RSS Feed for This Post

Suriye’de Kürtler : Nereden Nereye?

Umut Ayar

Başladığı günden bu yana ne katliamlar ve ne de direniş yoğunluğu açısından bir düşüş yaşamayan Suriye intifadasını ve Suriyeli Kürtlerin konumunu doğru anlamak dezanformasyon ve çarpıtmalardan uzak değerlendirmek için bölgede ki dinamikleri hareketleri ve yaşanan süreci kapsamlıca ele almayı gerektiriyor. Suriye’de 3. yılına giren direniş süreci, yüzbinleri aşmış ölümler, milyonlara ulaşmış göç sayısı sürecin nasıl kritik bir boyuta ulaştığını gözler önüne seriyor. Suriye Kürdistan’ı boyutunu da işin içine kattığınız zaman daha karmaşık bir tablo ile karşı karşıya kalıyoruz. Bu karmaşık tablo içerisinde Ortadoğu’da yaşanan değişim sürecini özelde Suriye ve Kürtleri ele aldığımızda sayısız komplo teorisi, dezanformasyon ve bilgi kirliliği ile karşılaşıyoruz. Hal böyle iken bölge üzerine sağlıklı analizler yapmak; hem bölgenin geleceği hemde sürecin kritikliği açısından bir zorunluluk! Suriye Kürdistan’ın da yaşanan gelişmeleri Ortadoğu’da yaşanan değişim sürecinden ve bölgesel dinamiklerden bağımsız incelemek elbette mümkün değil.

Özgürlük ve adalet talepleri ile meydanları dolduran Ortadoğu halkının bu mücadelesi Emperyal politikalar sebebi ile bölgeye yerleştirilmiş dikatörlere ve onların toplumu kaosa sürükleyecek baskı ve şiddet politikalarına karşı bir başkaldırı olarak okumak sanırım yanlış olmaz! Tunus’ta Burgiba’dan Bin Aliye, Mısır’da Mübarek, Libya’da Kaddafi, Suriye’de Hafız Esed’den oğul Esed’e bütün bu bölgedeler de ve Ortadoğu’da 40-50 yıllık süreci ele aldığınız da karşınıza büyük bir korku coğrafyası çıkıyor!

Yıllardır makus bir kadere terk edilmiş Ortadoğu halkları yeniden toplum olma ve toplumsalı inşa etme sorunuyla karşı karşıya. Bu sorunun çözülmesi ve toplumsalı inşa edebilmek için konuda bütün kesimlere önemli görevler düşüyor.

Suriye Kürtleri’nin Tarihsel Serüveni

Suriye’de örgütlü Kürt muhalif akımların intifadaya karşı konumlarını doğru saptamak ve anlamak öncelikle bu sosyo-politik dinamiği kısa da olsa ele almayı gerektirmektedir.

Genel olarak çok dilli ve çok dinli bir mozaiğe sahip olan modern Suriye’de Kürtlerin konumunu şöyle özetleyebiliriz:

Hz. Ömer’in hilafetinden Osmanlı’nın çözülüşüne kadar ki süreçleri içeren bu aşamada Kürtlerin modern Suriye’nin de dâhil olduğu Bilad-i Şam’ın sosyal ve siyasal yapısı içerisindeki yerinin uluslaşma dönemindekine benzer sorunlu bir tablo arzettiği savı -sınırlı çaptaki bir kısım romantik milliyetçinin iddiasının aksine- olgusal açıdan kanıtlanamaz. Kürt tarihi alanında eser vermiş hemen tüm araştırmacıların da kabul ettiği üzere bir edebiyat dili olarak Kürtçenin en çok olgunlaştığı ve Kürt nüfus arasında etnik homojenleşme düzeyinin üst seviyeye çıktığı en verimli dönem, İslam egemenliği olarak kabul edilen bu dönem olmuştur. Öte yandan bu dönemler boyunca İslam coğrafyasında oluşan siyasal ve kültürel yapılarda da katkıları bulunan Kürtler, ta Eyyubiler döneminden bu yana İslam ümmetinin toplumsal muhayyilesinde ayrıcalıklı bir yer edinmişlerdir.

Eyyubilerin Şam’ın göbeğinde inşa ettiği yapılar da, onların bakiyesi olan Milli vb. muhtelif Kürt aşiretleri de bugünkü Suriye’nin merkezi bölgelerinde hayatiyetlerini sürdürmektedirler. Suriyeli Kürtler bu dönemde Selahhaddin-i Eyyubi, İbn Teymiyye vb. öncü şahsiyetleri aralarından çıkarabilmişlerdir.

Osmanlı’nın yıkılışından Suriye’nin Fransız emperyalizminden ayrılarak bağımsız bir ulus-devlet haline geldiği 1946 yılına kadar ki zaman dilimini kapsayan bu dönemde Suriye sosyo-politik yapısı içerisinde Kürtlerin konumu alabildiğine karmaşık bir durum arzetmektedir.

Ortadoğu coğrafyasının bir yandan emperyalist işgale ve diğer yandan da birbirini besleyen ulusçu didişmelere sahne olduğu bu dönemde çizilen ulusal sınırlar içerisinde Suriye Kürtleri karmaşık tutumlar geliştirmişlerdir. Bu dönemdeki karmaşık tutumlar ve farklı gelecek arayışları zemininden kısa vadede kazançlı çıkanlar, örgütlü seküler Kürt yapıları olmuştur. Keza Frenk işgalinin hâkim olduğu bu dönem, seküler-laik temelde oluşan “Kürt Rönesansı”nın da miladı olarak kabul edilmektedir. Söz konusu dönem boyunca Osmanlı bakiyesi Anadolu’da oluşturulan ulusçu Kemalist diktatörlüğe kıyasla Suriye’deki emperyal vasatta alabildiğine yayılma imkânı bulan laik Kürt ulusçuluğu, özellikle de yapısal ve kültürel olarak sağlam bir altyapı oluşturmayı başarmıştır.

Suriye’de Arap ulusçuluğunu dengelemek ve Türiye Cumhuriyeti’nin Suriye sınırlarında kalan bazı bölgelere dönük iddialarını püskürtmek için dönemin Fransız emperyalizmi kültürel temelde oluşmaya başlayan ve sonrasında örgütlü-organik bir harekete dönüşen Kürt ulusçuluğunu desteklediği gerçeği, Suriye Kürtleri konusunda kapsamlı bir eserin yazarı olan ve Kürt ulusçularınca da takdirle karşılanan Harriet Montgomery tarafından da kabul edilmektedir.

Genel olarak Suriye’nin modern bir ulus-devlet şeklinde ortaya çıktığı 1946’dan başlatılıp hem baba, hem de oğul Esad’ı içerecek biçimde 17 Mart 2011 İntifadasına kadarki süreçlerin toplamını kapsayan bu dönem, Kürtler açısından birkaç alt döneme ayrılarak incelenebilir.

1946-1963 arasında gerçekleşen 21 askeri darbesiyle bu dönem Suriye’si tam bir darbeler çöplüğüne dönüşmüştür. Yeni Suriye’yi kurmak için Arapçılık retoriğinin öne çıktığı bu geçiş döneminde sistem istikrar ararken, Arapçılık retoriğinden dışlanan Kürt etnisitesi de kendisini oluşturma çalışmalarıyla meşgul olmuştur. 1963’teki Baas darbesi ise muhalefetin tümünün yanında kendini oluşturma arifesinde olan Kürt ulusal hareketini de bir daha toparlanmamak üzere hırpalamıştır. Baas içindeki Nusayri kökenlilerin liderliğini yapan Hafız Esad’ın gerçekleştirdiği 1970 darbesi ve sonrası ise bu olguyu daha bir pekiştirmenin ötesine gidememiştir.

Geleneksel Kürt coğrafyasının bütünü içerisinde en küçük ve nüfus yoğunluğu itibariyle de en düşük birimi oluşturan Suriye Kürtleri, Suriye’nin genel nüfusu içerisinde ikinci büyük etnik topluluğu oluşturmaktadır. Bu sosyal dinamik yarım asrı aşkın sorunlu yapısıyla Suriye’nin dünü ve bugününü etkilediği gibi, yarınını da geniş oranda etkileme potansiyeline sahiptir. Uzun zamana yayılan inkâr ve imha politikası sonucunda mevcut düzene karşı duygusal kopuşu yaşayan bu dinamik nüfus, her an patlamaya hazır bir bomba hükmündedir.

Dolayısıyla Suriye Kürtleri, olanca ezilmişlikleriyle beraber son kertede Suriye’deki yerleşik düzeninin de intifadanın geleceği açısından da takınacakları tavır ve tutum itibariyle kilit rolünü oynayabilecek dinamik bir özne pozisyonunda. Kürt dinamiğinin bu stratejik önemi ise hem mevcut iktidar ve hem de muhalefet tarafından bilinen bir durumdur.

Bölgede genel olarak Talabani-Barzani ve Apo üzerinden örgütlenen örgütlü Kürt muhalif hareketi içerisinde – PYD hariç-İntifada sürecine başlangıcından bu yana sahiplenmiş ve aktif katılım sağlamıştır.

Pyd Nedir/Kimdir?

Gerek Suriye’deki Kürt partileri ve gerekse de genel kamuoyu tarafından “Suriye PKK’si” olarak tanımlanan bu hareket, Suriye Kürdistanının ikinci büyük partisidir. PYD’nin İntifadaya karşı yaklaşımı ve genel anlamda Suriye politikası PKK’nin doğrusal yönlendirmesi altında olup hareketin kendisi de bu durumu sahiplenmektedir. Suriye İntifadasıyla ilgili olarak PYD’nin çeşitli zamanlarda kendisine yakın kaynaklarda yayınlanan duyuru-bildiriler incelendiğinde hareketin Suriye’deki duruma açıklık getirmede karmaşa yaşadığı ve kendi tutumunu açıklamaya zorlandığı rahatlıkla görülebilir.

PYD, İntifadaya neden katılmadığı eleştirilerini kimsenin kendilerini bu konuda suçlayamaya hakkı olmadığı, keza kendilerinin 12 Mart 2004’ten bu yana zaten intifada halinde oldukları savı ile cevaplamaktadır. Yine hareket Suriye Milli Meclisi’ni AK-Parti hükümetinin taşeronluğunu yapmakla suçlamakta ve bu oluşum içerisinde yer alan Kürtleri ihanet ve aldatılmışlıkla suçlamaktadır. Yine hareket Suriyeli Kürt partilerinin özellikle de genç unsurların İntifadaya katılımlarını ve SMM’yi tahfif etmektedir.

Öte yandan PKK önderliğinin Kürtlere en insanlık dışı uygulamaları reva görmeyi sistemleştiren Baas rejimi tarafından yıllarca desteklenmesi çelişkisine açıklama getirmeyen PYD’nin İntifadanın arifesinde PKK’nin “demokratik özerklik” söylemini Suriye’de hayata geçirmeye kalkışması, tabanını “Halk savunma güçleri” adı altında silahlandırması, başına buyruk “Halk mahkemeleri” kurması vb. yönelimlerini hem ENSK bileşenleri hem de Geleceğin Partisi ciddi bir tehdit unsuru olarak görmekte ve bu gidişatın Suriye Kürdistanın da bir iç çatışma riski olarak yorumlamaktadırlar. Hatta Geleceğin Partisi’ne göre PYD’nin bu politikaları bilfiil Baas rejimi tarafından Suriye’deki Kürt muhalefetine karşı bir tehdit olarak desteklenmektedir.

Sürecin başından bu yana PYD harici muhalif Kürt ötgütlerinin intifada sürecine aktif katılım sağladığını ve Esed rejimine karşı net tavır aldıklarını biliyoruz! Bu muhalif grupların tavrından rahatsız olan PYD tutuklamalar, hatta cinayetler ile Kürt aktivistlerin bölge çalışmalarını engellemiş, bölgede tek ses olma arayışına girmiştir. Son iki aylık süreçte bu baskılarını dahada ileriye götürmüş, Amude’de tutuklamalara karşı yapılan gösterilerde sivillerin üzerine ateş açarak katliam gerçekleştirmiştir.

Baskı ve sindirme politakaları ile Suriye Kürdistan’ın da bulunan diğer muhalif parti ve hareket temsilcileri çareyi Avrupa’ya ve Türkiye’ye kaçmakta bulmuş ve meydanı tamamiyle PYD ve Asayiş’e terk etmek zorunda kalmıştır. Bölge de tek adam olan PYD daha sonrasında Esed zulmünden kaçan ve Kürt bölgelerine sığınan Suriyelilerden vergi talep etmiş, ödemeyenleri ise “AKP’ci, Kaideci” olarak ya tutuklamış ya da sınır dışı etmiş! PYD’nin bölge politikalarını yakından takip ettiğimiz zaman buna benzer birçok durum ile karşılaşabiliyoruz!

Son günlerde Rasulayn/Serekani’de yaşanan çatışmalar üzerine etkin propaganda gücüne ulaşan PYD’nin al- Nusra ile çatışmasını ele aldığımız da PYD/PKK’nin ifade ettiği gibi “Kürt katliamı gerçekleştiriyor” söyleminin karşılıksız bir propaganda olduğu gerçeği ile karşılaşıyoruz! Rasulayn’da bulunan Buğday ambarlarının paylaşamama meselesi olarak olarak şiddetlenen Nusra-YPG çatışması, daha sonra ki süreçte sınır kapılarında ki ciddi para akışı ve petrol kavgası üzerinden devam etti. Ne Nusra’nın ne de YPG’nin bölgede ki pozisyonunu “ideolojik” olarak değerlendirmek mümkün değil! Tamamiyle rant ve çıkar üzerine bölgede pozisyon almış bu iki yapının Suriye Kürdistanının geleceği açısından tehlike arz ettiği görmek gerekiyor!

Çeşitli dönemlerde yayınlanmış video ve görüntüleri Kuzey Suriye’de gerçekleşmiş gibi göstererek özellikle sosyal medya üzerinden etkin propaganda yapan PYD’nin burada ki esas amacı bölgede koltuğunu sağlamlaştırmak, tek ses olma çabasıdır.

Öte yandan 80 Kürt’ün Nusra tarafından öldürülğü yönünde PKK/PYD kaynaklarından yer alan haberlerin asılsız çıkması. Bu yanlış ve uydurma haberleri, Ortadoğu’da yaşanan değişim sürecini açıklarken komploya sığınan “yazar” ve “uzman”ların söz konusu PYD/PKK olduğunda nasıl söylem değiştirdiklerini Kürt bölgesini Ortadoğu’dan ayırarak nasıl methiyeler dizgiklerine şahit oluyoruz.

Gezi olaylarında da sıkça karşılaştığımız bu tutumun masum olmadığını ve “bir yerlere” hizmet ettiğini görmemek için kör olmak gerekiyor. Sosyal medya üzerinden özellikle İslamcı hareketler ve yapılara karşı kinlerini Rasulayn/Serekani’de ki çatışma üzerinden kusan ve açıkca Kürt halkını Suriyelilere ve Müslümanlara karşı düşmanlaştıran bu tutum ifşa edilmeli ve bu kişilere karşı önlemler alınması gerekiyor.

Suriye Kürtlerini Ortadoğu halklarından bağımsız değerlendirmek, geç kalmış bir ulusçuluk arayışına girmek Kürt halkına yapılacak en büyük haksızlıktır! Türkiye’de yaşadığımız tecrübelerden hareketle Ortadoğu halklarının – Türkiye’de dahil- “sınırlara” mahkum etmek, hiçbir şekliyle kabul edilemez. Suriye halkının bağımsızlığı ne Kürtlersiz gerçekleşebilir ne de Kürtler, Ortadoğu’dan bağımsız özgürleşebilir. Bize ulusçuluğu zorunlu bir çözüm olarak sunan ve bunun üzerinden Kürt halkını Ortadoğu halklarına karşı düşmanlaştıranlara verilebilecek en büyük cevap : Sınırsız ve Özgür Ortadoğu talebidir!

 

… Bu konuda e-kitap…

Asimilasyon ile Şiddet Kıskacında Ulusalcı Kürtler (Kitap + Tartışma) 

Süleyman Nazif (1870-1927) Batarya ile Ateş adlı kitabında şöyle diyordu:

“Benim dinim kinimdir… Irkına, vatanına, tarihine ihanet etmiş olan insanların ve milletlerin hiçbirini unutma Türkoğlu! Unutma ve affetme!”

Büyük travmalar, katliamlar ve yok edilme korkusu yaşayan toplumlar geçmişten ders çıkarırkenaffetmek ile acıları unutmak arasında fark göremiyorlar. (Bkz. PKK’lıları affetmek)

Etnik kökenimiz benliğimizin bir parçası, rengarenk insanlığımızın gerçek bir rengi. Ancak bu renk üzerinden yapılan bir baskı, bu renk “yüzünden” çekilen büyük bir acı sonucu diğer bütün renkler silinebiliyor. Bir başka deyişleIZDIRAPLAR ÜZERİNE YAPAY BİR KİMLİK İNŞA EDİLİYOR. Bir halka yapılabilecek en büyük kötülük bu belki de. Sadece Türk ya da sadece Kürt olmaya mahkûm edilen insanlar giderek insanlıklarını perdeliyorlar. Böylesi halklar ırkçılığa, her türlü şiddet çağrısına kucak açıyorlar. Zira duydukları kin ve nefret onları bıçak gibi bilerken bir yandan da tektipleşiyor, şeyleşiyor.

Bu korkunç dönüşümü Yahudilerde ve Avrupalı Ermenilerde görmek mümkün. Balkanlarda, Kafkaslarda Türk ya da Çerkes olma “suçundan” dolayı bizden önceki kuşaklar da bu şekilde eziyet gördüler. Ölenler bir kez ölürken hayatta kalanlar aşağılanma duygusuyla hergün öldü. Peki ya Kürtler?

“…PKK destekçisi Kürtler adeta hızla koşan bir adamın bir cam panele çarpıp yere yığılma duygusunu tekrar tekrar yaşayacaklar. Camın öbür tarafını görecekler ve camın öbür tarafında akan hayatı gözlemleyebilecekler, belki bedenen o hayatın içinde olacaklar ama ruhen hiçbir zaman o camın öbür tarafına geçemeyecekler. Hiçbir zaman kendilerini camın öbür tarafına akan hayatın parçası hissedemeyecekler…”

Böyle diyordu Emre Uslu. Haklıydı. Sadece Kürt olmak istedikçe Kürtlüğünü kaybeden bir kuşak yetişiyor. Tıpkı Türk ulusalcıları gibi geçmişten, gelecekten hatta kendi gölgesinden bile korkan bu insanlar şiddet için şiddet isteyen örgütlerin, partilerin elinde istenen her şekli almaya hazırlar.

Kürt aydınları kadar Türk aydınlarına da büyük iş düşüyor. İnsan olmadan “Türk” ya da “Kürt” olmanın imkânsızlığını halklarına anlatmak. Okuyacağınız bu kitap aydınların dikkatini tam da bu noktaya çekmek için hazırlandı: Asimilasyon  ile şiddet kıskacı içindeki Kürt halkına… Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:Meramım Var Tarih: Ağu 9, 2013 | Reply

    “Siyasal islamın eliyle, özgürlük ve demokrasi gelebileceği” tongasını, Türkiyeli liberaller ve bazı solcular maalesef ki yuttular. Şimdi bedelini hepimiz ödüyoruz.

    Şükür ki Kürt haraketinin ana-omurgası, bu zehiri yalayıp yutma işinde, Türkler kadar saftirik değilmiş.

    Umudum o ki Kürtler, hem kendilerini hem de bizi özgürleştirecekler.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin