RSS Feed for This Post

Uludere, Ak Parti ve muhalefet

 

29 Aralık 2011 gecesi sabaha karşı Türkiye’nin savaş uçakları Şırnak’ın Uludere İlçesine bağlı Ortasu (Roboski) köyüne bomba yağdırdı. Bombalama sırasında 34 “sivil” insan öldürüldü. Olayın üzerinden 5 ay gibi bir süre geçti ama henüz olayın failleri bulunamadı, olay “yargıda” dendi ama ne faillerden ne de yargıdan bir ses çıkmadı. Olması gerektiği gibi bir özür bile dilenmedi.

  Wall Street Journal gazetesi Uludere ile ilgili yaptığı haberde “Uludere’deki katliamın ABD’nin TSK’ya verdiği istihabaratla” yapıldığını yazdı. Bunun üzerine “unutturulmaya” çalışılan Uludere tekrar gündeme geldi…

  Önce Pentagon “Biz Wall Street Journal’ın haberinin içeriği hakkında bir şey söylemiyoruz. Türkiye ile sıkı ilişkilerimizi bozmaya kimsenin gücü yetmez. PKK ve terör konusunda Türkiye ile yan yanayız. Bir gazete ilişkilerimize zarar veremez.” şeklinde bir açıklama yaptı. Konu PKK değildi, konu masum sivillerin katledilmesiydi ve ABD istihbaratı olduğu söyleniyordu, peki Pentagon gündeme neden “terörü” sıkıştırdı ve iddiayı neden doğrulayamadı ya da yalanlayamadı?

  Sonrasında Genelkurmay bir açıklama yaptı ve Wall Street Journal’ın bu haberinin doğru olmadığını söyledi.

  Sıra Başbakan’a geldiğinde Başbakan Wall Street Journal’ın haberi için “Seçim öncesi Obama’yı zora sokmak istiyorlar.” açıklaması yaptı ki acaba yanlış mı okudum diye tekrar okumak zorunda kaldım.

  Türkiye son 10 yıldır çok olumlu adımların atıldığı bir ülke, AK Parti’nin bu adımlarda önemli rolü olduğu da yadsınamaz. Üstelik halkın çoğunluğu diyebileceğimiz bir kesim Başbakan’ı çok seviyor ve biz bu sevginin artılarını yaşıyoruz çünkü Türkiye’de “Demokratik Açılım” başlığında özgürlükçü solcular olsun, liberaller olsun, adalet talebinde ısrarlı Müslümanlar olsun bu kesimden birileri çıkıp tek başına bir şey söylediğinde “yeniliğe açık olmayan” muhafazakâr tutumlu halk tarafından tepki alıyor, açıklamaları halkta karşılığını bulmuyor. Ancak bunu AK Parti yahut Başbakan yaptığında hem kabul görebiliyor hem de bir karşılığı oluyor. Bu nedenle Başbakan’ın ne dediği önemli.

  Ama neredeyse son 2 yıldır AK Parti resmen devlet olmuş durumda, bırakın yeni adımlar atmayı yer yer geri adımlar atıyor. Bu durum haliyle tıkanık ilerleyen “demokrasi” sürecini zora sokuyor. Kaos ortamından bir türlü çıkamıyoruz.

  Üstelik Uludere faciası gibi bir gerçek karşısında İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, toplumdaki kırılmaları giderme zorunluluğu olan makamdaki bir kişi olmasına rağmen bu kırılmaları yaptığı tahripkar açıklamalarla arttırıyor. “Uludere’de ölenler figüran, özür dilenecek bir olay yok” diyen bir içişleri bakanı varken bu ülkenin başka düşmana ihtiyacı yoktur diye düşünüyorum.

  AK Partinin bu son “devlet benim” tavrı altında yatan nedenin biraz da AK Parti ile bir takım güç odakları arasındaki “güç” savaşından kaynaklanıyor. Bir takım güç odaklarının Ak Parti ile giriştiği “iktidar-güç” savaşı AK Parti’nin kendisini tehlikede hissetmesine, koruma refleksi üretmesine, hata yapmasına ve kendince “patronun kim olduğunu” göstermesine neden oldu. Bu haleti ruhiye AK Parti’ye kan kaybettirdi çünkü oyunu oynamayı beceremediler. Bu durumda neredeyse “Sine-i Millete” (Kürt milletinin sinesi kebap olmuş durumda o ayrı) dönme refleksi gösterdiler, bu bizim ihtiyacımız olan en son şeydi.

  Uludere’ye dönecek olursak, Uludere tüm bu saydığım olayların gölgesinde kaldı. AK Parti Uludere’de çuvalladı. Evet belki insanları bizzat Erdoğan öldürmedi ama Erdoğan bu ülkenin Başbakan’ı olarak bizzat toplumun vicdanını rahatlatmak, bir Müslüman olarak da öldürülmüş 34 masum insanın hakkını aramak zorundaydı. Ama ne oldu, geçiştirildi, hatta ve hatta bir ara “Uludere davası askeri yargıya devredilecek” (doğrulatamadığım bir haber) dendi. En son olay Obama’ya kadar dayandı…

  Obama’nın, Pentago’nun, TSK’nın itibarını düşünecek değiliz. Önceliğimiz üzerinden 5 ay geçmiş olan bir katliamın faillerinin bulunup, yargılanıp, cezalandırılmasıdır.

  Türkiye’de her olay karşısında genel olarak “kurumlar yıpratılmasın ve bu bir komplodur” tavrı var, bu tavrın altında yatan neden vicdanımızı susturmayı öğrenmiş olmamızdır. Aslında bizim ihtiyacımız olan şey vicdanlarımızı konuşturmaya başlamaktır.

  Uludere faciası ve Wall Steet Journal’ın haberi komplodur diyenler var, velev ki kopmlo olsun “komplodur” diyerek bu olaydan sıyırılabilir miyiz?

  Aklı başında bir iktidar, vicdan sahibi insanların yapacağı şey bellidir; devlet Uludere’deki katliamda hayatını kaybedenlerin ailelerinden özür dilemeli, bombalama emrini kim verdiyse hemen bulup yargılanmalı, suçlular cezalandırılmalı. Komplodur, yargıyı bekliyoruz, sizin bilmediğiniz şeyler var vs. türünden geçiştirici açıklamalar ile Uludere geçilmez.

  “Sizin bilmediğiniz şeyler var” bahsi de önemli, (yine doğrulatamadığım bir haber) bombalamanın olduğu gece Uludere’de Doktor Bahoz kod adlı Fehman Hüseyin’in olduğunu, bombalamanın bu nedenle olduğunu, bu istihbaratın ise bir komplo olduğunu ileri sürenler var, “sizin bilmediğiniz şeyler” bahsi, bu iddiayı ispatlamıyor ama kuvvetlendiriyor.

  Aslına bakarsanız Türkiye’nin asıl sorunu “hakkaniyet ve adalet sahibi zihinlerin” azlığıdır. Zira Türkiye’nin maddi ve manevi sömürülmüş halkının çoğunluğu için Ak Parti dönemi bir nimetti ve şimdi iktidar hata yapsa bile ona dokunamıyor, eski günlere dönmekten korkuyor, bunda haksız değiller ama eleştirememeleri iyi değil çok kötü bir şey… Oysa hakkaniyet adına Uludere konusunda iktidarın tavrını olması gerekene çeken ağızlar olsa belki AK Parti de kendine çeki düzen verebilir.

  Türkiye’deki her şeye karşı olan ulusalcı kesim, aniAkpcilikten dünün Kemalist fikirlisi bugünün Kürt Meselesinin savunucu çıkmış sözümona solcu kesim, Ak Partiyle güç savaşına girmiş bundan dolayı “yıpratma” siyaseti güden gurup bir araya gelerek Türkiye muhalefetini oluşturuyor ancak maalesef neredeyse hiçbirisi hakkaniyetli bir muhalefet değil de art niyetli bir muhalefet yaptığından Ak Parti kabuğunu kalınlaştırıyor, Ak Parti’yi destekleyenler ona daha sıkı sarılıyor kimse bir adım ileri gidemiyor.

  Bir gün hakkaniyetli bir muhalafetimiz olursa adil olmak zorunda kalan bir iktidarımız da olur ama önce gerekli olan hakkaniyetli bir muhalefettir, bu oluşur mu şüpheliyim ama bildiğim bir şey var Uludere faciası AK Parti’nin boynuna vebaldir ve bu işi Obama’yı aklayarak, Pentagon’u koruyarak değil ancak 34 insanın katilini adalete teslim ederek yapabilir.

  Neyse ki, tüm bu keşmekeş arasında bir gurup vicdan sahibi Müslüman genç var, onlar Uludere için adalet talep ediyorlar, Müslümanları göreve davet ediyorlar. Şu linkte bir imza kampanyası başlatmışlar, lütfen iştirak edin zira Uludere’de katledilen masum insanlar görmezden gelinemez, bu zorunluluğu vicdanlarımıza borçluyuz.

  Benim 5 aydır Uludere’yle ilgili unutamadığım bir gerçek var; Uludere’de evladını kaybeden babanın şu sözleri:

  “Ben bu dağlarda vatanım için bacağımı kaybettim. 99 yılında Düğün Dağı’nda PKK’nın döşediği mayına bastık. Amcam olay yerinde öldü. Benim bacağım koptu, bir Mehmed de yaralandı. Dağda bir serum vardı, bacağım koptuğu için bana taktılar. Çıkarttım serumu ‘O gençtir, ona takın, ben yaşlıyım’ dedim. Biz bu fedakarlıkları çocuklarımıza bir şey olmasın diye yaptık. Şimdi çocuğum, 17 yaşındaki Salihim’in tabutu geldi. 17 yaşındaydı, Çukurova Üniversitesi’nde okuyan abisi gibi üniversiteye gitmek istiyordu. Açık liseye gidiyordu, daha yeni nişanlanmıştı. Ama kaybettik. Hem de devletin uçaklarının bombasıyla. Böyle şey olur mu? Kontrol etmeden bomba atılır mı? Sorumlular bulunmalı. Ben bu devlete bu kadar hizmet ettim. Olmayan bacağımla gönüllü koruculuk yapıyorum. Bunlar yetmezmiş gibi hem çocuğumu kaybediyorum hem de yalnız bırakılıyorum.”

  Ülkesine aynen bu hislerle bağlı biri olarak o babanın hissettiklerini çok iyi anlıyor, bu histen kurtaramadığım için kahroluyorum.

  Vicdanlar artık güç odaklarının savaşının, AK Parti’nin devletçilik oynamasının 34 insanın cesedi üzerinde yapılmasını kaldırmıyor!

Boğulmuş kendi korkularında

  Ürkütücü duygusu suçluluğun

  Öldürdü öldürdü kör ruhlarını

  Ve çocukları.”

 

… Bu konuda okumak için…

Asimilasyon ile Şiddet Kıskacında Ulusalcı Kürtler

Etnik kökenimiz benliğimizin bir parçası, rengarenk insanlığımızın gerçek bir rengi. Ancak bu renk üzerinden yapılan bir baskı, bu renk “yüzünden” çekilen büyük bir acı sonucu diğer bütün renkler silinebiliyor. Bir başka deyişle IZDIRAPLAR ÜZERİNE YAPAY BİR KİMLİK İNŞA EDİLİYOR. Bir halka yapılabilecek en büyük kötülük bu belki de. Sadece Türk ya da sadece Kürt olmaya mahkûm edilen insanlar giderek insanlıklarını perdeliyorlar. Böylesi halklar ırkçılığa, her türlü şiddet çağrısına kucak açıyorlar. Zira duydukları kin ve nefret onları bıçak gibi bilerken bir yandan da tektipleşiyor, şeyleşiyor. Kürt aydınları kadar Türk aydınlarına da büyük iş düşüyor. İnsan olmadan “Türk” ya da “Kürt” olmanın imkânsızlığını halklarına anlatmak. Okuyacağınız bu kitap aydınların dikkatini tam da bu noktaya çekmek için hazırlandı: Asimilasyon  ile şiddet kıskacı içindeki Kürt halkına… Buradan indirebilirsiniz. 

 

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin. 

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin