RSS Feed for This Post

Memurun Kıyafeti

manjit_canadian_police.jpg

[İzlenimler’de yayınlandı]

Geçenlerde MHP Anayasa değiştirmeye gerek yok, şu cümleyi ekleyiverelim başörtüsü çözülür demişti de aklıma geldi. O öneriye göre kamu hizmeti verilirken de başörtüsü serbest olmalı deniyormuş. Hay ağzına sağlık Devlet bey. Evet, gözden kaçırılmaya çalışılan bu konuyu gündeme getirmesi iyi oldu. Sonradan çark edildiyse de fark etmez.

Öyle ya, 4 sene başı örtülü okuyacak çocuk ondan sonra denecek ki “kardeşim, başın örtülü çalışamazsın, ya aç ya evinde otur”. Ne anladık biz bu işten, özgürlük mücadelesi adıyla yutturulmaya çalışılan şey sadece 4 yıl başı örtülü ondan sonra ilelebet açık olsun diye mi? Bakın bugün Türkiye’de hanım öğretmenler devlet okullarında değil özel okul, dersane, vakıf üniversitesi, ingilizce kursu gibi yerlerde de başörtülü çalışamazlar. AKP kamu hizmeti veren ile alan arasındaki ayrımı kaldırmalıdır. Eğer bir meslek ille de belli kıyafet gerektiriyorsa, bu kıyafetler kişilerin dini özgürlüklerine göre esnetilmeli, hiç mümkünatı yoksa kişiye önceden makul şekilde açıklanmalıdır. Böyle bir meslek dalı da var mı, ben işitmedim.
“Bu kıyafet çağdaş değil, siz bizi baltayla kesersiniz, sizi gören biri etki altında kalır, kamu görevinde siyasi simge olmaz” birer mantıksız açıklama örneğidir. Baş örtüsü, takılması Yahudi şeriatına göre mecburi görülüyorsa kippa, Hintli bir adam için türban bu insanların kamu görevi yapması için engel değildir. Engelleyen ülke, hukuk sistemi varsa hata ediyordur. Var mı Hindistan’da Türban yasağı? Varsa ayıp etmişler demektir.

Başörtülü bir hakim, öğretmen, asker, polis pekala mümkündür. Sakallı asker, polis, öğretmen, doktor, profesör de olabilir. Bkz. Emre Kongar. Toplumda kılık kıyafet baskı unsuru değildir, esas baskı çoğunluk, kurucu, dokunulmaz ideoloji gibi şeylerden olur. Aklı başında kimse başörtülü bir öğretmenin sırf kıyafeti sebebiyle görevini yerine adil şekilde getiremeyeceğini iddia edemez. Yahut başörtülü bir hemşire başı açık olana göre hastaya daha kötü hizmet eder diyemez. Bunlara ilişkin somut örnek de yoktur, ille de kamuda yanlış uygulama getirilecekse başı açıktan da, kippalıdan da, başörtülüden de örnek getirilebilir. Kadın öğretmen çocuk dövdü diye “başı açık hoca öğretmen dövdü” denmiyorsa tersi de geçerlidir.

Başı açık olmak “normal, olağan” başı örtülü olmak “anormal” de değildir. Bunlar tercih işidir. Etrafta bu konuda saçmalayan bir sürü tip var, yok memur başörtülü olursa karşı taraf etkilenirmiş falan. Yahu anaokulu çocuğu bile bundan daha zeki olur, kim kimden niye etkileniyormuş, kadın nüfus dairesinde katibe, kimi etkileyecek? Yahut adliyede memur, belediye fen işleri çalışanı, tapu da özel kalem müdiresi, fakültede bilgi işlem uzmanı vs. Başı açık olsa ne olmasa ne? Bu konuda felsefe yapıp “efendim kamusal alan” falan diye zırvalamaya başlarsanız gülünç duruma düşer, şirretleşirsiniz.

Bırakın kamuda çalışmayı, başı örtülü olan öğretmene özel okulu, dersaneyi, kursu da yasaklayan kafa bunu alır mı? Hayır, bu konuda ilerleme olmaz. O sebeple AKP asla üniversite ile yetinmemeli, MHP’nin pasını değerlendirip “başörtüsü ile okulu başarıyla bitiren insanımız okul sonrası işe yaramayacak mı, helal Devlet bey, biz tırsak olduğumuzdan söyleyemiyorduk, sen söyledin, ver elini öpelim” diyerek golü atmalıdır. Ha, Türkiye’nin hızla çarşafa büründüğünü ve birilerinin pala bıçağıyla başı açıkları doğrayacağını düşünenler için lafım yok, onlar edebiyata devam edebilir. Her psikolojik vakaya, korku tacirine bakacak olursak işimiz var.

Çağdaş kesime şunu da söylemek isterim, siz başörtülüden değil, bağnazlıktan korkun. Dinci yobaz yok mu, var elbette ama çağdaş yobaz da onlara taş çıkartır, merak etmeyin. İkisinin hakkından da bizler geliriz, hamdolsun eskisi gibi değil, azınlığa, ötekine insan gözüyle bakma konusunda islamcı ve muhafazakarlar epey adam oldular. Darısı rahip bıçaklayan, Hrant Dink gibi azınlık vatandaşlarımızı katleden, eli kanlı milliyetçi çete artıkları ile tahammülsüzlükte onlarla yarışan sözde çağdaş ulusalcılar ile azılı Kürt milliyetçilerinin başına. Maaşlı kolluk güçleri, adalet mensupları biribirine saldıranları engelleyecektir, zamanla yasak kalmayınca kimse bu işleri konuşmayacaktır bile. Töreden, gelenekten kaynaklanan problemler ise zamanla Alevilerdeki açılma benzeri gelişmelerle, şeffaflık, internet, uydu anteni, globalleşme yoluyla hal yoluna girecektir.

Ha, bir de başı açık girilmesi yasak yahut başı örtülü girilmesi yasak okullar açılmasına izin verilir, ona da bir diyeceğim olmaz. Öyle ya, isteyen kafasına göre okul açar, ister o yasağı koyar ister bu yasağı, buna da kimse laf edemez. Yine, özel sektöre lafım yok, özel sektör başı açık ya da örtülü çalıştımayabilir, tamamen kendi bileceği iştir. Devlet ise bu tür ayrımlar yapamaz, zira başı açığı ve örtülüsüyle topluma ait bir meknizmadır devlet.

Neyse, AKP yetkilileri, araya laf karışmasın, kılık kıyafet sadece öğrenciye değil memura da serbest olmalıdır. Sağın solun lafına bakmayın.

 

Kitap tanıtan kitap 1

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

 

Aydın kimdir? Muhafaza’nın ve Değişim’in kimyası

Aydın konusu gerçekten sorunlu görülüyor. Her ideoloji, her grup kendi liderini, kahramanını aydını ilan ediyor çünkü. Tam da bu sebeple tanımından önce başka bir sıfata daha ihtiyaç duyuluyor: Reformist aydın, muhafazakar aydın, Kürt aydını, Türk aydını, vs.. Kısacası “aydın olmak” hem toprak(toplum) hem de tohum(aydın) gibi üzerinde durulup incelenmesi yazılıp çizilmesi gereken bir kavram. Değişimin adresi kabul edilen Aydın’ın tanımı konusunda muhafazakar olunabilir mi?” 130 sayfalık bu kitapta modernleşme sürecinde Aydın’ı ve Aydınlanma’yı sorgulayan bakış açıları bulacaksınız. Ama teori ile yetinmeyen,  fikrin eyleme dönüşmesini, Cumhuriyet’i, demokrasiyi ve sivil itaatsizlik olgusunu da sorgulayan yazılar bunlar. Buradan indirebilirsiniz.

 İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Zaman Nedir?

“…Geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz gelmedi. Şimdiki zaman sürekli var ise bu sonsuzluk olmaz mı? ”  diyordu Aziz Augustinus. Zira kelimeler yetmiyordu. “Zaman Nedir?” sorusuna cevap verebilmek için kelimelerin ve mantığın gücünün yetmediğı sınırlarda Sanat’tan istifade etmek gerekliydi : Sinema, Resim ve Fotoğraf sanatı imdadımıza koştu. Ama felsefeyi dışlamadık: Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl, Aristoteles… Bilimin Zaman’a bakışına gelince elbette Newton’dan Einstein’a uzandık. Bilimsel zamandan başka, daha insanî ve MUTLAK bir Zaman aradık. Delâilü’l-İ’câz, Mesnevî, Makasıt-ül Felasife , Telhis-u Kitab’in Nefs ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açtı. Zaman’ın kitabını buradan indirebilirsiniz.

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz. 

 

 

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler.  İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 26 Yorum

  2. Yazan:M. İkbal TUNA Tarih: Oca 20, 2008 | Reply

    güzel yazı
    haklısınız ama;
    Türkiye laiktir, laik kalacak…

  3. Yazan:İzzet Kütükoğlu Tarih: Oca 20, 2008 | Reply

    Son derece kıymetli bir yazı. Son derce doğru ve oblektif buldum. Baş örtüsünün üniversitede serbest, devlet kurumlarında yasak olması hiç bir şeyin çözümü değildir!
    Ben devlet kurumlarında dileyenin başını örtmesi halinde, bundan kimsenin zarar göreceğini düşünmüyorum. Ne demek baş örtülü memur vatandaşı etkiler?!
    Bu iddialar deli saçmasıdır!
    Mesela nasıl etkiler? onu gören vatandaşlar, ossaat başlarını mı örterler?! Haaa demek başı açık memuru bu düşünceyle dayatıyormuş birileri! Bu doğru bir düşünce olsa idi, başı açık memurlerin vatandaşı etkileyip, başını örten kimsenin kalmadığı bir topluma sahip olmamız gerekirdi. Böyle olmadığına göre, bu savların aslı astarı yok demektir.
    M. İkbal Tuna, haklısınız ama “Türkiye laiktir laik kalacak diyor.” nedir laiklik, türkiyede gerçekten varmıdır?! eğer Türkiyede laiklik olsa idi, bu türban tartışmalarının olmaması gerekirdi! benim anladığım laiklik şudur: devlet hiç kimseye din ayrımı yapmaz, Hiç Kimseye bir dini ve dinsizliği dayatmaz! ama gel gör ki benim ülkemde laiklik o şekilde yorumlarınıyor ki, devlet toplumun hemde çoğunluk olan tolumun dinini yaşamasını kısıtlıyor! Anlaşılır gibi değil! Evet Türkiye laik kalmalıdır. kimse kimseye dinini, veya dinsizliği dayatmamalı, inançlarının gereğini yapmasını engellememelidir.
    Yani bize gerçek laiklik gerekli.
    ha başı örtük olan memur, başı açık olduğu için, vatandaşa ayrım yaparsa O vatandaşın şikayet edeceği bir yerler olmalı, başı açık olanında olmayanında kakını arayabilme imkanı olmalıdır.

  4. Yazan:M. İkbal TUNA Tarih: Oca 20, 2008 | Reply

    sayın Kütükoğlu Türkiye’deki laiklik ile ilgili bir yazı yazmıştım.

    http://www.pakvizyon.com/?p=272

    LAİKLİK İÇİNDEKİ BİZANTİNİZM

    Sivil anayasa tartışmalarının sürdüğü şu günlerde, gündemimizi en çok meşgul eden konuların başında her zaman olduğu gibi laiklik gelmektedir. Resmiyette(anayasa’da) ve bir takım çevrelerce sürekli laik olarak gösterilmemize rağmen uygulamada bir takım hatalar göze çarpmaktadır. Sistemimiz laiklik dışında her türlü uygulamalara açık hale gelmiş durumdadır. Bu farklılaşmayı görebilmek için ilk olarak batıdaki laiklik ve ülkemizdeki laik kavramları ve uygulamalarına bakmak gerekir.

    Laiklik ruhbanlı dinlerde, ruhani konseyle devlet arasındaki ilişkiyi düzenleyen bir kurumdur.

    Laikliği din-devlet ayrımı veya din devlet ilişkisi olarak tanımlamak yanlıştır. Din devletten önce vardır ve insanlar devleti temel hak ve hürriyetlerini geliştirmek ve korumak için kurarlar. Bu temel hak ve özgürlülerin başında ise din ve vicdan özgürlüğü gelmektedir. Fakat ne yazık ki ülkemizde laiklik anlayışı devleti kutsallaştırarak, dinsiz bir devlet modeli meydana getirmiştir. İnsanlar vatandaşlık haklarına sahiptirler. Bu hakların en önemlilerinden birisi olan ve kişinin hayatını anlamlı kılan din ve vicdan özgürlüğünün korunması ve laiklikle teminat altına alınması gerekir. Fakat bizdeki durum batıdan çok farklıdır.

    Batıda kilise-devlet ilişkisi açısından üç ayrı yaklaşım söz konusudur. Fransa’da kilise ile devlet çatıştığı için laiklik bir mütareke anlamını taşırken, Almanya ve Hollanda gibi ülkelerde, çatışmaya gerek kalmadan kilise ile devlet kendi sorumluluk alanlarını bir kontratla belirledikleri için bunlara “kontrat ülkeleri” denir ve iki tarafın ilişkileri, iki eşit tarafın rızasına dayalı bir kontrata bağlıdır. Üçüncü yaklaşım tarzı ise İtalya’da görüldüğü gibi egemenliğin paylaşılmasıdır. Yani kilise ve devlet egemenliği eşit olarak paylaşılmış ancak kendi alanlarını yine kendileri belirlemiş ve taraflar bu yaklaşımı kabul ve beyan etmişlerdir. Vatikan’ın ortaya çıkışı böyle bir paylaşım esasına dayalıdır. Vatikan bütün dünyadaki Katolik kiliselerinin ve bunların sahip oldukları toprakların sahibidir.1 Öncelikle laiklikten söz edebilmek için bir ülkede hâkim olan ruhani bir otoriteden bahsetmek gerekir. Batı’da Vatikan bu işlevi üstlendiği için laiklikten ve işlevinden bahsedilir çünkü orada, Sezar’ın hakkı Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verecek olan bir kurumun varlığından söz edilebilir. Fakat biz de daha düne kadar (Abdurrahman Dilipak’ın ifadeleriyle) Sezer’in hakkı Sezar’dan fazlaydı.

    Ülkemizdeki laiklik ise tek parti döneminde, olağanüstü şartlarda, kimsenin anlamını bilmediği bir şekilde kabul edilmiştir ve bu yüzdendir ki, diyanet teşkilatı siyasi iktidara bağlıdır, din eğitimi devletin tekelindedir, imamların memur olduğu bir laiklik sistemini benimsemişiz. Laik ülkelerde din hizmetleri o dine bağlı topluluk, grup veya cemaatlerle yürütülürken bizde, devlet, “diyanet işleri” adı altında bir kurum oluşturmuş ve kendi eliyle okullar açmış ve yine kendi eliyle hacıları belirlemiştir. Kurbanlarda derilerin devlet eliyle toplanması ve cuma hutbelerini devletin hazırlatması da cabası… Modernleşme adına Fransa’dan aldığımız laikliliğin Fransa’daki uygulamalarına baktığımızda, halen kiliseye ve Hıristiyan tarikatlarına bağlı yüzlerce okulun olduğu gözükecektir.

    Bütün bu uygulamalar ve tanımlamalara baktığımızda ise biz de garip bir laiklik uygulaması ortaya çıkmaktadır. Hatta adına laiklik demek bile yanlış oluyor. Laikilik, ruhani konseyle(Müslümanlarla), devlet arasındaki ilişkiler düzenlenmesi gerekirken ya da aydınlarımızın tabirine göre, din ve devlet işlerini birbirinden ayırması gerekirken, bizdeki laiklik ile, dinin devlet kontrolünde ve tahakkümü altında olduğu bir sistem ortaya çıkmıştır. Bu sistem ise laiklik ile değil bizantinizm ile örtüşmektedir. Bizantinizm, Saint Paul’un başlattığı imparatorluğa uyum sağlama politikasının, 313 yılında Hristiyanlığın serbest bırakılmasıyla almış olduğu yeni bir ilişki tarzıdır. Bizantinizm ile birlikte İmparatorluk için tehlike olabilecek kilise otoritesi, imparatorluk bürokrasisi içinde asimile edilmiş ve böylelikle din, devletin amaçlarına hizmet eder bir konuma getirme hesaplanmıştır2
    Bizantinizm ile Sezar’ın hakkı korunmaya başlanmış ve devlet, din içindeki adamlarıyla(imam) bir kontrol mekanizması oluşturmuştur. Devletin dine egemen olduğu ve vicdan hürriyetinin sınırlandığı bir mekanizma geliştiriliş ve devletin felsefesi, temel kuralları ile din belirlenmiş sonuç olarak da devletin ince kırmızıçizgileri arasında din ve vicdan özgürlüğü topluma dayatılmıştır. Bizantinizm siyasi otoriteye meşruiyet sağlamak ve siyasi otoritenin taleplerini dine uydurmak yoluyla, devletin meşruiyet kaynağı olmuştur. Bizantinizm kelime itibariyle Bizans kelimesine benzemektedir. Bunun sebebi ise bizantinizmin Bizans zamanında, Ortodoks Hıristiyanlığın patriği olan kişinin, imparatora yani siyasi otoriteye bağlı olmasından gelmektedir.

    Mesele laik veya bizantinist olmakla değil mesele, özneye insanı koymakla bitiyor. İnsana değer veren, inancına saygı duyan, her dine eşit mesafede yaklaşan, kişilerin din ve vicdan özgürlüğünü güvence altına alan sistem, ister laik olsun ister bizantinist fark etmez. Kenan Evren’in ifadeleriyle (laiklik tanımı) din, devlet işlerinde sınırlandırılabilir ama kişilerin dini kanaatlerini baskı altına almadan.

    1 Kırmızı ve yeşil, Şanar Yurdatapan-Abdurrahman Dilipak, Aykırı yay, s54
    2http://www.sevde.de/islam_Ans/L/laiklik.htm

  5. Yazan:Tuncay Yılmazer Tarih: Oca 20, 2008 | Reply

    Fethi Bey duygularımıza tercüman olmuş. Ellerine sağlık. AK Parti ülkemizin önünü açmak zorunda. Başörtüsü yasağının hizmet veren-hizmet alan vs. gibi ayrım olmadan kesinlikle kalkması gerekli. Aynı zamanda din-vicdan özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki tüm engeller kalkmalı. Türkiye muz cumhuriyeti ya da 3.sınıf bir ülke değil.

  6. Yazan:Balbazar Tarih: Oca 21, 2008 | Reply

    Umur Talu’ya yazılmış bir mektup (http://www.sabah.com.tr/2008/01/18/haber,0E7E86ED8FE1476C9D021C9D362C4D1A.html ):

    Beni anlayacağınızı düşündüğüm için size yazıyorum. 25 yaşındayım, başörtülüyüm. İmam hatip okumayı da, başımı örtmeyi de, birileri aksini iddia etse de, ben kendi rızamla seçtim.
    Bu tercihi yaptığımdan beri, hakkında iyilikten başka bir şey düşünmediğim devletle aramda uçurum açıldı.
    Bir yıl kar kış demeden üniversite kapısında bekledim. Hapiste yatan solcular gibi, gökyüzü altında hastalık kaptım.
    Yaşıtlarımın girdiği çoğu ortamdan mahrum bırakıldım ama inatla ve ısrarla eğitimimi sürdürüyorum.
    Niyetim ülkemin rejimini değiştirmek değil, sadece kendi dünyamı zenginleştirmek. Bu yüzden, başıma geçirdiğim perukla kadınlık gururumun incinmesine, bunu bana yapanlara içerlememe rağmen eğitimime devam ediyorum.
    Dileğim, birilerinin hakkımızda yorum yapmayı, bizi kendilerine göre yargılamayı bırakıp bir de benim gerçekte ne düşündüğümü sorması.

    Şimdi lagaluga’yı bırakıp sorunun çözülmesi gerekiyor bence. Siyasal İslamcı etiketi olmayanlar daha çok ses çıkarıp, sorunun insani yönünü göstermeli, başörtülü kadınlara daha çok söz verilmeli, MHP’nin girişimi desteklenmeli.

    En son yapılması gereken şey polemiğe girmek.

  7. Yazan:MY Tarih: Oca 21, 2008 | Reply

    Alisacagim,
    Alisacaksin,
    Alisacak,
    Alisacagiz,
    Alisacaksiniz,
    Alisacaklar.

    isveç’ten bir bayan polis

    bayan polis

    ingiltere’den sikh dinine mensup ingiliz polisler (makalenin basindaki kanadalilar gibi)

    ingiliz polis

    Avustralya’dan bir bayan polis

    avustralyali polis

    2012 Türkiye’sinden bir ilkokul ögretmeni 🙂

    ilkokul hocasi

    Yobaz laiklerin özel kliniklerde YAVAS YAVAS EGiTiLMELERi-ALISTIRILMALARI için bebekler (¨Basörtüsünü açinca agliyor)

    egitim bebekleri

    bebek

    Demek ki neymis? Hep beraber tekrar ediyoruuuuuz :

    Baska insanlarin da özgür olmalarina…

    Alisacagim,
    Alisacaksin,
    Alisacak,
    Alisacagiz,
    Alisacaksiniz,
    Alisacaklar.

  8. Yazan:fizikci Tarih: Oca 21, 2008 | Reply

    Koskoca 600 yıllık kültürün Osmanlı halkı bu ittihatçı zihniyete alıştı da, onlar mı başörtülü memura alışamayacak? Alışsınlar efendim. Yok öyle nalıncı keseri gibi demokrasiyi hep kendine yontmak. Hem niye demokrasiyi yontuyonuz ki, biz yontulmamış demokrasi istiyoruz.

  9. Yazan:Mesut HARMANCI Tarih: Oca 21, 2008 | Reply

    O kadar güzel yorumlar yapıldıki,fazla söze ne gerek !!!!

  10. Yazan:Volkan Çınar Tarih: Oca 21, 2008 | Reply

    Hintli polislerin ve Jeniffer Lopez’in resmini koymanız bayağı komik olmuş.

    Yazıya gelirsek, artık alenen bu tip yazılarla halkı yanlış yönlendirdiğinizi ve suç işlediğiniz bildirmek istiyorum.

    Kılık Kıyafet Kanunu
    Kanun No : 2596

    Madde 1- Herhangi din ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar ruhanilerin (din görevlilerinin) mabet ve ayinler haricinde ruhani kisve taşımaları yasaktır. Hükümet her din ve mezhepten münasip göreceği yalnız bir ruhaniye mabet ve ayin haricinde dahi ruhani kıyafetini taşıyabilmek için muvakkat müsadeler verebilir. Bu müsaade müddetinin hitamında onun aynı ruhani hakkında yenilenmesi veya başka bir ruhaniye verilmesi caizdir.

    Madde 2- Türkiyede kanuna tevfikan teşekkül etmiş ve edecek olan izcilik ve sporculuk gibi topluluklar ve cemiyet ve kulüp gibi heyetler ve mektepler mahsus kıyafet, alamet ve levazım taşımak istedikleri zaman yalnız nizamname ve talimatname ile muayyen tiplere uygun kıyafet, alamet ve levazım taşıyabilirler.

    Madde 3- Türkiyede bulunan Türklerin ve

    yabancıların, yabancı memleketlerin siyaset, askerlik ve milis teşekkülleri ile münasebetli kıyafet ve alametlerini ve levazımını taşımaları yasaktır.

    Madde 4- Ecnebi teşekkül mensuplarının kendi kıyafet, alamet ve levazımları ile Türkiyeyi ziyaret etmeleri, icra Vekilleri Heyeti kararıyla tayin olunacak mercilerin müsadesine bağlıdır.

    Madde 5- Türkiye Devleti nezdinde memur bulunanların kıyafetleri beynelmilel meri adetlere tabidir.

    Madde 6- Bu kanunun tatbik suretini gösterir bir nizamname yapılır.

    Madde 7- Birinci maddenin hükümleri, bu kanunun neşri tarihinden altı ay sonra ve diğer maddelerin hükümleri bu kanunun neşri tarihinden itibaren meridir.( geçerlidir.)

    Madde 8- Bu kanunun icrasına icra Vekilleri Heyeti memurdur.

    Ayrıca üniversitelerde de türban serbest değildir an itibariyle.

  11. Yazan:TT Tarih: Oca 21, 2008 | Reply

    FST: “Sakallı asker, polis, öğretmen, doktor, profesör de olabilir. Bkz. Emre Kongar”

    -Emre Kongar’da aslında bir YÖK mağdurdur ve kendisinden sakalını kesmesi istendiği için üniversitedeki görevinden istifa etmiştir…

  12. Yazan:fizikci Tarih: Oca 21, 2008 | Reply

    Volkan Bey,

    Yazdığınız kanunlara cevaptır:

    1. Başörtülüler din görevlisi değil. Kıyafetlerini yasaklamaya gerek yoktur. Zaten kıyafet kanunu çıktığında kimsenin artık başörtülü dolaşamayacağız diye bir derdi yoktu.

    2. Başörtünün izcilik ve saireyle ilgisi yok.

    3. Başörtülüler Türkiye’de bulunan yabancılar değil. Bu ülkenin vatandaşları.

    4. Ecnebi değiller.

    5. Başörtüsü meri adetlerden sayılabilir. Neden olmasın.

    vs. vs..

    Ayrıca üniversitelerde türbanın yasak olması kanuna uygun değildir bilginize…

  13. Yazan:Volkan Çınar Tarih: Oca 22, 2008 | Reply

    Sayın fizikci,

    O kanunları ben yazmadım onlar Atatürk’ün devrimlerinden biridir ve her madde konuyla alakalı değildir. Sadece tüm kanunu yazmak istemiştim.

    Bilginiz var mı bilmiyorum ama kılık kıyafet devrimi o zamanın şartları yüzünden yapılmıştır. O zamanda fes ve benzeri şeyler siyasi simgeydi tıpkı bugün ki türban gibi. Bu yüzden bu devrim yapılmış ve irticanın önü kesilmiştir.

    Bir de özgürlük lafına birşeyler söylemek istiyorum. Ben diyelim ki bir bayanım ve Miki Mouse dinine inanıyorum. Bu inancıma göre kafama kocaman miki mouse kulakları takmam gerekiyor. Üniversiteye bu şekilde girebilir miyim? Saçma değil mi?

    Evet saçma bu yüzden inançların kamusal alanda veya üniversitelerde işi yoktur. Laikliğin temeli de budur.

  14. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Oca 22, 2008 | Reply

    Volkan Bey,

    Ayakkabiniz dar gelirse ne yaparsiniz? Ben yeni bir tane alirim. Anlasilan siz ayaginizi kesmekten yanasiniz.

    Miki-Fare dini mensuplari kadar komik bir görünüsünüz var herhalde Sapka kanununa uygun,
    1930 model melon sapkanizla :))

    1930 model bir devlet kurulmus, iyi ve ya kötü oldu. Simdi herkese ama herkese dar geliyor. Dinlisi, dinsizi, kadini, erkegi, ermenisi, yahudisi herkes daha fazla özgürlük istiyoruz.

    Atatürk öleli kaç yil oldu? ALLAH rahmet eylesin. Yasayanlar (yani siz ve ben) ne istiyoruz? Önemli olan bu. Atatürk hayatta olsaydi ne yapardi? Stalin ve Mussolini’nin, Adolf Hitler’in dünyasinda yaptiklarini mi yapardi yoksa liberal ekonomiyi ve demokrasiyi mi savunurdu?

    Sanirim bu baglamda sizden daha Atatürkçü sayilirim.

    Dostlukla

  15. Yazan:Volkan Çınar Tarih: Oca 22, 2008 | Reply

    Mehmet bey,

    Yani şuanda türbanlılara soykırım mı uygulanıyor? Lütfen söylediklerimizi mantık çerçevesinde düşünelim. Ben miki mouse dini örneğini, dinin normal birşey olduğu düşüncesinde olan sizlerin aslında durumun dışarıdan nasıl göründüğünü anlaması için verdim.

    Atatürk hayatta olsaydı ne olurdu bilmiyorum fakat liberalizm ve demokrasiyi kendi siyasi çıkarları için kullanmayacağını tahmin ediyorum. İnsanlar demokrasi, özgürlük gibi kavramları kendi çıkarları için kullandığından dünyada hiçbir sistem tam olarak uygulanamamıştır.

    Son olarak bu yazıyı görünce gerçekten sinirlerim bozulduğu için cevap yazmıştım daha fazla türban tartışmasına girmek istemiyorum benim memleketimde daha büyük sorunlar varken sunî gündem olan türbanla kafa yoramam. Umarım Başbakanımızda bununla uğraşmayı bırakıp ekonomimiz ile ilgili birşeyler açıklar.

    Herkese saygılar.

  16. Yazan:Balbazar Tarih: Oca 22, 2008 | Reply

    Volkan Bey,

    Bazi konular farazi ornekler uzerinden ideal esitlik talepleriyle tartisilamazlar. Oncelikle, Miki Mouse dini diye bir din yok. Ayrica, bir kuralin marjinal bir tarikat/inanc bicimi ile toplumun onemli bir kesiminin itibar ettigi inanc acisindan etkisi pratik acidan ayni sonuclari dogurmaz. Birisi hergun sorun cikarir, digeri kirk yilda bir, o da istisnai bir durum oldugu icin bir sekilde halledilebilir. Elbette, burada cogunluga kiyak cekilmeli demiyorum, bircok durumda azinliklarin haklarinin ozellikle gozetilmesi gerekiyor.

    Oysa turban serbestisi cogunluga kiyak, azinliga karsi cifte standart degil. Ornegin, universitelere girerken zulfikar kolye takilabiliyor. Ideal bir sistemde, miki mouse kulakligiyla da girilebilmeli, universiteyi universite yapan temel seylerden biri bu.

    Bu kaygilar, sadece bu tip sembollerin kullanilmasinin ayrimciliga yol acip yol acmayacagi konusunda gecerlik kazaniyor. Ve evet, bugunun Turkiye’sinde siyasi ayrimcilik oldukca yaygin. Ama basortusunu yahut turbani yasaklamak bu sorunu cozmuyor. Kadinlari disarida birakiyorsunuz, ama gumus yuzuklu, ince biyikli beyler birbirlerini kayirmaya devam ediyorlar. Sonucta asil ayrimciliga tabi tutulan, sirf kadin olduklari icin, kadinlar olmus oluyor.

    Ayrica, butun siyasi kaygilari bir tarafa birakip, kendinizin o ya da bu nedenle basini orten ve bundan dolayi universiteye gidemeyen, istedigi iste calisamayan bir kadin oldugunuzu dusunun. Ne yapardiniz?

  17. Yazan:MY Tarih: Oca 22, 2008 | Reply

    ülkemizin bir çok sorunu egitim eksikliginden kaynaklaniyor ki buna ekonomik sorunlar da dahil.

    Insanlarimizin, özellikle de kadinlarimizin egitim haklari elinden alininca bu çok önemli bir sorun olur.

    Hatta sadece kadinlari degil hepimizin haklarina tecavüz edilmis olur. Zira Türkiye’nin egitilmis, kalifiye elemanlara sahip olmasi bizi ekonomik olarak ileri götürür. Ayrica genç annelerimizin de daha iyi egitim almasi evlatlarini daha iyi yetistirmelerini saglayacaktir.

    Özetle basörtüsü yüzünden egitimi engellemek ülkemizin gelecegini ipoteklemek demektir!

    “benim memleketimde daha büyük sorunlar varken”…(Volkan)

    Gördügünüz gibi kesinlikle yaniliyorsunuz.

    Ama bilmemek ayip degil, ögrenmemek ayip 🙂

    “Yaratilmisi severim YARATAN’dan ötürü” ben sizi sevdim, siz gene gelin, küsmeyin böyle …

    Dostlukla

  18. Yazan:FST Tarih: Oca 22, 2008 | Reply

    TT,

    FST: “Sakallı asker, polis, öğretmen, doktor, profesör de olabilir. Bkz. Emre Kongar”

    -Emre Kongar’da aslında bir YÖK mağdurdur ve kendisinden sakalını kesmesi istendiği için üniversitedeki görevinden istifa etmiştir…

    Tamam işte, ben sakallı profesör olabilir, yani olsa birşey olmaz diyorum. Ona yapılan da doğru değil. Onun yerine Baskın Oran’ı da koyabilirsiniz.

  19. Yazan:knz Tarih: Oca 22, 2008 | Reply

    hocam , son yazıya cevap veriyorum. sakal ayırt edici bir özellik değil.

    bir kimsenin sakalına bakıp yahudi mi, hristiyan mı ? emre kongar ne ? söylemek mümkün değil.

    dediğiniz gibi yök bir ara sakalı yasak etti.
    erkekler ne yaptı ?
    bu uğurda eziyet çekmediler.

    en müslümanı gitti sakalını kesti.

    erkekler nasıl kendilerini her çağda nasıl böyle tartışılmaz hale getirebiliyorlar kıskanmamk elde değil.

    şimdi sizin sitenizde yazdığımdan daha ılımlı yazacağım, türkiyede herkes aklını başına alsın.

    sevgili leydilerimiz de üzmesinler. Biz türk insanı daha dinde neyin ne olduğunu tartışırken, anlamaya çalışıyorduk.

    birileri sanki hakaret edercesine yok siz böylesiniz falan adam etmeye kalkan tavırlar oldu. ne ya ? biz kültürüz. peçeyi de kendimiz çıkartmıştık zaten. Bizim hakim din kültüründe olan bazı şeyleri de bilmiyorduk zaten.

    şu anlamaya çalışalım derken, iki taraftan saldırıya uğradık. şimdi bu iş tavizsiz çözülmeyecek.

    o ve 1 değil. aralarda bir yerde olacağız,
    BU siyasetin sonunda bazen 0 , bazen 1 denilecek. artık arabuluculuğu MHP mi kim yaparsa,.. ama köprüde keçiler misali olmayacak.

  20. Yazan:FST Tarih: Oca 22, 2008 | Reply

    bu uğurda eziyet çekmediler.

    en müslümanı gitti sakalını kesti.

    erkekler nasıl kendilerini her çağda nasıl böyle tartışılmaz hale getirebiliyorlar kıskanmamk elde değil.

    Anladım da burada kimse, benim dışımda, erkekleri kınamıyor, birileri de çıkıp “yahu kardeşim bak hanımlara başınızı açın mücahide bacım diyorsunuz, iş kendinize gelince sakalı kazıyıveriyorsunuz, ne iş” demiyor ki?

    Unutmayın -doğru veya yanlış- başörtüsünün takılması şart olduğu düşünülürken sakalın “sünnet” yani zor durumda vazgeçilebilecek birşey olduğuna inanılıyor. Eğer sakal ile ilgili de, yoruma açık da olsa bir ayet olsa permatik yöntemi bu kadar kolay işlemezdi.

    Ama eleştirinizde haklısınız ve ben bu konuyu en az 3-4 yazıda aynen belirttim. Erkekler ucuz kahramanlık yapıyor ve kimse de onlara laf etmiyor.

    Bakın ne demişim:

    Birçok radikal dinci erkek sakalını traş etmek suretiyle okullara ve propagandalarına devam etmekte, üstelik bunlar başını açmadıkları için okula gitmeyen kadınları “mücahideler, aferin, cenneti cebe attınız ve de sıratı geçtiniz, yanınızdayız” diyerek gazlamakta ama kendileri “sakalıma laf ettirmem, bu peygamber sünnetidir, hiçbir güç bana sakalımı kestiremez, okumam ben de mücahit olurum” dememektedir. Lafa gelince “Kuranda yok ama kapı gibi sünnette var” diyenler bu meselede sünneti hemen permatik marifetiyle imha edivermektedirler.

  21. Yazan:FST Tarih: Oca 22, 2008 | Reply

    Şu yazı, 6. madde.
    http://www.derindusunce.org/2007/12/11/birakiniz-acsinlar-birakiniz-ortsunler/

  22. Yazan:Ç-Z Tarih: Oca 22, 2008 | Reply

    Yani şuanda türbanlılara soykırım mı uygulanıyor?(Volkan Çınar)

    Özgürleştirme,çağdaşlaştırma adına “başörtüsüne” hayır dediklerini iddia edenler dolayısı ile “eğitimli başörtülü kadın” mevcudiyetine engel olmuş olmuyorlar mı?

    Devlet,onu var eden vatandaşlarından bir kısmı ile bilek güreşi yapıyor.Yasakçı zihniyet,başörtüsü ile var olmakta ısrar eden insanların niyetini,“Allah kanunu,devlet kanununa tercih ediliyor” olarak okuyor.”Halka rağmen halk için” yasakçı zihniyetine sahip olan bu insanlar hizmet önceliğini “devlet”e vermişlerdir ve kendi tanımladıkları muhtemel tehlikeye karşı “devleti” koruyacaklarına inandıkları en iyi yol”devlet”adına düzenlenmiş gibi görünen “yasaklamalardır”.Bu yasaklarla “din”denen olgu kontrol altında tutulduğu gibi “dindar” olarak tanımlanan insanlar da mümkün olduğunca “devletten” uzakta tutulabiliyorlar.

    Aynen sizin cümlenizde yazdığınız gibi;İnsanlar demokrasi, özgürlük gibi kavramları kendi çıkarları için kullandığından dünyada hiçbir sistem tam olarak uygulanamamıştır.” (volkan)

    “İnancımın gereği başımı örtüyorum” diyen birine devlet,“sana hizmet vermemi istiyorsan inancının bir kısmından vazgeçmek zorundasın” yada “aslında senin inandığın dinin kitabı böyle demiyor,sen yanlış biliyorsun”diyemez.Devlet,din hakkında yorumda bulunamaz!(laik!)
    Ki eğer bulunursa vatandaşları arasına “siz-biz” dedirten ayrımcılık tohumlarını atmış olur.Tüm bunlara inanan birileri de çıkar,inanmadıkları ve belki de bilmedikleri bir din ile ilgili yorum yazarken “aslının” veya doğru yorumun kendi bildikleri olduğunu iddia eden,devlet varlığının “halk için”olduğunu unutmuş yorumlar yazarlar.

    Lütfen söylediklerimizi mantık çerçevesinde düşünelim. Ben miki mouse dini örneğini, dinin normal birşey olduğu düşüncesinde olan sizlerin aslında durumun dışarıdan nasıl göründüğünü anlaması için verdim. (volkan)

    Aslında(!)Kimin “aslında”sı bu?Dinin “anormal” bir şey olduğunu düşünen birinin mi?
    Siz de buradaki yorumunuzla demokrasi ve özgürlüğü kendi çıkarınız için,dinin aslında normal bir şey olmadığını Miki Mouse (o karikatür sizi oldukça eğlendirmiş olmalı!)örneği ile anlatmak üzere kullandınız.Özgürlük yanlısı olabilmeniz için onu kendinizden başkaları için de isteyebilmeniz gerek.

  23. Yazan:knz Tarih: Oca 23, 2008 | Reply

    Erkekler ucuz kahramanlık yapıyor ve kimse de onlara laf etmiyor.

    fethi bey sakal konusunda en azından demokratik tepki olarak erkekleri kınayan birinin varlığı benim için iyi oldu. etrafı da anlamaya çalışıyoruz ya bir yandan .

    İnancımın gereği başımı örtüyorum” diyen birine devlet,“sana hizmet vermemi istiyorsan inancının bir kısmından vazgeçmek zorundasın”

    baş örtmek çok özel duruma ait bir cümle.

    inancınız gereği sadece başınızı örtmezsiniz aklıma gelmeyen daha birçok iş yapabilirsiniz. Bunların içinden bazılarının kısıtlanmasını kamu otoritesi adına siz bile isteyebilirsiniz. o zaman defalarca yazdığım gibi din ve vicdan özgürlüğü açısından sizin innacınızı veya çoğunluğun innacını azınlıktan değerli kılacak bir cümeleyi yazmasınız mümkün değil.

    başörtüsünü türkiyede inaç bağlamından değil, ama kültür bağlamında kullansaydınız, şimdiye kadar buraya kadar bunu yapabilcek biri olsaydı batmayacaktık. Ben bunu çok yazdım ama ? Bundan sonra inadırıcı olmaz artık.
    işin doğallığı bozuldu.

    yada “aslında senin inandığın dinin kitabı böyle demiyor,sen yanlış biliyorsun”diyemez.Devlet,din hakkında yorumda bulunamaz!(laik!)

    devlet hatta, hatta hükemt başkanı başörtüsü farzdır diyor(dedi), bu anlamada dinin devlet tarafından dayatılan otoriter baskısı var.

    o halde, hemen şimdi immam hatip müfradlarından demokratikleşmeye başlasak diyorum ben. o iş ayrı bu iş ayrı. neden demokratikleşme konusunda hiç bir adım yok.

    sizin vurguladığınız noktada ise , devlet bir yorumda bulunmuyor. kamu dinsel simgelere kısıtlama getiriyor. o farklı yorumda bulunan insanlar elbette olacaktı ve olmalıdır.

    Ki eğer bulunursa vatandaşları arasına “siz-biz” dedirten ayrımcılık tohumlarını atmış olur

    .

    allah söyletiyor ç-z. zaten şu anda imam hatiplerde olan bu değil mi ? fakat yine hatırlatayım bu kamuda dinsel simge kısıtlanmasınından farklı, tamamen ayrı bir demokratikleşme sorunu.

    kamuda otoritenin dini temsli dışında,(bu özel bir görevdir ve bence tarafsızlığı iş olarak görmeyecek kişilerin bu alan girmesi şart değildir,) reşit olan herkesin, kamu tarafından din yorumlarının baskısı da olmaksızın istediğini istediği gibi yapması sağlanmalıdır.

  24. Yazan:Ufuk Eskici Tarih: Oca 24, 2008 | Reply

    Başı açık olmak “normal, olağan” başı örtülü olmak “anormal” de değildir. Bunlar tercih işidir. Etrafta bu konuda saçmalayan bir sürü tip var, yok memur başörtülü olursa karşı taraf etkilenirmiş falan. Yahu anaokulu çocuğu bile bundan daha zeki olur, kim kimden niye etkileniyormuş, kadın nüfus dairesinde katibe, kimi etkileyecek? Yahut adliyede memur, belediye fen işleri çalışanı, tapu da özel kalem müdiresi, fakültede bilgi işlem uzmanı vs. Başı açık olsa ne olmasa ne? Bu konuda felsefe yapıp “efendim kamusal alan” falan diye zırvalamaya başlarsanız gülünç duruma düşer, şirretleşirsiniz.

    Vallahi bravo. Yıllarca okumuş, yazmış, profesör olmuş fakat sizin gibi düşünmeyen aydınlara “tip” dedidiniz ya. Vallahi helal olsun. Büyük başarı.

    Siz önce anayasayı ve devrim yasalarını okuyun. Bu “tip” ve “yanlış” yorumlarınızla insanları yanlış bilgilendiriyorsunuz.

  25. Yazan:FST Tarih: Oca 25, 2008 | Reply

    devrim yasalarını okuyun

    Okudum, şapka giyilecek deniyor, sizinki ne marka?

  26. Yazan:siyah_lale Tarih: Ağu 11, 2008 | Reply

    Öncelikle şunu belirtmek istiyorum, bayanların başlarına örttükleri adıüstünde başörtüdür, türban değildir! Ayrıca her hareketlerinizde batıyı örnek alırsınız, bunda neden batıyı örnek almıyorsunuz? orada başörtülü öğrenciler üniversite okuyabiliyor. Üstelik ben de öğrenciyim ve başörtülü değilim. Yani bu konuya tarafsız olarak baktığımda başörtülülere yapılan haksızlıklar gerçekten beni üzüyor. Herkes devletin önünde eşittir ve Türkiye vatandaşlarının yararlandğı her haktan yararlanabilir, eğitim gibi.. Böyle küçük konularda Türkiye’nin kutuplaşması çok saçma. Ülkeyi içten bölmek isteyenler ne yazıkki amaçlarına bir yerde ulaşıyorlar. Her Türk vatandaşı bir bütündür, dini ne olursa olsun.. Lütfen bu tür oyunlara gelmeyelim arkadaşlar. Bize armağan edilen eşsiz ülkemizi çalışkanlılığımızla ve eğitimimizle daha fazla kalkındıralım.
    Teşekkürler..

  27. Yazan:hidayet demir Tarih: Kas 22, 2009 | Reply

    anlaşılan kemalcilerin PARANOYAK hallerini yazmayı unutmuşuz..hatta bunların bir kısmı PAVLOV un köpeği gibi :
    bir hanım kendi iradesiyle başını örtmüş , bir sürü zahmetten sonra üniversite imtihanlarını kazanmış..LAAİKÇİ kemalci- üniversiteyi zorbalıkla kendi babasının malı gibi gören rektörler ve avanesi (ankaradaki bir 367 ucube mahkemesi gereği imişş..) bu başı örtülü hanımı görünce ,aynı PAVLOV deneyinde olduğu gibi , mide asidi artıyor,kuduruyor,hırlıyor,saldırıyor..

    neymiş, PARANOYAK teorilerine göre
    1-herkes başını örtmeye başlarmış , MIŞ
    2-laaik türkiyeye yakışmazmış,MIŞ ( KENDİN PİŞİR KENDİN YE GİBİ OLDU.. laaikliği kendin tarif et-kendin “copy-paste” yap – kendin dayat..)türkiyeye ne yakışacağını kemalciler mi tayin edecek?
    3-atatürk ” kastamonudan ankaraya dönerken , kızılcahamam da bir rakı içelim demiş, o arada “yahu bu kadınları unuttuk , bir kaanun da onlara yazalım : zinhar başlar kapatılmayaa..)
    öyle mi oldu gerçekten? Hani nerede DEVRİM ci (!!??) başörtüsü-yazma-çember kaanunu ??

    Atatürkün YAPMADIĞI bir şeyi yapmaya utanmıyor mu bu kemalci- zorbalar..

    367 hokkabazları hangi hakla Türk hanımları adına karar veriyor ?
    1-Başörtüsü bir moda ise moda adına nasıl karar verir?
    2-Başörtüsü dini bir gerekçe ise hani “hiçkimse dini inançlarını açıklamaya mecbur edilemez” Dİ ??
    3-Siyasi bir gerekçe ile başörtüsü takılıyorsa bu da onları hiç ilgilendirmez,herkes siyasi görüşünde serbesttir..

    kemalcilerin PARANOYAK zırvaları daha ne kadar devam edecek??

  1. 3 Trackback(s)

  2. Oca 20, 2008: Düşünceler » Tutarlılık
  3. Oca 21, 2008: Memurun Kıyafeti - İzlenimler
  4. Eki 26, 2008: Tutarlılık — düşünceler

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin