RSS Feed for This Post

35 insanın ölmesine ah ne üzüldük ne üzüldük!

 

Uludere Faciasının geri dönüşlerini okudum da… Eteklerden düşen taşlara bakılırsa, hemen her konuda en az üçe bölünmeyi adet edinmiş Türkiye’nin geleneği bozmadığına da şahit oldum. 

Bir kısım var ki Devletin gıyabında özür dileyerek, “bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar” tarzında kelimeler dökmüş kâğıtlara. Her terör olayının akabinde, evlerinin balkonlarına bayrak asanlara çağrıda bulunarak “ölen bu 35 kişi bizim vatandaşımız değil miydi” tarzında mantıklı çıkışlar da okudum. Çok değil iki yıl öncesine kadar bu tür yazarlık, içinde sadece cesareti barındırdığı için bile takdire şayandı. Aksi takdirde Rasim Ozan Kütahyalı’nın başarısını nasıl açıklayabiliriz. Ama aradığımızın bir cesaret gösterisi, en kötü senaryoyu daha da dramatize etme çabası değil de kısaca 5N1K olduğu da bir gerçek. Aklı başında herkesin aynı acıyı hissettiği gerçeğini dillendirebilmek isterdim ama samimiyetimizin sınandığı yılbaşı eğlenceleri riyakârlığımızı cümle âleme gösterdi.

Olayın bir başka müdahili olan Kürt Milliyetçileri de üzerine düşeni yaparak Uludere Kaymakamını darp ettiler. Ne yaparız da bir Kürt baharını getirebiliriz endişesi, içinde onca hukukçuyu barındıran BDP’ye yine tarihi bir fırsatı ıskalattı maalesef. O kadar kesin hükümlerle karşılaştım ki bu aceleciliğin, bu acullüğün bir anlamı olsa gerek diye düşündüm. Şirince’nin Uludere’ye uzaklığı düşünüldüğünde Sevan Nişanyan’ın bile “ülke fiilen bugün bölündü” feryadı da anlam veremediğim bir acelecilikti.

Bir de “ha bir eksik ha bir fazla ne fark eder” diyen vicdanları alınmış tayfa var ki uzun zaman oldu onlarla yolları ayıralı. O tayfaya medyada sıkça rastlamak pek mümkün değildir. Boşuna yanlış yerde aramayın diye söylüyorum bunu. Faşizmin bu ülkede belki bir siyasi çatısı olmayabilir ama çok mümbit bir kamuoyu olduğuna ben defalarca şahit oldum. Çocuğunuzu geleceğe hazırlayan öğretmenden tutun da köşedeki salaş börekçiye kadar bir sürü müntesibi bulunan gizli bir örgütlenme, bu faciaya bıyık altından gülmekte.

Tüm bu gürültünün içinde ilk yazıda sorduğumuz sorunun cevabını alabildik mi? Ne devletin legal kurumlarından ne de İletişimin illegal kanallarından sorduğumuz soruya bir cevap alamadığımız gibi o sorunun peşine düşen bir avareye de rastlamış değiliz şu saat itibarıyla. Sadece Taraf ‘ta Mehmet Baransu kişisel gayretleriyle, feryat figan etmeden bir şeyler yapma gayretinde.

O meş’um soruyu sormadan önce isterseniz ortalığı biraz toplayalım; O coğrafyadaki birliklerin toplu olarak durdukları gibi yanlış bir algı var. Her birliğe bağlı unsurlar arazide kendinden istenen yerde dağınık olarak durabilir. Alay düzeyinde bir birliğin bir bölüğü falanca yerde, bir diğer bölüğü de filanca yerde olabilir. Birbirlerinden bağımsız hareket eden bu unsurların en büyük handikabı anlık gelişen koordinasyonsuzluktur. Örneğin size bağlı bir Korucu Timini beş kilometre ötedeki bir boğazı tutmak için gönderebilirsiniz. Ama bir şartla; bu tim daha hareket etmeden çevre birliklere, orada size bağlı unsurlar olduğunu söyler ve uyarırsınız. Aksi halde Uludere’de olduğu gibi bir faciayla karşılaşmanız anlık bir meseledir.

O faciadan sağ kurtulan tek vatandaşın, Servet Encü’nün anlattığı da bu dediklerimizi doğrular nitelikte. Tam sınırdan içeri girilirken Askerin girişi tuttuğu yönünde bir telefon alarak beklemeleri söyleniyor. İkişerli üçerli gruplar halinde hareket eden konvoyun en önündekiler duruyor ve arkadan gelenler devamlı onlara ilave olarak grup büyüyor. Encü de buna işaret ederek devam ediyor: “PKK’nın daha önce katırlarla silah taşıyıp sınır karakollarını vurdukları zannıyla ateş açıldığı söyleniyor. Oysa ki şöyle bir durum var; biz o gece en az sayıda katırla gitmiştik. 100’den fazla katırla gittiğimiz de olmuştu o hatta ve Asker de o yolu kaçakçılardan başka kimsenin kullanmadığını bildiği gibi PKK’nın bu kadar katırla hareket etmediğini bilir. O güzergâhta bir değil beş tane yol vardır ve asker birini tuttuğu zaman biz diğer yollardan dönerdik ve kimsenin burnu bile kanamazdı.”

İşte can alıcı sorunun da burada sorulması gerekiyor: Korucuların kaçağa gittiğinden bağlı birliğin haberi varsa, arazide girişi tutan askerin bu koruculardan haberi varsa neden kimse bu olayın önüne geçemedi. Sıradan bir atış için bile çevre birliklere “falanca bölgede size bağlı bir unsur var mı” diye soran bir yapının bu derece bir zafiyet göstermesi sizce de garip değil mi? Terörle mücadelenin ilk yıllarından bu yana titizlikle uygulanan bu teamülün terkedilmesi neden bu bahtsız gruba isabet etti? En ufak bir şüphede ateş etmek için kendi üst komutanına haber veren, komşu birliklerden bölgenin durumu hakkında teyit alan bir Yapı, ne oldu da bölge birliklerini uyarmadan 10 dakika içinde o bölgeye iki savaş uçağını sevk etti?

Bir başka şüpheli durumda şu: Köylüler ve Servet Encü’nün dediğine göre Asker yolu keserek araziye çıkıyor. Askerin elinde o gruba yönelik uzaktan müdahale imkânları (tank, top, havan vs.) olduğuna göre neden apar topar araziye çıkarak böyle bir risk alındı?

Yok, Askerin o saatte araziye çıkma sebebi bir terörist unsuru karşılama zannıyla değil de Kaçakçılığı önleme gayretkeşliği içinse ve bu risk bu yüzden alındıysa neden havadaki iki pilota geçen süre boyunca bilgi verilmedi?

Kısacası, kasıt olduğu iddiasında değilim. O gece üst üste gelen hatalar zinciri neticesinde yaşanan tarif edilmez bir acı olduğu kesin. Dediğim gibi, 31 Aralık gecesindeki performansımızla da Millet olarak bu yaraya basabildiğimiz kadar tuz basarak ne kadar umurumuzda olduğunu dosta düşmana gösterdik. Okuyabilenlerimiz bir dua okusun gidenlerin ardından, sayılarının çokça olmadığından emin olduğum üzülebilenlerimiz üzülsünler, Ama bir kısmımız da gerçeklerin peşine düşsün ki kimsesizlerin de kimsesizi olan bir toplum olma yolunda sağlıklı bir adım atabilelim.

“Kimsesizlerin kimsesizi” tamlaması size de tanıdık geldi mi? Davos oradaysa Uludere’de burada diyebilir miyiz o zaman…

 

… Bu konu sizin için önemliyse…

 

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler.  İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz. 

 

Asimilasyon ile Şiddet Kıskacında Ulusalcı Kürtler

Etnik kökenimiz benliğimizin bir parçası, rengarenk insanlığımızın gerçek bir rengi. Ancak bu renk üzerinden yapılan bir baskı, bu renk “yüzünden” çekilen büyük bir acı sonucu diğer bütün renkler silinebiliyor. Bir başka deyişle IZDIRAPLAR ÜZERİNE YAPAY BİR KİMLİK İNŞA EDİLİYOR. Bir halka yapılabilecek en büyük kötülük bu belki de. Sadece Türk ya da sadece Kürt olmaya mahkûm edilen insanlar giderek insanlıklarını perdeliyorlar. Böylesi halklar ırkçılığa, her türlü şiddet çağrısına kucak açıyorlar. Zira duydukları kin ve nefret onları bıçak gibi bilerken bir yandan da tektipleşiyor, şeyleşiyor. Kürt aydınları kadar Türk aydınlarına da büyük iş düşüyor. İnsan olmadan “Türk” ya da “Kürt” olmanın imkânsızlığını halklarına anlatmak. Okuyacağınız bu kitap aydınların dikkatini tam da bu noktaya çekmek için hazırlandı: Asimilasyon  ile şiddet kıskacı içindeki Kürt halkına… Buradan indirebilirsiniz. 

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:sevim Tarih: Oca 3, 2012 | Reply

    Tüm bu gürültünün içinde ilk yazıda sorduğumuz sorunun cevabını alabildik mi? Ne devletin legal kurumlarından ne de İletişimin illegal kanallarından sorduğumuz soruya bir cevap alamadığımız gibi o sorunun peşine düşen bir avareye de rastlamış değiliz şu saat itibarıyla. Sadece Taraf ‘ta Mehmet Baransu kişisel gayretleriyle, feryat figan etmeden bir şeyler yapma gayretinde.

    Geçenlerde Sevan Nişanyan, Kemalizmi konu alan bir kitabıyla ilgili katılımcılarla tartışıyordu Tv kanalının birinde. Geçmiş zaman tam hatırlamıyorum Beyaz Tv olabilir. Nasıl olduysa Nişanyan’a biraz tahammül ede(bil)n (hatta biraz onun tarafında olan) katılımcı dahi alışık olmadığı yalın eleştiri ile karşılaşınca bozuldu, derken gerilip huzursuz olmaya başladı. İçinde saklı tuttuğu kırmızı çizgileri aşılmış, hassas noktasına dokunulmuştu çünkü. Neyse, sonunda radyo parazitlerinin birbirine karışmasına benzer bir ortam oluştu ve adam konuşturulamaz hale geldi. Kısaca tartışmanın seyri değişti, daha doğrusu sağlıklı bir tartışma adeta engellendi elbirliğiyle. Belki tartışmayı sabote amacı yoktu, bilinçli planlanmamıştı bu ama, Nişanyan dışındaki katılımcıların Atatürk hassasiyeti, paneli birbirini dinlemeden konuşan küçük bir kalabalık grubuna çevirmişti. Program vukuatsız sürdü gerçi ama karşılıklı atışmalarla konu hayli dağılarak…

    Diyeceğim o ki yazınız da biraz bu akibete uğramış görünüyor( sorumlulardan biri de benim bu arada). Çünkü hassasiyetlerimiz var ve bu hassasiyetlerimiz bazen bizi doğru soruları sormaktan da doğru yanıtları arayıp bulmaktan da alıkoyabiliyor(genel bir durum bu kimse kişisel almasın lütfen).

    Nişanyan’a getireceğim yine, Kemalizm tartışması hassasiyetleri depreştirip kendi de bu atmosferde bunalınca bir öneri getirdi. Bir olay veya olguyu, kişiyi, tarihi, her neyi tartışıyorsak bunu, Kemalizm yanlısı ya da karşıtı olmadan, Türkiye’de yaşamayan biri gibi düşünüp değerlendirmeyi denemeyi öneriyordu.

    Dahiyane bir öneri gibi geliyor bana da.

    Bir anlığına bir Japon gözüyle, bir Hintli gözüyle bakabilsek… Aslında hiç de fena olmayacak. Koşullandığımız kalıplardan sıyrılarak(bizlere empoze edilmeye çalışılan düşüncelerden arınarak), üstümüzdeki aidiyet gömleklerini çıkararak, özgürce ve sadece dışarıdan bakan birinin gözüyle bakmayı deneyebilsek. Kimbilir belki de birbirimizi yarıyarıya ikna edebilir, pek çok noktada uzlaşabilir, doğru sorular sorar doğru yanıtlar alabilir ve en önemlisi sorunlarımıza çözüm üretebiliriz.

  3. Yazan:MY Tarih: Oca 3, 2012 | Reply

    Ibrahim Bey eski yazilarindan birinde (mealen) söyle demisti:

    “Biz Güneydogu’da çarpisirken saniyorduk ki bütün Türkiye bizi düsünüyor, bizimle beraber, oysa geri döndügümüzde durumun öyle olmadigini gördük”

    Ahmet Altan da ayni konuya dikkat çekmis, Türkiye’de yasayan insanlar (Kürtler de dahil) pek o kadar “politize” degiller. Bir baska deyisle insanlar vicdanlari ile devletin yaptiklari arasinda bir iliski görmüyorlar. Birey bazinda “iyi insan” olmak onlara yetiyor. Devletin yaptiklarinin “iyi” olmasi önemsenmiyor.

    Ancak Ahmet Altan’in sanal bir Kürt ve Türk tasavvuru var bu yazisina yansimis. Tamamen hatali. Zaten isyan ettigi durum biraz da bu hatali tasavvurun neticesi. Kendi kuyrugunu isiran kedi yavrusu gibi çözümsüz 🙁

    Bu tür kanli olaylardan sonra ilk defa olmus gibi insanlarin “NE? NASIL OLUR? vs” diye isyan etmesi bana biraz yapmacik geliyor, kimse darilmasin. Balkan savaslari (1912) ve Ermeni katliamindan (1915) bugüne kadar bir çizgi çekilebilir vicdanli insanlarin vicdansiz devleti sorgulanabilir. Sorgulanmalidir da.

    Bu tür vurdumduymaz tavirlari bir cografyaya veya bir etnik gruba indirgemek büyük aymazlik (ahmet altan için söylüyorum) ABD’de yasayan insanlar bir kedi ezilse kiyameti koparir. Ama Irak’ta, Afganistan’da yaptiklari eziyete bakin.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin