Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Kandil… »

Yazan: Snibe

Sen ki benim her şeyimsin.
Ne kalemim yeter anlatmaya seni, ne kelimeler, ne de bu acziyetle ben.
Ve evet ne de gözyaşlarım anlatabilir Sen’i ve sana olan ihtiyacımı.
Sen benim gören gözüm oldun, yürüyen ayağım, kalem tutan elim. Yalan yok!
Sen benim her şeyim oldun, anlatabilir miyim seni? Yok, mümkün değil!
Yeter mi söylemek istediklerimi anlatmaya aldığım nefes ve soluduğum hava?
Nasıl anlatmalı Seni ve Sen’in verdiklerinin beni mahcup da etse yer yer, ne kadar mutlu ettiğini.
Üzülsem de bazen bu hayat denilen rüyada yaşadıklarıma, Sen’siz göremediğim bir rüya bu, sensiz görülemeyecek olan. Kimi kabus kimi uyanmak istemediğim perili bir düş… Her rüyadan uyanma vakti vardır, biliyorum, bundan da uyanacağım, ama şimdi nasıl Sen’inle varsa bu rüyam, uyandığımda da beni karşılayan Sen ol ne olur…
Ki Sen benim her şeyimsin.
Her şeyim…
Bugün kandil, sana gelenleri karşılayan Sen ol ne olur, Sen ve sevdiklerin…
 
Senin…

DUYURU: Sevan Nişanyan’dan Şirince’ye davet »

9 Mart’tan önce Şirince’ye gelin. Varlığınızla bize güç verin. Bu zor ve güzel günlerde yanımızda olun.
 
BANALLİĞİN ZAFERİ
Son anda beklenmedik bir gelişme olmazsa Nişanyan Evleri önümüzdeki on-onbeş gün içinde yıkılacak. Selçuk Kaymakamlığı 18 Ocakta yıkım işini ihale etmiş. İşi alan müteahhidi gidip bulduk. Eski bir gardiyanmış; konuşulabilecek biri izlenimini vermedi.
İlk partide ana binamız olan Köşk’ü, ilk göz ağrımız Kerevetli Ev’i, bir de Nesin Vakfı’nın malı olan Hamamlı Ev’i yıkacaklarmış. İl Özel İdaresi ihale şartnamesine bilhassa not düşmüş, bunlar tamamen yıkılacak, yarım iş yapılmayacak, molozu da kaldırılacak diye. Yanısıra köyde başkalarına ait birkaç çardak, müştemilat vs. yıkılacakmış. Bunlar ilk raunt. Daha sırada İlyastepe’deki bağevleri, mermer havuz, kule, kümesler, personel evi ve kendi evim var. Yaza kalmaz onlara da sıra gelir.
“Yok canım daha neler” diyor insan tabii. Biz de hep öyle Read the rest

Roman Yazarı ve Okur »

Bir roman yazarı, kurmaca bir eser meydana getirirken sorumsuz davranabilir mi? Ne kadar özgürdür ya da? Elbette yarattığı karaktere en akla gelmedik şeyler yapabilir, onu aç-susuz bırakabilir, aşktan karakterinin aklını başından aldırabilir, en olmadık trajedileri kahramanına yaşatabilir hatta onu öldürebilir… Yazara sınırı hatırlatan nokta neresidir/kimdir? Bu noktada devreye okuyucu girer. Her yazar okunmak amacıyla yazar. İster belirli bir kesim için, isterse kendisinden sonra gelecek kuşaklar için yazsın. Amacı okunmak ve etkilemektir. Bu amaç, eserini yaratırken yazarın sınırlarını belirler. Heinrich Mann, “yazarlar olarak başkalarına etki etmemizin şartı, tabii ki edebiyat yetimizdir. Çoğu yazarın sorunlara yanıt aramak için iyi niyetli bir biçimde hazırladığı bildirgeleri ya başarısız kalmış, ya da tersine yazar konuyu bizzat kendisi duyarak yaşamış, bu meseleyi kendi içerisinde yeniden yaratmış, kendine özgü sanatın aracılığıyla gözlerinizin önüne sermiştir. Bununla birlikte yazar, yalnızca günümüz okuyucu kitlesini değil, daha sonra gelecek okuyucuları da hesaba katmak isterse, işte o zaman eseri olağanüstü ve güçlü olmak zorundadır.”[1] der. Çünkü yazar, “hayâlinde arzularını ve bunların gerçekleşmesini kurar ve bu hayâlleri edebi araçlarla öylesine işler ki okuyucuyu da burada kendi arzularını bulur ve tatmin olur, hem de utanmayacağı Read the rest

Bu pazartesi söz Cemile Bayraktar’da »

Yazarlarımızdan Cemile Bayraktar’ın 28 şubat ve başörtüsü yasakları ile ilgili Genç Yaklaşım dergisine verdiği röportajı buradan indirebilirsiniz.

El Secreto de Sus Ojos / The Secret in Their Eyes »

Juan José Campanella’nın yönettiği 2009 yapımı Arjantin İspanyol yapımı 2010 yılı EN İYİ YABANCI FİLM dalında Oscar kazanmış bir film. Haklı bir ödülün sahibi. Konusu, 1999 yılında Buenes Aires’te 1974’te yaşanan tecavüz ve cinayet vakasını araştıran Benjamin Esposito’nun geçmişte yaşadığı bu olayı roman olarak yazmasıdır.

Hüzünlü, güzel gözlü bir kadın, bir tren garı ve elinde bavulu olan bir erkeğe veda. Silik ve iç içe geçen geçmişe dair görüntüler… Kimin hikayesi bu? Karalanan geçmiş kimin hikayesi, geride bırakılan kimin gözleri?

21 Haziran 1974. Ricardo Morales’in karısı Liliana Colotta ile son kahvaltısı, son anlar, yaşanırken bilinmeyen. Planlar, hayata dair küçük endişeler, her zamanki işler… Kim yaşarken bunun son anı olduğunu bilebilir ki? Birden bozuluveren büyülü anlar, öyle hızlı geçiş ki acının yüzüne, şaşırıp kalmak olduğunuz yerde. Şaşırtıcı ve acıtıcı anlar.

Kimi zaman hayatınızın bir anına takılı kalırsınız ve o an, yer yer silinmiş izlenimi verse de aslında hiç uzaklaşmaz belleğinizden. Hatıraların harika görüntülerini birden o an takip eder ve mutluluğunuz mutsuzluğa çevrilir. Aşamazsınız. Korkarsınız. Anıları, yazdığınız defterden yırtarak unutabilir misiniz ya da nasıl daha farklı anlatabilirsiniz yaşananları? Read the rest

Generaller de hesap verir! »

Eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Halil İbrahim Fırtına, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek, Genel Kurmay Özel Harp Dairesi Başkanı emekli Korgeneral Engin Alan, Süha Tanyeri, Feyyaz Öğütçü, Mehmet Otuzbiroğlu, Şükrü Sarıışık, Kadir Sağdıç’ın da aralarında bulunduğu 133 sanık hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. Eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, Orgeneral Nejat Bek ve Orgeneral Ergin Saygun’un da aralarında bulunduğu 29 sanık hakkında ise yakalama kararı çıkarıldı. TAMAMI

Mısır’da Yıkılan Neydi? »

Doğulu toplumlar hakkında var olan kalıplar 2011 yılının henüz başında büyük yıkıma uğradı. Rehavet içindeki donuk Arap halkları Batı destekli diktatörlere karşı ayaklandılar. Tunus’ta yönetim değişti. Mısır’da ise hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Artık kolay kolay kimse “Doğulu toplumlar…” diye söze başlayamayacak. Oryantalizmin sonu geldi.

 Tunus’ta kendini yakarak olayları fitilleyen kişi yozlaşmış yönetimlere doğrudan eleştiri getirmek için bunu yapmadı. Kendi ekonomik durumunun aczinden bunu yaptı. Ama aklı başında her Arap biliyor ki Arap toplumlarındaki yoksulluğun temelinde otokratik dolayısıyla yozlaşmış yönetimler yatıyor. Yalnızca petrol tarlalarına sahip olanlar Read the rest

Liberal totalitarizm kendine iç düşman mı üretiyor? »

“…1990’da Komünist rejimlerin parçalanmasından sonra, yönetimi siyasetle ilişiği bulunmayan uzmanlara bırakmanın ve çıkarları eşgüdümlemenin, devlet gücünü kullanmanın başlıca formu olduğu yeni bir döneme girdik. Bu nevi siyasete tutku kazandırmanın tek yolu, insanları seferber etmenin tek yolu korkudur: Göçmen korkusu, suç korkusu, tanrısız bir cinsel azgınlık korkusu, (getirdiği ağır vergiler ve kontrol yüküyle) aşırı devlet korkusu, çevre felaketi korkusu, tâciz korkusu (siyaseten doğruculuk, korku siyasetinin liberal formuna örnektir)….”

Liberal çokkültürcülük, eski bir barbarizmi insan yüzüyle maskeliyor (Slovaj Zizek)

Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın

Romanların yani nâm-ı diğer Çingenelerin Fransa’dan sürülmesi liberal medyadan üst düzey politikacılara kadar – ki sırf sol siyasetçilerden ibaret de değillerdi – Avrupa’nın her kesiminden tepki topladı. Ama gelin görün ki ülkeden ihraçları yine de sürdü. Avrupa siyasetinin, buzdağının ancak görünen Read the rest

Şefkat Tepesi’nin Turkish Kovboyları »

Son üç yıldır televizyon ile olan bağlarımı hemen hemen tamamıyla kopardım. En son Kuzey Irak’a yapılacak bir operasyon gündemdeyken çok seyredilen kanalların bir tanesinde akşam haberlerinde bir operasyon görüntüsü verdiklerini hatırlıyorum. Benim için televizyon ile iplerin koptuğu gece o geceydi. Görüntülerde bir grup PKK lıyı takip eden asker operasyona girişiyor, biraz daha uzaktan ise kameraman ve muhabir operasyonu nefes nefese takip ederek “sunuyordu.” Sanırım on beş dakika bu kovalamaca ile geçti. Muhabir sanki safariye çıkmış bir avcıymış ta kaçanlar av hayvanıymış gibi “şu anda ileride gördüğünüz kayaların arkasına saklandılar, Mehmetçik şuraya konuşlandı, böyle siper aldı, şimdi ateşe başladılar, burada çok çetin bir kovalamaca yaşanıyor, hiç şansları yok, kıstırıldılar” gibi çirkin, ahlaksız ve insanlıktan uzak bir heyecan haliyle dakika dakika sunmaya devam etti. Fona haber bültenlerine hazırlanırken heyecanlı mı heyecanlı hani ucuz Hollywood filmlerinde sıkça rastlanan türden bir müzik konulmuştu. Beş on dakika mı daha fazla mı bilemiyorum sürdü bu “av macerası”. Ve nihai sahne iki gerillanın yerde yatan cesetleri ile bitti. Av sona ermiş, zafer kazanılmıştı. Spiker mutlu, Mehmetçik mutlu, kameraman arkadaş mutlu. Eh o ekranın arkasında aynı zevk ve heyecanla bu görüntüleri seyrettiği tahmin edilen seyirci de mutlu olmalıydı elbette.

Haberlerin bir tür showa dönüştürülmesi ve beyin yıkama amaçlı bu kadar alçakça kullanılması benim için artık sabır taşının son çatlama noktasıydı. O günden sonra haberleri dahi daha çok yazılı basından ve mümkün olduğunca “çıplak” takip etmeye başladım.

Ara ara internet ortamında kimi diziler hakkında çıkan tartışmalara seyretmediğim için müdahil olmasam da bazı dizilerin çok tartışıldığını, insanlarda neredeyse infial uyandırdığını biliyorum. Tek Türkiye dizisi bunlardan biriydi. Dün misafir gittiğim bir evde ise STV’nin bir başka dizisine şahit oldum. Adı Şefkat Tepe. Adına bakarak diziyi duygusal, bizleri Yeşilçam filmlerinin buğulu gözlü artistleri Read the rest

Sokakta yaşayan çocuklar (3) »

Adı:                 Üzeyir Öz

Mesleği:          Sosyolog. Ayvansaray Çocuk Bakım İstasyonu’nda çalışıyor.

Yaşı:                30-35

 Şeyma Tamer:      Kısaca kendinizden bahseder misiniz? Bu tarz bir çalışmada yer almaya nasıl karar verdiniz? Neden sokak çocukları?

Ü.Ö.     İsmim Üzeyir Öz, Sosyologum. Bu projeye ben üç sene önce arkadaşım vasıtasıyla dahil oldum. Özellikle sokak çocukları olsun diye başlamadım, sosyal hizmetlerde başladım buraya yönlendirildim. Diğer kurumlarda çalışan arkadaşlarımız da var, burada başlayıp başka kurumlara geçen Read the rest