Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Namaz illâ namaz »

cami-namaz-7

  • Dünyayı kurtarmak isteyen ne çok insan var; kendini kurtarmak kimsenin hatırına gelmiyor.
  • Suriye’deki zulmü konuşalım ama sen namazı ihmal ederek nefsine zulüm ediyorsun. ALLAH ile selâmlaşma zincirini koparıyorsun.
  • 1 rekât namazı ihmal eden adam Müslümanlar safında bir gedik açmış demektir. Sana verilen kurşunu düşmana atmıyorsun demektir.
  • Sevmediğin adamı eve almazsın. Namaz kılamadığın zaman “neden huzura kabul edilmedim?” diye ağlamalısın.
  • Neden namazdan zevk almıyorum diye sorgula. Ne yedim? Rızkıma nereden pislik bulaştı? Neye baktım?
  • Namaz konusunda mü’min kardeşine de dua et. Sünnetlere kıyma. Tesbihata kıyma.

Read the rest

Zâhir ve Batın / Appearance & Essence / الظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ »

zahir-batin-2Ne değildir?

Zahir aldatıcı görünüş ve bâtın bilinmesi gereken gerçek varlık değildir.

Nedir?

Hisler ve tahayyül ile erişilebilen zâhirdir. İstidlâl (çıkarım) tarikini tutan akıl ve mantığa açık olan ise bâtındır.

Zâhir harftir, bâtın ise onun mânâsı

Bir adam pokerde eli kötü olduğu halde arttırıyor; blöf yapıyor. Rakibi görünene (zâhire) aldanmıyor; blöfünü “gördü”. Neden? Blöf yaptığı zaman boncuk boncuk terlediğini biliyordu. Yani aldatan görüntüyü yine gördükleriyle okudu ve doğru kararı verdi. Ya terlemeseydi? Bu defa da rakibinin (terlemediği için) doğru söylediğini anladığından yine aldanmayacak ve temkinli olacaktı. His ve tahayyül veçhesiyle zâhire baktı; istidlâl veçhesiyle bâtını okudu.

Zâhirî varoluş bâtınî varoluştan daha önemsiz / zayıf mıdır?

Eflatun ilk diyaloglarında görünüşe aldanmamayı, Gerçek’i aramayı öğütlemiş ama Sempozyum’da (Συμπόσιον) görünenin varlığını reddetmeyi terk etmiş. Zira zâhir olmasaydı bâtını nereden bilecektik? Aklı istidlâle, perde arkasına, muhtemel bir Gerçek’e yönlendiren “yalan dünya” ve onun zâhirî sûretleri değil mi? Şu halde zâhiri, görüneni önemsiz, aldatıcı hatta yok saymak varlıkları ve Varlık’ı anlamamak olur. Spinoza’nın Tasavvurun Tekâmülü adlı eserinde söylediği gibi: Read the rest

Kanlı Fotoğraf Yayma Aforizmaları »

kanli-foto-paylasmak

  • Bu sene Pulitzer ödülünü kazananlar can çekişen Suriyeli göçmenlerin fotoğraflarıyla alkışlandılar.
  • Acı içinde kıvranan insanların resmini çekebilen bir çakala “insan” denebilir mi? (çakalları tenzih ederim) Bir çocuk ölürken fotoğraf çekebilen sen artık insan değilsin! »
  • Kanlı foto paylaşarak bir işe yaradığını vehmeden kardeşlerimiz bilmeden zalimlere hizmet ediyorlar.
  • Âlimlerin söylediği gibi ceset, dışkı, porno resimler göz nurunu alır. Mesleği morg veya dışkı tahlili olan müstesna.
  • Ceset ve işkence görsellerini DAEŞ, İsrail ve ABD ordusu kasıtlı olarak yayar. Korku salmak işlerine gelir.
  • Acı içinde kıvranan Müslümanların fotolarını yayarak #İsrail’e hizmet ediyorsunuz çünkü öğrenilmiş güçsüzlük hissini yayıyorsunuz. “Biz adam olmayız” önkabulünü.
  • Fotoğraflarını yaydığınız cesetlerin sahibi olan Müslümanlardan izin aldınız mı? Demek ki kul hakkına girdiniz.
  • Annenizin yahut evlâdınızın cesedinin fotoğraflarının Avrupa’da, Amerika’da elden ele gezmesini ister misiniz? Siz de başkasına yapmayın.
  • 11 Eylül saldırısından sonra Amerikalılar ve Charlie Hebdo’dan sonra Fransızlar ceset fotosu yaymadı. Güçsüz görünmek istemediler. Ya siz?
  • Müslümanlar ölünce dünyanın tepkisiz kalmasının bir sebebi belki de çok FAZLA Müslüman cesedi görmeleridir? Alıştılar. Alıştırdınız.
  • Ortalama bir Alman, Japon, Fransız yılda 2 kedi ölüsü görmez ama binlerce Müslüman ölüsü görür. Katliamları sıradanlaştırıyorsunuz. Read the rest

Kötülüğün Sıradanlığı / Hannah Arendt »

Yahudiler neden kurbanlık koyun gibi ölüme gitmişlerdi? Müttefikler bundan ne ölçüde sorumluydu? “Yahudi liderler kendi insanlarının sonunu hazırlayanlarla işbirliği yapmaya nasıl yanaşmışlardı?

[…]

“Beth Hamishpath”  – Adalet Evi: Avazı çıktığı kadar bağıran mübaşirden yükselen bu sözlerle ayağa fırlıyoruz, işte hâkimler de geliyor. Başı çıplak, siyah cübbeli üç hâkim, yüksek kürsünün en tepesindeki yerlerini almak üzere, yan kapıdan mahkeme salonuna giriyor. Çok geçmeden sayısız kitapla ve bin beş yüzün üzerinde belgeyle kaplanan bu uzun masanın iki ucunda zabıt kâtipleri bulunuyor. Hâkimlerin hemen aşağısında çevirmenler var, davalı veya avukatı ile mahkeme arasında doğrudan iletişimi sağlamak üzere buradalar. İbranice yürütülen duruşmayı, diğer izleyicilerin hemen hepsi gibi, Almanca konuşan davalı taraf da, bir radyo yayını aracılığıyla herkese ulaşan simultane çeviriyle takip ediyor. Fransızca çeviri çok iyi, İngilizcesi idare eder; Almanca olanıysa tam bir kepazelik, çoğu zaman ne dedikleri bile anlaşılmıyor. (Duruşmanın hakkaniyeti için bir dünya teknik düzenleme yapıldığı düşünülürse, Almanya doğumlu bir sürü insanı olan yeni İsrail Devleti’nin, nasıl olup da sanığın ve avukatının anlayabildiği tek dile doğru dürüst çeviri yapabilecek bir çevirmen bulamadığı tam bir muamma. Çünkü Alman Yahudilerine yönelik o eski önyargı -bir zamanlar İsrail’de çok barizdi- artık önceden olduğu kadar güçlü değil, bu durumu açıklamaya yetmiyor. Öyleyse geriye tek bir açıklama kalıyor: bu önyargıdan da eski ve hâlâ çok güçlü olan “K Vitamini”, yani İsrail devlet çevrelerinin ve bürokrasisinin tabiriyle “kayırma”.) Çevirmenlerin alt sırasında, karşı karşıya ve dolayısıyla izleyicilere yanlan dönük olarak, sanığın içinde durduğu cam kabin ve tanık kürsüsü bulunuyor. Son olarak da en alt sırada, dört yardımcı savcıdan oluşan ekibiyle savcı ve -ilk haftalarda kendisine eşlik eden-yardımcısıyla birlikte savunma avukatı var. Read the rest

1 Mayıs Aforizmaları »

  • 1 mayisBugün 1 mayıs. Sivilceli ergenler polise taş atacak, polis gaz sıkacak. Göz altına alınan ilk 50 salak dünya manşetlerinde olacak.
  • Türk solu siyasî bir proje icad edemediği için 100 yıldır onun bunun kuyrukçusu olmaktan öteye gidemedi.
  • Rusların Romanya’ya atadığı sömürge valisi Çavuşesku devrilirken Türk solcuları “Çavuşesku’nun intikamı alınacak” diye slogan atıyordu.
  • Dünya solcularının aksine Türk solcuları zengindir. Nişantaşı, Bağdat caddesi ve Etiler gibi semtlerde yaşarlar.
  • Türk solcularının çoğu zengin çocuklarıdır. Çalışmazlar ve asgarî ücretin birkaç katı cep harçlıkları vardır.
  • Şimdi PKK’yı desteklediğine bakmayın, Türk solu gerçekten ırkçıdır. Kürt düşmanıdır. Kürtçe yasağını savunmuştur.
  • Türk solcularının PKK’yı desteklemesi geçici bir oportünizm. AK Parti’yi şiddetle devirme potansiyeli görüyorlar PKK’da.
  • 1-mayis-turk_soluTürkiye’de sendikal haklarda sıkıntılar yaşanmıyor mu? İşsizlik bitti mi? Sendikasız işçi yok mu? Bunlar Türk solunu ilgilendirmez.
  • 5 yıl öncesine kadar her beş ücretliden biri kayıt-dışı çalıştırılıyordu. Bugünkü durum nedir? 1 mayısta bun takip edecek solcu var mı?
  • 2002’de ancak her on ücretliden biri kıdem tazminatı alabiliyordu. AKP bunu iyileştirdi mi yoksa unuttu mu? 
  • 1 Mayısta yürüyen solcular çocuk işçilerin ve iş kazalarının takipçisi olamıyorlar. Çünkü kendileri hiç maaşla çalışmadılar. Read the rest

Amigo-Tarihçi Aforizmaları »

tarihçiler-2

  • Kut-ül Amare’yi «bir baba hindi İngiliz’e bindi» naralarıyla idrak(!) ettik. Tarihçilerimizin çoğu tarihçilik değil amigoluk yapıyor.
  • Lisanımız fakirleşti. Cephe, harb ve muharebe yerine “savaş” diyoruz. Çanakkale bir cepheydi, Kut-ül Amare ise muharebe.
  • Birçok cephede birçok muharebeler kazandık ama 1ci Cihan Harbi’ni kaybettik.
  • Muharebe kazanmak bilek ve yürek ister. Ama harbi kazanmak için para, teknoloji, medya vs gayrı askerî unsurlar gereklidir.
  • Fakir lisan ile ufku daralan tarihçilerimizin unuttuğu gerçek şu: Savaş meydanda değil masada kazanılır
  • Savaşta kahramanlık elbette önemlidir ama giydiğin zırhın, attığın okun (yahut füzenin) kalitesi de önemlidir.
  • Tarihçilerimizin sıklıkla gözardı ettiği bir başka veçhesi daha var: Ekonomi, enerji ve savaştan sonra kurulacak dünyada aktörlerin rolü.

Read the rest

Akıl Tutulması / Max Horkheimer »

Akil-Tutulmasi-Max-Horkheimer-1Bertrand Russell’da çelişkili olma cüreti var; kendi anti-diyalektik mantığının bazı yönlerinden uzaklaşabilmekte ve böylece aynı zamanda hem bir filozof hem de bir hümanist olarak kalabilmektedir. Eğer kendi bilimci teorisine tam bağlı kalsaydı, korkunç eylemler ve insanlık dışı durumlar diye birşey olmadığını ve gördüğü kötülüklerin birer yanılsama olduğunu kabullenmek durumunda kalırdı.

Bu türden teorilere göre, düşünce, iyi ya da kötü herhangi bir eyleme hizmet edebilir. Toplumdaki bütün eylemler için bir araçtır o, ama toplumsal ve bireysel yaşamın düzenini kendisi belirlemeye kalkmamalıdır: bu, başka güçler tarafından belirlenecektir. Gerek bilimsel gerekse günlük kullanımda, akıl genel olarak zihnin eşgüdüm yetisi olarak görülmektedir; bu yeti, sistemli olarak kullanılarak ve önündeki engeller, örneğin bilinçli ya da bilinçsiz duygular kaldırılarak geliştirilebilir ve etkinliği artırılabilir. Toplumsal gerçekliği yöneten güç hiçbir zaman gerçek anlamıyla akıl değildi; ama bugün aklın her türlü özgül eğilim ya da tercihten arındırılması, artık onun insan eylemleri ve hayat tarzları hakkında bir yargıda bulunma görevine bile sırt çevirdiği bir noktaya ulaşmıştır. Akıl, bu görevini, dünyamızı fiilen teslim almışa benzeyen çatışan çıkarlara devretmiştir. Read the rest

Tarihsel Kapitalizm / Immanuel Wallerstein »

Tarihsel-Kapitalizm-Immanuel-Wallerstein_717Osmanlı İmparatorluğu tam olarak ne zaman kapitalist dünya sistemine dahil oldu? Herhangi bir ülkenin belli bir bölgesini belli bir zamanda kapitalist dünya ekonomisiyle gerçekten “tümleşmiş” sayabilir miyiz? Bu sorular hem kendi içinde hem de yanıtlarını vermeye çalışırken tarihsel kapitalizm süreçlerine ilişkin çözümlemelerimizi daha bir netleştirmek zorunda kalmamız açısından önem taşımaktadır. Ama, üzerinde tartışma ve geliştirmelerin sürmekte olduğu bu çok sayıdaki ampirik sorguyu ele almanın ne yeri ne de zamanı.

İkinci tür kuşkular ise doğrudan doğruya, az önce önerdiğim tümevarımcı sınıflandırmanın yararına ilişkindir. İşyerinde özgül bir toplumsal ilişki biçimi —ücretli işçi çalıştıran özel girişimcilerin söz konusu olduğu ilişkiler— olmadığı durumlarda kapitalizmin var olduğunun söylenebileceğini kabul etmeyenler vardır. Verili bir devlet, sanayi dallarını devletleştirdi ve sosyalist öğretilere bağlılığını ilan ettiyse, o devletin, söz konusu edimler ve sonuçları yoluyla kapitalist dünya sistemine katılımını sona erdirdiğini söylemek isteyenler vardır. Bunlar ampirik değil kuramsal sorgulardır ve bu tartışma boyunca bunları ele almaya çalışacağız. Ancak, bu sorunların tümdengelimsel bir biçimde ele alınması, akılcı bir tartışma yerine karşıt inançların çatışmasından ibaret kalacağından, yerinde olmayacaktır. Dolayısıyla, tümevarımcı sınıflandırmamızın alternatif yöntemlerden daha yararlı olduğunu, çünkü bu yöntemin Read the rest

Kayıp Zamanın Peşinde /Marcel Proust »

Geçmiş Zamanın Peşinde-Marcel Proust

Nice zaman erkenden yattım. Bazı defalar, hemen mumu söndürür söndürmez, gözlerim o kadar çabuk kapanıverirdi ki kendi kendime: “İşte uyuyorum” demeğe vaktim kalmazdı. Fakat, yarım saat sonra uyku saatinin geldiği düşüncesi beni tekrar uyandırırdı. Hâlâ elimde sandığım kitabı, bir yana koymak ve ışığı söndürmek isterdim. Uyuduğum esnada okuduğum şeye dair birtakım mülâhazalarda bulunmaktan henüz kendimi alamamışımdır. Lâkin, bu mülâhazalar, kafamda, epeyce acayip bir şekle girmiştir. Bana öyle gelirdi ki eserde bahsi geçen şeyler — meselâ bir kilise, bir “quatour”, Birinci Fransuva ile Şarlken’in rekabetleri — bizzat ben imişim.

Bu kanaat, uyanışımdan sonra bile birkaç saniye sürerdi. Hem de akıl ve mantığıma hiç zıt gelmez, yalnız göz kapaklarımı birer kabuk gibi ağırlaştırır ve beni, şamdanın henüz yanıp yanmamakta olduğunu görmekten menederdi. Ve gene aynı kanaat, sanki bir tenasühten sonra, geçmiş bir hayatın düşünceleri gibi benim için anlaşılmaz bir hale girerdi. Böylece, kitabın mevzuu benden ayrılırdı. Ben, artık, ona, bağlı kalıp kalmamakta serbesttim. Derhal, görmeğe başlamışımdır ve etrafında, gözlerime tatlı gelenr rahatlık verici bir karanlık bulmaktan mütehayyirim-dir. Lâkin, bu karanlığın; belki kendine sebepsiz, anlaşılmaz ve gerçekten karanlık bir şey gibi göründüğü dimağım üzerinde daha hoş, daha dinlendirici Read the rest

Milletlerin Zenginliği / Adam Smith »

adam-smith-milletlerin-zenginligi-55

Sömürgeler Üzerine

Kısım I

Yeni Sömürgeler Kurulmasının Nedenleri

Amerika ile Batı Hint Adaları’ndaki türlü Avrupa sömürgelerinde ilk yerleşme vesilesi olan düşünce eski Yunan ve Roma sömürgelerinin kurulmasına kılavuzluk eden düşünce gibi alabildiğine belirgin ve kolay anlaşılır değildi. Bütün çeşitli eski Yunan devletlerinden her birinin elinde, olmuşu bitmişi ufacık bir toprak vardı.

Bunlardan birinde halk o toprağın kolayca besleyemeyeceği kadar arttı mı, bir kısmı, oturacak yeni bir yurt aramak üzere dünyanın uzak ve ücra bir bölgesine gönderilirdi. Çünkü kendilerini çepeçevre kuşatan savaşçı komşular dolayısıyla, içlerinden herhangi birinin, ana yurttaki toprağını pek fazla genişletmesi güçtü. Doriler’in sömürgecileri, çokluk Roma’nın kuruluşundan önceki dönemlerde barbar ve uygarlaşmamış ulusların oturduğu İtalya ile Sicilya’ya; Yunanlılar’ın öbür iki büyük kabilesi olan İyonlar’la Eoliler’in sömürgecileriyse, ahalisinin o sırada tıpkı Sicilya ve İtalya ahalisi durumunda olduğu anlaşılan Anadolu’ya ve Ege Denizi adalarına gidiyordu. Ana kentin gözüyle, sömürge her zaman için çok kayrılmaya Read the rest