RSS Feed for This Post

Türk solunun yeni misyonu

20080715_derin_dusunce_org_turk_solu.jpgBeyaz Türk ırkçılığının artık giderek sıradanlaşmaya başlayan hezeyanlarının yeni bir örneğini, Birgün gazetesinde Mithat Sancar’ın, “Türkiye’den Irkçılık Manzaraları: İzmir’in Mardinlileri” başlıklı yazısından öğrendim. Sancar, Hikmet Çetinkaya’nın 30 Kasım 2007 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki köşe yazısında okumuş bu son cevheri…

Çetinkaya şöyle yazmış:

“İzmir Konak Belediye Meclisi’nde meclis üyelerinin çoğunluğu Mardinli… İzmir’de Mardinliler Konak’ı işgal etmiş. Dönerciler, kokoreççiler o güzelim Halit Ziya Bulvarı’nın içine etmişler… Bir süre önce İzmir’de o çirkin görüntüleri görünce çok üzüldüm… O güzelim kent giderek İzmirlilerden uzaklaşıyordu…”

Bir de bir zamandır beyaz Türk ırkçılığının klasikleri arasına girmiş olan ve kendisine yakıştırdığı isimle tam bir mizah örneği sunan “Türk Solu” dergisinin en son performansı çıkmış piyasaya; “Alışverişimi Türk’ten yapıyorum, param PKK’ya gitmiyor” yazılı rozetler dağıtmaya başlamış bu derginin promosyon sorumluları…

Daha önce de çeşitli zamanlarda “Kürt yemekleri yemeyin”, “Kürt müziği dinlemeyin” gibi bildiriler yayınlayan bu grup, bu rozet kampanyasını desteklemek için sarılmışlar gene kaleme, kağıda ve bir yandan “Hiçbir yerde Türkçeden başka dil kullanmamalıyız, kullananlara da taviz vermemeliyiz” derken, diğer yandan “Türk’üm diyen herkesin önündeki en acil milli ve devrimci görev”in özellikle ekonomide olduğunu, “düşmana” karşı verilecek temel savaşın bu alanda olduğunu yazmışlar. Yani bu “devrimci ekonomik mücadele doktrini” temel olarak “alışverişlerimizi Türklerden yapmak – Kürtlerden yapmamak” gibi oldukça tekamül etmiş, derin bir tefekkür ürünü olan bir prensibe dayanıyor.

Aslına bakılırsa, inşaatında Kürt işçilerin çalıştığı binalarda oturmamak, mutfaklarında Kürt aşçı ve yamakların çalıştığı lokantalarda yemek yememek gibi yeni faaliyetlerin de gerekliliği ortaya çıkıyor. Bu yüzden her lokantanın ya da binanın kapısında şu türden bir tabela olmalı mesela: “Bu binanın inşaatında / yemeklerin pişirilmesinde Kürtler çalışmıştır / ya da çalışmamıştır” gibi… Ya da kapıya yedi göbekten etnik köken şeceresini gösteren bir belge konmalı mesela… Buruşmayacak şekilde, bir şeffaf naylon dosya içine güzelce konulursa iyi olur; güneşte solmaz, yağmurda erimez… Ama bu yedi göbek nasıl bulunur ve ispatlanır, onu bilemem… Tabii, başka seçenekler de gündeme gelebilir; mesela çoluk çocuk bütün Kürtlerin göğüslerinin üzerine -bir zamanlar Yahudiler için uygulandığı gibi- sarı bir yıldız (ya da daha yaratıcı bir işaret) konulabilir…

Bu doktrin çerçevesinde, savaşa katılacak olan “ekonomi devrimcilerinin” Mardin’e falan da asla gitmemeleri gerekir; çünkü orası bildiğiniz gibi Mardinli kaynayan bir şehirdir ve lokantalarında bol miktarda Mardinli çalışmaktadır; tabii ki binalar, oteller de Mardinliler tarafından inşa edilmiştir. Bu Mardinliler ise Kürt ve Arap gibi “Türk olmayan” her tür insan olabilir… Yani bu durumda “Türk olmayan” bir ekonomiye çok büyük bir hizmet edilmiş olunur… Yani mazallah!

Neyse, “Mardinlilerin çirkinliklerini”, “Kürt yemekleri ve müziklerini” dert edinenler, verdikleri mücadelenin ayrıntılarını düşünedursunlar; artık beyaz Türk ırkçılığı gizlenmeye, lafı dolaştırmaya gerek duymuyor; samimi, dürüst bir şekilde içini dışarıya açıyor… Yani “içi dışı bir” artık. Bu tabii ki çok hayırlı bir gelişme. Özellikle bu memleketi zihinlerinde bölmüş olanların bölücülüklerinin böyle ortaya serilmesi, açıkça bilinmesi, onların böldüklerini nasıl birleştirmemiz gerektiği hakkında da ipuçları veriyor.

Birleştirmenin ipuçları, adını “Kürdistan” olarak telaffuz etmekten korktuğumuz, bir iç tüketim malzemesi olarak varlığı “tehlike” olarak ilan edilip, kriz nedeni olarak tüketilen “Kuzey Irak”tan geliyor mesela…

Geçtiğimiz günlerde yaşadım böyle bir deneyimi… Irak’ın kuzeyindeki Kürdistan bölgesinde… Beyaz Türk ırkçılığının bir başka “tehlike” olarak adlandırdığı Fethullah Gülen hareketinin okullarını ve bölgeyi biraz olsun yakından görmek maksadıyla gittiğim Erbil ve Kerkük’te…

Kuzey Irak’ta 1994’ten bu yana faaliyet gösteren Feza Eğitim Kurumları’na bağlı 7 okul bulunuyor. Bu okullarda Kürt, Türkmen, Arap, Keldani, Asuri; Müslüman ve Hıristiyan öğrenciler okuyorlar. Türkçe, İngilizce, Kürtçe ve Arapça dillerini öğreniyorlar…

Dile kolay; dört dil öğreniyorlar, dört dilde birbirlerini anlıyorlar… Türkçe, Kürtçe, Arapça dillerinde birbirlerinin şarkılarını söylüyorlar; birbirlerinin halkoyunlarını oynuyorlar…

“Koskoca Türkiye”nin beyaz ırkçılarının hem korkuyla hem aşağılayarak baktıkları “Kürdistan”da, Türkiye kökenli okullar verdikleri barış mesajına cevap buluyorlar. “Küçücük Kürdistan”da, bütün iç gerilimlere ve çatışma potansiyeline rağmen, bölünmeye karşı, “bir arada yaşayarak, içiçe geçerek” nasıl durulacağının mütevazı dersi veriliyor.

Kürdistan bölgesi için o topraklarda Kürtlerin, Türklerin, Arapların, Asurluların, Keldanilerin bulunması zenginlik yaratıyor… Aynı Türkiye’de Türkler, Kürtler, Ermeniler, Çerkesler ve içiçe geçmiş daha bir çok kültürün olmasının yarattığı zenginlik gibi…

Beyaz Türk ırkçıları anlamasalar bile, savaş açsalar ve bölseler de, insanlar aslında burada da iletişim kurarak birbirlerini tanıyorlar ve kalplerinde çoğalıyorlar. Orada veya burada, “sınır”lı milliyetçiliklerin ve onların en uç tezahürü olarak ırkçılığın tersine, çok daha evrensel bir mesaj dolaşıyor.

Bu durumda, bu evrensel mesajın yaşamasında varlıklarıyla destek verenlere, bizim zihnimizin pencerelerinin, sınırlarının açılmasını sağlayanlara savaş açmak değil; teşekkür etmek gerekir.

Hiç olmazsa onların dillerinden bir şeyler öğrenerek, mesela Kürtçe “zor spas” diyerek, çok teşekkür ederek…

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Türk Solu 

Kendini « sol » olarak tarif eden hareketler hiç olmadıkları kadar zayıf ve bölünmüş bir tablo çiziyorlar bugün.  Türk Solu Dergisi’nin ırkçı söylemlerinden CHP’nin darbe çağrılarına uzanan bir kafa karışıklığı hakim. Muhalefet boşluğunun müzmin bir hastalığa dönüştüğü şu dönemde Türk solu bu boşluğa talip olabilir mi? Daha önce Dikkat Kitap kategorisinde yayınladığımız Pozitivizm Eleştirisi gibi bu kitap da Türkiye’deki sola tarafsız bakan bir çalışma. İyimser görüşler kadar geçmişe dönük ağır eleştiriler de var. İlginize sunduğumuz 82 sayfalık bu kitap Türkiye’deki “sol” grupların sorgulamalarına, projelerine ışık tutmak amacıyla derlenmiş makalelerden oluşuyor. Kitabı buradan indirebilir ve paylaşabilirsiniz. Kitapta ele alınan başlıca konular: Solda özgürlükçü hareketler, 68 Kuşağı, Devrimci sol, Kemalizm, ulusalcı sol akımlar, Sol ve İslâm, Cumhuriyet Gazetesi.

Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

 Derin Düşünce nedir?

Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir?  Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır :)

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 102 Yorum

  2. Yazan:Recai Yahyaoğlu Tarih: Tem 28, 2008 | Reply

    “Alışverişimi Türk’ten yapıyorum, param PKK’ya gitmiyor” yazılı rozetlerin dağıtılması ve çıkan anlamın tüm kürtleri kapsıyor olması çok yanlış…

    Bu cümle solcuların hezeyanlarının ne boyutlara vardığı hakkında bizlere önemli bir kanıt sunuyor o kadar…

    Toplumsal barışı bozmaya yönelik bu ifadeler ülkenin şu anda en çok ihtiyacı olan birlik ve bütünlüğe darbe vurmaktan başka bir işe yaramayacaktır…

    Zira akıllı olmamızın en önemli olduğu zaman dilimlerinden geçiyoruz.

  3. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 29, 2008 | Reply

    Yazıda belirtilen ırkçı yaklaşımları bence “sol”a atfetmek doğru değil.Elbette sayın Kentel aydın sorumluluğuyla aslında hiç de yabancısı olmadığımız hastalıklı ideolojilere dikkat çekmiştir.Ancak bu “sol”kavramını kullanan her kesimin “sol”u temsil ettiği anlamına gelmez.Kısacası bu tipleri ciddiye alıp sol olarak değerlendirmemek lazım.Zira ona bakarsanız Eergenekonun beyin takımı oluşturan Cumhuriyet gazetesi yazarları,chp ve kürt düşmanlığını her fırsatta kusmakta sakınca görmeyen malum kesimler de kendilerini solcu hatta sosyalist olarak tanımlamaktalar.

  4. Yazan:snowqueen Tarih: Tem 29, 2008 | Reply

    Yuhtur artık ya.
    Yuh bile az kalıyor.

    Fethullah Gülen hareketi propagandası yapacağım diye Türk solunun yeni misyonu=ırkçılık çıkarımı yapmak nasıl bir akıl tutulmasıdır.
    Araya da “beyaz” sıkıştırayım da islami sermaye “zenci” gözüksün.

    Böyle yazılar yayınlamaya devam ettikçe sadece kendin çal kendin oyna şeklinde tek bir ideolojik perspektifin hakim olduğu bir yere dönüşüyorsunuz.

  5. Yazan:blue Tarih: Tem 29, 2008 | Reply

    snowqueen,

    Yazar nerede Türk solunun yeni misyonu=ırkçılık çıkarımı yapmış. Göz ucuyla okuma yapmışsınız, önce bir yazıyı okuyun. Yazar, ulusalcı Türk solu dergisinden bahsediyor. Ve bu derginin de kendisine yakıştırdığı isimle mizah örneği sunduğunu söylüyor. Siz hiç Türk solu dergisi okudunuz mu? Bir okuyun bakalım, ondan sonra yorum yazın.

  6. Yazan:snowqueen Tarih: Tem 29, 2008 | Reply

    @blue

    Türk solu, “Türk Solu” dergisinden mi ibaret?
    Bu yazıda böyle şirin şirin niyet okumalar var, “beyaz türk ırkçılığı”gibi.
    Kim beyaz türk kim değil?
    Beyazlık ölçüsünü ideolojik gibi göstermek sonra da “beyaz türklerin en büyük düşmanı” olarak Gülen cemaati okullarının propagandasını yapmak hiç etik değil.
    BU beyefendi kürtlere gösterdiği “yaşasın halkların(pardon müslümanların) kardeşliği” tavrını Ermenilere, ateistlere, alevilere de gösteriyor mu acaba?

  7. Yazan:kapistonai Tarih: Tem 29, 2008 | Reply

    sol politika boşluğunu, sol adına böylesine akımların doldurduğu bir gerçektir. lakin bu tip yazıların bayraktırlığını yapan kütahyalı ve türevlerinin bu yazıları eleştiri bir tarafa sadece kışkırtma mayeti güderek yazdıkları düşüncesindeyim.(diğer tarafatan türk solunun bu yeni halini öğrendiğiniz kaynağa bakarsak ilginç bir durum çıkıyor ortayaya neyse küçük bir ayrıntı). zira kkk posteri altında sol eleştirisi yaptığını zannetmenin başka bir açıklmasını göremiyorum.

    yazıya ilham veren izmir tespitine binaen çok yaygın olarak kullanılan ve demokrasi cengaveri tayyip tarafından da dillendirilen bir diğer tespiti, ‘gavur izmir’ üzerinide bir demokrasi yazısı döşenmenizin beklentisi içine girdim. bu derece ilham vereceğini zannetmiyorum ama yazının başınada luther king fotoğrafını koyarsanız belki bir faydası olur. hem amerika, libarelizm, fetullah hocaya bağlamak daha kolay olur.

  8. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 29, 2008 | Reply

    Bu ‘Türk Solu’adlı ırkçı derginin de ne çok sözcüsü varmış.Adamlar resmen ırkçılık yapıyor,fakat yazar foyalarını ortaya çıkardı diye birileri rahatsız oluyor.Bu kadarına da pes artık!Madem faşistlerin avukatlığı yapılacak,bari solculuk maskesiyle yapılmasın.

  9. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Tem 29, 2008 | Reply

    “Kütahyalı ve Türevleri…” 🙂

    Herhalde Murat Belge’de onlardan birisi:

    http://www.taraf.com.tr/yazar.asp?id=69

    # 27.07.2008 – Sınıf mücadelesi
    # 26.07.2008 – Politikasızlık politikası
    # 25.07.2008 – Fethi Naci
    # 22.07.2008 – Gene “bildiri”
    # 20.07.2008 – Formel demokrasi
    # 19.07.2008 – “Sol” ve Ergenekon

    (Bu yazılarını mutlka okuyun, verdiğim linkin en altında.)

    Entelektüel açıdan darmaduman edilmiş tutarsız düşünceleri ısrarla savunanları görmek üzücü.

    Neyse ki M. Belge gibi, Hasan Cemal gibi, Ali Bayramoğlu gibi “Kral Çıplak” diyen ‘sol’cular var. Gittikçe de çoğalıyorlar. Zihinlerini faşizmin derin sularına demirleyemeyenler de ezberleri bozuldukça onlara katılıyor.

  10. Yazan:fuatogl Tarih: Tem 30, 2008 | Reply

    Snowqueen, çileden çıkmanızı anlayabiliyorum. İşin üzücü tarafı, bu kafalarla kontr-gerilla yı mıhlayacaklar, fakat onun en basit ve düzeysiz yöntemine kanarak. Biraz aklı başında olan bir insan, bunlar kimdir, solun neresindedir, kaç kişidir, genel olarak sol içersinde nasıl karşılanıyor diye aklı başında her insandan beklenebilecek birşeyi talep etmek, “derin” mekanlarda bile bize bir lüks sanırım 🙂

    Hele birde sanki yeni bir olaymış gibi sunulması yok mu, bu adamlar ayda mı yaşıyor dedirtiyorlar. Söz konusu kampanya bile en azından 2 yıldır var. Üstüne biraz fethullah gülen, ardından yapmak istediğimiz nitelikli entellektüel “etkiye” ulaşıyoruz:

    Bu cümle solcuların hezeyanlarının ne boyutlara vardığı hakkında bizlere önemli bir kanıt sunuyor o kadar… (zokayı yutan ilk yorumcu arkadaş)

    Servis edildikten sonra amacımıza ulaştık yani! Koca koca adamların bu tazr yöntemlere itibar etmesi samimi olarak söylüyorum çok üzücü.

    Olayları biraz takip eden bir insan, bu yapı ve çevrelerin pek de “doğal” olmadığını, genel kabul görmeyip tamamen bu ülkenin soluna, kürtlerine, ermenilerine, alevilerine yıllarca fütursuzca saldırdığını bilir ve bu yöntemlere tenezzül etmez.

    Son 10-15 yıldır bu çevrelerin sistematik saldırı ve polis vs. ile işbirliği içersindeki üniversite saldırılarına ilişkin tonlarca açıklama duyuru yapıldı, hep de değişik sol çevrelerden. ülkücü, milliyetçi, bazen işçi partili gruplarla bir olup sayısız saldırı yapıldı. Bunları görmezden gelip aynı kesime mal etmek çok ayıp bence.

    2 tıkda onlarca açıklamaya ulaşabilirsiniz:
    http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=5&ArsivAnaID=13775
    http://www.evrensel.net/03/05/06/gundem.html#2
    http://www.aleviforum.com/archive/index.php/t-22703.html
    http://www.kizilbayrak.org/ekimgencligi/2003/60/sayfa_17.html
    http://ankarasgd.org/showthread.php?t=15035
    http://www.rizgari.com/modules.php?name=News&file=article&sid=13353

    Çoluk çocuk bile görmüş:
    http://www.sosyalistforum.org/showthread.php?p=5686

    Solla, alevilerle, kürtlerle ilgili değişik değişik yerler. Ne olduğunu zaten yıllar önce maal etmeyeçalışdığınız kesim açıklamış, dikkat çekmiş cebelleşmek zorunda kalmış. Açık değil mi yapılan şeyin ne olduğu?

    Bu çevre, “Yılın faşist adayı” başlıklı, ülkedeki en faşists örgüt kim diye anket düzenlemişti, verilen seçenekler ise DTP, ÖDP, EMEP, Birgün Gazetesi, Gündem gazetesi, tabi unutmadan; ÖDP üyesi, Birgün yazarı Hrant Dink de sayılmıştı ek olarak. Aynı kişiyi, “Türkiye bir düşmanını kaybetti” diye andılar. MHP liler bile “ne oluyoruz lan” oldular. Onlar bile çaktı davayı.

    Burada da sergilenen onaylayıcı tutum, yani oltayı yutanlar olduktan sonra bu tarz “troll” siyasetler için her zaman varlık şansı doğacaktır. Başka memleketlerde gülüp geçeceklerinden dolayı, böyle alengirli işlere kimse bulaşmaya kalkmaz, varlık zemini bulamayacağı için. Ama bizde bulabiliyor maalesef, sizlerinde katkılarıyla. O zaman dürüst işleri bırakalım, başkalarının adına işler çevirip, aynı kesimlere yönelik malzeme olarak kullanalım. Çamur atma yarışına tutuşalım.

    Murat Belge vs. mevzuu için geç şimdi, ama o şekilde yazdıklarının malzeme edilmesi çok anlamlı diye not düşmek gerekir başka bir zaman hatırlamak için. Dikkat edilirse, “sol” sola karşı malzeme ediliyor. Tutarlı malzeme olmayınca mecburen başvurulan yaygın bir yöntem. “olayları yorumlama tarzınızı paylaşmıyoruz şundan şundan dolayı, ama hem darbeye hemde iktidar politikalarına hep karşı olduk” demenin bizim memleketteki doğal karşılığı. Arada güme götürülmeye çalışılan bu doğru tavırdır, yoksa ne diye durduk yere herkes birden sol vs. ye ilişkin kelam etmeye çalışsın? Ülkede belirleyici, iktidar olan bir güç mü? Yooo.. Bazıları utanmasa kontrgerilla/derin devlet solun ürünüdür filan diyecek bu gidişle.
    Bu ülkenin kendi iç dinamikleriyle demokrasi geliştiremiyeceğine inan kesimler, bunun bir mücadeleden geçtiğini artık görmek istemeyen insanlar, sadece bunu AB vs. gibi yapılarla gerçekleştirebileceklerine inandıkları için, seçtikleri yolun en doğrusu olduğuna inandırmaya çalışıyorlar kendilerini. Diğerlerini de, en düzeysizinin yukarıdaki yazı ile örneklenen yöntemler serisiyle itibar edilmez göstermeye çalışarak. Herhangi bir karşıt görüşe tahammülleri yok, “mantıklı” duruşlarının cilasını çizebilecek. Yine “emek ve özgürlük mücadelesi illa öyle birşeye(AB) endekslenemez” diyenler ise içe kapanmaya hevesli olmuş oluyor düz mantık ile. Ve dikkat edersek, bu düşüncedeki insanlar hiçbir yazılarında özellikle ülkemizde gündemde olması gereken emekten, yoksulluktan, sendikal haklardan, sosyal adaletten bahsetmiyorlar hiç. Bu tavrın da adı solculuk olmuş oluyor. Nasıl olsa bunlar AB ile birlikte bize bedava gelecek! Murat Belge gibi bu ülkede Althusser, Gramsci yi ilk fark eden bir insanın bu pozisyona gelmesinin tek bir açıklaması olabilir; “yaşımız da artık kemale erdi, en azından ortalama bir ‘adabına göre’ kapitalist ülke düzeyine gelelim ki çarpıklık bari azalsın, gerisi belki gelir” gibi kendisinin de defalarca itiraf ettiği bir açıklama. Günümüzde, bu şekilde “tekçi” bir tutum nasıl sol değilse, aynı şekilde, dünyadaki yeni konjoktür ve ilişkilerin baskısıyla tek parti siteminden vazgeçmek zorunda kalan ismet paşa da demokrat değildir otomatikman, 50 yıl geçmesine rağmen ortalamanın çok altındayız. Biçimsel şeylerin bir işe yaramadığını en iyi tecrübe etmiş bir toplum iken, yine aynı biçimsellikten medet umuyoruz. Allah akıl fikir versin…

  11. Yazan:sensakrak Tarih: Tem 30, 2008 | Reply

    Engin Ardıç’tan:

    Cirmi kadar yer yakar

    Bazı gazetelerde, “solun Ergenekon konusunda niçin sessiz kaldığı” ciddi ciddi tartışılıyor. “Eski solcular” olarak nitelenen bazı yaşlı arkadaşlar üzüntülerini dile getirdiler.

    Sözü edilen sol, elbette CHP gibi “sahte sol” değil, gerçek sol, yani sosyalistler… Sahte solun bu konuda tutumu belli, onlar ve de onları tutan gazeteler Ergenekon’un “avukatlığına” soyundular (bu deyim ve ayrıca her türlü kem söz liderlerine aittir, bize değil.)

    Sosyalistler, ve de çeşit olsun diye de, geçen yüzyıl kalıntısı komünistler… Pembeler ve kızıllar…

    “En parlak devrinde bile” oy oranı yüzde üçü bir türlü aşamamış bir siyasi hareket, Ergenekon konusunda tavır takınsa ne olur, takınmasa ne olur? Diye sorulabilir.

    Sorulur ve laf biter.

    Aslında yazı da burada bitti ama sürdürmemiz gerekiyor. Lafı kesersem, sayfa sekreterinden “çok kısa oldu ağabey, yoksa sen kendini Şinasi Nahit mi sandın” suçlaması gelebilir!

    Aklı başında solcular, yanıtı da kendileri buldular: Sol bu konuda tepki vermiyor, meseleyle ilgilenmiyor, çünkü sol aslında Kemalist!

    Yani, Cumhuriyet Halk Partisi’nden temelde hiçbir farkı yok, yalnızca onun azıcık pembesi… Onun için İsmet İnönü, Erdal İnönü gibi kişileri de “solun lideri” sanırlar.
    İlgilenmiyor, çünkü sol, halkın değil “devletin solu”…

    Halkla hiçbir ilgisi yok ve olmadı. Halka en yakın olduğu nokta, 1965 seçimlerinden önce, merhum Mehmet Ali Aybar’ın radyo konuşmalarında hâlâ kulaklarımda çınlayan “ırgatlaaaar, marabalaaaar” seslenişi olmuştu!
    Sonra Aybar döndü, “olur mu ya, biz sizi bu kadar bilinçlendirmeye çalışıyoruz, siz gidip gidip oyunuzu zengin partilerine veriyorsunuz” dedi ve niçin asla iktidara gelemeyeceklerini de daha o günden kendisi bulmuş ve açıklamış oldu. (Bu, sözünü ettiğim gazetelerin niçin “az sattıklarını” da açıklar.)

    Devletçi solun refleksi elbette zurnanın zırt dediği yer geldiğinde halkı değil bürokrasiyi korumak olacaktır.

    “Susurluk’ta gösterdiğiniz duyarlılığı şimdi niçin göstermiyorsunuz?” sorusuna verecek yanıtı da yoktur tabii.

    Ikınıp sıkınmamak ve büsbütün rezil olmamak için de “bizi ilgilendirmez” tavrını takınacaktır, netameli meselelerde!
    İlgilenseydi, örneğin attıkları zaman mangalda kül bırakmayan işçi sendikaları, 1 Mayıs günleri Taksim Meydanı’nda hır çıkarmak gibi ucuz kahramanlıklarla yetinmez, TÜSİAD toplantısına katılıp o saçmasapan yeni anayasa taslağına karşı tavırlarını koyarlar, Kenan Evren Anayasası’na karşı da yirmi altı yıldır popolarını kaldırıp kendi önerilerini geliştirirlerdi!

    Ama ağlamak kolay, çözüm düşünmek zordur.
    Yeterli oy toplayamayıp meclise giremeyen Baskın Oran’ı burada saygıyla selamlamak isterim: “Ben solcu olarak darbecileri tasfiye etmek için AKP’yle koalisyon yaparım, önce bundan yararlanırım, ona karşı muhalefetimi sonra yaparım” dedi.

    Yeterli oy toplayıp meclise girmek başarısını gösteren Ufuk Uras’ı da saygıyla selamlarım: Meclis soruşturması açılması için imza kampanyasına kalkıştı ve bunu da başardı.
    Ama bakınız, solcu geçinen başka bir adam, savcıya bok atmak için ne yazıyor: “Meğer İlhan Abi ihtilalciymiş de haberimiz yokmuş!”
    Düzgün bir gazetede, bunu söyleyeni “haber atladığı için” işten kovarlar!

    Hem de bugünün değil, kırk yıl öncesinin bayat haberi…

    http://www.sabah.com.tr/2008/07/30/haber,56A5EC911E8743829672D929132E5E3A.html

  12. Yazan:snowqueen Tarih: Tem 30, 2008 | Reply

    @Kapistonai
    “gavur İzmir”:))iyiymiş.

    Türk Solu dergisinin sözcüsü kim onu anlamadım?

    Bir de basit bir uyarı, eğer Türksolu’nun yeni misyonu derken cin fikirlilikle sola gönderme yapma niyeti taşınmıyorsa Türk Solu özel bir isim(zira bir dergi )kesme işareti falan konsaydı bari!

    Enteresan olan yukarıdaki yazıda alıntılanan kişinin Birgün gazetesinden olması, hani şu Ergenekon mevzuunda “yiyin birbirinizi” diye manşet atan gazete, onlar da mı faşist?
    Ertuğrul Kürkçü de mi faşist?

    Bir ezikliğiniz mi var Suat Bey, biraz da faşist kelimesini ben kullanayım diye? Esirgendimi yıllarca sizden başkasına faşist diyebilme(özellikle kendiniz gibi düşünmeyene) hakkı?
    Yoksa siz faşist misiniz?

  13. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 30, 2008 | Reply

    Sayın Şenşakrak,

    Diğer gazetelerden köşe yazılarının buraya aktarılmasını son derece olumlu buluyorum.Ancak size tavsiyem “hava durumu”na göre hareket eden Engin Ardıç gibilerini seçmemeniz.Adamın özeleştiri yapmak,”sol”u adamakıllı tahlil etmek gibi bir derdi yok.Çok heveslendiği solculuğa bir türlü kabul edilemediğinden midir nedir,işi gücü kuyruk acısıyla sola saldırmak.N’apsın,adam tutunamayınca çareyi şaklabanlıkta arıyor.Ha,bu “ihtisas”alanında biraz tutarlı olsa amennah;fakat bugün burda,yarın başka yerde!Rüzgar yön değiştirdikçe hazretler rüzgar gülü maşallah.Bir bakmışsınız bugün solcular için döktüğü incileri yarın islamcılar için dökmeye başlar,bir başka zaman Kemalizmin sularına yelken açar,vaziyet gerektiriyorsa inançlı insanları alaya alır,Kürtler’i aşağılar.Kısacası bu tiplere fazla güvenmemenizi tavsiye ederim.
    Saygıyla…

  14. Yazan:şenşakrak Tarih: Tem 30, 2008 | Reply

    Aziz bey,

    Teşekkür ederim. Yararlı olan istifade edip sakıncalı olanın nerede yanıldığını dillendirmek makul bir yaklaşım. Engin Ardıç’a da diğer yazarlara da böyle bakılmalı. Her yazdığına katılmaya gerek yok.

    Saygılar.

  15. Yazan:şenşakrak Tarih: Tem 30, 2008 | Reply

    Bu yazı da Etyen Mahcupyan’dan:

    Mütevazı olmak bazen hiç iyi bir şey değil… İnsan ahlaki ve ideolojik bakışı doğrultusunda davranırken meğerse bilmeden ne kötülükler ediyormuş. Bilinçsizliğimi bir arkadaşımın uyarısıyla sonradan okuduğum bir makale sayesinde öğrendim. Fuat Keyman’ın bir önceki Radikal İki’deki ‘Siyasi krizden çıkabilmek’ başlıklı yazısı hem krizden nasıl çıkılacağını hem de söz konusu krize nasıl girildiğini söylemekte. Buna göre “yeni ve toplum yönetimi temelli bir toplumsal uzlaşma” gerekiyor. Keyman toplumsal uzlaşma düşüncesinin, “başta hükümet olan AKP dahil tüm siyasi partiler, devlet elitleri, toplum yönetimi kurumları, ekonomik baskı grupları, toplumsal aktörler ve aydınlar tarafından içselleştirilmesi” gerektiğini vurguluyor. Ancak bu yeterli değil… “Yeni toplumsal sözleşme, devlet elitlerinin ve toplum yönetim kurumlarının kendi öz işlerine dönmelerini… de gerekli kılıyor. Aynı zamanda da, yeni toplumsal sözleşme, ekonomik ve toplumsal aktörlerin ve aydınların, Türkiye’nin demokratik, adaletli ve iyi toplum yönetiminin katılımcı demokrasiyle olanak kazanacağı düşüncesini içselleştirmelerini ve desteklemelerini de şart koşuyor.”

    Anlayacağınız Türkiye’nin neredeyse tüm siyasi ve sosyal aktörlerinin hem zihniyet hem de siyasi tutum açısından külliyen değişmesi gerekiyor. Dahası bu değişim sırasında her aktörün kendi içinde yeknesak bir yapıya yaklaşması ve her birindeki değişimin de Keyman’ın önerdiği yönde ve iradede olması lazım. Birçoğunuz bunun bilimsel bir analizden ziyade, sosyal bilimciyi ‘temiz’ tutan afakî bir önerme olduğunu düşünebilirsiniz. Ne de olsa son dönemlerde sosyal bilimin olan biteni anlamadığı oranda, olması gereken üzerinde steril hayaller geliştirdiğine çok tanık olduk.

    Ama merak etmeyin… Keyman önerisinin gayet gerçekçi olduğundan emin: “Unutmayalım ki, çok değil altı sene önce 3 Kasım 2002 genel seçimlerinden sonra, toplum yönetimi temelli bir toplumsal uzlaşmanın ilk adımları atılmış gibiydi…” Ne var ki bazı olaylar bu süreci sona erdirmiş gözüküyor. Keyman söz konusu toplumsal uzlaşmanın önünde üç temel engel olduğunu da tespit etmiş. Birincisi “2004 yılından itibaren, bugün Ergenekon davası olarak tanımlanan, AKP iktidarının siyaset dışı yollarla zayıflatılması ve yönetimden uzaklaştırılmasını amaçlayan girişimler… Bu girişimler, ulusalcılık ideolojisi adı altında, devlet seçkinlerinin yer aldığı kurumlar ve kamusal tartışma yoluyla üniversite, medya ve sivil toplum içinde yaygınlaştırıldı ve bu yolla toplumsal uzlaşmada zayıflama derinleştirildi.” İkinci büyük engel “kadrolaşmadan kültürel çoğulculuğa kapalı oluşa, reformist niteliği kaybetmeden Meclis çoğunluğunu fetişleştirmeye kadar (uzanan) AKP’nin hükümet etme anlayışındaki değişiklikler.”

    Anlayacağınız, bir yanda demokrasiyi lağvetmeye diğer yanda da demokrasiyi kendi cemaatçi bakışı etrafında araçsallaştırmaya çalışan aktörler var. Düşünün ki bunlardan biri arkasına kemalizmi almış olan ‘devlet’. Ötekisi ise yüzde 47 oya yaslanan hükümet… Ama Keyman’a göre Türkiye’deki toplumsal uzlaşmayı engelleyen bir büyük engel daha var: “Demokrat olma ile hükümet yanlısı olmayı birbirine karıştıran, en iyi demokrat benim derken kendinden farklı düşünen demokratları eksiklikle ve Kemalistlikle suçlayan ve demokrat zihniyetlerinin mutlaklığını korumak adına kadına karşı şiddeti meşrulaştıran aydınlar…” Bu cümle sanki beni anlatıyor… Düşündüm de Keyman ne kadar haklı! Eğer kendisine demokrat diyen herkesi demokrat saysaydım, belki de toplumsal uzlaşma böylesine krize girmeyecekti. Demokrat zihniyeti biraz esnek biçimde tanımlamak ve ahlaki davranma konusunda ufak tefek zaaflar içeren bazı arkadaşları da cemaatin dışına itelememek çok mu zordu? Hele demokrat olmayan kadınların bu niteliğini vurgulamanın kadına yönelik şiddetin meşrulaştırılması olacağını niye anlayamamıştım ki…

    Başımdan aşağı kaynar sular yemiş gibi oldum… Büyük toplumsal uzlaşma meğerse avuçlarımın içindeymiş. Biraz faydacı bakabilsem, şu demokratlığa iki katre saldırganlık, bir tutam oportünizm atabilsem meğerse memlekete nasıl da yararlı olabilirmişim! Keyman’ın AKP yapınca eleştirdiği, ancak kendi cemaati için gayet uygun gördüğü bu tür araçsal bakışa pek yatkın değilim herhalde. Keyman yazısını “İlk iş olarak, farklı düşünceleri ötekileştirmek yerine kendimizi eleştirmekle başlayabiliriz” diye bitirmişti. Ben de onu yapmaya çalıştım… Gene de galiba fazla ilerleyemedim. Belki de arkadaşların beni artık bu tür bir cemaatten saymamalarında yarar var. Kendimi düzeltemiyorum, bari onlara ve Türkiye’nin müstakbel toplumsal uzlaşmasına zarar vermeyeyim.

    **

    Anlayana gayet güzel mesajlar. Ortacılara duyrulur.

  16. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 30, 2008 | Reply

    Sayın Snowqueen,

    Amacım cin fikirlilik yapmak değil,hele tasvip etmediğim böylesi bir tarzla bir yerlere gönderme yapmak hiç değil.Eğer ilk yorumumu zahmet edip okusaydınız(göz ucuyla değil tabi)böyle tuhaf bir tarzımın olmadığını anlardınız sanırım.Fakat anladığım kadarıyla kesme işaretine takılıp kalmışsınız.Doğrudur,özen göstermekle beraber imla hataları yaptığımın farkındayım.Ancak sanırım bu anlatılmak istenen düşüncenin anlaşılmasına o kadar da mani değil.Yine de uyarınızı dikkate alarak daha itinalı davranmaya çalışacağım:)

    Gelelim ilk yoruma.Dikkatlice ukursanız,ağzına geleni söylemekten kaçınmayan kesimlerin(burda Türk Solu dergisi ve türevleri kasdediliyor)”sol”a maledilmemesi ve ciddiye alınmaması gerektiğini vurguladım.Böyle garabet anlayışlarla aynı politik kategoride yer almak hicap verici çünkü.Sizde takdir edersiniz ki bu karmaşada sapla samanı birbirine karıştırarak “Özgürlükçü Sol”düşünceye saldırmayı kollayanların sayısı hiç de az değil.Dolayısıyla sayın Kentel’in de bu hataya düşmemesi konusunda bir serzenişte bulundum.

    Toparlamak gerekirse,her yazılanı çizileni kayıtsız şartsız onaylamak elbette doğru değil.Gerektiğinde itiraz edecek ve eleştireceğiz.Fakat bu sadece polemik konusu yapılarak bir kavga aracına dönüşmemeli.

    Şimdi ikinci yorumuma geçiyorum.Ki zannedersem tepkinize(eleştirinize demek daha yerinde olacak)yol açan da bu değerlendirmem olsa gerek.Evet,dürüst olmak gerekirse “sözcülük” nitelemesiyle ben de biraz tepkisel davrandım,bunu kabul ediyorum.Ancak bunun da kendime göre haklı nedenleri var.Sizden,sayın Kentel’in ortaya attığı şöven tutumları kınamanızı beklerken,siz adam bunları yazdı diye yerden yere vurdunuz.Sizce bu doğru bir davranış mıdır?Sol adına hareket ederek en ırkçı sitelere rahmet okutan talihsiz değerlendirmelerde bulunan zihniyetler onaylanabilir mi?Ha,siz onaylıyorsunuz demiyorum,ama şayet rahatsızlık duyulacaksa önce “sol”u ayaklar altına alan bu anlayışlardan rahatsız olunmalı.Dolayısıyla şahnıza yönelik bir düşünce tasarufum yok.Benimkisi aynı dünya görüşüne sahip olduğumu düşündüğüm insanlardan bir beklenti sadece.

  17. Yazan:snowqueen Tarih: Tem 30, 2008 | Reply

    @Aziz YIlmaz

    ilk yorumunuzu okudum, “cin fikirlilik” derken sizi kastetmemiştim Kentel’i kastettim yanlis anlasilma olmus, tersi ilk yorumunuza katılıyorum. Bence objektif davranmışsınız.

    Ortacılığı eleştirenlere de şunu söylemek isterim, kırk katır mı kırk satır mı arasında seçim yapmaya zorlanmayı reddetmek bence daha tutarlıdır
    çünkü ücüncü bir yol çözümü ancak böyle mümkün olur,
    çok fazla “taraf” okursanız bunu anlayamazsınız tabi.
    Ergin Ardıç gibi bir oraya bir buraya taraf olursunuz.

  18. Yazan:TT Tarih: Tem 30, 2008 | Reply

    hani şu Ergenekon mevzuunda “yiyin birbirinizi” diye manşet atan gazete, onlar da mı faşist?

    Ergenekoncular yeterince faşist değil miydi?..
    Gazete olarak bu faşistlerin üzerine gidilmesine sessiz kalmanın görmezden gelmenin adına ne denir acaba..?
    Sonuçta düpedüz bir darbe girişimi için ortam hazırlamaya çalışan ve teröre bulaşan elikanlı bir örgüt var ortada…
    Eğer birgün gazetesi demokratsa bence bu sessiz tavrı düpedüz samimiyetsizlikten başka bir şey değil.

    Doğan ve Çukurova holding medyaları, Ergenekon iddianamesinin açıklandığı günün ertesinde artık mızrağın çuvala sığmayacak kadar büyük olduğundan olacak uzun süredir görmemekte direndikleri operasyon ve davayı sonunda büyük puntolarla görebildiler..
    Fakat ne ibretliktir ki iddianemenin mahkemece kabülünün ertesi günününde, Birgün gazetesini alıp birinci sayfasını açanlar dava ve iddialarla ilgili küçük bir haber bile göremediler!..

    Halbuki bu olayın Susurluk’un devamı, hatta Susurluk’tan daha güçlü ahtapotun öbür ayağı olduğuna şüphe yoktu!…
    Susurluk’ta harekete geçip ışıklar söndüren,tenekeler çalan birgüncüler, ergenekon’un diğer ayağındaki sol kimlikli aktör yada figüranları belki de onların şahsında kendi konumlarını gördüklerinden dolayı bir anda sıvışıp “yiyin birbirinizi” dediler yani belki de mealen, “bize dokunmayın da ne yaparsanız yapın” demek refleksiyle kurnazlık yaptılar..Bir tür aman dilemeydi belki de…

    Ben şahsen birgün gazetesinin Yaşar Büyükanıt’ın eşi hakkındaki yaptığı yayındaki cüretine bakarak Ergenekon’daki derin sessizlik içindeki duruşunun pek hayra yorumlanamayacağını düşünüyorum.

    Ertuğrul Kürkçü de mi faşist?
    Kendisini tanımadığım için faşistmi değil mi bilmiyorum ama E.Kürkçü en azından radikaldeki yazısında Ergenekon davasını önemsizleştirmeye çalışmamış ve şunlar yazabilmiş birisi:

    Elbette, seçilmiş bir hükümeti, seçimler yoluyla alaşağı etme kapısı siyaseten ve hukuken açık olduğu halde gözlerimizin önünde darbeyle devirmeye kalkışan, bunun için tedhişe, cinayete, sabotaja girişen “Ergenekon” çetesi cezasını çekecek. Elbette “sol” herkes için olduğu gibi onlar için de adil yargılamanın garanti edilmesini isteyecek, ama hak ettikleri gibi cezalandırılmaları için… İçine düştükleri açmazdan onları nasıl çıkaracağını avukatları Deniz Baykal düşünsün!

    Kürkçü’de bu pisliklerin en azından kabulünü yapıyor ve mevcut durumun önemli olduğunu ancak mealen bataklığı tam olarak kurutmayacağını söyleyerek kendi ideolojisine üçüncü bir yol adıyla yol açıyor.:

    Üçüncü bir kutba işte tam da bunun için ihtiyaç var: Sırf varolan askeri vesayet rejimini sürdürebilmek adına bütün bu “Ergenekon” faciasını milletin başına musallat eden asıl failleri, yani son 10 yıl boyunca, ellerindeki gücü kötüye kullanarak, görevlerini savsaklayarak binlerce insanın hayatının sönmesine, sonsuz büyüklükte maddi ve manevi kaynak ve enerjinin israf edilmesine yol açan bütün askeri ve politik kudret sahiplerini yargıç önüne dikmek için.

    Bu duruşta da pek çok falsolar olsa da(yargının kendilerine taraf olduğunu düşünüyor) fakat en azından “heryerekon” yada “av tüfeğiyle darbe” gibi abuk subuk savunmalardan daha akıllıca gözüküyor…

    Ben bu tür önemsizleştirme yada görmezden gelme gibi reflekse dayanan tavırları anlayabiliyorum ve bir ölçüde benim için affedilebilir şeyler fakat ergenekonu Baykalvari avukatlık yapmaya fasafiso türünden savunmalara girişmeleri ise kabul edemiyorum…

  19. Yazan:TT Tarih: Tem 30, 2008 | Reply

    Mustafa Akyol farklı tavırlar alan solcuların zihniyetini güzel özetlemiş:

    Solculuklarının özünde demokrasi yatan Oral Çalışlar, Murat Belge, Ahmet Altan gibi kalemler, işte bu yüzden bugün doğru safta.

    Bir de solculuklarının özünde elitizm ve İslamofobi yatanlar var. Bunların gözünde başörtülü bir üniversite öğrencisi, Ergenekon’un bombalarından bile daha büyük bir tehdit. Bu yüzden de derin devlet ile “gericiler” arasında seçim yaptıklarında birincisine yönelmeleri pekala mümkün. En azından “eğer demokrasi lazımsa, onu da biz getiririz” demeye pek eğilimliler.

    http://www.mustafaakyol.org/arsiv/2008/07/solcularin_ergenekonla_imtihani.php

  20. Yazan:snowqueen Tarih: Tem 30, 2008 | Reply

    Bu konu kabak tadı verde ama şunu söylemezsem içimde kalacak hoşunuza gitmeyen herkesi ve özellikle hoşunuza gitmeyen fikirleri olanları faşist diye damgalayacak kadar faşistsenizbiraz kendinizi gözden geçirin.

    Murat Akyol’da kendi terazisini ayarlamış
    “kime göre demokrat, e bana göre tabi” diyerek.

    Birgün gazetesi demokrat tavrı Fethullahçı Zaman’dan öğrenecek elbette. Afedersiniz unutmuşum. Saygıdeğer Büyükanıt’ın eşi hakkında yazı yazmış, bak bak.

    imza
    içinde elitizim yatan biri:))

    ekleme, Ertuğrul Kürkçü, bu savaşın bir egemenler savaşı olduğunu belirtip askerle hükümet arasında bir Dolmabahçe mutabakatını olduğunu yazmış, AKP gericiliği ve totaliterlik arasında TARAF olmadan üçüncü bir yol seceneği arayanlardandır.

  21. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Tem 30, 2008 | Reply

    sayin SnowQueen,

    “herkesi ve özellikle hoşunuza gitmeyen fikirleri olanları faşist diye damgalayacak kadar faşistsenizbiraz kendinizi gözden geçirin.”(SNOWQUEEN)

    daha ônce de anlattigimiz gibi fasizm’in bir tarihi, yönetemi, temel ilkeleri vardir. Fasist bir hakaret olarak kullaniliyor simdi ama aslinda siyasi bir tercih.

    CHP, Filistin’deki Hizbullah, veya Stalin’e baktigimizda fasist ögeler bulabiliriz. Bunu bir hakaret ya da elestiri olarak degil bir saptama olarak kabul edin.

    DerinSular sitesindeki Endoktrinasyon adli yazi dizisini okumadiginiz sürece kendinizi böyle dar bir bakis açisina hapsetmeye devam edeceksiniz. çok yazik olacak.

  22. Yazan:snowqueen Tarih: Tem 30, 2008 | Reply

    @Mehmet Yılmaz

    Elbette CHP, Hizbullah ve Stalin’e baktığımzda faşist öğeler bulabiliriz.
    Ha keza AKP’ye baktığımızda da:)

    Şimdi Ergenekon egemenler arasında bir iktidar savaşı, “x’in tasfiye edilip yerine y’nin konması” babında bir derin devlete karşı başka derin devlet oluşturma diyenlere “faşist” denecekse biraz acaip.
    Sanırım sağ, eline yeni geçen faşizm lafını eline silah geçmiş çocuk gibi acemice kullanıyor.
    Ahmet Altan, Murat Belge gibi düşünmüyoruz diye faşist olacağımızı söylemek bu acemice silah kullanma tavrı.
    Faşizmin ne olduğunu çok şükür biliyoruz ve bunu da darbeciliğe olduğu kadar gericiliğe de ses çıkarmayan gruplardan öğrenmek niyetinde değilim.(bkz. Kentel)
    ve unutuluyor ki, faşizm susma değil söyleme mecburiyedir.

  23. Yazan:snowqueen Tarih: Tem 30, 2008 | Reply

    Beni faşistlikle itham edene kadar şu sitede “medya defteri”yazan yerde bir tane daha farklı yazan yazardan alıntı koymayı düşündünüz mü?
    Ah, pardon Ece Temelkuran’da faşist, Ertuğrul Kürkçü için kafanız karıştı,( Gökhan Özgün Kemalizmden bahsediyorsa demokrat eşçinsellerden falan bahsediynce aman alıntılamayın),
    Nuray Mert faşist, Ahmet Çakmak faşist.
    Herkes faşist bir siz demokrat.:)

  24. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Tem 30, 2008 | Reply

    Beni faşistlikle itham edene kadar şu sitede “medya defteri”yazan yerde bir tane daha farklı yazan yazardan alıntı koymayı düşündünüz mü?

    Allah allah, faşiste faşist demek ne zamandır suç oldu? Mehmet’in dediği gibi bu bir siyasi tanım, hakaret olarak algılamayın. Düşünceleriniz ortada işte, üzerine ilaveye gerek var mı?

    “Medya Defteri” gerçek omurgalı demokratların, içeriğine katıldığımız yazı ve yorumlarından yapılan alıntılarından oluşuyor. Ece Temelkuran faşistse, Ertuğrul Kürkçü ortadan gideceğim derken çamura saplanmışsa ‘Medya Defteri’nin ne suçu var? Ortaya karışık medya alıntı yapılmıyor orada, ajans da değil, demokrat yazarlardan dikkati çeken yazılar alıntılanıyor sadece.

    Öfkeden deliye dönmüş gibisiniz, bence okuyup yararlanmaya bakın. (Kitap alıntıları kısmını da tavsiye ederim, kalp rahatsızlığınız falan yoksa tabi.. Maazallah ezberinizi bozacağız derken sizi kaybetmeyelim.)

  25. Yazan:TT Tarih: Tem 30, 2008 | Reply

    Bu konu kabak tadı verde ama şunu söylemezsem içimde kalacak hoşunuza gitmeyen herkesi ve özellikle hoşunuza gitmeyen fikirleri olanları faşist diye damgalayacak kadar faşistsenizbiraz kendinizi gözden geçirin.
    Sürekli anti-faşist geçinenlerin gün gelip de faşistlerin yargılandığı bir davada üçüncü yola sapma kurnazlığıyla sıvışması faşist olmayanlara pek de normal gelmez…

    Murat Akyol’da kendi terazisini ayarlamış “kime göre demokrat, e bana göre tabi” diyerek.
    M.Akyol, demokratlarla antidemokratlar arasında geçen bariz bir mücadeleden bile bir yolunu bulup sıvışmak gibi bir terazi ayarlayıcısı olamıyor ne yazık ki…
    Kime göre?
    e size göre tabii ki:)

    ekleme, Ertuğrul Kürkçü, bu savaşın bir egemenler savaşı olduğunu belirtip askerle hükümet arasında bir Dolmabahçe mutabakatını olduğunu yazmış, AKP gericiliği ve totaliterlik arasında TARAF olmadan üçüncü bir yol seceneği arayanlardandır.
    Dolmabahçe ile ilgili F.Sağlar’ın mahkemesinden sonra karar verin isterseniz…
    Ayrıca bu meseleyi AKP’ye indirgerek Ergenekon’a zımnen TARAF olmak da bir hayli gayret ve beceri ister…

  26. Yazan:snowqueen Tarih: Tem 30, 2008 | Reply

    @Suat Demren

    Size hiç kitap tavsiye etmiyorum neden biliyormusunuz?
    Ezberiniz bozulupta kalp krizi geçiremeyecek kadar beton bir algınız olduğunu düşündüğüm için.
    Hem ataerkil hem dogmatik, siz kim benim ezberimi bozmak kim haha

  27. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Tem 30, 2008 | Reply

    Eşim başta olmak üzere, tanıdığım hemen bütün kadınlar, -sözü geçtiğinde- benim kadınlara karşı olağanüstü biçimde nazik ve kibar olduğumu söylerler.

    Herhalde, bunun aksi yönde görüş belirtenler de genellikle kadınlıklarıyla barışık olmayan, hapsolduğu ‘kadın bedeninden’ herhangi bir sebeple iğrenen ‘kadınımsılar’ -yoksa ataerkilliğe, güce tapıcılık dürtüsüyle içten içe hayranlık duyan erkekimsiler mi demeliyim?- olmalı.

    Öyle ya, iki taraftan birisi yanılıyor muhakkak, değil mi?

    Kendimi bildim bileli kadınların birey olmasını, kendi ayakları üstünde durmalarını desteklemiş birisiyim.

    Ama sizin kafanızda şablon o kadar bayağı ki, çok iyi bir eğitim alan eşimin, çocuğumuz dünyaya gelince herşeyi kenera bırakıp “ben çocuğumu büyüteceğim” demesi de benim ataerkilliğimin eşim tarafından içselleştirilmesi falan feşman gibi bişeydir.. Di mi? Böyle bir ideolojik körlüğünüz var. Çünkü kadınları tanımıyor, kadın doğasının tanıdığınız kadarını da reddediyorsunuz.

    Oysa ben uzun süre eşimi, çalışması için ikna etmeye uğraşmış buna rağmen başarılı olamamıştım. Benim gibi birisi bile size göre ataerkil, kuzum sizin hangi yazdığınızı ciddiye almamı bekliyorsunuz?

    Hakkınızdaki kanaatim kesinleşeli epey zaman olmuştu, hatırlarsınız, eşim de okuyor demiştim hani. Giderek bu kanaatimi ispatlayan şeyler yazıyorsunuz.

    Bana kitap tavsiye etmek? Sanıyorum birkaç yerde tavsiye ettiğiniz kitaplardaki saçma sapan görüşleri çürüten yığınla argüman sıralamış, sizden beyhude cevaplar beklemiştim. (“Pirimatların ataerkilliği,-evrim – insan ataerkilliği. Din bunun neresinde?” Hatırladınız mı? Hani cevap, aylardır yok.)

    Bana siz değil tavsiye edeceğiniz kitapların yazarları gelmeli tartışmak için. Zira sosyal bir insanım, duvarlarla konuşmak hoş değil. Ayrıca insan tartışırken donanım açısından mutekabiliyet de arıyor ki bu konuda hiç denk değiliz. Aşağılara doğru bakmaktan boynum ağrıdı zira.

    Siz yine de benim tavsiyelerime uyun. Okumalarınızı çeşitlendirin.

    Ama, Ahmet Altan, Murat Belge, E. Mahçupyan, H. Cemal gibi isimler bile ezberinizi bozamıyorsa bırakın dağınık kalsın. Sınırları zorlamamak lazım.

  28. Yazan:fuatogl Tarih: Tem 31, 2008 | Reply

    Dün göndermiştim ama sanırım takıldı linklerden dolayı, bu geceye kaldı.
    Snowqueen, çileden çıkmanızı anlayabiliyorum. İşin üzücü tarafı, bu kafalarla kontr-gerilla yı mıhlayacaklar sözde, fakat onun en basit ve düzeysiz yöntemine tenezzül ediyorlar, yada kanıyorlar. Biraz aklı başında olan bir insan, bunlar kimdir, solun neresindedir, kaç kişidir, genel olarak sol içersinde nasıl karşılanıyor diye aklı başında her insandan beklenebilecek birşeyi talep etmek, “derin” mekanlarda bile bize bir lüks sanırım 🙂 Hele gazeteci bir insan, benim bildiğim hakkında kelam ettiği kesimlerin az çokne dediğini, ülkede ne olup bittiğini takip eder diye biliyorum, gözü açık olur. Buda bir lüks memleketin sığ fikir dünyasında.

    Hele birde sanki yeni bir olaymış gibi sunulması yok mu, bu adamlar ayda mı yaşıyor dedirtiyorlar. Söz konusu kampanya bile en azından 2 yıldır var. Üstüne biraz fethullah gülen, ardından yapmak istediğimiz nitelikli entellektüel “etkiye” ulaşıyoruz:

    Bu cümle solcuların hezeyanlarının ne boyutlara vardığı hakkında bizlere önemli bir kanıt sunuyor o kadar… (zokayı yutan ilk yorumcu arkadaş)

    Servis edildikten sonra amacımıza ulaştık yani! Koca koca adamların bu tazr yöntemlere itibar etmesi samimi olarak söylüyorum çok üzücü.

    Olayları biraz takip eden bir insan, bu yapı ve çevrelerin pek de “doğal” olmadığını, genel kabul görmeyip tamamen bu ülkenin soluna, kürtlerine, ermenilerine, alevilerine yıllarca fütursuzca saldırdığını bilir ve bu yöntemlere tenezzül etmez.

    Son 10-15 yıldır bu çevrelerin sistematik saldırı ve polis vs. ile işbirliği içersindeki üniversite saldırılarına ilişkin tonlarca açıklama duyuru yapıldı, hep de değişik sol çevrelerden, sürekli bir şekilde. ülkücü, milliyetçi, bazen işçi partili gruplarla bir olup sayısız saldırı yapıldı, yapılıyor, bunları görüp bilip duruyoruz. Aamlar videosunu kendisi çekip, kendisi piyasaya sürüyor üstelik. Bunları görmezden gelip aynı kesime mal etmek çok ayıp bence.

    2 tıkda onlarca açıklamaya ulaşabilirsiniz:
    http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=5&ArsivAnaID=13775
    http://www.evrensel.net/03/05/06/gundem.html#2
    http://www.aleviforum.com/archive/index.php/t-22703.html
    http://www.kizilbayrak.org/ekimgencligi/2003/60/sayfa_17.html
    http://ankarasgd.org/showthread.php?t=15035
    http://www.rizgari.com/modules.php?name=News&file=article&sid=13353

    Çoluk çocuk bile görmüş:
    http://www.sosyalistforum.org/showthread.php?p=5686

    Solla, alevilerle, kürtlerle ilgili değişik değişik yerler. Ne olduğunu zaten yıllar önce maal etmeye çalışdığınız kesim açıklamış, dikkat çekmiş cebelleşmek zorunda kalmış. Açık değil mi yapılan şeyin ne olduğu?

    Bu çevre, “Yılın faşist adayı” başlıklı, ülkedeki en faşists örgüt kim diye anket düzenlemişti, verilen seçenekler ise DTP, ÖDP, EMEP, Birgün Gazetesi, Gündem gazetesi, tabi unutmadan; Hem ermeni, hem ÖDP üyesi, hemde Birgün yazarı Hrant Dink de yıldız sima. Ek olarak aynı kişiyi, “Türkiye bir düşmanını kaybetti” diye andılar. MHP liler bile “ne oluyoruz lan” oldular. Onlar bile çaktı davayı.

    Burada da sergilenen puslu bulanık dezenformatik havayı onaylayıcı tutum, yani oltayı yutanlar olduktan sonra bu tarz “troll” siyasetler için her zaman varlık şansı doğacaktır, tamamen faşizmin sevdiği bir sığlık, demagoji, bulandırma, dezenformasyon, gerçekle ilişkilendirmeme ortamı – yosunun rutubetle ilişkisi gibi. Başka memleketlerde gülüp geçeceklerinden dolayı, böyle alengirli işlere kimse bulaşmaya kalkmaz, varlık zemini bulamayacağı için. Ama bizde bulabiliyor maalesef, sizlerinde katkılarıyla. O zaman dürüst işleri bırakalım, başkalarının adına işler çevirip, aynı kesimlere yönelik malzeme olarak kullanalım. Çamur atma yarışına tutuşalım güçlü olan, en çirkef fikri elde eden kazansın!?

    Murat Belge vs. mevzuu için geç şimdi, ama o şekilde yazdıklarının malzeme edilmesi çok anlamlı diye not düşmek gerekir başka bir zaman hatırlamak için. Dikkat edilirse, “sol” sola karşı malzeme ediliyor. Acaip bir furya başladı. Örneğin tarafa bakın, aynı sayfada 10-11 tane hiçbirisi birbirini tutmayan, tutarlı bir şablonda bir bütünlük oluşturmayan yazılar, başka yerlerde aynı furya, ölüsü bile para ediyor mübareğin bir ilgi bir ilgi müthiş bir derinlikle beraber.
    Aslında kendi politikandan çıkan tutarlı bir malzeme olmayınca mecburen başvurulan yaygın bir yöntem tüm şu son furya. “olayları yorumlama tarzınızı paylaşmıyoruz şundan şundan dolayı, ama hem darbeye hemde iktidar politikalarına hep karşı olduk” demenin bizim memleketteki doğal karşılığı. Aynı sığlık içersnde, aynı kişilerin hem PKK lı, hem AKP li, hem Ergenekoncu, hem solcu hemde faşist suçlandığını görürsünüz. Ama arada güme götürülmeye çalışılan bu rahatsız edici, kendi konumumuza çizik atıcı tavırlardır, yoksa ne diye durduk yere herkes birden sol vs. ye ilişkin kelam etmeye çalışsın? Ülkede belirleyici, iktidar olan bir güç mü? Yooo.. Bazıları utanmasa açık açık kontrgerilla/derin devlet solun ürünüdür filan diyecek bu gidişle. Aynı insanların bu iki yoldan farklı bir yol demesini alıp malzeme ediyorlar, fakat yine aynı kişilerin darbe, derin devlet ve iktidar politikalarını konu edinen eliştirici toplantılarını, sempozyumlarını hasır altı ediyorlar. Şu son 15 yıldır yazılan çizilene bakmalarını beklemek zaten eşyanın tabiatına aykırı.
    Bu ülkenin kendi iç dinamikleriyle demokrasi geliştiremiyeceğine inanan “solcu” kesimler, bunun bir mücadeleden geçtiğini artık görmek istemeyen insanlar, sadece bunu AB vs. gibi yapılarla gerçekleştirebileceklerine inandıkları için, seçtikleri yolun en doğrusu olduğuna inandırmaya çalışıyorlar kendilerini. Diğerlerini de, en düzeysizinin yukarıdaki yazı ile örneklenen yöntemler serisiyle itibar edilmez göstermeye çalışarak. Herhangi bir karşıt görüşe tahammülleri yok, “mantıklı” duruşlarının cilasını çizebilecek. Yine “emek ve özgürlük mücadelesi illa öyle birşeye(AB) endekslenemez” diyenler ise içe kapanmaya hevesli olmuş oluyor düz mantık ile. Ve dikkat edersek, bu düşüncedeki insanlar hiçbir yazılarında özellikle ülkemizde gündemde olması gereken emekten, yoksulluktan, sendikal haklardan, sosyal adaletten bahsetmiyorlar hiç. Bu tavrın da adı solculuk olmuş oluyor. Nasıl olsa bunlar AB ile birlikte bize bedava gelecek! Murat Belge gibi bu ülkede Althusser, Gramsci yi ilk fark edenlerden bir insanın bu pozisyona gelmesinin tek bir açıklaması olabilir. Çok basit aslında, bazı sofistike görünen şeylerin aslında çok basit açıklamaları var: “yaşımız da artık kemale erdi, en azından ortalama bir ‘adabına göre’ kapitalist ülke düzeyine gelelim ki çarpıklık bari azalsın, gerisi belki gelir” gibi kendisinin de defalarca itiraf ettiği bir açıklama. Günümüzde, bu şekilde “tekçi” bir tutum nasıl tutarlı bir sol değilse, aynı şekilde, dünyadaki yeni konjoktür ve ilişkilerin baskısıyla tek parti siteminden vazgeçmek zorunda kalan ismet paşa da demokrat değildir otomatikman, 50 yıl geçmesine rağmen ortalamanın çok altındayız. Biçimsel şeylerin bir işe yaramadığını en iyi tecrübe etmiş bir toplum iken, yine aynı biçimsellikten medet umuyoruz.

  29. Yazan:snowqueen Tarih: Tem 31, 2008 | Reply

    Ataerkil ve dogmatiği geçtim aynı zamanda şovenistsiniz de.
    Zayıf kadınlara karşı başarı sağlayabilirsiniz ama bazı kadınlara bu tavırlar pek sökmüyor Suat Bey,
    Kadınlığından iğrenmek ya da saklı bir ima olarak “erkekimsi” butch lezbiyen göndermesi yapmak bu gerçeği değiştirmiyor.
    Hayatınıza giren bir avuç kadının ışığında mı karar verdiniz kadınları tanımadığıma. Belki de gençliğinizde daha deneysel olmalıydınız.
    Femizmden bahsedildiği zaman karşınızdaki kadına “çirkinlik, erkeksilik, kadınlığıyla barışık olmama” göndermesi yapmanız bile ne denli ataerkil bir bilinçaltına sahip olduğunuzu kanıtlıyor.
    Tipik bir muhafazakar sağcı erkek profilisiniz dolayısıyla içinde bulunduğunuz ortam da tercihleriniz dahilinde buna göre şekilleniyor.

    Zahmet edip biraz dinler tarihi okusaydınız, İngiltere’de Stonehenge’den Girit Minos uygarlığına, Anadolu’da Çatalhöyük’ten Hindistan’a anaerkil yeryüzü tanrıçası tapımının hakim olduğunu öğrenirdiniz.

    Ezberlere gelirsek o ezberler çoktan bozuldu, siz inançlı kadifemsi küçük evreninizde tipik “orta sınıf ahlaklı”dan daha ahlaklı ailenizde yaşarken büyük tabloyu kaçırıyor olabilirsiniz dikkat edin.

  30. Yazan:sensakrak Tarih: Tem 31, 2008 | Reply

    Murat Belge vs. mevzuu için geç şimdi, ama o şekilde yazdıklarının malzeme edilmesi çok anlamlı diye not düşmek gerekir başka bir zaman hatırlamak için. Dikkat edilirse, “sol” sola karşı malzeme ediliyor.

    Yahu adam (Belge) bu kendini sol zanneden ulusalci fasitleri (tam da yukarida bolca link verilen yazilardakileri) yerden yere vuruyor, kokenlerini, zihni yapilarini, enternasyonel soldan ne kadar uzak olduklarni, fasizmin dip sularinda yuzduklerini acikca ortaya koyuyor, beyimiz bundan sola karsi malzeme olarak kullaniliyor diyor. Turkiye Solunun ne mal oıldugunu solun en yetkin adamlarindan birisi ortaya cikarmis, zorlarina gidenler hala bunu kabullenemiyor.

    Devam edin uyumaya. Belge yaniliyor, Altanlar yaniliyor, Mahcupyan yaniliyor, H. Cemal yaniliyor, H. Uluengin, H. Berktay yaniliyor, Magden, Turker, G. Ozgun ve daha pekcoklari yaniliyor amma, beyler yanilmiyor. Ciddye alinabilecek kac kisi kaldiniz bu taifede? Birgun camiasi solculugun dibene coktan vurdu. Uyanin artik. Durdugunuz yer solculuk degil, fasizm.

  31. Yazan:sensakrak Tarih: Tem 31, 2008 | Reply

    Baskın Oran roportaji:

    Ergenekon’da solun tavrı ne olmalı?

    CHP’yi sol zannedenler yarın kendilerinden utanacaklar. Çeteleri, darbecileri savundukları için kendileri utanmazlarsa çocukları onlardan utanacak. Solun önceliği, devletin içindeki katil çetelerle mücadele olmalı. Bu mücadele yapılıp da darbe olasılığı ortadan kalktıktan sonra devletin içindeki muasır medeniyete aykırı olan her türlü odağın üzerine gidilir. Muasır medeniyet de artık 1930’lar değil 2008’dir. AKP’nin cemaatçi yapıyı yerleştirmeye çalışmasıyla sonra mücadele edilir. Şu anda AKP, devlet içindeki katil çeteleri temizlemeye destek veriyor.

    Neden kendine solcu diyen birçok insan Ergenekon konusunda sessiz kalıyor?

    Bir kısmı samimi olarak AKP’den korkuyor. Bir kısmı da farkında olmadan demokrasiden korkuyor. Bu yüzden 1930’lardaki tekçi yapının sürdürülmesini istiyorlar, insanların kendi dillerini konuşmasını, öğrenmesini ve öğretmesini engellemeye çalışıyorlar. Biz hâlâ Kürtçe konuşanı mahkûm ediyoruz. Adam Kürtçe selamla başlıyor ve konuşmasını Türkçe yapıyor. Kürtçe selam verdi diye altı ay hapis cezası alıyor. Halbuki Lozan’ın 39/4. maddesine göre Türkiye’de bütün vatandaşlar açık toplantılarda, ticarette ve her türlü basın yayın organında istedikleri dili kullanırlar, bu hakka hiçbir kısıtlama getirilemez. Türkiye devletini kuran Lozan anlaşmasıdır. Kendi kurucu anlaşmasını bile inkâr ediyor burası. Ve bunu milliyetçilik adına yapıyor.

    Sol, Ergenekon meselesinin AKP’ye yarayacağını mı düşünüyor?

    Sol, bunu devlet içindeki katil çetelerinin tasfiyesi olarak almıyor. Laik-dinci kavgası olarak ele alıyor. Bu adamların kronolojiden de haberi yok. Ergenekon soruşturmasını Ümraniye olayı başlattı. Ümraniye davasının açılması ile AKP’yi kapatma davasının açılması arasında dokuz ay iki gün var. Tabii ki Ergenekon davasının arkasında AKP’nin siyasi iradesi var. AKP’yi müdafaa etmek bana düşmez ama doğru yaptığı şeyleri herkesin müdafaa etmesi gerekir. Deve dişi gibi adamlar, Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Sami Hoştan gibileri AKP’yi kapatma davasından önce içeri alındılar.

  32. Yazan:snowqueen Tarih: Tem 31, 2008 | Reply

    @Fuatogl,

    Eskilerin bir lafı vardır, Nato kafa nato mermer diye,
    diğer lafı ise daha severim, anlattıkların karşındakinin anlama kapasitesi kadardır diye. Bir de kızım sana söylüyorum gelinim sen dinle var.

    Öyle bir nato mermerliği ki bu, Birgün gazetesini alıyor, çetecileri, darbecileri savunmuş gibi dezenformasyon yapıyor sonra olayı CHP’ye bağlıyor falan sanki ortada CHP’yi savunan varmış gibi,
    en sağlam faşist bunlar aslında, mayalarında var çünkü. Hoşlarına gitti “faşist” lafı e yılların ezikliği var tabi. Türk-islam sentezi mahsülleri büyüdü adam oldu da iki kelam demokrasi öğrendi de (o da zaten kendi muhafazakar sağ algısı sınırında)başkasına faşist diye sataşıyor. Önce kendi eteklerini temizleseler keşke.

    Faşizmle mücadele sadece darbecilerle mücadele değildir, gericilikle
    mücadeleyi de içerir. Sol da bir bütün değildir, kimi her ideolojide olduğu gibi faşist eğilimler gösterir kimi ise olan bitenin gericilikle mücadelede yeterli kalmadığını düşünüp ücüncü bir yol arayışına girebilir ki zannederim kafalarının basmadığı bu nokta oldu.

    Ergenekon olayında, daha dün e-muhtıra verdi diye tü kaka olan Büyükanıt’ın şimdilerde cemaatçi demokrat camiasının yayın organlarında sempatiyle kavranması eski ve kokuşmuş derin devletin tasfiye edilip yerine başka tazecik bir derin devletin oluşturulmaya başlandığının sinyalini veriyor. Bu sinyal bazı sol görüşlüler üzerinde
    bahsettiğim ücüncü yol arayışı etkisini yaratıyor.

    Şimdi bazı solcular ne AKP gericiliği ne milliyetçilik dedi diye birileri ağızlarından salyarak saçarak “faşist” diyecekse, gidip mental mastürbasyonunlarını evlerine saklamayı denesinler.

  33. Yazan:TT Tarih: Tem 31, 2008 | Reply

    Üçüncü yolcuların dikkatine:

    “Kimse bana meseleyi basitleştirdiğimi söylemesin. Çok gördüm. En ince fikirli, en derin analizlerde bile, asıl meseleye gelince, tek kelimeyle küçümserler, geçerler. Çünkü azgelişmişin üzerinde konsensüs sahibi olduğu tek bir şey vardır. O da, kibirdir. Ucuz kibrin kokusunu alınca azgelişmiş, anlaşılmazı anlar, inanılmaza inanır. Diğer bütün lâfü güzaf, en zeki sözler, bu gariban kibrin altın varaklı çerçevesidir.

    ***

    Evet, yalnız değilsin. Batı’da da müttefikin var. Amerikalı neo-con ve Avrupalı faşist de senin bağımsızlık mücadeleni destekliyor. Çünkü Amerikalı neo-con ve Avrupalı faşist seni bu medeniyetin bir safrası olarak görüyor. Ve seninle tıpatıp aynı şeyi düşünüyor. Batı’dan bağımsız Türkiye. Ya da daha doğrusu, Türkiye’den bağımsız bir Batı. Amerikalı ve Avrupalı faşistin seninle anlaşıyor olması seni hiç mi rahatsız etmiyor?

    Amerika’ya Avrupa’ya karşı mısın? O halde bu medeniyetin içinde ve içeride mücadele edeceksin. Demokratik bir mücadele vereceksin. İçinde yaşadığın medeniyetin merkezinden hakkını alacaksan, bu koskoca medeniyetin sana ve diğer vatandaşlarına öngördüğü tek mücadele tarzını, demokrasiyi kabul edeceksin. Demokrasiyi küçümsemeyeceksin.

    Evet, Batılı demokrat sana demokrasiyi dayatıyor. Batılı faşist sana demokrasiyi dayatmıyor. Batılı demokrat seni Avrupa üzerinden bağımlı kılmak istiyor. Batılı faşist, Ortadoğu cehennemi üzerinden. Sen seç

    Ama tabii sen ‘gerçek’ solcusun, üçüncü bir siyasi yolun var. Anlat o zaman. Bir duyalım.
    Yepyeni bir katma değer yaratacak ekonomik, teknolojik bir fikrin mi var? Ya da, dünyanın yeni enerji kaynağını bu topraklarda mı bulacaksın? Yoksa bir Lisenko vakası daha mı yaratacaksın?

    Bu devirde bir medeniyete sırtını dönüyorsan, bir başka medeniyet tasarımın olmalı. Üstelik bu, bağımsız olarak kurulabilir bir tasarım olmalı. Beni hor görmezsen üstadım, o tasarımı görmek istiyorum.

    Erke dönencesi denen şey, bence yalnızca milleti güldürmek için uydurulmadı. Türkün buluşu bu sonsuz enerji kaynağı, bağımsızlığı inandırıcı kılmak için yaratıldı. Erke dönengeçi bir zavallı alternatif medeniyet tasarımıydı. Darbeden sonra halka tanıtılacaktı. Asıl makine bozuldu. Kısmet olmadı.

    Onlarınki erke dönengeçiydi. Seninki ne? Gerçekten merak ediyorum. ”

    Gökhan Özgün
    http://www.taraf.com.tr/yazar.asp?mid=1286

  34. Yazan:fuatogl Tarih: Tem 31, 2008 | Reply

    Öyle bir nato mermerliği ki bu, Birgün gazetesini alıyor, çetecileri, darbecileri savunmuş gibi dezenformasyon yapıyor sonra olayı CHP’ye bağlıyor falan sanki ortada CHP’yi savunan varmış gibi,
    en sağlam faşist bunlar aslında, mayalarında var çünkü

    Aynen oyle Snowqueen. Isci partisinin dedigini aliyor, berikine yamiyor, ondan sonra berikinin soyledigi seyi, digerinin savundugu seyle gume goturmeye calisiyor. CHP yi alip, CHP li olmayana maal edip falan filan, hepsi ayni yontem. Fasizm iste boyle birsey. En temel karakteri, tum varyasyonlarinda beliren EN ONEMLI ozellik, yalan dolan ve dezenformasyon. Gerisi bunun uzerine insa ediliyor.

    O kadar komik oluyor ki, hicbirsey butun bir cerceveye giremiyor. Mesela Birgun gazetesi fasist oldugu icin mi Hrant Dink orada yazarlik yapiyordu? Bunu bir cevaplasin sioyaset bilimi uzmani kardesimiz. Herkes Hrant Dink ci oldu, ama bu adamin fasist bir gazetede yazdigini gormezden gelerek!? Nasil is bu ben anlamadim,m bir anlatin hele.

    Ben sahsen Birgunu iyi biliyorum, kizarim da okurum da. Calistiranlarini bircok yazarini gecmisten beri iyi bilirim. Bircogunun son 15 yildir neler yazdiklarini cizdiklerini yakindan takip ederim mumkun oldugunca. Onemli bir kesimi ODP li insanlar zaten. Begenmeyin, elestirin falan filan. Ama bu gazeteye/yada cogunun mensubu oldugu partiye fasist diyebilmek icin kendi zekamizla baya baya dalga gececek duzeye gelmemiz gerekiyor. Oyle boyle degil…

    Birde birden, Hadi Uluengin, Hasan Cemal, filan bu ulkenin solu oluverdi, hatta Ertugrul Ozkok bile simdi sol diye aniliyor, gulermisin aglarmisin.
    Ulkedeki soldan bile haberleri yok maalesef. Kim nedir, kimler neyi savunmus, tarih icersindeki iliskileri nelerdir bu konuda zerre kadar bilgileri yok maalesef, halbuki bunlar yakin tarih. Siz bu ulkede Dev-genc, devmrimci-yol, halkin-kurtulusu, Aydin Cubukcu kimdir, Oguzhan Muftuoglu, Bulent Forta, Taner Akcam, Ertugrul Kurkcu, Melih Pekdemir kimdir onu bile bilmezken Hadi Uluengini sol diye referans veriyorsan, diyebilecek hicbirsey kalmiyor gercekten. Hic bilmiyorsaniz bari yabanci ulkelerin gizli servislerinin olusturdugu politik soy agaclarina filan bakin. Elin adamlari dunyanin obur ucundan sizden daha iyi biliyor.

    O kadar cok kucumsenmeyecek hata varki, insan nereden neyi duzeltecegini sasiriyor insan, elimize ne gelirse, onun ne oldugunu anlamadan kullaniyoruz. Gecen Rasim beyin 68 yazisi vardi mesela, dikkatinizden kacmamistir. 68 solu uzerine derin analizler yapiliyor, fakat oraya 77/78 den DEV-YOL/DEV-GENC in afisini yapistiriyorlar. Dusunebiliyormusunuz. Sol hakkinda analiz yapiliyor, oncesini sonrasini gormuyorlar, fakat memlekette gelmis gecmis en buyuk sol hareketlerin ne oldugundan bile haberleri yok, oraya cehaletimize kanit sunuyoruz, 10 yil onceki donemden zannediliyor. Suna benzer birsey: Peru da sol uzerine analiz yapan bir Perulu Aydinlik Yol anlatirken oraya Tupac-Amaru afisi koyuyor!? Gulerler adama. Bunlarin hicbirisini bilmemek ayip degil. Fakat biliyormus gibi davranip ahkam kesmek iyi birsey degil. Neyse iste…say say bitmez.

    Isin bir diger komik tarafi, bu kendi liberal, AB duruslarini ulkede tek ve en dogru sol diye yutturmaya calisip, kendi duruslarini paylasmayani kemalist ulusalci diye damgaliyorlar. Ama ayni AB solu ile hicbir iliskileri yok. Fakat fasist, kemalist diye suclamak istedikleri, ama bunu durustce yuzlerine karsi yapamadiklari kesimlerin AB soluyla tonlarca organik duzeyde iliskileri var. Bunlar nedendir, neden boyle diye hic kimse merak etmiyor tabi. Merak etmeye ne gerek var zaten, elimizde malzeme hazir, kendi pozisyonumuza da yariyor, o halde kullan.

    Bu is nasil yapilir yapilacaksa? Demagoji yapmadan, bosa yumruk sallamadan once karsidaki hedef sectigin kisinin gozunun icine bakacaksin! Ki kimin muhatap alindigi bilinsin. “TKP/ODP/Birgun/DSIP/EVRELSEN vs.li kardesim, senin su su alandaki, su su politalarin, sozlerin, sundan sundan yanlistir”. Bu is boyle yapilir! Ortaya konusmakla, berikinin soyledigini alip digerine yamamakla bir defa durust bir tavrimiz olmaz. Oyle lafi edip edip, baskalarinin nasil anladigini umursamayip yazi yazacaksin, sonra herkesin sayende fasist dedigi, kemalist dedigi ODPlilerle, bilmem kimlerle ortak toplantilara soylesilere katilacaksin, “ama ben sunlari kastediyorum” tavirlariyla (Or: Murat Belge).

    Bu verdiginiz referansalari alip ben tekrar size verince ne yapacaksiniz peki? Bu adamlarin AKP vs. lerin derdidinin demokrasi olmadigini soylediklerini okumuyormusunuz madem referans veriyorsunuz? Alengirli ittifaklar iste boyle egretidir, kendi ic butunlugu bile yoktur. Herkes telas icinde bir yerlere sariliyor.

  35. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 31, 2008 | Reply

    Fuat Bey,
    Güzel yazmışsınız da,birbirimizi doğru anlayalım diye herhalde topyekün her kesimin siyaset uzmanı,analist falan olmasını önermiyorsunuzdur umarım.Yanılıyorsam düzeltin lütfen,önermenize göre azgari düzeyde anlaşabilmeyi belirli bir uzmanlık koşuluna bağlamışsınız.Elbette bir konuda fikir beyan ederken bilgi veya belli bir bilinç düzeyi esastır.Fakat sizin düşündüğünüz anlamda siyasetin konuşulup tartışılamasında yüksek bilinç standardı aranırsa,sizce bu politik düşüncenin kitleler arasında yaygınlaşmasını zayıflatmaz mı?Zira böyle olması durumunda geniş halk kitlelerinin siyasetin dışında kalma riski var;ülke sorunları sadece entelektüel kesimle sınırlı kalır.Oysa ülkemiz gerek inanç ve ideoloji,gerek kimlik ve kültür yönünden çok farklı sınıf ve katmanlardan oluşuyor.Bu anlamda bir içiçelik ve karmaşa ve dolayısıyla şeklini yaşam pratiğinden alan bir toplumsal diyalektik var.Dolayısıyla tarihsel ve toplumsal hareketlerin sosyolojik seyri kadar,yaşadığımız sürecin de doğru okunması ve gündelik yaşam pratiğimizin gerçekçi bir bakışla tahlil edilmesi gerekir.

    Toparlamak gerekirse,kadın haklarından kürt sorununa,bireysel özgürlüklerden sosyal adalete,kültür,inanç ve ifade özgürlüğüne kadar henüz rayına koyamadığımız bir yığın sorunla kuşatılmış durumdayız…Başlıbaşına hepsi birer demokrasi sorunu ve çözülmeyi bekliyor.Ancak alevi vatandaşlarımızın haklarını savunacağız diye alevi-bektaşi düşünce ve felsefesini bütün detaylarıyla öğreneceğiz diye bir şart olmamalı.Bu bir hak ve özgürlük meselesidir.Bunu savunmamız için alevi olmamız da gerekmiyor,bu inancın kendi inancımızla örtüşmesi ya da bu anlamda bunun kanıtlanması da.Ermeni vatandaşlarımız,kürt vatandaşlarımız ve diğer gayrimüslim azınlıklar ve inançlarından ötürü neredeyse rejim tehditi sayılan sünni vatandaşlarımız için de geçerli.Yani yaşadığımız bunca sorun varken çözümü illede Kur’anı ezberleyeceğiz,ermeni tarihini,kürt dilini inceleyeceğiz diye bir şart koymamalıyız.Ve elbette “sol”u tartışırken de herkesin dünya sol literatürünü,sol hareketlerin soyağacını,kendi içindeki ayrışmaları derinlemesine tahlil edip Marksizmi ezberlemelerini beklemeyeceğiz.Tartıştığımız şey Türk Solu’nun bu saydığım evrensel değerleri ne kadar kucakladığı ve burda nasıl misyon yüklendiği,nasıl bir vizyon geliştirdiği üzerinedir.Ki bunun en sağlıklı yolu da “sol”un kendi içinde eleştiriye açık olması ve özeleştiri yapmasından geçiyor.

    Saygılarımla…

  36. Yazan:fuatogl Tarih: Tem 31, 2008 | Reply

    Hayret gerçekten. Biraz zorlanınca, siyasi kavramları küfür olarak kullanan “bilinen” siyasetlerle, “nasılda lafı koydu ama” lara başvuruyorsunuz. Faşizm hakkında az çok bilgi sahibi olan bir insan elbette birgün gibi bir gazeteye faşist diye nitelenemiyeceğini bilir. Sofistike bir analiz gerektirmiyor. Hasan Cemal faşist bir gazetede yazdığını düşünmüyordur, yazıyorsa da kendi bileceği iştir – onun kafasının içini anlayamam. İnsanların duruş sergileme tavrı bizim memlekette zaten pek bir garip. Ayrıca kişiler değil, gazetenin faşist gazete olmsından bahsediyoruz. Hrant Dink de elbette kendi konumunu nerede ne yazacağını bilen, geçmişinde uzun bir siyaset olan bir adam. Mantıkda sorun yok yani. Hrant ın oradaki sayısız arkadaşları var gençliğinden günlük hayatından. Sadece köşeci olmak için yazdığı bir yer değildi, genel olarak tavır birliği olan insanlarla beraberdi. Cicileştirmeye, birilerinin “bak bende ne kadar özgürlükçü demokrat bir insanım, ermeni bir insan olmasına rağmen bende kınıyorum” diye adamı asıl kimliğinden sıyırıp “brand” olarak görenlerden değilsinizdir umarım. Topluma konuşmak istiyordu alıp giden faşizm ve ırkçılıktan dolayı, yoksa öncelikli kimliği bellidir Hrantın.

    Düşünüyorum da aslında karşıtı olduğunu zannettiğiniz şeyden farklı bir düzeyi sergilemiyorsunuz Suat bey, şaşırdım gerçekten. Mesela bu işçi partili neo-faşistler “anti-emperyalizm” der, “bağımsızlık” der ama bunu ırkçılık ve milliyetçilik olarak uygularlar. Ilerici olmak, genelkurmayın bildirilerini öngörmek filandır. Klasik olarak bildiğimiz milliyetçi kesim, yeminlerinde gominizme, faşizme, hatta ve hatta kapitalizme karşı yemin eder. Bir algı sığlığı, cahillik ve bilgisizlik, söylediğini bilmeme durumu var. Anlatmak istediğim, düzey dediğim bu. Sizde aynı düzeyden, faşizmle gram alakası olmayan şeylere faşist faşist diyorsunuz. Birgüne küsmüş bir insanı faşizmine kanıt filan olarak gösteriyorsunuz!?!?

    Birde “maskara edilmeye” gibi şeylere başvuruyorsunuz fikirlerim için. Ama hangi fikirlerimin nasıl maskara edildiğine bir türlü değinmiyorsunuz. Genel olarak hangi fikirde olduğumu bile bilmiyorsunuz bence.

    Ben ne yapıyorum? Bir takım “dezenformatik” faşist kafaları falanca kesime mal etmeniz yanlıştır, bu ayıptır diyorum, ve aynı kesimin değişik kesimlerinden insanların yıllar önce bunlara faşist diye sınıflandırıp saldırıya uğradını gösteriyorum kaynaklarıyla birlikte. Eğer yetersiz geldiyse daha fazlasını bulayım, biraz daha geçmişe gideyim!? Oralı bile olmuyorsunuz yazıklarıma. Nasıl maskara etmek bu ben anlamadım gerçekten. Maskara dediğin, kişinin her yazdığına cevap verip sağlam gerekçelerle onu çürütmektir benim bildiğim. Bir diğer arkadaş da kalkmış işte faşist zaten onlar diyor!? Yani hafsalam almıyor. Savaşkarsitlari filan da faşist, o faşist bu faşist, birbirine karşı zıt konumlarda olanlarda faşist… tam bir çorba.

    Rasim bey ise konu hakkında hiçbirşey bilmediğini isbatlıyor bence. Sizlerde 68 i anlatan (başkalarının 68 homojen değil geçmişi ve sonrası var dediği) şeye, 77lerin en belirgin sloganlarını mizanpaja ekliyorsunuz dediklerimi isbatlayarak.
    60 gibi bir dönemin, ulus devletin bağımsızlık vs. sloganlarından, kemalizmden etkilendiğini savunmak başka birşey; TVdeki bir diziye gıcık olup, bu tukaka diye ezberlediğimiz döneme tahammül edemeyip(kısmen meşrulaştırdığı için) konu hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadan 1-2 popüler kitaptan yola çıkıp “zehir”, “ırkçı”, “etnikçi” düzeylerinde sonuçlarına varmak bambaşka birşey. Hele atlayarak, ultra bir indirgemecilik ile günümüze doğrudan hat çekmek ise bambambaşka. Ki yazdıklarından sol içersinde yapılan kemalizm tartışmalarını bütünüyle es geçmek ise hiçbir şekilde samimi olmayan birşey – diye anlatmak istiyorum…ama bir yazının 20 iddiasının 15i karavana olunca düzeltilecek bir tarafı kalmıyor. Değindiğimiz yerlere ise zaten dokunan olmuyor, “bak falanca nasıl da maskara etmiş” diye pat alıntı geliyor.

    Bak ben kendim nerede durduğumu anlatayım kabaca, bilin diye beni faşist diye damgalamadan. Solun içersinde birçok yanlış olduğunu, genelde solda duran arkadaşlarımla da paylaşırım hep. Ortodox, tamiyle dinamizmden uzak kitabi olanı da var, slogancısı da var, solun yeni dünya koşullarında sağlıklı kafalarla kurgulamaya çalışanlar da var. “Türkiye şu an devrime gebe” gibi salakça şeyleri savunabilmiş olanlarda var. Onun yanında memleketi analiz edip daha ortada fazilet bile doğru düzgün yokken AKP yi tarif edip sistem krizi öngörmüş olanları da var. Üniversite zamanında da çok kafa yordum bu arkadaşlarla. Kendimi organik olarak angaje edebilmişliğimde olmadı, eylem, etkinlik, tavır koyma vs. dışında. Ama bu ülkenin bu kadar sığ sularında, bu kesim içersindeki bazı insanların gerek tutarlılık gerekse fikirleri konusunda hala diğer bir kesime göre daha çok daha tutarlı görüşlere sahip olduğunu düşünüyorum. Birçok noktada karşılaştıramıyorum bile. (Bu arada okuma konusunda da öyle olduğunu belirtmek zorundayım, kusura bakmayın) Ülkenin sağın her türlüsünden artık iyice çarpıklaşıp boğulduğu bir ortama nüve olarak görüyorum, var çünkü bu ihtiyaç. Güçlü bir solun olmayışıyla bu ülkenin çarpıklığı arasında doğrudan bir bağ var. Meclisde yarım yamalak 1 tanecik adamın tavırları bile bunu ısbatlıyor. Ve bugün yapılan şey, 3-5 salağın ağzıyla gerçekten özgürlükçü-sol tavırlar sergileyen sola ideolojik bir saldırıdan ibaret. Bunu yaparken de entellektüel bir kılıf ardından yapıyor bazıları. Bazıları ise kendi konumlarını sol açısından meşrulaştırmak için yapıyor.

    Ayrıca bir dala binmeden önce bence ittifak yaptıklarınızın ne dediklerinin hepsini okuyun. Onlar, “özgürlük ve demokrasiden fikirsel olarak nasibini almamışlar, öyle dertleri de yok, ama bu gidişle nasıl olsa parayla adam olacaklar, yola gelecekler” gözüyle bakıyor. Bunu da açık açık yazıyorlar. İttifakın bile bir adabı vardır, konuları belirlersin, şartlarını ortaya koyarsın, ittifak edersin, azami şekilde ulaşmak istediğn yere ulaşırsın işi çirkinleştirmeden. HA bide kendi tavrına güvenirsin, fikirlerinle savunursun, kimin ne dediğini birbirine karıştırarak değil. Kısmen de olsa bir karıştırma, bilinçli bir dezenformasyon olduğunu gösterdiğime inanıyorum. İtirazı olan, yok hayır şurada şurada yanlış aktarıyorsun der, ve bunu gösterir. Yoksa ciddiye alamayız sürekli.

  37. Yazan:ümit harmancı Tarih: Ağu 1, 2008 | Reply

    HOCAM,ÇİTİLEME BİZİ !!!
    Sayın Kentel;birkaç günlüğüne güneyimizdeki isviçre kantonuna!!! afedersiniz Kuzey Irak a gitmiş ve önemli tespitlerle dönmüş,kutlarız..Yazısına Türk Solu dergisinin patolojik duruşuyla giriş yapmış;ziyaret yerindeki ‘etnik kardeşliği ve F tipi cenneti’ bilimsel olarak tespit ederek yazısını şişmanlatmış;ardından U dönüşü ile ‘koskoca TC ye’ Kuzey ırak(affedersiniz kürdistan) kadar bile olamadın diye çıkışarak kompozisyon ödevini bitirmiştir…
    Türk solu çevresini ırkçı olmakla itham etmişsiniz ve Mithat Sancarı şahit göstermişsiniz..sayın Sancar ında ‘gizli kürtçü’ olduğunu belirtmek gerekmezmiydi???(bu arada not:türk solu çevresi ile hiçbir bağım yoktur,biline..)..
    1980 öncesi,ülkemizdeki yoldaşların büyük çoğunluğu ‘kitabi solcu’ idi.Temel kitaplar ve Kızıl Peygamberlere göre yaşamlarını dizayn ederlerdi;
    -kitapta ‘enternasyonalist’ olacaksınız yazardı,bizim yoldaşlar kendi milliyetlerine ve etnik kökenlerine düşman kesilirlerdi.(atilla ilhan la meyhaneden çıkmakta olan genç yazar yoldaş ‘türklük kızgın bir demir gibi derimi dağlıyor,nefret ediyorum’ diye nara atardı.anlatan rahmetli atilla ilhan dır.)..
    -kitap,’burjuvanın organize örgütü’ dediği Devlete muhalif olacaksın derdi,bizim yoldaşlar,körkütük sarhoşken PTT çukuruna düşerek ölen rahmetli Orhan Velinin katili olarak TC yi(affedersiniz faşist TC yi) ilan ederlerdi!!!
    -haaa,solun bir de ekonomik görüşü vardı galiba Antiemperyalizm,emek savunusu gibi!!kitapta galiba birkaç satır bahsederdi.ama biz bahsetmeyelim ,çünkü ‘özgürlükçü solcularımız’ daksille çoktan sildi bu satırları..baksanıza,sayın Ferhat Kentel bu seyahati başemperyalist ABD işgalindeki zavallı bir ülkeye mi,yoksa bir İsviçre kantonuna mı yapmış ben anlayamadım,anlayan varsa beri gelsin!!!!
    Sayın Kentel,kuzey ırak a ‘aşiret milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu’ bu ziyareti yapsaydı yukardaki cennet izlenimi ile dönerdi,onu anlardım..Ama Bilim adamı titrini taşıyan biri olarak bu yazı yakıştı mı şimdi size???
    Enternasyonalist damar çalışmaya devam ediyor ve hazret ,Kuzey Irak ı, Kürdistan olarak kabul etmediği için TC ve ‘beyaz türk ırkçılarına’ kayıyor fırçayı..Sayın pseudosolcu hocamız,oradaki nüfus yapısını biliyormusun?tarihin hangi döneminde o adla anılmış?Başemperyaliste işgalde yataklık ettikleri için ödül olarak o isimle adlandırılan ‘kukla oluşumu’ bizde onamalımıyız?Bu isimle anmadığımız için yine faşo mu yaptın bizi?Oradaki diğer etnik grupların bu isme rızası olduğunu ‘kısa kibrit çöpü’ ile mi belirledin??(bu arada bir zamanlar murat belge nin ‘türkler ,yunanlılara yunan diyor,onlar çok kırılıyorlar.kendilerine Helenler dememizi istiyorlar,öyle demeliyiz’ diye makaleler döşendiğini hatırlayalım..bilim, benzerlikler arasında illiyet bağı kurmaktır.bu iki görüş sahibinin beslendiği ve beslediği damarı farkedebiliyor musunuz???)
    Veeee sıkı durun,hayatı boyunca Türklüğe ve TC ye ‘kafasındaki şablonla bakan’ Ferhat Hoca bombayı patlatıyor..evet evet kameralar zoomlasın,bizim hoca,Feto Hoca ya göz kırpıyor..modayı oda yakalıyor,Abant ın gediklisi olma yolunda büyük bir aşama kaydediyor!!!Hoca nın ,(aman ,hocalar karışacak,bundan sonra biri F hoca diğeri K hoca olsun) yani F hocanın 7 okulunu gezen K hoca ,öğretilen dil zenginliğine,kardeşliğe,çok sesliliğe methiyeler düzüyor.
    okyanusta bir katre mertebesindeki ‘7 okullluk F tipi cenneti’ tüm kuzey ırak a teşmil ederek ,kayıyor fırçayı faşist TC ye yine.türk,kürt,ermeni,çerkez vb unsurların ‘mozaik cennetini’ faşist TC yaratamadığı için ,F hocanın okul modelini milli eğitimde uygulamadığı için yiyor şamarı.(bu TC de şamar yiye yiye iyice embesilleşti garibim yaa,bundan bi b.k olmaz artık!!!)..ama durun bi dakika K hoca akademisyen titrini taşımasına rağmen,önyargılarla ve şablonla konuşuyor sanki;nüfusunun %85 inin anadili türkçe olan bu ülkeyi mozaik olarak kabul etmiş çoktan!!bu oranla fransa/almanya da mozaik desen,tefe koyarlar adamı ve akademik ünvanını sorgularlar..(bu arada K hocanın AB fonu ile ‘eurotürkler’ adında saha araştırması yaptığını ve ilgili ülkelerde asimile olmalarını olumladığını belirtelim!!)..Sayın Kentel,mozaik imalatçısı gazeteci Celal Başlangıç değilsiniz siz,üfürmeyin,bilimle konuşun,bilimin ırzına geçmeyin..
    Bu arada ,Kentel in makalesini düzden okuyoruz tersten okuyoruz,satıraralarını okuyoruz ancak işgalci Conilerin izine bir türlü rastlayamıyoruz.
    Amerikalılar,’Ferhat Hoca gelip bizi emperyalist olarak dünyaya madara edecek,en iyisi ortalıkta görünmeyelim,O gidince tekrar işgal ederiz’ diye arazi olmuşlar anlaşılan!!!ne yapsın garibim Coniler,K hocanın tek derdinin TC ile olduğunu nerden bilsinler..
    Ve sayın bulanık su yorumcuları,sayın birbirinin bileğini bükme yarışmacıları,büyük bilim adamımız müthiş tespitlerle yurda döner.Ama sizler,akademik titri ile yazdığı şu yazıyı eleştirmek yerine birbirinizle bilek güreşine devam edin,bilim emin ellerde!!!!

    Sayın Kentel,babam yaşında bir bilim adamının bilimsel yazısına!! methiyeler düzmediğim için özür dilerim..Ama ben kim oluyorum ki,mensubu bulunduğunuz ‘entellektüel çete’ yeterince onore eder sizi..(ha doğru ya,ben bugün ülkemizdeki entellektüel çete ve kürt sorunu(gerçekten kürt denebilecek bir halk bulabilirsem ,bilimsel kitaplarda tabiiki??) hakkında yazacaktım.)..ancak bilimsel makaleniz ,bende hayranlık uyandırdı ve o konuları öteledi..
    PEKİ AMA NEDEN BÖYLE
    sorun bu toprakların öz aydını olmak yada olamamak??TC her alanda,isviçrenin gelişmişlik düzeyine ulaşsa bile ,ferhat hocanın içinde yer aldığı entellektüel klik ,TC den memnun olamayacaktır,türkü sevemeyecektir..peşmergenin kukla organizasyonuna,F hocaya methiyeler düzerken TC ye kusur bulacaktır.
    oynayan film, Yakup kadrinin ‘yaban 2008’ isimli filmidir..filmin oyuncuları;murat belge(yakup kadrinin yeğeni olur,f hocanın rakı balık arkadır,usturuplu marketing üstadıdır.başka yazıda hedefimsin!!),ferhat kentel,Altan triosu(bu ailenin evlerinin üzerindeki ozon tabakası deliktir.baba ve iki tosun hep aynı anda mutasyona uğrar.evrim çizgileri sol-özalizm-küreselci liberalizm şeklindedir.sadece ‘TC aleyhtarlık genleri’ zarar görmedi bu ozon deliğinden),yasemin çongar(siyasal bilgilerde maocu idi.sıkı bir TC ve MİT muhalifi idi.birandın torpili ile milliyet washington temsilcisi olunca mmutasyona uğradı,CIA in kadrolu ajanı ile izdivaç yaptı,ırak işgali sürecinde ABD ve pentagon siyasetini olumladı.ama tutarlı kızdır,halen TC ve TSK muhalifidir),mehmet ali birand(bir fenomendir,imla bilmez konuşmayı bilmez ama işide bunları gerektirmez zaten…32.günde tuncay güney’in yaptığı suçlamayı duymadınız mı?),yalım eralp+ilter türkmen(yes be annemciler,brüksel bendeleri),cengiz çandar(pentagonda iyi dostları vardır bu oyuncunun ha),ismet berkant,eser karakaş,oral çalışlar,hasan cemalvb vb vb vb say say bitmez..

    Sayın bilek güreşçilerimiz,şimdi başka kim kaldı ki ülkede aydın diye ,hepsi yazılı ve görsel medyanın en önde geleni diyorsunuz değil mi???cevap başka yazıda inşallah….
    Ama son bir soru; Vietnam savaşı üzerine şimdiye kadar yüzlerce film seyrettiniz veya duydunuz.coninin vurulunca yüzündeki acıya,vatanseverliğine,jack in kansas daki manitasına duyduğu aşk özlemine tanıklık ettiniz….Acaba bu filmlerden kaç tanesi vietnamlı bir yönetmen tarafından çekilmişti ve ölen 2 milyon vietnamlının bakış açısını yansıtıyordu??vietnamlılar,conilerin makinalı tüfekle taradığı bitki kamuflajlı,yüzleri bile seçilmeyen uzakdoğulu figüranlardan mı ibaretti yoksa??
    işte, Hollywood, dünyanın beynini,bizimkilerde biz bilek güreştirenlerin beynini böyle çitiler..neyse yine uykum geldi,yine magazin yazdık,derin konulara giremedik..Allah,çitili rüyalar versin hepimize,amin……..

  38. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ağu 1, 2008 | Reply

    Ümit Bey,
    Adam sizinle aynı düşünceye sahip değil diye bakın gece yarılarına kadar yazıyorsunuz.Hızınızı alamayınca da belli peryotlarla kaldığınız yerden devam ediyorsunuz.İnanın bunu anlıyorum.Anlıyorum,çünkü aynı şeyi ben de yaşıyorum;kendimce samimi bulmadığım,çarpıtıldığını düşündüğüm fikir ve düşüncelere karşı sabır sınırlarımın çok çok zorlandığı zamanlar olmuştur.Sonuçta insanız ve elbette sabrımızın da bir sınırı vardır.Tabi bu böyle diye düşüncelerimizi ifade etmekten kaçınmalıyız anlamında söylemiyorum.Sayın Kentel de düşüncelerini özgürce ifede edecek,siz de,ben de…Ve elbette her bir görüş ve düşüncenin farklı farklı yansımaları olacak;benim yanlış bulduklarım doğaldır ki siz doğru bulabilir ya da benim doğrum sizin için yanlış olabilir.Dolayısıyla düşünce ve ifade özgürlüğünün anlamı tam da budur.

    Fakat bizler eğer sadece bizim düşüncelerimizle örtüşmüyor diye olayı kişiselleştirir ve karşımızdakini öc alma duygusuyla yaralama yolunu seçersek bu da bir fikir olur ama bence çok da yapıcı olmaz.Bakın,sakın ola düşüncelerinizi samimi bulmadığım ve bu anlamda bir rahatsızlık duyduğum anlaşılmasın.Bilakis düşüncelerinize kısmen katılmasam da samimiyetinizden kuşku duymuyorum.

    Konuya dönecek olursak.Elbette önümüze gelen her yazılana,çizilene kayıtsız şartsız kabullenmek doğru değil.Yani sayın Kentel’i eleştirmeniz gayet doğal.Bu platformda da (ben de dahil)pek çok katılımcı tarafından da eleştirildi nitekim.Fakat okuduğum ve anladığım kadarıyla siz yazarın görüşlerini yanlış bulmanın ötesinde akedemik ünvanını kötüye kullandığı şeklinde bir yargıya varmışsınız.Daha açık bir ifadeyle,bilimi kendi ideolojisine alet etmek gibi bir eğilimle suçluyorsunuz.Bu da anlaşılabilir,çevremize baktığımızda bu yöntemi bize bilim olarak,gerçek tarih olarak yedirmeye çalışan yüzlercesi var.

    Ne var ki ağırlıklı olarak objektifliğe,bilime vurgu yaparken bilimle pek bağdaşmayan argümanları kullanmaktan da hiç sakınmamışsınız.Bir bilim savunucusu nasıl oluyor da 3 bin yıllık bir geçmişi olan bir halk için”ortada böyle bir halk yok”diyebilir?Yoksa bu halkı kar-kurt tezleriyle geçiştirelenler daha mı bilimsel ve objektif oluyor?Tabi bilimsel kaynaklarda yer almıyor şeklinde bir gerekçeniz de var.Peki izninizle sorayım resmi ideoloji tarafından bile artık gizlenemeyerek kabul edilen bir realiteyi siz hâlâ yok saymakta ısrar ederseniz,acaba kaynakların doğruluğuna nasıl itibar edeceksiniz.

    Ümit Bey,amacım sizinle kısır bir tartışmaya girişmek değil.Gördüğüm kadarıyla araştıran,sorgulayan bir kişiliğe sahipsiniz.Bunu biraz daha genişletmenizi öneriyorum sadece.Kaynakları,tarihsel bilgi ve belgeleri de bir kenara bırakalım.Çalıştığınız iş yerinde,oturduğunuz çevrede,asker ocağında(o yaşlarda olduğunuzu tahmin ediyorum)hiç mi Kürtlere rastlamadınız?Eminim arkadaşlarınız da vardır,kapı komşunuz da…Evet her şeye rağmen yine de sizi anlayabiliyorum.Zira bu halkın varlığını bahane ederek(bilerek veya bilmeyerek)bu ülkeye zarar vermiş unsurlar olduğunu ben de biliyorum.Derin travmalar yaşattılar bu ülkeye,halklarımızın arasına düşman tohumları ekildi ve ayrıca en büyük zararı da o savunduklarını iddia ettikleri halka verdiler ve vermeye de devam ediyorlar.Fakat emin olun bu kangreşleşmiş sorunun devamından medet umanlar sadece onlar da değil.ABD başta olmak üzere bu yarayı sürekli kaşıyan,bu ülkenin insanlarını boğazlaştırmaktan nemalanan o kadar çok çıkar odağı var ki saymakla bitmez.Dolayısıyla meseleye tek taraflı ve kendi ideolojik pencerelerimizden bakarak bir ötekileştirme,dışlama,yok sayma anlayışına hapsetmemeliyiz.Tepkimizi,kim olursa olsun bu coğrafyada kalıcı bir barışın tesis edilmesini engelleyen zihniyetlere yöneltmeli,bunu sorgulamalıyız.

  39. Yazan:fuatogl Tarih: Ağu 1, 2008 | Reply

    Aziz bey, haklısınız, mantığınız da doğru. Ama asgari düzeyi nasıl belirleyeceğiz? Mesela bir 68 yazısına konulan afişin 78 de Melih Pekdemir, Oğuzhan Müftüoğlunun vs. lerinin hazırladığını bilmeyi kastetmiyorum ben. Kocaman yazılmış oraya Dev-Yol/Dev-Genç diye. Dev-Yolun (yada THKP,yada Halkın Kurtuluşu vs.) kabaca bile ne olduğunu bilmeden, en azından var olduğunu bilmeden Türkiye solu hakkında ne yorumu yapabiliriz özellikle geçmişinden bahsederken? Yine Peru örneğini vereceğim. Bir insanın Aydınlık Yol nedir bilmeden sol hakkında yazması düşünülemez bile. Komik birşey olur, güler geçerler. 3-5 kişilik gruplar değil ki bunlar, anadoluda bazı şehirlerin yarısını sokağa dökme potansiyeline erişmiş hareketler. Aynı şekilde, Kemalizm meselesi; Türkiye solu ve kemalizm hakkında yazı yazan bir insandan asgari olarak, bu kesimlerde yapılan tartışmaları (en azından bolca yapıldığını), kabaca hangi dönemde nasıl algılandığını bilmek zorundadır, okuyucunun böyle birşeyi bekleme hakkı var. Hangi siyasi akımın, yada örneğin Mahir Çayanın yaptığı sağ-sol kemalist yorumunu, yada 70 başlarından itibaren bu hareketlerin kemalizmden tam kopuşun specifik tartışmalarını – spesifik kişi ve akımların tam olarak neyi savunduğunu bilmesini talep etme durumu yok. Çocuk mecmuasında yazı yazmıyorsun ki, gazete ve dergiye belirli bir konu hakkında iddialı bir yazı yazıyorsun. Kişisel algım; beni resmen aptal yerine koyduğudur. Ama memleketteki düzey, sizin de belirttiğiniz gibi olduğundan piyasaya ne sürersen kapış kapış gidiyor. İnsanlar “bilgi tüketimi/sindirimi” yapmıyor gerçekten. Kendi fix konumlarından doğru piyasaya sürülen envai çeşit şeylerden kafasındaki paradigmaya zarar vermeyecek şekilde seçmece yapıyor. “Eklektik” denilen tamda bu olsa gerek.

    Ancak alevi vatandaşlarımızın haklarını savunacağız diye alevi-bektaşi düşünce ve felsefesini bütün detaylarıyla öğreneceğiz diye bir şart olmamalı.Bu bir hak ve özgürlük meselesidir. Bunu savunmamız için alevi olmamız da gerekmiyor, bu inancın kendi inancımızla örtüşmesi ya da bu anlamda bunun kanıtlanması da[…]

    Aynen katılıyorum. Ama bu biraz farklı birşey. Ayrımcılık yapmadan herkese hak hukuk talep etmek ile belirli bir konu hakkında iddia sahibi olmak başka başka şeyler. Onun dışında hepsine katılıyorum.

  40. Yazan:kapistonai Tarih: Ağu 1, 2008 | Reply

    “Kütahyalı ve Türevleri…” 🙂

    Herhalde Murat Belge’de onlardan birisi
    yoo murat belgenin tek derdi, bizi danimarka gibi yapıp, tek sorunumuzun sabah kapıya süt bırakılıp bırakılmadığını merak etmemiz olduğundan daha anlaşıla bilir.siz ona eklemlenmeye çalışmayın.

    siz kafanızda kurup sonra darma duman ettiğiniz kumdan kalelere bakıp üzülmeyin.mazallah entellektül kişiliğinize zeval gelmesin.

    neyse buyurun bir yazı ve konuyla ilgili 20 yakın makalenin yer aldığı bir link verdim.isterseniz okuyun.

    AKP hükümeti Ergenekoncuları yargı önüne çıkartıyor.
    Bu bir başına AKP’nin başarısı mı, yoksa ABD ve Silahlı Kuvvetler desteklemediği için mi Ergenekoncular darbe yapmayı başaramadı? Sonuç, ikinci noktaya işaret ediyor.
    Demokrasilerin vazgeçilmez bir kuralıdır: Seçimle işbaşına gelmiş ve seçimle iktidardan uzaklaştırılması olanağı da açık olan bir sivil hükümete karşı darbe girişiminde bulunmak suçtur. Bunu yapanların adil ve açık bir mahkeme de yargılanarak, cezaya çarptırılmaları gereği açıktır.
    Ergenekon sanıkları yargı önünde hesap vermeye hazırlanıyor. Öte yandan kendisini henüz 12 Eylül cunta rejiminin etkilerinden, cunta anayasası ve yasalarının kısıtlamalarından kurtaramamış olan toplum, yürürlükteki askeri vesayet rejimi üzerinde hak iddia eden güçler arasında taraf olmaya çağırılıyor. Sahi bu nasıl olacak, olsa bile ne denli toplumun geniş kesimlerinin özgür iradesi ortaya çıkacak? Zaten dikkat edilirse, aşağıdan gelen hareketle ortaya çıkan bir yargılama süreci değil söz konusu olan, kavga üstten sürüyor, buna koşut toplumsal desteği olmayan bir kavga bu!

    Hatırlayalım!
    Bu kavganın ‘ulusalcı-Kemalist’ iddiasındaki militarist kesimi, Amerikancı askeri vesayet rejimini nasıl da ‘bağımsızlık’ aldatmacasıyla savunuyordu. Çalışma bölgelerimiz de nasıl da baskı altına almışlardı bizi. Bayrak mitinglerine katılmamıştık diye neredeyse ‘liberalizm kuyrukçuları’ ilan ediliyorduk. Duruşumuzu koruduk. Enternasyonalizmi ve halkların kardeşliğini savunduk. Ulusalcı histeriden ciddi bir yara almadan çıktık.
    Militarist kesimin -AB ile değilse bile- ABD ile temel bir problemi yoktu. ABD’ nin Ortadoğu ve Avrasya’daki enerji kaynaklarını kontrol etme politikalarının jandarması olmayı amaçlıyordu. Ne var ki ‘Jandarmalık’ ABD’ye yetmezdi. Bu onu Türkiye’ yi İslami değerlerin kuşatmasında, Ortadoğu’da küresel sermayenin taşıyıcısı rolüne aday olan AKP’yi tercih etmeye götürdü. ABD, AKP’yi tercih ettiği ve her aşamasında askere karşı koruduğu oranda, ulusalcı-Kemalist kesim, AKP üzerinden ABD ile karşı karşıya geldi. Bu oranda ülke de ulusalcı basınç ve ayırımsız bir Amerikan düşmanlığı arttı. Anti Amerikanizm, anti kapitalizmi, demokratik hak ve özgürlükleri içermediğinden, yansıması yabancı düşmanlığı biçiminde oldu. Elimizden geldiğince gelişmenin bu yönüne karşı çıktık.

    Ergenekon yargılanmalıdır!
    Durum şu: ABD ve TSK komuta kademesi izin vermediği için Ergenekoncu militaristler darbe yapamadı ve yeni durumu anlayamayan Ergenokoncuların ipi ‘Dolmabahçe Mutabakatı’ ile çekildi. Dolmabahçe’ de AKP, askerle “askeri vesayet rejiminin korunması, bu rejiminin yasallığını çiğneyenlere yargı yolunun açık olması, Kürt meselesinin askere bırakılmasının devamlılığı” üzerinde anlaştı ve sadece başarısız darbe girişimine kalkışanları yargılamaya yöneldi.
    Sivil bir hükümete karşı darbe girişiminde bulunanlar, bu sınırsız suç yüklü geçmişe sahip olan eli kanlı katiller yargılanmalıdır. Bizim kaygılarımızdan biri AKP’nin bu konu da her zamanki gibi sonuna kadar gitmeyeceği, kapatılma davası ile karşılık kurarak belli uzlaşmalarla olayı kapatacağıdır. Kimi ‘dostlarımız’ gibi AKP’ye güvenemiyoruz, gerçek somutsa, Şemdinli cenazesi ortada dururken bunun bir için neden yok.
    Türkiye’de ikili bir devlet yapısı olduğunu, görünmeyen devletin MGSB ve gizli yönetmelikler eşliğinde 1950’li yıllardan itibaren çeşitli biçimlerde süregeldiğini biliyoruz. İddianame’de, Ergenekon’la bu devlet yapıları arasında ilişki kurulmadığını, MİT ve TSK ile ilişkisinin kategorik olarak reddedildiğini okuyoruz. Peki, Ergenekon, Seferberlik Tetkik Kurulundan, Özel Harp Dairesi’nden, Kontrgerilla’dan, JİTEM’ den, AMESYA’ dan, biraz daha ileri gidelim, MİT’ den, Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Genel Sekreterliği’den soyutlanırsa geriye ne kalır? Yoldan çıkmış eski görevlilerden kurulu bir çete kalır. Çete davası açılmış zaten. 80 darbesi de MHP’yi tüm bu kurumlardan soyutlayıp çete derekesine indirgemiş ve devleti yeniden kurmuştu. Bugünün suçlularının, darbe girişiminde bulunanların yargılanması yetmez.

    12 Eylül darbecileri ne olacak?
    Soruyoruz: 12 Eylül’ün ABD desteğiyle darbe yapan paşaları, ‘emir-komuta zinciri’ içerisinde Türkiye’yi koyu bir karanlığa sürükleyen militaristleri ne olacak?
    Hiç lafları geçmiyor! ABD’nin ‘Yeşil Kuşak’ projesinin uzantısı olarak Evrenizmin, Türk-İslam ideolojisini bayrak yaptığı, bugün ‘Yeşil Kuşak’ da okul üstüne okul yapanların, işkence görenlerin, asılanların, yok edilenlerin yanında olmaları gerekirken, 12 darbeciliğini desteklediğini henüz unutmadık. Siyasi İslam ya da AKP, bizim tasfiye edilmemiz üzerinden kendisine iktidar yolu açtığı için 12 Eylül generallerine müteşekkir mi yoksa? 12 Eylül darbesinin ürünü olan AKP, darbeci generalleri yargılayabilir mi, kimi ‘allemeler’in iddia ettiği üzere yargılamak istiyor mu gerçekten?
    Bizim gördüğümüz yargılayamayacağı ve ortada yargılama yönlü bir belirti olmadığı…
    12 Eylül anayasasının yalnızca türbanla ilgili maddesini değiştirmeye kalkıp, Türkiye’yi özgürleştireceğini sananlar bilmezler mi ki, bu ülke 12 Eylül’le ve Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan ırkçı- kafatasçı vahşetle hesaplaşmamadan, darbe şefi Kenan Evren ve Diyarbakır vahşetinin mimarı Kemal Yamak ve darbeci generaller yargılanmadan gerçek anlamda demokratik ve özgür olamaz.
    Eğer AKP hükümeti sadece kendine ‘Müslüman demokrat’ değilse ve darbeciliğe sahiden karşıysa, parlamento da kurulacak bir Gerçekleri Araştırma ve Adalet Komisyonu ile bütün darbecileri ve darbe girişimlerini soruşturmalı, Anayasa’nın geçici 15. maddesini kaldırarak darbecilerin yargılanma yolunu açmalıdır.
    Ergenekon soruşturmasında zanlıların gözaltına alınış biçiminden, gözaltı dalgasının ilgili ilgisiz herkese yaygınlaştırılmasına kadar kimi hukuksuzluklar yaşandığı da bir gerçektir. Hele ‘Gizli tanıklık’ tam bir hukuk ucubesidir. Biri sizin aleyhinize konuşuyor, siz onu bilmiyor, görmüyorsunuz. Bu tip bir tanıklıkla kimler suçlanmaz ki? Hukuk bir gün herkese gerekli olacaktır. Dünün güçlü generallerine şimdilerde lazım olduğu gibi.
    Acı bir tebessümle şunu da izliyoruz: 12 Eylül’ün hoyratlığına, yargısız infazlarına, kayıplarına, yüz binlerce insanın gözaltına alınmasına, İşkenceden geçirilmesine, Erdal Eren’in yaş haddine bakılmaksızın asılmasına, Ruhi Su’ ya pasaport verilmediğinden erken ölümünün hazırlanmasına, 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın ‘13 kurşun’la öldürülmesine suskun kalanların şimdi ‘Ergenekon mağdurlarını’ insan hakları ihlali açısından savunmalarını, Türkiye demokrasisinin gelişmişliği olarak değerlendirmek istiyoruz.
    Biraz gerçeğe sadakat, biraz hakkaniyet!
    ise diğer bir uç tarafından, darbecilerin yargılanarak demokrasinin önünün açılmasını AKP’den bekleyen ‘sol-liberal’ basınca taraf olmadığımız için – eleştiriliyoruz, demeyeceğim- karalanıyoruz.
    Kuşağımızın ömrü darbelerle kavga ile geçti. 70’li yıllarda 5 binin üzerinde can verdik. 80 tankları üzerimizden silindir gibi geçti. Darbenin gasp ettiği kamu ve medeni hak yasaklarımızı bile daha birkaç yıl önce kaldırabildik. Özetle Cumhuriyet tarihinin en büyük lincini yaşadık. Sekiz yıldır 12 Eylül üzerinden darbecilerin yargılanmasını Türkiye’ye yayıyoruz ve bu konuda küçümsenmez bir bilinç yarattık.
    Şimdi bu kuşağı ve bu kuşağın solcularını, sosyalistlerini, darbecilik karşısında ayırım yapmaksızın topyekûn taraf olmamakla, ‘ulusalcı-Kemalist’ darbeciliğe çanak tutmakla suçlayan ‘dostlara’ne diyeceğimiz şaşırıyoruz, biraz gerçeğe sadakat, biraz hakkaniyet demekten başka!
    Devam edelim çünkü…
    ‘Fırat’ın öte yanı’ da var!
    Sadece ABD izin vermediği için darbe yapamayanları değil; ABD’nin izin verdiği darbeyi yapanları da yargılayalım!
    Sadece darbe yapmaya teşebbüs edenleri değil; darbe yapanları da yargılayalım!
    Sadece bugünün darbe hazırlıklarını değil; dünün darbe hazırlıkları olan, 1 Mayıs 1977, Çorum, Maraş ve Sivas katliamlarını da yargılayalım!
    Sadece Danıştay cinayetini değil; Doğan Öz, Kemal Türkler, Musa Anter, Vedat Aydın, Hrant Dink ve tüm faili meçhul cinayetleri de çözelim!
    Sadece Fırat’ın bu yanının değil; öte yanının da Ergenekon’u ile hesaplaşalım!

    Celalettin Can:78’ liler Girişimi Türkiye Sözcüsü

    özellikle fatih yaşlının yazılarına dikkat.

  41. Yazan:kapistonai Tarih: Ağu 1, 2008 | Reply

    @TT

    *Sonuçta düpedüz bir darbe girişimi için ortam hazırlamaya çalışan ve teröre bulaşan elikanlı bir örgüt var ortada…

    *Dolmabahçe ile ilgili F.Sağlar’ın mahkemesinden sonra karar verin isterseniz

    Bu da enterasan geldi bana.

  42. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ağu 1, 2008 | Reply

    Fuat Bey,
    Ben sizi gayet iyi anlıyorum.Elbette Türk solunu ciddi anlamda tartışma iddiasında olanların belirli bir siyasi birikime sahip olması gerekir ve doğrusu da budur.Fakat birde bu tartışmanın çıkış noktasını iyi saptamak gerekiyor.Yani “sol”u tartışmaya açan zeminin daha çok nereden beslendiğini dikkatten kaçırmamak gerekir.Dolayısıyla bizim gibi “yaşanılır bir dünya” umudunu sola bağlayanlar için biraz burukluk verse de toplumsal gerçekliğimizi görmek durumundayız.Bügün yaşamakta olduğumuz süreç,sol hareketlerin belirleyip yön verdiği toplumsal bir dönüşüm olmaktan uzaktır.Aksine,çıkar temelli güç odaklarının şekillendirdiği ve bu anlamda kitlelerin iktidar savaşlarına alet edildiği talihsiz bir dönemeçten geçiyoruz.Ve tam da bu noktada sol tarışılır olmaya başlandı.Dolayısıyla toplumun farklı kesimlerinin çatışmasıyla açılan bir tartışma bu kadar olabilir.Zira sizin de pek yerinde değindiğiniz gibi birbirlerinin solculuğunu sığ bir şekilde sorgulayan,olmadı birbirlerini faşistlikle,işbirlikçilikle suçlayan temelsiz bir tartışmaya doğru bir evrilme var.Hemen hemen herkes başka birinin politik tercihi üzerinden fikir geliştiriyor.Tabi vaziyet böyle olunca da kim ne kadar özgürlükçü,yok öteki faşist,öteki ne dedi,beriki ne söyladi gibilerinden,tamamen yüzeyde bir kavga hüküm sürüyor.

    Tabi bu kavga sürüp giderken,deyim yerindeyse geniş halk kitlelerinin öncelikli talepleri güme gidiyor.Hararetli bir biçimde özgürlükleri savunuyor görünürken,asıl özgürlüğümüze kasteden büyük resmi kaçırıyoruz.Adil bir paylaşım olmadığı sürece toplumun asla barışamayacağını idrak edemiyoruz.Eğitim,sağlık,istihdam gibi temel sorunlarımızın tam da yaşadığımız tüm felaketlerin kaynağı olduğunu gözden kaçırıyoruz.Tarım politikası sıfır,esnaf ve orta kesim neredeyse tarihi karıştı ve yönelebilecekleri farklı bir alternatif yok.İşsizlik,yoksulluk had safhada.Gittikçe daha çok dışa bağımlı oluyoruz.AKP hükümeti memleketi şirket gibi yönetiyor.Fakat gel gelelim biz bütün bunları bir kenara bırakarak laikliğe,türbana odaklanıyoruz.Hasılı vaziyet bundan ibaret.Şayet boğuştuğumuz bunca sorunumuz olmasaydı inanın belki de solu tartışmayacak,hatta hatırlamayacaktık.

    Sonuç olarak hiç değilse böyle yarım yamalak da olsa tartışabiliyoruz.Bundan bir şey çıkar mı bilmiyorum,fakat bana göre hiç yoktan iyidir yine.En azından bir şekilde kitleler siyasetin tamamen dışına itilmemiş oluyor ki bu da bir gelişmedir.

  43. Yazan:fuatogl Tarih: Ağu 1, 2008 | Reply

    Teşekkürler kapistonai, bookmarkıma bir tık daha…

    Ne kadar ilginç..78..,Celalettin Can, ve ben neler atlatmaya çalışıyordum arkadaşlara, herkes aynı şeyi demeye çalışıyor. Yukarıdaki dürüst yazı 10-15 yıldır takır takır yazılıyor her yerde. Bunun kendi başına bir “taraf” olarak billurlaşdığını görmemek için üçkağıta başvurup Doğunun dediğini Veliye yamayıp ortalığı bulandırmak gerekiyor. Tam bir samimiyetsizlikle bunu yapıp yukarıdaki deşifre edici tavrı sergileyenleri görmezden gelmeye çalşıyorlar, çünkü onlara görmek istemediklerini hatırlatıyorlar. Hafızası olana hatırlanacak şey çok, samimiyetsiz bulma sebebi de.

    Aynı yerde Inönü Alpat hatırlatmış (konu Nazlı hanım değil, hafıza ve güvensizliğin sebebi açısından cuk oturmuş):

    Nazlı Ilıcak ile askeri darbe ilişkisine bir göz atmakta fayda bulunmaktadır. Ilıcak’ın darbelere karşı olduğu külliyen yalandır. O, darbeyle değil, darbenin kime vurduğuyla ilgilidir. Ilıcak, sağ iktidarı alaşağı eden 27 Mayıs’a karşıdır; onlarca devrimciyi katleden 12 Mart’ın destekçisidir. Ilıcak 12 Eylül günlerinde kraldan çok kralcıdır. Çünkü 12 Eylül sola karşı yapılmıştır. 28 Şubat ve 27 Nisan ve benzeri asker odaklı girişimler onun kara defterindedir; çünkü iktidarda kendi camiası vardır. Ilıcak’a göre darbelerin iyi ya da kötü olması duruma göre değişir; iyi de olabilir, kötü de. Kimin cezaevine gönderildiği, kimin idam sehpasına çıkarıldığı, hangi kurumların kapatıldığına bakılmalıdır.

    Ilıcak 27 Mayıs ile 12 Eylül’ü karşılaştırıyor, 16 Eylül 1980 tarihli Tercüman gazetesinde:
    “Birkaç gündür 12 Eylül harekâtı ile 27 Mayıs’ın mukayesesi yapılıyor ve hemen herkes, birincisinin üstünlüğünü ortaya koyuyor. Biz bu konuda tarafsız olamayız. Çünkü 27 Mayıs, mensubu bulunduğumuz Demokrat Parti camiasına karşıydı. Hâlbuki 12 Eylül’de açıklanan hedeflerle yıllardır bizim yazdıklarımız arasında, geniş bir mutabakat vardır.”(Nazlı Ilıcak – 16 Eylül 1980 / Tercüman)
    […]
    “1974 affıyla anarşistleri sokağa salıvermiş. 12 Mart’ın Türün Paşasına, Elverdi Paşasına faşist damgası vurulmuş, kontrgerilla iddiaları ile etraf bulandırılmış, (…) İşte 12 Eylül, Türk milletinin meşru müdafaaya geçtiği gündür. İdamlar bu meşru müdafaanın bir neticesidir. (…) 1972’de Deniz Gezmiş’e, Yusuf Aslan’a, Hüseyin İnan’a Meclis’te oylarıyla sahip çıkanların Kızıldere’de Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürülmesini ‘devlet terörü’ olarak vasıflandıranların artık sesi soluğu kesilmiştir.”(Nazlı Ilıcak – 10 Ekim 1980 / Tercüman)

    Faşist İnönü Alpat, gitmiş birde Birgün gibi faşist bir gazetede yazar olmuş. Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş.

    Şaka bir yana, insanların hafızası var, kiminle nereye kadar nasıl ittifak yapacaklarını iyi biliyor, ve başkasının tavrını benimsemeye zorlanmak istemiyorlar.

    Bir yazardan çaldım:

    “Faşizm, konuşma yasağı değil, söyleme mecburiyetidir”Roland Barthes

  44. Yazan:sensakrak Tarih: Ağu 1, 2008 | Reply

    Bence Bookmarkiniza yanlis linkleri ekliyorsunuz. Size yardimci olayim biraz.

    Bakin, ayna tutuyorum:

    Sol ve demokrasi (13)

    19 Ocak 2008’de, yani Hrant’ın ölüm yıldönümünde, “Yargının zihniyet kalıpları” yazısıyla adım atmıştım, hukuk alanına. Bu çerçevede, Solun demokrasiyle ilişkisini de sorgulamış; bu alt-konuya (şimdiye kadar) 12 yazı ayırmıştım. Özetle, (a) Demokrasinin “burjuva demokrasisi” ve dolayısıyla “burjuva diktatörlüğü”ne eşitlenmesi, çok temel bir hatâ (demiştim). Madalyonun diğer yüzünde, hukukun da aynı “burjuva diktatörlüğü”nün aracından başka bir şey olmayan “burjuva hukuku”na eşitlenmesi, bir başka temel hatâ. İkisi bir arada, gerek hukukun, gerekse demokrasinin küçümsenmesine yol açıyor. Demokrasi bir “sınıf tahakkümü biçimi”ne; dolayısıyla eh, olsa da olur olmasa da olur bir “mücadele yöntemi”ne indirgeniyor.

    (b) Demokrasi (ve hukuk) görelileştirilince, daha yüce ve ulvî hedeflere feda edilmesinin de kapısı aralanıyor. ?iddete dayalı devrim, bir “düşmanlık kültürü”nü (culture of the enemy) zorunlu kılıyor. İlk başta bu düşman, “burjuvazi”. Kapitalizmin restorasyonuna karşı “proletarya diktatörlüğü”nü korumak şart. Bu da ufkun ardındaki “sınıfsız toplum” serabına kadar demokrasisiz yaşamayı gerektiriyor. Eski sömürge ve yarı-sömürgelerde ise, ezelî ve ebedî düşmanın özel adı “emperyalizm.” Ama “burjuvazi”ye kıyasla biraz daha spesifik gözükmesine bakmayın. Bu da o kadar genel ve soyut, o kadar tarihsizleştirilmiş bir hayalet ki, “anti-emperyalist mücadele” hep merkeziyeti gerektirirken, sıra bir türlü demokrasiye gelemiyor.

    Bunun Türkiye tarihindeki somut ve bir yere kadar anlaşılabilir örneği, Jön Türk Devriminin vâdettiği hürriyet’in bir türlü doğmayıp (bkz Hasan Amca, Doğmayan Hürriyet. Bir Devrin İçyüzü 1908-1918) yerini hızla istiklâl’e bırakması. Giderek anlaşılmaz örneği, Abdülhamit’in düşüşünden 100, Cumhuriyetin ilânından 85 yıl sonra bugün, habire önümüze sürülen “cumhuriyet mi, demokrasi mi” ikilemi. Burada cumhuriyet, geçmişteki istiklâl’in devamı. Demokrasisiz istiklâl; demokrasisiz cumhuriyet. Ergenekon, lahika ve “anti-emperyalizm” üzerinden ulusalcılaşmış bir Sol, bu vesayet rejiminde buluşuyor.

    (Sovyet ve Çin fetişizmleriyle birlikte) Latin Amerika fetişizmi, Solun bu çizgi üzerinde evrilen hastalıklarından. Eskiden Castro ve Guevara’cılık, Régis Debray’den mülhem bir foco’culuk, derken Tupamaro’culuk, FARC’çılık, Sandinista’cılık, Aydınlık Yol’culuk vardı. ?imdi, Chavez hayranlığı ön planda. Venezuela gibi, Bolivya’da Evo Morales ve Brezilya’da Lula da Silva yönetimlerine de, yüzyılların haksızlığına tepkinin ötesinde, yeni bir sosyalizm umudu bağlanıyor.

    Bir örnek, Michael Löwy ile ?ubat 2008’de yapılmış bir söyleşi (www.sendika.org). Yanlış anlaşılmasın: Löwy’nin “eko-sosyalizm”i beni de çok ilgilendiriyor. Küreselleşmenin küçük üreticiler, geleneksel köylü ve yerli cemaatleri ve doğal çevre açısından yıkıcı sonuçlarına karşı patlak veren yerel hareketlere ben de sempati duyuyorum. Ama bunların hangi teorik platformda evrenselleşebileceği ayrı bir konu. Bu noktada Löwy aynen şöyle diyor: “[Guevara’daki] Bu radikallik, emperyalizmle, kapitalizme savaşırkenki bu radikal tutum bugün son derece anlamlıdır. Kullandığı temel yöntemler tartışılabilir, silâhlı mücadele mi olacak, olmayacak mı, barışçıl mı olacak vs. Temel sorun bu değildir. Temel sorun sisteme karşı savaşma gereğidir. Uzlaşmamaktır, sisteme taviz vermemektir.”

    Doğru mu okuyorum? Önemli olan, tâvizsiz, uzlaşmasız bir anti-emperyalizmmiş. Yoksa mücadelenin silâhlı mı, barışçı olacağı değilmiş. Bu, ikincil bir “yöntem” meselesiymiş (demokrasinin de bir “yöntem”e indirgenmesi gibi). Löwy, cebir ve şiddeti öngören bir strateji ile buna denk düşen bir örgütlenmenin, muhalefette ve iktidarda, nasıl bir yaşam tarzı ve nasıl bir toplum anlamına geldiği üzerinde hiç mi kafa yormamış?

    20. yüzyılda, silâhlı devrim yoluyla kurulan sosyalist rejimlerin hiçbiri, kendi içsel evrimiyle demokrasiyi üretemedi. Gene de, “sosyalizmin 21. yüzyıldaki olanakları” adına böyle bir şey söylenebiliyor. Ve demokrasi, bir kere daha “anti-emperyalizm”e kurban. Allah akıllar versin.

    http://www.taraf.com.tr/yazar.asp?mid=1168

    Halil Berktay
    Taraf (Sapitmis solculardan –size gore tabii.)

  45. Yazan:sensakrak Tarih: Ağu 1, 2008 | Reply

    Bir yazı daha, aynı yazardan:

    Marx’ın bıyıklarında debelenmek

    Bu sefer Neruda’yla başlayacağım. Karşıtlarının küçümsemesine, yandaşlarının dırdırına aldırmazlığını ne güzel anlatır, Odas elementales’in içindeki “Oda a la critica”da (kendi çevirim):

    Beş şiir yazdım:

    biri yeşil,

    birinin şekli ekmek somunu,

    üçüncüsü yükselen bir evi andırır,

    dördüncüsü, bir yüzük,

    beşincisi

    bir şimşek küçüklüğünde…

    Ve sonra eleştirmenler çıkageldi: biri sağır,

    biri dillere yetenekli,

    ve daha niceleri ve niceleri:

    körler ve yüz-gözlüler,

    kırmızı iskarpinli

    ve karanfilli züppeler,

    kadavra gibi

    düzgün giyimliler,

    ve bir de, Marx’ın alnına çöreklenmiş

    ya da bıyıklarında debelenenler…

    Ben de iki yazı yazdım ya liberalizme ve özgürlüğe dair; işte o, Marx’ın bıyıklarında debelenenler hemen sökün ediverdi. Yeni duyup tuttuğum bir deyimle bu “kazma sol”un aklî ve ahlâkî pejmürdeliğine de sıra gelecek elbet. Şimdilik, işin özünü bir kere daha anlatmayı deneyeceğim. Liberal değilim ve liberalizmi salık vermiyorum. Ama Solun, cahilce kötülemek yerine, özellikle demokrasi ve özgürlük konularında liberalizmden öğrenmek diye bir meselesi olduğu kanısındayım. Çünkü demokrat ve özgürlükçü olamayış, Solun en büyük zaafı. Kaynağını görmek için, Voltaire ve Mill’den neler öğrenebileceğimize paralel, şu diğer soruyu da soruyorum: Marx’tan tevarüs edebileceğimiz bir demokrasi, çoğulculuk ve tolerans etiği var mı? Ya da, nereye kadar?

    Benim kendi cevabım kısaca şöyle: Marx 19. yüzyıldaki şekli ve haliyle demokrasinin eleştirisi üzerinde yoğunlaştı. Özellikle Fransız, kısmen de İngiliz parlamenter demokrasisinin çarpık ve güdüklüğünü, ardındaki menfaat örüntülerini, bağrındaki sosyal uçurumları, kanunlar önünde eşitlik ilkesinin gizlediği korkunç sınıfsal eşitsizliği sergiledi. Güncel tarihe bu yaklaşımı için, Fransa’da Sınıf Mücadeleleri 1848-1850’ye (1850), Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i’ne (1852), Fransa’da İç Savaş’a (1872); ayrıca, Kapital’in birinci cildindeki (1867) çeşitli gözlem ve yorumlara bakılabilir.

    Önemli olan şu ki, Marx bütün bunları, zamanın demokrasisinin onarımına, geliştirilmesine, düzeltilmesine kanalize etmedi. Tersine, o demokrasinin tepesinde oturan egemen sınıfların teşhiri ve devrim yoluyla devrilmesinin gerekçelendirilmesi için kullandı. Özetle, “burjuva” demokrasisini iflâh olmaz saydı. Zaten aynı bağlamdadır ki, o “burjuva” demokrasisini “burjuva diktatörlüğü”ne eşitledi; karşısına ise “proletarya diktatörlüğü”nü dikti ve işçi sınıfı, daha genel olarak bütün emekçi halk için gerçek demokrasi anlamına geleceğini varsaydı. Onun için, başlı başına bir demokrasi projesi yoktur Marx’ın. Evet, son tahlilde “tek yol devrim” kafasındadır. O “tek yol”un iki adım ötesinde ise Stalinizm yer alır. Bunu Marksizme arızî saymaktan vazgeçelim. Stalin’in şahsî gaddarlığı bir yana; komünizm veya “reel sosyalizm” uygulamasının teorik dayanakları, pekâlâ Marx’ta mevcuttur.

    Buna karşılık J. S. Mill, dikkat ediniz, herhangi bir parlamenter düzenin uygulama ayrıntılarıyla değil, daha çok, genel özgürlük fikri ve icaplarıyla ilgilidir. Gerçekten özgürlükten yanaysanız, nasıl düşünmeniz, belirli konularda nasıl tavır almanız gerekir? Vazgeçemeyeceğiniz ilkeler nelerdir? Demokrasi, nasıl bir özgürlükçü siyasal kültüre dayanmak zorundadır? Bu yönleriyle Mill’de, Marx’ta olmayan bir şey var: mevcut demokrasiyi iyileştirme, özgürlük ilkesini demokrasiye hâkim kılma projesi. Onun içindir ki, 2008 Türkiye’sinin demokratik ahlâk ihtiyacına, Marx’tan fazla Mill ışık tutuyor.

    Ve gene onun içindir ki, birey hak ve özgürlükleri konusunda liberalizmden öğrenen ve öğrenmeyen Sol akımlar arasında, zaman içinde muazzam bir fark oluştu. Özetle: birey hak ve özgürlükleri ile klasik demokrasi ölçütlerine saygının güçlü olduğu ülke ve toplumlarda, (a) bu değerler ile (b) 19. yüzyılın “içtimaî mesele”si karşısında sosyal adaletten yana bir duyarlılığın harmanlanması, Marksizmden türeyen Sosyal Demokrasi damarına hayat verdi. Böyle bir geleneğin olmadığı (Çarlık Rusyası veya Çin gibi) “şiddet toplumları”nda ise, Marksizm komünizme açıldı. Bu çizginin Ozymandias benzeri sonu (7 Şubat ’08: Shelley, Nâzım ve Sovyetler Birliği) bugün çok daha net görülüyor.

    Murat Belge’nin Ertuğrul Özkök’e cevabında (17 Haziran ’08) belirttiği gibi, “Siyasî liberal… düşünce tarzının dünya fikir iklimine getirdiği büyük katkılar vardır ve liberalizmle kendi sentezini yapmayan, yapmaktan kaçınan bir ‘sol’ anlayış, gerçek bir sol anlayış olamaz. Genellersek, dünya sosyalist hareketi liberalizmin katkılarını özümsemiş bir solculuktur.” Ben de geçen haftadan bu yana, aynı fikri daha açarak yazıyorum. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.

    Yazarin arsivi burada. Okuyun da Rasim’in, Belge’nin bizim ne demek istedigimizi anlamaya calisin.

  46. Yazan:fuatogl Tarih: Ağu 2, 2008 | Reply

    Aziz bey, haklısınız, Türkiye solu iktidarda olmaktan, yönlendirici güç olmaktan şuan uzak olduğu fikrinize katılıyorum. Yukarıda bir yorumumda da aynı şeyi yazmaya ve o zaman bu tartışmaların amacı nedir diye devam etmeye çalışdım. Fakat yapılan şeyin ne olduğu aslında ortada, bilinmeyen birşey değil. Size Antonio Gramsci nin “Hapishane Notları” adlı kitabını tavsiye etmek istiyorum. Yıllar öncesinde faşizm zamanında İtalyan bir düşünürün haspishanede yazdığı düşünceleri, çok sonra yazdıklarının farkına varıldı, özellikle Noam Chomsky vb.leri tarafından. Yukarıda bir yorumumda Murat Belge için “bu adam memlekette Althusser(*) ve Gramsci yi ilk fark edenlerden” diye sitem ederken aslında bugün yaşananlara ilişkin bir göndermeydi. Bu adamlar öyle saf aptal değil, işin profesyoneli. kapistonainin bugün verdiği linkte bir yazı var sonundan çaldığım, ne demek istediğimi anlayacaksınız: Faşizm Nedir?

    Tabi bu kavga sürüp giderken, deyim yerindeyse geniş halk kitlelerinin öncelikli talepleri güme gidiyor.Hararetli bir biçimde özgürlükleri savunuyor görünürken,asıl özgürlüğümüze kasteden büyük resmi kaçırıyoruz.Adil bir paylaşım olmadığı sürece toplumun asla barışamayacağını idrak edemiyoruz.Eğitim,sağlık,istihdam gibi temel sorunlarımızın tam da yaşadığımız tüm felaketlerin kaynağı olduğunu gözden kaçırıyoruz.

    Evet katılıyorum, aynen öyle oluyor. Asıl mesela tamda budur. Yıllardır deniyor laik/anti-laik, darbeci/akpci, falancı/filancı diye suni, sanrısal kamplara bölünüyor taraf seçtirmeye çalışılıyor diye. Bu noktada Birgün ve Taraf ı referans olarak alıp inceleyin mesela. Solculuk tartışması varya hani… Birgünün baş sayfasında emek ve çalışanlar dünyası, eğitim sosyal sorunlarla ilgili haberlerden geçilmiyor(faşist de olsa:P). Sadece Birgün değil, Sendika.org gibi benzer diğer birçok yerde bu açık farkı görebilirsiniz gerçek sorunlara ilişkin.

    @Sensakrak;
    Güzel kardeşim, aktardıklarını okumadan anlamadan, onu bunu solun en yetkin adamı ilan ederek ordan burdan küfür edildiğini zannederek birşey göstermiş olmuyorsunuz. Gazete okumak iyi birşeydir, ama fikir dünyası köşe yazarlarından ibaret değildir.
    Halil Berktay diye yetkin ilan ettiğiniz adam kişi daha dün Doğu Perinçek in sağ koluydu, Aydınlık dergisi yazarıydı, milli devrim, milli cunta diye tezleri vardı bu adamların, hiç de o yoldan ayrılmadılar UzUUUnca bir dönem. Elin oğlu kemalizm memalizm i aşıp 70 lerde sovyet eleştirisi yaparken bu arkadaşlar bozuk atıyordu. Şimdi kalkmış sovyet dersi veriyor insanlara. Memleketin solunda hiçbir kitlesel desteği, etkisi olmamış, hep sırtını devletin içindeki güçlere dayamaya çalışmış insanlar. Doğu Perinçek ile beraber hizip ve bulanık ilişkiler dışında birşeyi olmamış adamların, kendi yedikleri haltı bugün sanki kendileri değilmiş gibi ona buna aitmiş gibi ahkam kesmesini ciddiye alacak değil insanlar. Ona göre, bugün “diğerleri” olan pek duyulmuyor toplumda, yazdıklarım nasıl olsa işler demesi anlaşılır bir durum tabi, millet bunların neleri savunduğunu bilmiyor, bizde buralarda dil döküyoruz. Bu kişilerin, “sol şöyleydi böyleydi” liberalizmden öğrenecek dedikleri “sol” kendileri oluyor zaten. Bilip bilmeden hamaset yapmanın alemi yok. Dediklerime kaynak istiyorsan, merak ediyorsan sor vereyim. Yani en azından neyi nasıl savunduklarını, neyin ne olduğu bilerek kopyala yapıştır.

    “Solun liberalizmden öğreneceği şey çok” sloganı da bizim memleketin yeni ürünü herhalde. Dün “aşağıdan yukarıya / katılımcılık / özyönetim” diyenlere “revizyonist” diyenlerin bugün böyle bir slogan uydurması, “büyük teorisyen” e oynaması pek bir eğlenceli doğrusu. Fakat ideolojik algı dünyamızda etkili bir alet olduğunu teslim edelim hemen, kapış kapış.
    Baksanıza, solu “öcü” görenler bile “yaşasın!!! işte gerçek solu nihayet bulduk” diye göbek atıyor.

    Elbette değişik fikir ve görüşlere açık olup özümsemek gerekiyor, bunda birşey yok. Topumsal çekişmelerde böyle etkileşimlerin, dinamik olarak fikir geliştirmelerin olması da doğal zaten. Ama diyelim ki durum vahim, mesela anarşizm denen şey duruken “liberalizmden demokrasi öğrenin” diye bir slogan atmak, hele hele bunu zamanında “katılım/özyönetim/vs.vs” diyenlere karşı muhalefet etmiş birilerinin yapıyor olması ciddiye alınacak birşey değil. (bu arada bkz:Noam Chomsky)

    Ve kopyala yapıştır yapmanıza da gerek yok. “Şurası, şundan şundan dolayı” deyin anlamaya çalışırız, böylece daha verimli olur. Merak etmeyin, tarafın her tarafdaki yazılarının hepsini okudum, telaşa kapılmayın.

    (*)Yillar öncesinin geyiği – evet kafayı kırıp eşini öldüren adam.

  47. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Ağu 2, 2008 | Reply

    Fuat bey,

    Halil Berktay diye yetkin ilan ettiğiniz adam kişi daha dün Doğu Perinçek in sağ koluydu, Aydınlık dergisi yazarıydı, milli devrim, milli cunta diye tezleri vardı bu adamların, hiç de o yoldan ayrılmadılar UzUUUnca bir dönem. Elin oğlu kemalizm memalizm i aşıp 70 lerde sovyet eleştirisi yaparken bu arkadaşlar bozuk atıyordu. Şimdi kalkmış sovyet dersi veriyor insanlara.

    Haa bir insan bir fikre sabitenip omru hayati boyunca ayni fikrin cukurunda debelenmeli, degil mi? Bu mu kafanizdaki ‘sol’?

    Hasan Cemal’de Avcioglu cuntasindaydi, ne oldu sonra?

    Allah askina nasil oluyor da bunu arguman diye sunuyorsunuz cidden cok merak ediyorum. Tam da zaten elestirilen zaafa yonelik ornekler sergiliyorsunuz, cok ilginc.

    Elin oglu o zamanki Sovyet elestirisini de sakin Sovyet sisteminin ana dinamik ve etkenlerine yonelik degil de lokal uygulamalarina yonelik yapiyor olmasin? (Berktay’i Taraf yazarligindan cok onceden bilirim, bunlari da cok defa yazdi. Ayni tezi isleyen “sasirmis”, “evden kacmis’ cok solcu var. Ayrica Halil Berktay Hertaraf’ta yazmiyor, Taraf’in asli yazarlarindan.)

    Bir de Kemalizmi kim coktan asmis merak ettim. “Dinci gazete Taraf” diyen Birgun taifesi mi? Yok yavu?

    Kemalizmi asmak oyle kolay degil. Dil ile ‘astim’ demekle yahut ‘elestirmek’le asmak da mumkun degil, icsellestirilmis bir elitizm, halktan kopukluk, kendisinde dogruyu bilme ve dayatma yetisini gorme, bu ugurda kanli devrimler de dahil her yolu mubah gorme, baticilik, bilimcilik vs. Kemalizmi icsellestirmek budur.

    Birgun’e bakalim, bu zamanda bile ‘demokrat’ olmamis, ‘yiyin birbirinizi’ soslu bu fikir fahiseleri Kemalizmi icsellestirmekten baska ne yapmis? Kendilerine ait fikirleri olmayan, dunya konjonkturu bir zaman agir bicimde sosyalizm koktugu icin hasbelkader sosyalist olmus ama koprulerin altindan cook sularin aktigini gorememis, simdi bunu gorup de ideolojilerini guncelleyenleri de libos, donek, omurgasiz diye sucluyan, ‘ortadan gitmenin’ fasizme, darbeye destek oldugu icin fasitlik oldugunu anlayamadiklari icin de kendilerine fasist dendiginde esekten dusmuse donen arkaik pozitivistler guruhu.

    Rasim’de, Belge’de Turk Solu denen eklektik yapinin ve dayandigi temelin fotografini cok guzel cektiler. Taa 1930 lardan itiberen hem de. Bana gore tartisma coktan bitmistir. Kaldi ki Turk Solu son Ergenekon meselesi ve yargi darbesi surecinde de, tam da Rasim’in elestirdigi baglamda tepkiler verdi ki, sosyal bilimlerde bu kadar kolay ve kisa zamanda bir tezin -saha arastirmasinin gonullu katilimcilariyla- ispatlanmasi herhalde bir ilktir.

    Degisenler ve ezberlerini bozup ideolojilerini sorgulayanlar — degisemeyip bir sabitede takilip kalanlar… İste mesele bu.

    Tabii bunlari savunuyoruz diye genel anlamda aklini basina almis demokrat ‘sol’u cok kutsadigimiz, cikis yolu olarak gordugumuz de sanilmasin. Acikcasi bu gibi yazilar, arkaik ve fasizan Turk Solu’nu yere carpmak icin etkin olarak ise yariyor. Onlara ezberlerini sorgulatiyor, biraz daha demokrat hale getiriyor. Biz soylesek gecistirilmesi mumkun ama Belge, Berktay gibi isimler soyleyince cin carpmisa ceviriyor.

    Belge, Mahcupyan, Berktay gercekten zihinleri acik entelektueller ve cikmaz sokaklari, Turkiye solunun karaya nicin oturdugunu cok iyi analizlerle ortaya seriyorlar. Ama solun politik arenadaki savrulmalarindan cok daha derin sorunlari var. Burada liberal bakisimiz devreye giriyor ve evrensel solla da ayrildigimiz onemli noktalar var — en azindan kendi adima.. Bunu da belirtmekte fayda var.

    Mesela Murat Belge’nin tam da Birgun tipi Turk solu’nu yere vurarak evrensel sola, demokrasiye vurgu yaptigi guzel yazisinda (mutlaka okuyun) sosyalistlere yonelttigi elestirilere katilirken genel anlamda sosyalizm-demokrasi arasindaki iyi niyetli ruyasina katilmadigimiz gibi:

    http://ucuncudalgageliyor.blogspot.com/2008/07/ydb-277.html

    Ayni konuda su yazi da okunabilir:

    http://ucuncudalgageliyor.blogspot.com/2008/07/sosyalizm-ve-demokrasi.html

  48. Yazan:fuatogl Tarih: Ağu 2, 2008 | Reply

    Suat bey, siz herhalde yazdıklarımı hiç okumuyorsunuz.

    Haa bir insan bir fikre sabitenip omru hayati boyunca ayni fikrin cukurunda debelenmeli, degil mi? Bu mu kafanizdaki ’sol’?

    Böyle birşey mi demişim ben? Dediğim şudur, geçmişte kendi yedikleri haltları, bugün kalkıp, o zamanlar onları eleştirenlere atfetmesidir. Ben ne diyorum siz ne diyorsunuz. İşin gerçekten ironik kısmı burası. Bugün hedef aldıkları kesim dün onları ciddiye bile almıyordu. Yani zamanında Berktay ın düştüğü hatadan birilerinin hala kurtulamamış olması gibi bir durum bile yok ortada. Bunların hepsi yazılı çizili belgelidir.

    Elin oglu o zamanki Sovyet elestirisini de sakin Sovyet sisteminin ana dinamik ve etkenlerine yonelik degil de lokal uygulamalarina yonelik yapiyor olmasin? (Berktay’i Taraf yazarligindan cok onceden bilirim, bunlari da cok defa yazdi. Ayni tezi isleyen “sasirmis”, “evden kacmis’ cok solcu var. Ayrica Halil Berktay Hertaraf’ta yazmiyor, Taraf’in asli yazarlarindan.)

    Kimin nerede ne yazdığını biliyorum, hepsini de okuyorum, Berktay ın bir zamanlar ne söylerken diğerlerinin ne söylediğini de. Yaptığı tartışmaların çoğu bu memlekette ve diğer yerlerde çoktaaan yapıldı ve hala yapılıyor. Ki ona rağmen ben bugünkü duruşlarına birşey demiyorum, düne göre bin kat daha sağlıklı. Ama tutuştukları koro, mide bulandırıcı. Tamda Roland Barthes in özlü sözünü hak edecek şekilde.

    Bilmemek ayıp değil. Siz herhalde memlekettekilerin sırf “sovyet” peşinden koştuğunu zannediyorsunuz.
    Sovyet sistemini iflas etmiş bir sistem olarak görüp, yeni bir sosyalizm anlayışı nasıl olmalıdır, “doğrudan katılımcı demokrasi”, özyönetim nasıl işletilebilir, diye uzun uzun belgeli metinli sayısız tartışma vardır:

    […]Birincisi merkezi planlamadan, tek parti egemenliğinden yana geleneksel sosyalizm anlayışı, diğeri ise kapitalizmin liberal yorumundan etkilenmiş piyasa sosyalizm anlayışı.
    Bu iki anlayıştan birincisi yetmiş yıllık sürecin sonunda başarısız olmuştur. İkincisi ise belli farklılıklarla İskandinav ülkelerinde uygulanmış, kapitalizmin dışında yeni bir sistem oluşturamamıştır.
    Bizler her iki anlayıştan kalın çizgilerle ayrılan yeni bir sosyalizm anlayışını ortaya koymak zorundayız.[…]

    Pek bir lokal geldi bana da.
    Tüm bu tartışmalar seksen öncesinden doksanlara kadar süzülüp gelmiş, kimileri ÖDPleri vs. leri kurmuştur. Alıp bu partilerin programlarını okuyunuz mesela. Sahi bu adamlar, madem hiçbirşeyi tartışmamış ne diye son 10 yıl içersinde birkaç yasal parti kurdular?

    Kemalizmi asmak oyle kolay degil. Dil ‘astim’ demekle ‘elestirmek’ ile asmak da yeterli degil, icsellestirilmis bir elitizm, halktan kopukluk, kendisinde dogruyu bilme ve dayatma yetisini gorme, bu ugurda kanli devrimler de dahil her yolu mubah gorme, baticilik, bilimcilik vs. Kemalizmi icsellestirmek budur.

    Bu nasıl birşey böyle? Sizin geçmiş soldan hiç haberiniz yok maalesef. Halktan kopuk du da nasıl olduda bazıları köylerde bile taraftar buldu? Varoşlara nasıl girip etkinlik kurdular? Ben kendi köyümden biliyorum. Siz işte belli bir kesimi alıp, bütünü ondan ibaret sanıyorsunuz. Özellikle 70 lerde kemalizm memalizm tartışmaları bitti, ama Doğu, Halil ve arkadaşları aynı kafayla devam etti. Bu konuda Oğuzhan Müftüoğlunun bir yazısı vardı yine Birgün de: SOLUN KEMALİST DAMARI’NA DAİR BİRKAÇ SÖZ

    Birgun’e bakalim, bu zamanda bile ‘demokrat’ olmamis, ‘yiyin birbirinizi’ soslu bu fikir fahiseleri Kemalizmi icsellestirmekten baska ne yapmis? Kendilerine ait fikirleri olmayan, dunya konjonkturu bir zaman agir bicinde sosyalizm koktugu icin hasbelkader sosyalist olmus ama koprulerin altindan cook sularin aktigini gorememis, simdi bunu gorup de ideolojilerini guncelleyenleri de libos, donek, omurgasiz diye sucluyan, ‘ortadan gitmenin’ fasizme, darbeye destek oldugu icin fasitlik oldugunu anlayamadiklari icin de kendilerine fasist dendiginde esekten dusmuse donen arkaik pozitivistler guruhu

    Bakınız, yine demagojiye başvuruyorsunuz. Anti-demokratik neyini gösterdiniz? Tam tersine bas bas demokrasi ve özgürlük ile ilgili yazılar. Tek bir duygusal “yiyin birbirinizi” yazısından neler çıkarttınız. Parmak basmaya çalışdığımız hiçbir noktaya değinmeden aynı şeyi tekrar edip dururyorsunuz, çünkü başka birşey yok sanırım. Hem, yukarıdaki 78 li Can beyin yazısının neresi orta yol allah aşkına, dalga mı geçiyorsunuz Suat bey?

    İşin özeti, yukarıda Can beyin çok güzel olarak özetlediği tavrı sergileyenlerin kemalizmle, elitizmle, faşizmle alakası yoktur. O tavır karşısından hiçbirşey diyemeyip, “faşist”, “demokrat değil” gibi absürd şeyler savunmak ancak demagoji, yada kafa karışıklığı ile açıklanabilir.

  49. Yazan:sayanora Tarih: Ağu 2, 2008 | Reply

    “Siyasî liberal… düşünce tarzının dünya fikir iklimine getirdiği büyük katkılar vardır ve liberalizmle kendi sentezini yapmayan, yapmaktan kaçınan bir ‘sol’ anlayış, gerçek bir sol anlayış olamaz”

    Sentezi yapmalari kendileri icin iyi olur muhakkak, sol boylece kacinilmaz olum anini biraz daha ertelemis olur… Fakat yapilmaya calisilanin, dunyanin duz oldugu gibi bir inanisi, dunyanin yuvarlak oldugu anlayisiyla “sentez” yapmaya ugrasmak gibi bir seydir – bu sentez sonucu olarak “dunya hafiften kavislidir” gibi bir orta noktaya erisilebilir, lokal analizlerde bu ani kurtarmak icin bir sure ise yarar, ama gel gor ki uzun vadede o da patlayacaktir.

  50. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Ağu 2, 2008 | Reply

    Fuat bey,

    Ben ne yazdığınızı biliyorum da galiba siz kendi yazdıklarınızı okumuyorsunuz. Halil Berktay’ın sol elestirisine nanik yapıp mealen “bu adam daha dün şöyleydi” deyip söylemini etkisizleştirmeye çalışan sizdiniz. Sonra da aynı şeyleri çok daha önce konuşanlar vardı diyorsunuz Madem öyle neden Berktay’ın sözlerini önemsizleştirmeye çalışıyorsuz? Madem öyle niçin Brktay’ın bugun getirdiği eleştirileri dikkat almadan Birgün taifesini savunmaya kalkıyorsunuz?

    Neyse, bu kadar kafa karışıklığı zaten sola mahsus bir şey. hala ergenekon meselesinde bile yer tutamadıklarına göre..

  51. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Ağu 2, 2008 | Reply

    Sayanora,

    Çok doğru söylüyorsunuz. Bu da Murat Karun’un yukarıda link verdiğim M. Belge’nin yazısına ilişkin bir eleştirisinden:

    Komunizm ile sosyalizm arasindaki yegane fark, basa gelme yontemleridir. Komunizm kaba kuvvet kullanarak basa gelir, sosyalizm ise sandiktan cikabilir. Aradaki fark, cinayet sonucu ya da intihar ederek olmek arasindaki farka benzer.

    Demokrasi sosyalizm icin bir aractir, ama en azindan retorik olarak sosyalistler demokrasi sozcugunu geveledikleri icin diger kollektivist seceneklerden “birazcik” daha iyi olabilirler. Bu baglamda Belge gibi yazarlar sosyalist koyun surusunu demokrasi tarafina birazcik gudebilirse, bu bir kazanim olacaktir 🙂 – en azindan “toplam demokrat sayisi” cogalabilecektir. Ote yandan, zaten bu kisilikler hicbir zaman iktidara gelecek sayiya erisemeyecegine gore, hayallerindeki demokrasi sonrasi gasp rejimini hicbir zaman hayata geciremeyeceklerdir, boylece herkes kazanacaktir.

    🙂

  52. Yazan:fuatogl Tarih: Ağu 2, 2008 | Reply

    Ben ne yazdığınızı biliyorum da galiba siz kendi yazdıklarınızı okumuyorsunuz. Halil Berktay’ın sol elestirisine nanik yapıp mealen “bu adam daha dün şöyleydi” deyip söylemini etkisizleştirmeye çalışan sizdiniz. Sonra da aynı şeyleri çok daha önce konuşanlar vardı diyorsunuz Madem öyle neden Berktay’ın sözlerini önemsizleştirmeye çalışıyorsuz? Madem öyle niçin Brktay’ın bugun getirdiği eleştirileri dikkat almadan Birgün taifesini savunmaya kalkıyorsunuz?

    Bakınız Suat bey, madem öyle tane tane gideyim. Ben onun bunun yazdığını önemsizleştirmeye çalışmıyorum. Bu yazının en tepesinde anlattım. Bugün genel olarak sol içersinde farklı bir tutumu olan insanlar var günümüzde yaşanan olgulara ilişkin, bu bugün şekillenen değil 10-15 yıldır yazılı çizilidir. Fakat son zamanlarda ortamı iyice flulaştıran kör dövüşü misali bir yöntemle, bu kesimlerin savunmadığı şeyleri savunmuş gibi gösterip bugünkü tavırlarını kemalizme, anti-demokratik duruşlara özenle çekmeye çalışanlar var. Çünkü bu tavır kendi “sol” duruşlarının sol açısından meşruluğuna gölge düşüren bir tavır (ve daha zor). Yani bunu en ustaca yapanların asıl derdi, kendi durumlarını meşrulaştırmak. Kendilerine sol diyorlar, ama bunu tam içlerine sindiremedikleri içinde, soldaki birtakım insanların duruşunun aslında sol olmadığını propaganda ederek yapıyorlar ve beraberinde kendi ideolojik duruşlarının hegemonyasını sağlamaya çalışıyorlar. Berktay bağlamında anlatmak istediğim ise şu: Bugün tavır koymaya çalışdıkları, solculuk dersi vermeye çalışdıkları insanlar, bir defa dersin muhatabı bile değil, çünkü memleketimizde geçmişine sol diye refere ettiği nokta, kendi durduğu noktalar!!! Birgün ü sıkça anmamın sebebi, oradaki şimdi yazarlık yapan birçok insanın geçmişteki ve günümüzdeki düşünce ve eylemlerinin, bugün Berktay ve arkadaşlarının tukaka demeye şey ile alakasız oluşu, ve geçmişten bugüne zaten çöpe atmış oluşu. Dolaysıyla bu insanları hala kemalizmle suçlamaları dürüst değildir. Temel itiraz ettiğim, demagoji yapmakla eşdeğer gördüm nokta burası. Adamlar neler diyor (bkz: 78li Can bey), buna rağmen hiçbir adaba sığınmadan faşistlikle, ortayolculukla, darbeye karşı konumlanmakla suçluyorsunuz. Bir girin sendika.org a adamlar ne diyor, sizler nelerle suçluyorsunuz, biraz samimi olalım.
    Samimi entelektüel insan, ağzından kaleminden çıkan şeylerin nasıl algılandığını da hesaba katmak durumundadır. Duygusal dünyasının okşanmasına, görmemezlikten gelmesine kanmamalıdır. Bu aynen sizin içinde geçerli, başkaları içinde.

    Biliyorum, solu zerre kadar sevmezsiniz, sevme zorunluluğunuzda yok, ve bu liberal solcuların tavırları baldan tatlı geliyor. Ama bu demagoji ve cehaleti haklı çıkarmıyor!

    Yani denilmek istenen; sadece ya AKP/liberal-sol yada Darbe diye bir ayrım söz konusu değildir!

  53. Yazan:hhhalime Tarih: Ağu 2, 2008 | Reply

    mrb…
    sörf yaparken,derin düşünce ile tesadüfen tanıştım.
    entellektüel seviyesi son derece yüksek bir site,emeği geçen herkesi kutlarım.
    yorumcular içinde ,keskin dili ve birikimiyle ümit harmancıyı ve suzannur hanımı çok beğendim..
    bundan sonra bu sitenin sıkı bir izleyicisiyim,haberiniz olsun..
    tekrar herkese mrb……

  54. Yazan:sayanora Tarih: Ağu 2, 2008 | Reply

    Suat Bey, dogru soze ne denir? 🙂

  55. Yazan:fuatogl Tarih: Ağu 2, 2008 | Reply

    Son yorumunuzdaki inciyi atlamışım 🙂 Dedim ya hiç sevmezsiniz diye. Bu tartışmalarda asıl olarak bilinçaltınızda “sola geçirme” derdi olduğunu bildiğimden yazmıştım, kendiniz de olayı komünizm, sosyalizm tartışmasına çekmişsiniz dediğimi onaylayarak. Girebilirim aslında böyle bir tartışmaya, azçok okumuşluğum vardır da. Onun için belli bir düzey, algı dünyası lazım ki verimli olsun, vakit harcamaya değsin. Siyasal islamcı bir arkadaşın dünyasından Alvin Toffler ile tartışmaya hiç niyetim yok açıkcası, korktu kaçtı deyin 🙂

    Bizim asıl tartışmamız, günümüzde yaşananlara ilişkin alınan tavır meselesi ve kimin asıl olarak ne dediği. Az önce Ertuğrul Kürkçüye rastladım, selamı var. Oda üçüncü bir kutup var diye tutturmuş: “Ergenekon” ve politik bağlam: Üçüncü bir kutup var! –Ertuğrul Kürkçü (Radikal 2)

  56. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Ağu 2, 2008 | Reply

    Son yorumunuzdaki inciyi atlamışım 🙂 Dedim ya hiç sevmezsiniz diye.

    Daha önce de yazmıştım atlamanıza gerek yok. 🙂

    Mesele sevgi meselsi değil. Çok sevdiğim sosyalist arkadaşlarım var, sevmem ama sosyalizme üzülmeme de engel değil bu durum.

    Bunları işlemekteki maksatımızı Murat Karun -biraz sert de olsa- dile getirmişti. Tekrar olacak ama yine alayım buraya:

    Demokrasi sosyalizm icin bir aractir, ama en azindan retorik olarak sosyalistler demokrasi sozcugunu geveledikleri icin diger kollektivist seceneklerden “birazcik” daha iyi olabilirler. Bu baglamda Belge gibi yazarlar sosyalist koyun surusunu demokrasi tarafina birazcik gudebilirse, bu bir kazanim olacaktir 🙂 – en azindan “toplam demokrat sayisi” cogalabilecektir. Ote yandan, zaten bu kisilikler hicbir zaman iktidara gelecek sayiya erisemeyecegine gore, hayallerindeki demokrasi sonrasi gasp rejimini hicbir zaman hayata geciremeyeceklerdir, boylece herkes kazanacaktir.

    Evet, temel amaç bu, kendi adıma; bunu hiç saklamadım.

    Onun için belli bir düzey, algı dünyası lazım ki verimli olsun, vakit harcamaya değsin. Siyasal islamcı bir arkadaşın dünyasından Alvin Toffler ile tartışmaya hiç niyetim yok açıkcası, korktu kaçtı deyin 🙂

    Bla bla bla..

    Biliyor musunuz sizin Toffler okuduğunuzu sanmıyorum. Acaba Marksın bıyıklarında gezinirken Toffler eleştirisi yapan sosyalistleri okuyarak Toffler’i anladığınızı sanıyor olmayasınız — tıpkı beni siyasal islamcı sandığınız gibi?

    Bunu saymam, yine beklerim.. 🙂

  57. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ağu 2, 2008 | Reply

    Suat Bey,

    Bana öyle geliyor ki siz, kendisini “sol”da tanımlayan ama “sol düşünceyle”uzaktan yakından ilgisi olmayan kesimlerin ideolojik tutarsızlıklarının faturasını bütün sola kesiyorsunuz.Bakın kaç zamandır sol tartışılıyor.Tartışılmalı da.Fakat ilginçtir,sola dair analizler yapılırken aynı genelleme içine alınan solcuların yazılarından alıntılar yapılarak tartışmaya derinlik katılmaya çalışılıyor.Sizce bu da başlı başına bir çelişki değil midir?Çelişkiden öte,bence bu biraz sola haksızlıktır,en azından görüşlerine itibar edilen M.Belge’ye,A.Altan’a,Y.Türker’e,Perihan Mağden’e,B.Oran’a ve daha nicelerine haksızlıktır.İsmi anılan yazar,akademisyen,siyaset bilimcisi insanların “sol”cu olduklarını unutulmamalıdır.Dolayısıyla da pek tabii ki görüşlerine değer verilerek bu sitede yayımlanıyor olması,yazılarından alıntılar yapılması çoğulcu düşüncenin kitlelerce benimsenmesine katkı sunacaktır.Bunda bir sorun yok ve bana göre son derecede olumludur.

    Ne var ki bunun ardından başbaşa verilerek “özgürlükçü solu”temsil eden entelektüel kesimlerin düşüncelerine esin kaynağı olan politik tercihler(sosyalizm,komünizm vb.)hiç de bilimsel ve eleştirel olmayan bir dille küçümsenmesi bana göre şık değil.Ne demek “sosyalist koyun sürüsü!”.Sizce siyaset biliminin analizi bu tarz küçümseyici tanımlamalarla mı olmalı.Beğenirsiniz,beğenmezsiniz;bu tür kolektivist sistemlerin dünyada da,ülkemizde de uygulanabilme zemini olmayabilir(ki zaten yok)ayrıca yararlı da bulmayabilirsiniz,bu da anlaşılabilir.Fakat sonuçta hepsi birer politik tecih ve bütün dünyada toplumsal değişim ve hareketlerin içinde belirli bir yere sahipler.Dolayısıyla bu tür konular tarihsel deneyimlere,toplumsal geçişlere,ne getirip ne götürdüklerine göre değerlendirilmeli ve derinlemesine tahlil edilmelidirler.Özetle neden sonuç ilişkileri,sosyolojik seyirleri doğru tahlil edilmeksizin sadece “kötü oldukları için kötüdür”gibi bir önermeyle politik düşünce ve sistemleri tukaka göstermek objektif bir yaklaşım değildir.
    Saygılarımla…

  58. Yazan:kapistonai Tarih: Ağu 3, 2008 | Reply

    fuatogl
    Oda üçüncü bir kutup vardiyetutturmuş

    artık bu tabirde eskidi, fuatogl. bu akşam murat belge trt 2 bir programa konuktu. içinde bulunulan durama en azından benim ilk kez duyduğum bir benzetme yaptı. bunu bir halat çekme yarışına benzetti. demokratlarla-demokrasi karşıtlarının halat çekme mücadelesi dedi. murat belge böylemi düşündü bilinmez ama benim aklıma direk şöyle bişe geldi, yahu ilk dedik, ya ‘demokrasi’ yolu ya faşizm yolu tuttular üçüncü yol açtılar, ya ‘demokrasi’ kutpu ya faşizm kutpu tuttular üçüncü bir kutup var dediler, ya ‘demokrasi’ cephesi ya faşizm cephesi dedik tuttular üçüncü cepheyi açtılar.. artık böyle bir benzetme yaparsam bunun üçüncüsü olmaz rahat ederiz, canımızın isteidiğini istediğimiz tarafa atar asılırız halatlara.
    devamında da şöyle bitirdi. ya onlar bizi kendi taraflarına çekecek,yada biz onları bizim tarafa.görüldüğü üzere başka alternatif ve alan yok. benimde aklım gene 3 e gitti ya halat koparsa dedim. zaten bu yarışmalarda en şenlikli durum halatın kopmasıyla yada kesilmesiyle olur.

    hani muhasır medeniyet hedefimiz varya bizim(küçük amerika olma) bunu demokrasi algılama seviyesinde yakaladığımızı düşünüyorum. bush oğlu bush 11 eylül doktrini vardıya hani ya bizdensiniz ya onlardan diye. ya iyidensiniz ya kötüden, ya demokrasiden ya barbarlıktan yanasınız diye. tabi orda da vardı barbar 3 cü ler.- jee kim başka bir dünya mümkün adlı bir kitabı var. toplumda yaratılan pikolojiyi güzel yansıtıyor. ilginç benzerlikler var.-

    sonra dünyada ve bizde de yaygınlaşan başka bir söylem haksız bir suçlama vardı. işte müslümanlar faşiştler, cani katiller .. diyen ve bunun karşısında taklalar atanlar vardı sen nasıl böyle yaftalarsın bütün müslümanları diye.
    ya işte böyle

  59. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ağu 3, 2008 | Reply

    Ümit Bey,verili makale eksenli ve bilgi aktarıcı eleştirilerin yokluğundan yakınmış.Yerinde bir saptama,çoğunlukla tartışılmakta olan konudan uzaklaşarak birbirimize laf yetiştirmeye odaklanıyoruz.Derin Düşünceyle yeni tanıştığımda bu tarz bana da bir hayli şaşırtıcı gelmişti.Hatta ilk bir kaç yorumumu bu yöntemin eleştirisine ayırdığımı hatırlıyorum.Ancak zamanla bu konudaki fikrim değişti.Bu sayede çok değerli insanlarla tanışma fırsatım oldu.Farklı seslerin,farklı görüş ve inançların bir arada harmanlandığı bir akademiye dönüştü benim için.Tabi hepimizin kantarın topuzunu kaçırdığı zamanlar da olmuyor değil.Zaman zaman işi kişiselleştirmeye vardırdığımız da oluyor haliyle.Ancak buna rağmen kendimizi başkalarının bize tuttuğu aynada görebilmek harika bir şey.

    Daha dün,Suat Beyden beni onurlandıran bir jest aldım.İnceleği için kendisine teşekkür ediyorum.Fakat aynı gün(bu da kaderin bir cilvesi olacak)kendisini “sol”a ilişkin tesbitlerinden ötürü eleştirmek durumunda kaldım.Beni anlayışla karşılayacağından da en ufak bir kuşku duymuyorum.Zira bu bir güven meselesidir,bizler tartıştıkça aynı zamanda birbirimizi tanıma fırsatı da buluyoruz.O da muhtemelen benim yanıldığım noktaları eleştirecek,beni bir kez daha düşünmeye sevkedecektir.

  60. Yazan:fuatogl Tarih: Ağu 3, 2008 | Reply

    Aynen katılıyorum kapistonai, kabak gibi önümüzde Bush un, “ya bizdensin ya ondan” saçmalığı duruyor, cuk oturuyor bizdeki “entellektüel” teröre.

    benimde aklım gene 3 e gitti ya halat koparsa dedim. zaten bu yarışmalarda en şenlikli durum halatın kopmasıyla yada kesilmesiyle olur.

    Hehehe..Bu saçmalıkların iyi tarafı burası işte, insanın yaratıcılığını geliştiriyor, farklı açılardan bakmaya zorluyor 🙂

    Suat bey, ben hiçbir düzeyde sosyal bilimler, siyaset vs. ustası değilim, amatörce bir merakım olmuştur her zaman, aslen enformatikciyim. Ve Alvin Toffler i bilmeyen bir enformatikci sanırım yok denecek kadar azdır, benim generasyondan mümkünmüdür bilmem. Bir zamanlar açık-kaynak aleminde “prosumer” geyikleri vardı, unutuldu gitti. Future şok un filmini, dalga muhabbetini de sanırım 94-95 lerde okumuştum. Eğlenceli. Tabi kolay sindirilebilir eğlenceli okuma olarak da alınabilir, yada 10 yıl öncesini hatırlamaktan aciz – tarih nosyoundan yoksun amerikalı sixpack-joe direktman tarih diye de okuyabilir, yada iş ve siyaset dünyası kendisine “buzzword” devşirebilecek bir kaynak olarak da alabilir. Ama popüler kültür dışında bunu direktman toplumların dönüşümünü anlamak için kullanan çok az sayıda ciddi insan vardır diye düşünüyorum. Dönüştürücü paradigma değişiklikleri irili ufaklı sürekli olmuş olan, olmaya devam eden birşey. Ateş, alet, barut, Galileo, Darwin, Alan Turing, Genetik vs.vs…Fakat kimse Toffler kadar bu işi paraya dönüştürememiştir sanırım, o konuda olağanüstü bir yeteneği var.
    Birde hakkını verelim, bazı konulardaki öngörüleri şaşırtıcı derecede uyumlu günümüzle. Mesela Iraklı insanlar eminim acaip bir “gelecek şoku” yaşıyordur, sırada ne var korkusu iliklerine kadar işlemiştir herhalde.

    Siyasal islamcı demem de size değildi, kaynak gösterdiğiniz arkadaş içindi. Birde ne diyeceğimi şaşırıyorum bazen, siyasal islamcı incitici değil diye düşünüyorum, birşey deyince bazıları hakaret olarak alıyor 🙂
    Ayrıca Marksist de değilim bildiğim kadarıyla, boşuna duygularıma yönelik ateş etmeyin yani 🙂 Ama 150 öncesinden bu adamın önemini bilmeyecek kadar kopmuş da değilim. (Manifestonun girişini okuyun, Toffler a futurizm konusunda 10 bastığını görürsünüz 😀 ) Bazı şeylerin Newtonu olur, Einstein ı olurya. Marx da bana kendi alanında bir Newtonmuş gibi gelir hep. Yanılıyor da olabilirm…

    bla bla bla…

    E ama haksızmıyım? Mesela Birgün için bile “faşist işte bana-ne, bana-ne!!” demiyormuydunuz? Bunu ciddiye alıp birde bunun üzerine sizinle sosyalizm, demokrasi tartışması yapıp marxın hizmetcisiyle ilişkisini mi irdeleyelim !?
    Nazlı Ilıcakla “darbelere karşı tutarlı tavır nasıl olmalıdır” tartışmak gibi birşey olur herhalde.

    Asıl konumuz neydi bizim? 10 defa yazdım, gerekçelendirmelerimin hiçbirisine hiçkimseden cevap alamadım. Memleketin solunun yeni misyonu dediniz, bunun alakasız olduğunu, bizzat sol cenaha karşı apaçık bir saldırı olduğunu göstermeye çalışdım. İkna edici değilse yığayım doldurayım kaynakla dedim, çıt çıkmadı (birisi zaten onlarda faşist dedi derinliğe derinlik kattı- hakkını yemeyelim). Kemalist dediniz, burada kimlerin ne zaman ne dediğini aktarmaya çalışdık, bu kesimler içersinde kimsenin ergenekonu savunduğu falan yok diye göstermeye çalışdık oralı olmadınız. Bence kapistonai arkadaşın Celalettin Can dan aktardığı yazısı bahsedilen tavrı açıklıyor, dokunmadınız bile. Ergenekon davasını yeterli görmeyip daha derinlere gidilmesini talep etmek, kesinlikle ve kesinlikle darbe yandaşlığı, anti-demoratik tutumla abidik gubidik şeylerle ilişkilendirilemez.

    Nerelere kadar gidileceğini hep beraber göreceğiz. Ve varılacak yerin şimdilik strateji-taktik düşünen vesayet yanlılarının (öyle diyelim) hamleleriyle de direktman bağlantılı olduğunu da.

  61. Yazan:ahmet Tarih: Ağu 3, 2008 | Reply

    Bu arkadaşın neresi İslamcı anlamadım. Bloguna baktım ezan yasaklansın filan diyor.

  62. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ağu 3, 2008 | Reply

    Ahmet bey,bir tek söz bile yetebiliyor insanlar hakkındaki yargılarımızın değişmesine.Gördüğünüz gibi adamcağız ağzıyla kuş tutsa artık para etmeyecektir.Fetulah Gülen ismini zikretti ya daha ne olsun…Sizce islamcı olarak anılması için yeterli kanıt değil mi?Ha,gerçekleri söylemiş söylememiş gayri kim dinler.O artık Fetulahçı,islamcı,gerici…Hatta kimine göre faşist(!).

    Yani diyeceğim o ki,eleştirelim ama biraz da gerçekleri görelim,hemencecik yargısız infaz kolaycılığına kaçmayalım.Bakın bakalım o zaman tartışmanın kalitesi nasıl da yükselecek.
    Hem bu arada isteyen islamcı olur,isteyen kemalist,liberal veya demokrat…Kimsenin illaki şu ya da bu olması zorunluluğu yok ki.Ne olduğu,kim olduğuna değil;ne söylediği ve ne düşündüğüne itibar edilmeli.İşte biz bunu başaramıyoruz.Kısacası diğer yorumunuzda “çoğulcu düşünebilmek için fşist olamamak yeterlidir”şeklindeki önermeniz maalesef birbirimizi doğru anlamaya yetmiyor.Faşizme karşı olurken bile faşizan bir tutum içine hapsolmaktan kurtulamıyoruz.
    Selamlar.

  63. Yazan:ahmet Tarih: Ağu 4, 2008 | Reply

    Siz Birgün bağlantısından bahsediyordunuz galiba, ben başka bir linke bakmış olabilirim. Dediğiniz döğru olabilir, o bağlantıyı takip etmedim.

    Etiketler yararlıdır, ama etiketlerden ne anladığımızı net olarak bilmemiz de gerekiyor. Eğer Murat Belge ben komünistim diyorsa -misal olarak- iktisadi anlamı olan bir şey söylüyor; Üretim yapılalarinin kamulaştırılmasını şart koşuyor. Bu yapının iktisadi olarak işletilemez olduğu uzun zamandır biliniyor. Ona bu açıdan karşı çıkmak gerekir. “Efendim biz ‘sol’uz, tam öyle değiliz, mırın kırın” ile kıvıttırmaya çalışanlara da izin vermemek lazım. Kitabına bakıyorsun öyle demiyor. Bunların hepsinin temelinde ne olduğunu da iyi görmek lazım: Kollektivizm. “Herkes her zaman toplum çıkarını kendinden öne koysun” dendiği anda, bu gibi kişiler özgür toplum savunucularını karşılarında bulmalı. Bulacaktir.

  64. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ağu 4, 2008 | Reply

    Ahmet Bey bu konuda size hak veriyorum.Elbette bireysel özgürlüklere öncelik vermek gerekir.Ancak bu tıpkı felseme kuramlarında olduğu gibi Marksizmin,Liberalizmin konuşulmayacağı anlamına gelmemeli.Nihayetinde sizin de temas ettiğiniz gibi üretim,istihdam,paylaşım gibi iktisadi boyutuyla ele alınabilmeli,tartışılabilmeli.Özetle birey kendisini Markist,sosyalist,liberal vs.tanımlayarak da özgürlükleri savunabilir/savunabilmeli.Ha,ne olur,bu tür sistemlerden topluma,bireye faydalı yönleri elenerek yeniden yorumlanabilir.Dolayısıyla politik duruşlarıyla insanları yargılayıp sınamamak gerekir.Toplum yararına,adalet,özgürlük,eşitlik gibi temel hakların yerleşmesi anlamında alternatif bir “doğru”da anlaşılabilir.Asloan “mutlak ideolojilere”hapsolmadan değişim ve dönüşüme açık olabilmektir.

  65. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Ağu 4, 2008 | Reply

    Aziz bey,

    Yaptığım alıntındaki üslup rencide edici olabilir ama meselenin özüne bakmak gerek. (Zaten orada hiciv olduğu gülme işaretinden belli)

    Meselenin özü nedir peki? Ahmet bey’in de bahsettiği gibi kollektivizm. Değişik tonları olsa da özü itibari ile sosyalizmin temeli budur.

    Murat Belge’yi severim yazılarını takip ederim, sola dönük yerinde tespitlerini yukarıda bahsettiğim bağlamda alıntılarım da; ama o kadar. Temel noktalarda ayrılırız ki işin asıl özü de o zaten. Özgürlükler bağlamında konuşurken kollektivizm bağlamlı temel noktayı kaçırmayalım. Bu açıdan sol düşünce tüm tonlarıyla birlikte ‘sakat’ bir düşüncedir.

    (Şerhimi koydum, ancak eleştirileriniz de başım üstüne. İyi niyetli eleştiriye her zaman önem vermişimdir.)

    Selamlar.

  66. Yazan:fuatogl Tarih: Ağu 5, 2008 | Reply

    Murat Belge’yi severim yazılarını takip ederim, sola dönük yerinde tespitlerini yukarıda bahsettiğim bağlamda alıntılarım da; ama o kadar. Temel noktalarda ayrılırız ki işin asıl özü de o zaten.

    Evet, o kadar !!! Bu aydınlarımız şimdi bu görevi görüyor zaten.

    Özgürlükler bağlamında konuşurken kollektivizm bağlamlı temel noktayı kaçırmayalım. Bu açıdan sol düşünce tüm tonlarıyla birlikte ’sakat’ bir düşüncedir.

    Sol düşünce sakattır, Türk solu ırçı ve etnikcidir, bağımsızlık barbarlıktır, ülkemizdeki sosyalist sol faşisttir, vs.vs.vs…
    Duyan da bu memlekette sağın her türlüsünün tüm toplumu özgürleştirdiğini zannedecek. Sağ iktidarlarımız, sağı pompalayan darbelerimiz, demirellerimiz, türkeşlerimiz, çillerlerimiz toplumu özgürleştirip durmuştur hep, onlar özgürleştirdikçe sol hep darbe yapmıştır, milleti zindanlarda çürütüp kamu hizmetlerinden mahrum edip, sağa dair ne varsa yasaklayıp, eğitim sistemini ideolojikleştirip, tüm sağ sendika ve kitle örgütünü darma duman edip, birde utanmadan küçücük çocukların kafasını ateizm ile doldurmuştur. Maaşallah, sizi tutan olmasa tüm tarihi 12 eylül formasyonu bilincinizle gıcır gıcır sıfırdan yazacaksınız.

    Eeee ne demiş afrikalı atalarımız: “Arslanlar kendi tarihçilerine sahip olana kadar, avcılık öyküleri her zaman avcıyı yüceltecektir.”

    Genel anlamda sol toplumsal mücadelelerin hataları elbette olmuştur eğer derdiniz bunu anlatmaksa Suat bey. Fakat hep unuttuğumuz birşey var. Alabildiğince basit ele alıyorsunuz, ve genelde sadece sovyet vs. örneklerine bakıyorsunuz, ve bunu yaparken de elbette kapitalist düzenin yanında yer alıyorsunuz. Aynı kapitalizm komşunuza şu an kan kusturuyor ve uzun bir süre iliklerine kadar sömürerek buna devam edecek. Bunlar “kötü (yada gerizekali) adamların” işi değil sadece. Büyük bunalım, dünya savaşları hep kapitalist ilişkiler içersinde gelişmedi mi? Yada soldan gelen tüm diğer girişimleri basırdığını, aynı kapitalist sistemin dünyada sayısız ditatörlüğü ve darbeyi kurup desteklediğini, paramiliter güçleri, kontr-gerillaları üretip desteklediğini unuttuk mu? Bugün Ergenekon diye yüzeyi kazınan yapı bile son tahlilde kapitalizmin bir ürünüdür, Amerikasıyla, NATO suyla anti-komünizmiyle.

    Yada tamamıyle yasal ve meşru olan girişimleri ortadan kaldırıp, sonrada bak bunlar ne kötü demek çok tutarlı oluyor zaten. Sizin olağan üstü basitleştiren indirgemeci yaklaşımınızın yanlış olduğunu hepimiz biliyoruz, biraz düşünürseniz sizde hemen bunu kavrayabilirsiniz. Evet, sovyetler başarısız bir girişimdi, nedenleri 100 yıl önce görülemezken bugün gün gibi ortadadır, ve bugün şekilenecek sosyalist bir iddia onun eleştirisi üzerinden yükselmelidir, sol bundan kaçamaz, daa. Anarşistler de sol? İspanya iç savaşından faşizme karşı mücadele edenler de solcuydu, ve onları yüzüstü bırakan da stalin sovyetleriydi. Troçki de solcuydu? Ki dünyada sadece sovyetlerde sol toplumsal mücadeleler olmamıştır. Bugün dünyanın en iyi demokrasileri diye anılan yerlerin şekillenmesi dünün ve bugünün sol toplumsal mücadeleleri sonucu olmuştur, hep o mücadelelerin kazanımları sonucu doğmuş ve hak olarak kabul edilmiştir birçok şey. Birçok yetkiye sahip yerel yönetim meclislerinin adı bile “kommune” dir mesela iskandinav ülkelerinde. Kimse kiseye beleş demokrasi vermiş değildir yani. Bugün dünyanın birçok yerinde vazgeçilmez olarak kabul edilen sendikal haklar yine aynı kaynaklardan doğmuştur. Dünyada demokrasinin, kazanımların havadan gelmediğini, öncesinde çok kanlar akıtılması gerektiğini herhalde biliyorsunuz değil mi? Yada mesela, bugün dünyanın büyük bir bölümünde normal bir hak olarak görülen 8 saatlik iş gününün nereden, ve kimlerin mücadelesinden geldiğini biliyormusunuz? Bugün normal kabül ediyoruz bu “sakat” düşünceyi, bizdemi sakatız hep beraber, yoksa siz kabul etmiyormusunuz? Çocuk işçi çalıştırmak neden yasaklanmıştır? Herhalde “sakat” bir matıkdan geliyor bunlarda, öyle ya, günde 16 saat çocuklarımız çalışsa zengin olurduk…. Hiç duymadınız mı bunları? Kimileri herhalde bilmiyor olacak ki 1 mayısları biber gazı ve copla kutlanacak birşey zannediyorlar. Dünyadaki sağ hareketlere kalsa bugün herhalde eskiden olduğu gibi çoluk çocuk 16 saat çalışmaya devam ederdik. Bütün bu sol düşüncelere beşik olan toplumsal mücadeler olmasaydı birileri Keynes e itibar edip sosyal devletler ortaya çıkabilirmiydi? Birde bildiğimden, birşey daha sormak istiyorum. Mesela avrupanın çeşitli ülkelerinde yaşayan birkaç milyon insanımızdan, yada benzer ülkelerden insanların oy verenlerin aşağı yukarı 90-95% neden genelde solun değişik partilerine oy veriyorlar, neden tüm milletvekilleri hep sosyal demokratlardan sosyalist partilere kadar olanı tercih ediyorlar acaba? İnsanlarımız “sakat” kafalıları çok sevdiğinden mi? Şurada hemencicik empati kurabileceğiniz kadın, acaba ne diye gidip “birlik-listesi/danimarka” (bizdki ödp nin kardeş partisi) gibi bir partiye üye olup milletvekili seçiliyor bir sürü sağ parti varken?

    Bizdeki durum tamamen kraldan çok kralcı olma durumu. Ve bu aşırı basit ideolojik tutum, karşısında malum nedenlerden dolayı hiçbir muhalefet görmeyince alabildiğince basitleşiyor. Kesinlikle küçük düşürmek için söylemiyorum, ama belirtmek zorundayım hep kafama düştüğü için. Bizdeki “normal” kabul edilen sağ/muhafazakar söylemi duyunca dünyanın diğer yerlerindeki aşırı sağcı diye nitelendirilen hareketleri dinliyomuşum gibi geliyor hep. Ortalama liberal, muhafazakar birisinden bile kolay kolay duyamazsınız bu kadar basit bir ele alışı. Eminim Fransa da yaşayan Mehmet Yılmaz ne demek istediğimi anlıyordur.

    Bence demokratlığınızı gösterip önce şu anti-demokratik 10% barajını indirin, yavaş yavaş sol görsün meclis, zamanı geldi, biraz çeşitlilik olsun. Böyle “sen ben bizimoğlan”, “sağ sağ daha sağ” takılmakla körelirsiniz.
    Hadi göreyim sizi 😉

  67. Yazan:ahmet Tarih: Ağu 5, 2008 | Reply

    “Duyan da bu memlekette sağın her türlüsünün tüm toplumu özgürleştirdiğını zannedecek.”

    Kimsenin ağzına laf koymaya uğraşmayalım; Konumuz “sol” idi ve eleştiriler bu ideolojiye yapıldı. Sağ iyidir/kötüdür denmiyor. İlla sağ hakkında bir yorum gerekiyorsa, aslında hem sağ hem sol hakkında sunu söylemek gerekir: Sağ ve sol ayırımı artık dünyanın dinamiklerini açıklayamamaktadır. İkişi de miadını doldurmuş ideolojilerdir.

    Şimdi bunun üstüne, tekrar sol’a dönelim:

    Sol düşünce sakattır, Türk solu[nun bir kısmi] ırkçı ve etnikçidir, ülkemizdeki sosyalist sol faşisttir.

  68. Yazan:sensakrak Tarih: Ağu 5, 2008 | Reply

    Sol Öldü mü?
    M.Türköne

    Soyut analizlere, felsefî argümanlara ihtiyaç hissettirmeyecek kadar sade ve basit bir durum var karşımızda. Buna rağmen gerçekler, zengin sol birikimin kaldıramayacağı kadar ağır. Adi gerçekler güzelim teoriyi berbat etmeye devam ediyorlar. Hem basit, hem de ağır gerçek şu: Türkiye’de sol adı verilecek bir siyasî düşünce veya akım artık yok.

    Bugünlerde fazlasıyla göz dolduran Ufuk Uras, DTP oyuyla ÖDP’yi temsil eden, gerçekte temsil kabiliyeti olmayan bir figür. Keskin sol grupların hiçbirinin, marjinalliğin sınırlarını aşan bir temsil kabiliyeti yok. Marksizm’in devasa külliyatı sadece nostaljilere hizmet ediyor. Olayları solcu gibi gözleyip, solcu gibi yorumlayan ve kitlelere sol yolları gösteren kimse kalmadı. 60’lı 70’li yılların işlek beyinlerinin neredeyse tamamı, sosyal hareketlere bir yerinden tutunarak postmodern kargaşanın içinde kayboldular. CHP’ye alternatif sol partiler veya siyasî hareketler çekim merkezi oluşturamıyorlar. Baykal, geçmiş CHP liderlerinin hepsinden daha fazla rakiplerini safdışı bırakma becerisi gösteriyor. CHP, parti içi muhalefetin neredeyse hiç olmadığı şaşırtıcı bir durgunluk ve sessizlik dönemi yaşıyor. Baykal’a rakip olmaya kalkanlar siyasetten siliniyor.

    Türkiye’de solun esamesi okunmuyor.

    Ergenekon davası, CHP’nin muhalefette kalmaya kararlı olduğunu, iktidara gelme görevinin darbecilere devredildiğini gösterdi. Ergenekon’un solun iktidar enerjisini emip yok ettiği anlaşıldı. Tıpkı 60’lı yıllarda olduğu gibi.

    Bugün solun başına gelenler, birçok açıdan 60’lı yıllarınkine benziyor. Tek Parti saltanatını kaybeden jakoben seçkinler, 27 Mayıs ile yeni bir içtihad oluşturdular. Halk desteğinin yerine askerleri yerleştirdiler. Öncü sosyalistler ve genç subaylar veya “Ordu-gençlik elele” edebiyatı, bu yeni sentezi yansıttı. Buna karşılık, Soğuk Savaş’ın kesif ideolojik ikliminden beslenen bağımsız bir sol gelenek gelişti. Bu geleneğin temsilcisi olan ve 60’lı yılların başından itibaren nisbî bir kitle desteği yakalayan Türkiye İşçi Partisi, kendi kimliğini oluşturup, sağlam bir şekilde ilerlerken iki duvara tosladı. Birinci duvar, CHP’nin “ortanın solu” rotasına dönerek kendisine rakip olmasıydı. İkinci duvar ise legal ve demokratik olan sol anlayışın yanında hemen gelişen ve yayılan silahlı solun ve öncü sosyalizmin yarattığı cazibe idi. Gençler Mihri Belli, Sadun Aren gibi solun devlerini legalist ve komformist buldular. Ellerine silah alıp, banka soyup adam öldürerek sosyalizme geçileceğini iddia ettiler. Sonuncular, doğal bir şekilde devrimci gençler ve genç subaylar iktidarının, yani silahlı darbenin iktidara giden en kestirme yol olduğunu ileri sürdüler. Bugün geçmişi bir efsane olarak yeni nesillere yutturmaya çalışanların, darbeciliğin üstünü bilinçli bir şekilde örtmeye çalışmalarına dikkat edilmeli.

    Ergenekon yapılanması aslında 1960’lı yılların iktidar projelerinin kopyası. Devletin daha derinlerine inen bir örgütlenmenin legal siyasî partiler ve sivil görünüşlü örgütlerle ittifakının ve birlikte girişilen provokasyonların devleti ele geçirmeye yeteceği inancı, karşımızda duran çetenin varlık sebebini temsil ediyor. 1960’larda bu iktidar perspektifine Millî Demokratik Devrim adı veriliyordu.

    Yaşadıklarımızın hepsi; sürmekte olan Ergenekon soruşturması ve AK Parti’nin sonuçlanan davası solun üzerinden silindir gibi geçti. Solun enerjisi, beklentileri ve umutları tükendi. Baykal’ın Ergenekon avukatlığına soyunmasının, geleneksel solun etkili mahfillerinin Ergenekon etrafında bir savunma hattı oluşturmalarının arkasında bu acı gerçek var.

    Sol öldü. CHP arkasında devam eden kitle desteğinin tek ortak paydası anti-AK Parti bir hassasiyetten ibaret. Bu ortak paydanın demokratik bir iktidar vizyonu olmadığı için Ergenekon’un ipliğinin pazara çıkartılmasına, kendilerini savunmasız bırakan bir süreç olarak bakmaları doğal.

    Peki sol tekrar dirilir mi? Fikirlerin, ideallerin ölümleri mecazîdir. Sol battığı yerden tekrar çıkabilir. Bunun için demokratik bir sol hareketin ortaya çıkması ve sol kitleleri tapulu malı görenlerin hizaya çekilmesi lâzım. Ergenekon hattı, solun en dibe vurduğu yer. Demek ki aynı zamanda yeniden doğacağı fırsatı da içinde taşıyor.

    http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=722397&title=sol-oldu-mu

  69. Yazan:snowqueen Tarih: Ağu 6, 2008 | Reply

    @Fuatogl

    Çok güzel yazmışsınız. Gerçekten de Bush’un ya bizdensiz ya onlardan terörü hakim. Bizdeki “şer eksenleri” daha farklı sadece.

    M.Türköne gibi 80’lerin milliyetçi ırkçı adamlarından solun ölüp ölmediğini öğrenmek acıklı. Deniz Gezmiş ve arkadaşları da “ellerine silah almış haydutlardı” onlar için şimdi darbeciliği eleştiriyorlar.

  70. Yazan:pir37 Tarih: Ağu 6, 2008 | Reply

    bazılarını anlayamıyorum türk solu ırkçı imiş asıl ırkçılığı yapan kürtleri görmüyorsunuz.pkk tunceli de 87 de 14 tane dev solcuyu öldürdü nedeni burası kürdistan siz gidin batıda savaşın diye ve şunu söyleyeyim gidin bakalım diyarbakıra kahvede kürtler için tek kelime yanlış konuşun kahveden dışarı çıkamazsınız.ama şu günlerde nedense türkiyede türküm demek yasak olacak o durumlara geldik ve fettullah çılar sizdeki bu kürtçülük sevdası ne zaman başladı.abd nin etkisi belli oluyor siz birazda ıraktaki kürtlerin abd ile beraber ırak halkına kerküklülere yaptığı baskıdan bahsetseniz

  71. Yazan:pir37 Tarih: Ağu 7, 2008 | Reply

    şen şakrak arkadaş diyorki susurluğa balıklama dalan sol neden ergenekonda sessiz kalıyor çünkü solcular biliyor 5-10 tane susurlukçunun içine gerçekte ergenekonla alakası olmayan muhalifleri içine koyup o kesimi sindirmek gerçek amaç şimdi susurlukçu abdullah çatlının asıl adının mehmet özbay olduğunu türkiyede ilk açıklayan 2000 e dergisi hizbullah batmanda jandarma tarafından eğitildiğini ilk açıklayan gene perinçek ama şimdi perinçeğe hizbullah kurucusu,susurlukçu diyorsunuz olmuyor perinçeği günahım kadar sevmem ama doğruya doğru perinçek bunları açıkladığında şimdi darbe karşıtları yazarlar nerede idi bu ülkede değilmi idiler neden o zaman başınızı kuma gömüyordunuz o zaman konuşanlar ergenekoncu susurlukçu susanlar demokrat evet sol bunları bildiği için suskun kalıyor birbirlerini yesinler diyor bu pis oyuna gelmiyor.

  72. Yazan:Deveye Hendek Atlatıcı Tarih: Ağu 7, 2008 | Reply

    M.Türköne gibi 80′lerin milliyetçi ırkçı adamlarından solun ölüp ölmediğini öğrenmek acıklı.

    Bence de. Zavallı sol ne hale geldi. (Ama kendi düşen ağlamaz)

    Deniz Gezmiş ve arkadaşları da “ellerine silah almış haydutlardı” onlar için

    Ne yani, değiller miydi? 11 Ocak 1971’de THKO adına Ankara İş Bankası Emek Şubesi’ndeki silahlı soygunu gerçekleştirenler arasında Deniz Gezmiş yok muydu?

    ‘Eline silah almış haydut’ daha nasıl olur? Yoksa sizinkiler ‘devrim’ için silahlı soygun yapınca o haydutluktan sayılmıyor mu? Yahu tam da faşizmden söz açılmışken ne güzel örnekler veriyorsunuz öyle 🙂

  73. Yazan:snowqueen Tarih: Ağu 7, 2008 | Reply

    Gençliğin de verdiği dünyayı değiştirme arzusuyla devrimci bir ruh taşıyan insanları M.Türköne ve türevlerinin gözlerinden görenler
    ne kadar sıkıcı insanlar olduklarının bilincinde değil elbette.

    Daha iyi bir dünya tasavvuru için tutkuya sahip olan insanlar vardır
    bir de bunu anlamayan sıkıcı insanlar.
    Muhammed de devrimci biriydi oysa bu türevler özgürlük lafını bile anca kendi küçük odalarının duvarına çerçeveletip asarlar.

  74. Yazan:Deveye Hendek Atlatıcı Tarih: Ağu 7, 2008 | Reply

    Bırakın bu romantik sosyalist ayaklarını. Dünyayı değiştireceklermişmiş, kime sormuşlar da başkalarının DA yaşadığı bir dünyayı kendi kafalarındaki şablona göre değiştirmeye kalkıyorlar? Dünyayı kurtaracaklarına kendilerimi kurtarsınlar önce.

    Lafı gevelemeyi bırakın, “Deniz Gezmiş ve arkadaşları da “ellerine silah almış haydutlardı” onlar için” dediniz.

    Cevap verin bakalım, “eli silahlı haydut” ne demek? Eline silah alıp banka soymak haydutluk değil mi?

    Yoksa bu silah tutan el devrimci sol olduğunda cici, sol olmadığında kaka mı oluyor?

    İşte böyle ırkçı bir anlayış sahibisiniz. 80 öncesi olaylarda da yerel 68 hareketindeki silahlı ‘gerillalar’a da böyle baktınız. Sol ‘terör’ size göre terör değildi, devrimciydi, dünyayı değiştirecekti, sağ terör ise terördü faşistti.

    Hayır, aslında hepsi faşistti, ama bunu diyemiyorsunuz. Hala solun faşist teröristlerine romantik devrimciler muamalesi yapıyorsunuz.

    Bu iki yüzlülüğün hala farkına varamayan ve bugün de ‘ortadan’ giden malum güruh bu. Aynı kaba pisleyen zihniyet.

  75. Yazan:kapistonai Tarih: Ağu 9, 2008 | Reply

    Hayır, aslında hepsi faşistti…….
    hıım şimdi anlaşıldı, evren paşanın niye cennetlik olduğu. memleketteki bu faşist savaşı bitiren paşalarımızda demokrat mı oluyor ozaman.

    bu yüzsüzlüğünün farkına varılmadığını zanneden
    bugünde neo-demokrat olup, demokrasi piyesi oynayan malum güruh. beslendiği kab ve besleyicisi değişmeyen zihniyet.

  76. Yazan:Deveye Hendek Atlatıcı Tarih: Ağu 9, 2008 | Reply

    Snowqueen gelemedi de yerine seni mi gönderdi Kapistonai?

    O halde cevap ver bakalım, Deniz Gezmiş haydut değilse “eli silah tutan haydut” diye kime denir?

    Evren de faşistin dikalasıydı, önce “iti ite kırdırdılar” sonra güya gelip ortalığı düzelttiler. (Ergenekon deyince kaçacak delik arıyorsunuz, siz daha iyi bilirsiniz bu yöntemleri?)

    FG’nin hakkında söylediği söz ona biat edenleri bağlar beni değil.

    Ki onlar da bugün o sözü binbir pişmanlıkla tolere etmeye çalışıyorlar. Yanlış olduğunun bal gibi farkındalar yani.

    (Ne oldu şimdi yüzsüzlük lafın, elinde patlayıp bir yerini incitmedi ya?)

    Ama siz ortacılar? 2008 yılındayız. İşte yukarıda yazmış, hala utanmadan sıkılmadan, “Deniz Gezmiş ve arkadaşları da “ellerine silah almış haydutlardı” onlar için” diyebiliyor. Ya neydi diyoruz, haydut kime denir diyoruz, ses seda yok.

    Ondan sonra da en demokrat olunması gereken bir zamanda ortadan yürüyüp faşizimin dibine vuruyorlar. Solun maskaraları bunlar. Enternasyonal sol bu gibileri sokağına sokmaz.

    Ama çok iyi oluyor bu tartışmalar. Göbeğimiz çatlıyordu faşistliklerini anlatıncaya kadar, kendi kendilerine örnekler vererek yükümüzü hafifletiyorlar.

  77. Yazan:fuatogl Tarih: Ağu 9, 2008 | Reply

    Deveci bey,
    Bence yukarılardan itibaren neler yazılmış bir okuyun, atlatayım derken kendiniz baya bir atlamışsınız.

    Bizim memleketin son 20-30 yılda daha da güçlenen en önemli özelliğidir. Bilgi tüketimi ve kanaat oluşumu arasında müthiş bir kopukluk vardır. Şimdiki işleyişi, tarzı – önce “bir yerlerden” kanaat oluştur, sonra ona uygun bilgi ayıkla şklindedir! Böyle olunca da, “ayakların yere basması”yla “zemin seviyesinde dolanmak” arasındaki ince fark gözden kaçıyor haliyle.

    Kanaat oluşturma biçimi bu şekilde olduğu için de, işi olabildiğince yavanlaştırırız, kavramların hepsi basit bir ikili format da temsil edilir. Sekans diye de birşey yoktur, arka arkaya 10 bit ne demektir diye birşey kapasite aşımına yol açar. En iyisi basit tutup herşeyi birer bitle temsil etmek. Daha basit! (Bush doktrini gibi) Böyle bir çerçevede örneğin faşizm gibi birşey “kötü” birşeydir, bu tanım yeterlidir! Bu algıya göre de mesela “sosyalizm” de kötü birşey ise, her ikisi “kötü” ya, dadaaa faşizm=sosyalizm oluverir hemen. Müthiş bir analitik kapasite verir yani! Eldeki şema, örneğin 70 ler solunun önemli bölümünün kürt sorununu ele alması, bununla yetinmeyip KKTH bağlamında bu sorunu ele almasını, açıklamaya, encode edip temsil etmeye yetmedği için bu tarz tarihsel bilgiler ıskarta edilir ve varmak istediğimiz “ırkçı” saptamamıza varmamıza engel olmaz.

    Bu tarz birşey, bırakın kavramlar hakkındaki literatürü özümsemeyi, basit bir sözlük tanımını bile kapsayamaz kavram tüketiminde. Onu bile içeremez. Faşizm dendiğinde, ulus/ırk, saflık(purity), “yukarıdan aşağı”(şunu savunacaksın), “aşağıdan yukarıya yeniden üretim”(korku,linç/şiddet), anti-komünizm gibi ezeli bir düşman/dinamizm kaynağı, militarizmin toplumsallaşması, bol bol popülizm vs.vs.vs.. gibi birçok şeyin toplamından oluştuğunu filan bilmez. Otoriter, totaliter, teokrasi, diktatörlük, anarşizm, komünizm, sosyalizm filan hepsi aynıdır. Faşizme karşı ayaklanan ispanyol yada italyan anarşistleri de kimmiş, benim şemaya uymuyor dolaysıyla uymuyor yani bilmeme gerek yok!

    Böyle bir düşünme biçimi örneğin militarizme uygulandığını, şu şekilde Homer Simpson vari bir süreç başlar: Militarizm, bol bol silah mmmm silah,silah hmmmm Deniz Gezmiş,silahlı mücadele, silah…ahaaaa! Deniz Gezmiş=Militarizm yuhuuu! Hatta işi tam yapmak isteyen devam da edebilir: Militarizmin babası Spartalılara götürebilir..mmmmm…ahaaaa denizin babası Cemil Gezmiş aslında zamanında Sivas a göçen hakiki bir Spartalı! (İşin acı tarafı, bırakın ilk çıkarımı, ikincisi için bile inanacak bir dolu insan olacaktır! İnanmazsanız çıkın deneyin!)

    Aynı kafayla, örneğin denizlerin, mahirlerin kendi yollarını, kendilerince meşruiyetini deklare edip, ve bunu açık seçik yapıp, buna uyumlu davranması hareket etmesi ile kalabalıkların üzerine rastgele ateş açmak, kitlesel katliamlara başvurmak filan aynı şeylerdir! Mahir denen adama sorsaydınız, kendince (doğru yada yanlış) neden bu yolu seçtiğini, neden zorunlu gördüğünü özellikle latin amerika deneyimlerini de örnek göstererek savunurdu, nitekim bunu açık açık yapmıştır da! Burada kaçırılan önemli fark, eşitlemeye çalışdıklarınızdan katliam yapanların, otel tepelerinden kitlelerin üzerine ateş açanların, öğrencileri odaya kapatıp boğanların ortaya bile çıkmamaları, eylemlerinin herhangi bir meşruluk kaygısından bile yoksun olması. Başka biyerde de yazmıştım, şiddet kullanımı bile siyah beyaz değildir. Filistinlilerin silahlı direnişleri hiçbir ölçüye göre “yasal” olamaz, ama yinede birçok insan bu insanları yapmak zorunda kaldıklarından dolayı meşru kabul edebilir ve ediyorda! Aynı şekilde Nelson Mandela, yada amerikaya karşı silahla direnen ıraklı direnişciler, geçmişte 8 saat lik işgünü için polisle şiddetli çatışmalara girişen işçiler, çatışan amerikalı siyahlar, nikaraguadaki cunta karşıtı direnişciler, EZLN vs.vs Bunların hepsi meşru(justified) kabul edilen eylem ve davranışlardır. Denizleri, Mahirleri ciddi ciddi ele alacak kafa da, bu adamların yaptıklarının ne derecede meşru olduğunu tartışmaktır (devletin şiddeti de hesaba katılacağı için kimse buna yanaşmaz!). Bunu tartışıp “yaptıkları meşru değildir” demek başkadır! Dam üzerinde kalabalıkların üzerine kör bir şekilde ateş edenlerle eşitlemek başkadır! Eşitlemek için, anlatmaya çalışdığım indirgemeci aşırı basit biçimlere başurmak gerekiyor.

    Bir önemli şey de hafıza. Görüngüler bu şekilde basit bir ikili şemayla ele alındığında fazla kafa yormaya tarih vs. bilmeye de gerek kalmaz, bilmeye kalktığında bile birçok şey şemaya fazla geldiği için ayıklanır. Herşey durağan görünür, böylece son 10 yıllık aktif hafızasında “sezdiği” durağanlığı, statikliği mutlak ve kalıcı zanneder. Bilmez mesela daha 20-30-40-50 yıl önce “başka bir dünya mümkün” diyen amerikadaki siyah hareketlerinin ülkeyi siyahların konumu açısından nereden nereye getirdiğini. Feminist hareketin ne gibi büyük değişikliklere yol açtığını. İnsanların içinde yaşadıkları koşulları sürekli bir şekilde değiştirdiğini algılayamaz 5-10 yıllık hafızası hatırına. İnsanların sosyal düzenleri sürekli bir şekilde hep değişmiştir, görünüre bakılırsa da değişmeye devam edecektir. Değişimin olmayacağı iddiasının ne kadar naif, çocukca ve gülünç olduğu ortadadır.

    Bu işler böyle olduğu içinde ne yazsanız boştur aslında, siz yazdıkça karşıdaki kişi sürekli bir şekilde aynı şeyi tekrar eder periyodik bir şekilde. Ancak frekansı değiştirebilir. Örnek olarak mesela ahmet beyin biz yorumlarken yukarıdaki kısa “katkı” larına bakabilirsiniz. Katkıların hepsini topladığımızda bunu 1 bit e sıkıştırabiliriz. O 1 bit de = “tukaka/faşist işte na-nana-nana/” olarak temsil edilebilir.

  78. Yazan:Deveye Hendek Atlatıcı Tarih: Ağu 9, 2008 | Reply

    Faşizm dendiğinde, ulus/ırk, saflık(purity), “yukarıdan aşağı”(şunu savunacaksın), “aşağıdan yukarıya yeniden üretim”(korku,linç/şiddet), anti-komünizm gibi ezeli bir düşman/dinamizm kaynağı, militarizmin toplumsallaşması, bol bol popülizm vs.vs.vs.. gibi birçok şeyin toplamından oluştuğunu filan bilmez.

    İyi de Denizlerin yaptığı neydi sevgili kardeşim? Kurmak istedikleri sistem neleri öngörüyordu? Tepeden inme değil miydi, totaliter değil miydi, haydutluk yapmadılar mı ellerine silah alıp? Akıl hocalarının dünyaya maliyeti ne kadar kanlı oldu, görmüyorlar mıydı? İnsanları endoktrine etmeyi düşünmüyorlar mıydı? Koyun sürüsü görmüyorlar mıydı halkı? Bütün hayvanlar eşit ama bazıları daha eşit değil miydi ağabalarının sisteminde? Devrim kanlı olur demiyorlar mıydı? Bunun için uğraşmadılar mı? Dine inananları keseceklerini beyan etmiyorlar mıydı? (Murat Belge şahit, hala yaşıyor.) Ciddi ciddi ele alıyorum işte bir avuç haydut bunlar, düşünce sistematiğindeki ‘öteki’ lerini değiştirin, basbayağı faşistler. Neyi tartışıyoruz, anlamadım ki?

    Hakikaten ilginç insanlarsınız. Aynı şeyi başkası yapınca faşist, Denizler, Mahirler yapınca romantik devrim. Gençlik heyecanı, insanlığı kurtarma misyonu falan feşman. Bla bla bla..

    Yahu merak ediyorum, 50 yıl sonra sizin gibi düşünenlerden eser kalacak mı? Hayır korumaya almak falan lazım gelir, ondan söylüyorum. Ne de olsa insnalığın belli döneminde yaşamış bir düşünce, sahip çıkmak ve ibret almak lazım.

  79. Yazan:fuatogl Tarih: Ağu 10, 2008 | Reply

    Tam da dediklerime örnek oldu yazdıklarınız. Canlı örnek anlatımdan daha güçlüdür. Aynı şeyi yapıyorsunuz, faşist maşist, ezberlediklerinizden öte birşey yok. İkincisi ve önemlisi, Türkiyedeki sosyalist solun, özellikle kitleselleşmiş olanlarının herhangi bir şekilde dine ortadan kaldırmak gibi bir politikaları, herhangi aktif pasif mücadeleleri yoktu. Hele hele denizlerin, mahirlerin ve onlardan etkilenip doğan hareketlerin hiçbir şekilde böyle bir politik amaçları yoktu. Murat Belgenin de böyle birşeyi iddia etmiş olduğuna açıkcası inanmıyorum, aktif olarak solun içersinde pek yer almamıştır ama bu kadar kopuk olduğunada inanamam. Eğer öyle olsaydı halkın arasında, taa köylere kadar ulaşamazdı bu gençler. o “camiyi bombaladılar” düzeyindeki bir provokasyon olabilir ancak. 12 eylül ve yeni dönem insanların beyninden öyle bir propaganda geçmişki, genç insanlar bile bakkallarımızda klasikleşmiş olan “veresiye alan, veresiye veren” temasını işleyen resmindeki şişman adam gibi bakıyor dünyaya.

    Bir nokta da sosyalizm ve bunun yorumlanmasına ilişkin. Çeşitli akımlar, çok çeşitli fikirlerin içersinde, onu bunu birilerine ağa baba atayamazsınız kolay kolay. Yoksa reel-sosyalist sisteme muhalefet edenleri ne yapacaksınız? Sovyetlerdeki sosyalizm bürokrasiye dönüşmüştür, bugün iflas etmiştir diyen sosyalistler de karalamaya çalıştığınız dönemlerden türeyip çıkmıştır! Bugün meclisdeki doğru düzgün tutarlı tavrından takdir toplayan o bitanecik adam da o gelenekten çıkmıştır. Herkes 20 yıldır Kürt avlarken o zamanlar bile “halkların kardeşliği” diyebilenlerde oradan çıkmıştır. Tüm hatalarına ve yanlışlarına rağmen, o dönem ve onlardan esinlenip yeni yollar arayan nesiller hiçbir zaman bol bol gördüğümüz toplu katliam, kitlesel linç, histerik toplu insan yakma ayinlerine katılıp ardından name düzmemiştir ayrıca! Dediklerinizin iler tutar tarafı olsa güzide katliamlarımızı hep olnarın işlemesi gerekirdi. Hiçbirşey sizin algılamanızdaki gibi siyah ve beyaz değil yani. Ki sanıyorum hala yukarılarda neyi tartışıyorduk okumamışsınız. O kadar yazdım, onu bunu faşistlikle suçlayıp geçiştireceğinize yorumlarımda değindiğim noktalara cevap verin isterseniz.

    Tükenmiş nesilden kastınız nedir onuda anlamadım? Mesela bugünkü dünyanın berbat durumda olduğu görüşümü? Dünya nüfusunun en az 90% paylaşıyor ki bunu!? 10 kişiden 9 u aynı fikri paylaşıyor. Burada nesli tükenen insanlık mı olmuş oluyor? Bugünkü “demokrasi” diye sürüp giden maskaralığın demokrasiyle uzaktan yakından ilişkisi bulunmadığını, insanları doğrudan etkileyen kararlarda birçok insanın hiçbir yetkisinin, genelde bilgisinin olmadığını görecek kapasitedeyim diye mi nesli tükenmiş oluyorum? Dünyada günde ortalama 25bin çocuğun açlığa bağlı nedenlerle ölmesi karşısında, binlerce kişinin emeği sonucu tek bir kişinin 100milyarlarca dolara sahip olabilmesine izin veren sistemi insanı küçültücü ve genel olarak tiksindirici bulmam yüzünden mi yoksa? Yoksa bu sürekli bir şekilde değişmiş olan dünyanın değişmeye devam edeceğine inanmam mı? Ben denizin specifik olarak görüşü nedir çokta takıyor değilim bu saatten sonra, muhtemelen şimdi canlanıverse birçok konuda anlaşamayız, o dönemin insanı. Yol açtıklarına ve sonuçlarına bakarım. Gördüklerim de bana faşizmi değil, bizzat faşizmin ezdiği bir muhalefetten başka birşeyi göstermiyor, bu apaçık ortadadır. Onu bırakın, bugün bile daha o dönem söylenilenlere yeni gelebilmiş durumdayız, kürt sorunu olsun derin devlet olsun vb. Sırf bu yakın tarih bilgisi bile sizin tüm laga-lugalarınızı çürütüyor. Ama tüm bunların yanında, aslında sizlerin yukarıdakine benzer sıraladığım bence gayet insani duygularının yol açtığı “tutku” ve değişim isteğine saldırdığınızın da bilincindeyim. Yoksa belli bir davaları için, kimseye belli bir zararı olmamış bir insana bu kadar saldıran bir insan Maraş ve Sivasa baksa herhalde midesi kalkar hergün isyan ederdi. Ama biliyoruz ki aynı telden çalan insanlar bu tarz iğrençlikleri “şanlı sivas kıyamı” diye kutlar, yada benzeri orjinallikler sergileyiverir, keskin algıları birden kaybolur yada zaman ve mekandan kopuk “orjinal” açıklamalara gelinir Rasim Ozan bey gibi.

    Birde ufak bir hatırlatma; dünyanın dibi homurdayıp duruyor, biriken potansiyel bir çatlak, fikri bir mecra bulsun geçmişten öğrenerek yoluna devam edecek, bence hazırlıklı olun, nüveleri görünüyor bile. Refah ülkelerinde bile hala toplumsal bir mualefet var, insanlar memnun değil. Bizde de devam etsin bu şekilde bi 3-5-10 yıl, bakalım büyük balıklar semirirken alttakilere “cemaatci dayanışma” yetecekmi, göreceğiz.

  80. Yazan:fuatogl Tarih: Ağu 10, 2008 | Reply

    Bir arkadaşın blogunda dolaşıyordum, bir yazıya denk geldim. Başlığa da uygun düştüğü için paylaşmak istedim:
    Gerçek Demokratlar Aranıyor!

  81. Yazan:Deveye Hendek Atlatıcı Tarih: Ağu 10, 2008 | Reply

    Fuat bey,

    Siz hayal aleminde yaşıyorsunuz. Okumuyorsunuz, Türk solunun ne mal olduğunu bilmiyor romantik kısmıyla ilgileniyorsunuz.

    Bakın Murat Belge’nin ilgili yazısından bir bölüm:

    Yeni Gündem dergisini çıkarırken, dine fazla ‘taviz’ verdiğimi düşünen iki üniversiteli ‘Marksist’ ofise uğramış ve bu konuyu tartışmışlardı. Bir aşamada, “Peki, ne yapmayı düşünüyorsunuz?” diye sordum, “Diyelim ki sizin onayladığınız iktidar kuruldu ve toplumda hâlâ dine inanan insanlar var… Öldürecek misiniz onları?” Çok sakin ve rahat, ‘Elbette’ diye cevap verdiler.

    Nedir bu faşizm değil mi?

    Hayal alemini bırakın solun ardındaki kollektivizmi görün. Beğenmediğiniz muhazafarlar değişti geçmişe dair en sert özeleştirileri yapıyorlar, demokratlığın ne olması gerektiğini yaşaya yaşaya öğrendiler.

    Sizler ise hala apaçık biçimde eline silah almış haydut olan Denizlerin haydut olduğunu bile kabul edemiyorsunuz. Maraş, Çorum Sivas, 6-7 Eylül gibi konuların ardındaki Ergenekon tipi illegal ama resmi devlet zihniyet ve yapılanmalarının toplum mühendisliği uygulamalarını görmezden geliyorsunuz. Üstelik bugün aynı yapılanmaların benzer işler için uğraştığı apaçık belgelerle belli olduğu halde hala ergenekon konusunda ortadan gitmek gibi -ki bence desteklemekten çok daha büyük bir ahlaksızlıktır bu rüzgar gülü davranışı- bir tavır sergiliyorsunuz. Demokrasiyi, hak ve özgürlükleri içselleştirmiş bizim gibi muhafazakarlar, demokratlar, liberaller hem bunların yaşanmasına sebep olan toplumsal yapıyı ve kültürü sertçe eleştirip yanlış olanın ne olduğunu gösteriyor hem de bu iklimin doğmasındaki etkenleri -ki en büyük etken kemalizmin ulus devlet projesi gereği yaptığı kitle manipülasyonları ve endoktrinasyon eğitim sistemidir- irdeleyip tartışıyoruz. Rasim’in yazıları bu beyin sancısının net bir yansımasıdır.

    Refah ülkelerinde olan nüveler birkaç sendika ağababasının mama telaşından fazlasını yansıtmıyor. Dünyanın sorunu çok, kesin çözüm de liberal iktisatta değil ama sosyalizmde hiç değil.

    Enternasyonal sol liberalizmle döllendi, artık sol adına çıksa çıksa sulu kapitalizm çıkar, başka birşey değil. Bunu sosyalistler bile anladı, ona göre düzen alıyorlar onların taklitçileri Türk tipi sosyalist müsveddeleri bir türlü anlamadı.

    Şu kollektivist zihinden kurtulun artık. Böyle devam ederseniz neslinizin tükenmesi mukadder.

  82. Yazan:fuatogl Tarih: Ağu 10, 2008 | Reply

    Bak sen şu işe. Odaya birisi gelmiş miş de, kesecekmiş de, kimmiş bu kişi, hangi hareketin, topluluğun böyle bir politikası varmış? Denizlerin olmadığı ortada. Üstelik bunun tam aksini söyleyenlerin alkışlar arasında çatır çatır insan yaktığı yerde. Tabi bu mişmiş lerle de deniz gezmişler dindarları kesecek olur hemen, hinliğe bak. Ve bizde memleketin solu nedir bilmeyiz tabi. İyi bir okuyucuyum, araştırma nasıl yapılır onu da sağlam bir şekilde öğrenmiş birisiyim. 80-90ların değil 70lerin bile birçok dergisini yayınını okumuşumdur meraktan. Geçmişin sol hareketlerine katılmış, yönetimlerinde bulunmuş insanlarda hala hayattadır büyük bölümü, büyük bir ayrıcalık değil gidip tanışabilirsiniz. Bir kitap evinde, vakıf da, sendikada rastlayıp oturup çay içebilirsiniz. Cehaletin bahanesi yok. Sizler tam olarak 12 eylül sınırlarını aşamayan geçmişden habersiz nesillersiniz.

    Anlatmaya çalışdığım döngüye aynen takılmış durumdasınız. Sadece frekansı arttırdınız. Birde yetersiz geldiğinden olsa gerek “müsvedde” falan filan düzeyine başvurmak zorunda kalıyorsunuz. Dedim ya hemen yukarıda, ayakların yere basmasıyla zemin seviyesinde gezinmeyi birbirine karıştırıyoruz. Bir daha anlatayım, Faşizm bir sistemdir, direktman insan kesene ise katliamcı denir. Keseceksen faşizme ne gerek var!? Faşizm bizzat katliam yapmadan kitleleri hizaya sokar, direktman alıp kesmez.

    Beğenmediğiniz muhazafarlar değişti geçmişe dair en sert özeleştirileri yapıyorlar, demokratlığın ne olması gerektiğini yaşaya yaşaya öğrendiler.

    Demokratlık öğrenilmez. Dünyada hak ve özgürlükler verilmemiştir, egemen güçler alttan gelen baskı sonucu taviz vermek zorunda kalmıştır, diğeri tarihi çöpe atmak olur. Neyi çöpe atacağımızı karıştırmayalım lütfen. Hem dediğiniz gibi olsa bugünkü iktidar altında karşılaştığımız, gerekçe bile göstermeden yapılan sansür uygulamaları artmazdı. Televizyon kanalları, büyük internet siteleri, kişisel bloglar, kitaplar takır takır sansürlenip engelleniyor son yıllarda, hesapsız kitapsız üstelik. 301 gibi yasalar etkin bir şekilde kullanılıyor, akıl almaz sığlıktaki 12 eylül türevi baskıcı “koruma” yasaları öneriliyor vs.vs.vs… iyi öğrenemiyorlar belli ki. Çılgın demokratlar sizi.

    Sizler ise hala apaçık biçimde eline silah almış haydut olan Denizlerin haydut olduğunu bile kabul edemiyorsunuz. Maraş, Çorum Sivas, 6-7 Eylül gibi konuların ardındaki Ergenekon tipi illegal ama resmi devlet zihniyet ve yapılanmalarının toplum mühendisliği uygulamalarını görmezden geliyorsunuz.

    Elbette haydut değil. Sizin kafanızla, filistinliler de terörist. Aynı kafa.
    Hayır toplum mühendisliğini görmezden gelmiyorum. 12 eylül toplum mühendisliği idi. Maraşlar ise toplum mühendisliğine yol açan, “meşruiyet” sağlayan kontr-gerilla uygulamalarıdır. Ama sıradan insanların bunları yutup uygulamaya atlaması ise faşizm ile alakalı birşeydir. Bugün bile bulabilirsiniz “oh-olmuş” diyeni, linçlere katılıverenleri, dün sivas da gördüğümüz gibi.

    Üstelik bugün aynı yapılanmaların benzer işler için uğraştığı apaçık belgelerle belli olduğu halde hala ergenekon konusunda ortadan gitmek gibi -ki bence desteklemekten çok daha büyük bir ahlaksızlıktır bu rüzgar gülü davranışı- bir tavır sergiliyorsunuz.

    Dedim ya yazılanları okuyun diye. Yukarıda aktarılanlardan sonra hala bunu diyebilmek için bilerek demagoji yapmayı göze almak gerekiyor. Ele güne karşı ayıp oluyor. Yukarıda Celalettin Can ın bir yazısı var.

    Refah ülkelerinde olan nüveler birkaç sendika ağababasının mama telaşından fazlasını yansıtmıyor.

    Öyle mi, baksen şu işe. Sosyal ülke, Refah ülkesi olmasıyla sendika arasında hiçbir bağlantı yok desenize. Ben sendika üyesiyim, pek öyle birşey göremiyorum. Sendikalar olmasa vay insanların haline.

    Şu kollektivist zihinden kurtulun artık. Böyle devam ederseniz neslinizin tükenmesi mukadder.

    Zaten şu gün kollektivist değilmiyiz belli ölçüde? Ben mesela çalışdığım şirkette hep iş arkadaşlarımda beraber karar alıp uygularım!? Kollektivite olmasa insanlık nasıl işlesin!
    Kollektivite, yani işbirliği ile üretmek ayrı birşey, 2-3 odağın akıl almaz servetlere, sınırsız güce karşı çıkmak ayrı birşey. Sapla samanı karıştırmayalım.

    Hala Youtube izleyebiliyorsanız size nesli tükenen, ama her nasılsa sayıları artan insanlardan bir klip vereyim. Üstelik bu konuşanlar amerikalı!?

    […]

    Eğer hala sansür sorunu varsa haber edin 1-2 trick vereyim.

  83. Yazan:kapistonai Tarih: Ağu 10, 2008 | Reply

    fuatogl çok güzel yazmışsın diğer taraftan da azamine hayran kaldım.
    deveci sanırım yeni bir siyasi litaratür yaratma uğraşındasın. faşitlerle- faşistler bir birini öldürüyordu. sonra faşistlerin dikalası geldi ve faşist bir darbe yaptı. bu konuda kafan bayağı karışık belli. bir kemal sunal filmi vardı.hangisyidi,hani kemal sunal duvara yazıyor ‘kahrolsun faşo ağa’ sonra şenerşen geliyo ‘lo faşo neki?’ sonra sunal kendince ‘güzel’ bir tanım yapıyor. valla o bile sizinkinden daha anlaşılır. bardon!
    anladığım bir şey varsa deveci faşiszm kötü bir şey olduğunu biliyor kendi kötü algısına giren herşeye basıyor etiketi.tam bir toptancı uyanık tüccar zihniyeti. hani çocuklar bir kavram öğrenir, anlamını bilmez ama kötü bir şey dediğinin de farkındadır ve olur olmaz her yerde kullanır o kavramı bununki de o hesap.

    tuturdu eline silah alana nedenir.şimdi buna girmeden konuya yardımı dokunacağını düşüğündüğüm ufak bir parantez açacak olursam;çocuklarda 9 yaşına kadar soyut zeka gelişmez olguları, kavramları hep somut olarak algılarlar. öncesiyle,sonrasıyla sebep-sonuç ilişkisiyle, mecaz anlamıyla değerlendiremezler.çocuğa dersin çenen yere düşmüş he çene düşermi der. Otomon düz mantık. Deveci güzel bişe öğrenmiş silah kötüdür. Tamam. Eline silah alana haydut denir.tamam. elinde silah tutan herkes hayduttur.fuatogl yamış tekrara düşmenin alemi yok filistin, kosava,, artırmak mümkün
    kimse bir şeyi inkar edemezki ideolojiler çerçevesinden baktığımız zaman bu konularda anlaşmak çoğu zaman pek mümkün olmaz.bu her yerde aynıdır kiminin özgürlük savaşçısı diğerinin teröristi, kiminin kahramanı diğerinin hainidir.. bunu uzatmak mümkün bu konuda da bir mutabakat söz konusu olmaz, ama kavramları da biraz yerinde kullanmak, ayakların biraz yere basması lazım.tarihi, siyaseti bu kadar ayaklar altına alınmaz. sen şovenizm uğruna haluk kırcı, deniz gezmişi, kenan evereni.. aynı torbaya doldurup faşist dersen herşeyi çöpe atmış sadece boş konuşmuş olursun.
    murat belgeden yapılan dedi kodu yazısının girişi de enteresanmış. devecinin dikkatini çekmesine şaşmamalı:))

    Sosyalizmle dini inanç konularını tartışırken, araya ‘deve’ girdi!…

    bu arada youtube giremiyoz fuatogl. atatürke yunanlılar küfürmü ne ediyolarmış.gına geldi valla.

  84. Yazan:Deveye Hendek Atlatıcı Tarih: Ağu 10, 2008 | Reply

    Kapistonai,

    Yahu sen “çok güzel yazmışsın” şeklindeki tezahurattan başka birşey bilmez misin? Kendine ait fikrin yok mu senin? (Hoş, imlana bakınca bunu beklemek de boş oluyor ama, bir ümit işte.)

    Fuat bey,

    Kusura bakmayın, bir türlü hayduta haydut diyememeniz tüm bu konuştuğumuz bağlamdaki savlarımıza güzel örnek sunuyor. Filistin kıyası da tam çorba olmuş, Filistin kitlesel tabanı olan bir hareket, üstelik işgal altına alınmış bir vatan var. Denizlerinki neydi? Kim destekliyordu? Bir avuç cuntacı mı? Allah bilir bunlar yakalanınca “zavallı, ezilen sömürülen, uğruna mücadele ettiğimiz -kimse sorup da ettilerse- köylüler ayaklanıp devrim yapacak ve bizi kurtaracaklar” diye de düşünmüşlerdir. Zavallılar. Ergenekoncuların atalarının yediği herzeye mukabil güç mücadelesinde 3’e karşı 3 intikamına kurban oldular. İşte siz de şimdi siz de güya tarafsızız deyip Menderesleri ve onları katleden zihniyetle zimnen işbirliği yapıyorsunuz. Dediğim gibi, bu direk desteklemekten daha büyük bir ahlaksızlıktır bana göre.

    Eli silahlı banka soyguncusu haydut tanımının birebir karşılığıdır. Denizler’de bu anlamıyla basbayağı hayduttur. Murat Belge’nin alıntıladığı konuyu marjinalize etmenize de çok şaşırdım. Aynı şeyler için mücadele ettiğini Hasan Cemal’de söylüyor, bu marjinal bir şey değildi, marksist solun genel mottosuydu. Birikim çevresinin (onların da bir kısmını) dışta tutarsak Türk solu, özellikle demokrasi ile tanışma zahmetine katlanmadığı SSCB döneminde ırkçı, şovenist ve basbayağı faşistti. O marksist gençlerin dile getirdikleri şey her yiğit koministin gönlünde yatan aslandı. Uzağa gitmeye gerek yok, örnek aldıkları, teorilerini kurguladıkları reel sosyalizm bunun nasıl yapılacağını da gayet kanlı biçimde göstermişti. Türk sosyalistleri önce devrim hayalini kurdular, devrime kadar da ezilen köylüyü arkalarına almak için böyle netameli meseleleri dillendirmediler. Belge’ye söylemeleri ise onları kendileri ile aynı davadan görmelerinen kaynaklanıyor. Sözlerindeki rahatlığa baksanıza..

    Solun teröristine terörist demeyi öğrenin artık. Ciddiye alınmak için başka seçeneğiniz yok. Yoksa kendiniz çalıp kendiniz oynar, kendinize bol bol güldürürsünüz

    DD yazarlarından Fethi bey’in bu konuyu da içeren bir yazısını alıntılayayım:

    Ömer Laçiner ile Radikal’de bir mülakat yapılmış. Türkiye’deki milliyetçiliğin aslında ırkçılık olduğunu ancak bunun milliyetçiler tarafından fark edilemeyecek kadar derine işlediğinden söz ediyor Laçiner. Yanlış anlamadıysam, Türk milliyetçisi ırkçılığı reddettiğini söylüyor ama aslında farkına varmadan tüm hal ve harekatıyla bir ırkçıdan farklı davranmıyor demek istiyor. Laçiner bu konularda ehil bir isim elbette ama benim dikkatimi çeken rahtsız edici bir nokta var. Çok önceleri de bu konuya işaret etmiştim. Dikkat edilirse gerek son olaylarda, gerekse daha önceki bazı örneklerde sağ milliyetçiler -çok zaman haklı olarak- saldırganlık ve yerine göre katillikle itham ediliyor. Genelde ise 1970′li yıllara atıfta bulunuluyor, Çatlı gibi belli isimler öne çıkarılıyor. Bir de meşhur Süleyman Demirel’e ait “bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz” lafı var. Buraya tekrar dönmek üzere, önce ÖmerLaçiner’in beni ilgilendiren sözlerine bakalım:

    “[…] Nihayet işlettiğiniz cinayetler de öyle çok profesyonelce işlenmiş değil. Bunlar, kurbanınızın hiç haberinin olmadığı, en savunmasız bulunduğu anda işlenen cinayetler. Zaten bütün faşist cinayetleri pusuda işlenir. Bunlar namerttirler. Dövüşerek, vuruşarak cinayet işlemezler bunlar. 1970′lerde ülkücüler tarafından öldürülenlere bakın, yarıdan fazlası pusuda öldürüldü. Gelip arkadan vurmak, tipik bir faşist cinayetidir. Hrant Dink’in cinayetinin işleniş şekli de en baştan itibaren bu işin bir milliyetçi katil tarafından yapıldığını gösterdi. Bu ülkede siyasetçiler, milliyetçiliği tırmandırarak bir frankeştayn yarattılar.”

    Bir dakika. Tamam, 12 Eylül öncesindeki arbede döneminde sağ kesimden cinayet işleyenler çıkmıştır. Süleyman Demirel’e dedirtemeseniz de bu bir hakikattir. Ancak insaf edelim. Solun katilleri neden hiç gündeme gelmiyor? Esen havaya bakın, milliyetçiler katil, komünist teröristler masum, öyle mi? “Gelip arkadan vurmak faşist cinayetidir”, ”sağcılar pusuyla öldürür” diyor Laçiner; peki TİKKO, DHKPC, Marksist PKK nasıl cinayet işliyor? Yoksa bunların yaptığı işler pis bir cinayet değil de şanlı birer “gerilla harbi”, “faşistlere karşı göğüs göğüse çarpışma”, “devrim savaşımı” olarak mı düşünülüyor? Daha yakın zamanlarda İstanbul’da halk otobüslerinde patlatılan bombalar, Ümraniye, Gazi Mahallesindeki terör olayları niye gündeme gelmiyor? Solun fanatiğini asla küçümsemeyin. Ilıman solcu dostlar kırılmasınlar. Terör, soygun, kan, vahşet denince Marksist-Leninist örgütlerin yanında sözde milliyetçi ayak takımına işletilen derin cinayetler devede kulak kalır. Geçtiğimiz yıllarda 1 Mayısta Kadıköy meydanını cehenneme çeviren kızıl-sarı maskeli vahşilerin çiçekleri nasıl tekmelediğini, çevredeki tüm cam ve çerçeveleri indirdiğini, ortalığı ateşe verdiğini hatırlayın.

    Bakın son örnek Hrant Dink’in cenazesinde yaşandı. Ne kadar marjinal komünist tip varsa Hrant Dink’in acılı eşinin “slogan atılmayacak” yalvarmalarına karşı artık duymaktan tiksindiğim kesik hecelerle anlamsız sol sloganlarla gönüllü ve sessiz şekilde yürümeye çalışan kitleyi provoke etmeye çalıştılar. Bunlara ODTÜ ve SBF başta olmak üzere tüm üniversitelerde rastlayabilirsiniz.

    Sonuç olarak, evet Türkiye’de milliyetçilik cidden manipüle edilebilen bir tehdittir, son olayda şahit olduk, özellikle işsiz güçsüz, ipsiz sapsız, kaybedecek bir şeyi de kalmamış 14-15 yaşından itibaren gençler “vatan satılıyor”, “Ermeni uşakları”, “tam bağımsız Türkiye” yalanlarıyla namlunun ucuna sürülüyor ve derin yerlerin tuvalet kağıdı olarak kullanılıp kubura atılıyorlar. Rayından çıkmış, ötekini yok etmeyi varlık sebebi haline getirmiş kotrolsüz milliyetçilik, Laçiner’in tespitiyle derin ırkçılık hakikaten bir tehdittir. Bunu inkar mümkün değil. Ancak, bu konuda gürültü çıkarıp en az ulusalcılar kadar saldırgan ve sinsi olan, medyadaki eski yandaşlarının da desteğiyle sütten çıkmış ak kaşık gibi gösterilmeye çalışılan çok daha organize sol teröristleri unutmayalım.

    Ömer Laçiner ve Murat Belge’yi severim, ancak eksik bırakılmış yerleri de tamamlamak, hakkaniyete riayet etmek lazım.

    Sağ yaptı mı faşizm sol yaptığı zaman şanlı gerilla, kahrolsun emperyalizm, romantik sosyalizm, dava cart curt. Bırakın bu argümanları artık, komik oluyorsunuz. Hayduta haydut deyin, darbeciye darbeci. Demokrat olun artık yahu. Ergenekonda tarafsızlık çukuruna düşüp taraf olmayın, anlaşalım. Önümüze bakalım. Nasıl bu ülkeyi daha iyi noktaya getirebiliriz bunu konuşalım. Ciddi olarak söylüyorum, bu söylemlere artık küçümseyici bir acımayla bakıyorum.

  85. Yazan:Rumuzyok Tarih: Ağu 11, 2008 | Reply

    Ergenekonda tarafsızlık çukuruna düşüp taraf olmayın, anlaşalım. Önümüze bakalım.

    Ülkede derin devletin var olduğunu 1970’lerden beri Sosyalistler tutarlı biçimde dile getiriyordu. Bu dönem boyunca gelmiş geçmiş Muhafazakar-Liberalimsi-Sağcı hükümetler bu konuyu hiç dert edinmediler. 1996 yılında Susurluk patlayıp da, toplumdan protesto sesleri yükselince de Erbakan hükümeti vardı. Üzerlerine gitmedi o hükümet o zaman. Solcuların (Kemalistleri solcu saymıyorum) derin devlet hususunda sicilleri epey temizdir bana göre. Aktüel bir mesele olarak da şimdiki Ergenekon operasyonlarına dair Solcuların bir pozisyon sorunu yaşadığı doğrudur; meseleye hangi yandan mühadil olacakları hala tartışılmakta sol politik örgütler-dernekler-partiler tarafından. Çünkü AKP’de de otoriter bir temayül var. Mevcut Ergenekon davasının ülkede demokratik bir dönüşüme yol mu açacağı yoksa egemenler arasında bir pazarlık neticesi mi olduğu henüz belli olmadı. Bu noktada istenen şey, bir noktada Solcuları AKP’ye yedeklemek.

    Şu anlaşma meselesine gelince; solcuların eti ne budu ne Türkiye’de. Toplumda oy oranları belli. AKP’nin arkasında medya gücü, seçmen desteği, liberallerin meşrulaştırıcı söylemi, AB ve ABD’nin desteği var. Solcular ile anlaşmasına gerek yok.

    Ve dahi solcular ile de anlaşacaksa, bu nasıl olacak? Böyle kuru sözlerle bu iş olmaz. Batı bu tür büyük dönüşümler, her zaman hukuki metinler üzerinden olmuştur. Ortaya çıkan siyasi-hukuki metinler üzerinden müzakere yürümüş, anlaşma zemini sağlanmıştır. Sonuçta da bugünkü batı demokrasisi ortaya çıkmıştır.
    Bizde de bu ergenekon davası yeni bir anayasa ile taçlandırılırsa, “anlaşma” dediğimiz şey olur. Aksi taktirde, bugünkü Ergenekonlar yarın da türemeye devam eder.

  86. Yazan:fuatogl Tarih: Ağu 11, 2008 | Reply

    YouTube için openDns kullanılabilir, şurada açıklaması var: OpenDns Ayarları(gerçi millet artık ustası olmuştur 🙂
    Eğer internet bağlantısı yavaş değilse, dns kurcalamadan webDesktop kullanılabilir, zırt bırt değişiklik yapmaya gerek kalmaz. Örneğin ulteo.com fena değil, bedava üye olunabiliyor.

    Gördüğüm kadarıyla kapistonai tezahurat yapmıyor. Yazılanları okumanızı tavsiye ederim.

    Hayır efendim, filistin kıyası çorba filan değil. Ve dediğim gibi bu insanların yaptıklarının meşru olmadığını savunamazsınız da demiyorum. Fakat olayın basit bir banka soyma mal mülk edinme keyfine bakma olayı olmadığı açıktır. Siyasal bir hedefleri var, politik bir deklarasyonları var, yaptıklarını şu şu sebeblerden meşru olduğu savunma durumu var. Haydutların öyle bir derdi yoktur. Haydutun derdi kişisel servet elde etmektir. Adamlar sistemi karşılarına alıyorlar, sistemin bankasını soyuyorlar. O sistem dediğimiz şey de bu adamları hiç de meşru olmayan yollardan avlamaya çalışıyor, işkence yapıyor vs. Dolaysıyla yaptıkları yanlış da olsa, doğru da olsa adi bir haydutluk değildir. Onlara varasıya kadar tonlarca oleyı görmezden gelip işinize geleni yalıtıp alamazsınız.

    İşte siz de şimdi siz de güya tarafsızız deyip Menderesleri ve onları katleden zihniyetle zimnen işbirliği yapıyorsunuz[…]

    E pes be arkadaş, bu kadar da olmaz ki!? Demagojinin de bir sınırı vardır. Sanki Doğu Perinçekle tartışıyorum, ne kadar iz bırakmış bu adam. 10 defa yazdım, lütfen yazdıklarımı okuyun ve bu kadar karavana şeyler yazma zahmetine girmeyin.

    Ciddi olarak söylüyorum, bu söylemlere artık küçümseyici bir acımayla bakıyorum.

    Ağlarım bak!

    Murat Belge’nin alıntıladığı konuyu marjinalize etmenize de çok şaşırdım. Aynı şeyler için mücadele ettiğini Hasan Cemal’de söylüyor, bu marjinal bir şey değildi, marksist solun genel mottosuydu. Birikim çevresinin (onların da bir kısmını) dışta tutarsak Türk solu, özellikle demokrasi ile tanışma zahmetine katlanmadığı SSCB döneminde ırkçı, şovenist ve basbayağı faşistti.

    Acaba varmıdır diye bir yokladım, bakın neler varmış, Sağcı AP li insanlarımız, emniyetci vs. insanlarımız ne diyor: Fikri Sönmez
    Burası memleketin en berbat zamanlarında faşist dediğiniz insanların kazandığı bir belediye. Benzerlerini kendi memleketimden biliyorum. Yeraltı maden-iş, Tariş, Yeni çeltek, Gültepe hepsi aynı hikayeler.

    Marjinal ne demek biliyormusunuz? Gerçekten memlekette ne olup bittiğiyle en ufak bir fikriniz yok. Devrimcilik peşinden giden insanların büyük bölümünün inançlı insanlar olduğunu bile bilmiyorsunuz. Bak güzel kardeşim, solun hiçbir zaman dini ortadan kaldırmak gibi ıvır zıvır bir politik mücadelesi, dindarlara karşı o şekilde bir tutumu hiçbir zaman olmamıştır bu memlekette. Bok işi mi var bu gençlerin köylerde, varoşlarda dindarların arasında? En kafadan hasta dev-solun bile öyle bir fikri yada girişimi olmamıştır. Dine inanmamak başka(ki büyük bölümü müslümandır), insan katletmek başka. Murat Belge dediğiniz adam kimdir sol hareketlerin içersinde, içinde bile yer almamıştır, iddiasının adam gibi kaynağı da yoktur, ayrıca ne çapta birşey olduğundan da bahsedilmiyor, bağlamdan koparmamak lazım? O zamanlardan o kadar yazdığı yazı var neden yazmamış, madem böyle sakat bir eğilim var? Halkın Kurtuluşu,Kurtuluş, Devrimci Yol, Devrimci Sol, bu hareketler 80 öncesi solun 90%ına tekabül eder kitlesellik olarak, önde gelen insanların hepsi hayatta, sonuncusu hariç kişisel olarak tanıyorum bu insanları, kimi gazeteci kimi kitap evi işletiyor, kimi tv ci, kimi müzikle uğraşıyor. Aşağı yukarı tüm o dönem yayınlarını da okudum, bugünkü görüşleri de ortadadır. Böyle birşey ciddi ciddi olsa bu saklanabilirmiydi zannediyorsunuz? Bana bir tane sağlam kaynak gösterin, miş miş ler hariç. Madem böyle birşey var, o kadar yayın içersinde mutlaka olması lazım, eğer yoksa birileri biryerde birşeyleri saptırıyor.

    Diyelim ki böyle birşey var, bu kadar olay içersinde kaç tane katliam yapıştır bu insanlar? Solun o dönem en büyük bir araya gelişlerinden bir tanesi hangisi biliyormusunuz? Çorum olaylarını duydunuz mu? Haftalar öncesinden yapılan faşist kışkırtmalardan “Maraş dan beter edecekler” diye toplanan tüm sol hareketler gidip köylerde ve şehirde devlet nasıl olsa seyirci kalacaktır diye deşifre etmeye çalışmıştır (yayınlar buna kanıttır, gizlisi saklısı yok), başka birileri goministler hepinizi kesecek, cihad vs. diye propaganda yaparken. “Cami bombalandı” gibi asılsız bir provokasyonla alevi mahalleri yağmalanmaya başladı, sol görüşlüler orada burada vurulmaya başlandı. Canlı tanıkları nasıl önceden mahallelerde avunma için barikat kurduklarını anlatır bugün. Maraş dan çok daha organize bir provokasyon olmasına rağmen Maraşın çok altında bir ölü sayısı olmuştur ve büyük bölümü yine sol görüşlüler ve alevilerdir. En cafcaflı anlarda bile “cami bombalandı” iftirasının asılsız olduğu yerde, sizin iddianızın ciddiye alıncak bir tarafı yoktur. Tam tersine bu ülkede inançları yada inançsızlıkları yüzünden yakılan öldürülen insanlar sol görüşlülerdir, alevilerdir gerisi de palavradır gerçekten. Girin youtube a izleyin hafızanız tekliyorsa.

    O dönem solun “faşizme karşı mücadele” dediği bunlardır, hiçbir zaman sırf adam öldürmek için katliama, o tarz toplu kışkırtmalara girişmemiştir. Ve bu tutumları olmasaydı Çorumlarda ve benzeri yerlerde çok daha fazla kan akardı. Bütün bu ve benzeri olayları sadece solun o dönemki yayınlarından değil, başkalarının itiraflarından da okuyabilirsiniz. Sonradan yurtdışına çıkan eski kontr-militanı Ali Yurtaslan yazdığı kitapda “Tüm Uşak goministlerin elinde, tek çare bütün şehri havaya uçurmak” dediğini kendisi aktarır. Madem tüm Uşak goministlerin elindeydi, o kadar güçlülerdi neden inançlı insanları kesmye başlamadılar? Benim sülalemin hepsi demirelci, allahcı, kitapcı, tüccar, köyümün alayı devrimci gençlik sempatizanıyken neden katledilmedi bunlar?

    Yine o dönem solun ilçe belediye seçimlerini kazanan adamları ne diye inançlı insanları katletmedi de yerel meclisler, doğrudan demokrasi “hayal” leri ile uğraştı? Fatsa orada gidin sorun, ben gittim gördüm, o dönemi yaşayan insanlar hala sağ. Ve operasyonla ilçeyi yerle bir edip milleti işkenceden geçirmeden önce o dönemin sağ partilileri bile iftira atmamıştır. Fatsa AP,CHP,MSP li il başkanları ortak “Fatsa’da komünist işgal yoktur. Fatsa’da ateş ile barut yok, böylesine huzurlu bir yerde olay çıkartmayı istemek niye?” açıklaması neden yapmışlar bağımsız devrimci adaylarını savunan, niye katliam yapmamış bu adamlar o kadar taraftara rağmen? Buna benzer sayısız şey sayılabilir.
    Saymayı bırakın, o dönem insanların bugün nerede olduğuna bakın. Mahirlerin THKP-C sinden Ertuğrul Kürkçü gazetecidir kurup yönettiği bianet de, Dev-Yol dan Oğuzhan Müftüoğlu, Melih Pekdemir, İnönü Alpat, Mahmud Memduh Uyan, Bülent Forta, Yaşathak Aslan vs.vs. kimisi Birgün de kimisi kitap yazıyor kimisi kitap evi, müzikle uğraşıyor. Halkın Kurtulşundan Aydın Çubukçu sansürlenen Hayat TV leriyle uğraşıyor, Sungur Savran vs.vs.vs.
    Bu saydığım insanlar da dönemin büyük balıkları (Yayınlarında Cengiz Çandar ların vs. arada kısa yorumları çıkardı), eşitlemeye çalışdığınız insanların aynı kalibredeki adamları nerelerdedir herkes biliyor. Bir Dursun Karataş a, 20 tane beteri çıkar. Yada somut örnek verelim, Yukarıda saydığım Bülent Forta BBP li Yazıcıoğlunun hücre arkadaşıdır karıştır barıştır ayağına. Birisi gazetecilik ve müzikle uğraşıyor ödp de siyaset yapıyor, diğeri her türlü ırçılık ve milliyetçiliğin kol gezdiği alengirli cinayetlerde adı geçenlerin üye olduğu bir partinin başında.

    “sağ-sol değil faşist saldırılar var”, “kontr-gerilla hesap verecek” diye boşuna slogan üretilmedi o zaman. Öyle yok oda öldürdü buda öldürdü ile tarihi çöpe atmaya gerek yok. Basbaya o dönemin toplumsal muhalefetini ezmek için bugün derin-devlet diye yüzeyi görünen yapı çatır çatır adam kesmeye başladı, devlet de buna seyirci kaldı. Ne yapacak elin adamı, mahallesininin basılıp öldürülmeyi mi beklesin? 12 eylül savunmalarında tonlarca belge yığıldı, bunlara ulaşabilirsiniz. Ölen kişilerin kimliklerini, öldürülme yerlerini, öldürülme tarihlerini grafiğe döktüğünüzde tüm hikayenin ne olduğu apaçık ortaya çıkıyor. Bazı sol militanların kullanılmış olması, dev-sol yada benzeri örgütlere birtakım provokasyonların sızması falan filan gnel tabloyu değiştirmez. Sağcı ve solcu psikopatların birbirini yemesi değil, düpedüz fütürsuzca ve acımasızca yapılan bilinçli bir saldırıdır. Ve o dönem solunun temel iddiaları bugün ortaya çıkmıştır. 15-20 yıl boyunca derin-devlet, NATO/kontr-gerilla inkar edildi, bugün ise ortaya saçıldı hepsi. Tarafsız diye karalamak istediğiniz insanlar boşuna 77 1 Mayıs, 16 haziran olayları vs.vs nin hesabı sorulsun diye açıklama yapmıyor.

    Yani bu terörist, ırkçı vs. iddialarının hiçbir temeli yoktur, özellikle hedef alınan sol açısından. Bir defa gerçek hayatla uyuşmuyor, bırakın geçmişi günümüzde bile durum değişmiyor. Bakın mesela ÖDP nin belediye kazandığı Hopa ya. Çok ilginç bir yer, her kökenden insanın, Türk, Kürt, Laz, Ermeni hiçbir sorunsuz yaşadığı yerde sosyalist bir belediye başkanı var. Nasıl oluyor bu madem bu adamlar sizin dediğiniz gibi!?

    İşin ilginç tarafı, Murat Belge nin ön ayak olup hazırladığı birikim yayınlarından çıkan birkaç ciltlik “Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeler Ansiklopedisi” vardır memleketimize geniş yer ayıran. Gariptir ki orada bile geçmiyor iddia ettiğiniz tarzı ucube şeyler.

    Hrant Dink meselesini de bilmiyorsanız hiç açmayın. Hrant Dink dediğin adam eski Dev-Genç üyesidir, bununla gurur duyduğu söyleyip durmuş bir insan, katledilmeden önce de ÖDP üyesiydi, cenazesine katılan insanlarda geçmişden günümüze onu tanıyıp bilen insanlar. Sıradan bir adam değil, o insanlara çok yakın, ensesinden kurşunlanarak katledilmiş bir insan. Oradaki insanların slogan atmasına bile tahammül edememek akıl alacak birşey değil. Bu arada, “Hepimiz ermeniyiz” sloganı da aynı insanların ürettiği bir slogandır, cenazesinde basılan kartlara kadar.

    Bu yazıya yazdığım yorumlarım iddialarım en yukarılarda duruyor. Konuyu oraya buraya çektirmeden, üslubu düzgün, bilgi sahibi arkadaş varsa, “arkadaş senin şurada yazdığın şundan şundan dolayı yanlıştır, yazının temel tezi doğrudur” desin, onun dışında karşıdakinin ne dediğini bile okumadan yapılan yorumlara vakit ayıracak değilim.

    @Kapistonai;
    Bu işler böyle arkadaşım, gördüğün gibi. Sen işi müspete çekmeye çalışdıkça karşıdaki üslubu düşürüyor maalesef, sonra oradan oraya daldan dala atlamalar, biryerden ayıklamaya başla hemen zıp başka yere, yahu bu adam ne diyor bide doğru düzgün cevap yazalım diye durup düşünmek yok. Yok o bunu dedi şu şunu dedi, bilginin bittiği yerde küçümsemeler, ucunu yakalayabilirsen yakala artık. Daha da sıkıştırsan işi kişiliğe hakarete kadar vardırıyorlar (herkes değil tabiki).

  87. Yazan:TT Tarih: Ağu 11, 2008 | Reply

    Fuatogl Bugün meclisdeki doğru düzgün tutarlı tavrından takdir toplayan o bitanecik adam da o gelenekten çıkmıştır.

    O bir tanecik adamın neresini tutarlı buluyorsunuz? Şu sıralar gayet demokrat davranıyor!..

    Tutarlı olması için belki bize de birgün darbe yapmak nasip olur ümidiyle beklemesi ve bu nedenle ülkenin darbe ortamına uygun zeminlerden temizlenmesini istemeyen üçüncü yol uyanıkları gibi sıvışması gerekiyordu..

    Halbuki o biricik adam bakın Ergenekon davasını pek bir önemsemiş durduğu çizgi açısından( ki bu çizgiyi takdir etmek bu konuda sizin yazdıklarınıza pek uymuyor ne yazık ki) konu hakkında bakın neler deyivermiş:


    Toplumun birçok alanına nüfuz etmiş bir organizasyonla karşı karşıyayız. Bu çetelerin ardındaki mafyatik, siyasi ve sivil-asker bürokratik ilişkileri açığa çıkarmak, sorunun çözümü açısından önemli adımlar atılmasını sağlayacaktır.

    Türkiye’nin düze çıkması, ordu darbesi çığırtkanlığı yapan, milliyetçi ve ırkçı kışkırtmalarla toplumdaki farklı kesim ve kültürler arasına düşmanlık tohumları eken, provokatörlerin ve kimi emekli askerlerin organizasyonunda yer aldıkları bu kızıl elmacı çetelerin tasfiyesinden geçer.
    http://www.odp.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=594&tipi=3&sube=0

  88. Yazan:fuatogl Tarih: Ağu 11, 2008 | Reply

    @TT;
    Arkadaşım, ciddi ciddi sormak zorundayım, kusura bakma. Okuma öğrenmeden nasıl yazmayı öğrendiniz !? Yada bilerek mi okumuyorsunuz?

    Ergenekon davası önemsizdir diyen yok, birileri bu işi köküne kadar götürmeyecek, 3-5 çakalın üzerine yıkılacak fazla deşilmeden deniyor. Mevcut güç dengelerinde göre ele alınacak, asıl kaygı kirli işlerin hesabını sormak değil diye düşünüyor insanlar. E gelde biraz aklın varsa düşünme. 20 yıl inkar edilsin otalıkta sapır sapır insan öldürülürken, susurlukta ucu göründüğünde görmezden gelinsin, Erbakanlar fasafiso desin, Çillerler sarmaş dolaş olsun, Şemdinli gibi olaylar yaşansın, benzer işlere kulak tıkayan iktidarlar tecrübe edinsin,… ondan sonra bu ilişkilerde kökeni bulunan bir grup çakal, hükümete karşı “açıktan” gayri meşru işlere bulaştıktan sonra açılan davaya insanlar temkinli yaklaşmasın! Üstelik peşinen devletin tüm önemli kurumlarını aklayan bir çıklama ile. Yok yaa…İnsanlarda akıl yok mu zannediyorsunuz?

    Hegemonya böyle birşey işte, birşeyi çok kişi, yeterince güçlü ve uzun süre tekrar tekrar söylerse, insanlarda okuma yeteneğinin kayboldu etkisini uyandırıyor! Yanlız böyle hegemonya aletleri saman alevi gibidir, bilgiyle hemencicik dezenfekte olur.

  89. Yazan:TT Tarih: Ağu 11, 2008 | Reply

    Ergenekon davası önemsizdir diyen yok, birileri bu işi köküne kadar götürmeyecek, 3-5 çakalın üzerine yıkılacak fazla deşilmeden deniyor. E gelde biraz aklın varsa düşünme
    Umutsuzluk üzerine olan savunma kurgunuz yine de “görmezden gelme” tutumundaki vehameti gidermiyor.

    20 yıl inkar edilsin otalıkta sapır sapır insan öldürülürken, susurlukta ucu göründüğünde görmezden gelinsin, Erbakanlar fasafiso desin, Çillerler sarmaş dolaş olsun, Şemdinli gibi olaylar yaşansın, benzer işlere kulak tıkayan iktidarlar tecrübe edinsin,… ondan sonra bu ilişkilerde kökeni bulunan bir grup çakal, hükümete karşı “açıktan” gayri meşru işlere bulaştıktan sonra açılan davaya insanlar temkinli yaklaşmasın!

    20 yıl görmezden gelindi
    EH biraz da biz görmezden gelerek Erbakan/Baykal gibi “fasafiso” diyelim öyle değil mi?..:)

    Üstelik peşinen devletin tüm önemli kurumlarını aklayan bir çıklama ile. Yok yaa…İnsanlarda akıl yok mu zannediyorsunuz?
    İddianame örgütün muvazzaf bürokratlardan işbirlikçileri olduğuna dair bir çok delille dolu.Dünya kadar iddia ve belgeyi bir kenara bırakıp siyaseten yazılmış bir cümlenin ardına sığınmanız pek akıllıca olmadı…

    Bu olayda bence iki ihtimal vardı.Ya kurumlar bu olayları üstlenerek örtmeye devam edecekler dolayısıyla devletin bir suç örgütü olmasını bir ölçüdede kurumsallaştıracaklar ya da devleti temizleme niyetiyle bu işlere bulaşanları yargılama yolunu açacaklardı…
    Böyle bir hukuki yolun açılmasından neden rahatsızlık duyalım ki?

    Birgüncüler ise turnusol dava karşısında üçüncü yol dediler ama aldıkları tutum olarak Hürriyet yada cumhuriyet gibi gazetelerin yaptığından farklı bir şey yapmadılar.Yaptıkları şey aynen onlar gibi küçümseme ve görmezden gelme oldu.Şu an durduğu yer ise devlet içindeki kirli yapıların örtülmesine hizmet ediyor.Yani üçüncü değil antidemokrasiye çıkan ikinci yolda durdular.

    Bakın ülkede darbecilik suçundan yargılananlar var.Önemli insanlar içeri alınmış.Ve bunun arkasının gelmesi de sürecin destek ve devamına bağlı olduğu açık.Bu davanın açılması bile demokrasi mücadelesi açısından büyük bir devrim sayılması gerekirken üç beş çapulcuya yıkılacak diye süreci desteklemeyerek akıllı! davrandığınızı iddia ediyorsunuz.
    Ayrıca hala aynı küçümseme gayreti ile “üç beş çapulcu” diyorsunuz fakat ortaya serilen bilgi ve belgeye bakarak çapulcu dediğiniz kişilerin ellerindeki güç ve yaptıklarıyla onların hiç te çapulcu gibi olmadıklarını bize anlatmaya yetiyor.Çapulcu dediğinize göre sizi etkilememişler anlaşılan. Birgün’ün tavrına bakarak sizi de etkilemişler mi deseydim acaba…:)

    Tüm marjinal parti ve örgütler siyah-beyaz dünyalarından bakarak tüm dertlerin çözümü için kendi iktidarlarının gelmesini özler ve beklerler.Sizin düşüncenizdekiler de Birgün demokratik tavır koymak için ÖDP’nin iktidarda olmasını ve bu günkü iktidarlara karşı yapılanların ÖDP’ye yapılmasını bekliyor olmalılar. O zamana kadar bırakın yesinler birbilerini..

  90. Yazan:fuatogl Tarih: Ağu 11, 2008 | Reply

    TT,
    Biraz hakkaniyet, el insaf, yuh be kardesim 🙂
    Gormezden gelmeyi nereden cikartiyorsunuz!? Darbe olmamistir, girisim yapilmamistir diyen mi var? Derin devlet yoktur diyen mi var? Tam tersine iddia ediyorum sucladiginiz kesimler yapilan toplam darbe karsiti eylem, toplanti, gosteri ve aciklamalarin arkasindadir, zehir hafiyecilik oynatmayin bana simdi.

    “siyaseten yazilmis” dediginiz yere katilmak istiyorum, oyle olmasini umuyorum, kimilerin yaptigi gibi gozumu yumup yazilanlari okumadan soylenilenleri gormezden gelecek degilim.

    Fakat tavir konusunda fena halde yaniliyorsunuz. Bakin ODP nin son parti meclisi kararlarindan bir bolum: – kalin yerlere dikkat!

    3. Türkiye halkı son 50 yıllık tarihinde askeri darbelerle ve muhtıralarla çok ezilmiştir. Ne yazık ki, yaşanmış olan bu müdahalelere karşı demokratik ve hukuki süreçler hiçbir koşulda işletilememiş ve sivil siyasete müdahale eden darbeciler yargılanamamış, askeri vesayetin Türkiye siyasal ve toplumsal hayatı üzerindeki etkileri ve kalıntıları temizlenememiştir. Bu anlamda, hakkında darbe girişimi iddiası olanların, aradan 4 yıl geçmesine rağmen yargılanması çabaları önemli bir adım olmakla birlikte yeterli değildir. Bu süreçle köklü bir hesaplaşmanın yaşanabilmesi, militarizm ve askeri vesayetin aşılabilmesi için asıl olarak 12 Eylül darbecilerinin yargılanmalarını sağlayacak adımların atılması gereklidir. Aksi takdirde Ergenekon operasyonu iktidar kavgasındaki bir hamle olmaktan öteye gitmeyecektir.

    Boyle bir tavir hicbir sekilde dediklerinizle yanyana gelemez.

    Ødp li mi olsak ne…

  91. Yazan:kapistonai Tarih: Ağu 11, 2008 | Reply

    ilahi deveci bir ömürsün, ama maşallah ‘lahanayı görüyorsun da çeperi görmüyorsun.’
    neyse sen görmek istediğini gör.
    buyurun alkışlanacak bir yazı daha.
    çok da üstünde durulmayan ve gözardı ettiğimniz ‘yöntemsel dürüstlük’ üzerine güzel bir yazı.paylaşalım:

    Sol gelenekten birisi için, Ergenekon çetesinin varlığı ve bu tür çetelerin devletle bağlantıları şaşırtıcı olgular olmadığı gibi, bu tür çetelerin eylemlerinin dolaylı veya dolaysız mağduru olmak da yüksek bir olasılıktır. Bu durum ne yalnızca Türkiye’ye, ne de gündelik politika yorumcularının ima ettiği gibi ‘şimdi’ye özgüdür. Tam tersine, Ergenekon tipi para-legal örgütler, devletin doğal reflekslerinden birisidir. Bu reflekslerin sıklığı ülkeden ülkeye ve devletin algıladığı ‘tehlike’ye göre değişebilir. Ayrıca, devlet eliyle oluşturulan para-legal çetelerin dejenerasyon süreci ve işlevselliklerini yitirdiklerinde gündeme gelen yargılanması da ülkeden ülkeye ve zaman içinde değişebilir. Ancak bu tür örgütlenmelerin demokrasiyle yönetilen ülkelerde bile devlet eliyle kurulduğunu, kazara ortaya çıkan sapmalar olmadığını göstermek mümkündür.
    Genellikle gizli istihbarat örgütlerinin deneyim ve teknolojisi kullanılarak yaratılan para-legal örgütlerin tarihsel gelişiminin incelenmesi, Türkiye’de herkesin sözcük dağarcağının bir parçası haline gelen çeteleri ve eylemlerini daha iyi anlamak açısından mutlaka yararlı bir çaba olurdu. Ancak, bu yazının amacı daha sınırlı: Ergenekon davasından hareketle sola yöneltilen eleştirileri ele almak.

    Yöntem ve amaç sorunları
    Ergenekon temelli ‘sol’ eleştirisinin ana hatları bellidir: ‘Sol’, Ergenekon davasına karşı tutumda sınıfta kalmıştır, çünkü Ergenekon’un yargılanmasını ikircimsiz bir şekilde desteklememiştir; dogmatik ‘sol’, hiddetini Ergenekon’a ve darbelere değil liberallere yöneltmektedir; kontrgerillaya, Jitem’e, Susurluk’a, Kahramanmaraş ve Çorum katliam girişimlerine karşı çıkan sol, Ergenekon’a gelince bu tarih yokmuş gibi davranıyor; nefret ve şiddetin dilini yeniden üreten ‘sol’, Ergenekon’a karşı çıkmak yerine güçleneceğine inandığı bir çatışma ortamı arıyor; Kemalizm’le göbek bağını koparmamış olan ‘sol’, devletçi/milliyetçi laiklerin dilini kullanıyor; ve saire.

    Bu tür bir eleştirinin durduk
    yerde ve sebepsiz bir şekilde ortaya çıkmadığını söylemek mümkün. Eninde sonunda ‘ateş olmayan yerden duman çıkmaz’. Ancak bu çok basit ve yanıltıcı bir açıklama olur. Ateş olan yerden çıkan duman, ateşin yaktığı malzemeye ve ateşin ne kadar harlı olup olmadığına bağlıdır. Dolayısıyla, dumana (yani, göstergeye) bakmadan önce ateşin ve yanan maddenin özelliklerine bakmak gereklidir. Belki de duman, ateşin bir türlü yakamadığı malzemenin varlığından, belki de ateşin cılız olmasından dolayı koyu görünüyor. Diğer bir deyişle, Ergenekon’a karşı sol tutumda sapla samanı ayıklamak gerekiyor.
    Aralarında kişi olarak sevdiğim insanların var olduğunu üzülerek gözlediğim ‘sol’ eleştirmenleri, maalesef bu basit tedbiri bile elden bırakmışa benziyorlar. Her şeyden önce, sol yekpare bir bütünmüş gibi kendilerine samandan kaleler inşa edip kılıç kuşanıyorlar. Bu onları komik kılıyor. Ama daha vahim bir durum da var: Yöntemsel dürüstlük elden bırakıldığı için, ‘sol’ eleştiricileri Türkiye’de had safhada olan dezenformasyon arzına katkı yapıyorlar. Yazılarının başlıklarında ve ana mesajında ‘sol’u mahkûm etme kaygısı açıkken, cümle aralarında bazen başka bir ‘sol’un da var olduğu zımnen veya laf arasında belirtiliyor. Ama bu onlara yeterli bir sigorta sağlamadığı gibi, onları Ergenekon gibi para-legal çeteleri analiz etmek için en uygun teorik ve analitik araçlara sahip olan gerçek sol perspektiften yararlanma olanağından da yoksun bırakıyor.
    Yöntemsel dürüstlük elden bırakıldığı için, Ergenekon temelli ‘sol’ eleştirisinin amacı da şaibeli oluyor. Amaç üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi? Amaç üzüm yemekse, yani Ergenekon gibi para-legal çeteleri yargılamak ve bu tür çeteleri yeniden ürettiği bariz olan sistemi değiştirmekse, Ergenekon temelli sol eleştirisinin yapması gereken üç şey var. Birincisi, Ergenekon konusunda yanlış tutum alan ve faturası sola kesilen grup veya örgütleri spesifik olarak belirlemek ve bunların tutumlarını eleştirmek. İkincisi, Ergenekon konusunda farklı -dolayısıyla, doğru- tutum alan başka sol grup veya örgütler var mı sorusunu yanıtlamak ve herkesin hakkını herkese vermek.
    Üçüncüsü, yanlış tutum alan grup ve örgütlerin Ergenekon’a karşı tutumlarının, aslında sol teorik/politik gelenekle bağdaşıp bağdaşmadığını ortaya koymak. Bunu beklemeliyiz, çünkü ‘sol’u Ergenekon gibi bir konuda eleştiren birinin, Marksist veya Marksizm-ilhamlı solun Ergenekon gibi para-legal çetelerin kaynağı ve neden yargılanması gerektiğı konusunda ne dediğini bilmesi, eleştirdiği grup veya örgütün tutumunu bu ana perspektifle karşılaştırması gerekir. Aksi takdirde, eleştiri yalnızca samandan kalelere saldırı olmakla kalmaz, sol gelenekle ilişkilendirilmesi mümkün olmayan bir tutumu, sol geleneğin kendisini mahkûm etmek için kullanmak gibi bir amaç dürüstsüzlüğü de gündeme gelir.
    Ergenekon temelli sol eleştirisi, yukarıdaki üç koşuldan hiçbirini yerine getirmemektedir. Bu başlı başına bir skandaldır. Ancak sorun bununla sınırlı değildir. Öyle görünüyor ki, Ergenekon temelli sol eleştirisi, aynı zamanda kendilerine liberal diyen, Türkiye’deki demokratikleşme sürecine katkı yapması için bugün AKP’de somutlaşan merkez-sağı ikna etmeyi kendine misyon edinen bir ‘network’ün ahlaki meşruiyet kazanma kaygısıyla ilgilidir. Bu kaygı solu toptan mahkûm etmeyi gerektiriyor. Çünkü sol, Türkiye’deki merkez sağın şimdiye kadar pek demokrasi kaygısı taşımadığını, tam tersine, bugünkü kalitesiz demokrasinin sebeplerinden birisi olduğunu, hatta Ergenekon gibi para-legal çeteleri üreten sistemi hem savunduğunu hem de bu tür çeteleri devlete yönelik toplumsal tehditlere karşı kullandığını bilen, söyleyen ve kendi kayıplarıyla kanıtlayan tek politik çizgidir.
    Bu nedenle, liberal ‘network’ün meşruiyeti ancak iki şekilde sağlanabilir: ya solun bu mirasıyla cesurane bir şekilde özdeşleşmek ve solun çeteler üreten bir rejim yapısını kimi zaman naif, kimi zamansa hırçın bir şekilde deşifre eden katkısını teslim etmek; ya da solun böyle bir mirası olmadığını şaibeli yöntemlerle kanıtlamaya çalışmak, yani bu mirası soldan çalmak! Maalesef, liberal network ikinci opsiyonu seçmiş görünüyor. Bu nedenle, yalnızca yöntem dürüstsüzlüğü yapıp, elmaları ve soğanları toplayarak solu toptan mahkûm etmeye kalkışmakla kalmamakta, kendi meşruiyetlerine tehdit olarak gördükleri her eleştiriyi tüyler ürperten bir pervasızlıkla göz ardı etmektedir. Bunun en belirgin örneği, erkek mensuplarından birinin ev içi şiddet oluşturan eylemini eleştiren demokratlara ve feminist harekete karşı saldırganlığıdır. Beğensinler, beğenmesinler: Meşruiyet eksikliğinden kaynaklanan bu totaliteryen şizofreni ile, hesap verebilirlik ilkesinin çiğnendiği tek-parti, tek-ideoloji rejimi arasındaki mesafe sanıldığı kadar uzun değildir.

    Sol, para-legal çetelere karşıdır
    Türkiye dışında yaşayan birisi olarak, Türkiye’deki politik gelişmeleri ve ‘sol’la ilişkilendirilen tüm grup ve hareketlerin tutumlarını günlük olarak izlediğimi söyleyemem. Ama, Ergenekon davasıyla ilgili görüşüm sorulduğunda, bunun beni şaşırtmadığını, Türkiye’deki demokrasinin kalitesi(zliği)yle ilgili olduğunu, solu ve demokratik dönüşüm için mücadele eden kesimleri bastırmak ile Ergenekon türü çeteler arasında bir ilişki olduğunu, dolayısıyla Ergenekon zanlılarının yargılanması ihtimaline sevindiğimi söylemekte zorluk çekmedim.
    Türkiye’de buna benzer düşünceleri olan binlerce solcu bulunduğunu da biliyorum. Sol entelektüel mirası en zor mali ve çalışma koşulları altında sürdürmeye çalışan birçok yayın organında bu tutumun dile getirildiğini de biliyorum. Diğer yandan, solun belirgin bir dağınıklık ve arayış içinde olduğunu, bu koşullarda, bir yandan dejenere sol türevlerin, diğer yandan solu gömmek isteyen eğilimlerin ortaya çıkabileceğini de biliyorum. Dolayısıyla, Ergenekon türü çeteler konusunda ipe sapa gelmez ‘sol’ tahliller veya bu dejenere türevleri sola mal edip solu mahkûm etmeye kalkışan eleştiriler okumak üzücü ama şaşırtıcı değildir.
    Ama 1989’dan bu yana ortaya çıkan başka bir gerçek var: Hem dünyada hem de Türkiye’de solun güçsüz düşmesi/düşürülmesi ile demokrasinin kalitesi arasında ters bir ilişki olduğu bugün herkesin malumudur. ABD’de, Avrupa’da ve dünyanın diğer ülkelerinde güvenlik devletinin bireysel özgürlükleri teker teker sınırlamasını mümkün kılan şey, solun yenilgisiyle birlikte gelen seçenek azalmasıdır. Türkiye özelinde, solun 1980 darbesiyle ezilmesi, ek bir faktördür. Dolayısıyla, samimi demokratların kendi çıkarları açısından doğru tutum, solun yenilgisini kutlamak veya ‘yerde sürünüyor’ gibi görünen sola ‘bir darbe de benden’ demek değildir. Bu uzun vadede kurtuluşçu ve özgürleştirici hayalleri öldürmeye kalkışmak, kısa vadedeyse kaba oportünizm olur.
    Mehmet Uğur:Greenwich University
    http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=HaberDetay&ArticleID=892919&Date=11.08.2008&CategoryID=99

  92. Yazan:Deveye Hendek Atlatıcı Tarih: Ağu 12, 2008 | Reply

    Rumuzyok,

    Şu anlaşma meselesine gelince; solcuların eti ne budu ne Türkiye’de. Toplumda oy oranları belli.

    Oy oranı dediğiniz nedir? Siz de biliyorsunuz ki sol bu ulkede cürmünden çok daha fazla yer kaplar. Bugün ahlaksız medyadaki kalemşörlerin %90’ı Marksist eskisi sol müsveddeleridir. Bu ülkeyi yöneten elitist bürokratik kesim de için aynı şey geçerlidir. Ülkenin başına bela bunlar. Değişimin önündeki en büyük engel bunlardır. Kitleleri manipule edenler, dezenformasyonun dibine vuranlar bunlardır.

    Ayrıca siyasal iktidar ‘iktidar’ mıdır bu ülkede. Sanki Türkiye’de yaşamıyor gibi yazıyorsunuz. Şu iki yılda yaşanan komedileri görmediniz sanırsam. Adamlar hiçbir şey yapmadıkları halde (veya yapmaya çalıştıkları için) az daha partileri kapanıyordu.

    Doğan grubu başta olmak üzere ahlaksız medyanın bu ortacı, görmezden gelici, daha cüretkar olanlarının da direk destekleyici tavırları, romantik olanlarının ‘heryerekon’ diyerek sulandırma çabaları olmasa neler nasıl bir hızla değişir bu ülkede tahayyül edebiliyor musunuz?

    Daha buna tavır alıyorlar, Fuat Bey güzel hayaller görüyor, 12 Eylül darbecileri yargılanmalaı felan. Sivil anayasa dendiğinde kimler törenle ayağa fırlayıp 10 yıl marşı söylemeye kalktılar?

    Buradaki anomaliyi görenler bir avuç omurgalı solcu, A. Altan, H. Berktay, M. Belge. Ve Birikim camiasının bir kısmı. Diğerlerinin tamamı, Birgün camiası da dahil bu meselede tarafsızlık tarafının çukuruna düşmüş debelenmekteler. İşin garibi şimdi ortacılar, bu solun gerçekten olan bitenin farkında olan isimlerine “omurgasız” demek gibi bir küstahlığı da yapabiliyor.

    Bu ortacılar başta olmak üzere sol müsveddeleri demokrat olmadan bu mesele hallolmaz. Oy oranına bakmayın siz, medya ve bürokrasi bunların artıkları ile dolu. Bunlar temizlenmeli. Ancak o zaman açılır önümüz.

  93. Yazan:Deveye Hendek Atlatıcı Tarih: Ağu 12, 2008 | Reply

    Kapistonai,

    Yazısını indiregandi yaptığın vatandaşa söyle, Ergenekon temelli sol eleştirisi durduk yere çıkmadı. Ortacı, yiyin birbirinizi ahlaksızlığını sergileyen, operasyonu küçümseyen, heryerekon diyerek sulandıran, utanmadan ergenekoncuları aklamaya uğraşıp destekleyen solun perişanlığı üzerine çıktı. At gözlüğünü çıkarsın yöntem bilimi düşüneceğine solun buradaki yediği herzlerine manşetlerine, nasıl tarafsızlık çukuruna batarak ergenekoncularla aynı kabta eşelendiğine bir baksın.

  94. Yazan:Deveye Hendek Atlatıcı Tarih: Ağu 12, 2008 | Reply

    Bir de Serdar Turgut’un röportajının linkini vereyim. Okumakta fayda var:

    http://yenisafak.com.tr/Roportaj/?t=12.08.2008&i=133950

  95. Yazan:snowqueen Tarih: Ağu 12, 2008 | Reply

    yiyin birbirinizi diyen ortacı ahlaksızlar falan…
    Birileri islami kolormatik gözlükler ve yeni terlemiş bıyıklarla okul sıralarında otururken başkaları eşitlik, özgürlük, şerefe derken kızları mı götürdü ne oldu anlamadım. Veya hep “faşist” mi dendi deve terbiyecilerine?

    haydut Deniz Gezmiş’lerden nederen nerelere.
    Sanırsın adamlar Miami’de arazi kapamak için banka soydu.
    Dünya algılarımız çok farklı.
    1453 Mehmet’i işgalci mi yapar, fatih mi sorusu gibi.
    Gerçi bu tarz insanların pek dünya algısı da olduğu söylenemez o kadar öte dünyaya endekslenmişlerdir ki daha iyi bir dünya tezahürleri sınırlıdır.
    Enerji politikasından, erkek egemen zihnine kadar herşeyine karşı olduğum bir iktidarla arama mesafe koymak hakkımdır sana ne kardeşim kim müsvedde kim aslı sana mı soracağım yahu.

    Yiyin birbirinizi diyenleri Ergenekon’u savunmuş olarak algılayanlar romantizme değil de sürrealist manifostaya girermiş, biraz daha erken doğsanız cevherinizden yararlanırlardı. Belki öte dünyada aralarına kaynarsınız.

  96. Yazan:Deveye Hendek Atlatıcı Tarih: Ağu 12, 2008 | Reply

    Bana sorun diyen yok, düşüncelerimi belirtiyorum. Benim gözümde, silahlı banka soyguncularına sadece kendi saflarınızdan dolayı haydut diyemeyen, aynı biçimde sol teröriste terörist diyemeyip ağzının ucuyla gerila diyen, ortacı, yiyin birbirinizi diyen ahlak sorunu olan sosyalist müsveddelerisiniz. kabul edin diyen yok, (zaten kabul etseniz neden bu noktada olasınız ki) görüneni söylüyorum/z.

    Daha iyi bir dünyayı tezahür ederken bizahmet benim mülkiyetime, haklarıma, tercihlerime saygı gösterin, tepeden inme kendi “iyi”lerinizi kimseye sormadan dayatmaya kalkmayın. Malum devrimcisiniz ya hani, o bakımdan söylüyorum. Bu tip zorba toplum ve dünya mühendisliğine artık tüm dünyada faşizm diyorlar. Sol değil de sol müsveddesi olma sebebiniz de bu zaten. Herşeyi olduğu gibi solu da 40 yıl geriden takip ediyorsunuz.

    Dünyada olan bitenden haberdar olmayanlar, bırakın liberal müktesebatı, liberal solun ne söylediğini bile bilmeyenler, reel sosyalizmin neye malolduğunu, marksisizmin kucağında doğup büyüdüğünü, kollektivizimin bu düşüncenin ana hamuru olduğunu kavrayamanlar bizi “daha iyi bir dünya mümkün mü” sorusu üzerinden denetlemeye kalkıyor. İyi cür’et. Tevekkeli, cahil cesareti başka olur diye boşuna söylememişler.

  97. Yazan:fuatogl Tarih: Ağu 12, 2008 | Reply

    Kapistonais nin aktardigi Mehmet Uğur un yazisi burada benim yorumlarimi okuyanlar tanidik gelecektir, anlatmak istediklerimin cok daha anlasilir bir versiyonu oldugunu dusunuyorum. Demek ki insanlarin akillarina gelenler de bir korelasyon var.

    Mehmet beyin entellektuel, yontemsel durusluk vurgusunun ne kadar yerinde oldugunu anlamak icin de birazcik akil fikir sahibi olmak yeterlidir, biraz da olgunluk.

    Deveci bey, musvedde vs., karalama duzeyinde devam eden somut iceriksiz yorumlariniza devam ederken hic mi dusunmuyorsunuz “acaba burada baskalarinin yazdigi yazilari anlasam iyi olur mu” diye? Yada okuyup anladiginiz icin, yazi kalabaligi yapip fark edilmesin, ayip ortme gibi bir telas icersindesiniz sanirim.
    Serdar Turgut? hehehe..E.P Thompson yorumlarindan kimlerin eline diline.., dunya nasilda degisiyor. Dunyaya gozlerini acip ayak uydurmak iyidir de, ona buna lakirdi malzemesi olmanin nasil yorumlanmasi gerektigini anlamis degilim. Paradigma degisiklikleri arada iyidir, fakat kacinilmaz olarak gecis yaparken tokezlemek gerekiyor, yurumek ile kosmak arasindaki kisa bocalama gibi. Kimileri de iste bu surecte yere dusup bir daha ayaga kalkamiyor milletin elinde maskara oluyor, deli ayaklarina durumu kurtarmaya calisiyorlar. Komik insanlar.

    Bu arada Dev solun tarihini istanbuldan bugune 50 defa yazdilar bugune kadar, genelin icersinde bir damladir, Perincek ve ekibi gibi. Yukarida yontemsel durustluk, alinin dedigini veliye yamama dan bahsedilmisti, yada benim Murat Belgenin solun belli kesimleriyle bir araya geldiginde “sizi kastetmiyorum” ayaklarindan bahsetmistim. Anlamak gibi bir niyetiniz yok sanirim.

    Siyasal iktidarin iktidar meselesinin de oraya buraya cekilecek tarafi yok. Askeri Vesayet sistemi lafini kim en cok kullanmis bu memlekette? Fakat iktidari tam eline alamiyor diye cikardigi yasalarin insanlari sansurlemesine, anti demokratik uygulamalarina goz mu yumalim? Ortada cok olumlu bir hava varken, solun bile onemli kesimlerinden destek alabilecek konumdayken (bakmayin sayisi azdir ama belli ki entellektuel seviyeleri yerlerde surunmuyor) sacma sapan yontemlerle heba edip, 12 eylul darbe anayasasiyla hic ilismeme tutumunu elestirmeyelim mi? Parti kapatma konusundaki tutarsiz tavrini, siyasi partiler yasasi konusundaki gormezden gelmeleri elestirmeyelim mi? Ondan sonra da mutlak iktidar olamiyor diye aglayin. Bana iktidar olsun da gerisini sallamam tavrinda oldugunu 50 defa kanitlamistir. Bu bahaneyi ciddiye almazlar yani. Tutarlilik onemli birseydir, durustluk de.

    Daha buna tavır alıyorlar, Fuat Bey güzel hayaller görüyor, 12 Eylül darbecileri yargılanmalaı felan. Sivil anayasa dendiğinde kimler törenle ayağa fırlayıp 10 yıl marşı söylemeye kalktılar?

    Hayal dediklerinize bakin. Ondan sonrada siyasal iktidar diye aglayin, ne kadar tutarli. Ne 10.yil Marsi? Gidin ona mars soyleyenlere soyleyin, bilip bilmeden alakasiz insanlari alakasiz konumlara koymayin. Bakin bakalim kimler ne demistir o mitingler bilmem neler hakkinda. En azindan bu sol kesimler ne demistir google yapin ogrenin. Tam bir dezenformasyon ornegi yaptiklariniz.

    KESKten

    Egemen kamplaşma arasında sıkışan siyaset düzlemi kendisini ancak ikilemlerle ifade edebiliyor. Böyle bir düzlemde bir kesim tarafından “demokrasi mi darbe mi”, diğer kesim tarafından da “laiklik mi şeriat mı” şeklindeki ikilemler öne çıkarılıyor.
    AKP’ye karşı, “laiklik mi şeriat mı” ikilemine sıkışan cephenin en önemli protestosu, Türkiye tarihininde en kitlesel eylemleri olarak gerçekleşen, Cumhuriyet Mitingleri oldu. Bu mitinglere katılanların sosyal yaşamlarının zorla değiştirileceği kaygısını anlıyoruz. Ancak KESK, toplumun gerçek sorunlarına dayanmaksızın bir muhalefet örebilmenin imkanı olmadığını bildiği için bu mitinglerin dışında kalmıştır. Toplumun gündelik yaşamında karşı karşıya kaldığı sorunları geri iten, talileştiren ve bulanıklaştıran bir muhalefet zemini, AKP’yi yıpratmak yerine güçlendirecektir. KESK, o dönemde ısrarla AKP karşıtı gerçek anlamda bir muhalefetin zemininin neo-liberalizm karşıtlığından ayırt edilemeyeceğinin de altını çizmiştir.

    Gordugunuz gibi, “ne sizin nede sizin suni cephelerinizi kabul etmiyoruz” tavrinin cephelesmenin “diger ucundaki” gorunumu. Tutarlilik diye birsey duydunuz mu hic? Tum hatalarina, yanlislarina ragmen, dogru duzgun bir tutarlilik sergiliyorlar.

  98. Yazan:Deveye Hendek Atlatıcı Tarih: Ağu 20, 2008 | Reply

    Burası sessiz kalmış. Biraz ses verelim.

    Yıldıray Oğur’un yazısı:

    Aşiretim, törem, kanlım

    Geçen gün Taraf’ta Burhan Ekinci imzasıyla çıktı haber. Diyarbakır’da iki büyük aşiret arasında kavga çıkıyor, bir kişi öldürülüyor. İş tam kan davasına dönecekken araya girenlerin aklına şahane bir fikir geliyor. Öldüren taraftaki aile ölen kişinin adını taşıyan bir hastane yapsın. Yapıyorlar da. Kan parasıyla da ambulans alıyorlar. Ve iki aşiret töreleri kamusal fayda yaratarak aşmayı başarıyor.

    Etyen Mahçupyan Türkiye’deki solu cemaatçi olarak nitelendirirken çok haklı. Ama siyaset tartışmasında komüniteryan gibi kibar karşılıkları olan cemaatçi Türkiye’deki durumun vahametini tam anlatmıyor. Biraz oryantalistçe ama “aşiretçi” kelimesini öneriyorum.

    Çünkü Türkiye’de siyaset aşiretler arasındaki bitmeyen bir kan davası gibi. Gerçek anayasamız da aslında töreler. Bu yüzden yeni bir anayasa isteyenler, uzlaşmadan, demokrasiden, iyi bir hayat kurmaktan bahsedenler boşu boşuna uğraşıyor.

    Siyaseten aşiretler Diyarbakır’dakilerden daha çok törelerine bağlılar. Şükür ki Diyarbakır’dakiler uzlaşıyor, affediyor, vazgeçiyor. Onlar unutmuyor, affetmiyor, bütün hayat enerjileri de intikam ateşlerinden alıyorlar.

    Takıntı yapmış olduğumu düşünmenizi istemem doğrusu. Fikri takip deyin lütfen. Ertuğrul Kürkçü soldaki üçüncü yolcular içinde yetkin ve ciddiye alınması gereken bir isim. Son olarak Milliyet’ten Devrim Sevimay’a verdiği (Devrim Sevimay’ın bu konudaki yeteneğini tümüyle ortaya döktüğü) röportajda anlattıklarına ve tespitlerine bu noktada yeniden bakmak gerekiyor.

    Sevimay Ahmet Altan’ın birkaç ay önce defalarca sorduğu soruyu Kürkçü’ye yöneltiyor:

    “Susurluk’taki “Bir Dakika Işık Kapatma” eyleminin benzeri şimdi niçin yapılmıyor?

    Birincisi Susurluk’ta açığa çıkan güçlerle sol arasında 1980 öncesinden, sivil alandan gelen bir çatışma vardı.

    Yani Susurluk’ta biliyorsunuz ki “Çatlı seni öldüren adam”?..

    Bu kadar basit işte…

    Peki, sol için Ergenekon’da böyle isimler hiç yok mu?

    Şimdi solun geçmişinden tanıdığı karşı sivil kuvvet MHP, ama Ergenekon’dan MHP çıkmadı, çıkmıyor… O nedenle bunu süregiden mücadelenin bir uzantısı olarak algılamakta bir sorun yaşanmış olabilir. Dahası, tanıdık figürlerin bir kısmının üzerindeki “sol” etiketinin de tereddütlere yol açtığı ortada.

    Sosyalistlerdeki belirgin duygu ne?

    İlhan Selçuk 1999 seçimlerinde sola döndü dedi ki, “Ben MHP’lileri affettim, siz de affedin, bunlarla ittifak yapalım”. Birçok sosyalistin gözünde o gün İlhan Selçuk bitti. 1970’lerin faşist saldırılarını yaşamış insanlar için İlhan Selçuk diye birisi yok artık, olamaz da… O yüzden şimdi bizim cephemizdeki hiç kimse “Ya canım İlhan Selçuk’a yazık oldu” diye duygulanmıyor. Ama biz onun karşısındakinin de Kanlı Pazar’da karşımıza dikilmiş olanlar olduğunu biliyoruz. Biz onu da unutmadık ve bu hafıza insanları arzulu kılmıyor; mevzu budur.”

    İşte biz de buna siyaset diyoruz. Şöyle anlatayım size.

    Şimdi biz bir aşiretiz tamam mı? Törelerimiz falan var. Kan davalarımız var. Kanlılarımızın peşindeyiz. Ergenekon-septikliğimizin sebebi bizim kanlılarımızın bu kez işin içinden çıkmaması. Hayal kırıklığımız bu yüzden yanlış anlaşılmasın. Heyecansızlığımız ise AKP ile olan bitmeyen başka bir kan davamızdan. Onlar bile unutmuş olabilir ama biz unutmadık. Unutamıyoruz, bilmem kaç milyon yıl önce olan Kanlı Pazar’ı. Onların dedeleri, bizim dedelerimizi öldürmüştü. İlhan Selçuk’a mesafemiz de Ergenekon’dan değil, kanlılarımızı affedelim, kan davasına son diyerek binlerce yıllık töreye ihanet etmesinden.

    Aşiretler keşke memleketin sadece solunda olsa. Aşiretçilik zihniyet olarak her tarafımızı kuşatmış durumda. Böyle olunca da Susurlukçunun, Ergenekoncunun iyisi, kötüsü, tecavüzcünün muhafazakârı, katilin solcusu, küfredenin Kemalisti, rüşvetçinin AKP’lisi var.

    Ama siyasi aşiretlerimiz arasındaki kan davalarını sulha kavuşturacak Diyarbakır’daki gibi akil adamlarımız yok. Cemaatçilikten şikâyet edip, kimseye faydası olmayan, fantastik, zihni sinir çözümlerle raya giren en akil adamımızın Ertuğrul Özkök olduğunu düşünün ve korkun.

    Aslında onun zihni de fena halde aşiretçi olunca önerdikleri de kan parası cinsinden kısasa kısas çözümler Mesela, ona göre Tayyip Erdoğan Reina’ya gidip “İçinde portakal suyu olan kadehimi hepinizin şerefine kaldırıyorum” dese bu iş çözülecek. Baksanıza tatilde şort giyen Başbakan’ın çıplak bacaklarını görmek bile toplumsal barışımıza nasıl da iyi gelmiş. Bir ara uzlaşma için Hayrünnisa Gül’den başını açmasını isteyenler de olmuştu. Mesela karşılığında Semra Sezer de tesettüre girecek miydi, hatırlamıyorum. Peki, Erdoğan bacaklarını açıp, kadeh kaldırdı. Baykal da karşılığında Kuran Kursu’nda icazet merasimine gidip, Karagümrük dergâhında cezbeye gelsin mi?

    Ya Devlet Bahçeli ne yapmalı solcularla kan davasını bitirmek için. Radikal İki’ye “Sol asıl şimdi” diye bir yazı yazsa, Tüm Ülkü Ocakları’na Birgün aldırsa? Diyarbakır Cezaevi’nin önünde Willy Brandt gibi dizi çöküp, özür dilese? Törelerinizi çiğneyebilir misiniz? Affedebilir misiniz?

  99. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Ağu 23, 2008 | Reply

    Bu konuyu, soğutmamak gerek:

    Ahmet Altan
    ,

    İşin belki de en dehşet verici yanı, devletin her şeyi bilmesi.

    Ne faili meçhuller bir sır devlet için, ne Susurluk, ne de Ergenekon.

    Hepsinden haberi var.

    Ama yakalamıyor.

    Tam aksine, koruyor.

    Bundan on yıl önce, JİTEM’in “tetikçi” olarak kullandığı itirafçılardan bir grup, JİTEM bünyesinde işledikleri cinayetleri anlatıyor.

    Hangi subaylarla birlikte çalıştıklarını isim isim açıklıyorlar.

    Olayların bütün ayrıntılarını veriyorlar.

    Korkunç şeyler var söyledikleri arasında.

    Şırnak’ın İdil ilçesinde üç köylüyü öldürmeleriyle ilgili itiraflarından sonra bir grup subay, korucu ve “itirafçı” hakkında dava açılıyor.

    Diyarbakır DGM Savcılığı, Jandarma Genel Komutanlığı’na bir mektup yazarak, “ismi geçen subaylar” hakkında bilgi istiyor.

    Jandarma Komutanlığı cevap veriyor.

    Diyor ki, “Genelkurmay Başkanlığı bu konuda bir soruşturma başlattı”.

    Cevap bu.

    Yani, “yargı bu işe karışmasın, biz aramızda hallederiz”.

    Üç insanın ölümüyle sonuçlanan bir cinayetle ilgili olarak askeriyenin yargıya verdiği cevap bu kadar.

    Diyarbakır DGM Savcılığı bu sefer Ankara DGM Savcılığı’na başvuruyor.

    “Bu şahıslar hakkında bilgi alın,” diyor.

    Ankara DGM Savcılığı, Jandarma Komutanlığı’na bir yazı daha yazıyor.

    Bu sefer “cevap” biraz daha üst düzeyden geliyor.

    Genelkurmay Adli Müşaviri Tümgeneral M. Erdal Şenel imzalı ikinci cevap hukuk tarihine geçecek cinsten.

    Şöyle diyor tümgeneral:

    “Genelkurmay Başkanlığı’nca gerekli inceleme ve soruşturma tarafımızdan yürütülmüştür. Bu nedenle aynı konuda tekrar talepte bulunulmasının sebebi anlaşılmamıştır.”

    Aslında bu iki satır Türkiye’de askerle hukuk arasındaki ilişkinin muhteşem özetidir.

    Aralarında subayların da bulunduğu bir grubun üç kişiyi öldürdüğü söyleniyor.

    Genelkurmay, “biz soruşturuyoruz, yargı bunu daha niye uzatıyor” diye cevap veriyor.

    Öyle ya, öldüren askerse kim ona hesap sorabilir.

    Cinayet işlediyse “vatanı için işlemiştir”, bu da yargıyı hiç ilgilendirmez.

    Vatan için subaylar canlarının istediğini ensesinden vurup öldürebilir.

    Anlayış bu.

    Bugün, Ergenekon çetesine karşı “tarafsız” kalmayı tercih edenlerin, bunu “solculuk” olarak göstermeye çalışanların bu davayı iyice bir incelemeleri gerekir bence.

    Onların solcu olup olmadıklarını bilmem.

    Ama eğer vicdan ve akıl sahibiyseler, “biz ne yapıyoruz” diye bir sorarlar kendilerine.

    Çünkü bu davada adı geçen subayları toplum daha sonra yakından tanıdı.

    Onlardan biri, bugün Ergenekon sanığı olan Veli Küçük.

    Diğeri, bir başka Ergenekon sanığı Arif Doğan.

    İkisi de şu anda Ergenekon davasından tutuklu.

    Diğer subaylardan ikisinin adı da Ergenekon dosyalarında geçiyor.

    Ergenekon’un temeli Güneydoğu’da işlenen bu cinayetlerle atıldı.

    Genelkurmay’ın, “hukuk bizim subayların cinayetlerine karışamaz” demesiyle semirip gelişti.

    Eğer Türkiye, “siz ne karışıyorsunuz” tavrından, emekli orgenerallerin tutuklandığı bir noktaya geldiyse, bunun önemli bir gelişme olduğunu anlamak gerekir.

    Bugün bu gelişmeyi desteklemezseniz, 28 Şubat’ın o kanlı ve hukuksuz dönemine geri dönersiniz.

    Böyle korkunç bir ihtimale destek olmanın adına “solculuk” diyen bir toplum olduğunu da hiç sanmıyorum.

    Solculuk kavramını bu kadar kirletmeye de gerek yok.

    İnsan sadece “korkak”, sadece “çıkarcı”, sadece “işbirlikçi”, sadece “faşist” olabilir…

    Korkaklığını “solculuk” maskesinin arkasına saklamaya çalışmak, ödlekliği gizlemeye yetmez, ona bir de ahlaksızlığı ekler, o kadar.

    Bizde hiçbir kurum davranması gerektiği gibi davranmıyor.

    Ne ordu ordu gibi davranıyor, ne yargı yargı gibi, ne kendilerine “solcu” diyenler solcu gibi, ne aydınlar aydın gibi, ne de siyasetçiler siyasetçi gibi…

    Bu karmaşada da köylüler dere kenarlarında enselerinden vuruluyor.

    İnsanlar sokaklarda öldürülüyor.

    Bombalar patlatılıyor.

    Eğer on yıl önce, ordu “28 Şubat ordusu” gibi değil de gerçek bir ordu gibi davransaydı, kendisinden istenen bilgileri yargıya verseydi, kendisinin “hukuktan üstün” olduğunu sanmasaydı, daha sonra öldürülen birçok insan öldürülmezdi.

    Cinayetler engellenirdi.

    Ama 28 Şubat’ın generalleri kendilerini herkesten daha akıllı, herkesten daha “vatansever” bulunca, burası cinayetler cehennemine döndü.

    Kürt sorununun, dere kenarında adam vurarak halledilebilecek olduğunu sanma canavarlığı, insanların hayatlarını yok etti, devleti devletlikten çıkardı.

    Çeteleri besledi.

    Türkiye henüz tümden temizlenemediyse de, o gün bulunduğu noktadan daha ileri bir noktaya ulaşmayı başardı.

    Hiç olmazsa sanıklar ortaya çıkarılıyor, davalar açılabiliyor.

    Henüz “muvazzaflara” dokunulamasa da, hiç olmazsa emeklilere “siz ne yaptınız” denebiliyor.

    Ordu gerçek bir ordu olup da “hukukun üstünlüğünü” tam anlamıyla kabul ettiğinde, eğer varsa, Ergenekon’un ordu içindeki uzantıları da budanacaktır.

    Belki o zaman kendilerine solcu ya da aydın gibi sıfatlar takmaktan hoşlanan bazıları da “hukukun üstünlüğünü kabul etmiş bir orduyla” yaşamanın iyi bir gelişme olduğunu fark eder.

    Türkiye her şeye rağmen gelişiyor.

    Daha da gelişecek.

    O zaman her şeyin gerçeği ile sahtesi birbirinden ayrılacak.

    Cinayetler karşısında “tarafsız” kalan “solcular” ve cinayetler işleyen çeteciler sahneden çekilecek.

    Daha aydınlık bir sahnemiz olacak.

    Daha güvenli.

    Ve, daha dürüst.

  100. Yazan:fuatogl Tarih: Ağu 25, 2008 | Reply

    Suat bey, memlekete tatile geldim, coluk cocukla ılgilenmekten fazla vaktim yok yorum islerine. Ama sunu sormak istiyorum, hele bırde “durust” vurgusunu yapınca sonunda:

    Bugün, Ergenekon çetesine karşı “tarafsız” kalmayı tercih edenlerin, bunu “solculuk” olarak göstermeye çalışanların bu davayı iyice bir incelemeleri gerekir bence.

    Benim ve diger arkadaslarin yukarida onca aktardigim seye ragmen, Bırgun dedigimiz gazetenin hergün sayfalarinda bol bol konu edip islemesine ragmen, ozellikle sosyalist solun var oldugu noktalarda defalarca yukarida aktardigimiz Celalettin Can in ifadelerine benzer duruslarina ragmen, bu kalın olarak verdiginzi ifadeyi tekrar etmenin sebebi nedir? Cok tekrar edilince gercek oluyor dusuncesindemisiniz cıkarttıgınız anlamın? En azindan, “yazdiginiz yanlis, kimse oyle demedi” yada ona benzer birsey deyin ki, gozunuzu yumup ayni seyi israrla tekrar eden konumuna dusmeyin, karsidaki argumani bilincli bir sekilde yok sayarak. Bu iyi birsey degil gercekten.
    Biliyorum, muhafazakar kesimdeki, gerek iktidar, gerek gazetelerdeki tutarsizliklarin, zaman gazetesinin “derin hurrıyet” haberlerinin, cemaat televizyonlarindaki asker programlarinda pompalanan ilkel milliyetcik ve militarizmin vs.vs surekli bir sekilde ortaya konulmasi rahatsiz edici birsey. Ayni seyi solda gormek istediginizi, bir cesit rövanş niyetinde oldugunuzu biliyorum, sirf onun icin ayni ifadeyi, ne sebebple yazildigi ortada olmasina ragmen, cikarttiginiz anlami da tum sosyalist sola maaledip cok zorlama bir sekilde “fasist” demekten zevk aldıgınızı, solu KKK gibi birseyle yanyana getirmekten haz aldiginizi biliyorum. Fakat bu yinede gozumuzu yumup yazılan cizilenleri gormemek icin bir bahane degildir dıye dusunuyorum. Taraf surekli ayni konuyu isliyor, bir yazidan onlarca yazi ciziktirdiler, solla dogru duzgun iliskisi olmamis insanlar solun ne oldugunu ogretiyor millete. Cok belli oluyor, cook. “Solcu” aydinlar solu yeniden tanimliyor, soldan hic hazetmeyen, ilk firsatta fasist diye diye damgalamak icin hazir bekleyen sag/muhafazakar kesimlerimiz ise bu kesimin laflarini kullanmak icin bekliyor…

  101. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Ağu 25, 2008 | Reply

    Ne aktardınız siz Fuat bey Allah aşkına?
    Üçüncü yolculuktan başka ne aktardınız?, Hala Birgün falan diyorsunuz ya ne diyeyim ben size..

    Taraf surekli ayni konuyu isliyor, bir yazidan onlarca yazi ciziktirdiler, solla dogru duzgun iliskisi olmamis insanlar solun ne oldugunu ogretiyor millete.

    ,

    Bunu yazarken elinizin titremesi gerek. M. Belge’nin de solla ilişkisi yok evet, aslında gizli bir takiyyeci. Hem sakalı da var, Allah bilir fethullahçıdır da.

    Komik olmaya başladınız artık, gerçekten.

  102. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Ağu 25, 2008 | Reply

    Siz alınıyorsunuz diye konuyu işlemekten vazgeçecek değilim. İşte Murat Belge üçüncü yolcuları itin bilmemneresine sokup çıkartıyor kaç gündür:

    http://www.taraf.com.tr/yazar.asp?mid=1615
    http://www.taraf.com.tr/yazar.asp?mid=1665,
    http://www.taraf.com.tr/yazar.asp?mid=1666

    (Haa pardon eşeklik ettim, Belge’nin solla ilişkisi olmamıştı sahi değil mi? Okumayın o zaman kardeşim, ne diyeyim.)

  103. Yazan:barlas Tarih: Oca 7, 2010 | Reply

    🙂
    yazımı sonuna kadar okuyun ama..
    bir toprağın vatan olması için en çok vatansever gerekir.
    solcudan yada sağcıdan vatansever olmaz…
    vatanseverlerden olur..
    solcunun vatanseveri stalin gibi kendi partizanlarını,yoldaşlarını hatta arkadaşlarını keserek göya sol bir diktatör olur…
    sağcının vatanseveride hitler gibi bir ütopya peşinde beğenmediği ırklarla birlikte kendi milletininde sonunu hazırlayan bir diktatör olur.almanlar ne yazık ki ülkelerinin alman diyarı anlamına gelen ismini kullanmaktan bile korkar olmuş durumdalar.
    siz, kim hangi köşede ne yazmış ona bakıp lafları tartışacağınıza,
    doğal olarak sınırları belli,herkesin ister berber isterse başbakan ve hatta cumhurbaşkanı olabildiği,ister namaz kılıp isterse günah çıkardığı bir ülkede huzur içinde yaşabilmenin devamlılığını sağlamak için yapmak gerekenleri yapsanız.yani, biraz tarihe bakıp dersler alarak ki:tarihimiz bu konuda çok bonkördür,kendinize gelip aklınızı başınıza toplasanız..kiminiz amerikanın kiminiz avrupanın bazılarınızda arapların kıçını yalamaktan vazgeçipde güzelim ülkenize,toprağınıza,insanınıza sarılsanız çok iyi olur…böylece ne amerikanın uşağı olursunuz ne ayrupanın oyuncağı nede arapların hizmetçisi..
    ben size başlıkları kısaca veriyimde tarihe ona göre bakın yoksa bu dar anlayışınızla burnunuzun önündeki boku göremiyorsunuz ve ikidebir içine batıyorsunuz..
    birincisi sol sağ saçmalığı…
    sol diye bahis edipdurduğunuz o büyük yalandan bir an önce kurtulun.solun bütün anlattığının içinden çıkarılabilinecek tek uygulanabilir gerçek yani insan doğasına uygun gerçek sosyal hak eşitliğidir..senin elman varsa banada vericen demek değildir..senin aldığın manava benimde girebilmem demektir.haa siz şimdi biraz muhalefet tarzınızdan birazda anlayış kıtlığınızdan diceksiniz ki herkesde para yok işte derdimiz o.aynı hak eşitliği para kazanmak için de türkiye cumhuriyeti topraklarında herkesin sahip olduğu bişeydir.sol diye anlattığınız dalaverenin insan soyuna uygun başka bir fikri yoktur…
    gelelim bir aile reisinin ev halkını koruması kadar doğal bir hareket olan ama sizin bir türlü anlayamadığınız ve/veya yanlış yapan mallar yüzünden suistimal edilen milliyetçiliğe.
    ev halkını korumak insan soyuna tamamen uygun doğal bir harekettir yanlış olan durup dururken ev halkını korucam diye komşu eve saldırmaktır..buraya kadar olan bölümün kısa özeti:komşununda evini koruma hakkını tanıyan ve kendi evini koruyan aile reisi..hımm ne oldu. sizin pek hoşunuza gitmedi heralde ama demokratik milliyetçi mi oldu yoksa adamcağız..
    iki tarafın yerine de, o çok sevdiğiniz hepiniz her fırsatta andığı ama hiç bir söylediğini uygulamadığı yunus emre’nin dediği gibi kendinizi koyun ve düşünün…tabi düşünsede bir şey anlayamayanlara diyecek sözümüz yok..biz onları böyle kabul ettik 🙂
    ikinci ipucu:
    devlet insan için vardır ,insan devlet için değil.
    bu cümleyi anlayabilen her normal akıllı insan devletçilik ve halkçılık ikilemini çözemiyorsa kötü niyetli demektir.
    ne zaman ki devlet kendi varlığı için insanı eziyorsa ve halk bunu normal sanıyorsa işte ozaman yara açılmış demektir..bütün büyük imparatorluklar ve devletlerin çöküşünü başlatan,onları yabancıların kucağına düşürmek isteyen mandacı ve vatan hainlerini cesaretlendiren olayların en büyüğü budur.şu zamanda ülkemizde aynen olduğu gibi..
    son ipucu..
    devletin olması gereken en hayati özelliği bağımsızlığıdır..ne başkasından alacağı borca,ne insan doğasına aykırı bir yalana,nede sömürgeye çok açık nerdeyse hiçbir uygulanabilirliği olmayan bir dine bağımlılığı olmamalıdır.işte bunlardan birine veyahut ta bizdeki gibi hepsine bağımlılığı varsa ayvayı yemiş demektir..
    birde bütün bunların üstüne,internet kullanabilen okuyup okuduğuna yorum yazabilen şuursuzlar topluluğu,
    hala solu,sağı,askeri,dini,milleti hatta bayrağı ve bütünlüğü tartışır durumdaysa kurtuluş ancak ve ancak kan akarak olur…

    ben ne milliyetçiyim ne solcuyum nede dindar..çoğunuzun anlayamayacağı üzere bayrağımızın dalgalanmasının bize sağladığı huzur,güven ve özgürlüğün anlamını bilen bir vatanseverim ve beni bundan mahrum etmek isteyecek her çeşit şuursuz insanoğluna:benimde çok iyi bildiğim gibi ‘herşeyin bir bedeli olduğunu’ hatırlatırım.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Tem 29, 2008: Türkiye Gerçeklerinden Kaçmak : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin