RSS Feed for This Post

Atatürkçülük ve Ahlak

Ahlak, Arapça “hulk” kelimesinden geliyor ve huy, huylar anlamında kullanıyor. Kelimenin Yunanca karşılığı ise “ethos”…

  Peygamber (SAS) “ahlak” kelimesini kapsayıcı bir şekilde; “Din güzel ahlaktır” şeklinde açıklıyor.

  Felsefi olarak “ahlak” bir başka deyişle “etik” insana dair olan “iyinin ve “kötünün” ne olduğunu sorgular. Bu sorgulamada kabaca ifade edecek olursam, Stuart Mill ahlakı “fayda” ile Jeremy Bentham “haz” ile Henri Bergson ise “sezgi” ile birlikte yürütür. Kant’ın Ahlak Felsefesine geldiğimizde, Kant’ın felsefesini oluştururken ahlakı “ödev” ile karşıladığını görürüz.

  Türkçe’de ise yerel kullanımda “ahlak” genel olarak nötr bir kavram olarak kullanılıyor; “ahlaklılık” iyi olanı, “ahlaksızlık” ise kötü olanı karşılıyor. Bir hakaret olarak kullanılan “ahlaksız” kelimesinin ise aslında felsefi bir temeli olmadığı gibi bir karşılığı da yok, zira siz ne iseniz ahlakınız odur ve siz var olduğunuza göre bir ahlakınız (huyunuz) da vardır.

  Felsefi olarak hemen her ideolojinin savunucuları, yöneltilen eleştiriler üzerine düşünür, cevap verir ve belki yeni bir form kazanır. Bu devamlılık aslında düşünceyi yaratan şeydir. Buna mukabil Türkiye’de resmi ideoloji, Atatürkçülük ve Kemalizm gibi neredeyse bir asra yayılmış totaliter ideolojilerin savunucuları kendilerine yöneltilen eleştiriler üzerine katiyetle düşünmez, bu eleştirilere cevap vermez ve dahi tüm bunları hakaretle cevaplar. Zaten hukukun üstünlüğünün var olup, olmadığının tartışıldığı yani yasaların herkese eşit kapsayamadığı, misal Atatürk’ü koruyan yasanın, herhangi bir vatandaşı koruyamadığı gibi mağdur ettiği gerçeği mevcuttur. İşte bu nedenle uzun yıllar boyu, Resmi ideoloji, Kemalizm ve Atatürkçülük eleştiri bile alamamış, aldığında ise eleştireni mahkûm etmiştir.

  Nagehan Alçı katıldığı “Dört Bir Taraf” programında aslında birçok insanın düşündüğü ancak ifade edemediği bir şey söyledi: “Atatürk bir savaştan başarıyla çıkmıştı ancak diktatörce uygulamaları vardı“. Bu sözleri üzerine normal şartlarda Mustafa Kemal’in bir diktatör olmadığını düşünenlerin açıklamaları “Atatürk bir diktatör değildir, zira tarihsel olarak şunları şunları yapmıştır” şeklinde olması gerekirken, hiçbir açıklamaya, delile, Alçı’nın iddiasını çürütmeye gerek duyulmaksızın hakaretle cevaplandı.

  Nagehan Alçı’nın bu sözleri üzerine, Atatürkçü, Kemalist düşünce savunucularının değişmez iddiası, vasat tezi olan “Atatürk olmasaydı, baban kimdi bilemezdin ş….siz” mısrasının form değiştirmiş bir hali Nihat Genç’in Nagehan Alçı’ya yazdığı yazısında geçti: “Nagehan Alçı her akşam ama her akşam bir programda, yarın öbür gün bir çocuğu olsa kimden olduğunu kimse bilemez.”

  Ahlaki olarak “kötü” olanı içeren açıklamaları “kötülük yayılmasın” minvalinde değerlendirir ve paylaşmayı çok doğru bulmam ancak şu durumda birçok insanın da haklı olarak “bana bulaşmasın” niyetiyle ve “değmeyeceği” düşüncesiyle Nihat Genç’e eleştiri getiremeyeceğini düşündüğüm için bu kez bu istisnayı gerekli gördüm; birinin diktatör olduğunu düşündüğünü ifade etmenin karşılığı, bir kadına en ağırından, izzeti nefsine, eşine, ailesine dokunacak şekilde hakaret etmek midir? Ve dahası bahsi geçen şahıs bu cesareti nereden bulur?

  Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkeleri, inkılapları, çizgisi bir kısım insan için Türkiye’deki ve hatta dünyadaki her türlü durum için yeterli olabilir. Bunun devamı için eylemsel bir süreç izleyebilirler ancak birçoğumuz çok iyi biliyoruz ki, Atatürk’ün çizdiği çerçeve artık birçok insana yetmeyebiliyor, dar gelebiliyor zaten sorun yetip-yetmemesi kısmında değil, yettirilmeye çalışılmasındadır.

  Bırakalım insanlar düşüncelerini özgürce ifade etsinler, unutmayalım ki Mustafa Kemal’i savunmak, ideolojisinin devamlılığı-yeterliliğini iddia etmek, Bentham-Foucault teziyle ifade edecek olursam “hapishane mimarisi modeliyle, sürekli izleyen ve sınırlandıran, düşünemez ilan eden bir izleyiş” formunda “kuleye” yerleştirmenin en büyük zarar verdiği kişi yine Mustafa Kemal’dir. Zira konuşulabilir bir Mustafa Kemal demokrasi ölçeğinde; konuşulamaz (konuşulduğunda, konuşana hakaret edilen) bir Mustafa Kemal ise diktatörlük ölçeğinde değerlendirilir.

  Yazının başına dönecek olursam aslında “ahlaksız” diye bir şey yoktur. Söze ve eyleme döktüğünüz şey ne ise sizin “ahlakınız” o dur. Bilmem anlatabildim mi?

 

… Kemalizm konusunda dha fazla okumak için …

 

  Kadın hakları ve Kemalizm

 “Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık  şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi.  Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ?  “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak”  Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış:  “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış

  Türk Solu 

Kendini « sol » olarak tarif eden hareketler hiç olmadıkları kadar zayıf ve bölünmüş bir tablo çiziyorlar bugün.  Türk Solu Dergisi’nin ırkçı söylemlerinden CHP’nin darbe çağrılarına uzanan bir kafa karışıklığı hakim. Muhalefet boşluğunun müzmin bir hastalığa dönüştüğü şu dönemde Türk solu bu boşluğa talip olabilir mi? Daha önce Dikkat Kitap kategorisinde yayınladığımız Pozitivizm Eleştirisi gibi bu kitap da Türkiye’deki sola tarafsız bakan bir çalışma. İyimser görüşler kadar geçmişe dönük ağır eleştiriler de var. İlginize sunduğumuz 82 sayfalık bu kitap Türkiye’deki “sol” grupların sorgulamalarına, projelerine ışık tutmak amacıyla derlenmiş makalelerden oluşuyor. Kitabı buradan indirebilir ve paylaşabilirsiniz. Kitapta ele alınan başlıca konular: Solda özgürlükçü hareketler, 68 Kuşağı, Devrimci sol, Kemalizm, ulusalcı sol akımlar, Sol ve İslâm, Cumhuriyet Gazetesi.

 

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler.  İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

 

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

 

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz. 

Trackback URL

  1. 6 Yorum

  2. Yazan:MY Tarih: Kas 16, 2011 | Reply

    galiba “kemalist ahlâk” olgusunu en güzel açiklayan bu resim olmus -ki CB tarafindan seçilmisti-

    Kemalistlerin ahlâkî bir kaygilari yoktu bastan itibaren. Güçlü olan “ötekini” ezerdi. Bu da gayet normal bir durum zira Atatürk fikren August Compte’un evladi sayilir. Insan topluluklarini ari kovanina, karinca yuvasina filan benzeten, mekanik, endüstriyel bir dünya görüsü. Rasyonel bir biçimde yapilan birinci ve ikinci dünya savaslari, zehirli gazdan atom bombasina uzanan bir “rasyonellik”!!!!

    J.S. Mill’in veya Benham gibi düsünürlerin faydaci/hazci arayislari bile ilkel pozitivizmden daha az kötüdür. Yobaz kemalistlerin “sopa bende ise kafanda kirarim” seklinde özetlenebilecek ahlâk prensipleri uygulamada ne getirdi Türkiye’ye?

    1938 Dersim katliami meselâ. Ki planlarini bizzat Atatürk yapmis, müzelerde el yazisiyla vb haritalar duruyor. Varlik vergisi ile gayri müslimlere yapilan türlü eziyetler, Kur’an’i bulundurma suçundan(!) tutuklanan Müslüman esnaf… Sapka kanununa muhalefetten asilan Salci Baci’dan 12 Eylül sonrasi tesettür yasagina, askerî hapishanelerde yapilan iskencelere, Kürtçe yasaina kadar uzanan bir baski ve eziyet süreci.

    Fakat bu kadar magduriyetten daha da aci olan halkin zulme alismasi oldu. “Ötekine” yapilan zulme susarak kusaklar boyu bir “alistirma/itaat” yasadik. Hirant Dink vurulunca “bir Ermeni ölmüs, niye bu kadar abartiyorsunuz?” diye sorulabilen bu ülkenin “güzel ahlak” üzerine tefekkür etmesi gerek.

  3. Yazan:Yüzbaşı Tarih: Kas 16, 2011 | Reply

    “Yobaz kemalistlerin “sopa bende ise kafanda kirarim” seklinde özetlenebilecek ahlâk prensipleri uygulamada ne getirdi Türkiye’ye?”

    Sizin gibi yobazları temizleyemediğimize göre işimiz henüz bitmemiş demektir. Atamıza uzanan eller kırılsın!

  4. Yazan:Asuman Y. Tarih: Kas 16, 2011 | Reply

    Yazıdaki fikirlere katılıyorum ama giriş kısmı biraz hevesimi kursağımda bıraktı. Adı geçen bir sürü filozof var. Keşke Cemile Hanım bunları biraz daha derinleştirip ahlakın teorisi üzerine fikirlerini yazsa. Batının ahlak anlayışı ile Müslümanlık arasındaki ortak ve zıt yönler vs vs. Saygılarımla

  5. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 16, 2011 | Reply

    Mıknatısın kutupları gibi birbirinden tamamen ayrılan iki kutup var ve giderek bu kutuplaşma bariz hale geliyor. Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal diyenler ve 1930’lar Türkiye’sine özlem duyanlar. Bunlara göre değişim isteyenler hain. Bu yüzden yok edilmeleri de, onlara küfür edilmesi de, hakaret edilmesi de gayet normal. Tek taraflı bir savaş bu. Ve bu savaşın hiçbir kuralı yok. Halktan destek görmediği için halkını küçümseyen, ülkede olan biten iyi işleri bile düşmanlığından tevil etmeye, çamur atmaya, en azından küçümsemeye çalışan zavallı, çaresiz bir grup bu. Giderek daha çok militanlaşıyorlar. Korkarım bir gün ellerine silah geçirip önüne geleni öldürmeye de başlarlar. Buna engel olacak şeyin ahlakları olmadığı kesin.

  6. Yazan:cemile b. Tarih: Kas 16, 2011 | Reply

    Selamlar,

    yorumlar için teşekkür ederim.

    Asuman hanım, inşallah bir gün arzunuz üzerine yazacağım.

    Konuyla ilgili olarak Şükrü Hanioğlu’nun yazısına bir bakın derim:

    http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/hanioglu/2011/11/13/tarihsellestirilemeyen-gecmis-insanlastirilamayan-kurucu

    Linkini verdiğim yazıdan bir alıntı: “Bu açıdan bakıldığında Atatürk için kullanılan “Ulu,” “Yaratıcı,” “Yüce” benzeri sıfatların dinî referanslarının da bulunması, 1945 yılına kadar Türk Dil Kurumu sözlüklerinde “din” kelimesinin mecazî anlamda kullanımına örnek olarak “Kemalizm Türk’ün dinidir” cümlesinin verilmesi tesadüfî değildir. Bu dinselleşmenin toplumun eğitimli tabakalarında ciddî bir etki yarattığı şüphesizdir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’yi ziyaret eden Grace Ellison’a bir Maarif müfettişi tarafından yapılan “Bizim peygamberimiz Gazimizdir. Biz o Arabistanlı şahıs ile ilişkimizi sona erdirdik. Muhammed’in dini Arabistan’a pek uygundu; ama bize yaramaz” yorumu bu etkiyi yansıtan ilginç bir örnektir.”

  7. Yazan:Anti-Kemalist Tarih: Kas 16, 2011 | Reply

    aferin Yüzbaşı, aynen böyle devam. Bak AKP seçmeni son kamuoyu yoklamalarında %55 gösteriyor. %100’e kadar yolu var. Yani sizin %0 (sıfıra) kadar yolunuz var. Atanın yolundan sakın sapma!

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin