RSS Feed for This Post

Tanpınar, Tanpınar…

Sempatilerim var. Şüphesiz İsmet Paşa’yı seviyorum,

hem çok seviyorum ve beğeniyorum. Bunun dışında

inkılâpların taraftarıyım ve dil meselelerindeki ifratlar hariç,

geriye dönmek, bir adım bile istemem.”

A.H.Tanpınar, Seçmeler,s.304

Modernleşmeci bir perspektiften bakarsanız Rönesans gerici bir faaliyettir” diyen Besim Dellaloğlu, Tanpınar’ın “devam ederken değişmek, değişirken devam etmek” vurgusunu ele alır. Gelenekle modernleşme arasındaki ilişkinin Batı’da ve bizde farklı şekillerde değerlendirildiğini ileri sürer. Batı’ya özgü olan modernliğin Rönesans ve Reformasyon’dan başlatıldığında geleneğe yüklenen anlam ile Türkiye’deki modernleşme çalışmalarında geleneğe yüklenen anlam arasında derin bir uçurum vardır. Dellaloğlu, Türkiye’de modernliğin geleneğin reddi anlamı taşırken Batı’da geleneğe ait köklere dönüşün bir sonucu olduğunu söyler ve Rönesans’ın kadim Yunan’a dönüş, Reformasyon’unsa dinî sahada geleneğe ait olanın toplumsal bir dille yeniden söylenmesi olduğunu belirtir. Tanpınar’ı da bu bağlamda tartışırken onun geleneğe bakışının da bugün üzerinden olduğunu, geçmişin peşinde olmadığını, sadece tıpkı Batı’daki gibi ilerlerken “modernleşme zihniyetinin, geçmişle arasına koyduğu derin ve güçlü duvarlara delik açıp arada ufak temaslar, gidiş gelişler inşa etmek” istediğini yazar. (Dellaloğlu,2012:182-190)

Gelenek lafzını kadim ve dinî mânâ ile değil de toplumsal bir törenin, ananenin nakledilmesi, toplumsal hafızanın her nesilde yeniden canlandırılması anlamında ele aldığımızda Batı’da zuhur eden modernliğin ve onun lisan, felsefe, bilim, kültür, san’at ve iktisat –ve hatta din- öznellikleriyle beliren her türlü neticesinin müşterek köklerine erişmek için Ortaçağ’ın gerisine gitmek gerekmektedir. Batı’nın san’at ve düşünce ürünlerinin sahiden anlaşılabilmesi için mitolojisinin bilinmesi gerektiği de iddia edilmiştir ki (Bayladı,2007:12) bu bir aşırı-yorum sayılamayacak kadar ciddidir.

Dellaloğlu’nun temel önermesi istikametinden baktığımız zaman Tanpınar’ın etrafında oluşturulan hâlenin sağlıklı olmadığı hatta onun suretini yanlış bir biçimde aksettirdiğini söylemek gerekmektedir. Bir şeyler örtük, başka bir şeyler ise yarım yamalak eklemlenmiş ve bütün, darmadağın bir hale getirilmiştir. İnsanlık çevriminin en sığ dönemlerinde icat edilerek insanın en mühim hasletlerinden olan düşüncenin önüne geçirilen ideolojik şablonlarca iyiler kötü, kötüler iyi, düzeysizlik mükemmel, alçalma fazilet gibi gösterilmiş, yani her şey için bir ideoloji tarafından tersyüz edilme yoluna gidilebilmiştir. Tanpınar da kendi tabiriyle evvela bir “sükût suikastı”na uğratılmış, ölümünü müteakiben onunla hiç alakalandırılamayacak bir şablonun içine hapsedilmiştir. Bu yönden soğuk odasında günlerce kuru ekmek yiyerek yaşarken Avrupa’yı bulduğu buhrandan kurtarmak için ilim aşkı yüzünden mahkûm olduğu sefaletten söz eden Saint-Simon’un trajedisine benzer bir biçimde günlüklerinde sürekli para sıkıntısı ve ilgisizlikten yakınmış olan Tanpınar, ölene kadar “öylesine biri” muamelesi görmüştür. Ne yazdıkları değerlendirilebilmiş ne de bunları sürdürebilmesine imkân tanıyacak maddî ve mânevî desteği bulabilmiştir. Hakikaten bir suikast söz konusudur…

Elbette bunun en temel sebebi, Türkiye’nin kültürel yapısında hoşnut olamadıkları yönleri törpüleyerek yerine Batılı, muasır, uygar diye andıkları unsurları ikâme etmek isteyen modernleşmecilerin ona karşı takındıkları tavırdır. Çünkü Tanpınar, Dellaloğlu’nun vurguladığı gibi “devam ederken değişmek, değişirken devam etmek” fikri üzere düşünüp yazıyor ve san’atını da böylece tahakkuk ediyordu. Bu cihette Batıcılara benzemeyen bir modernleşmeci olduğu söylenebilecektir. İşte bu noktada şahsı ve eseriyle ilişkilendirilemeyecek bir şablona da böylece dâhil edilmiş oluyordu. Anadolu’da yüzlerce yılın birikimi olan bir kültürün kangren olmuşçasına kesilip atılmasından razı olmaması, sol kesim tarafından Tanpınar’ın sağcılığa yaklaşması biçiminde kabul edilirken sağ/muhafazakâr kesimce de modernleşme tarafgirliği görülmeksizin sahiplenilmesiyle sonuçlanmıştı.

Anne babasının İslamlığından ibaret saydığı dinî yaşamını değiştirmek istemese de kendisince yansıtılan özel hayatında kumar, uyuşturucu, cinsellik gibi alanlardaki zaafları ile İsmet Paşa hayranlığı, DP ve Menderes-Bayar nefreti, 27 Mayıs sevgisi; bir bütün olarak Tanpınar’ın dine, yaşam biçimine ve siyasete yaklaşımı hususunda tartışmaya yer bırakmayacak bir noktadadır.

Tanpınar’a, bu noktada kalması şartıyla baktığımızda, onun yadırgamaya hakkımız olmayan bu halinden ziyade muhafazakâr çevrenin onda ne bulduğu hususunu biraz açmak gerekiyor. Evvela belirtilmesi icap eden husus, bu aranılan ve bulunanın sanatsal cazibe olmadığıdır. Bu yargının bu kadar kesin olarak dile getirilme gerekçesi, Tanpınar’ın hayatta olduğu dönemde de vefatından sonra da onun estetik anlayışını takip eden herhangi bir muhafazakâr çevre, dergi, yazar ya da şairin bulunmamasıdır. Onun sanatsal birikimini devralıp belki bıraktığı yerden ilerleyerek tematik düzeyde eserlerinde Doğu-Batı şeklinde tecessüm etmiş varoluşsal ve fıtrî zıtlıkları aşmaya yönelik arayışına dair onun kadar belirgin bir sentezcilik inşasına girişilmemiştir. Bu yönden muhafazakar çevrenin, onu sadece Anadolu’da hayat bulmuş İslam’la ilişkili kültürel özgünlükleri nostaljiye yakın bir üslupla arama tarafı cezbetmiştir. Fakat Tanpınar’ın Batılı gibi yaşama ve oradan temayüz etmiş uygarlığa olan zaafı, divan edebiyatının lise programlarından çıkarılması ve edebiyat tarihinin Tanzimat’la başlatılması teklifleri görmezden gelinmiştir. Üslup olarak ise Tanpınar’ın dilinde hemen her edebiyatseverin keşfettiği sanatsal rikkatin ürünü olan nezih ve mütekebbir şiirsellik, bir okuma yorgunluğu var edeceği gerekçesine başvuran sadelik savunularıyla antik bir heykel muamelesine tabi tutulmuştur. Bu konuda elbette tek bir kesimin böyle bir yaklaşım içinde olduğu söylenemez. Türkçenin katlinde rol alanların da aynı koşutlukta bulundukları da bir gerçektir. Ne var ki Tanpınar’ın Türkçe roman sanatı içinde Halid Ziya, Oğuz Atay, Orhan Pamuk ve Hasan Ali Toptaş ile birlikte yüksek ve ayrı bir düzey oluşturdukları gerçeği bu konudaki yanılgılarının bariz bir ispatı gibidir. Ki kendisi de bunun farkında olarak sitem eder: “Ne yaptım! Beş Şehir’le, okunmayan, hissedilmeyen Beş Şehir’le! Büyük ve küçük hikayeler, romanla Türk edebiyatının bütün bir tarafıyım!” (Enginün,Kerman,2007:300) Zikredilen romancıların her birinin farklı niteliklerle birlikte dil kullanımında birbirlerine yaklaşmaları, ortak paydalarının dili kurgunun içselliğinde aramaları ve buna bağlı olarak metinlerini dili son haddine kadar zorlayarak oluşturmaları onları diğerlerinden ayırmaktadır. Kurgusal olarak da Tanpınar, tıpkı üslubunda olduğu gibi modernle geleneksel arasında kendi keşfettiği alanların sentezini gerçekleştirerek çağdaşlarından olduğu kadar gelenek arayıcısı görünümünde olanlardan ayrılmakta ve bambaşka bir noktada durmaktadır. “Tezli romanlar yazmak istemese de meseleleri olan bir romancıdır ve aradığı teknik, romanda güdülen amacın, meselesinin gerektirdiği tekniktir.” (Moran,1983:227) Özellikle Huzur’da ön plana çıkan müzikal kurgusu, hikâyelerinde de belirginleşen zamansal değer üretimi ve henüz Türkçe edebiyatta aşılamamış olan Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde inkişaf eden ironi ve hiciv ile Tanpınar, yalnızlığının gururunu durmaksızın göz önüne sermektedir. Genel olarak bu yönlerden onun sanatsal düzeyini tutturan veya ardılı sayılabilecek eserler ortaya koyanların hiçbirinin her fırsatta Tanpınar’ı anıp methiye düzen mezkur kesimden olmadığı aşikârdır.

Siyasî fikriyatının ötesinde bir düşünce adamı olarak Tanpınar kime hitap etmektedir? Burada siyasî olanı ayırıyoruz çünkü siyaseten onunla aynı çizgide buluşanların İslam kültürüne merakı ve dil devrimine karşı ifrat nitelemesine sahip oluşu sebebiyle ona sahip çıkmadıklarını da biliyoruz. Fikrî yöndense yazarın, ne gelenekten yana ne de tam modernleşmeden yana bir tavır takındığı açık. Bu itibarla da Tanpınar hiçbir şekilde muhafazakâr çerçevede görülemeyecek birisi. Ki tüm bunlar da muhafazakar çevrenin Tanpınar’ı ideolojik paravan olarak ele almasını muhtemel kılıyor… Bir şekilde ona yaslanmak suretiyle geçmişe ait izlenimlerin, Anadolu’nun her tarafına sinmiş kültürel mirasın, ahlakî yahut iktisadî bir değerlendirmeden ziyade İslam’ın şeklî tezahürünün, nostaljik bir tahayyülünün kapılarını aralaması sanatsal bir duyarlılıkla ilişkilendirilmeden öne çıkarılıyor. Bu ise özetle edebiyatın ideolojikleştirilmesi sebebiyle yeni nesillerin ondaki yüksek ve ince mahiyeti görmeleri önündeki en büyük engel gibi duruyor.

Kaynakça

Bayladı,Deman (2007) Tanrıların Öyküsü, Say. Yay., 5.Baskı, İstanbul.

Dellaloğlu,Besim (2012) Modernlik İle Geleneğin Kavşağında Ahmet Hamdi Tanpınar, TYB Akademi, Yıl:2,S:5,s:182-190,Ank.

Enginün İ., Kerman Z. (2007) Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Başbaşa, Dergah Yay.,İst.

Moran,Berna (1983) Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış, İletişim Yay.,İst.

Tanpınar, A.H. (1992) Seçmeler, Haz.:E.Batur, YKY,İst.

… E-Kitap okumak için…

 

Kitap Tanıtan Kitap 1

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

Kitap Tanıtan Kitap 2

Kitap tanıtan Kitapların birincisi kadar sevildi, o kadar çok ilgi gördü ki ikincisini yayınlamak için sabırsızlanıyorduk. Yeniden 44 kitap tanıtımıyla geliyoruz karşınıza: Dostoyevski, Sezai Karakoç, Yıldız Ramazanoğlu, Jean Paul Sartre, Amin Maalouf, Taha Akyol, Hasan Cemal, Ali Şeriati, William C. Chittick, Alain Touraine, Muhyiddin İbn Arabi Hazretleri… Farklı asırlar, farklı coğrafyalar, farklı konularla dergi tadında bir kitap… Ortak olan tek şey İnsan belki de? İnsan’ın iç dünyasındaki saklı hazineleri paylaşma muradı…Buradan indirebilirsiniz.

Kitap tanıtan kitap 3

İnsanları birleştiren, engelleri ortadan kaldıran bir eylem yazmak… ve tabi okumak. Heinrich Böll, Sadık Yalsızuçanlar, Jean-Paul Sartre, Leyla İpekçi, Samuel Beckett, Peyami Safa, Immanuel Wallerstein, Marilyn Monroe veya Baudelaire… Farklı ülkelerde yaşamış, farklı kaygılarla yazmış olsalar da bütün yazarlar bir iz bırakmak, günü gelince başka insanlarca okunmak isterler. Evet… Yazmak vermektir. Kitap tanıtan kitaplarımızın üçüncüsünü ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Kitap tanıtan kitap 4

Alışılagelmiş kitap sunumlarından farklı bir çalışma bu. Neden? Öncelikle kitap tanıtan kitap serisinde tanıtımı yazanlar da tıpkı tanıtılan sanatçı ve filozoflar gibi birer yazar. Bir çoğu profesyonel ve yarı-profesyonel olarak yazı hayatlarını sürdürmekteler. Ek olarak… katkıda bulunan yazarlar eserin güzelliği kadar kendi iç güzelliklerini, kişisel tecrübelerini, eserle ve yazarla tanışma serüvenlerini de ortaya koyuyorlar. Bu bakımdan kitap tanıtan kitap Aktaş, Kafka, Ramazanoğlu veya Kazancakis ile olduğu kadar Başarslan, Gürkan, Becer ve Özdemir ile de tanışmanın veya mevcut dostluğu ilerletmenin güzel bir yolu. Bu 4cü kitapta Yine « ağır » konuklarımız var : Franz Kafka, Cihan Aktaş, Michel Houellebecq, Yıldız Ramazanoğlu, Nikos Kazancakis, Ali Şeriati, Jacques Derrida, Selim İleri, André Gide. 20 farklı kitap, Rusya, Fransa, İran, Almanya ve Türkiye’den 20 yazar. 98 sayfalık bu kitabı, kitap tanıtan kitapların dördüncüsün ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Trackback URL

  1. 4 Yorum

  2. Yazan:A.kadir Hacıaraboğlu (@Hacaraboglu) Tarih: Nis 16, 2013 | Reply

    Dellaloğlu’nun önermesi istikametinden baktığımız zaman Tanpınar’ın etrafında oluşturulan hâlenin sağlıklı olmadığı:http://t.co/8idwiaqtBW

  3. Yazan:Derin Düşünce (@DDGrubu) Tarih: Nis 17, 2013 | Reply

    Tanpınar, Tanpınar…: http://t.co/2swRrJ8E2W

  4. Yazan:@bfdellaloglu Tarih: Nis 17, 2013 | Reply

    RT @Hacaraboglu: Dellaloğlu’nun önermesi istikametinden baktığımız zaman Tanpınar’ın etrafında oluşturulan hâlenin sağlıklı olmadığı:http://t.co/8idwiaqtBW

  5. Yazan:bilal habeş evran (@bhevran) Tarih: Nis 17, 2013 | Reply

    Tanpınar, Tanpınar…: http://t.co/Dvqj38LTWR

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin