RSS Feed for This Post

Fetva devlet lehine değil hak lehine verilir

Türkiye İslam’ı maalesef “öz” bir İslam anlayışı yerine genel olarak “Devlet-Irk-İslam” şeklinde birbirine eklemlemiş bir yapıdır. Bunu söylerken elbette “öz İslam’a vâkıf” olmuş,  pişmiş, yanmış şekilde tepeden bir dille söylemiyorum. Bahsettiğim eklemlenmiş yapı olması gereken bir sonuç olmasa dahi tarihsel sürece bakıldığında gayet makûl ve anlaşılabilir bir şekilde ortaya çıkmıştır.
  “Devlet-Irk-İslam” eklemlenmesi gerçeğinin son örneğini ise Hayrettin Karaman Hoca’nın ” İslamî Görüş” başlıklı yazısında gördük. Kıymetli Hayrettin Karaman Hoca’nın bu yazısı, İslam başlığında birleşmeyi tavsiye ediyordu tavsiye dışına çıkacaklar için

(hoca bu birleşme dışındakileri “bölme” başlığında tanımlıyor.) ise bundan men etme fetvasını ortaya koyuyordu. Bu yazıdan sonra Altan Tan ve Hilâl Kaplan, Hayrettin Karaman’a çok makul, üslûbu çok yerinde, mesele üzerine tefekküre sevk eden eleştiri yazıları yazdılar. Allah onlardan razı olsun ki, böyle ehemmiyetli bir konunun konuşulmasında üslûbu ve hakkaniyeti gözeterek inşallah hayra vesile oldular.
  Baştan belirteyim ne ilmim, ne aciz aklım Hayrettin Karaman Hocaya eleştiri getirebilecek kabiliyette değil, -Allah izin verirse- bir İlahiyatçı adayı kardeşi olarak ancak kendisine kalbime, vicdanıma ve aklıma yatmayan açıklamalarıyla ilgili naçizane sorular sorabilirim. Olur da gençlik heyecanıyla haddimi aşarsam affola.

 
  Türkiye’deki Kürtlerin çoğunluğunun Müslüman Kürtler olduğunu ve hatta hatta İstiklâl Mahkemelerinin idam ettiği Şeyh Said’in dahi İngilizlerle işbirlikçiliğinden değil dini nedenler ile “laikliğe” karşıtlığından Diyarbekir’de cami avlusunda arkadaşlarıyla birlikte idam edildiğini çok iyi biliyoruz.
  Türkiye halkının çoğunluğunu oluşturan Müslümanlar Türkler ve onların Müslüman kardeşleri olan Kürtlerin arasına 12 Eylül 1980 Darbesi sonucu oluşan PKK gerçeği gelip oturuyor. Ama neden oturuyor hiç soruyor muyuz? Acaba biz çoğunluk Müslüman Türkler olarak, azınlık olmadığı halde azınlık sayılan Müslüman Kürtlerin haklarını yeterince savunmadığımız için olabilir mi? 

 
  Türk-Kürt (PKK) savaşının temelinde yatan neden hiçbir zaman “din” olmadı, bu savaş “ırka” dayalı bir savaştı, bugün din ile arasına oldukça büyük bir mesafe koyan ve PKK’yı destekleyen Kürtlerin bir “din” savaşı içinde olduğunu söyleyebilir miyiz? Elbette hayır. Peki, bizler “ırka” dayalı bir savaştan nasıl oluyordu da “şehit” kavramını çıkarıyorduk? Hayrettin Karaman Hoca’nın ortaya attığı “bölme” fikri aslında Kürtler tarafından değil maalesef biraz da “İslam=İslam+Devlet+Irk” sayan Türkiyeli Müslümanların, “ırk” savaşından şehit çıkartmasıyla başlamamış mıydı? (Ölenler şehit değildir demiyorum, şehit olup olmadıklarınız yalnızca Allah bilir)

 
  Biz Türkiyeli Müslümanlara “Bir kavme olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sevk etmesin.” ayeti vahyolunmuştu ve biz Müslüman Türkler, bu ayeti nasıl hiçe sayıyorduk ve canları, malları ve hatta dilleri yasaklanmış Müslüman Kürt kardeşlerimizin hakkını savunmuyorduk? Elbette burada tepeden yahut ukala bir dille, bu gaflete düşmüş insanları anlamamazlık etmiyorum çünkü onlara meselenin aslı anlatılmadı “ülkeyi bölmek, vatanı bölmek” iddiasında olan bir örgütten başka bir şey bilmediler Kürt Meselesi hakkında… B.k yedirilen Kürtleri, işkenceden geçirilen Kürtleri bilmiyorlardı. Ama bugün biliyoruz, biliyoruz ama ezberlerimizi bir türlü bozamıyoruz, on yıllardır öyle derine işlemiş ki, kemikleşmiş…
  Bir örnekle açıklayacak olursam, “Hep hırsız mı suçlu?” bahsinde mesela Altan Tan Müslüman bir Kürt, Altan Tan gibi bir Müslüman’ı, BDP’nin kucağına iten Müslümanların hiç mi suçu yok? (Hemen belirteyim siyasetlerine katılmasam dahi BDP’nin siyaset yapma hakkını destekleyen biriyim, bu bahsim “Altan Tan BDP’ye gitmesin” demek değil, hep BDP kötü derken kendimize bakmamız gereğindendir.)

 
  Bu gün bu ülkede insanları kaçıran, zorunlu askerlik sonucu askere gitmiş gencecik çocukları katleden PKK’yi savunacak durumum yok ama PKK var ise sebebi de var, önce o sebeplerle hesaplaşmamız gerekiyor diye düşünüyorum. Tekrar Müslüman Kürtler bahsine dönecek olursam; devletin yanında olup PKK’ye karşı koruculuk eden bir Müslüman Kürt kardeşimin sözlerine bakalım derim. “PKK’ye karşı bir Kürt olarak bu ülkenin toprağını savundum, mayına bastım bacağım koptu. Devlet beni PKK’den koruyamadı. Şimdi Uludere’de devletin bombası evladımı öldürdü.” Buyurun! Bu ve bunun gibi kardeşlerimizi koruyamazsak nerede bizim Müslümanlığımız, nerede bizim insanlığımız, biri bana söyleyebilir mi? 

 
  Şimdi PKK cephesi olsun, BDP cephesi olsun, yahut BDP ve PKK’den yana olmayan Müslüman Kürtler olsun artık bıçak kemiğe dayandığı için “Başkanlık Sistemini, Özerkliği, İslamî Kürt Partisini” konuşuyor ve bazı Müslüman Türkler arkasına dini(?) alarak onları “bölmek” ile itham ediyor ve haklarında fetva yayımlıyor…
  Fetva makamı fetvasını “devlet” adına mı verir yoksa “hak din” adına mı? Elbette hak din adına. Kuran-ı Kerim bize “devlet olun, tek bayrak altında birleşin mi?” diyor. Elbette hayır. Devlet lehine fetva vermek kişiyi fakih kılmaz, memur kılar. Peki, biz devletin memuru muyuz yoksa Allah’ın memurları mıyız? Bi iznillah Allah’ın memurlarıyız. Mesela bu nedenle Devlet lehine fetva veren kurum Diyanet’in “vicdani ret caiz değildir” fetvasına uymuyoruz, elhamdülillah.

 
  Zannediyorum ülkenin çoğunluğunu oluşturan biz Müslüman Türkler, Müslüman olsun olmasın Kürtlerin hakkını gereğince savunsaydık, zulmedildiğinde izlemeseydik bugün “din” başlığında pekâlâ birleşebilirdik. Ama birleşmedik “toprak-devlet-ırk” üçlüsüne olan sevdamız neredeyse “kulluğumuzun” önüne geçti ve çok üzülerek söylüyorum ki, biz Müslüman Türkler “bölünmede” pay sahibi olduk. Eğer bir fetva verilecekse bence biz Müslüman Türklere, Kürtlerin hakkını savunmamız ve bölünmeye sebebiyet vermemiz için verilmeli. Zannediyorum bu ülkede ne zaman din adına otorite saydığımız hocalarımız çıkar ve “ırka dayalı bir savaşta kan akıtmak haramdır, bu savaşın bitmesi elzemdir, bölünmenin önüne böyle geçilir.” fetvası verirse belki o zaman normalleşebiliriz.
 

  Fetvaya ihtiyacımız var, Allah’ın nazarında “haktan” yana durmak gereğiyle ilgili fetvaya ihtiyacımız var. Ama bunu “tek devlet” mantığına değil Allah’ın emri neyse ona göre yapmak durumundayız. Ve Allah’ın emri hakkı gasp edilenin hakkını aramayı emrediyor. Bunları kendi yorumumca yazmıyorum, bunları Kuran-ı Kerim’i kaynak alarak yazıyorum. Arzu edenler onlarca meal-tefsir arasından birini seçip bakabilirler, söylediklerimin hepsinin İslam ile, Rasulullah’ın sözleriyle uyumlu olduğunu göreceklerdir. Zira ırk ve devlet lehine tek bir ayet ve hadis yoktur. Çünkü bu din ayrımcılığa dayalı değil birleştirmeye dayalı bir dindir ve bunda ırkı, kavmi, dili, devleti gözetmez. (Elbette PKK’nin döktüğü kanın, kendince hak mücadelesi dediği silahlı direnişinin de İslam’da bir yeri yoktur.)

 
  Eğer bölünme gibi bir endişesi olan var ise -ki var- bölünme farklı görüşleri dinlemezsek ve susturursak olur. Eğer bir bölünmeyi engellemek istiyorsak farklı görüşlerin itirazlarına da cevap olabilecek ve çoğulculuğu kaldırabilecek bir zemin hazırlamalıyız.
 

 Gittiğim konuşmalar ve yazdığım yazılar sonrası bana sık sık Kürt olup olmadığım ya da ırka, mezhebe takılmadan diğer dinlerin mensuplarının hakkını nasıl kendi hakkımmış gibi savunabildiğim soruluyor. Cevabım çok basit; Kürt değilim, modern değilim, hümanist değilim, liberal değilim, solcu değilim (ki bu seküler-laik kavramlar ile bir Müslüman olarak sürekli mücadele halindeyim) çünkü ben Müslümanım, ırkı gözetemem ve hakkı gasp edilmiş insanların hakkını savunmak bana namaz gibi, oruç gibi farz bir ibadettir. Fazla bir şey yapmıyorum sadece dinimin emrini yerine getirmeye çalışıyorum. Keşke…

 

… Biraz okumak için…

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin. 

 

 

  İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

 Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

 

 Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

 

Asimilasyon ile Şiddet Kıskacında Ulusalcı Kürtler

Etnik kökenimiz benliğimizin bir parçası, rengarenk insanlığımızın gerçek bir rengi. Ancak bu renk üzerinden yapılan bir baskı, bu renk “yüzünden” çekilen büyük bir acı sonucu diğer bütün renkler silinebiliyor. Bir başka deyişle IZDIRAPLAR ÜZERİNE YAPAY BİR KİMLİK İNŞA EDİLİYOR. Bir halka yapılabilecek en büyük kötülük bu belki de. Sadece Türk ya da sadece Kürt olmaya mahkûm edilen insanlar giderek insanlıklarını perdeliyorlar. Böylesi halklar ırkçılığa, her türlü şiddet çağrısına kucak açıyorlar. Zira duydukları kin ve nefret onları bıçak gibi bilerken bir yandan da tektipleşiyor, şeyleşiyor. Kürt aydınları kadar Türk aydınlarına da büyük iş düşüyor. İnsan olmadan “Türk” ya da “Kürt” olmanın imkânsızlığını halklarına anlatmak. Okuyacağınız bu kitap aydınların dikkatini tam da bu noktaya çekmek için hazırlandı: Asimilasyon  ile şiddet kıskacı içindeki Kürt halkına… Buradan indirebilirsiniz. 

 

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

Trackback URL

  1. 4 Yorum

  2. Yazan:MY Tarih: May 22, 2012 | Reply

    iyi ki yazdin su yaziyi, biraz içimi dökeyim 🙂

    ya bazi gazete ve sitelerin bu insani abarttigi kanaatindeyim. iyi niyetli tabi, bilgili bir insan. Ama oarada DURUN BE KARDESiM. Yani birini sevdik mi uçuruyoz muhakkak. ihsan eliaçik böyle. Islamoglu, Tarik Ramazan, … Gülen de böyle. zorla(?) uçurulan liderler saymakla bitmez. bu insanlarin hepsi iyi isler yapiyor ama hatalari da var. sanki vahiy geliyor da bize de itaat etmek düsüyor. AMMAN ELESTiRMEYiN , çarpilirsiniz 🙂

    “karaman sunu dedi, karaman bunu dedi, Hayrettin Karaman son noktayi koydu, Karaman’dan tokat gibi cevap!!! Karaman öksürdü, yan bakti… Karaman çay içti” adami Paris Hilton gibi takip mi ediyorlardir nedir?

    bakalim, CB’den haber bekliyoz sincik… 3 vakte kadar evinde elektrik filan kesilirse haber versin, ayagimizi denk alalim 🙂

  3. Yazan:cb Tarih: May 22, 2012 | Reply

    Doğru söze ne denir? 🙂

    Vaktiyle Mehmet Şevket Eygi Bey, “Ermenilerin başına gelenler onların ahmaklığı yüzünden gelmiştir.” gibi çok kusurlu bir cümle kurmuştu, bir katliamı masum insanlara mâl ediyordu. Olması gerektiği gibi bu cümlesini eleştirdiğimde aldığım cevap şuydu: “Sen kimsin, kim oluyorsun ki Eygi gibi yılların yazarı olan bir ismi eleştirebiliyorsun?”

    Zannediyorum bazılarının dokunulmazlığı var oysa ki hakkıyla dokunmak farzdır zira birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye etmek bize Allah’ın emridir.

  4. Yazan:MY Tarih: May 22, 2012 | Reply

    yani malümat oldukça onlarin üstünlüklerini taniriz, fikihta bir mevzu olur, Arapça bir kelimenin etimolojisi olur, tamam. ama vicdan ilimle olmuyor ki. okuma yazma bilmeyen bir adam gelir, bütün bu alim ve alimciklerden daha vicdanli olur, daha insan olur.

    bak koca koca profesörler Kürtçe yasagini savundular senelerce, bir çogu hukukçu, siyaset bilimci. Böyle bir tane taniyorum adamin en çok verdigi ders: “Özgürlük ve Demokrasi” idi iyi mi 🙂

    neticede mürekkep yalamis olanlari sseveriz, sayariz ama… her seyin bir siniri var yaw insanlik tahsille olmuyor iste. Devlet Bahçeli de ekonomi profu galiba?

  5. Yazan:mrtnrn Tarih: May 24, 2012 | Reply

    @MY, @cb,
    Hayrettin Karaman’ın sokulduğu pozisyon hakkındaki söyledikleriniz amenna…buna bir şey diyemeyiz…
    diğer taraftan cb dedi ki:

    Zannediyorum bu ülkede ne zaman din adına otorite saydığımız hocalarımız çıkar ve “ırka dayalı bir savaşta kan akıtmak haramdır, bu savaşın bitmesi elzemdir, bölünmenin önüne böyle geçilir.” fetvası verirse belki o zaman normalleşebiliriz.

    bu paragraf acaba bu çatışmada kim için geçerlidir?… kime hitaben söylenmesi gerekir… bu ülkede ırk için savaşı acaba kim çıkarmıştır? bir de buna bakmak lazım… zannederim ki cb de bu bu ikilem nedeniyle sürekli olarak PKK’yı savunmadığını söyleme ihtiyacı hisseti, haklı olarak…

    Altan Tan dan bahsetmişsiniz. kendisinin de yazısını okudum. kendisi hayrettin karaman’a ve diğer kanaat önderlerine haklı ve güzel sorular sormuş ve çok güzel bir açılım yaparak zikrettiği kanaat önderlerinin ortak bir fetva, deklarasyon yayınlamasını söylemiş. Altan Tan benden iyi biliyor ki o zikrettiği kanaat önderleri şimdiye kadar kaç kez açıklama yaptılar ve şu an Altan Tan’ın içinde bulunduğu yapının bahsettiği kardeşliğe verdiği zararları dile getirdiler…

    şu noktaya gelmek istiyorum… kimse muhafazakar bir düşünür olarak tanınan Tan’ın BDP-PKK safında bulunduğu için başkasını suçlayamaz. sizce Tan içinde bulunduğu yapının yaptığı katliamların gayri İslami olduğunu bilmiyor mu?… e o zaman bir aydın namusu içerisinde buna da karşı çıkması gerekemez mi?…
    kısacası Hayrettin Karaman’ın söylediklerine karşı çıkanlar ne yazık ki ilk taşı atacak kadar masum insanlar değiller?…

    Fetvaya ihtiyacımız var, Allah’ın nazarında “haktan” yana durmak gereğiyle ilgili fetvaya ihtiyacımız var. Ama bunu “tek devlet” mantığına değil Allah’ın emri neyse ona göre yapmak durumundayız. Ve Allah’ın emri hakkı gasp edilenin hakkını aramayı emrediyor.

    haklısınız bu konuda fetvaya ihtiyacımız var ve Allah hakkın aranmasını emrediyor… Ama aynı zamanda hakkın nasıl aranacağı da söyleniyor… ve yine Altan Tan’ın refere ettiği kanaat önderleri hakkın aranma üslubuna vurgu yapıyor… eğer sadece hakkın aranması noktasına takılırsak yanlış kapılar açabiliriz… ki şu an örgütün alternatif cuma namazlarında verdiği hutbelerde dile getirdiği gibi…
    son olarak kundakçı hikayesinden kıt aklımla anladığımı söyleyeyim, maruzatım bitsin… karaman hocanın hikayesinde kundakçı zaten eve kundaklamak için geliyor, yani ortada hak arama gibi bir durum yok. bu yüzden bir hüsnüniyet aranma ihtimali de yok… eğer hüsnüniyet aranırsa ev yanacak, ahmak pozisyonuna düşeceğiz. bir zaman cb’nin sırrı süreyya’dan cımbızladığı einstein’in sözünde olduğu gibi:

    “Ahmaklığın en büyük kanıtı aynı şeyi defalarca yapıp farklı sonuçlar beklemektir“

    yani karaman hoca’nın kundakçısını hakkını islami dairede arayan, araması gereken kürtlerle değil PKK ve uzantıları ile karşılaştırırsak daha makul olur… çünkü ortada bir suiniyet vardır ve BDP-PKK bundan önce kaç defa kundakçılık yapmıştır…

    mesela daha dün Öcalan ile görüşmek için adalet bakanına gitmek isteyen BDP’liler kundakçı değil midir?…

  1. 1 Trackback(s)

  2. Haz 23, 2012: Son 90 günde en çok paylaşılanlar : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin