RSS Feed for This Post

En kısa Anadolu tarihi

20080909_derin_dusunce_org_anadolu.jpgEtyen Mahçupyan yazılabilecek en kısa Anadolu tarihinin yazmış bugün. Bir bölümünü alalım:

Orta Asya’nın Türkik kavimleri 11. yüzyılda yaklaşık 400 bin kişi ile Anadolu’ya geldiklerinde, bu topraklarda 5-6 milyon insan yaşamaktaydı. Anadolu bu göçmenlere daha önce de başkalarına davrandığı gibi davrandı… Onlara bağrını açtı, içine aldı ve kültürel olarak asimile etti. Bu yeni göçmenlerle o toprağı sahiplenenler arasında siyasi çatışmalar yaşansa da, kültürel benzeşme belirleyici oldu. O kadar ki, karşılıklı din değiştirmeler sonucunda, kimin yönettiğinden bağımsız olarak çok kültürlü, kozmopolit bir medeniyetin arandığı bir döneme girildi ve Osmanlı İmparatorluğu bu harmanlanmayı taşıyabilen bir siyasi şemsiye olarak ortaya çıktı.

O dönemde Anadolu’ya gelen göçmenleri inanç açısından yalnız bırakmayan bir kavim daha vardı. Güneydoğu’da yoğunlaşmış olan Kürtler İslamiyet’in Şafi mezhebinin takipçileriydi ve sayı olarak da gelen göçmenlerden fazlaydılar. Onlar da söz konusu göçmenleri reddeden bir tavır göstermediler… Osmanlı Beyliği başka birçok göçmen Türkik beylikle savaştı; ama 19. yüzyılın başlarına gelinceye dek Kürtleri bir kimlik olarak karşısına almadı. Aynı şekilde Kürt beylikleri ve aşiretleri de yüzyıllar boyunca anlaşmayı ve paylaşmayı esas aldılar. Buna karşılık da yine yüzyıllar boyunca kendi cemaatsel özgürlüklerine sahip çıktılar, dillerini konuştular, şarkılarını söylediler, binlerce yıldır oturmakta oldukları bu topraklara kendi seslerini, duygularını, hayallerini nakşettiler…

İttihat ve Terakki’nin etnik temelli milliyetçiliğinden türetilmiş ‘milliliği’ sahiplenen Türkiye Cumhuriyeti, akıl almaz bir aymazlıkla bu tarihi yok saydı… Kendilerini göçmen olarak buralara gelmiş olan kavimlerin ardılı sayanlar, Anadolu’nun kadim topluluklarını ortadan kaldırmayı, buralardan sürmeyi içlerine sindirebildiler. Bulgarlar, Rumlar, Süryaniler ve Ermeniler olabildiğince buharlaştırıldı. Kürtlerin ise Müslüman oldukları için asimile olacakları, yani Türkleşecekleri varsayıldı…

Böylece roller değişti… Sanki Türkler Anadolu’nun kadim ve doğal sahibi olan kimliğin sahipleriymiş, Kürtler ise hasbelkader bu topraklara düşmüş göçmenlermiş gibi davranıldı. Sanki Türkiye bu insanları barındırmakla bir lütufta bulunuyor, karşılığında da onların kimliklerini terk etmelerini bekliyordu… Bu beklentinin ne denli gerçekdışı olduğunu anlamak için ise Cumhuriyet’in ilanından sonra bir yıl yetti…

Devamı burada, mutlaka okuyun.

Trackback URL

  1. 11 Yorum

  2. Yazan:Oktay Çaparoğlu Tarih: Eki 11, 2008 | Reply

    BEN BİR TÜRK’ÜM…

    Ben bir Türk’üm.

    1000 yıldır Anadolu ve Mezopotamya’da, dünyanın etnik, kültürel, folklorik ve tarihi olarak hemen hemen en zengin coğrafyasında, bu coğrafyanın öteki halklarıyla barış içinde yaşadım.

    Bana kapılarını açtılar.,

    Ortaasya’da yaşayamaz hale gelmiştim ve zor koşullar beni göç etmeye zorladı.

    Horasan a oradan da Anadolu’ya, Kafkaslara ve Balkanlara yayıldım. Gittiğim her yerin dilini öğrendim, yemeklerini oyunlarını danslarını öğrendim. Onlar da benimkileri öğrendiler.

    Birlikteliğin ve paylaşımın en güzelini sundular bana.

    Kapılarını açtılar.

    Ermeniler, Kürtler…

    Yardımcı oldular ve Bizansa karşı Malazgirt Savaşı’nda Türklerin yanında yer aldılar.

    26 Ağustos 1071 idi.

    Malazgirt ovasından (Kürtçesi MİLAZGİR) Anadolu’ya açıldım.

    Yörük idim tarlayı sürmesini bilmez idim hayvancılık yapardım ekseri.

    Öğretti bana Ermeni öğretti bana Rum öğretti bana Kürt.

    Elbiseyi dikmesini, toprağı işlemesini, kümeste hayvan yetiştirmesini, duvar örmesini öğretti bana.

    Ne varsa bildiği sundu hiç gücenmeden sıkılmadan.

    Dilimi öğrendi, kültürümü öğrendi

    Dilini öğrendim, kültürünü öğrendim.

    Dinlerini de öğrendim.

    hristiyan da oldum müslüman da oldum.

    İslam’ı seçtiğimde Aleviliği kendime yakın buldum.

    HAK MUHAMMED ALİ dedim.

    Enel HAK dedim.

    Adalete inandım, doğruluktan yana tavır koydum.

    Selçuklu beni ezdi, Osmanlı beni ezdi, sürdü, dışladı.

    Yeri geldi isyan ettim Baba İshak, Baba İlyas oldum.

    Bektaşi Veli’de, Ahi Evran’da YAHUDİLERLE RUMLARLA ERMENİLERLE KÜRTLERLE SÜRYANİLERLE LAZLARLA verdim elele. Dergahlarımda insan eğittim insan yetiştirdim. Birlikte ürettim, birlikte yarattım birlikte paylaştım. Ve birlikte yedim ekmeği…

    Pir Sultanda Hızır Paşaya başkaldırdım.

    Zalime direnirken Şeyh Bedreddin de, din dil ırk cinsiyet aryımı olmadan geldim biraraya, BÖRKLÜCE ile oturdum Torlak Kemal’le yürüdüm

    ADALET İÇİN, HAK İÇİN, ÖZGÜRLÜK İÇİN, EŞİTLİK İÇİN…

    Kadınım da erkeğim de birdi.

    Rumum da Ermenim de Kürdüm de birdi.

    Hristiyan, Müslüman, Yahudi, ayrımı yoktu bende.

    Alevi-Sünni ayrımı da yoktu.

    Özüm de sözüm de birdi.

    Bir dilim ekmeğim vardı paylaşırdım. Yoksuldum belki biraz da yoksundum ama paylaşacak suyum paylaşacak ekmeğim paylaşacak yüreğim vardı hepsiyle…

    Kalender Çelebi de Celali isyanlarında başkaldırdım benim ekmeğimle oynayana.

    Zulmedene…

    İnsan ayırana.

    ‘Bİ-İDRAK’ derdi bana Osmanlı. Saray hizmetine bile almazdı.

    Savaşlarda en öne sürer, en ağır vergiyi benden alırdı.

    Avşardım, Kozanoğluydum ,Dadaloğluydum.

    Karacaoğlandım. Nesimi idim. Hallac-ı Mansur idim.

    Yunus un dizelerinde ‘YARADILANI HOŞGÖR YARADANDAN ÖTÜRÜ’ diyen dil benim dilimdi.

    Sevgiyle doğrulukla birlikle yoğurdum özümü.

    Hallac-ı Mansurken derimi yüzdüler.

    Nesimiyken dirim dirim doğradılar.

    HAKKI İNSANDAN ayrı görmedim.

    İnsanı insandan ayrı görmedim.

    Üstüme üstüme geldi karanlığı egemenlerin, kıyıldım, katledildim, sürüldüm.

    Yine sığındığım kapılar, bana Anadolu’yu açanlardı.

    Yüzyıllarca aynı mahallede aynı köyde aynı sokakta yaşadım onca milletle.

    Dili, dini, rengi farklı da olsa

    o benden ben ondandım.

    Bir ağaçta yetişen meyveler gibi renk renk, çeşit çeşittik.

    Aşılandıkça çeşitliliği, bereketi, verimi, meyvesinin güzel tadı artan bir ağaç gibiydik beraber…

    Türkülerimde ne savaşa, ne osmanlıya, ne ayrımcılığa övgü dizmedim.

    Ne Kürdü kınadım, ne Ermeni’yi ne de Rum’u.

    Sitem ettim bazen kızını vermeyen nineye…

    Sitem ettim aşkıma karşılık vermeyen o güzel ‘GAVUR’ kızına…

    Kız aldım, erkek aldım, kız verdim, erkek verdim.

    Karıştım kaynaştım.

    Egemenler kaynatırken ortalığı ben direndim barışta ısrar ettim.

    zaman geldi Çanakkale’de siperimin gerisinde omuz omuza çarpıştım Kürtle, Ermeniyle, Rumla, Arapla, Süryaniyle, Çerkesle, Lazla, Hristiyanla, Müslümanla, Aleviyle, Sünniyle…

    Ermeni kardeşimle aramı açtılar.

    Savaşın, açlığın ve sefaletin ortasında bana Ermeni’nin malını yağmalattı İTTİHAT VE TERAKKİ cemiyeti.

    Sürdüler kardeşlerimi.

    Kanlarımızla boğmaya kalktık bir avuç sömürücü için birbirimizi. Hem Anadolu’da hem Balkanlarda. Çok çok sonraları da KIBRIS’ta…

    Yeri geldi biraraya geldik işgal edilen yurdumuzu savunmak için.

    Elele verdik

    iEmperyalizmin ordularına karşı direndik.

    Kürt Maraş’ı ‘kahraman’ yaparken yanındaydım.

    Kürt Antep’i ‘gazi’ yaparken yanındaydım

    Kürt Urfayı ‘şanlı’ yaparken yanındaydım.

    Erzincandan kovarken Rusları Dersimli Seyit Rıza, yanındaydım.

    Erzurumda savaşırken Kazım Karabekir, askeriydim.

    Hep beraberdik. Açlıkta, yoklukta, savaşta, ölümlerde, acılarda, sevinçlerde ve mutluluklarda…

    Zor koşullarda direndik.

    Ve bir ülke kurduk.

    Sonra benim adımı kullanarak TÜRKLÜĞÜMÜ zırh yaprak KÜRT KARDEŞİME ayrımcılık uygulandı.

    İlk mecliste KÜRTÇE konuşabiliyordu KÜRDİSTAN MEBUSLARI.

    İngilizlerin oyununa gelmediler, azınlık statüsünü kabul etmediler ve benimle beraber Lozanda bu ülkeyi ASLİ UNSUR olarak kurdular.

    Ama ırkçı güçler ülke kurulduktan sonra onları yoksaydı, benim de kültürümü, müziğimi, bağlamamı yasakladığı gibi onun da dilini, kültürünü, kimliğini VE VARLIĞINI yoksaydı.

    Ceza kesti KÜRTÇE konuşuyor diye.

    Ermeni öğretmenleri okullardan attılar, Lazları sürdüler Rumları kovdular.

    Beni yalnızlaştırdılar.

    Ben onlarla anlamlıydım.

    Balkanlarda onlarla beraberdim et ve tırnak gibiydim.

    Beni ayırdılar.

    Yunanistanda onlarla beraberdim.

    Rumcam çok iyiydi onların da Türkçesi.

    Ermenicem vardı doğuda Kürtçem vardı onların da Türkçesi.

    Arapça ve farsça da öğrenmiştim.

    Yediğim yemek adları kokladığım çiçek adları hep onların dilinden girdi dilime.

    Ben de ona öğrettim bendekileri.

    Ama parçaladılar beni kopardılar. yalnızlaştırdılar.

    Adına TURANCILIK dediler benim etnik kökenim üzerinden olmadık yanlışlar yaptılar.

    Kırdılar gururumu.

    Oysa ben onların farklılıklarını zenginlik olarak görüyordum.

    Ama bana HAYIR ONLAR TEHDİT dediler.

    BÖLÜCÜ YIKICI HAİN diye öğrettiler bana onları.

    1000 yıllık tarihim boyunca içiçe olduğum insanlarla aram aşılmaz duvarlar ördüler.

    Araya kan girdi.

    Mübadelelerle zorunlu tehcirlerle sürdüler onları mallarına el koydular ağalara aşiret reislerine pay ettiler mallarını.

    1940 larda AŞKALE ye çalışma kamplarında ölümlere gönderdiler GAYRIMÜSLİM komşularımı, mallarını VARLIK VERGİSİ adı altında yağmaladılar.

    Süryani kardeşlerime Mardin’i Urfa’yı yaşanmaz hale getirdiler.

    Kürt kardeşlerimi kıyımlarla, katliamlarla, yasaklarla, sürgünlerle, inkar politikalarıyla ezdiler.

    Beni bir ucubeye çevirmeye kalktılar özümden değerlerimden kültürümden arındırarak.

    6-7 eylül olaylarında binlerce rum ve ermeninin evlerini yağmalattılar bana.

    Bu ülkenin vatandaşı olan gayrımüslimlere AZINLIK HAKLARINI vermemek için onları ANAYSAL düzenlemelerle binlerce yıllık sahiplerini bu coğrafyanın, YABANCI ilan ettiler..

    Mal mülk edinme haklarını kısıtladılar. Kurdukları vakıfları kapattılar. 30 bin e yakın gayrimenkulüne el koydular.

    Beni ona karşı düşmanlaştırdılar.

    Korkar oldum 1000 yıllık kardeşimden.

    Düşmanlık besler ve kin tutar oldum.

    Hrant Dink’i öldürttüler bana. Ortak ettiler bu katliama.

    Alevi kardeşlerimle aramı açtılar.

    Maraş’ta, Sivas’ta, Çorum’da, Malatya’da, Yozgat’ta, Dersim’de, Gazi mahallesinde kah yaktırdılar kah kestirdiler kah baltalarla doğrattılar Alevi diye Kürt diye.

    Askere alıp savaşlara götürdüler PKK lı diye Kürt çobanları Kürt muhtarları Kürt çocukları öldürttüler. Masum köylüleri bindikleri dolmuşlara kilitleyip ateşe vererek öldürdüler. Ormanlarını tarlalarını TERÖRİSTE DESTEK VEREMESİN diye yaktırdılar. Köylerini boşalttılar, işkencelerden geçirdiler yeri geldi DIŞKI yedirdiler…

    Sürdüler 5 milyonunu zorla batıya.

    İşsiz eğitimsiz feodal bir halktılar çoğunlukla ve uyum sağlayamadılar ellerini yurtlarını bırakıp geldiklerinde metropollere.

    Birbirimize koydular her fırsatta.

    Böldüler, parçaladılar, ayırdılar.

    Ve hep de benim adımı kullandılar tüm bu acıları yaşatırken.

    TÜRK OL YA DA ÖL dediler çoğu kez.

    NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE demeyenleri CUMHURİYETİN İLELEBET EZELİ VE EBEDİ DÜŞMANI ilan ettiler.

    Halbuki ben de mutlu değildim diğer kardeşlerim gibi.

    Evsizdim, yolsuzdum, susuzdum, okulsuzdum, işsizdim…

    Yolsuzluklardan, hortumlamalardan, vergi kaçırmalardan sefil düşürülmüş bir halktım.

    Onları, farklılıklarından ötürü ayrıca zulme uğrattılar ve benim gözümü köretmek için, yoksulluğuma geleceksizliğime karşı başkaldırmayayım diye BÖLÜCÜLÜK veya ŞERİAT teraneleriyle uyuttular…

    Halbuki ben de KÜRTTÜM ben de LAZDIM ben de ARAPTIM ben de RUMDUM ben de ERMENİYDİM ben de ÇERKESDİM.

    Onlarla beslenmiş onları beslemiş öyle varolmuştum. Kendimi onlarla anlamlandırmıştım.

    Dilimle kimliğimle kültürümle herşeyimle…

    TÜRK OLACAKSIN dediler onlara YA SEV YA TERKET dediler.

    Utandırdılar beni TÜRKLÜĞÜMDEN.

    Utandırdılar beni…

    Ve şimdi.

    Kan savaş kin intikam ölüm çığlıkları attırıyorlar bana.

    Terör bahanesiyle hepsine karşı.

    Malatya’da Hristiyanları öldürtüyorlar bana.

    Trabzonda rahipleri. İnsanlarımı linç ettirmeye uğraşıyorlar bana.

    ‘Kana kan… intikam’ sesleri yükseliyor dumanlar arasında.

    Barışı UNUTTURARAK ESİR ALIYORLAR benliğimi.

    Ben TÜRK’ÜM…

    Tarihim KÜRTLERSİZ RUMLARSIZ ERMENİLERSİZ ARAPLARSIZ LAZLARSIZ ÇERKESLERSİZ GÜRCÜLERSİZ SÜRYANİLERSİZ ALEVİLERSİZ SÜNNİLERSİZ HRİSTİYANLARSIZ YAHUDİLERSİZ silik bir defter gibidir.

    içinde hiçbirşey yazmayan içi boş bir kitap gibidir.

    Benim tarihim onlardır onların tarihi ben.

    BENİ ONLARA ONLARI BANA DÜŞMAN ETMEYİN…

    GELİN BARIŞI ARAYALIM…

    SEVGİYİ KARDEŞLİĞİ BİRLİKTELİĞİ…

    FARKLILIKLARIMIZLA BİR BÜTÜN OLALIM AHENK İÇİNDE YAŞAYALIM.

    VAR MI BUNDAN DAHA GÜZELİ?

    TÜRK’üm…

    Daha fazla utanmak istemiyorum…

    Ve TÜRKLÜĞÜMÜNÜN zalim sömürücülerin ellerinde daha fazla bir oyuncak gibi kullanılmasını ve 1000 yıllık komşularıma karşı kullanılmasını artık KALDIRAMIYORUM…

    BARIŞ istiyorum…

    Eski günlerdeki gibi.

    Bir Bektaşi dergahında, aynı sofrada oturmuş ortaklaşa ürettikleri ve hazırladıkları yemeği yiyen, sohbet eden her inançtan, her düşünceden, her etnik kökenden, her renkten, her cinsten, her dilden ve her dinden insanlar GÖRMEK istiyorum…

    Çok mu şey istiyorum.

    Belki evet.

    Ama hakkım…

    Çünkü bir TÜRK’ten önce onlar ve herkes gibi,

    ben de bir İNSANım…

    Sevgiler….

    Oktay Çaparoğlu

    11.10.2008

  3. Yazan:hakan Tarih: Eki 13, 2008 | Reply

    Pes artık..
    Tarih fakültesinde araştırma görevlisiyim.
    ideolojik saplantılar ve devlete duyulan kin ile ancak bu kadar bilim dışı bir yazı olabilir..
    Sayın mahçupyan ın ‘gayr ı resmi tarih’ diye önümüze koyduğu dedikodular bütünü ‘resmi tarih’ diye küçüğmsediği tarhin bilimselliğinin yanına yaklaşamaz.pes artık.
    Bir insan bu kadar ön yargılı ve bu kadar tahrifatçı olamaz..
    Site yönetiminede teessüflerimi bildiririm.
    saygıyla.

  4. Yazan:hakan Tarih: Eki 13, 2008 | Reply

    Bazıları,ülkemizdeki psikolojik operasyonlarına devam etsin,hatta ülke senatolarında tarih tahrifatçılığına devam etsin!!
    Ama lütfen tarih bilimi mesaisini biz bilim adamlarına bıraksın..
    Saygıyla..

  5. Yazan:alatay alpoguz Tarih: Eki 15, 2008 | Reply

    yuh yani bu kadar saçma ve yalan bir tarih yorumu olurdu onuda mahçupolmayan yazmış

  6. Yazan:ali Tarih: Kas 29, 2008 | Reply

    bay hakan nerde araştırma görevlisisin umrumda değil.fakat güzel kardeşim tarihi kazananların yazdığını sanırım sen de bilirsin.sevgiler ben de coğrafya öğrencisiyim

  7. Yazan:Mustafa Tarih: Kas 29, 2008 | Reply

    Yazarin celiskisi az degildir. Madem birlestiler milletler kaynastilar o zaman Türk ERmeni Kürt diye ayrimin ne manasi olabilir ? Eskiden yani 19.yy ortalarindan geriye giden zamanlarda yurt capinda milli suur diye birsey olamazdi. Edirnedeki bir Türk veya Ermeni Vandaki Türk veya Ermeni hakkinda pek birsey bilemezdi ve insanlarin günlük hayatlarindaki ufuk yani bilgi dünyasi degisik idi. Gazete TV falan yok idi. Ziraat ile ugrasan kitab okumazdi ve gerekde yok idi. BUda insanlarin yüzde 90i idi. Birlik suuru mahalli idi. Icice yasanti ile aslinda mesela Kayserideki Ermeni “Kayserili” idi. Simdi bizim yazar diyorki Ittihat ve terraki yüzünden zoraki Türklestirilme oldu. El insaf…Ittihat ve terraki birsey yapamadilar. Basa gelir gelmez savaslara girip imparatorlugu yiktilar. Ermeni tehciri ise almanlarin baskisi ile oldu. Zaten orduyu Oberst Schellendorf “Enver Pasanin vekili ve yardimcisi” olarak yönetiyordu seklen bagimsiz ama gercekte Enver-Talat-Cemal Pasalar ile Almanya nufusu altinda idik. Tehcir yanlisti ve facia idi. Nasil milyonlarca müslümanlarda kesildi öldürüldü topraklarindan sürüldü kafkasya ve Balkandan ve Dogu anadoluda aynen öyle facia idi. Cumhuriyet kuruluncu elit tabaka fransiz kültürüne adabte idi ve 3.fransiz cumhuriyetinin devlet felsefesini aynen uyguladilar. “Milli devlet” Türk icadi degil. Hemen hemen tüm cumhuriyetler öyle idi. Rousseau tarafindan geliyor milli devlet felsefesi. Gizli ve sinsi Türk düsmanligi yapilmamali. Eger Türk milliyetcilerin hatalari dile getiriliyorsa o zaman Ermeni milliyetcilerin zulmunu pas gecmek dile getirmemek olmuyor iste. Sanki Tasnak terörü ve isyanlari yoktu. Sanki bir müslümanin bile burnu kanamadi intibasi yapilmakta. BAzi seyler yazilinca bazi seyleride yazmamak bilincli olarak dikkat cekiyor.

  8. Yazan:Seren Tarih: Kas 29, 2008 | Reply

    @Mustafa,
    Almanya`dan bir Türkoloji ögrencisi olarak sana tehcirin Almanlarin baskisiyla yapildigini nereden cikardigini soruyorum???…klasik bir türk tezi:bütün dünya birlesip Türkiye`yi yipratmak istiyor, degil mi?
    Nereden buluyorsunuz bu sacmaliklari?

    @Oktay: yaziniz güzel, ama Maras ve Antep klasik kürt sehirleri degil…

    Yorum yazan diger kisilere bu konulari “biraz” arastirip da konusmalarini tavsiye ediyorum…

  9. Yazan:Mustafa Tarih: Kas 30, 2008 | Reply

    @seren : Eger sacma ise nicin soruyorsun ? Simdi ne yazsam sacmami olacak? Ittihat ve Terraki de iki büyük kanat var idi : ingliz taraftarlari ile Almanya himayensindeki Enver-Talat-ekibi. Inglitere ile Almanya arasinda siddetli nufus rekabeti var idi. Enver Pasanin ihtilali ile Almanya kazandi yarisi. Enver Pasa almanya hayrani idi. Ordnun basinda kendisi var idi hemen ardindan yardimcisi General Schellendorf idi. Önemli kararlari almanlarsiz imkansizdi vermek. General Fritz Bronsart von Schellendorf. Zaten Enver Pasa cok gencti ve tecrübesizdi. Ne tüm orduyu nede hele dünya savasini 7 cepheyi yönetecek hali yoktu. Kendisi figuran idi. Bende o zamanlarin ingliz elcisinin yazmis oldugu uzun raporun tercümesi var rakibleri almanlarin nasil hukumete nufus ettiklerini uzun izah ediyor. Bir iki sene evvel alman Babsbakani ermeni soykirimindan anlatmak istedi ama bir iki gün evvel bizim devlet abanin altindan sopayi gösterdi. Bir takim gazetelerde almanlarin tehcirdeki rolü ima edildi. Almanlar hemen geri adim attilar. Soykirimdan bahsetmedi Merkel. Türkiye Almanlarin rolünü oldugu gibi ortaya koymaktan uzak duruyor ve cok siIkIstirirlarsa “belgeleri dökerim ortaya” diyor. Yilmaz Öztuna :” Kaldı ki, Ermenileri imparatorluğumuzun güneyine sürmek kararının, Anadolu’da Ermenilerin Müslümanlar’a karşı yaptıkları korkunç soykırımdan sonra alındığını, Enver Paşa’nın kurmaybaşkanı General Bronsart von Schellendorf Paşa, 14 Temmuz 1921 tarihli Deutsche Allgemeine Zeitung’da tafsilâtıyla yazmıştır.
    Almanya, Berlin genelkurmay arşivini açıp öğrensin. Ermenilere de Taşnak Partisi’nin gizli arşivini açtırsın ki orada Anadolu’nun Müslüman halkı için verilen soykırım emirlerini bütün dünya bilsin.(21 Nisan 2005 Perşembe)”
    “Alman ve Kürt faktörleri

    27 Eylül 2005 Salı
    Ermeni tehcîri olayında (1915-16) Alman ve Kürt faktörleri pas geçilmiştir.
    1915 yılının ilk günlerinden başlıyarak Ermeniler, Doğu ve Orta Anadolu’da meskûn yerleri bastılar. On binlerce Müslüman’ı öldürdüler. Ruslar karşısında yenilip çekilen Üçüncü Ordu’muzun birliklerini vurdular. Türk birliklerinde hizmet gören müttefiklerimiz Almanya ve Avusturya imparatorlukları subaylarını tedirgin ettiler. Çanakkale’de ölüm kalım savaşı yaptığımız günlerdi. Hâkan-halîfeye bile hükûmet, işgal tehlikesine giren İstanbul’dan ayrılıp Konya’ya gitmeyi önermişti.
    Ermeniler’in Anadolu’da öldürdükleri Müslümanlar’ın en büyük çoğunluğu Kürtler’di. Osmanlı istatistiklerinde bütün Hıristiyan mezhep grupları ayrı ayrı gösterildiği halde Müslümanlar ana dillerine göre ayrılmamışlardır. Onun için öldürülenlerin ne kadarının Kürt olduğunu söylemek kaabil değildir. Ancak yüzde 80-90 tahmininde bulunmak gerçek sayılabilir.
    Osmanlı vatandaşı Ermeniler’in ayaklanıp, erkekleri askere alınmış yerleri yakıp yıkmaları, Ruslar’ın güneye doğru inmelerinde yardımcı olmaları, Berlin’i telaşlandırdı. Almanya imparatorluk genel kurmayı, Anadolu Ermenileri’nin Türkiye imparatorluğunun güneyine, bugünki Irak, Suriye, Lübnan eyaletlerine sürülmelerini öğütledi. Bu tavsiyeyi Berlin, İstanbul’da harbiye nezaretinde fiilî başkomutan Enver Paşa’nın genel kurmay başkanı General Bronsart von Schellendorf Paşa aracılığı ile yaptı. Bronsart Paşa, amcası ve babası Prusya genel kurmay başkanlığı yapmış ve Prusya kurmay sınıfını kurmuş ünlü askerler olan bir generaldi. Enver Paşa, dahiliye nâzırı Talat Bey’i tehcîr (zorunlu göç) için ikna etti.
    Tehcîr sırasında Ermeni kafilelerini, eski Hamidiye alayları mensubu Kürt aşiretleri vurdu. Kafilelerin Türk muhafız askerleri yetersizdi. Her birinin ailesi, malı, mülkü Ermeni çetelerince mahv edilmiş Kürtler’e karşı ateş açmak mümkün değildi. Ancak daha fazla Ermeni, Kürtler ve Türkler gibi, açlık, bilhassa salgın hastalıklarda kırıldı. Gene de çoğu güney eyaletlerimize ulaştılar ki bugünki diaspora onların çocuklarıdır.
    kaynak: Türkiye Gazetesi”

  10. Yazan:Cüneyd Tarih: Kas 30, 2008 | Reply

    Bazi arkdaslarimiz, atalarinin (kimse bunlar) tarafandin elbise dikmesini, toprağın işlemesini, kümeste hayvan yetiştirmesini, duvar örmesini ermeniler, rumlar ve kürtler tarafindan öğrendikleri gercegi zoruna gidiyor. Ne de olsa oklullardaki ögretilen resmi tarihlen – ya da propaganda mi desek – uyusmuyor. Hay allah galiba türkün türkten baska dostlari varmis da bize ama öyle anlatmammislar.

    Oktay Beya cok güzel bir yazi.

  11. Yazan:talip Tarih: Mar 5, 2010 | Reply

    osmanlı aldıgı topraklar içindeki yaşayan insanları yani ermenileri öldürseydi bugün bunlar olmazdı.

  12. Yazan:Mustafa Slk Tarih: Ağu 5, 2011 | Reply

    Külliyen yalan. Bu tarz kürtlerin ne denli yüce millet olduğu yazılarıyla söylemlerinizle asıl milliyetçiliği siz yapıyorsunuz. Temel atıyorsunuz. Allah aşkına nasıl kürtlüğü türklükten ayrı bambaşka haline getirebilirsiniz ki? Aynı soy olduğunu bilmiyor musunuz. Yoksa bu yalana kendinizi öncelikle inandırdınız mı?

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin