Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Anneannem »

Aşağıdaki metni, beş  vakit namazındaki anneannesinin aslında Türkleştirilmiş  ve müslümanlaştırılmış bir Ermeni kızı  olduğunu öğrenen Fethiye Çetin’in, 2004 yılında Metis Yayınları’ndan çıkan “Anneannem” adlı kitabının 43 ila 46. sayfalarından alıntıladım.

“Anneannem”, Fethiye Çetin’in, anneannesinin geçmişi hakkındaki gerçeği öğrenmesinin ardından yaşadığı şaşkınlık sonrasında ondan 1915 ve sonrası hakkında öğrendiklerini aktardığı, anlaşılması son derece basit gerçeklikleri tasvir eden ve bu şekilde o dönemi ve çekilen acıları anlamayı kolaylaştıran önemli bir kitap. Aşağıda aktarılanların tamamı ailenin Ermeni Tehciri esnasında yaşadıklarından derlenmiş olup, pek çok yerde yaşanan benzeri hadiselerin bir tek köy özelindeki ifadesi gibidir. (S.K.)

*     *     *

ANNEANNEM’den…

Heranuş, o yıl üçüncü  sınıfı da başarıyla bitirmişti. Çok çabuk öğrenen ve sorumluluk sahibi bir çocuk olduğundan ev işlerinde annesine yardım etmekle kalmıyor kardeşleri ile ilgileniyor, onlarla oyunlar oynuyor, okulda öğrendiklerini onlara da öğretmeye çalışıyordu. Onun üzerine aldığı işler konusunda kimsenin gözü arkada kalmazdı.

Havaların ısındığı  ekinlerin büyüdüğü günlerden bir gün, jandarma köyü bastı. Çok iyi Türkçe konuştuğu için o güne kadar vergi tahsildarlarıyla ve diğer yetkililerle köylüler adına ilişki kuran köy muhtarı Nigoros Ağa, köy meydanında toplanan köylülerin Read the rest

Elektronik Kafeslere Mahkum Olmak »

Elektronik teknolojileri geliştikçe, bu teknolojilerin yarattığı olumlu ya da olumsuz sonuçlarla karşılaşıyoruz. Cuntacılarla, çetecilerle mücadelede dinleme ve izlemenin getirdiği kimi avantajlar, hemen hepimizi bu teknolojilerin iyi bir şey olduğuna ikna etmiş vaziyette. Her köşe başında rast gelmeye başladığımız mobese kameraları sadece Türkiye’de değil, dünyanın gelişmiş tüm ülkelerinde günlük hayatın vazgeçilmezleri arasına girdi. Google’ın kimi uygulamaları ile dünyanın herhangi bir yerindeki kimi kamera görüntülerine Read the rest

Türkiye’nin, Atatürk’ün alakasız mirasçılarından daha fazlasına ihtiyacı var »

 Tercüme: İbrahim Uslu (3H Hareketi)

Türkiye’nin iktidar partisi bir kez daha Türk Ordusu ile çatışmaya girdi. Bu, Recep Tayyip Erdoğanın Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP) 2002 yılında gücü elde etmesinden hemen sonra başlayan güç mücadelesinin son bölümünden daha fazlası olduğu görülüyor.

Bu durum, yeni-İslamcılar ile laiklerin arasındaki irade savaşından da fazlası; hatta tekrar baş gösteren yeni ve tehlikeli bir anayasa krizinden de fazlası. Bu, herşeyden öte, iki uyumsuz rakip müessesenin üstünlük için sürtüşmesi: Biri kendilerini  (Modern Türkiye’nin babası) Mustafa Kemal Atatürk’ün laik, cumhuriyetçi mirasçıları olarak gören geleneksel şehirli seçkinler; diğeri muhafazakar ve Anadolunun dine bağlı gelenekleri ile modern fakat Müslüman orta kesimini birleştiren yeni AKP müessesesi.

Bu yeni kronik krizin temel nedenlerinden biri birinci grubun, Kemalistlerin, seçilememesi: AKP tarafından iki genel seçimde bozguna uğratıldıktan sonra, orduyu ve yargıyı dürtükleyerek, korkunç ilgisiz partilerinin oy sandığında kaybını önleyip yerini sağlamlaştırmak dışında, hiçbir stratejileri yok.

Avrupa’da kendiliğinde sessiz ve dile getirilmeden oluşan genel kanı, Türkiye’nin gerçek kimliğini belirleme mücadelesine girişmiş durumda olduğu. Ama Türkiye’nin bugün yaşadığı gerçek drama daha basit: AKP’ye karşı yeterli etkin muhalefetin olmayışı. Bir tane çıkıncaya kadar da, krizden krize savrulmaya devam edecek.

Bu geçiş mücadelesinde son ateşin kıvılcımı, Erdoğan hükümeti tarafından, askeri ve güvenlik servisleri ile bağlantılı ulusalcıların AKP’yi devirmek için hazırladıkları iddia edilen darbe planlarının Read the rest

Kendimi savcıya şikâyet ettim! »

“… Muhterem heyet bir düşünün bakalım 2 kilo ağırlığında bir tavuk. Tezgâhı yok, torbası yok, öğretmeni yok, okula gitmesi yok, tırrrak yumurtayı arkadan bırakıyor.”   Tuğgeneral Sabahattin Bey gülmeye başladı. Adam nasıl gülüyor biliyor musun? Neredeyse mahkemeyi bozacak. Gizli gizli gülmeye çalışıyor. Diğerleri de tebessüm ediyorlar. Savcı kalktı ayağa “muhterem heyet bu adamı konuşturmayın bu şuurlu bir Nurcudur, Nurculuğun propagandasını yapıyor. Lütfen konuşturmayın” dedi.   Adam konuşmasaydı belki de paşa mahkemeyi bozacaktı. Adam başladı dır dır ötmeye. Paşa hala gülmesini gizlemeye çalışıyor. Tabi Savcı öyle çıkışınca Hakim Bey “Necmettin bey sadede gel” dedi. Dedim “efendim sadetteyim.” …” TAMAMI

Tenzîh ve Teşbîh: Sanat’ta Ayrıntı (3) »

Nefes alma kültürü ve Bilgisayar programcılığı

Neden bir nefes alma kültürü geliştirmedik bu güne kadar?

  • – Lütfen, önce siz nefes alın. İstirham ederim.
  • – Ah! Dünyada olmaz. Siz misafirsiniz. Önce siz nefes alacaksınız.
  • – Beni mahçup ediyorsunuz ama…

Seçme imkânı bulunmayan durumlarda İnsan özgür olamaz. Bir nefes alma kültürü geliştiremediysek bundandır. Kültür Mânâ’nın başladığı yerdedir. Madde’ye Anlam, İnsan’a Özgürlük yüklenen noktada. Özgürlük sayesinde hayvanların determinist dünyasını ve hayvanlığı BİLEREK, İSTEYEREK terk eder Read the rest

“Hayat yaşamaktır” diyenlere… »

Biz ona iki yol gösterdik. O sarp yokuşa göğüs geremedi. (Beled 10-11)

Hayır, 16 Mart 1988’i hatırlamıyorum.
 
Ama haberin duyulduğu günün ertesini çok iyi hatırlıyorum. Okulun yemekhanesine gidiyordum. Yemekhaneye girerken kantinin içinden geçerdik. Bir buçuk sene boyunca bir türlü kapıp oturmayı başaramadığım yirmi otuz iskemle ve girişte sol tarafa yerleştirilmiş bir Atatürk büstünün manasızca dikelendiği, yerlere atılmış çöp dağlarının arasında sigara çiğnemekle meşgul insanlarla tıklım tıkış dolu bir mekandı kantin dediğimiz yer. Kaynamaktan leş gibi olmuş çaylarımızı ufak, mağara kovuğu misali bir delikten bize uzatan suratsız çaycıdan alır, şansımız varsa büstün kenarlığına ilişecek bir yer bulurduk oturmak için.
 
Sonra değişti o sene her şey.
 
Kantinimiz sosis kokularının sigara dumanına eşlik ettiği korkunç gürültülü, ışıltılı bir kafeye dönüşüverdi birkaç hafta içerisinde. Ben değiştim, kantin değişti, nalet suratlı kantinci değişti. Masalar, sandalyeler, tezgah değişti. Kantinin uğultusu değişti. Uğultunun insanları bile değişti.
 
Bir gece önce Halepçe ile ilgili haberleri dinlemiş sabah erken çıkmıştım evden. Öğle arasında kantinin bir köşesinde oturan aylardır beni aforoz etmiş eski şamata arkadaşlarım o sıralar çok meşhur olan Opus’un bir şarkısında tempo tutmuş masalara vurarak avaz avaz bağırıyor eğleniyorlardı.
 
Live is Life.
Nan naa nanana
 
Yaba dap dap dap life!
Nan naaa nanana
 
Hayat yaşamaktır. Kalbim Read the rest

Faşizm, Kemalizm, Atatürkçülük »

“…Zamanımızın bir Alman tarihçisi, gerek nasyonal sosyalizmin ve gerek faşizmin, Mustafa Kemal rejiminin az çok değiştirilmiş birer şeklinden başka bir şey olmadıklarını söylüyor. Çok doğrudur. Çok doğru bir görüştür…TAMAMI

Ermeniler geri dönerse halimiz nice olur? »

Kritize.Net ve 3H Ekibi‘nden ilginç bir röportaj:

“…Amerikan Dış  İlişkiler Komitesinde kabul edilen “Ermeni Soykırımı Tasarısı” hakkında ne düşünüyorsunuz, bu tasarının kabul edilmesi ABD-Türkiye ilişkilerini nasıl etkiler?

Bu konuda söylenebilecek en doğru söz “Dinsizin hakkından imansız gelir.” Türkiye’nin soykırım konusundaki tavrı inanılmaz bir ahlaksızlık ve aptallıktan ibarettir. Dünyaya bu bakış açısını kabul ettirmek imkânsız olduğu gibi Türkiye’yi sözüne güvenilmez, alçak ve ahlaksız konuma düşüren bir tavırdır….”

Röportaj buradan okunabilir: Kritize.Net

DUYURU: Nefret Suçlarına Karşı İstanbul’da toplantı »

http://www.nefretme.org/

21 Mart – Dünya Irkçılıkla Mücadele Günü vesilesiyle 20 Mart cumartesi günü düzenleyeceğimiz aşağıdaki etkinliğimize davetlisiniz.

Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe Girişimi ve Sosyal Değişim Derneği

Program:

» Panel: Nefret suçu nedir? Niçin önemlidir?

Konuşmacılar:

  • Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu – Medyada nefret söylemi
  • Arş. Gör. Ulaş Karan – Nefret suçlarının hukuki boyutu

» Platform üzerine sunuş: Nefret suçlarına karşı nasıl bir platform?

Devamını okuyun ».

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

 

Bir pazartesiden uzun, 1000 yıldan kısa hikâyeler »

Emrah Tekin

Tasfiye Dergisi 23. Sayı  (28 Şubat ve Edebiyat dosyası)
Hoşça kalın

Çocuk yaşta anlamaları mümkün değildi. Anlatsa mıydı? Ne diyecekti? Yutkunmak istedi, boğazı düğüm… Dilindeki de çözülmemiş… Nasıl tutuyordu kendini, bu kadar güçlü müydü? Bilemiyordu… Ne zaman döneceğini sorduklarında daha fazla dayanamayacaktı… Önlüğüne yapışmış çocukların hepsini birden kucaklamaya çalıştı. Kapının hızlıca açıldığını fark edince hemen toparlanıverdi. Bozulan eşarbını hızlı bir el hareketiyle düzeltti. Müdürün “Hâlâ burada mısın?” bakışlarına bir kez daha yakalanmak Read the rest