Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Liberal totalitarizm kendine iç düşman mı üretiyor? »

“…1990’da Komünist rejimlerin parçalanmasından sonra, yönetimi siyasetle ilişiği bulunmayan uzmanlara bırakmanın ve çıkarları eşgüdümlemenin, devlet gücünü kullanmanın başlıca formu olduğu yeni bir döneme girdik. Bu nevi siyasete tutku kazandırmanın tek yolu, insanları seferber etmenin tek yolu korkudur: Göçmen korkusu, suç korkusu, tanrısız bir cinsel azgınlık korkusu, (getirdiği ağır vergiler ve kontrol yüküyle) aşırı devlet korkusu, çevre felaketi korkusu, tâciz korkusu (siyaseten doğruculuk, korku siyasetinin liberal formuna örnektir)….”

Liberal çokkültürcülük, eski bir barbarizmi insan yüzüyle maskeliyor (Slovaj Zizek)

Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın

Romanların yani nâm-ı diğer Çingenelerin Fransa’dan sürülmesi liberal medyadan üst düzey politikacılara kadar – ki sırf sol siyasetçilerden ibaret de değillerdi – Avrupa’nın her kesiminden tepki topladı. Ama gelin görün ki ülkeden ihraçları yine de sürdü. Avrupa siyasetinin, buzdağının ancak görünen Read the rest

Şefkat Tepesi’nin Turkish Kovboyları »

Son üç yıldır televizyon ile olan bağlarımı hemen hemen tamamıyla kopardım. En son Kuzey Irak’a yapılacak bir operasyon gündemdeyken çok seyredilen kanalların bir tanesinde akşam haberlerinde bir operasyon görüntüsü verdiklerini hatırlıyorum. Benim için televizyon ile iplerin koptuğu gece o geceydi. Görüntülerde bir grup PKK lıyı takip eden asker operasyona girişiyor, biraz daha uzaktan ise kameraman ve muhabir operasyonu nefes nefese takip ederek “sunuyordu.” Sanırım on beş dakika bu kovalamaca ile geçti. Muhabir sanki safariye çıkmış bir avcıymış ta kaçanlar av hayvanıymış gibi “şu anda ileride gördüğünüz kayaların arkasına saklandılar, Mehmetçik şuraya konuşlandı, böyle siper aldı, şimdi ateşe başladılar, burada çok çetin bir kovalamaca yaşanıyor, hiç şansları yok, kıstırıldılar” gibi çirkin, ahlaksız ve insanlıktan uzak bir heyecan haliyle dakika dakika sunmaya devam etti. Fona haber bültenlerine hazırlanırken heyecanlı mı heyecanlı hani ucuz Hollywood filmlerinde sıkça rastlanan türden bir müzik konulmuştu. Beş on dakika mı daha fazla mı bilemiyorum sürdü bu “av macerası”. Ve nihai sahne iki gerillanın yerde yatan cesetleri ile bitti. Av sona ermiş, zafer kazanılmıştı. Spiker mutlu, Mehmetçik mutlu, kameraman arkadaş mutlu. Eh o ekranın arkasında aynı zevk ve heyecanla bu görüntüleri seyrettiği tahmin edilen seyirci de mutlu olmalıydı elbette.

Haberlerin bir tür showa dönüştürülmesi ve beyin yıkama amaçlı bu kadar alçakça kullanılması benim için artık sabır taşının son çatlama noktasıydı. O günden sonra haberleri dahi daha çok yazılı basından ve mümkün olduğunca “çıplak” takip etmeye başladım.

Ara ara internet ortamında kimi diziler hakkında çıkan tartışmalara seyretmediğim için müdahil olmasam da bazı dizilerin çok tartışıldığını, insanlarda neredeyse infial uyandırdığını biliyorum. Tek Türkiye dizisi bunlardan biriydi. Dün misafir gittiğim bir evde ise STV’nin bir başka dizisine şahit oldum. Adı Şefkat Tepe. Adına bakarak diziyi duygusal, bizleri Yeşilçam filmlerinin buğulu gözlü artistleri Read the rest

Sokakta yaşayan çocuklar (3) »

Adı:                 Üzeyir Öz

Mesleği:          Sosyolog. Ayvansaray Çocuk Bakım İstasyonu’nda çalışıyor.

Yaşı:                30-35

 Şeyma Tamer:      Kısaca kendinizden bahseder misiniz? Bu tarz bir çalışmada yer almaya nasıl karar verdiniz? Neden sokak çocukları?

Ü.Ö.     İsmim Üzeyir Öz, Sosyologum. Bu projeye ben üç sene önce arkadaşım vasıtasıyla dahil oldum. Özellikle sokak çocukları olsun diye başlamadım, sosyal hizmetlerde başladım buraya yönlendirildim. Diğer kurumlarda çalışan arkadaşlarımız da var, burada başlayıp başka kurumlara geçen Read the rest

Sokakta yaşayan çocuklar (2) »

Adı:                 Yusuf Ahmet Kulca

Mesleği:          Pedagog. Gazeteci. Ayvansaray Çocuk Bakım İstasyonu’nda çalışıyor.

Yaşı:                50

 

Şeyma Tamer:  Kısaca kendinizden bahseder misiniz? Bu tarz bir çalışmada yer almaya nasıl karar verdiniz? Neden sokak çocukları?

Y.A.K.  15 Ocak 1961 yılında Keşmir’de dünyaya geldim. Babam da Çin Halk Cumhuriyeti Uygur-Sincan Özerk bölgesinden Keşmir’e göç eden ailelerden ve ben orda dünyaya geldim, 7 yıl kaldım aşağı yukarı Keşmir’de. Ama vatansızlık, çünkü Hindistan hükümeti bize vatandaşlık vermeyince Read the rest

Sokakta yaşayan çocuklar (1) »

Sunuş: Sokakta yaşayan çocukların gözlerine dikkatle baktınız mı hiç? Yoksa arabanıza yaklaştıklarında merkezî kilit sistemine basıp hızlananlardan mısınız? O rahatsız edici gözlere biraz bakın. Bize bizden bir şeyler yansıtıyorlar sanki?

Bizim “en alttakiler” onlar. Bizi kâh korkutan, kâh üzen ama daha çok acıma duygusu uyandıran. Önceden belirlenmiş davranışlar sergiliyor o çocukları görenler. Kendilerini aklayacak savunma mekanizmaları harekete geçiyor:  “Kazık kadar adam olmuş, bir iş bulup çalışsa ya! Bu hale düştüyse kendi suçu değil mi biraz da?”. Ya da bir başka şemsiye açılıyor, “düzene”, hükümete, kapitalizme sövüyor vicdanını duymak istemeyenler.

Şeyma Tamer ise sessizce ve dirayetle “başka bir yol olmalı” diyenlerden. Okuyacağınız yazı dizisi çareler, çözümler öneren ve tam da bu sebeple oldukça sıra dışı olan bir çalışma. İçerik itibariyle alışılagelmişin ötesinde, İnsan’ı, İlim’i, Akıl’ı ve Vicdan’ı merkeze alan bir… ödev. Evet, Şeyma Avrupa İslam Üniversitesi, Psikoloji Bölümü 1. Sınıf Öğrencisi. Bu sebeple Şeyma’nın bir öğrenci olması da umut verici. Karşılaştığı güzel insanlar, Üzeyir Öz ve Yusuf Ahmet Kulca, yürütülen projeler, yapılanlar ve yapılacaklar kadar güzel. Hayra vesile olması umuduyla yayına giriyoruz.(MY)

Önsöz (Şeyma Tamer)

Sokakta gördüğümüz zaman kimimizin kafasını çevirip yoluna devam ettiği, kimimizin acıyarak baktığı, kimimizin korktuğu, kimimizin kızdığı sokak çocukları ve onların yaşama tutunma çabaları… Bu konuda nelerin yapılabileceği ve bu sorunun nasıl çözülebileceğini öğrenmek için iki değerli insanla mülakat gerçekleştirdim. Söylediklerini mümkün olduğu kadar değiştirmeden, olduğu gibi aktardım ki söylediklerinin büyüsü bozulmasın ve benim onlarla görüşürken hissettiğim duyguları bu mülakatı okuyan herkes de hissetsin.

Mülakatı iki ayrı kişiyle gerçekleştirdim, Üzeyir Öz ve Yusuf Ahmet Kulca. Yusuf Bey ile mülakatı gerçekleştirmek için birlikte çay bahçesine doğru giderken Read the rest

Ateş Böceği Mezarlığı »

Akiyuki Nosaka’nın aynı adlı romanından Isao Takahata’nın yönettiği, müzikleri Michio Mamiya tarafından bestelenen, Stüdyo Ghibli  yapımı eşsiz, etkiliyeci, hüzünlü… bir animasyon. Bir animasyona dram hiç yakışmıyor ama bir dram da bir animasyonda ancak bu kadar güzel ve etkileyici bir biçimde anlatılabilirdi…

  

21 Eylül 1945. Öldüğüm geceydi. 

Seita’nın öldükten sonra meyve şekeri kutusunun açılması sonucu boş kutunun içinden dışarı çıkan ateşböcekleriyle başlangıcı yapılan hikayesi, kendisi tarafından anlatılan. Kızkardeşi Setsuko’nun ellerinden tutarak geçmişine yaptığı yolculuk. Yaşayan birinin değil, ölmüş birinin hikayesi, kimsenin anlatmasına imkan olmayan ve bu yüzden kendi hikayesini kendisi anlatan Read the rest

Dead Man (Jim Jarmusch) »

Pencereden dışarı bak! Bu sana sandalda olduğun zamanı hatırlatmıyor mu? Ve sonra o gece geç vakitte uzanıp tavana bakıyordun ve kafandaki su çevrendeki manzaradan pek farklı değilken, kendi kendine şöyle demiştin:

Sandal yerinde durduğu halde, nasıl oluyor da manzara akıp gidiyor?

 Gözlerini her açışta değişen yüzler. Uzun bir yolculuk. Olması gereken kadar. Kaçmak eskinin etkisinden ki, bu cehenneme gelebilecek kadar,  geçmişinden kaçmaya çalışmak. Yabancı her surete bakarken, dönemin insan profilinin tek tek karşınıza çıkması. Eski bir zaman bu. Cafcaflı renklere gerek yok. Conconlu kelimelere de. Her şey olması gereken kadar. Siyah beyaz bu yüzden film. Siyah ve beyaz.

Naif, ürkek, çekingen, kendine güvensiz  ve korkuyla adım atmak yeniye. Gözlerde görünen tek şey, yeni adımlarla, bilinmezlik. Hayatın ne sunacağını bilmeden adım atmak/bakmak.

William Blake, muhasebeci olarak geldiği bu yerde işsiz kalır, yerine çoktan biri alınmıştır. Tekin olmayan dünyada tek başınadır artık. Sonra birden değişir her şey, beklenmeyen bir biçimde. Anlamsız bir şekilde hatta, kağıttan güller yerlere/çamurlar içine savrulur, gökten bir yıldız kayar, bir at uzaklara koşar… Hayat artık eskisi gibi değildir, tek gecede yeniden yazılır sayfaları kaderinizin. Read the rest

Kağıttan kaplan nasıl yapılır? »

“…Süheyl Batum ve avanesinin beklenmedik, bir anda ağzından çıkanlar tasarlanmış bir düşüncenin mahsulü değil, bastırılmış bir duygunun dışa vurumudur!…”

Ne demişti Süheyl Batum: “Koca bir askeri yıktılar, meğer kâğıttan kaplanmış, biz bunu asker zannedermişiz, meğer ABD içini oymuş. O koca ağacı hop diye yıktılar…”

‘Merd-i kıpti şecaat arzederken sirkatin söyler’ derler değil mi böyle durumlarda. Candaş Tolga Işık,Hıncal Uluç, Oktay Ekşi üçlüsünü koyun bir kenara, Yazar taifesini bu gibi müşkil hallerden koruyan bir Editör büyük nimet. Yazılan, çizilenlerle çam devireceğinizi anladıkları anda sizi uyarabiliyorlar. Siyasetçilerin ise böyle bir lüksü Read the rest

Cemile Bayraktar bağımsızlığını ilan etti »

Mısır domino etkisi yapmaya devam ediyor. Snibe ile Tunus’a ilham olan Suzan Başarslan‘dan sonra yazarlarımızdan Cemile Bayraktar da bağımsızlığını tek taraflı olarak ilan etti. Bu yeni devleti resmen tanıyıp tanımamak konusunda henüz karar vermedik ama küresel güçlerin baskısı artıyor. Sitesini gezip fikrinizi belirtin, tartışmanın dışında da kalmayın. Sitenin adresi: Çöl tutanaklarına şahit ol diye… Web icad oldu, mertlik bozuldu!

Derin Düşünce 4 Yaşında »

Bundan 4 yıl önce ocak ayında deneme yayınlarına başlamıştık. Tam olarak “şuraya gideceğiz” ya da “şöyle bir site olmak istiyoruz” gibi bir hedef yoktu zannediyorum. Hatta ilk başta “Derin Demokrasi” adında bir kâğıt dergi olacaktı. Site yanında bir tür “aksesuar” olabilirdi.

 Türkiye için sıkıntılı yıllar olduğunu hatırlıyorum. Terör, Kuzey Irak’a askerî harekâtlar, Hrant Dink’in öldürülmesi, Yobaz laiklerin yol açtığı kamplaşmalar… Türk Silahlı Kuvvetleri sürekli darbe yapmakla tehdit ediyordu halkı. Yüksek(?) yargı bugünkü gibi halkın iradesine direniyordu.

Mustafa’nın sitesinde tanışmış bir avuç insandık. Basının bir kısmına hakim olan ırkçılığa, İslâm düşmanlığına, Kürt nefretine, Hristiyan korkusuna ve diğer önyargılara karşı bir şeyler yapmaktı amaç. İnsanları okumaya, düşünmeye teşvik etmek, zihinlere giydirilen deli gömleklerinden kurtulmaktı.

Kâğıt dergi hiç doğmadı. Site hızla ilerledi. Yorumcuların ve özelden bize yazan sessiz okuyucuların katkılarıyla, yön vermeleriyle Derin Düşünce zenginleşti. Yola başlarken yanımızda Read the rest