RSS Feed for This Post

Said Nursi’ye göre demokrasi, laiklik ve faşizm

(Not: Bu konuya Said Nursi’nin Risale-i Nur Kitaplarında verdiği cevaplardan faydalanarak münazarat yapılmış olup, bir de bu meseleye Said Nursi gözüyle bakılması gerektiğini düşünerek yazılmıştır.)    

      Türkiye’de İslam ve demokrasi tartışmaları Osmanlının son dönemlerine kadar uzanır. Demokrasiye geçiş vetiresinin başlangıcı, Osmanlıdaki hürriyet ve meşrutiyet hareketleridir. 19. asrın sonlarına doğru başlayan ve 20. asrın başında iyice hareketlenen bu tartışmalarda, Namık Kemal ve Ali Süavi gibi isimlerin önemli katkıları vardır. İslami kaynaklardan beslenen bu fikir adamları, hürriyet ve meşruti esasları üzerinde hayli kafa yordular. II. Meşrutiyet sonrasında yaşanan çok partili hayat denemesi, bugüne dahi ışık tutup dersler verebilecek çarpıcı misallerin yaşandığı bir uygulama oldu. Ne var ki, millet hâkimiyetini gerçekleştirme vaadiyle kurulan cumhuriyet sonrasında, bu çok seslilikten eser kalmadı. Padişah sultasını sona erdirmekten söz edenler, “ebedi şef” ve “milli şef” diktasını kurdular ve tek parti istibdadını tesis ettiler. Üstelik bu tek parti rejiminin öncüleri laiklik adına dine de cephe açtılar ve milletin inançlarla bağını koparmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Buna karşılık milletimiz sürekli olarak hürriyetçi rejimin arayışı içinde oldu. Milletin değer verip itibar ettiği din âlimleri de demokrasiden yana tavır koydular. Nitekim cumhuriyet devrinin önde gelen din âlimlerinden Ömer Nasuhi Bilmen, Ahmet Hamdi Akseki, Kâmil Miras gibi zatların İslam ve demokrasi üzerine yazdıkları makaleler orijinal ve dikkat çekici yaklaşımlar taşıyordu.

      Hayat boyunca istibdada karşı çıkmış ve diktatörlükle mücadele etmiş olan, hürriyetçi bir rejimin prensiplerini kuran ve sünnet ışığında çağdaş yorumlara tabi tutan Said Nursi’nin görüşleri de başlı başına incelenmeye değer.

      Evvela, topluma rejim olarak ortaya konulan demokrasiyi Said Nursi’nin nasıl ele alacağız. Şöyle ki; demokrasi, kendi ana yapısını teşkil eden esaslarına ters düşmeyen her şekle ve anlayışlara açık bir sistemdir. Yani halk çoğunluğunun tercih ettiği sistem ve anlayışa göre şekillenir. Halk çoğunluğunun tercihi değiştikçe o da değişir.

     Teoride bilinen bu mütehavvil demokrasi, tatbikatta görülen demokrasiden maalesef farklıdır. Teorideki demokrasi, halk egemenliğini gerçekleştiren,

  • hür seçim,
  • hukukun hâkimiyeti,
  • kanun karşısında müsavat,
  • din ve vicdan hürriyetleri,
  • fikir, kelam ve neşir hürriyetleri 1

gibi temel yapıya dayanır ki bu esaslar demokrasinin ana yapısıdır ve değişemez ve değiştirilemez yanıdır. Buna binaen Said Nursi cumhuriyet ve demokrat manalarıyla eşdeğer gördüğü(Divan-ı Harb-i Örfi, sh. 69) ve “meşrua” kaydını koyarak İslami değerlerle teçhizini istediği meşrutiyeti, “şeriat namına alkışladığını” açıkça söyleyen bir din adamıdır. Meşrutiyet için yaptığı “adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir” tarifini, cumhuriyet döneminde  cumhuriyet için tekrarlamıştır(a.e., s,h, 65). Ayrıca “Avrupa, bizdeki cehalet ve taassup müsaadesiyle, şeriatı istibdada müsait zannettiklerinden, nihayet derecede kalben üzülmüştüm. Onların zannını tekzip etmek için meşrutiyeti herkesten ziyade şeriat namına alkışladım” demiştir.)

      Tatbikatta ise, çok kere kitaplarda kalan demokrasi esaslarının zıtları hükmeder. Dolambaçlı yollarla demokrasi adına ideolojik ve şahsi garazların mücadelesi, cemiyet ve siyaseti çıkmazlara sokar. Evvelce bahsi geçmiş olan teorideki demokrasinin en çok dikkat çeken bir hususiyeti vahye yani dine dayanmak veya dayanmamak mecburiyetinin olmamasıdır. Evet, demokrasi asli itibarıyla renksizdir. Yani, tatbikat öncesinde (esaslarının dışında) hususiyetler taşımaz. Hâlbuki İslâmiyet siyasi iktidar sahibi değilken, yani Müslümanlar azınlıkta iken de prensip ve itikadı cihetiyle vahye dayanan inancını esas alır. İslâm, vahyin tebliğini ister ve hâkimiyetini yani bütün kâinata hâkim olan Allah’ın gönderdiği hükümler, insanlığın şahsî ve Sosyal hayatına hükmetmesini ve tebliğ yoluyla bu hâkimiyete zemin hazırlanmasını emreder.

     Demokratik iktidar ise vahyi esas almayan bir topluluğa dayanıyorsa, kendini iktidara getiren bu topluluğu temsil ederek dine dayanmaz. Zira demokrasinin temel prensiplerinden biri halk hâkimiyetidir. Eğer toplumda çoğunluk olarak vahyi esas alan yani dine bağlı bir topluluk mevcutsa, iktidar da bu topluluğun temsilcisi olarak dine dayanan bir iktidar olmak mecburiyetindedir.

Bediüzzaman Said Nursi bu hususu hatırlatır manada diyor ki;

«Mademki meşrutiyette hâkimiyet millettedir. Mevcudiyet-i milleti göstermek lâzımdır. Milletimiz de yalnız İslâmiyet’tir. Zira Arap, Türk, Kürt, Arnavut, Çerkez ve Lazların en kuvvetli ve hakikatli revabıt(bağlılık) ve milliyetleri, İslâmiyet’ten başka bir şey değildir.» 1

İşte Bediüzzaman Hazretleri bu ifadesiyle bir cemiyetin çoğunluğu müslümansa, İslâm iktidarının yani, İslâm Cumhuriyeti’nin hâkimiyeti, kaçınılmaz bir netice olacağını hatırlatır.

     Şu halde hür rejimin temel prensiplerinden birisi olan halk hâkimiyeti prensibi, bir İslâm cemiyetinde halkın kendisini Allah’ın emirlerine uygun olarak idare etmek istemesi şeklinde ortaya çıkar.2 Bunun aksini düşünmek tenakuz(being contradictory; aykırılık) olur. Çünkü İslâmiyet’e bağlı bir milletin, bilerek, Allah’ın insan hayatındaki hâkimiyetinin tahakkukunu sağlayan kanunların ilgasını isteyeceği düşünülemez.

     Şu halde İslâm cemiyetinde Demokrasi, bir İslâm Cumhuriyeti olarak ortaya çıkar.

Yoksa millet çoğunluğunu teşkil eden Müslüman halkın bilgi yetersizliğini istismar ederek girişilen aldatıcı propagandalarla, dolambaçlı ve maksatlı yapılan seçim sistemleriyle ve aşırı müstebit bir dogmatizm manasını taşıyan bir kısım prensiplere peşinen uyma mecburiyeti getiren kayıtlar yoluyla iktidar olmak, emsalsiz bir antidemokratik hareket olur. Bu yollarla ele geçirilen iktidar da gayr-ı meşru olup vahşet manasını taşır.

Yalnız şu var ki; harp neticesinde kazanılan iktidar, yukarıda bahis olunan halk ekseriyetine dayanmak prensibini itibara almaz. Bu husus umumî bir kaidedir. Fütuhat yoluyla iktidar olan İslâm, idaresi altına aldığı memleketin ekseriyet teşkil eden halkına can, mal ve namus masuniyetiyle beraber meşru hürriyetlerini verir. Mürtetlere(İslâm dininden dönen) ise, hayat hakkı tanımaz. Çünkü mürtet İslâmiyeti kabul ettikten sonra ihanetle dini reddetmiş olduğundan onlara hürriyet hakkı tanınmaz. Nitekim hür rejimin temel prensiplerine muhalefet etmeyi meşru görmek, insaniyet ve medeniyeti ve hukukun hâkimiyeti gibi prensipleri reddedip terörizmi yani kuvvetlinin zayıfı ezme vahşetini kabul etmek demektir.

Bir ara kendimi arkaya yaslamışken birden aklıma aziz Türk vatanı ile ilgili ve konumuzu tamamlayacak bir mesele aklıma geldi. “Ben Van’da iken, hamiyetli Kürd bir talebeme dedim ki: “Türkler İslâmiyete çok hizmet etmişler. Sen onlara ne niyetle bakıyorsun?” dedim. Dedi: “Ben Müslüman bir Türk’ü, fâsık bir kardeşime tercih ediyorum. Belki babamdan ziyade ona alâkadarım. Çünki tam imana hizmet ediyorlar.” Bir zaman geçti (Allah rahmet etsin) o talebem, ben esarette iken, İstanbul’da mektebe girmiş. Esaretten geldikten sonra gördüm. Bazı ırkçı muallimlerden aldığı aks-ül amel ile, o da Kürdçülük damarı ile başka bir mesleğe girmiş. Bana dedi: “Ben şimdi gayet fâsık, hattâ dinsiz de olsa bir Kürd’ü, sâlih bir Türk’e tercih ediyorum.” Sonra ben onu birkaç sohbette kurtardım. Tam kanaatı geldi ki: Türkler, bu millet-i İslâmiyenin kahraman bir ordusudur.”3

      Bakın Said Nursi şu şekilde devam ediyor:

      Bu esasları İslâmiyet en mükemmel şekliyle 1400 sene önce getirmiş olduğunu insaflı Avrupa fikir adamları dahi itiraf etmişlerdir. Ezcümle, «Külliyet-ül Hukuk Kongresi»nin cem’iyetinde, bütün hukukiyyunun toplandığı o kongrede 1927 senesinde onun reisi feylesof üstad Shebol demiş ki:

Ben itikad ediyorum ki: Muhammed’in misli, yani sîretinde, tarzında bir adam şimdiki yeni âleme reis olsa, hükmetse; bu yeni âlemin müşkilâtını halledip, bu yeni karmakarışık âlemde müsalemet-i umumiyeye ve saadet-i hayatın husulüne sebeb olacak. Evet, bu yeni âlemin müsalemet ve saadet-i hayatiyeye ne kadar şedid ihtiyacı var olduğunu herkes anlar! 4(Mektubat sh: 215)

      Bugünkü medenî cem’iyetler, Kur’anın yüksek hakikatlerini, yüksek terakki ve medeniyet düsturlarını tatbik edebilecek seviyeye henüz erişememişlerdir. Bu büyük hakikatı meşhur İngiliz mütefekkiri Bernard Shaw şöyle ifade etmişti: «Demokrasiyi en ileri götüren millet İngilizlerdir. Bunun daha ötesi Müslümanlıktır. 5

      İslâm hukukunu geçerliliğini kaldırmak esasına dayanan Lâiklikle, halkın çoğunluğuna istinad eden Cumhuriyet; büyük çoğunluğu Müslüman olan bir milletin kuracağı devlet bünyesinde cem'(hükümran) olamaz, birbirini nakzeder. Zira Lâikliğin benimsenmesiyle iman birleşmiyor. Bu hüküm dinde kesindir. 6

      Demokrasinin temel prensiplerinden birisi olan halk hâkimiyeti; bir İslâm cemiyetinde halkın kendisini Allah’ın emirlerine uygun olarak idare edilmesini istemesi şeklinde ortaya çıkar. Bunun aksini düşünmek tenakuz(o şeyin ref’inden (kaldırılmasından) ibarettir) olur. Çünkü İslâmiyet’e bağlı bir milletin Allah’ın insan hayatındaki, hâkimiyetinin tahakkukunu sağlayan kanunlarının ilgasını isteyeceği düşünülemez.

      Bir talebesinin rejim aleyhinde bulunması ve çalışması dolayısıyla sorulan soruya verdiği cevapta şöyle demektedir:

      «Kürt Âtıf, rejim aleyhinde çalışıyor. Demek onun muarızları, rejime dayandılar.

Ben de dedim: Rejimi reddetmek ne vazifemizdir, ne de kuvvetimiz var ve ne de düşünüyoruz ve ne de Risale-i Nur izin veriyor. Fakat biz kabul etmiyoruz, amel etmiyoruz, istemiyoruz. Ret başka, kabul etmemek başkadır, amel etmemek daha başkadır.

Hazret-i Ömer’in (R.A.) taht-ı hükmünde, kanun-u adalet-i şer’iyesini reddetmeyen ve ilişmeyen Yahudilere, Nasara’ya ilişmiyordular. Demek kabul etmemek, tasdik etmemek, idarece bir suç teşkil etmiyor ki; o çeşit muhalifler ve münkirler, en kuvvetli padişahların idaresi ve siyaseti altında bulunmuşlar. İşte bu nokta-i nazardan, Risale-i Nur’un şakirtlerinden en müthiş bir muhalif ve rejim müessisini tel’in de etse, bilfiil idareye ilişmese, onun mefkûresine kanunen ilişilmez. Hürriyet-i vicdan ve hürriyet-i fikir, onları tebrik eder.» (Kastamonu Lahikası sh:267)

Said Nursi açıkça bu rejimi kabul etmediğini ve amel etmediğini beyan etmiştir. Fakat fiilen ilişme tarzına ise, Risale-i Nur izin vermiyor diyerek, fikren kabul etmemek ile fiilen reddetmeyi ayırmıştır. Bu önemli nokta gözden kaçırılmamalıdır.

      Bediüzzaman Said Nursi Laikliğin tarifini ele alarak, dini devletten ayırmak prensibini anlatırken: “Hükümet Laik Cumhuriyete döner.” (Şualar sh: 271) dedikten sonra, “Ona (laik cumhuriyete) mukabil manevî bir cihad-ı dinî, iman-ı tahkiki kılıcıyla olacak.” der. Yani laik rejime karşı cihad-ı dini olacağına göre, o rejime rıza gösterilmediği açıktır. Ancak bu mezkûr ifade o rejimi haber vermekte ve ona karşı gereken manevi cihat vazifesini ihtardır. Yoksa bu anlayışı normal görmek manasını ifade etmez. Zira Bediüzzaman Hazretlerinin şu beyanı açık olup yanlış anlamaların yolunu kapatır:

Din İle Hayat Kabil-i Tefrik Olduğunu Zannedenler Felâkete Sebeptirler:

      Şu Jön-Türkün hatası; bilmedi o bizdeki Din hayatın esası. Millet ve İslâmiyet ayrı ayrı zannetti.

      Medeniyet müstemir, müstevli vehmeyledi. Saadet-i hayatı içinde görüyordu. Şimdi zaman gösterdi,

      Medeniyet sistemi (*) bozuktu, hem muzırdı; tecrübe-i kat’iyye bize bunu gösterdi.

      Din hayatın hayatı, hem nuru, hem esası. İhya-yı Din ile olur şu milletin ihyası. İslâm bunu anladı…

      Başka dinin aksine, dinimize temessük(tutunma) derecesi nispeten milletin terakkisi.

İhmali nispetinde idi milletin tedennisi. Tarihî bir hakikat, ondan olmuş tenâsi…  

İşte şu açık beyan, din ve devlet ayırımını, yani Kuran ahkâmını devlet sahasından çıkarmanın milletin manevi hayatını söndüreceğini ihtar eder.

Bu hükmü teyit eden şu ifade de var:

“Devletin dini, Din-i İslâm’dır. Şu esası vikaye etmek vazifemizdir. Çünkü milletimizin maye-i hayatiyesidir.”7

(*): Tam bir işaret-i gaybiyedir. Sekeratta olan dinsiz zalim Medeniyete bakıyor. 8 
 

KAYNAKÇALAR: 

8 Hutbe-i Şamiye sh: 93 Risale-i Nur Külliyatı Şahdamar yayınları 2007

2 Mektubat sh: 215 Risale-i Nur Külliyatı Şahdamar yayınları 2007

3 Emirdağ Lâhikası-ll sh: 222

4 Mektubat sh:217 Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Şahdamar yayınları 2007

5 Nur Çeşmesi sh: 184 Risale-i Nur Külliyatı Envar neşriyat 1980

6 İslâm Prensipleri Ansiklopedisi 2196. Paragraf

7 Münazarat sh: 17

8 Sözler sh: 716

www.bediuzzamansaidnursi.net/ – 14k

www.nur.org

Trackback URL

  1. 12 Yorum

  2. Yazan:sadık Tarih: Eki 18, 2008 | Reply

    Said Nursi’nin adı demokrasi tartışmalarında zamanzaman gündeme geliyor.Bu konuda aşağıdaki linke gözatılmasının faydalı olacağını düşünüyorum:
    http://1111.karakalem.net/?article=3004

  3. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Eki 18, 2008 | Reply

    Üstad’ın siyasi değerlendirmelerinin hemen tamamına yakını Eski Said dönemi diye tabir ettiği 2.Abdülhamid ve Sultan Reşad dönemlerine aittir. Cumhuriyet dönemindeki az sayıdaki değerlendirmeleri de, hapis veya tarassut altında ve rejimin baskısı altında iken yaptığı değerlendirmelerdir. Eğer bir değerlendirme yapılacaksa zaman, zemin, kime söylemiş, ne için söylemiş diye iyice didiklemek icap eder. Yoksa ben size şuradan 4-5 ayrı Said Nursi profili çizen yazı çıkartır getiririm.
    Emirdağ Lahikasında (syf:162,163), mevcut siyasi partilerden biri olan İttihad-ı İslam partisinin, dini siyasete alet etmeye mecbur olacağından başa geçmemesi gerektiğini söylemesi; şeriate dayalı bir toplum ve ittihad-ı İslam politikasını bila kayd u şart desteklemediğini gösteriyor.
    Yine aynı sayfada me’muriyet, emirlik ise reislik değil, millete bir hizmetkarlıktır. Demokratlık, hürriyet-i vicdan, İslamiyet’in bu kanun-u esasisine dayanabilir. Çünkü kuvvet kanunda olmazsa şahsa geçer. İstibdad, mutlak keyfi olur… diyerek şahıs iktidarının istibdad yaratacağı tehlikesine işaret ediyor. Günümüz İslam cumhuriyetlerine baktığımızda bu tehlikenin sonuçlarını görüyoruz. Bu açıdan eğer belki günümüzde yaşasaydı devletsiz bir demokrasiyi savunurdu kim bilir. O, ne zaman rejimle barışık olmuş ki, bugün olacaktı… Böyle muhalif, çılgın insanlar değiştiriyor hayatımızı. Bu yüzden üç beş satırından yola çıkıp bugüne bir projeksiyon çıkarmak çok doğru değil. İlla bir portre çıkartılacaksa sistemin yanlışlarını ortaya çıkartan ve alternatif sunan ve bunun için cehd eden bir üstad profilini çıkarmalı talebeleri. Rejime iyice eklemlenip “biz ilmen karşıyız, amel etmiyoruz” demek pek olmuyor doğrusu.
    Bir tarafta, daha düne kadar Süleyman Demirel’i inatla destekleyenler; diğer tarafta Said Nursi’den siyasi İslam sloganları çıkaranlar, hatta Kürtçülük yapanlar. Yahu bir rahat bırakın Said Nursi’yi. Ne diyecekseniz kendiniz söyleyin, bizim fikrimiz budur deyin. Herkes Said Nursi’yi siper edip kendine meşruiyet arıyor. Hepsi, ona da Risale-i Nur’a da gölge oluyorlar.

  4. Yazan:Rafet Tarih: Eki 18, 2008 | Reply

    vicdanın ziyası ulumu diniye
    aklın nuru fununu medeniyedir diyenlere eyvallah

  5. Yazan:rukiye Tarih: Eki 19, 2008 | Reply

    Demokrasi ile islami icsellestirme cabalarini anlamiyorum;zira islamda esas olan cogulculuk degil,adalettir.Hatta sayilari azda olsa adaleti hakim kurmayi emreder Allah,demokrasiyi degil.Demokrasi kavramini adalet kavramiyla karistirmayalim.Benim demokrasiye bakis acim;demokrasinin,islamdaki adalet kavramina alternatif olarak gayrimuslimler tarafindan one suruldugudur.
    Bir da yazida muslumanlarin cogunlugu olusturdugu yerde islam devleti olmali gibi bir bolum gozume carpti.Islamin devletlesmesi(Mekke’den Medine’ye islam tarihine bakildiginda)ile devletin insanlari islamlastirmasi cok farkli seyler.Yazarin bu konudaki dusuncesini anlamis degilim ve islam devletinden kastinin ne oldugunu aciklamasini rica ediyorum.

  6. Yazan:Murat Aygen Tarih: Eki 21, 2008 | Reply

    S.N’nin rahle-i tedrisinden geçmiş siyasetçiler çekirge gibi bir sıçrarlar, iki sıçrarlar, ondan sonra da Saddamlar kulübü TUSiAD’ın bister-ü balin kucağına düşerler. Bu akıbet kaçınılmazdır. Zira ne İzmir İktisat Kongresi’ne, ne de orada alınan kararlar uyarınca kurulan T.C.M.B, Türkiye İş Bankası, v.b. suçodaklarının bir sene-i devriyesine veya bir başka sosyal aktivitesine hiç ama hiç icabet etmemiş tek cumhurbaşkanı İsmet İnönü hakkında hiç hoş olmayan şeyler yazar bu S.N.

  7. Yazan:TT Tarih: Eki 21, 2008 | Reply

    …cumhurbaşkanı İsmet İnönü hakkında hiç hoş olmayan şeyler yazar bu S.N.

    Cumhurbaşkanı İsmet İnönü hakkında hoş olmayan neler yazmış bu S.N.?

  8. Yazan:MY Tarih: Eki 21, 2008 | Reply

    “İsmet İnönü hakkında hiç hoş olmayan şeyler” yazmak için SN olmaya gerek var mi?

    Atatürk’ün resmini paralardan sildirip kendi resmini koyduran, Gençlige Hitabesini duvarlardan indirip kendi versiyonunu astiran bu adam hakkinda en basta Kemalistlerin “hiç hoş olmayan şeyler” söylemesi gerekmez mi?

    Kendini Führer ilân eden bu adam hakkinda bütün samimi demokratlarin “hiç hoş olmayan şeyler” söylemesi gerekmez mi?

  9. Yazan:Murat Aygen Tarih: Eki 21, 2008 | Reply

    Sayın TT, Sayın MY, İsmet İnönü halkın hukukuna, halkın müktesebatına en saygılı cumhurbaşkanıdır (S.D. ikinci sırada gelir). Milliyetçiliği suç saymış olan ve Amerikan mandasının açık açık savunulabildiği Sivas Kongresi’ni C.H.P’nin “Birinci Kurultayı” ilan etmiştir. 21.inci yüzyılda, C.H.P, sandığa, bu meşru zemin vasfını çoktan yitirmiş olduğundan ve milliyetçilik denen fransız peyniriden yemeğe başladığından gömülecektir.
    SAYIGILARIMLA,
    Murat Aygen

  10. Yazan:Murat Aygen Tarih: Kas 17, 2008 | Reply

    Bazı mürşidler Fransız halk mahkemesi reisinin (muhtemelen Bonapartist “takrir-i sükun”dan evvel) verdiği “La Republic n’a pas besoin de savants” (Cumhuriyetin bilimcilere ihtiyacı yoktur) hükmünü bu Fransız İhtilali’nin ne berbat bir şey olduğunu ispat gayreti ile zikrederlerdi. Onların öğrencilerinin iktidarında rektörler tutuklanıyor! Türkiye gazetesi yazarlarının sık sık yazdıkları gibi lider gerçekten de kolay yetiştirilemiyor 🙂

  11. Yazan:hacali sozen Tarih: Şub 9, 2009 | Reply

    güzel yorum allah yüreginize saglık

  12. Yazan:DJBURMA Tarih: Mar 3, 2009 | Reply

    hee rejim İSLAM CUMHURİYETİ OLSUN.sonra cumhurbaşkanı her yapacağı iŞ İÇİN DİN ADAMLARINA DANIŞSIN ,DEĞİLMİ?BÖYLE BİR SAÇMALIK MI VAR YAAAAA

  13. Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Mar 4, 2009 | Reply

    Bence saidi nursiyi birden fazla profille tanımlamak saidi nursi için büyük bi eksiklik.Bu onun çok çelişkili olduğunu gösterir.Evet emirdağda böyle düşünmüş olabilir fakat ankaraya geldiğinde meclise yasal konularda kurandanda yararlanılması gerektiğini söylemiş ve bu konuda atatürkle bir çok özel konuşma yapmış bir kişi bütün bunların sonundada vana gittiğini biliyoruz.Cumhuriyetin ilk yıllarında da cumhuriyete ve atatürke karşı kışkırtıcı eylemleri mevcut ki siz buna düşünce özgürlüğü diyorsunuz.Fakat öyle bir dönemde düşünce özgürlüklerinden bir kaçı bize menemen gibi bir utanca ve musul kerküğe mal olmuştu.Bu durumda tutuklanmasını o kadarda yanlış görmemek lazım.Kaldıki İslamiyet ve demokrasiyi harmanlama çabasıda bence çok mantıklı değil.Çünkü hangi demorkatik ülkenin anayasasında birden fazla eş, kadınlara mirastan pay verilmemesi, el kesme, örtünme gibi yasalar olabilirki.Yani bu demorkasiye aykırı.İkisini birlite düşünmekte yada ya biri ya biri demekte pek doğru değil çünkü ikisi farklı şeyler biri sadece bir din.Birde olaya şöyle bakmak gerekirki insan islamiyet olmadan rahatça yaşayabilir fakat demokrasi olmadan oldukça zorlu bi hayat geçirir.Saidi nursiye hürriytet yanlısı demeden önce kadın haklarına bakış açısını veya öertünemeyen kadınlar hakkındaki görüşlerinide göz önünde bulundurmak ve atatürke karşı davranış ve görüşlerinide buna eklemek gerek.Siz beni kemalist diye tanımlayabilirsiniz yazıkki kemalistlik artık atatürkü kendi siyasi amaçlarına alet edenler yüzünden bir eleştiri sözcüğü olarak kullanılıyor.Fakat ben politik ve ekonomik görüş bakımından atatürkle tamamıyla(ya da sosyal demokratların iddia ettikleri görüşler diyelim) aynı görüşleri paylaşmasamda onun yaptıklarına karşı sonsuz saygı ve bi insan olarak derin bir sevgi duymuşumdur.Bütün bunların yanında çoğunluğu müslüman olan ülkelerin kurana göre yönetilmek isteyeceği gibi saçma görüşlrine de değinmek gerek.Saidi nursi kabul edin veya etmeyin fazlasıyla çağ dışı düşünür diyebilirsiniz(herkes düşünür), din adamı diyebilirsiniz.Fakat hürriyeçiliği tartışılır.Unutmamak gerekki hürriyet bir toplumun başka bir topluma bağımlı olmamasıyla sınırlı değildir.O toplumun belli bir kesimi gene o toplum içinden belli bir kesime bağlı ise bu toplum hür bir toplum kabul edilemez.İslam ın da bazı kesimlerin iddia ettiğinden çok daha esnek olduğuna inanan bir bireyim.Eğer örtünüp deniz fenerinde çalışıp dolandırıcılık yapanlar cennete ben cehenneme gidiceksem ya tanrı iyi değildir, ya iddia edildiği gibi değildir, ya da yoktur. 1 ve 3. seçenekler bana fazlasıyla saçma geliyo.Bu yüzden bence islamın esnekliğine islam için daha fazla vurgu yapmak gerek.Tersi durumda islam kaybeder.Ve islam ve demokrasiyi birlikte yaşatmak istiyorsak(evet bazılarımızın arzu ettiği islam demorkasi ile birlikte yaşayamaz(Suudi arabistan,fas,iran,sudan,mısır,endonezya daha gider bu)) burda kendini yenilemesi gereken bana göre islamdır.Ki Türkiye deki İslamın diğer ülkelere göre daha esnek olması ve bunun sonuçları sanırım açık.Burda demek istediğim islamı değiştirmek değil şahsi görüşüm islamın zaten kendi içinde bu esnekliği barındırdığı ve belki yeni bir reform hareketiyle onun üzerinden kendi çıkarlarına hizmet edenleri temizlemesidir.Sonuçta avrupada reform yapıldığında kimse incili baştan yazmadı.Eskiden katolik din adamları cahil toplumu din yoluyla kandırıyordu.Şimdide buna benzer bir durum var.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin