RSS Feed for This Post

Ekonomik Kriz Aforizmaları

  • ekonomik-kriz2008’de baş gösteren ekonomik kriz dünyayı kalıcı olarak değiştirdi. Bankaların gücü ve ulus-devletlerin çaresizliği teyid edildi.
  • 2008 krizi “uzmanlar” tarafından doğal bir felâket gibi gösterildi ama gerçekte bu bur adalet krizidir. Bankalar 2008’den itibaren resmen hukuk üstüdür.
  • Ulus-devletler ulusal sınırları aşan finansal güçleri kontrol edemiyorlar. Tam tersi, bankalar devleti kontrol ediyor.
  • Atina’da, Roma’da, Brüksel’de, Madrid’de ve Washington’da artık halkın değil bankaların dediği oluyor.
  • 2008 krizi Batı’da demokrasinin yerine plütokrasinin geçtiği yıldır. Yani aldığın oy kadar değil bankadaki paran kadar konuş.
  • Eskiden serbest piyasa demokrasiye güç verirdi zira kralın veya ceberut bir devletin halk üzerindeki tahakkümünü engellerdi.
  • Ama bugün alıp satma ve yatırım özgürlüğü halkı bankaların kölesi yaptı.
  • Basit bir ekonomik kriz değil aynı zamanda bir fikir krizi yaşıyoruz. Kendimize, hayata, insana verdiğimiz kıymet aşınıyor.
  • Tercihlerimize insanî değerler değil maddî değerler hâkim olduğu için kendi arsızlığımız altında ezilmeye başladık.
  • Bu tehlike konusunda kapitalizmin içinde yaşayan filozof ve siyasetçiler 100 yıldır alarm veriyordu ama kimse dinlemedi.
  • Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir mesele bu.
  • Demokrasi herkese siyasete katılma umudu veriyor ama çok insan kullanabiliyor bu hakkı. Aldatıcı vaadleri düş kırıklığıyla bitiyor.
  • Hayatta bir şey olmak, topluma bir şey katmak isteyen için sadece serbest piyasanın sunduğu zenginleşme imkânı var.
  • Zenginleşmeye ve para ile daha çok haz almaya odaklanan insanlar bencilleşiyorlar.
  • Sonunda siyasetten, cemiyetin dertlerinden uzak, oy kullanmaya bile üşenen bir güruh çıkıyor meydana.
  • Evet, batıda demokrasi çökme noktasına geldi ve bu ahlâksız bankacıların ve siyasetçilerin suçudur. Ama bunu mümkün kılan neydi?
  • Batı’da demokrasinin en büyük düşmanı batılı insan modeli oldu. Demokratik ortamın ve serbest piyasanın ürettiği bencil insan tipi.
  • Kendini özel hayatına hapseden, lüks tüketime, tatile, konfora odaklanan batılı insanlar politikadan uzaklaştılar.
  • Bu refah toplumunun bireyleri diğer insanların dertlerine duyarsızlaştı ve para bu süreçte kutsallaştı.
  • Ve bu yüzden özel bankalar ve bankacılar adeta ilahlaşarak devlet hukukunun üstüne çıkabildiler.
  • FED, IMF, Dünya Bankası ve Goldman Sachs gibi kurumları suçlayalım, bu gerekli. Ama onlara bu gücü veren bizim bencilliğimiz.
  • Her ne olursa olsun neticede bankacılarına söz geçiremeyen batı toplumları tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler.
  • Bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi.
  • Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon.
  • Soyguncular Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular.
  • Banka bir güçtür ve her güç gibi tehlikelidir. Kötü ellerde çok tehlikeli bir silah olur. Thomas Jefferson diyor ki:

“…Bankacılık sistemini hukuk çerçevesine sokamadık. Bu zayıflık bir gün gelip anayasal düzeni yıkabilir. Bugün dahi bir takım ahlâksızlar halkın ekmeğiyle kumar oynamaktalar. Bankacıların bu arsızlığı gelecek kuşaklara yük olacaktır […] Amerikan halkından önce hiç bir ulusun kaderi para hırsına ve özel kişilerin hokkabazlığına terk edilmemişti. O kişiler ki ticaret aracı olan paranın dolaşım miktarını milletin ihtiyaçlarına değil kendi çıkarlarına göre arttırırlar. Bir kâğıt seliyle mülkiyetin cari fiyatını şişirirler, sonra o mülkiyeti yok pahasına alırlar […] Serbest ticarete ve rekabet kurallarına aykırı olan bu iş yapıldı ve yine yapılacaktır. Üstelik kanun yapıcıların gözü önünde hatta koruması altında! Adalet, erdem, ödev bize emrediyor: Bütün memleket yağmalanmadan önce bu hırsızlar durdurulmalıdır …” (Thomas Jefferson*, özel mektuplar)

  • ABD’de emlâk krizi patlamadan önce Goldman Sachs müşterilerini bu sektöre girmeleri için teşvik ediyordu.
  • Fakat aynı Goldman Sachs “Abacus” adlı bir finansal ürün kanalıyla emlâk sektörünün çöküşüne oynamaktaydı.
  • Bir başka deyişle Goldman Sachs emlâk sektörünü kendi eliyle çökertirken müşterilerini yatırım yapmaya itti.
  • Ceza miktarı 550 milyon dolarcıktı yani firmanın iki veya üç haftalık kârı kadar. Bu kadar ufak bir para 2009′da dağıttığı primlerin 50′de biri bile etmiyordu!
  • Goldman Sachs gibi firmaların dokunulmazlığı nereden geliyor? Tabi ki devlet içindeki « eski » müdürlerinden.
  • Sadece ABD değil Avrupa Birliği’nde de bir çok bakan, danışman vs Goldman Sachs’ta « eskiden » çalışmış.
  • Maaşı, birikmiş parası olmayan bir sürü garibana ev satıp fiyatları yapay olarak yükselttiler. Biliyorlardı ödeyemeyeceklerini.
  • Garibanlar planlandığı gibi ödeyemediler ve sokağa atıldılar. Hâlâ milyonlar otel, parking vb yerlerde yatıyor. (https://www.youtube.com/watch?time_continue=34&v=fbSgzEQJXs8)
  • Goldman Sachs böyle yapıyordu çünkü para kazandırabildiği müşterilerinden aldığı ücretten çok daha fazlasını işlemlerden alıyordu.
  • Yani küçük oyuncular kazansa da kaybetse de Piyasa’nın dalgalanmasıydı onlara kâr ettiren. Haliyle yatırımcıların panik ile aşırı iyimserlik hali arasında gidip gelmesi gerekiyordu.
  • Aslında 1930 krizinden sonra ABD akıllanmış ve sahtekârları engellemek için Glass-Steagall Act vb kanunlar çıkarmıştı ama bunlar 1980’den itibaren « deregulation » yoluyla iptal edildi.
  • Özetle ciğer kediye emanet edilmişti. Kedi ciğeri korursa kazanacak, yerse daha çok kazanacaktı. Obur kedi Goldman Sachs ciğeri sahibiyle beraber yuttu!
  • Krize sebep olan bankacıları kurtarmak için Atlantik’in her iki yakasında 700-800 milyar dolar harcandı. Çünkü ulus-devletler bankaların batmasını göze alamazlardı.
  • Peki, bu kurtarma parası kimin cebinden çıktı? Vatandaşların ödediği vergilerden tabi!
  • NCFH‘a göre ABD’de her 45 çocuktan biri evsiz. Ülke genelinde bir buçuk milyondan fazla çocuk otel odalarında, garajlarda, depolarda ve çadırlarda yaşıyor.
  • Elbette yatırım, ticaret ve üretimi devlet eline alınca tam bir felâket. Ama ekonomik hayat hukukun üstüne çıkınca tilkinin kümesteki özgürlüğü oluyor.
  • Bu yüzden demokrasiyle liberalizm dost değil düşmandır. Halk iradesiyle sermaye iradesi bağdaşmaz, çatışır.

”Şahsen liberal bir diktatörü liberal olmayan demokratik bir hükümete tercih ederim” (“Personally I prefer a liberal dictator to democratic government lacking liberalism.”)

“…Maksadımız asla demokrasiyi fetiş hale getirmek değildir… Demokrasi esas itibariyle, dâhili sulhu ve ferdi hürriyeti korumak için bir vasıta, faydalı bir usuldür. Bir vasıta olarak da, asla hatadan salim değildir. Unutmayalım ki, mutlakıyetçi bir idare altında bazı demokrasilerdekinden daha fazla fikir ve kültür hürriyeti bulunduğu vakidir. ( Hayek, Kölelik Yolu, sf. 114)

  • Türkiyeli liberallerin ne liberalizmi ne de demokrasiyi anladıklarından emin değilim. Liberalizm-demokrasi çatışması ABD kadar eski:

Abraham Lincoln, ABD’nin 16cı başkanı:

“Yakın gelecekte ülkemi tehdit edecek bir kriz görüyorum. Büyük şirketlerin tahta oturduğu, yolsuzluğun iktidara sirayet ettiği, bütün paranın bir azınlıkta toplandığı bir kriz bu ve cumhuriyet yıkılıyor. Bu kadar büyük bir endişeyi savaşın ortasında bile hissetmemiştim.”

  Thomas Jefferson, ABD’nin 3cü başkanı:

“inanıyorum ki bankalar sınırlarımızı tehdit eden ordulardan daha tehlikelidir […] Fonlama adı altında gelecek kuşakların ödeyeceği harcamaları yapmak büyük çapta istikbal dolandırıcılığından başka bir şey değildir […] Kâğıt paranın bir değeri yoktur, o paranın hayaletidir, kendisi değildir”

  • Türkiyeli liberaller serbest piyasa ile başıboş piyasa arasındaki farkı da bilmiyorlar.
  • 2008 krizinde kredi derecelendirme kuruluşları da çok önemli bir rol oynadılar. Kısaca yalan söylediler.
  • Emlâk krizinin banka krizine dönüşmesinde birinci suçlu bankalar ve kredi derecelendirme kuruluşları.
  • Sadece devlet tahvili gibi “MUTLAK” güvenilir yatırım araçlarına verilen “AAA” notu nedense aşırı riskli emlâk kredisi sigortalarına verilmiş bu sefer. (Bkz. Goldman Sachs, Abacus, Moody’s ve Fitch)
  • Bu sebeple liberallerin ekonomi tarihi okumadıklarını ve temel ekonomik kavramları bilmediklerini düşünüyorum.

 

… Liberalizm, demokrasi ve ekonomi üzerine kitap okumak için…

Liberalizm Demokrasiyi Susturunca

Büyük Dönüşüm / Karl PolanyiBüyük Dönüşüm / Karl PolanyiHalkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.

Büyük Dönüşüm / Karl PolanyiBüyük Dönüşüm / Karl Polanyi

Banka Ordudan Tehlikelidir!

Atina’da, Roma’da, Madrid’de ve Washington’da artık halkın değil bankaların dediği oluyor. Batı’da demokrasi geriliyor, yeni bir düzen kuruluyor. Alıp satma özgürlüğü nasıl oldu da halkı bankaların kölesi yaptı?

İnsanî değerlerin değil maddî değerlerin hakim olduğu her toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm aslında. Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir mesele bu. Zenginleşmeye ve para ile daha çok haz almaya odaklanan insanlar bencilleşiyorlar. Siyasetten, cemiyetin dertlerinden uzak, oy kullanmaya bile üşenen bir güruh çıkıyor meydana.

 Tam da bu yüzden Batı’da demokrasinin en büyük düşmanı batılı insan modeli oldu. Kendini özel hayatına hapseden, lüks tüketime, tatile, konfora odaklanan batılı insanlar politikadan uzaklaştılar. Bu refah toplumunun bireyleri diğer insanların dertlerine duyarsızlaştı. Para bu süreçte kutsallaştı. Yine bu yüzden bankalar ve bankacılar ilahlaşarak hukukun üstüne çıkabildiler.

İşte bu fikrî zemindir sermayeyi aşırı büyüten, savcıları, hakimleri bile etkisiz hale getiren. Bankacılarına söz geçiremeyen batı toplumları tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler… Peki 2008 ekonomik kriz süreci nasıl gelişti? Krizi tetikleyen ve büyüten ne oldu?

Bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Yaklaşık 40-50 kişilik bir ekip. Kriz sürecinden zenginleşerek ve güçlenerek çıktılar. Banka kurtarma operasyonlarıyla halen zenginleşmekteler.

Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:

  1. Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler?
  1. “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar?
  2. Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?

 Buradan indirebilirsiniz.

Liberalizmin Kara Kitabı

70 kitap indirin70 kitap indirin Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki…Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki…Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.Buradan indirebilirsiniz.

 

Liberalizmin Ak Kitabı

70 kitap indirin70 kitap indirin Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki…Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki…1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî”okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik.Buradan indirin.

… Tüketim tutkusu ve kimlik krizleri üzerine kitap okumak için…

Ey Kapitalizm! Kara Sevdam! / Charles Allen Scarboro

70 kitap indirin70 kitap indirin Tüketim / Robert Bocock

Kapitalizm bir kara sevdanın adı. Tutkulu bir aşk hikâyesi… Her gün kalbimizi kıran, bize hakaretler yağdıran, herkesin içinde rezil eden o sevgiliyi(!) terk edemiyoruz bir türlü. Alış-veriş merkezleri dolup taşıyor. Kredi kartı borçlarımız şişiyor. Bütün bu borçları ödemek için daha çok çalışmaya razıyız. Ailemizi, sağlığımızı, tatillerimizi, ibadetlerimizi feda ediyoruz. Hatta iş “arkadaşlarımızın” ayağını kaydırmak için planlar yapıyoruz.

Heyecanla satın alıp eve getirdikten sonra bir kenara attığımız ne çok şey var oysa. Okunmamış kitaplar, seyredilmeyi bekleyen DVDler, modası geçmiş giysiler, eski cep telefonları… Almak gerek ama kullanmak şart değil. Çünkü karnımızı doyurmak için değil“birisi olmak” için tüketiyoruz:

 “…Üniversitemdeki kapalı kızların çoğu, eşarplarını markası görünecek şekilde bağlıyor. Öğrenciler kitaplarını Mango çantalarda taşıyor. Bir Coach çanta, etiketi görünmeksizin pek de kıymetli değil. Ralp Lauren sağ tarafa işlenen küçük bir biniciyle bir servet kazandı. Çorapların bile görülebilir yerlerine logolar işlenmiş. Neden marka bu kadar önem arzediyor?…”(C.A. Scarboro)

Ne gariptir ki Türkiye’de hemen her kesimden insanı kolaylıkla birleştirebilen bir slogan var: “Kapitalizme Hayır!”. İslâmcı, komünist, ülkücü, Kemalist… Yürüyüşler yapıyorlar. Seminerler düzenliyorlar. “Küresel sermayeye geçit yok!”diye haykırıyorlar. İşçilerin sömürülmesinden Afrika’daki açlığa, ortadoğudaki petrol savaşlarından dünyanın kirlenmesine kadar her taşın altından çıkan bir düşman bu. Kapitalizm karşıtı İslâmcıların, komünistlerin, ülkücülerin ve Kemalistlerin ekonomi tasavvuru nasıldır? Kapalı kapıların ardında puro içen şişman adamlar mı tahayyül ediyorlar bilmiyorum. Ama bazen kendilerini aldattıklarını düşünüyorum. İyi ile kötü arasında bir çizgi çekmek, kötüleri “öteki tarafta” bırakmak… O kadar da kolay değil:

“Ah keşke her şey o kadar basit olsaydı. Bütün kötülükleri içi kararmış birileri yapsaydı ve bütün mesele onları bulup yok etmekten ibaret olsaydı. Ne var kiİyi ile Kötü arasındaki çizgi her insanın kalbinden geçiyor. Kim kendi kalbinin bir parçasını yok etmek ister?” (Soljenitsin)

Okuyacağınız bu kitap insanların para ile, tüketim ile kurdukları ilişkiye ışık tutuyor. Charles Allen Scarboro’nun Karl Marx ve Max Weber’in fikirlerinden de isitifade ederek hazırladığı özgün bir çalışma. Scarboro İstanbul’da yaşayan bir Amerikalı. Akademik birikiminin yanı sıra kapitalizmin anavatanından gelmesi, “içimizde yaşayan bir öteki” olması bu kitaba ayrı bir lezzet katmış kanaatimce. Modern yaşamın getirdiği “önemsizleşme” hissi ve bunun yol açtığı kimlik ihtiyacını sorgulayan, klasik ekonomi teorilerini tamamlayan bu çalışmayı Müleyke Barutçu  Türkçeye kazandırdı. Kendisinden Chomsky, Klein ekseninde yeni çalışmalar ve özgün makaleler de okumayı umuyoruz. Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 2 Trackback(s)

  2. Oca 25, 2016: Büyük Devlet Aforizmaları | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  3. Mar 2, 2016: Liberalizm aforizmaları | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin