RSS Feed for This Post

Çağdaş olmanın zararları ve halkın direnişi

20080604_derindusunce_org_modernite.jpg Modernite her yerde aynı şeyi yaptı; herşeyi ikiye böldü… Tarihi böldü, ‘yeni ve eski’ diye… Toplumu böldü, ‘modernler ve gelenekseller’ diye… Düşünme yollarımızı ayırdı birbirinden, ‘rasyonel ve irrasyonel’ diye… İnsanı orta yerinden ikiye böldü, ‘zihin ve beden’, ‘akıl ve kalp’ diye… ‘Yeni’ bir dünyada, kapitalist ilerleme ve fethetme ülküsünü besleyecek şekilde, ‘modern ve rasyonel’ olarak bir arada olma halimizi yeniden tanımladı: ‘ulus’ adı altında yeni bir kurgu inşa etti, bu kurguya hizmet etmeyecek olan ‘kültürel, etnik, dinsel’ olanı kopardı, ötekileştirdi… Bir dili başka diller üzerinde, bir tarzı başka tarzlar üzerinde hakim kıldı… ‘Modern-beyaz-erkek’ ideal tipini yeryüzü tanrısı haline getirdi…

Modern, kapitalist, medeni, yeni, ulusal, rasyonel burjuva toplumu bu ikili yapılar ya da kutuplar altında düşünmeyi, ayrıştırma ve bölme operasyonunu uzun kavgaların sonunda, ince teknolojilerle yaptı. Makbul olanı özendirdi, geride kalanı, makbul olmayanı unutturmak için ondan “utanmayı” öğretti. ‘Akla’ dayandığını iddia ettiği kurgularına metafizik bir ‘inançla’ bağlanmayı öğretti.

Yüzyıllar süren çatışmaların bir sonucu olan moderniteyi bizim memlekete ithal edenler ise bu ayrıştırma ve bölme işini kafa göz kırarak yaptı. ‘Yeni’ olanı, ‘çağdaş-makbul’ vatandaşlık kurgusunu kutsallaştırarak, geride kalan ve ötekileştirdiği her şey üzerinde tek gerçeklik olarak dayattı…

Ama bütün bu zorla dayatmalar bir yere kadar işe yaradı. Toplumun geniş bir kesimi, kendi hayatlarında yaptıkları müzakereler aracılığıyla bu dayatmalarla başa çıkmaya çalıştı. Mutlak olarak başa çıkamayacağı baskı karşısında, ‘yeni’ye uyum sağlamaya çalıştı ama ‘eski’yi unutmadı. Dışarıdan gelmiş, yabancı ve suni bir modelin, eskiyi unutturması mümkün değildi; insanlar bu modele karşı kendi hayatılarnın otantikliğini -farklılaştırarak da olsa- sürdürdü.

İşte modernitenin ‘pre-modern’ diye adlandırarak ötekileştirdiği, ancak insanların hayatlarını anlamlandırdığı eski bir dünya moderniteyle girdiği müzakere sonucunda bugün yepyeni ufuklar açıyor önümüze…

Artık hayatın ve insanın bölünmesine dayanan model aşılıyor; insanlar şimdiye kadar hapsedildikleri ikili kutuplar içinden çıkmaya, bölünen parçalarını bir araya getirmeye ve ‘bütün’ insanlar olmak yönünde taleplerini dile getirmeye çalışıyorlar…

Ancak kafa göz kırarak insanları modernleştirmeye çalışan Türk modernleşmeci stratejisi ve onun bekçileri -aslında doğru dürüst ‘modern’ bile olamadıkları için- bu yeni dalga karşısında çaresiz vaziyette direnmeye çabalıyorlar. Dünyadaki çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak için çektikleri bütün kopyalara, yaptıkları bütün taklitlere rağmen, sanki çok orijinal bir modele sahiplermiş ve sanki bütün bu kopyaları çekmemişler gibi, Türk modernizminin bekçileri bugün artık aynı çağdaş dünyaya dehşet bir korkuyla bakıyorlar… Taklit ettikleri ‘batılı çağdaş yaşam’ tarzından verilecek en küçük bir taviz konusunda paranoyalara kapılırken, o çağdaş dünyayı artık bizi her an bölecek bir düşman olarak görüyorlar. O “çağdaş dünya” ve modern toplumlar kendi insanına saygı konusunda yepyeni adımlar atarken, bizim modernistler bu tür adımlardan köşe bucak kaçıyorlar. İtalyan Ceza Kanunu’nu, İsviçre Medeni Kanunu’nu, silahlarını, tanklarını, marşlarını, siyasal parti modellerini, kravatlarını, üniformalarını ve komando kıyafetlerini dışarıdan apartmakta bir beis görmezken, hayatımızın demokratikleşmesi için toplumun içinden çıkan sesleri boğmaya çalışıyorlar.

‘Eski’ ya da ‘zaten yok’ diye ilan ettikleri ve ötekileştirdikleri dindarlar, gayri müslimler ya da Kürtler ‘bizim de dilimiz, sesimiz var’ dedikçe bizim bekçiler savaş baltalarını çıkarıyorlar; yanlarına ehlileştirdiklerini -ve esir aldıklarını- katarak ‘parçalanmış’ ve ‘bölünmüş’ halin nimetlerini kafalara vura vura kabul ettirmeye çalışıyorlar. Kendinden emin dayatmacı modernist zihniyet sahipleri, ne kadar sert konuşurlarsa o kadar prim yapacaklarını zannediyorlar…

Ama bu yöntemlerle bu model tutmadı işte… Ve hâlâ tutmuyor… Hem genel olarak modernitenin hem de özel olarak Türk modernitesinin böldüğü, gayri meşru ilan ettiği ne varsa dönüp dolaşıp geri geliyor. Ayrışan parçalar inatla tamamlanmaya çalışılıyor. Yani ikiye bölen modelin sahiplerinin hayalet gibi korktuğu ötekiler, “çağdaşlık-laiklik-ulusallık” kalkanları altında uygulanan bütün baskılara ve ehlileştirme operasyonlarına rağmen hâlâ ötekileştirenlerin ellerini tutmaya çalışıyorlar…

Ve Türk modernizminin deli gömleğinin içine tam olarak sokulamadıkları için ötekileştirilmiş olanlar herşeye rağmen, şimdiye kadar yaşadıkları bütün travmalara rağmen, parçalanmışlığa karşı ‘barış’ diyorlar…

Az şey mi bu?

Ama bizim ‘erkek’ modernizmimiz bu uzatılan barış elini tutmaya yanaşmıyor; çünkü uzatırsa ‘erkekliğini’, daha da önemlisi iktidar dilini kaybetmekten korkuyor. Ve o dili kaybederse, sınıfsallaştırdığı zümrelerin bütün kurgularının, gerçek diye yutturduğu yalanlarının açığa çıkmasından korkuyor…

Onlar barışma fikrine bu kadar yabancı olsalar da, bu toplum barışmak istiyor. Başörtüleri için sokaklara çıkan, ancak toplumdaki diğer mağdurlar özgür olmadıkça, ‘özgür olamayacaklarını’ ilan eden ‘Biz henüz özgür olmadık’ hareketi mesela… Ya da “AKP’nin darbeci egemenlik anlayışı ile yüzleşmek yerine militarist anlayışa yaranmacı bir tutum sergilemesini” eleştiren, “egemen zihniyetin yıllardır sürdürdüğü inkârcı zulüm politikalarının sonucunda bu noktaya gelen Kürt sorunu”na işaret eden “Sakarya Başörtü Platformu”… ya da toplumu ikiye bölen, ötekini görünmez kılan tektipleştirici politikalara karşı “Biraz da biz Kürtleşelim” diyen “Genç Siviller”, hayatın her alanında iktidar dillerini sorgulayan ve ‘ötekileşmişlerle’ buluşan “Yüzde 52″ciler var mesela…

 

Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

 Derin Düşünce nedir?

Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir?  Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır :)

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Haz 7, 2008 | Reply

    Sayın Kentel’in yazılarını “Gazetem net”ten de takip ediyorum.Ayrıca katıldığı bazı tv.programlarından da görüş ve düşüncelerini izleme şansım oldu.Tarafsız,dürüst ve barış yanlısı aydınlarımızın “Derin Düşünce”de yazılarının yayımlanıyor olmasını son derece olumlu buluyorum.Ancak (dikkatimden kaçmış olabileceğini de hesaba katarak,zira yayımlandığı halde farketmemiş olabilirim),yazısının hemen altıda bence”Türkiye Barış Meclisi” bildirisi de olmalıydı.Zira ülkemizin zor ve kritik bir süreçten geçtiği bir dönemde,barış için atılacak adımların kitle desteğini kazanmasında bu çağrıların ayrı bir öneme sahip olduğu düşüncesindeyim.İnanıyorum ki bu coğrafyada barış içinde kardeşçe yaşamanın yolu savaş değil barış dilini hakim kılmaktan geçecektir.

    Barış dolu günler dileğiyle…

  1. 1 Trackback(s)

  2. Haz 8, 2008: Halk bir dağ kadar sessiz : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin