Milletlerin Zenginliği / Adam Smith
By Jonathan Kucukarabaci on Haz 6, 2016 in Ekonomi, Kitap Alıntısı, Liberalizm
Vergi para olarak ödendiği gibi, toprağa biçilen değer de para olarak belirtilmiştir. Bu değer takdiri yapılalı beri, gümüşün değeri hemen hemen hep bir kararda kalmış, ne ağırlığı ne halisliği bakımından, sikke ayarında bir değişiklik olmamıştır. Amerika madenlerinin keşfinden önceki iki yüzyıl içinde görüldüğü üzere, gümüş değerce epey yükselseydi, değer takdirindeki kararlılık, toprak sahibine pek ağır gelebilirdi. O madenlerin keşfinden sonra, hiç değilse yüzyıl kadar muhakkak olduğu gibi, gümüş değeri epey düşseydi, hükümdar gelirinin bu kolu, değer takdirindeki aynı kararlılık yüzünden çok azalırdı. Ya aynı miktar gümüşü; daha düşük bir ad taşıyan para birimi haline indirmek ya da daha büyük bir ad taşıyan birim haline yükselterek, para ayarında herhangi bir önemli değişiklik yapılsaydı, örneğin, bir onça gümüşle beş şilin iki peni basılacak yerde ya iki şilin yedi peni kadar düşük bir ad taşıyan sikkeler basılsa, ya da on şilin dört peni kadar yüksek ad taşıyan sikkeler basılsaydı, bunun, birinci halde mülk sahibinin gelirine, öbüründe ise, hükümdarın gelirine zararı dokunurdu.
Bundan ötürü, gerçekte olanlardan biraz farklı şartlar içinde, değer takdirindeki bu kararlılık ya yükümlüler için ya devlet için pek büyük bir sıkıntı doğurabilirdi. Ama yüzyıllar boyunca, şu ya da bu zamanda, bu gibi şartlar meydana gelmek gerekir. Doğrusu, insanoğlunun bütün öteki yapıtları gibi, imparatorlukların da hepsinin bugüne dek bir sonu gelmiştir ama, her imparatorluk ölmezliği amaç tutar.
Dolayısıyla, imparatorluğun kendisi kadar sürekli olması kastıyla konulan her yöntem, yalnız kimi hallerde değil, bütün şartlar altında elverişli olmak, ya da geçici, eğreti ya da rasgele şartlara değil, zorunlu ve dolayısıyla her zaman aynı kalan şartlara uygun olmak gerekir.
Fransa’da, şu kendilerine iktisatçılar adını veren bilim adamları takımı, bütün vergiler içinde adalete en uygunu olarak, arazinin rantından, rantın her değişmesiyle değişen ya da tarımın gelişmesine yahut savsanmasına göre yükselip alçalan bir vergi alınmasını salık vermektedirler. Onlar, bütün vergilerin eninde sonunda arazinin rantına isabet ettiğini, dolayısıyla, sonunda bunları ödeyecek olan mali kaynağa eşitlik üzere konulması gerektiğini iddia ederler. Bütün vergilerin, onları sonunda ödeyecek olan mali kaynağa imkân ölçüsünde eşitlik üzere isabet etmesi gerektiği, kuşkusuz doğrudur. Fakat bunların pek marifetli kuramlarına destek yaptıkları karışık kanıtların hoş olmayan tartışmasına girmeksizin, sonunda arazinin rantına isabet eden vergilerin ve sonunda bir başka mali kaynağa isabet eden vergilerin neler olduğu, aşağıdaki incelemede yeterince meydana çıkacaktır.
Venedik ülkesinde çiftçilere sözleşme ile kiralanan tarıma elverişli bütün araziden, rantın onda biri üzerinden vergi alınır.[453] Sözleşmeler her ilde ya da ilçede maliye memurlarınca tutulan bir genel kütüğe kaydedilir. Topraklarını mülk sahibi kendi işlettiğinde bunlara, adaletli bir tahmin yürütülerek değer biçilir ve kendisine vergiden beşte bir indirme yapılır. Böylece mülk sahibi, bu tür arazi için varsayılan rantın yüzde onu yerine, yalnızca yüzde sekizini öder.
Bu tür bir arazi-vergisi, eşitliğe, İngiltere’nin arazi-vergisine kıyasla kuşkusuz daha uygundur. Kesinliği, belki, pek onun kadar olmayabilir; verginin alınış şekli de çoğu kez toprak sahibini çok daha fazla üzebilir. Sonra, devşirilişi epey daha masraflı olabilir.
Ama belki o tür bir yönetim yolu bulunabilir ki hem bu belirsizliği epey önler hem de bu masrafı epey azaltır.
Örneğin, toprak sahibi ile kiracı, sözleşmelerini bir genel kütüğe birlikte geçirtmek zorunda tutulabilirler. Sözleşme şartlarından herhangi birisinin gizlenmesine ya da yanlış bildirilmesine karşı uygun para cezaları konulabilir. Bu para cezalarından bir kısmı, iki taraftan birinin bu tür bir gizlemesini ya da yanlış bildirimini ihbar edip, onu suçlu çıkartan ötekine ödenecek olursa, bunların, kamu gelirinin hakkını yemek üzere birlik olmaları, etkin şekilde önlenir. Sözleşmenin bütün kayıtları, böyle bir kütükten yeterince öğrenilebilir.
Kimi toprak sahipleri, kirayı yükselteceklerine, sözleşmenin yenilenmesi için hava parası alırlar. Çoğu halde, bu yöntem, değer tutarı pek daha çok olan gelecekteki bir geliri, peşin bir tutar karşılığında satan bir savurganın başvuracağı yoldur. Öyle olduğu için ise hep zararlıdır. Çoğu kez, kiracının elinden sermayesinin öyle büyük bir parçasını alır ve bu yüzden onun toprağı işleme yeteneğini öylesine azaltır ki, ufak bir kira ödemek, kiracıya, öteki halde daha büyük bir kira ödemeye nazaran daha güç gelir. Onun ekip biçme olanağını azaltan şey, toplum gelirinin en önemli kısmını aksi halde ulaşacağı düzeyin ister istemez aşağısında bırakır.
… Liberalizm, demokrasi ve ekonomi üzerine kitap okumak için…
Liberalizm Demokrasiyi Susturunca
Halkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.
Atina’da, Roma’da, Madrid’de ve Washington’da artık halkın değil bankaların dediği oluyor. Batı’da demokrasi geriliyor, yeni bir düzen kuruluyor. Alıp satma özgürlüğü nasıl oldu da halkı bankaların kölesi yaptı?
İnsanî değerlerin değil maddî değerlerin hakim olduğu her toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm aslında. Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir mesele bu. Zenginleşmeye ve para ile daha çok haz almaya odaklanan insanlar bencilleşiyorlar. Siyasetten, cemiyetin dertlerinden uzak, oy kullanmaya bile üşenen bir güruh çıkıyor meydana.
Tam da bu yüzden Batı’da demokrasinin en büyük düşmanı batılı insan modeli oldu. Kendini özel hayatına hapseden, lüks tüketime, tatile, konfora odaklanan batılı insanlar politikadan uzaklaştılar. Bu refah toplumunun bireyleri diğer insanların dertlerine duyarsızlaştı. Para bu süreçte kutsallaştı. Yine bu yüzden bankalar ve bankacılar ilahlaşarak hukukun üstüne çıkabildiler.
İşte bu fikrî zemindir sermayeyi aşırı büyüten, savcıları, hakimleri bile etkisiz hale getiren. Bankacılarına söz geçiremeyen batı toplumları tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler… Peki 2008 ekonomik kriz süreci nasıl gelişti? Krizi tetikleyen ve büyüten ne oldu?
Bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Yaklaşık 40-50 kişilik bir ekip. Kriz sürecinden zenginleşerek ve güçlenerek çıktılar. Banka kurtarma operasyonlarıyla halen zenginleşmekteler.
Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:
- Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler?
- “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar?
- Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?
Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.Buradan indirebilirsiniz.
1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik“millî”okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.
Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik.Buradan indirin.
… Tüketim tutkusu ve kimlik krizleri üzerine kitap okumak için…
Ey Kapitalizm! Kara Sevdam! / Charles Allen Scarboro
Kapitalizm bir kara sevdanın adı. Tutkulu bir aşk hikâyesi… Her gün kalbimizi kıran, bize hakaretler yağdıran, herkesin içinde rezil eden o sevgiliyi(!) terk edemiyoruz bir türlü. Alış-veriş merkezleri dolup taşıyor. Kredi kartı borçlarımız şişiyor. Bütün bu borçları ödemek için daha çok çalışmaya razıyız. Ailemizi, sağlığımızı, tatillerimizi, ibadetlerimizi feda ediyoruz. Hatta iş “arkadaşlarımızın” ayağını kaydırmak için planlar yapıyoruz.
Heyecanla satın alıp eve getirdikten sonra bir kenara attığımız ne çok şey var oysa. Okunmamış kitaplar, seyredilmeyi bekleyen DVDler, modası geçmiş giysiler, eski cep telefonları… Almak gerek ama kullanmak şart değil. Çünkü karnımızı doyurmak için değil“birisi olmak” için tüketiyoruz:
“…Üniversitemdeki kapalı kızların çoğu, eşarplarını markası görünecek şekilde bağlıyor. Öğrenciler kitaplarını Mango çantalarda taşıyor. Bir Coach çanta, etiketi görünmeksizin pek de kıymetli değil. Ralp Lauren sağ tarafa işlenen küçük bir biniciyle bir servet kazandı. Çorapların bile görülebilir yerlerine logolar işlenmiş. Neden marka bu kadar önem arzediyor?…”(C.A. Scarboro)
Ne gariptir ki Türkiye’de hemen her kesimden insanı kolaylıkla birleştirebilen bir slogan var: “Kapitalizme Hayır!”. İslâmcı, komünist, ülkücü, Kemalist… Yürüyüşler yapıyorlar. Seminerler düzenliyorlar. “Küresel sermayeye geçit yok!”diye haykırıyorlar. İşçilerin sömürülmesinden Afrika’daki açlığa, ortadoğudaki petrol savaşlarından dünyanın kirlenmesine kadar her taşın altından çıkan bir düşman bu. Kapitalizm karşıtı İslâmcıların, komünistlerin, ülkücülerin ve Kemalistlerin ekonomi tasavvuru nasıldır? Kapalı kapıların ardında puro içen şişman adamlar mı tahayyül ediyorlar bilmiyorum. Ama bazen kendilerini aldattıklarını düşünüyorum. İyi ile kötü arasında bir çizgi çekmek, kötüleri “öteki tarafta” bırakmak… O kadar da kolay değil:
“Ah keşke her şey o kadar basit olsaydı. Bütün kötülükleri içi kararmış birileri yapsaydı ve bütün mesele onları bulup yok etmekten ibaret olsaydı. Ne var kiİyi ileKötü arasındaki çizgi her insanın kalbinden geçiyor. Kim kendi kalbinin bir parçasını yok etmek ister?” (Soljenitsin)
Okuyacağınız bu kitap insanların para ile, tüketim ile kurdukları ilişkiye ışık tutuyor. Charles Allen Scarboro’nun Karl Marx ve Max Weber’in fikirlerinden de isitifade ederek hazırladığı özgün bir çalışma. Scarboro İstanbul’da yaşayan bir Amerikalı. Akademik birikiminin yanı sıra kapitalizmin anavatanından gelmesi, “içimizde yaşayan bir öteki” olması bu kitaba ayrı bir lezzet katmış kanaatimce. Modern yaşamın getirdiği “önemsizleşme” hissi ve bunun yol açtığı kimlik ihtiyacını sorgulayan, klasik ekonomi teorilerini tamamlayan bu çalışmayı Müleyke Barutçu Türkçeye kazandırdı. Kendisinden Chomsky, Klein ekseninde yeni çalışmalar ve özgün makaleler de okumayı umuyoruz. Kitabı buradan indirebilirsiniz.