis, bu ne sag ne de sol.

  69. Yazan:snibe Tarih: Eyl 22, 2008 | Reply

    @polar,
    Her din, her görüş tartışılmalıdır ve tartışılıyor da, ama saygı duymak insana yöneliktir. Siz fikre değil de insana yaptırım uyguluyorsanız orada insana verilmiş olan bireysel özgürlükler alanını aşmış olursunuz. Her din, fikir görüşlerini yayabilir ama zorlayamaz. İşte bam teli zorlama. Fikirleri ötekileştirmezsiniz, fikirlerinden dolayı insanları ötekileştirirsiniz. Fark anlaşılıyor mu? Sizin fikirlerinizi eleştiririm ama size saygı duymak şık olan tavır olur. Sizi fikirlerinizden dolayı yok buraya giremezsin, şu mevkiye gelemezsin diye çeşitli zorlamalara tabii tutsa birileri ne yaparsınız?

  70. Yazan:snibe Tarih: Eyl 22, 2008 | Reply

    @yalçın yamaç
    Kütahyalı konusunda karar vermem için çok erken, tavırlarının niyeti yahut kötü niyeti zamanla ortaya çıkacaktır. Hakikaten amacı yanlışlıkları düzeltmek ve eksiklikleri göstermek mi, yoksa bağcıyı mı dövmek, buna karar vermek için on yazıdan yola çıkarak karar vermek yanlış olacaktır. Duruşu bana göre liberal soldur ama kendisi ne der, bilemem.
    Kentel’i de takip ediyorum, sosyolojik tespitlerini ciddi anlamda önemsiyorum. Bu noktada siz solun içinde olduğunuz için elbette farklı bir bakış açısıyla değerlendirebilirsiniz. Kentel liberal mi? Sanmıyorum. Özgürlükçü görünüyor.
    Ancak Deniz Gezmiş adı altında bunca lakırdının edilmesi de yani bir insanın hedef tahtasına dönüştürülmesini hoş karşılamadığımı bilmenizi isterim. Şunu da unutmamalı ama, bunu her kesimden insana uygulamaya karşıyım ölü ya da sağ. Ben de iki yüzlü eleştiriye dayanamıyorum çünkü. Benimki iyi de seninki hep kötü anlayışı. Yok artık, orada durmak lazım.

  71. Yazan:snibe Tarih: Eyl 22, 2008 | Reply

    @fuatogl
    Neden sorularım cevaplanmadan saldırı psikolojisinde davranılıyor? Tavrınızı sorguladım ve dışarıdan görüneni. Korku psikolojisi uyandıran bir bakış ve tepeden inmeci, yargılayıcı tutum. Size inanana fayda derken zaten dar bir alanda bakışla cevap verin demedim(salt dini alanı kastetmedim). İnanan insana bakışı nasıl olacak dedim solun? Yok mu bu konuda bir fikri yapınız? Sadece ekonomi çözecek mi sorunları? Kültürel yapıyla ilgilenmediğini söylediniz solun. Bir ülke sadece ekonomik açılımlarla mı yönetilir? Eğitim, sosyal alan, kamu… tüm bunlarda bakış açısı nedir inanan insanlara karşı? Haklar konusunda sadece aldığı para mı önemli? Sadece din İslam da değil, bu ülkede farklı inançta insan da var.

    “Demokratik bilinç demenizi sevsinler snibe bey, ne diyeyim. (Bir şey demeyin zaten, sevmeyin de, aman kalsın 🙂 )
    Dinin tartışılıyor olmasından neden rahatsız oluyorsunuz?” Kesinlikle rahatsız olmuyorum, hatta tartışılmalı da, böylece bilmediğim noktaları bilmek için araştırıyorum, gelenek ve öz, dindar insanların tabuları ve hatalarını taraf tutmadan eleştiri yapma geleneğine sahip olmama yardımcı oluyor. Aynı şey sizde de oluyor mu? Yoksa eleştirilmeyi eleştirmekten bu noktayı göremiyor musunuz? Neden inanan insanların her hatasını savunayım? İnsanın kendi bilinç düzeyi ve hatalara karşı doğru mekanizmaları gerçekleştirebilme yetisi yok mu?
    Sizin tutumlarınız mı, Pekdemir’in yazısındaki abartıyı dahi eleştiremediniz de taraf olma psikolojisiyle iyi solcudur’un ötesine geçemediniz. Hala hamaset edebiyatının, cesaret ve inanç sömürüsünün tepkisini, gerçek fikirlerinizi ortaya koymadınız. Bu noktadan her türlü taşkın görüşü sadece sol diye olumlayacağınız sonucu çıkarmak zorunda bırakılmışsam, farklı fikirde olduğum için sizin tarafınızdan aynı muameleye tabi tutulmayacağımı nerden bileceğim? Bakınız Kentel neler neler oldu yazılarınızda ve Pekdemir’in yazılarında. Dik duruş sergilemek için illa ötekinin hatasını mı eleştirmek gerekir.
    O zaman ona da “yazılım-patent düşmanı=sol” filan mı diyeceksiniz? : )) Ah, lütfen dramatize etmeyin, sadece din düşmanlığı sol demek değildir demeniz yeterliydi benim için. Zor gelmezse tabii.
    Bu arada cevap vermeniz gerekenleri cevapladığınızda ve bunu yaparken –eminim elinizde olmadan- insanları değişik ithamlarla suçlamadan cevap verirseniz sevinirim beyefendi. Bazen ayna tutmak zorunda kalıyorum ve düzey düşüyor sanki : )

  72. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 22, 2008 | Reply

    Polar;
    Senarist arkadaşın solla bir alakası yok zaten, işi abartıp öyle bir iddiası olabileceğini de zannetmiyorum – o kadar da değil :D. Arkadaşın sola belli bir kini var, Besim Tibuk gibi düşün…Zaten Besim Tibuk beyefendinin “grass-root” larından geliyor kendisi. Bir ara “monthly-review, new left review da solmu be” gibi birşeyler döktürüvermişti :D, hatta işi kökten halledip dünya solu zaten kökten çürük mürük gibi birşeyler deyivermişti asıl derdini. Biraz liberal biraz klasik türk-sağcılığı, memlekette sağ-milliyetçiliğin savunulamaz halinin verdiği kompleks duygularla Deniz yada başka “sembol/ikon” kişilere saldırırlar. Klasik bir durum aslında, örüntüsü belli. Özellikle yurt dışına eğitim vs. için giden gençlerde çok görülür, şahsen çok gördüm, meraklıyım öyle insanlık hallerine. Biraz gözleri açılır, 1-2 kitap okumaya başlarlar, biraz para pul, değişik yüz ve yerler görüp arkaplandaki “derin psikolojik memleketim sağcılığının” verdiği o karmaşık ve çelişkili duyguyla bir değişim sürecine girerler. Bu iyi birşeydir aslında. Çok kafa yordum bu insanları anlamak için, gerçekten. Beni ilk tetikleyen de bu arkaplanı tamamen bizim koyu sağ kültürden gelen insanların “sınıf atlama” sürecinde mesele sizi ilk başta çok şaşırtan şeyler savunması. Mesela birden memleketin kürtlere yaptığı berbatlıkları çok aşırı(negatif anlamda demiyorum) ve vurgulu bir şekilde anlatmaya koyulurlar, böyle torbadan fırlar gibi (ne oluyoruz, söyleniyor zaten bu, yeni birşey değil dersiniz). Göstermek isterler, birşeyi ısbat etme dertleri vardır çünkü. “Yahu ne oluyoruz türk-sağı çoştu uçuyoruz” dedirtecek şeyler duyabilirsiniz. Dikkat ederseniz senarist arkadaşın birkaç yazısı vardı asker cenazeleriyle ilgili sağ duymaya alışık olmadığımız – tamamen bu bahsettiğim zihindeki kültürel/psikolojik sınıf atlama çelişkilerinin açığa çıkması bunlar. Yada aşırı ve ölçüsüz ona buna ırkçı faşist yakıştırmaları hem o “ötekiye” saldırganlık (ben senden daha şeyim) hemde “bak ben ırkçılığa fena halde karşıyım” tavrı ile 1 taşla 2 kuş vurma hevesi. Herşey hızlı gidince değişimin hayattaki ifade edilişi de paldır küldür oluyor.
    Herkesin kendi durumuna göre değişik ifade etme biçimleri var. Mesela kimileri de olur olmadık yerde “ben metallica, bob dylan filan dinliyorum, umberto eco okuyorum” filan deme ihtiyacı duyar sanki sizi çok ilgilendiriyormuş gibi, buda nerde çıktı dersiniz şaşırıp. Ve bir önemli özellikleri daha vardır ki bu çok görülür; hep “öteki” olarak belletilen kişilerden kulağa doğru gelen bir şey duymak istemezler! (rasim beyin ırkıçılık karşıtı o kadar şey varken, solu resmen hasım bellemiş şimdiki “türkiye solu” dergisine başvurması ondan – öyle görmek ister çünkü) Mesela sol görüşlü bir insanın üniversitelerdeki kılık kıyafet yönetmelik saçmalığına “saçmalık” demesinden gıcık olurlar genelde, kemalizm vs. gibi şeyleri kolay küfür haline getirdiklerinden hemen kullanamamanın rahatsızlığını duyarlar. Yada mesela CHP ve IP e bu ne biçim sol demek duruken (aslında oda durmaz da, neyse dursun) gidip özellikle kendilerine “özgürlükçü sol” diyen kesimden rahatsız olurlar. “ÖZGÜRLÜKÇÜ” diyor ya, onu vurguluyor ya, kafadaki basit paradigmaya uymuyor, ısrarla görmek istediği biçime uymuyor. Ne demek istediğimi belki anlamışsınızdır, şahsen birçok arkadaşımdan bağımsız olarak benzer tespitleri işittim. Bunlar normal şeyler bizim gibi bir memlekette.
    Deniz ve onların tarihi yerinde duruyor, birşey olmaz onlara, bu saatten sonra da ittihatçı biraz zor olur. Bugün için önemli olan insanların o tarihi nasıl okuduğudur, sayılan odur, o yüzden fazlada ciddiye almamak gerekiyor böyle şeyleri.
    İşin mahiyeti biraz da böyle olduğu için, bu arkadaşlara solun tarih içersinde hangi mecralara aktığını, neyi savunduğunu, “bak şöle şöle olmuştur” diye anlatmaya çalışmak beyhude bir çaba. Çünkü karşıdaki insan, bir sıkıntısı ile beraber “öteki” belletilene kin kusma gibi bir patalojik durumdan muzdarip. Rasim Ozan, yenilerden Yıldıray Oğur gibi entellektüel fikir insanlarımıza böyle bakmak gerekiyor.

    Fakat büyük resime bakınca işin durumu farklı, Ferhat ve Murat beylerin bile sadece figüran olduğu, zaman zaman “entellektüel terör” denebilecek boyutta bir ideolojik mücadele söz konusu. Onların kendi komik solculuk oyunları bile bunun bir parçası sadece. Onu da Yalçın Yamaç arkadaş benden iyi açıklar herhalde. Ki bu yapılan şeyler o kadar açık ki, 1-2 yıl önceki sol görüşlü arkadaşlarımla olan sohbetlerimde “abi bunlar ilk bizi aradan çıkartmaya çalışır” dediklerini bile hatırlıyorum. Bu işin adı bile var, öyle tesadüf değil.
    Yine hepimizin çok sevdiği (:D) Melih Pekdemir ile bitirelim:

    “Büyük Ergenekon” her neyse odur, belli ki pandoranın kutusudur; ama “Ergenekon çetesi” denilen “şey” belli ki nispeten “basit” bir olay… Operasyonun iddianamesi henüz ortada yok. Tam olarak kimler suçlanıyor, niye suçlanıyor, bilinmiyor. Herkesin aklında farklı bir kurgu var. Derin devletin tamamı mı? Öyleyse, devleti sil baştan kurmaları gerekir! Yoksa derin devlet adına davranma iddiasında bir aparatçikler toplamı mı? Ya da Susurluk, Kontrgerilla, Gladyo, Amerika… Ve işin içinde Amerika varsa malum cemaatler de olmaz mı? Bu hükümet Şemdinli olayının da, Hrant Dink cinayetinin de hakikaten üstüne gidebilir mi? Bu soruların cevaplarını bilmiyoruz, ama şunu biliyoruz: Bundan böyle, AKP muhalifi herkesin potansiyel Ergenekon üyesi muamelesine tabi tutulabilmesi mümkündür!

    Mart ayında yazılmış, nası da biliyorlar!

  73. Yazan:yalçın yamaç Tarih: Eyl 22, 2008 | Reply

    Sayın snibe,
    Rasim Ozan Kütahyalı’nın neresinde bir solculuk olduğunu (liberal solculuk) anlatırsanız sevinirim.
    Bu durumda alternatif solcu önerilerim:
    -Besim Tibuk
    -Sinan Çetin
    -Nazlı Ilıcak…
    Bu şahısların ne günahları var? Onlara niye solcu denmiyor?

  74. Yazan:MER'A-K(ıl) Tarih: Eyl 22, 2008 | Reply

    Sn Polar,

    Size sunu sorayim. Her din saygi gosterilmesi gereken bir kurum mudur? Buna her ama her din, rituelleri irkci-vahsi vs. de olsa- dahil midir? Din ve peygamberler elestirilemez mi? Bir seye inanc dendi mi, duz bir insan peygamber ilan edildi mi her turlu elestiriden, yaptigi her turlu sey elestiriden muaf midir? Bunlari elestirince dincileri otekilestirmis mi oluruz yoksa daha demokratik mi?

    Bu sorunuzu çok yerinde buldum hatta mükemmel siz şu başlığa gelip aynı sorularınızı şu yorumları yazmış olanlara da sorsanız da biz de demokratlık neymiş size verilecek cevaplarda görsek,ne dersiniz?

    Anitkabire girince insanin icini oyle bir husu kapliyoki.kabeye gitseniz ayni seyi hissedemessiniz.boyle bisey bu.ama siz nerden bilceksiniz.irana gidin.orasi sizi paklar!!!!!bu yorumumu yayinlamaycaksiniz biliyorum ama Ulu Atam duyar beni.bu da ba yeter.artar bile.(Ayşecan Öztürk)

    kemalizm bir dunya gorusudur. islama saygi duymamizi istyorsan bizim kutsallarimiza saygini goster!!!(Zihni Koman)

    http://www.derindusunce.org/2008/09/21/ataturk-dualarimizi-isitir-mi/

  75. Yazan:MER'A-K(ıl) Tarih: Eyl 22, 2008 | Reply

    SnFuatogl,

    (Herhalde o yüzden olsa gerek ki sansür uygulamalarına “özgürlükten çarpılmış” insanların sesi soluğu çıkmıyor – düşman ya – ne kadar hoş)(fuatogl)

    Bu satırlarınızı görünce benim de tespit ettiğim bir sessizliği dikkatinize sunmaktan kendimi alamadım.malum hayranınızım nerde ne yazmışsınız nerde artık ezberledim.bazı konu başlıklarında sizi ve demokratlığınızı çoookkk aramıştım,göremeynce de hayal kırıklığına uğramıştım.
    Şöyle ki;

    Siz yada snowQueen gibi sola yönelik en ufak eleştiriye sessiz kalamayan yorumcularin Güneydoğu sorunu,K.Irak’a operasyonu,TSK_din sömürüsü,Kemalizm gibi konular mevzu bahis olduğunda neden tek satır yorum kaleme almazlar inanın çok merak ediyorum.

    Bu sitede ne zaman sol ve din tartışılsa birer atmaca kesilip yorum bombardımanı ile fikirlerini en demokrat yöntemleri(“entellektüel süslü dil” de dahil) kullanarak ifade eden sizler konu insan hakları, ırkçılık,militarizm olduğunda derin bir sessizliğe neden bürünüyorsunuz?

    Özellikle kendilerini “sol” da tanımlayan sizlerin aracılığı ile bu tip konularda yazacağınız yorumlar ile solun bu konulara yaklaşımı,çözüm yöntemleri nedir anlamış olurduk.şahsen ben burada “sol”un ne olup olmadığını anlatmanızdasa sahip olduğunuz duruş ile sol anlayışın ne olduğunu bilmek isterdim ama ne yazık ki şu zaman kadar anladığım sizlerin ancak kendinize demokrat olduğunuz ve size demokrat olunmasını istediğiniz.

    Sessizliğinizi genellikle “sol” ve “din” söz konusu olduğunda bozduğunuza göre Sn.Snibe tespitinde yanılmamaış demektir.

    Bu ülkede din tartışılmıyor mu, bu sitedeki yazılara bakınız en azından, bu bile yetecektir.
    Din düşmanlığı=sol.

    Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz .-)

    En derin hayranlık duygularımla,
    Sadık Fan’ınız :-))

  76. Yazan:snibe Tarih: Eyl 22, 2008 | Reply

    @yalçın,
    Öncelikle önerdiğiniz Besim Tibuk’u Fuat Bey gayet anlaşılır bir tarzda açıklamış, sanırım bu noktada bir çelişki var. Bunu siz aranızda halledersiniz sanırım :)Alternatif sol arayşında olduğum gibi bir izlenime nereden kapıldınız, sizlerin yorumlarını takip etmek yeterli geliyor(gazeteleri saymıyorum ama…)

    Neden liberal sol? Bir kere sol bir yapıdan geldiğini kendisi açıkladığı için. İkincisi milliyetçiliğe prim vermediği için. Üçüncüsü sağa yamamaya çalışılsa da sağdan uzak konumlandığı için ve özgürlükleri savunabildiği için. Son yazılarından birinde şehitlik mevzuunu işlemişti ve tutarsızlıkları gayet iyi tespit etmişti. Sağdan böyle tepkileri göremezsiniz değil mi? Ermeni konusu ve azınlıklar, Kürtlerin hakları… bu noktalarda da liberal bir görüntü sergiliyor. Dahasını da isterseniz, kendisine sormamız gerekecek, dediğim gibi bunlar görüntüdekiler, ha sizin bildiğiniz başka şeyler vardır, siz yazarsınız yok öyle değil böyle… diye. Sayenizde aydınlanmış oluruz.

  77. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 23, 2008 | Reply

    Sevgili hayranım,
    Snowqueen arkadaşı savunacak değilim ama benim izlenimime göre gayet duyarlı ve aklı başında bir insan, her konuda sizi tatmin edememiş olabiliriz.
    Fakat bana gına getirmiş konular bunlar, biraz bıkkınlık var açıkcası, dilimizde tüy bitti denilir ya. Şimdi yavaş yavaş da olsa, insanların yaratılan fikri sığ ortamda debelenip kurtulmaya çalışmasını seyretmekten başka birşey gelmiyor içimden açıkcası.(onun dışında insan olarak tavrımı koyabildiğim ölçüde koymaya çalışırım) Fikri sığ derken, 12 Eylül ve sonraki süreçte akıl almaz derecede fakirleşen fikir, zihin, eleştirel düşünme dünyamızı kastediyorum. Bu arada unutmadan; bu meselelerde hakim paradigmaya, güruhlanan sağ düşüncelere aldırmadan düşüncelerini ifade eden insanlar üzerinde terör estirildi bu ülkede ve bu halen devam etmekte, bunu da unutmayın, birçok şeye bizzat tanık oldum. Şu ara çokca geçtiği için de belirtmek isterim, solun 70 lerde açıkca tartışabildiği meselelere bugün daha yeni gelebilme aşamasındayız, açıkca tartışmak açısından. 30 yıl fazla bir süre değil gerçi…

    Siz yada snowQueen gibi sola yönelik en ufak eleştiriye sessiz kalamayan yorumcularin Güneydoğu sorunu,K.Irak’a operasyonu,TSK_din sömürüsü,Kemalizm gibi konular mevzu bahis olduğunda neden tek satır yorum kaleme almazlar inanın çok merak ediyorum.

    Şimdi herşeyden önce elmaları armutları yerine koyalım. Birbirimize dürüst olalım, ne eleştirisi güzel kardeşim? aylardan beri yürütülen, “sol ergenekoncu”, “sol faşist”, “sol geri kafalı”, “birgün faşist”,”ittihatçı”, “iki ucu pis değnek anlamam ya şundansın ya bundansın 3 cü bir olasılık yok ergenekoncusun!” dayatmasının neresini kaçını bucağını eleştiri olarak alalım? Faşizm Sakaryada, memleketin bilimum köşelerinde, internetinde kitlesel climaxına erişip linç provaları yaparken sosyalist solu faşist olarak damgalayacak kadar işi demaoji ve dezenformasyona vurmayı ne eleştirisi olarak alalım? Demek istediğim, solu eleştirenlerle değil, direktman demagojilerle uğraşıyoruz. Ortada dönen dolapların içersinde faşizmin ne olduğunu nerede olduğunu anlamak için Poulantzas okumaya gerek yok.

    Sol din düşmanıdır, sol faşisttir, sol ittihatçıdır, sol kemalizmdir den öteye temelsiz mantıklı argümansız müspet tarihsiz şeylerden öte geçemeyen şeylere de eleştiri diyemiyeceğim bu saatten sonra.

    Sevgili hayranım, zannedersem zehir hafiyeliğe başlayıp benim nerede ne yazdıklarımı takip etmekle meşgulsünüz sanırım. Ya gerçekten hayranımsınız, yada belli ki açık arıyorsunuz!

    Şunu da bir düzeltelim; 100 tane yorumum vardır, hiçbi yerde ben şöyle demokratım böyle demokratım gibi bir ifadem olmamışdır. Ama örneğin birileri benim başka kişilerle din/inanç/inançsızlık meselelerini tartışıyorum diye beni “din düşmanı”(nerelerde nasıl kullanıldığını bildiğimiz bir ifade) ilan edip sonradan demokratlığıma özgürlük anlayışıma kendince imada bulunursa, bende doğal olarak çıkar “bana demokrasi öğretecek değilsiniz” derim! Buna hakkım vardır diye düşünüyorum.
    Bunu da kenara koyduk şimdi gelelim sizin samimiyet testinize.

    “Güneydoğu sorunu”, siz ciddimisiniz gerçekten?
    Ne düşündüğümü söyliyeyim. Ben birilerinin kürtlüğü, türklüğü, ermeniliği ile zerre kadar ilgilenmiyorum. IRK diye birşeyin olduğuna da temel olarak inanmıyorum açıkca söylemek gerekirse. İnsanların kendi ana dillerinde eğitim görme taleplerini hiçe sayan anlayıştan da mümkün olduğunca uzak kalmak istiyorum, ve bu yönde talebi olanların uğrayacağı baskıyı da kendi adıma savunmam. Mahmud Memduh Uyan dan girip taa Musa Anterden çıkıp uzun uzun anlatırım yıllardır yazılan çizilen ve bilineni. Olmadı “Devletn tunç eli”(Tunceli)den itibaren DDKO lara kadar… Ama gerek yoktur diye düşünüyorum, kısaca şöyle ifade edeyim: Oğlum olsaydı, militarizme teslim etmemek için elimden geleni yapardım!
    Ha birde “din kardeşliği” adı altında bu mesele bağlamında sunulan görüşlerin de pek bir tehlikeli olduğunu belirtmek isterim, öyle böyle değil. Şimdiye kadar sürdürülen politikanın başka bir “dil” ile devam etmesinden başka birşeye yol açmaz. Önümüzdeki yıllarda buna ilişkin yeni bir facia yaşayabiliriz benden söylemesi…

    “TSK_din sömürüsü”, günaydınlar! Şahsen defalarca ifade etmişimdir dinin bir iktidar bileşeni olduğunu. Elbette bu devlet/toplum/önüne-gelen, kemalistiyle, sivil askeri bürokrasisiyle, yarı-feodal ilişkileriyle dini pek güzel kullanıp kendi lehine oynamaya çalışmıştır. Herkes bu pek önemli gücü tekeline almaya çalışmıştır, halen de devam etmektedir. 12 Eylül 30 yıl öncesinin en bariz örneğidir. Ve bugün şahit olduğumuz ortam çok büyük oranda bu darbe ve onun sürekliliği tarafından belirlemiştir, halen de belirlemektedir. Diyanet miyanet ne varsa kaldırılıp devlet fetva vermeyi bırakmalıdır, okullarda din empoze etme işlerinden elini ayağını çekmelidir vs.vs.vs

    “Kemalizm”, e pes yani :), bence zehir hafiyeliğe biraz daha devam edin, bir hayranım olarak bu konuda yazdıklarımı es geçmiş olamazsınız. Şu anda Özgür Üniversitede çalışan Fikret Başkaya hocamızın “Paradigmanın İflası – Resmi ideolojinin eleştirisine giriş” diye güzel bir kitabı vardır. Şiddetle tavsiye edilir. Onun üstüne birde Melih Pekdemir den “Kemalistler Ülkesinde Cumhuriyet ve Diktatörlük” okursanız tadından doyamazsınız.
    Birde her büyük toplumsal dönüşümün, içersinde gelişdiği somut toplumsal koşullar tarafından DA belirlendiğini göz önünde bulundurmak gerektiği notunu düşünüp; laikliği savunanların/bunu bir kazanım olarak görenlerin otomatikman kemalist olmayacağını, kemalist olanların otomatikman – örneğin anti-emperyalist, sol vs. olmayacağını, yani bu işlerin bu şekilde düz mantıkla ele alınamayacağını belirtmekte fayda var.

    Haa birde şu her fırsatta beynimize, yakamıza paçamıza işlenen, halen işlenmeye çalışılan “Ulu Önder” fetişizminin sağlıklı birşey olmadığını da belirteyim.

    Umarım siz sevgili hayranımı memnun edebilmişimdir!

    ….

    Şimdi ben sorayım izninizle;
    -Bir başbakanın belirli bir medya grubunu, kitleler önünde boykot etme çağrısını nereye koyuyorsunuz? Bana sorasanız daha da vahim olan “yerin kulağı vardır” ifadesini bir başbakanın ağzından duymak sizi rahatsız ediyor mu?(Doğan’ın ne kadar çıkarcı olduğuna girecekseniz hiç sormamış varsayın lütfen!)
    -Ortada o kadar faşizm suçlamaları varken, bu ülkede son Sakaryada gördüğümüz gibi ciddi toplu linç girişimleri, artık olmayan bir devletin bayrağına karşı toplu histerik gösterişler spontane olarak ortaya çıkabiliyorken bunların ciddi biçimde ele alınmaması size garip gelmiyor mu?
    -Ergenekon diye ona buna karşı artık silah olarak kullanılan, hükümetin yanında yer almayanları ergenekoncu, darbeci olarak ilan edenler bolca piyasada mevcut iken; Bu işlerin içinde olunduğu bilinen ağarlar, çillerler, olağanüstü hal valileri, darbeci generaller, kenan evrenler duruken, sisi lerle, birtakım magazinel sanatçılarla, eften püften işlerle uğraşılıyor olması midenizi bulandırmıyor mu?
    3e3, burada noktalayalım…

  78. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 23, 2008 | Reply

    Sessizliğinizi genellikle “sol” ve “din” söz konusu olduğunda bozduğunuza göre Sn.Snibe tespitinde yanılmamaış demektir.

    Bakınız, aynı şey…nasılda yakaladınız beni.

    Din ve inanç meselelerine eleştirel yaklaşmak başka, “düşman” ilan etmek başka birşey. Ben dine inananlar şöyle ahlaksızdır, şu şekilde pespayedir, Ali Bulaç gibi falanca şekilde müsveddedir diye “tartışma” yürütmüyorum, öyle bir iddia da bulunmuyorum. Şundan şundan dolayı, şöle şöle diye ama doğru ama yanlış tartışıyorum/sorguluyorum.
    Bunun farkını göremiyorsanız diyecek birşeyim yok, siz o şekilde görmeye devam edin.
    Rasim Ozan bey in harkülade ifadesiyle; bence o dil içinde zehir barındırıyor!

  79. Yazan:yalçın yamaç Tarih: Eyl 23, 2008 | Reply

    Sayın snibe,
    beni onaylamaktan başka bir şey yapmıyorsunuz. Azınlık hakları, antimilliyetçilik, otoriter devlet karşıtlığı olmak gibi kavramlar Rasim Ozan Kütahyalı ile bulunmadı, taktir edersiniz.
    Peki bunlar bir insanı solcu mu yapmaya yetiyor mu?
    Anlamıyor olamazsınız sayın snibe,
    Bu kişinin 10 yazısının 5inin sırf sol bir figür için insafı zorlar nitelikte olması sizce tesadüf mü?
    Bu kişilerin global sermayenin bütün düşmanlarını(olumlu ya da olumsuz) düşman bellemeleri tesadüf mü?
    Bu kişilerin SADECE SERMAYE HAREKETİNİN OLUMLADIĞI ÖZGÜRLÜKLERİ SAVUNMALARI TESADÜF MÜ?
    sendika özgürlüğü, emek özgürlüğü, parasız eğitim özgürlüğü, eşit sağlık hakkı… Küresel sermaye destekli yoksullukla ilgili, İMFyle ilgili…
    BUNLARLA İLGİLİ TEK SATIR GÖRDÜNÜZ MÜ???

    Emek kavramı, sınıf kavramı,emperyalizm,ABD, sosyal devlet-piyasa ekonomisi gibi kavramlara dokunmadan SOLCU OLUNABİLİYOR DEMEK Kİ!
    Hatta serbest piyasayı,kapitalizmi, küresel sermayeyi savunarak solcu olunabiliyor ne mutlu bize…
    Azınlıklarla ilgili iki hoş laf, Atatürk’e, D.Gezmiş’e tu kaka demek,Kemalizme saydırmak, milliyetçi akıldışılığa cık-cık-cık yapmak yetiyor yani Türkiyede solcu olmak için…
    SORUM ORADA DURUYOR SAYIN SNİBE,
    SİNAN ÇETİN
    NAZLI ILICAK
    BESİM TİBUK
    ve hatta AYN RAND…
    R.O.Kütahyalı solcuysa bunların ne suçu var, bunlar niye solcu değil?
    Bu mantıkla Nazlı Ilcaktan daha komünisti var mı dünyada?
    Sinan Çetin kadar aşırı solcu, Besim Tibuk kadar ateşli sosyalist???

  80. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 23, 2008 | Reply

    Bu taife de sol namina birsey varsa, soyle birsey cikiyor ortaya:
    Sinan Cetin anarsist,
    Besim Tubuk piyasa-sosyalisti (hatta anarko-kapitalist(sol degilsede niyet onemli)),
    Nazli Ilicak ortodox marksist/leninist,
    Ayn Rand da sanirim yapilsalci marxist, new Althusserci filan birsey.
    Evet bizler gercekten geri kalmisiz, kendimizi guncellememiz gerekiyor.

    Somuru diye birsey de kalmadigi icin (var diyenler hesaplarda oynuyor demek ki) solun bunlardan bahsetmesi geri kafalilik. Uzlasmaz herhangi bir karsitlik olmadigi icin de oyle “koklu degisimlere” devrimlere filan gerek yok, bunlar geri kafalilik bu saatten sonra. Ne kaldi peki? Kultur kimlik meseleleri, solun “temel” meseleleri artik bunlar, ha birde geri kafali eski fikirlerden arinmak. Bu konuda ilk Besim Tibuk a danismakta fayda var, “minik” degisim donusum acilim isleri icin de Nazli hanima basvurabiliriz.

  81. Yazan:snibe Tarih: Eyl 23, 2008 | Reply

    @yalçın,
    Hala Kütahyalı’ya karşı biryığın argüman içindesiniz, sol değil, liberal sol olduğunu düşündüğümü söylemiştim, burası atlandı mı acaba ve ondan önce bulunan özgürlük söylemini takip ediyor olmasıyla bunların ondan önce söylenmiş olması arasındaki bağlantının ne anlamı var, bu onu küçültür mü? Siz, yeni ne söylediniz, siz de sizden önce söylenenleri söylemiyor musunuz, bu sizi küçülür mü?
    Besim Tibuk’la ilgili yorumum vardı ama aynı şeyleri sıralamışsınız, hatta alternatif sol arayışında olmadığımı da vurgulamıştım. Sizce Nazlı Ilıcak sol mu? Solsa bu onu muhafazakar sol mu yapar?
    Daha önceki yorumlarımda Türkiye’de muhafazakar sol geleneğin olduğundan bahsetmiş ve onlara karşı tutumun ne olacağını sormuştum, ses çıkmamıştı.
    Aslında sorduğum soruların hiçbirinden ses çıkmıyor ve konu her nedense sadece solu eleştirenlerin eleştirilmesi üzerine konumlanıyor.
    Solu eleştiren herkesi sol dışı kabul edecek ve onu tukaka yapacaksınız, hiç eleştirilemeyen bir sistem nereye gider? Lütfen cevap…
    Sizce kusursuz mu sol, eleştirilemez mi? Her şey eleştirilir de hani o eleştirilemez mi?
    Siz niyet okumalarla birilerini otomatikmen bir genellemeye tabi tutuyorsunuz, bunların amacı…. diyerek.
    Peki sizleri uzaktan takip eden insanlar bu yorumlar hakkında ne düşünür?
    O kadar çok soru sordum ki buradaki yorumculara ve cevaplarım hep sümen altı yapıldı ve görmezlikten gelindi ve kişiler üzerine bir kıyımcılığa akan bir mecra izledi. neden fikri yapıyı, hataları veya doğruları değil de iki insanı konuşuyoruz bunun mantığı ne?
    Neden onların da sordukları soruları değil de, onları konuşuyoruz. Eleştiri kültürümüzün bu noktada takılı kalması değil mi zaten aynı şeyleri 40 yıldır tekrarlıyor olmamız?
    Siz sadece bu yazıların içeriğindeki sorulara cevap verin. Ah sakın bunlar da ne, soru bile değil bunlar edebiyatına girmeden bi’zahmet.
    Yapabilir miyiz abiciğim? Mümkün mü?
    (Kütahyalı konusunda size katılma noktam bir ismin(Deniz Gezmiş) bu derecede hedef tahtası yapılması idi, aynı şeyi şimdi Kütahyalı konusunda siz yapmıyor musunuz? Eklemiştim de ardından, her kesimde bu yapılıyor ve aynı duruşu sergilemek lazım diye.
    Eğer fikri yapıyı konuşacaksak ve siz şunun niyeti aslında bu, bu şöyle adam, şöyle adam değil anolojisini devam ettirmeyecekseniz yapalım, Kütahyalı ezberini tekrarlayacaksanız bu konuşmanın işi boş. Gazeteciliğinin ilk yılındaki biri için de(hatta yazılarının yeni yeni yayımlandığı düşünülürse) bu kadar erken şudur demek sadece eleştirme beni kardeşim, uslu demekten başka bir şey değil’i düşündürüyor bana. Kütahyalı’yı da fenomen yapmamıza az kaldı sayenizde 🙂

  82. Yazan:kerem Tarih: Eyl 23, 2008 | Reply

    Bi de boyle her turlu tarikata goz kirpan ama hicbir zaman onlari elestirmeyen bole yazilar yazmak lazim sol olmak icin:
    http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=741654&title=ahmet-altan-ezan

    Fuatoglu, hadi ordan siz de solcu musunuz:) Olsa olsa Tarik Ali, Ralph Nader filan gibi dinozorlarin turkiye subesi olabilirsiniz-hani onlar da emperyalizm, somuru filan diyorlar ya-
    saygilar.

  83. Yazan:TT Tarih: Eyl 23, 2008 | Reply

    Ergenekon diye ona buna karşı artık silah olarak kullanılan, hükümetin yanında yer almayanları ergenekoncu, darbeci olarak ilan edenler bolca piyasada mevcut iken; Bu işlerin içinde olunduğu bilinen ağarlar, çillerler, olağanüstü hal valileri, darbeci generaller, kenan evrenler duruken, sisi lerle, birtakım magazinel sanatçılarla, eften püften işlerle uğraşılıyor olması midenizi bulandırmıyor mu?
    3e3, burada noktalayalım…

    Fuat Bey,
    Öncelikle bu hükümetin bir operasyonu değil.Yani operasyonu hükümetle özdeşleştirmeniz yanlış.Yarsav başkanının göz göre göre asker kaçağına çıkması,Ergenekon operasyonunda içeri alınanların ziyaretine “insani” kılıfıyla sessiz kalması hükümetin hiçte o kadar operasyonu yürütür olmadığını size göstermiyor mu?…
    Bu olsa olsa hükümetin de desteklediği bir devlet operasyonu sayılabilir ancak..

    Ayrıca Kenan Evren’e dokunulması neden sizin için bu kadar önemli?.. Bir operasyonun ciddiyeti ve büyüklüğü neden Kenan Evren’le ölçülsün ki?.. Göz altına alınanlar isnat edilen suçlamalar bir Kenan Evrensizlikle geçiştirilebilecek şeyler değil.
    Hem Şener Eruygur yada Tolon’un içeri alınmasını muvazzaf değil “emekli” diye küçümsemeye kalkan üçüncü yolcular sıra Kenan Evren’e gelince neden muvazzaf olmadığını “emekli” olduğunu es geçerler anlamış değilim hani…

    Belli olmuyor mu savcı bir iz sürüyor ve bu izi deştikçe çok çeşitli katmanlara ulaşıyor. Sizin ismini saydıklarınıza sıra gelmemesi için artık ne gibi bir sebep olabilir ki?…
    Şu an içeri alınanlar ismini saydıklarınızdan mesela bir Mehmet Ağar’dan daha mı kudretsizler. (HTolon,V.Küçük,Perinçek,Ş.Eruygur, K.Alemdaroğlu,T.Özkan…)

    Ayrıca gözaltına alınan magazin yönü olanları da beğenmiyorsunuz. Uluç, Sisi yada İdiz gibi isimlerle magazin dünyasından malzeme toplayıp etkili yetkili kişilere takdim edip sonra şantajla bunları kullandıklarına dair yansıyanlar size inandırıcı gelmiyorsa onada bir şey diyemem…

    Hala şikayet ettiklerine bakılırsa içimden bir ses üçüncü yolcuların bu operasyonların ve davanın başarısız kalması için dua ettiklerini söylüyor?…

  84. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 23, 2008 | Reply

    Snibe arkadas Rasim bey i liberal solcu olarak goruyormus!?

    Ben demiyormuyum dezenformasyon iyi degildir diye. Dusunebiliyormusunuz; Rasim bey, liberali gecelim, birde liberal sol olarak gorulebiliyor insanlarimiz tarafindan! Way way way…Durum boyleyken boyle yalcin dostum 🙂

    “Yalan, hakikati ters yüz eder. Saçmalık ise, yalanla hakikati ayırt edemeyecek biçimde birbirine lehimler.” Elif Safak.

  85. Yazan:yalçın yamaç Tarih: Eyl 23, 2008 | Reply

    Sayın snibe dostum,
    Tanımlar, kavramların sınırlarıdır; birşeyleri içerir, bir şeyleri de dışlar.
    Biz aynı dili bile konuşmuyoruz ki detaylara inebilelim.
    Papağan gibi aynı lafları tekrar etmemin nedeni, sizin cevabınızı absürd buluyor olmamdır.
    DAHA NET KONUŞAYIM:
    -R.O.Kütahyalı denen şahısa liberal x, diyebilirsiniz, ama Bu x yerine SOL derseniz bu tanımları çarpıtmak olur.
    Yukarıda uzun uzun yazdığım gerekçelerden dolayı Kütahyalı solcu demek(başına liberal ya da başka bir sıfat getirmek bunu değiştirmez) yüzyıllık kavramları baş aşağı etmek demektir. SİZ BUNU YAPIYORSUNUZ.
    -R.O.Kütahyalı, Sinan Çetin, Ayn Rand, Besim Tibuk ile aynı ideolojik karakterdedir.Eğer Kütahyalı solcu ise bunlar da öyledir. Kütahyalı X, ise bunlar da Xtir.

    -Bir tanımı tarih ve literatürü görmezden gelerek yapmaya hakkınız yok. Siz öyle istiyorsunuz diye bir zürafa fil olamaz.
    Önce zürafaya zürafa diyeceğiz, file de fil…
    Kendini fil diye tanımlayan bir zürafa var karşımızda. Ben önce bu yalanı teşhir etmek istiyorum, siz bana” boşver zürafayı fili,,bak fil ne diyor” diyorsunuz.
    Yaptığım şey niyet okumak falan değil.
    Yazarlar hakkındaki bütün söylediklerim ONLARIN BİZZAT YAZDIKLARINDAN ALINMADIR; TAMAMI…Değilse “şunu da nereden çıkardın” diye yazın lütfen…

    Bir yazarın son derece net 10 yazısı, son derece açık birkaç röportajı ortada, içerikleri ortada, siz hala Aziz Nesin’in “du bakali ne olacak” öyküsü gibi onda gizem arıyor, keramet bekliyorsunuz.
    Bu yazıyı Ali Bulaç,Şevket Eygi yazsa “İslami duyarlılıklara sahip bir yazarın sola eleştirisi” kategorisinde değerlendirirdik.
    Rauf Tamer yazsa “muhafazakar sağcı bir sol eleştirisi” derdik.
    Aydın Çubukçu yazsa “evrensel çevresindeki sosyalist soldan bir sol eleştirisi” derdik.
    Baskın Oran yazsa “liberal soldan bir sol eleştirisi” derdik.
    Birçok yazar için bu cümleyi kurabiliriz. Ama Kentel ya da Kütahyalı gibi yazarlara çıkıp da “sol kendini eleştiriyor” “solcular solu eleştiriyor” demek artık saçmalığın daniskasıdır.
    Aynı konuyu yazmamın sebebi “BİRİLERİNİ SOL SINIFINA SOKMA EŞİĞİNİZİ SON DERECE DÜŞÜK BULMAM”DIR.

    O halde bu yazıyı tartışmadan önce tanımlamalıyız. Detaylarıyla açık açık yazalım:
    -AByi, serbest piyasa ekonomisini, global sermayeyi, kapitalizmi savunan,
    -emek sermaye veya sınıf kavramı, emperyalizm ile sorunu olmayan,
    -Ulus devlet, Kemalizm, tam bağımsızlık gibi kategorilere karşı olan
    kendini “LİBERAL DEMOKRAT” diye tanımlayan bir yazar var karşımızda… Liberal demokrat olarak kendini tanımlayan bir yazarın sol eleştirisi…
    Daha başlıkta bile anlaşmadan içerikle ilgili ne konuşabiliriz?
    Üç yazıdır yazdığım şey önemsiz bir şey mi ki “amma da abarttın, yeter anladık” gibisinden yakınıyorsunuz?
    Daha terimleri bile farklı farklı anlıyorken içerik tartışılabilir mi?
    Sizin “sol” dediğinize(pardon liberal sol)kişinin kendisi “liberal demokrat” diyor.
    Bu ideolojik iklimde ne yazık ki tartışmaların önemli bir kısmını tanımlar yaparak geçirmek zorunda kalıyoruz. Dezenformasyon, veyahut disenformasyon, en büyük kabusumuz; aşmaya çalışıyoruz.
    Saygılar

  86. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Eyl 23, 2008 | Reply

    Vay vay vay. Amma yorumlar yapılmış. İşin ilginci itirazi yorumlar tam da yazarın eleştirdiğini noktaların ispatı niteliğinde olmuş.

    Arkadaşlar fazla yüklenmeyin solcu dostlara..

    Babam benim bu tartışmalara girdiğimi görüp yazdıklarımı okuduğunda böyle der: “sola fazla yüklenmeyin, ülkeye geri vites de lazım, bazen manevra yapmak gerekir” diye.:)

    İşin garibi sol eleştirisini yaparken muhafazakarlara bulaşmadan edemiyorlar arkadaşlar. Konuyle ne alakası varsa. Sanki muhafazakarların ‘kötülüğü'(!) solu aklayacak. Tuvalet kağıdı isteyen müşteriye zımpara kağıdı teklif eden acemi bakkal çırağı gibiler. Tuhaf.

    Yaşanmış Türk solunun ne olduğunu, nasıl ortalığı yakıp yıktığını kan döktüğünü demokrasiden zerrece hoşlanmadığını, toplum mühendisi meraklısı olduğunu (yukarıda bazı yorumcular da açık etmiş zaten) kemalizmle nasıl enseye tokat mabada şaplak olduğunu, (çünkü kemalizm tarafından iğfal edilmiştir) zorbalık sözkonusu olduğunda epeyce tescilli bir sicili olduğunu, (o bir türlü gerçekleşemeyen) devrim olduğunda tüm dine inananları kesmeyi arzulayıp planlayan işçi dostu emekçi marksist cuntacı ve öğrencilerden mürekkep örgütlerle ülkede canlar yaktığını.. Bilmiyor muyuz?

    Bugün hala Deniz Gezmiş deyince esas duruşa geçip ağlamaklı vaziyette şiir okumaya kalkan romantik solcular var. Rasim de yazdıDeniz’lerin yolunun nelerle kesiştiğini, Yakup Cemil gibi katillerin idol olduğu zihnin yapılarını.

    Türk solunun toplumsal tabanı yok bu ülkede. Olması da mümkün değil. Normalde seyretmem de çok atıf yapılınca Kurtlar vadisindeki Muro karakterinin bazı videolarını izlemiştim Youtube’dan. Kürt milliyetçisi ama sosyalist olan Muro kardeşimizin sol jargonla alakalı konuşmalarını, eğitmek, haklarını savunmak için yola çıktığı halkın kültür ve inançlarına olan eğreti bakışını, diyaloglarını izlerken gülmekten sandalyeden düşecektim. Muro’nun etnik kimliğini, şivesini değiştirin, Batı’da bir üniversitede okutun, milli öğütüm sisteminden geçirin, üstüne biraz romantizm Che, Deniz, “kahrolsun ulen emperyalizm” mottosu ve yeşil parka ekleyin alın size Can Dündar, Fuat Keyman ya da bir doz daha fazlası Ece Temelkuran.

    DTP’li Aysel Tuğluk’ta kemalistlere hitaben -mealen- “bizi dövüp durmayın biz de solunz kemalistiz, birlikte şu dincileri dövelim” dememiş miydi.. İşte tipik bir Türk/Kürt solu arka planı.

    Bakın yukarıda toplumla uzlaşmacıyız demeye getiren solcu arkadaşlara kendi cephelerinden bir örnekle çürüteyim. Ece Temelkuran bir ara M. Bekaroğlu’nun isminin öne çıktığı “Müslüman Sol Hareketi” için ne diyordu:

    “Açıklamada şöyle deniyor: “Türkiye insanının çağdaş talepleriyle toplumun temel değerlerini bir araya getirmeye çalışıyoruz.”

    Türkiye’de solun “toplum değerleriyle barışma” çabası eskidir. Hatta solun bu değerlerle “bozuşma” cesareti gösterdiği bile şüphelidir. Daha “barışık” bir sol, sol kalabilir mi? Soldan daha fazla barışmasını isteyenler, solu istiyor olabilir mi?

    İki yönden önemli bu itiraf gibi satırlar.

    Birincisi kendine solcu diyen, aşadığı memleketten bîhaber klasik köşe yazarı motifi.

    Hangi solmuş bu barışık olan? Hangi çevreymiş bu? Birikim çevresi dışında ve son dönemde ismi öne çıkan, yukarıdaki ‘gerçek sol’cu arkadaşlar tarafından afaroz edilenler (ve aslında liberalleşenler) dışında kim varmış toplumla barışık olan? Yoksa tek parti döneminden mi sözediyor. Kuranın ancak ahırlarda gizlice okunabildiğı, camilerin depo yapıldığı (sultanahmetin bile), içlerine sıra konmaya çalşışıldığı, ezanın zorla değiştirildiği dönem? Barışıklığı böyleyse düşmanlığından Allaha sığınmak gerek..

    İkincisi ise sol ve tahakküm.

    “Sol tahakküme meraklıdır” denince de kızıyorlar. Bırakın toplumun değerlerini benimsemeyi bu değerlerle “barışık” olmayı bile sol kal(a)maMak olarak görmek solun içine düştüğü durumun zavallılığını göstermiyor mu? Sol bu ülkenin kültürünü inançlarını hep başını cevirerek parmaklarının ucuyla kirli bir donu tutar gibi tuttu.

    Bu söylem hiç de azımsanamayacak bir kesim tarafından solun topluma bakışı olarak görülüyor, dillendiriliyor ve benimseniyor. Bir de iki de bir Ece Temelkuran, üçüncüyol ergenekonculuktan girip, sivil siyaset düşmanlığı yaparak bize demokrasi dersi vermeye kalkmıyor mu, insan hayretler içinde kalıyor.

    Dostum Afşar beyin de deyişiyle Türkiye’de “resmi” modernleşmenin bütün argümanları solla örtüşür, çünkü “aydınlanma”da esas alınan jakobenizm, otoriterizm, elitizm vs bütünüyle materyalist ve pozitivist solun argümanlarıdır.

    Tahakküm denince aklıma Murat Belge’nin bir yazısında geçen, heyecanlı ama “faşist” marksistlerin sözleri geldi. Belge şöyle diyordu:

    Yeni Gündem dergisini çıkarırken, dine fazla ‘taviz’ verdiğimi düşünen iki üniversiteli ‘Marksist’ ofise uğramış ve bu konuyu tartışmışlardı. Bir aşamada, “Peki, ne yapmayı düşünüyorsunuz?” diye sordum, “Diyelim ki sizin onayladığınız iktidar kuruldu ve toplumda hâlâ dine inanan insanlar var… Öldürecek misiniz onları?” Çok sakin ve rahat, ‘Elbette’ diye cevap verdiler.

    Tahakküm temelli anlayışın yelpazesi geniş. Bu heyecanlı marksistlerle Temelkuran’ı aynı yelpazeye yerleştirmek insafsızlık mı olur? Olmaz tabii ki. Zihin yapıları çok ayrışıyor çünkü.

    Türkiye’deki sol yukarıdaki arkadaşların zihinlerindeki gibi olduğu müddetçe 0 nokta 0 bilmemkaçlı yüzdelerde sürünmeye devam edecektir.

    Ama aforoz edilen Birikim Çevresi, Berktaylar, Mahçupyanlar, Altanlar vb var ve onlar bu toplumla de demokrasi ile de sivil siyaset ile de barışıklar. Zaten solun ruhbanları tarafından sevilmemelerinin ve afaroz edilmelerinin sebebi de galiba bu.

  87. Yazan:kerem Tarih: Eyl 23, 2008 | Reply

    Sol toplumla barisik degil, peki kabul ettik. Peki saydiginiz isimler toplumla barisik mi? Hic zannetmem, bugun yerlere goklere sigdiramadiginiz Murat Belge’nin, Orhan Pamuk’un, Ethen Mahcupyan’lar toplumla cok mu barisik, hic zannetmem. Ahmet Altan dincilere goz kirpiyor olabilir ama bunu samimiyetinden yaptigini hic mi hic zannetmiyorum. Bence onlarin pozisyonu da gayet jakoben ki bence bir sorun yok bunda. Turk toplumunun ezici cogunlugu asiri milliyetcidir, nokta. Simdi bu boyle diye, dogru bildigimizi savunmayacak miyiz? Ece Temelkuran’a tamamen katiliyorum, sol tarikatlarla sunla bunla barisacak diye solun temel degerlerini birakamaz. Birakirsa ortaya ezberbozan Rasim gibi neoliberalizme yamanmis, tarikatlara, emperyalizme hicbir sekilde dokunmayan, dunyadaki sol dusunceyle hicbir sekilde ilgisi alakasi olmayan (ornegin avrupa solu her zaman icin sekularizm konusunda hassastir, latin amerika solu kokune kadar antiemperyalisttir vs.), “iktidara kuzu, muhalefete kurt” sacma sapan bi amorf cikar.

  88. Yazan:snibe Tarih: Eyl 23, 2008 | Reply

    @YALÇIN,
    Kütahyalı kendisini liberal demokrat diyorsa bakın kendi rengini göstermiş işte, daha hangi rengi aruyorsunuz da neyi çürütmeye çalışıyorsunuz.(Solcu değil, olamaz’ı mı, iyi değilmiş bakın, artık rahat edebilirsiniz)
    Ali Bulaç solu eleştirebilir ve yeri belliyse ve kızmazsanız, bakın Kütahyalı da belirtmiş işte, ona niye kızıyorsunuz?
    Ben bu kızgınlığı sol aile yapısı ve sol gelenekle yetişip solu eleştirmesine bağlamıştım oysa, en önemlisi ise solu eleştiriyor olmasına bağlamıştım.
    Daha önce de sormuştum, yeniden soruyorum, eleştirilemeyen bir fikri yapı nereye gider, görülmedi mi acaba?
    “Ulus devlet, Kemalizm, tam bağımsızlık gibi kategorilere karşı olan
    kendini “LİBERAL DEMOKRAT” diye tanımlayan bir yazar var karşımızda…” Bunlara karşı çıkamayan/eleştiremeyen bir sol söylemi mi savunuyorsunuz? Burada şaşırdığımı ifade edeyim. Lütfen yanlış anladığımı söyleyin de şaşkınlığım geçsin.Bunlar solun olmazsa olmazları mı yoksa? Merakımdan soruyorum, anlatırsanız bilgilendirilmiş olacağım.

    Demek terminolojiyi açıklamak zahmetini zull kabul ediyorsunuz, iyi de anlatmadığınız fikre karşı kulaktan dolma bir şeylerle eleştiri alacağınıza bunları açıklayarak sizin sol anlayışınızı anlatmanız doğru tutum değil mi? Anlatmadan uyulmasını mı bekliyorsunuz yoksa?

    Bu arada sizin eşiğinizi atlayamayan ama ben solcuyum diyen garipler ne yapacak, Almanlar gibi sınav mı düşünülür buna mesela, yoksa tümden reddeder ve bizden değilsin, hainsin edebiyatına devam mı edilir?
    Bir de isterseniz tartışalım dediğiniz mevzuları artık tartışabilir miyiz, bakınız Kütahyalı mevzusunu çözdük, liberal demokrat. Artık şu beş bin kere sorduğum sorulara gelebilir miyiz? Yeniden yazmama gerek var mı, yoksa bir yorumu daha Kütahyalı’ya harcayıp yine es mi geçilecek sorularım? Şu dindar olarak kendini adlandıran solculara tavrınız ne olacak?
    Dindar olan ama solcu olamayanlara tavrınız ne olacak?
    Fikir ve inanç özgürlüğünü verecek misiniz, eğitim, sosyal alan, kamu… yerlerde?
    Her dindarı tarikatçı belleyip imanını mı gevreteceksiniz ve size ne kadar samimi müslüman olduğunu mu ispatlamak zorunda bırakılacak yoksa insanları olduğu gibi her türlü yapısıyla hak ve özgürlükler alanı içinde mi değerlendireceksiniz? Yoksa sen yanlış inanıyorsun, doğrusu bu baskısını mı uygulayacaksınız?
    Hatta tarikatçı olana da tıpkı bir ataistin inanmama özgürlüğü gibi özgürlük tanıyacak mısınız? Yoksa, gene, dur bakalım orada bu kadarı da fazla diyerek insanları kendi kriterlerinize göre mi biçimlendirmeye çalışacaksınız?
    Bu soruları kaç kez sordum bilemiyorum ama biri cevap verse de ben artık ha, bu solcular hakikaten özgürlüklere saygılı ve söyledikleri de kesinlikle her bireyin hakkını almaya/kollamaya yönelik diyerek rahat ve huzur içinde ne zaman yazmaktan çekileceğim? sakın burada bana şunlar da bunu yapıyor edebiyatına girmeyin, onları zaten biliyorum, ben sizin görüşlerinizi soruyorum, hata yapılıyor olması başka bir hatayı doğru kılmaya yetmez çünkü. Aynı hataları yapacaksa, ha sağ ha sol, ne farkı var? Ben varsa bu farkı alayım lütfen, yoksa zahmet etmeyin de ben de artık alamadığım cevapları sormaktan yorulduğum için tekrar yazmayayım.
    Saygıyla efendim, bilmukabele.

  89. Yazan:yalçın yamaç Tarih: Eyl 23, 2008 | Reply

    Artık herşey anlaşıldı, daha fazla yazmak gereksiz…
    Bu arkadaşların kafasında uydurdukları bir sol var:
    -Dindarları kesmeyi planlayan.(M.Belgenin yazsından verilen örnek)
    -Ezanı Türkçeleştirip dindarlara baskı yapan, camiyi ahır yapan(Tek parti döneminde yıllarca hapis yatan solcu aydınlar,Aziz Nesinler, Sabahattin Aliler, N.Hikmetler dindar tabii, ya da solcu değiller; zaten camileri de bunlar ahır yaptı…)
    -Sol 80 yıldır ülkeyi yönetmiş, ha bire darbe yapmış, topluma baskı yapmış…(12 eylül dindarlara karşı yapıldı zaten, ateizm dersleri zorla kondu, bütün her yerde Das Kapital kurslarına gitti çocuklar, komünizm hatip liselerini her ile açtı, vali-kaymakam seçerken hep komünistleri aldı, 1402 ile üniversitelerden uzaylılar kovuldu)

    Yahu arkadaşlar biz aynı galakside mi yaşıyoruz?
    -Cumhuriyet tarihini aç, bütün pislikleri sırala, sonra da sol bunları yaptı de.
    NE KADAR KOLAY YAZIYORSUNUZ BUNLARI?
    Türkiye’de Sol Jakobenist de kim değil, İslamcılık çok mu demokratik? milliyetçilik, muhafazakarlık,
    Öve öve bitiremediğiniz “sivil toplum örgütü!” tarikatlar onlarca cemaat çok mu demokratik…

    “KENAN EVREN 12 EYLÜLÜ YAPTIĞI İÇİN CENNETLİKTİR” DİYEN BİR CEMAATİN LİDERİNİN GAZETESİ DARBE KARŞITLIĞI YAPIYOR.
    Siz burada yüzde sıfır.nokta sıfır sıfır.bilmem kaç oy almış diye alay ettiğiniz bir fikre saydırıyorsunuz.

    “Mutlak zafer kazanmış bir kedi gibi önünüzdeki fareyle oynuyorsunuz.”

    Muro vs gibi sığ figürlerle karikatürize ediyorsunuz. Bu karikatürleştirmeyi her fikre yapabilir, sonra da “ne komiğim ben” diye gülebilirsiniz. BU CÜRETİ VEREN 12 EYLÜLDÜR.
    Niye bu kadar ÇOKSUNUZ?
    O kadar çoksunuz ki, SOLCULARIN YERİNE BİLE SOLCULUĞU SİZ YAPIYORSUNUZ!
    (Bu ülkede Solculuk yapılacaksa ABD ile, Büyük ortadoğu Projesiyle, Serbest Piyasa ile, tarikatlarla uyumlu olmalı değil mi…)
    NASIL BU KADAR KOMİK ESPRİLER YAPABİLİYORSUNUZ ,düşündünüz mü?
    Nasıl bu kadar tarihten ve insaftan uzak bir bakışla;
    “SOL TÜM KÖTÜLÜKLERİN ANASIDIR” ilkesine sadık kalmak için ZORLUYOR DA zorluyor, kastıkça kasıyorsunuz?
    Ülkedeki her pisliği, sanki 80 yıldır ülkeyi sol yönetiyormuş gibi solun hanesine yazabiliyorsunuz?
    NE KADAR KOLAY YAZI ÜRETEBİLİYORSUNUZ.
    -Jakoben, elitist, darbeci, ırkçı,otoriter bla bla bla… sOLU BİR YOK ETSENİZ BÜTÜN BUNLAR DÜZELECEK!
    Yurdumun sağcısı, milliyetçisi, islamcısı demokratik, kendi halinde, antiotoriter ama işte bi şu aşağılık solcular camileri ahır yapıyor.
    Ülkeyi 0.0003 oy aldığını söylediğiniz sol mu bu hale getirdi?

    Sol örnekleriniz bile karikatür:
    -Dindarları topluca öldürecek Marxistler!
    Toplu katliam arıyorsanız yapılmışı var; Sivasta, Maraşta(Pardon onları ergenekon yapmıştı özür)
    -“Türk solu” denen ırkçı, bölücü,şovenist paçavra…
    İyi ki var bu dergi, yoksa nereden bulacaktınız malzemeyi; orada Hrant’a ya da kürtlere küfür eden bir makale mi çıktı, hemen sarılın klavyelere “elitist, jakoben, ırkçı ermenofobik, hemofilik bla bla bla sol
    zihniyet”

    BU KARİKATÜRLER SOLUN NE KADARINI TEMSİL EDİYOR; BU SİZİN DERDİNİZ DEĞİL…umrunuzda değil, bulmuşsunuz malzemeyi yazın…

    Sevgili sol-tukakacı kardeşlerim,
    Niye bu kadar kasıyorsunuz, %0.0003 oy alan bir güruh için?
    Sol halkla bütünleşmedi diye niye bu kadar üzülüyorsunuz?
    Ülkeye bu kadar zarar vermiş olan sol şöyle olsun, böyle olmasın diye niye tavsiyelerde bulunuyorsunuz?
    BU KADAR KÖTÜ OLAN ŞEYİ KURTARMA ÇABANIZ NİYE?
    Sayın Suat Bey’in söylediklerini yapmış ise sol, “İYİ OLMUŞ OH OLSUN” deyip geçin, NİYE DÜZELTMEYE ÇABALIYORSUNUZ?
    Bakın bir eleştiriyi bile kaldıramayacak kadar kazma, iğrenç adamlar bu solcular; NİYE DERT EDİYORSUNUZ?
    ÇOK MU ÜZÜYOR SİZİ SOLUN BU HALİ…

    Bu konu ne kadar hoş bir konu; herkes ne yazsa olur; ki zaten aşağı yukarı öyle de oluyor…
    “Sol ve Mohaç Savaşı”,
    “Muro ve sol kimlik”,
    “Tecavüzcü Coşkun ve Sol eylemsellik”
    “Sol ve şizofreni”
    “Sol ve mide ekşimesi etyolojisi”
    Bakın size radikal 2 de ve Taraf Gazetesinde yazabileceğiniz yeni başlıklar verdim, yazın yayınlayın; size kim cevap verebilir üç beş dinazor fosil kazma solcu dışında…

    Böyle 100bin yazı yazsam da birşey değişmeyecek… ÇOKSUNUZ, YENDİNİZ, BAŞARDINIZ…
    Bizler ayrı galaksilerde olsak da AYNI DARBENİN ÇOCUKLARIYIZ: ve siz başardınız!

    Bu benim buraya son mesajımdır; yanlış anlaşılmasın, sadece yorulduğumdan, birşeyin değişmeyeceğini anladığımdan… en çok da farklı galaksilerde yaşadığımızdan…
    Herkese başarılar dilerim.
    Sevgiler

  90. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 24, 2008 | Reply

    Suat bey, Murat Belgeden bu sürekli tekrarladığınız alıntıdan, ima ettiğiniz şeyin bu ülke gerçekleriyle hiç uyuşmadığını biliyorsunuz değil mi? Kim inanır buna? Kendiniz içten bir buna inanıyormusunuz, sizde biliyorsunuz bende. Türkiyeden bahsediyoruz…

    Geri vitese gelince. Babanız belli ki çok şakacı bir insanmış, siz küçükken herhalde direksiyonu arabanın arka kısmına takıp size şaka yapmış ama anlamamışsınız. Biz şimdi “ileriye” gitmiş sayılıyor isek, başka sonuç çıkartamıyorum.
    Tam tersine, ülkemizin çarpıklığı ile sağa boğulmuş olması arasında çok güçlü bir bağ var.
    Günümüz Türkiyesine bakıp, solun zayıf olduğunu görmek insanları hiç mi hiç şaşırtmıyor.

  91. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Eyl 24, 2008 | Reply

    @Kerem,

    Teşekkürler düşüncelerimi teyid ettiğiniz için. Kendisini solcu gören birisi tarafından -mealen “zaten hepimiz jakobeniz, otoriterizm yanlısıyız, toplum düşmanıyız(kibarcası mesafeliyiz), ne var bunda?” lafızlarını duymak güzel bir destek oldu açıklamak istediklerimize.Göbeğimiz düşüyor anlatacağız diye başka zaman yavu.

    Belge, Altan vb isimlerin kalbine sızıp müneccimlik yapmayı bırakın da söylemlerine bakın. Altan’ın dünkü yazısına bakın mesela. Toplumla barışık olmak onların inançlarının herşeyini kabullenmek değil, kültürlerinde kendinden birşey görmek, tepeden inme ve kendinden menkul ‘aydınlanmış olmanın(snmanın) büyüsü’ ile onları da aydınlatmaya, üzerlerine bir güneş gibi doğmaya kalkmamak demektir.

    Dünyadaki sol düşünceden de bihaber olduğunuzu düşünüyorum. Dünya solu devletin sekülerliği ve inançlara olan eşit mesafe laikliği konusunda hassastır (biz de öyleyiz) ancak toplumların inançları noktasında son derece özgürlükçüdür. Daha birkaç gün önce Almanyada’ki ırkçı konfrensa yönelik tepkilerde en ön safları sol örgütler almıştı. Türkiye’de -son birkaç yıl hariç- böyle bir şeyi tahayyül bile edemezsiniz. Türk solu daha başörtüsü konusunda bile “ama” demeden ortak tavır almasını beceremedi. Türk solunun uluslararası sol ile bırakın organik bağını düşünsel bağı bile yok. Batı solu liberalizmden çok şey öğrendi, değişti, yenilendi, bizimkiler ise hala -afaroz edilen Berktay’ın değimi ile- Marksın bıyıklarında debelenmekte. Darbe karşıtılığını bile “ama..” larla piç eden bir anlayış. AKP’ye olan kinlerinden üçüncü yol yumurtlamasıyla ergenekoncularla aynı kaba pisleyen arkaik bir zihniyet. Bu solu Batı solu kapısından içeri almaz. (Batı solunun da kadim sorunları var ama konu bu değil şimdi. Mesela bakınız)

    @Yalçın,

    Yazdıklarımı aynen tekrar etmişsiniz kuzum. Varsa cevap alalım, tekrara gerek yok. Kafamızdan uydurduğumuz sol değil bu, an be an tezahürlerini gördüğümüz bir zihniyet. Örneklerini verip duruyoruz. “Hele bir devrim olsun da..” diye bekleyen romantik sosyalistlerin sayısı epeyce azalsa da kültür kodlarına sızmış jakobenizm, otoriterizm, elitizm kolayca gitmiyor. Muhafazakarların antidemokratik uygulamaları solu aklamaz hala bunu bile anlayamadınız. Solun demokratik olduğunu, özgürlükçü olduğunu iddia eden sizsiniz, biz de bunu çürütüyoruz. Muhafazakarlar çok değişti, Türk solu bu değişimi kavrayamadığı gibi (çünkü 30 yıl geriden geliyorlar) dünyanın değiştiğinin de farkında değil. Bakın klasik “bilmeden sallamak” jargonu da devam ediyor. Tırnak içine alıp da aktardığınız “Kenan Evren 12 eylülü yaptığı için cennetliktir” sözü açık bir yalan mesela. 12 Eylül için değil din dersi için söylenmiş bir söz. (Katılmıyorum ben bu söze kesinlikle, ayrı ama böyle çarpıtmalar yapmak da sola yakışmıyor diyemeyeceğim. Bugün muhafazakarlardan o sözü söyleyecek aydın bulamazsınız, onlardaki değişim aşikar ama darbeleri seçmece ayıran solcu çok, “27 mayıs iyi, 12 mart kötü, 9 mart (ah olsaydı ne güzeldi değil mi) iyi, 12 eylül kötü, 28 şubat iyi” gibi. Dediğim gibi hala ne akp ne darbe diyen, daha sivil siyaseti sindirememiş, ergenekon gibi -kısmen de olsa- derin devlet operasyonundan bile üçüncü yok peydahlamayı başarmış, Kemalizmin kucağında oturan bir zihniyet. Bu da solun debelendiği ekseni gösteriyor.)

    Kızacak alınacak birşey yok. Slogan atmadan fikirlerinizin altını doldurabilecekseniz konuşuruz aksi için benim de harcayacak çok vaktim yok.

    @Fuatogl Bey,

    Kimsenin inançlarına karışacak değiliz ama 9 Mart cuntası başarılı olsaydı bunun nasıl olacağını çok iyi görürdük gibime geliyor. Sosyalizm tabiatı itibarı ile baskıcı bir yönetimi öngörür. Sınıf farklarını kaldırmak gibi bir ütopyanın gönüllere su serpmekle olabileceğini düşünmüyorsunuz herhalde, değil mi?

    Ülke için ümitsiz olmayın Fuat bey, değişimi görün ve doğru yerden bakın. Ülke değişiyor ve iyiye gidiyor. Sorunlar çok ama değişimin ekseni liberal demokrasi. Beğenmediğiniz muhafazakarlar bile değişti siz aynı kaldınız. Kendinizi bu üçüncü yolculara kaptırmayın. Dünya solunu bari takip edin yavu, çok mu zor.

    Selamlar.

  92. Yazan:kerem Tarih: Eyl 24, 2008 | Reply

    Bahsettigim tam da Altan’in dunku yazisiydi. Vicik vicik, bence hic de samimi olmayan bir yazi, bir kisim insanlara mesaj gondermek kaygisiyla yazilmis. Bence Altan’in ya da Belge’nin sizin jakobenlik acisindan bence Ilhan Selcuk’dan hic de bir farki yok. Siz Belge’nin Istanbul ile ilgili yazilarini bir okuyun bakalim, “halki etrafi batirmakla, Istanbul’in icine etmekle nasil da suclayip asagiliyor”. Cok da iyi yapiyor bir aydin olarak . Valla aaa pis jakoben deyip uste cikabilirsiniz hic umrumda degil. Aydinlanmaya referans verene jakoben diye cingar cingar suclayani avrupada anca gulerler kusura bakmayin.
    Madem oradan buradan link verip uste cikmayi cok seviyorsunuz, buyrun size fransiz sosyalistlerinin laiklik konusunda ne kadar hassas olduklari hakkinda bir haber:
    http://www.ntvmsnbc.com/news/459248.asp
    ““Laikliğin, pozitifi, negatifi, açığı, kapalısı ve hoşgörülüsü, hoşgörüsüzü olamaz. Laiklik cumhuriyetin en temel ilkesidir””

    Bu sozlerin Turkiye’de edenin tarikatci koro tarafindan aaa jakoben seni gidi pis millet dusmani sigligiyla suclanmadigini ‘taahhul bile edemezsiniz’. Aydin olmanin sizin sozlukteki adi jakobenlikse ben kokune kadar jakobenim.

    Bu ulkede her ama her alanda dinsizlere dindarlardan cok daha fazla baski olmustur. Ben oruc tuttugu icin baski goren kimseyi tanimiyorum ama tutmadigi icin baski goren cok tanidigim var yasadigim sehir olan Denizli’de. Ben de Yalcin bey gibi “Sol 80 yıldır ülkeyi yönetmiş, ha bire darbe yapmış, topluma baskı yapmış…(12 eylül dindarlara karşı yapıldı zaten, ateizm dersleri zorla kondu, bütün her yerde Das Kapital kurslarına gitti çocuklar, komünizm hatip liselerini her ile açtı, vali-kaymakam seçerken hep komünistleri aldı, 1402 ile üniversitelerden uzaylılar kovuldu). Yahu arkadaşlar biz aynı galakside mi yaşıyoruz?” diyorum ve tartismayi kesiyorum. Buyrun istediginiz alayi ediniz kendi hayallerinizdeki solla.

  93. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 24, 2008 | Reply

    Fuat bey, demokrasi nerde nasildir nasil uygulanir biliyorum. Simdi bu kadar coplanma, sansur, dinsel bagnazlik ve polis aygiti kullanimi arasinda herseyi gulluk gulistanlik olarak almami beklemeyin lutfen. Oyle birsey yok.

    Kimsenin inançlarına karışacak değiliz ama 9 Mart cuntası başarılı olsaydı bunun nasıl olacağını çok iyi görürdük gibime geliyor. Sosyalizm tabiatı itibarı ile baskıcı bir yönetimi öngörür. Sınıf farklarını kaldırmak gibi bir ütopyanın gönüllere su serpmekle olabileceğini düşünmüyorsunuz herhalde, değil mi?

    9 Mart cuntasi diye birsey olmadi, o yuzden ne olmus olacagini da bilemeyiz, sol mol da isin hikayesidir orada, bizim sol dedigimiz o islerdeki tavri bellidir. Ve hayir, oyle birseyi ongormez, yanlis biliyorsunuz. Oyle olsaydi bugunun gelismeye calisan solu da acik acik oyle birseyi ongorurdu degil mi ama? Meselemiz olmadigi icin acikcasi uzun uzun bunlari tartisacak degilim. Ama mantik hataniz var ona bir deginmek isterim. Sinif farklarini kaldirmaktan nasil bir “oz” baskicilik cikarttiniz bilimiyorum. Asil soyle sormak lazim. Siz temeli somuruye dayanan sinif farklarinin baskisiz korunacagini dusunuyor olabilirmisiniz gercekten!? Hic zannetmiyorum, bu baskinin nasil yogun olabilecegini hepimiz biliyoruz.

    Solun temel derdi siniflari ortadan kaldirmak degildir, somuruyu ortadan kaldirmaktir! Siniflarin kalkmasi durumu just follows from there, onun sonucudur yani. Isin ozune bu sekilde bakinca neden yanildiginizi anlarsiniz. Kapitalizmin ozunde ahlaksiz ve immoral bir durum vardir, bu durumu kaldirmaktan dogan sonuc kotu olamaz! Somuru, degere el koyma turlu mesrulastirici yontem ile. Bu moral yozluk sayilara bile dokulebiliyor. Ha bunu kaldirmayi beceremezsin ve baski bir somuru aygiti kurarsan orasi ayri…Fakat bu durum isin mahiyetini degistirmiyor maalesef.

    Ayrica gunumuzde gorduklerimiz dediklerinizle de uymuyor. Biraz sizin gibi yapalim. Solcu Ufuk Uras darbeler icin onemli bir giris yapmis durumda, “ordu degil, meclis goreve” diyor ve destek istiyor tum partilerden, cok da yapici bir uslupla. Olay ortada, kem kum yapacak bir durum yok. Bundan cikacak sonuc nedir? CHP, de AKP de darbecidir 12 eylulu farkli noktalardan sahipleniyorlar, onun verdiklerini surdurme konusunda cok kararlilar. Daha iyi bir test olamaz herhalde.
    Sizde buna bir cevap verin please! Darbelerin hesabini sorma girisimlerini desteklememek, bizzat darbe destekciligi degilmidir efendim? Evet oyledir. O halde cikan sonuc bellidir!

  94. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 24, 2008 | Reply

    Fuat bey, değil Suat bey olacaktı, düzeltirim.

    Birde hazır gelmişken kerem beyin ifadesine bir katkıda bulunmak istiyorum.

    ““Laikliğin, pozitifi, negatifi, açığı, kapalısı ve hoşgörülüsü, hoşgörüsüzü olamaz. Laiklik cumhuriyetin en temel ilkesidir””

    Haklısınız, laikliğin pozitifi negatifi ,sağı solu olmaz. Bu daha çok laiklikten hazetmeyenlerin onu sulandırma niyetleri olarak görülmelidir. Sulandırdıkça pozitifliği artar bu bakışa göre, laiklik azaldıkça Limit artı sonsuza gider.
    Laiklik laikliktir. Fakat bizde aslında laiklik filan pek yok. Ancak yarım yamalak bir laiklik var. Buna da negatif yada pozitif laiklik değil, eksik yada tam olarak geçerli kılınamamış bir laiklik denebilir ancak.

  95. Yazan:kerem Tarih: Eyl 24, 2008 | Reply

    Fuatogl,
    “Laiklik laikliktir. Fakat bizde aslında laiklik filan pek yok. Ancak yarım yamalak bir laiklik var. Buna da negatif yada pozitif laiklik değil, eksik yada tam olarak geçerli kılınamamış bir laiklik denebilir ancak.”

    Tamamen katiliyorum.

    Bir kucuk not: Bana atfettiginiz Ifade benim ifadem degil Fransiz Sosyalist Partisi Baskani Francois Hollande’in konusmasindan.

    Ayrica Hollande’in 2003 yilinda kurulan Stasi Komisyonunda kapsaminda yaptigi konusma da okumaya deger. Stasi raporu Turkce olarak da yayinlandi.

  96. Yazan:kerem Tarih: Eyl 24, 2008 | Reply

    Fuatogl’na

    Bu arada eposta adresiniz olsa oraya atardim, ama buradan diger tartismacilardan rahatsizlik verme ihtimalimden dolayi ozur dileyerek paylasiyim.

    Bagimsiz Sosyal Bilimciler’in hazirladigi son raporu sizinle paylasmak isterim:
    http://www.bagimsizsosyalbilimciler.org/Yazilar_BSB/BSB2008.pdf

    Gerci siz kendinizi solda goruyorsunuz anladigim kadariyla, bu rapor da
    -AKP siyaseti ile gunumuz neo-liberal politikalarin etkilesimi,
    -sinif temelli siyaset anlayisindan kimlik temelli siyasete gecisin perde arkasi,
    -Sosyal devletin zayiflatilmasi ve etkileri (egitim, saglik, sosyal guvence)
    gibi sol dusunceyle hic alakasi olmayan konulari tartisiyor dolayisiyla size uymaz:)

    kerem.

  97. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 25, 2008 | Reply

    Kerem bey kusura bakmayın, yorum yazma isi biraz hizli olunca arada oluyor boyle şeyler. Fransızın lafından Turkiyeye bakmisim 🙂 Neyse, saklayayim o zaman bende, ne zaman Türkiyeden birisi söyledi, hemen kopi-peyst eder yapıştırırım ;D

    Bilemiyorum ne kadar soldayım, ama kendimce, mumkun oldugunca esitlik, ozgurluk ve adalet pencerelerinden bakmaya calisirim, yalnız başına anlamsız, hepsi birarada olması gereken anlamında.

    Verdiğiniz kapsamlı yazı için teşekkür ederim, tam bu zamanlarda bol bol tüketilmesi gereken türden.

    Türkiye ekonomisinin ve toplumsal dokunun çözülmesine sebebiyet veren neoliberal politikalara karşı toplumu bilinçlendirmek ortak düşüncesiyle Kasım 2000’de bir araya gelen sosyal bilimciler tarafından oluşturulmuştur. BSB’nin amacı günümüzde uygulanan neoliberal politikalar için öne sürülen gerekçelerin zaaflarını ve bu politikaların sonuçlarını bilimsel tahlillerle tespit etmek, toplumun çoğunluğunun –yani emekçilerin– ihtiyaçlarına uygun politika önermeleri geliştirmek ve emek örgütlerinin toplumumuz için yaşamsal önem taşır hale gelen mücadelesini bilgi ve bilimle desteklemektir.

    diye yola çıkmışlar.

    Böyle zamanlarda elzem sorunlara değil, eften püften meselelere çok yoğunlaşmak istenir. Gerçek sorunlar değil, tali meseleler etrafında gürültü kopartılır, meseleler, olaylar, tarih anlaşılmaz derece saçmalaştırılır. Mesela birilerinin sol tartışmalarına bakın, ne emek var, ne sömürü nede buna benzer temel meseleler.

    Gerçek sorunlar bile birilerinin mevcut çıkarları açısından ele alınıyor – ve bunda da garip birşey yok aslında. Önemli olan altta ezilen büyük kalabalıkların da çıkarlarını iyi bilmesi, bulanık suda akıntıya kapılmaması. Öyle vatan millet, kimlik, hepimiz kardeşiz blabla ile olmaz bu işler. Birisi iftar kuyruğunda (adını koyalım: ‘Yemek Kuyrugu’) bekler kardeş olur, diğeri ‘çoluk çocuğunun geleceği için’ milyon dolarlık hisselerle oynayıp birde ek iş olarak politikacılık yapar kardeş olur.

    O yüzden meselelere verdiğiniz kaynaktaki gibi “sol ile alakasız” bir perspektiften bakmak gerekiyor, ısrarla oralara çekmek gerekiyor. Bakalım bu kardeş düzende, “müthiş gelişme” çağında kimlere neler oluyor.

    Kapsamlı birşeye benziyor, tekrar teşekkürler.

  98. Yazan:kerem Tarih: Eyl 25, 2008 | Reply

    “Öyle vatan millet, kimlik, hepimiz kardeşiz blabla ile olmaz bu işler. Birisi iftar kuyruğunda (adını koyalım: ‘Yemek Kuyrugu’) bekler kardeş olur, diğeri ‘çoluk çocuğunun geleceği için’ milyon dolarlık hisselerle oynayıp birde ek iş olarak politikacılık yapar kardeş olur.”

    AKP’nin de politikasi bu degil mi zaten: sosyal devleti yokedelim yerine cemaat yardimlasmasi verelim nasilsa isci-patron hepimiz “sunni” muslumaniz, aman kurtlerin ekonomik sorunlari oldugunu unutalim onu da din bagiyla cozeriz vs. vs. AKP 12 Eylul fasizminin urunu neoliberal politikalari turkiyede basariyla sonuna kadar uygulamakta.
    Bu rapor neoliberalizm ve piyasa fetisizminin turkiye ekonomisine nelere maloldugunu cok acikca ortaya koyuyor, gormek isteyene.

  99. Yazan:Suat Tarih: Eyl 25, 2008 | Reply

    Fuat bey,

    Bakın yine aynı hatayı yapıyorsunuz. Herşeyi güllük gülistanlık almanıza gerek yok. Mevcut sistemin olumsuzluklarıyla solu aklamaya çalışıyorsunuz. Sağın hataları solu otomatikman haklı yapmaz. Burada solu konuşuyoruz, sağın çok matah bir şey olduğunu değil. Bu çalım atma gayretini bırakın artık, bakın işte top bende kalıyor hep, geçemiyorsunuz, niye bu ısrar kuzum? Sağın sorunlarını başka başlıkta konuşuruz konumuz sol şimdi. Ufuk Uras’i da tebrik ediyorum. Ona fikren verse de siyaseten destek veremeyenleri gorunce de uzuluyorum. Ufuk Uras sizler gibi ucuncu yolcu degil yalniz ergenekon operasyonuna tam destek vermisti. Yanlış örnek vermişsiniz.

    Bakın burada spesifik olayları değil bir zihniyeti konuşuyoruz. Siyaset felsefesi yapmakla siyaset yapmak arasindaki farkı görmüyorsunuz. Siyaset felsefesi aklın tüm sınırlarını zorlayarak mükemmelin peşine düşer. Siyasetçi ise her zaman gerçeklerle karşı karşıyadır, kötü ile daha az kötü arasında seçim yapar. Biz burada siyaset felsefesi yapıyoruz. Bu yüzden AKP’nin yapamadıkları falan bunları geçin. İşin felsefesini konuşalım.

    Sizin bu siyaset felsefesi noktasında temel hatalarınız var.

    Bir projeniz yok, öneriniz yok. Antitezden tez olmaz. Liberalizmle barışık değilsiniz. Dünyanın gittiği yönü bilmiyorsunuz.

    Evet, sinif farklarini kaldirma utopysi baski olmadan olmaz. Elbette bu hos bir ruyadir, bundan oz baskicilik cikartmiyorum sadece bunun yonteminin baskıcı bir rejim olmadan olmayacağını söylüyorum. Kapitalizm=sömürü meselesine ise tabii ki katılmıyorum. Vahşi olan kapitalizm değil devlettir. ABD’deki son krizde bile bu görüldü. (Bkz bir yazı)

    Sizler mevcut sistemi müdahalesiz klasik liberal sanıyorsunuz. Sorunlarının da liberalizmden kaynaklanıyor sanıyorsunuz. Hayır, aslında sorunlar tam da yapılmaması gereken müdahalelerden, izin verilmemsi gereken tekelleşmelerden çıkıyor. Bilin bakalım planlamacılık kimin hevesidir? Bildiniz, tabii ki sosyalizmin.

    Sömürü edebiyatı da bitmeyen sakız.

    Müdahalesiz liberalizm sömürü falan getirmez, vahşi devletlerin politikalarını kapitalizme, serbest piyasaya yamamayalım. Kapitalizm fakirlik yaratmamış varolan fakirliği devralmıştır. Bu kadar gerçeklerden kopuk olmanızı anlayamıyorum. (Size Liberal düşünce dergisi aboneliği önersem?)

    Dediğim gibi hiçbir projeniz yok. Nükleere ölü taklidi yaparak karşı çıkan ama alternatiflerinin neye malolduğundan habersiz çevreciler gibisiniz.

    Neyse, boşa enerji harcıyoruz. Aklımda “Bir geri vites olarak Türk Solu” başlıklı yazı var. Elim değerse yazarım, altında konuşuruz.

  100. Yazan:Suat Tarih: Eyl 25, 2008 | Reply

    Kerem bey,

    Okuduğunuzu mu anlamıyorsunuz yoksa istihza mı yapıyorsunuz anlamadım. Ben “Dünya solu devletin sekülerliği ve inançlara olan eşit mesafe laikliği konusunda hassastır (biz de öyleyiz) ancak toplumların inançları noktasında son derece özgürlükçüdür.” dedim. bana örnek diye verdiğiniz link de beni doğruluyor. Laik devlette dini törenle karşılamayı eleştiriyor. Tam da bunu dedim. Niye o örneği verdiniz?

    Ve devam ettim; “Türk solu daha başörtüsü konusunda bile “ama” demeden ortak tavır almasını beceremedi.” dedim. Yanlış mı? Batı solunun ezici çoğunluğunda bunu görebilir misiniz? Komik olmayın, karşılayan örnekler verin. (Altan vs gibi afaroz edilenler dışında tabi. Onlar sol değil üçüncü yolculara göre, onlar münafık, mürted. Tam da bu yüzden değil mi zaten, işe de bakın:)

    Altan konusunda hala niyet okumaya devam ediyorsunuz. Buna gerek yok Taraf’ın politikalarına, yazar profiline ve Taraf’ın üçüncü yolcular tarafından niçin sevilmediğine bakmak yeterli. Murat Belge yazılarını da okudum, son derece haklı. Dünyanın heryerinde bu işlerin halkın ‘hassasiyetine’ bırakılması yanlış karşılanır. Halk tarihi eserden sanattan anlamak zorunda değildir. Neden baltayı sürekli taşa vuran örnekler beriyorsunuz kuzum? Siz sanırım elitizm ile elit kitlenin varlığı ile ödevleri kısmını fena halde karıştırıyorsunuz.

    ““Laikliğin, pozitifi, negatifi, açığı, kapalısı ve hoşgörülüsü, hoşgörüsüzü olamaz. Laiklik cumhuriyetin en temel ilkesidir””

    Bu lafı edene kim saldırmış onu da anlamadım. Siz kim ile konuşuyorsunuz bana hitaben mi yazdınız? Ben bu söze katılıyorum, laiklik temel bir prensip olmalı. Devlet mevcut ideolojisi pozitivizm de dahil tüm inanç ve felsefelere eşit mesafede olmalı, yani ideolojisiz olmalı. “Laikçilik” de bir ideolojidir, sekülerizmi dayatır, (bkz başörtüsü ve kuran kursu yasakları, tevhidi tedrisat) laikçilik de yapmamalı, laik olmalı. Buna itirazınız var mı?

    Bizimkisi aslında laikçilik bile sayılmaz. Devlet tarafından finanse edilen bir sünni diyanetimiz var. Laik bir devlette bu kurumun ne işi var. Ama yook camileri cemaatlere bırakamayız değil mi, o zaman olmaz. Din devletin kontrolünde olmalı. Yerim ben böyle anlkayışı. Hayır bir de insanı aptal yerine koymuyorlar mı laiklik diye ben onu anlamıyorum.. (Laikliğe bakışım için mesela zorunlu din dersine ilişkin bir zaman önce yazıdığım şu yazıma bakılabilir.)

    Jakobenliği üstünüze alınmaya gerek yok, olaylara verdiğiniz tepkiler onu zaten size yapıştıracaktır.

    Bir diğer örnek oruç baskısına gelince. Bu toplumun çok büyük çoğunluğu müslüman. Bu çoğunluğun da büyük bir çoğunluğu oruç tutuyor. Dolayısı işe demografik olarak bir baskı unsuru ve buna dair örnek verilmek istendiğinde elbette adetler çoğunlukla doğru orantılı olactır. Yani illa temel olarak, istatistiğe giriş dersi mi verceğiz, anlamıyorum. (Tabii bir de her sene servis ediken oruç tutmadığı için babası dövdü, içki içtiği için saldırdılar vs gibi yalan haberlere de dikkat etmek lazım. Çünkü bunlar çok yapılıyor. Bir ara çetelesini tutmuş, kapattığım sitemde yayınlamıştım. Konu dağılmasın diye buraya eklemedim, dilerseniz eklerim.)

    Siz nasıl olduysa aksi yönde hiç karşılaşmamışsınız ama ben aksi yönüyle de bu baskıdan sözedeyim biraz.

    Mahalle baskısı heryerde olur, hatırlayın, seçimden önce CHP’ye oy verecek olup da AKP’nin iktidarda kalmasını isteyen finans çevrelerini. Siz onların gerçekten CHP’ye mi oy verdilerini sanıyorsunuz? Tabii ki hayır, onlara bunu söyleten “mahalle baskısı” idi. Bulundukları sosyal çevre açısndan AKP’ye oy vereceklerini beyan etmeleri imkansızdı.

    Doğan Medya Center’da gazetecilik yapan, köşe yazan bir dostum, akşam yemeği davetinde içki ikramını reddettiği için acayip tavırlarla karşılaştığını anlatmıştı geçen yıl. Özellikle de reddetme sebebi olarak herhangi bir fiziksel rahatsızlık ya da çekinceyi değil de “haram”lığını ileri sürdükten sonra. (Baştan sağlık nedeni ile reddettiğini sanmışlar, modern ya bunlar, diğer ihtimal hiç akıllarına gelmemiş.) “O kadar farklı ve aşağılayıcı davrandılar ki artık yemeklere katılmıyorum” demişti.

    Bu da bir “mahalle baskısı” değil mi?

    Bir restoran sahibi, hem yağlı müşterileri kaçırmamak için gelen talepler doğrultusunda mekanının üst katını mescide çevirmiş, hem de “aslında hiç istemiyorum ama mecbur kaldım..” gibi bir serzenişte bulunmuş. Necip medyamızın köşe yazarları da bunu mahalle baskısı olarak yorumluyor. Yuh artık.. Bu uyanık işletmeciyi “kardeşim ilkeli ol madem, çevirme, silah mı dayadılar mescit yapman için?” diye silkeleyeceğine, “vah vah geliyor islamcılarrr..” diye hayıflanmak ve bunu “piyasa”nın gücüne değil de “mahalle baskısı”na dayandırmak düpedüz ahmaklıktır.

    Mahalle baskısı salt belli bir kültürün etkisinden kaynaklanmaz, tabii ki baskın kültürün baskı tezahürü görece olarak daha belirgin, daha yaygın olacak. Ama eğer bir kavramdan ve sosyolojik analizden sözediyorsanız bütünü gözlemlemeli ve çarpıtma yapmamalısınız.

    Öyle birkaç muhafazakar yöreyi örnek verip sopa göstermek ve kendi sosyal çevresinin “mahalle baskısı”nı görmezden gelmek eğer cehalet değilse şarlatanlıktır.

    A. Turan Alkan’ın dediği gibi; bedava yaşıyor, bedavadan geçiniyor, ülkesini kavanozdan seyrediyor Türk aydını…

    Liberallik ve neoliberallik konusundaki yaklaşımıza ise Fuat beye verdiğim cevaplarda değindim. Geri vites yazsını yazabilirsem orada da değinrim. Bu sığ bakış Türk’ünden Avrupalısına tüm solun sorunu. Kolayca değişecek gibi de görünmüyor. Diyakektik bari işe yarar da biraz demokrasi, özgürlük ve serbest piyasa tarafına çekeriz diye ümit etmekten başka yolumuz yok.

  101. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 25, 2008 | Reply

    @Kerem bey, aynen katiliyorum dediklerinize, yorumum sanki sizin aktardiklariniza yonelikmis gibi durmus, oyle demek istemedim. Gunumuzdeki carpikligi vurgulayip verdiginiz kaynaktaki dogru tavra vurgu yapmak istedim.

    @Suat bey is cikisindayim, daha sonra deginirim ayrintili olarak. Ama kisa kisa ifade etmek isterim hemen.

    Bakın yine aynı hatayı yapıyorsunuz. Herşeyi güllük gülistanlık almanıza gerek yok. Mevcut sistemin olumsuzluklarıyla solu aklamaya çalışıyorsunuz. Sağın hataları solu otomatikman haklı yapmaz. Burada solu konuşuyoruz, sağın çok matah bir şey olduğunu değil.

    Babanizin vites esprisini anlatinca baska birsey demek dusmuyor ama. Tartismak ayri, gericidir demek ayri. Hele bizim memleketimizde sol geri gitmek icindir denirse, bu memleketin iliklerine kadar sag oldugunu, carpikliklikla dogrudan baglantili oldugunu hatirlatmam gerekir.

    Evet, sinif farklarini kaldirma utopysi baski olmadan olmaz. Elbette bu hos bir ruyadir, bundan oz baskicilik cikartmiyorum sadece bunun yonteminin baskıcı bir rejim olmadan olmayacağını söylüyorum. Kapitalizm=sömürü meselesine ise tabii ki katılmıyorum. Vahşi olan kapitalizm değil devlettir. ABD’deki son krizde bile bu görüldü. (Bkz bir yazı)

    Sordum ama yukarida, sinif farkliliklarini korumak baskisiz mi oluyor, once bir onu anlatin hele!

    Evet, sinif farklarini kaldirma utopysi baski olmadan olmaz. Elbette bu hos bir ruyadir, bundan oz baskicilik cikartmiyorum sadece bunun yonteminin baskıcı bir rejim olmadan olmayacağını söylüyorum. Kapitalizm=sömürü meselesine ise tabii ki katılmıyorum. Vahşi olan kapitalizm değil devlettir. ABD’deki son krizde bile bu görüldü. (Bkz bir yazı)

    Suat bey bunu iddia etmek komik ama, biliyor olmalisiniz!? Kapitalizmin temelinde somuru vardir, degere el koyma vardir. Siz atiyorum 4 saat kendi maliyetini karsilamak icin calisirsiniz, geri kalan 4 saat isverenin cebine kar olarak gider. Somuru taaa buralarda, isin temelinde, mantiginda, kapitalizme ickin birsey. Devlet ister fasizm olsun ister ultra liberal olsun hic fark etmez.

    Somuru edebiyat degil, sakiz da hic degil. Somuru icinde yasadigimiz duzenin temel niteliklerinden bir tanesi, solu buralardan tartismamalarinin sebebini de iyi anliyorum aslinda. Cok acik ve net cunku.

    Dediğim gibi hiçbir projeniz yok. Nükleere ölü taklidi yaparak karşı çıkan ama alternatiflerinin neye malolduğundan habersiz çevreciler gibisiniz.

    Ben buyuk oranda nukleere alternatif yaratmaya calisan yenilenebilir enerjilere yonelmis bir ulkede yasiyorum…Nelere mal oldugu ortadadir, 15 yil once savunduklarimiz yapilsaydi genclerimiz buralarda degisik yabanci ulkelerde yabanci firmalarin isleri icin egitim almiyor olurdu. Is as ve teknoloji yaratamadik adim atmadigimiz icin, simdi yabanci firmalar yiyecek kaymagini. Acilan yol bu olmustur maalesef. 5-10 yil sonra memleketin bircok yerinde Vestas turbinleri olacak, “geri kafali solcu Fuat demisti” diyeceksiniz.

    Proje kismina gelince. Ne projesi? IMF politikalarini uygulamak proje mi oluyor? Ne projesi?
    Sayayim isterseniz, YOK u kaldiralim, diyaneti kapatalim onun yerine egitime 10 kat para ayirip demokratik parasiz egitim verelim, sifirdan bir anayasa yapalim, mevcut baskici tum yasalari ortadan kaldiralim, Darbecilerinin hepsini birden yargilayalim, say say bitmez…proje mi yok, turkiye proje mezarligi! Geri vites olarak gordugunuz solun talepleri ise 20-30 yillik aralarla gerceklesiyor. Nasil geri vites ise.

  102. Yazan:TT Tarih: Eki 3, 2008 | Reply

    Fuatogl Melih Pekdemir‘in yazisinda irkci fasistlerin yazdiklarina benzer ne gordunuz? Merak ettigimden soruyorum.

    Bir başka Melih Pekdemir yazısı: “Elbette türban takmak da bir hakikat ama şimdi özgürlük filan değil. Velev ki öyle sayılsın. Ama tek bir özgürlük on özgürlüğün canına okuyacaksa, on hayati yasak getirecekse; bizden bu kadar, sayımız suyumuz yok: Türbana karşıyız arkadaş! Çünkü özgürlükçüyüz ama salak değiliz…”

    ….

    Özgürlükçüyüz ve faşistlerden şikayetçiyiz ama tüm bunları bir avuç sol için istiyoruz. Gücü elimize geçirince faşistlerden daha faşist olmasını da iyi biliriz…
    İmza:Salak Olmayan Özgürlük Savaşçısı Melih PekDEMİR!

    Sanıyorum yukarıda sayın snibe’nin belki on kez ısrarla sorduğu sorunun cevabı açık edilmiştir..

  103. Yazan:fuatogl Tarih: Eki 3, 2008 | Reply

    TT, yazilanlari anlayamiyormusunuz?
    tek bir “ozgurluk” 10 ozgurlugu oldurecekse karsiyiz diyor adam. Bunun neresinden fasistlik cikardiniz anlamadim. Aslinda Pekdemir in o konudaki ozgurlukcu tavri dogru ve tutarli olan tavirdir, palavra yemeyen bir tavirdir. Bende turbana karsiyim, fasist mi oluyorum simdi?

    Sunu demek istiyor, ozgurlukculugu ermirleri yerine getirme ozgurlugu olarak gorup ve tum diger ozgurlukleri dislayan bir ozgurluk soylemi gelistirirseniz ben bunu yemem arkadas, turban benim icin bir ozgurluk meselesi olamaz diyor. Takan taksin, ama ozgurluk kavraminin icinin bosaltilmasina izin vermemek lazim diyor.

    Melihin sloganini alip gosteri yapan ODTU lu ogrencilerin basinda fes de vardi, dikkat ettiyseniz…

    Ikincisi, mesela Ankara SBF gibi yerler zaman zaman sol goruslu insanlarin agirlikta oldugu yerler olmustur. 100 Metre uzaginda evim var, gider gelirim memleketteyken. Girildigi zamanlarda daha tek bir turbanlinin burnunun kanadigini gormedim, gorende yoktur – yok oyle birsey. Demagoji yapmayalim o yuzden. Demagoji yapmadan, anlatilmak istenen seyi anlamaya calisalim.

    Pekdemir aydan gelmis bir insan degil, fikirlerini de benimseyen birisi olarak, ve ayni dergi icin emek vermis birisi olarak asagi yukari ayni cizgide fikirlere sahip oldugumu soyleyebilirim. Eger sizin icin turban meselesine karsi tavir takiniyor olmak fasistlikle esdeger ise, bence biraz fasizm okumasi yapmakta fayda var – yoksa fasizm tarafindan 25 yil boyunca yargilanmis insanlara fasist demek gibi absurdluklere gireriz.
    Dikkat ederseniz kilik kiyafet yasaklarini savunmak degil, ozgurluk kavraminin icini tamamiyle bosaltan soylemlere prim vermemek gibi bir kaygi var. Sahsen icinde bir “direnis” olmasindan hep sempatiyle bakmisimdir insanlarin zihnini acabilme potansiyeli acisindan, acikcasi artik oyle dusunmuyorum. Hatta onu birakin, genel ozgurlukler meselesi acisindan zararli oldugunu bile dusunuyorum artik. Foucault muco hikaye yani.

    Size biraz daha uzun bir Pekdemir yazisi, ne demek istedigi aciktir herhalde:
    http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=17485

    Hayat fikirlerimiz icin cok guzel bir laboratuvar. Maalesef hergun dogrulaniyor kaygilarimiz.

  104. Yazan:fuatogl Tarih: Eki 3, 2008 | Reply

    TT,
    Okumazsiniz belki diye, aradan bir parca veriyorum:

    […]Her neyse, gündemdeki türban sorunu karşısında, kamusal alanda “hizmet alanlar ve hizmet verenler” ayrımının yapılması (yani önkoşulsuz bir özgürlük savunusu yerine sınırlı bir özgürlük tanımı!) özgürlükçü solcular tarafından genel kabul görmüştür. Üniversitelerdeki türban sorunu, kuşkusuz, dayatmaların olmadığı bir ortamda ve genel özgürlükler mücadelesinin doğal bir parçası olarak ele alınabilirdi; bunun yüksek öğrenimle sınırlı olduğunun altı çizilir, hizmet alanlarla sınırlı olduğu belirtilir ve bu kadar patırtıya da mahal verilmezdi. Ancak AKP hükümeti, türban sorununu, böyle bir önkabulün bütünüyle dışında bir dayatma olarak gündeme getirmiştir. Üstelik hizmet alan konumundaki türbanlı öğrenciler, bu taleplerini derhal bir adım öteye götürmüşler, onların “tanımı da biz yaparız fetvayı da biz veririz” diye çığırtamaya başladıkları bir ortamda, devrimcilerin bağımsız siyasetlerinin önemi bir kat daha artmıştır. Haliyle bu memleketin özgürlükçü solcuları da, mesela ODTÜ‘lü öğrencilerin “özgürlükçüyüz ama salak değiliz” tepkisinde simgeleşen bir tavrı almayı tercih etmişlerdir. Mevcut hükümete payanda olmayı reddetmişler ve kendi bağımsız siyasetlerini dile getirmişlerdir. Çünkü özgürlükçü solculuk, kesinlikle ve her şeyden önce zalimlerden bağımsız siyaset üretebilmek mesleğidir. Bu tavırlarını da önyargılı olmayan herkesin kolayca anlayabileceği bir şekilde sergilemişlerdir. Nitekim Tarhan Erdem şöyle demiştir: “Gençler hem üniversiteye istedikleri giysiyle gelinmesini ilan ediyor hem de iki aydan beri oynanan oyuna itiraz ediyor ve kolayca aldatılabilen, ne yapılmak istendiğini anlamayan insanlar olmadıklarını söylüyorlardı.”[…]Melih Pekdemir

  105. Yazan:TT Tarih: Eki 3, 2008 | Reply

    Fuat Bey Melih Pekdemir’in bahane kısımlarıyla(siyasi nedenler AKP vs.) ilgili link vermişsiniz…Asıl yazısına dayanak yaptığı fikirleri çok daha farklı…Yani ortada AKP olmasa da kendi fikriyatı iktidarda olsa O, yasakçıkafalı laiklerden hiç farklı biri değil…

    Alıntısını verdiğim yazının dayanak noktalarından birini şu satırlar oluşturuyor…

    Sorunu sadece onların “inanç özgürlüğü” çerçevesinde ele almak, özgürlüklerin imha edilmesini baştan kabul etmektir. Unutulmamalı ki, türban özgürlüğünü savunan kesimlerin fıtratında, kadınların başının açık gezmesi günahtır. Onların fıtratında türban özgürlüğünü savunmak, başı açık gezmeyi yasaklamakla eş anlamlıdır. Kadınların inançlarının gereğini yerine getirmek yanı sıra, erkeklerin de inançlarının gereğini yerine getirmek “özgürlüğü” adına, bu kez, “başı açık gezen kadınlar bizi günaha sokuyor” denilmeyecek midir? Zinhar günah işleyenin de günaha sokanın da İslam inancında katli vaciptir. Katli vacip bulmak ya da cinayet özgürlüğünü savunmak, yaşama özgürlüğü yerine ölüm özgürlüğünü savunmak anlamına gelmeyecek midir?

    Bu kafa yapısıyla ve gerekçelerle sadece başörtüsü değil,her türlü dini hayat rahatlıkla yasaklanabilir. Zaten laiklerin gerekçeleri de aynı değil mi?
    O halde aynı kafanın “komünizm tehlikesi” varsayarak işkencelerden geçirdiği solcuların durumunu da mazur görebilirsiniz. Onlara yapılanlar da özgürlük adına yapıldı denilebilir netekim!..

  106. Yazan:fuatogl Tarih: Eki 3, 2008 | Reply

    TT bey, meseleyi hala ıskalıyorsunuz ve temelsiz bir yasakcılığa gidiyorsunuz. Şimdi fikri iktidarda olanların yasakcılığını biliyoruz. Ben Pekdemirin geldiği siyaseti iyi biliyorum, açıkcası göremedim öyle bir yasakcılık.

    Şu şekilde okursanız tartışılan şeyin özünü daha iyi anlarsınız paranoya kurmaktansa:

    Sorunu sadece onların “inanç özgürlüğü” çerçevesinde ele almak, özgürlüklerin imha edilmesini baştan kabul etmektir.[…]

    “Laiklerin gerekçeleri” nedir bilmiyorum. Ben laikliği savunuyorum, hayati bir mesele olarak görüyorum ama türbanın yasaklanması gibi bir absürdlüğü savunacak değilim. Bir hak ihlalidir açık bir şekilde. Ama genel bir özgürlük meselesinin “merkezi” olarak görmüyorum, bir “özgürlük mücadelesi” değil bana göre! Bir emri(öyle algılanıyor) yerine getirmek özgürlüğün içini dolduramaz. Ve özgürlüklerin her alanda kısıtlandığı bir ortamda, türbanın merkezi bir özgürlük meselesi olarak alınması, gerektiğinde dayatılması hiçbir şekilde özgürlük kaygısı taşıyan birisi için ciddiye alınamaz. Bu özgürlüğün içini boşaltmak anlamına gelir, kaldı ki birçok kişinin aile abi çevre baskısıyla türban taktığını, türbanı bahane edip kızları üniversiteye yollamayan ailelerin olduğunu biliyoruz, bu bunları da görmezden gelmek anlamına gelir.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Eki 31, 2008: Son 90 günün en çok okunan makaleleri : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin