RSS Feed for This Post

Kürtlerin PKK Sorunsalı ve Van Depremi

PKK’nın Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından bölgedeki diğer Kürt hareketlerine karşı kurdurulduğu ancak 80 darbesinden sonra kontrolden çıktığı, zamanla İsrail, Amerika, Rusya gibi ülkelerin Türkiye’ye karşı yürüttüğü operasyonlarda taşeron olarak kullanıldığı, milislerinin herkesin malumu istihbarat teşkilatları tarafından yetiştirildiği, başta Yunanistan olmak üzere hemen tüm Avrupa tarafından kucaklandığı, kurucularının çoğunun Kürt olmadığı, yakıp yıktığı köylerin önemli bir kısmının Ermeni tehcirinde boşaltılan köyler olmasından da anlaşılacağı üzere Ermeni diasporasının karanlık emellerine hizmet ettiği, silah ve uyuşturucu ticareti ile petrol ve her türlü kaçakçılığı organize eden yapısından dolayı üzerinden olağanüstü rantın elde edildiği bir örgüt olduğu artık hepimizin malumu.

 “Kürt Sorunu” Türkiye’de yadsınamaz bir gerçek. Özellikle Cumhuriyet dönemiyle birlikte Kürtlere yönelik sistematik işkenceler, yok saymalar, işi asimilasyona götürecek kadar vahşi resmi ideolojiler Kürtlerin Türkiye’deki varlığını ciddi manada tehdit etmekteydi. Haklı olarak Kürtler de buna tepki vermeye başladı. Yukarıda zikrettiğim çeşitli çıkar grupları Kürtlerin bu haklı refleksini kendi amaç ve hedefleri doğrultusunda kullanarak sorunu bambaşka bir yörüngeye oturttu. İşte tam da bu noktada Türkiye ve dolayısıyla Kürtler PKK ile tanıştı. PKK’nın sürece dahil olmasıyla birlikte Kürtlere uygulanan baskının şiddeti arttı. Bir taraftan PKK bahanesiyle resmi ideoloji, diğer taraftan sindirmek, kontrolü altına almak ve bölgenin tek hakimi olmak amacıyla PKK, Kürtleri iyice bunalttı. Resmi ideolojinin kıyımları arttıkça Kürtler PKK’nın kucağına itildi. PKK ise fırsatları iyi değerlendirdi ve giderek güç kazandı. Hülasası, resmi ideoloji PKK’yı besledi.

Fakat, resmi ideologların umurunda olmayan Kürtler, PKK’nın da hiçbir zaman gerçek öznesi olmadı. PKK ne Kürtlerin diniyle barışıktı ne de ideolojisiyle. Buna rağmen, mengenenin dişleri arasında çok da sağlıklı düşünemeyen Kürtler devlete olan güvenini kaybederken, PKK’ya da şans vermeye başladı. PKK ve uzantısı siyasi figürler bunu olabildiğince iyi kullanmaya çalıştı. PKK ile asla dokusu uyuşmayacak uyanık Kürtler, PKK’nın yüzündeki maskeyi çabucak fark ederek bu tuzağa düşmedi.

PKK ile arasına hiçbir zaman mesafe koymayan, Demokratik Açılım Süreci’yle birlikte oluşan özgürlük ortamını suiistimal ederek artık PKK ile arasındaki organik ve inorganik bağı da gizleme ihtiyacı duymayan BDP, masum Kürt halkını kışkırtmaya, sömürmeye, “gerçek Kürtlerin” “gerçek sorunlarını” çözümsüzlüğe mahkum etmeye büyük bir titizlikle devam etti. BDP, AK Parti hükümetleriyle başlayan özelde Kürtlerin, genelde ise tüm halkın temel hak ve özgürlüklerine yönelik yapılan ciddi, önemli ve somut iyileştirmelere bırakın katkı sunmayı, darbe vurmak için elinden geleni yaptı. Hükümetin ciddi siyasi riskler alarak attığı adımlara katkı sunan BDP ve elbette CHP ve MHP başta Kürtler olmak üzere resmi ideolojinin mağduru tüm tarafları önemli ölçüde rahatlatacak bir süreç başlatabilirdi. Yazık ki, ne BDP ne de CHP ve MHP özelde etnisite ve inançlarla; genelde ise temel hak ve özgürlüklerle ilgili ve işleyen bir demokrasinin olmazsa olmaz unsurlarının önündeki engelleri kalıcı bir şekilde çözebilecek bu süreci sabote etmekten öteye bir adım atamadı. AK Parti’nin masaya getirdikleri eksik ya da yanlış olabilir ancak diğer siyasi partilerin eksikleri gidermek, yanlışları düzeltmek ya da masaya yeni bir şey koymak suretiyle sorunları tümüyle ortadan kaldırmak gibi dertlerinin olmaması sürecin yine PKK-Kürt sorunsalına dönüşmesiyle sonuçlandı.

Son zamanlarda PKK’nın terör eylemleri, siyasi ve sivil uzantılarının ise iyice kontrolden çıkan hareketleri belki de tarihte hiç olmadığı kadar arttı. Buna ister Türkiye’nin İsrail ile yaşadığı krizin etkileri deyin, ister Suriye’deki halk ayaklanmasına Türkiye’nin verdiği desteğin Beşşar Esad’da yarattığı sinirlilik halinin Türkiye’ye yansımaları deyin, neticede hala taşeron olarak kullanılan bir PKK, ölen militanlar, silah sesleriyle uyuya(maya)n ve yine silah sesleriyle uyanan Kürt bebeleri, aldığı şehit haberleriyle demoralize olan, büyük bir kaos ve huzursuzluk yaşayan koca bir Türkiye gerçeği önümüzde tüm çıplaklığıyla duruyor. Her şehit haberiyle bir taraftan öfkemiz artarken, diğer taraftan hissiyatımızı kaybediyoruz. Şehit sayımızın yalnızca(!) bir-iki olduğunu anlatan gazete ve televizyon haberleri bile artık giderek dikkatimizi çekmemeye başlıyor. Böyle olunca da şiddetin dozu iyice artıyor. Şiddetle birlikte artan öfkemiz, belki de elimizde olmadan vicdanımızı törpülüyor, insani duygularımızı köreltiyor.  Önceleri hedefinde PKK bulunan oklarımız, rota değiştirerek tüm Kürtlere yönelebiliyor.

Van’da yaşanan deprem felaketinden sonra “Oh! İyi oldu” nidaları rotasını değiştirmiş oklara gösterilebilecek en taze örnektir.  Ne mutlu ki PKK ve ilintili siyasal-sivil figürlerin tüm ahlaksız tahriklerine rağmen “Oh! İyi oldu” diyenlerin sayısı henüz ihmal edilebilecek kadar az. Felaketin yaşandığı gün, şehit haberlerinin şokuyla yükselen gayri-insani birkaç cılız sesin dışında, tüm Türkiye Van’a yardım için seferber oldu. İnanıyorum ki, Azra bebeğin kurtuluşuna, 13 yaşındaki Yunus’un önce kurtuluşuna sonra bu dünyadan ebediyete göçüşüne tüm Türkiye ağladı. Depremden 67 saat sonra enkazların arasından sağ olarak çıkartılan, ancak çıkarıldıktan kısa bir süre sonra diğer onlarca meslektaşıyla aynı sonu paylaşmaktan kurtulamayan hayatının baharındaki, 27 yaşındaki Gözde Bahar öğretmene dökülen gözyaşlarının dili ve dini farklı olsa da rengi ve tınısı aynıydı. Depremde hayatını kaybeden (şu ana kadar) 70’e yakın öğretmen acaba Kürt müydü, Türk müydü? Laz, Çerkez, Abaza, Zaza, Alevi, Sünni, Zerdüşt, Yahudi? Acaba hangi kategoriye giriyorlardı? Bunların bir önemi var mıydı o saatten sonra? Ardından ağladığımız kişilerle ilgili en ufak bir bilgimiz var mıydı? Bildiğimiz tek şey yiten canlardı. Babaların feryadı, anaların iki haftalık bebesini tükürüğüyle beslemesiydi. Henüz iki haftalıkken enkaz altında saatler geçiren, sütsüz kalan o minicik yüreğin Kürt ya da Türk olmasının zerre önemi var mı?

İstisnalar dışında tüm Türkiye bu duygular içindeyken, Taha Akyol’un Hürriyet’teki köşesine taşımasıyla gördüğüm bir haber beni kahretti. PKK’nın yayın organlarından Özgür Gümdem’deki o iğrenç haberden bahsediyorum. 13 yaşındaki Yunus Geray’ın depremden iki gün sonra sağ kurtarılması ancak Ağrı Devlet Hastanesi’ne sevki sırasında hayata gözlerini yummasını Özgür Gündem “Vicdansızlar” başlığıyla verdi. Haberin detayında “Mucizeyi de öldürdüler” ifadesini kullanan gazete, şu ifadeleri kullandı: “Bir internet kafede yakalandığı depremden sağ kurtulan ve adeta depremin simgesi haline gelen 13 yaşındaki Yunus Geray yolda öldürüldü!”. Evet, yanlış duymadınız: “öldürüldü” dediler (artan tepkiler üzerine ilgili haberdeki Yunus Geray kısmını çıkarttılar). Depremden kısa bir süre sonra Türkiye’nin dört bir yanından deprem bölgesine ulaşan çok sayıdaki resmi/sivil kurtarma ekibinin gece gündüz gösterdikleri çabaya ihanet dolu duygularla bu ifadeyi yakıştırdılar. Deprem bölgesinde yapılan arama-kurtarma çalışmaları bir yandan, bölgeye ulaştırılmak üzere organize edilen yardım kampanyaları diğer yandan tüm hızıyla devam ederken Özgür Gündem bu ifadeleri kullandı. BDP’liler ise Türkiye’yi karanlığa sürükleme faaliyetlerinde en önde saf tutarken, yardım faaliyetlerinde ortalıkta bile gözükmediler. Sadece, Ankara’dan devletin yetersizliğini anlatıp durdular. Ülkü Ocakları bölgeye 10 tır dolusu yardım gönderirken, BDP’nin içinde bulunduğu hiçbir yardım faaliyeti kulağımıza gelmedi. Terörü finanse etmek için Türkiye’de ve Avrupa’da canhıraş çalışan örgüt mensupları, deprem yaralarını sarmak için kılını kıpırdatmadı. Bilakis, yardımların akamete uğraması ve dolayısıyla devlet ile bölge halkı arasındaki çatlağın derinleşmesi için elinden geleni yaptı. Oradaki can kayıplarının artması, insanların yaralarının kanamaya terk edilmesi pahasına…

PKK ve türevi olan yapılar daha önce de samimiyet testinden geçememişti. İdeolojik olarak Marksist-Leninist bir çizgiye sahip olan PKK ve BDP 12 Haziran seçimleri esnasında sivil itaatsizlik kararı alarak Cuma namazlarını cadde ve sokaklarda kendi “imamlarının” arkasında saf tutarak kılmışlardı. Sabah namazı için camiye giden imamını katledecek kadar vicdanını kaybeden, dinden uzak olan örgütçüler seçim sathında sahte imamlarla Cuma namazı kılar olmuştu. Çok geçmeden foyaları yine ortaya çıktı. Sözde İmamlardan Übeydullah Özmen, BDP’nin şahin kanadını temsil eden Bengi Yıldız gibi Bodrum’da aşk kaçamağında görüntülenirken, Başimam Cindi Beyhan ise üzerinde 70 bin TL sahte para ile yakalandı. PKK ve BDP’nin dinle ilgili gerçek bir hassasiyeti olsa bunlara “münferit birer zamparalık ve kalpazanlık vakası” der geçerdik. Kalpazanlık suç, zamparalık ise kişisel/ailevi bir meseledir. Normal şartlarda ne Bodrum’da zamparalık yapan Bengi Yıldız ve İmam, ne de kalpazanlık yaparken yakalanan diğer İmam bu bahsimize konu olurdu. Problem örgütün samimiyetsizliğinde. Bu iki İmam örgüt içindeki istisnayı değil geneli temsil ediyor. Haliyle örgüt dini de kötü emellerine alet etmeye çalışıyor. Çünkü bölgedeki Kürt halkın büyük çoğunluğunun dini hassasiyete sahip olduğunu çok iyi biliyor.

 

… Bu konuda okumak için…

 

 

… Bu konu ilginizi çekiyorsa…

Asimilasyon ile Şiddet Kıskacında Ulusalcı Kürtler

Etnik kökenimiz benliğimizin bir parçası, rengarenk insanlığımızın gerçek bir rengi. Ancak bu renk üzerinden yapılan bir baskı, bu renk “yüzünden” çekilen büyük bir acı sonucu diğer bütün renkler silinebiliyor. Bir başka deyişle IZDIRAPLAR ÜZERİNE YAPAY BİR KİMLİK İNŞA EDİLİYOR. Bir halka yapılabilecek en büyük kötülük bu belki de. Sadece Türk ya da sadece Kürt olmaya mahkûm edilen insanlar giderek insanlıklarını perdeliyorlar. Böylesi halklar ırkçılığa, her türlü şiddet çağrısına kucak açıyorlar. Zira duydukları kin ve nefret onları bıçak gibi bilerken bir yandan da tektipleşiyor, şeyleşiyor. Kürt aydınları kadar Türk aydınlarına da büyük iş düşüyor. İnsan olmadan “Türk” ya da “Kürt” olmanın imkânsızlığını halklarına anlatmak. Okuyacağınız bu kitap aydınların dikkatini tam da bu noktaya çekmek için hazırlandı: Asimilasyon  ile şiddet kıskacı içindeki Kürt halkına… Buradan indirebilirsiniz. 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin. 

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Trackback URL

  1. 10 Yorum

  2. Yazan:ufuk tan Tarih: Eki 28, 2011 | Reply

    Allah aşkına şu yukarıdaki yazıyı okurken kendimi 80’li yıllarda Erkan Yöndem’in hazırladığı bir trt programında zannettim.Bu yazar hiçmi gazete,dergi okumuyor, hiçmi tv izlemiyor.Hiçmi bir Kürtle konuşmamış.Ya hiç olmassa bitte bir bdp’li ile konuş.Siz kandırılıyorsunuz de, hiç olmassa adamlar ne diyecek bir dinlersin.

  3. Yazan:burak Tarih: Eki 29, 2011 | Reply

    Allah aşkına şu yukarıdaki yazıyı okurken kendimi 80′li yıllarda Erkan Yöndem’in hazırladığı bir trt programında zannettim.Bu yazar hiçmi gazete,dergi okumuyor, hiçmi tv izlemiyor.Hiçmi bir Kürtle konuşmamış.Ya hiç olmassa bitte bir bdp’li ile konuş.Siz kandırılıyorsunuz de, hiç olmassa adamlar ne diyecek bir dinlersin.

    Al benden de o kadar. Bu tarzı bir yerden hatırlıyorum der gibi oldum, evet “Anadoludan Görünüm”ün 2011 model versiyonu gibi olmuş hakketen. Eh ne de olsa psikolojik savaş, buna hizmet etmeyi seçen zihniyette gerçeklerin pek önemi yoktur, amaç kara propagandadır. Neyse, yazarın anlayışı, bilgisizliği, tarafgirliği kendisini ilgilendirir de, propaganda emellerine şu deprem ve yaşanan acıları alet etmeseydi bari.

  4. Yazan:esin can Tarih: Eki 30, 2011 | Reply

    gayet güzel yazmışsınız.elinize dilinize sağlık.

  5. Yazan:Mustafa ESER Tarih: Kas 3, 2011 | Reply

    Yazar çok güzel tespitlerde bulunmuş bence.PKK ve BDP varlık seseplerini bölgedeki yanlışlara borçlu.Eğer BDP gerçekten çözüm isteseydi..Ama istemiyor.Çünkü BDP PKK Holdinginin devam etmesini istiyor.Bölgedeki kürtler umurunda bile değil.Hiç bir manevi veya kültürel bağı olmayan insanları niye umursasın ki bdp?iş etnisiteden çıktı artık insanlık konuşsun. Yıllarca iyi kürt … kürtttür söyleminden iyi türk ölü türktür söylemine getiren bdp değilmidir?bdp nin sözde savunuculuğunu yaptığı kürt halkına böyle zor bir zamanda yardım etmemesi benim için son derece normal. demoralize olmuş bir toplumun ifadeleri elbetteki bir takım yanlışları içinde barındırabilir.Oh çeker gibi algılanan sözler böyledir.bdp nerdedir?

  6. Yazan:burak Tarih: Kas 3, 2011 | Reply

    bdp nin sözde savunuculuğunu yaptığı kürt halkına böyle zor bir zamanda yardım etmemesi benim için son derece normal. demoralize olmuş bir toplumun ifadeleri elbetteki bir takım yanlışları içinde barındırabilir.Oh çeker gibi algılanan sözler böyledir.bdp nerdedir?

    Bu tek yanlı bakış açısıyla elinize ne geçiyor Allah aşkına. BDP’nin Kürt halkını savunup savunmadığı ya da bunun ne kadar sözde olduğuna neden siz Türk milliyetçileri karar veriyorsunuz? Ha BDP’yi eleştirin, yöntemlerini beğenmeyin tamam da ama üç milyon da kendine oy veren seçmeni var nihayetinde. Yani bu üç milyon seçmenin BDP hakkında ne düşündüğüne onların adına karar veremezsiniz. Bu bir.
    İkincisi, galiba hazinenin hükümet tarafından yönetildiğini, devlet bütçesiyle ilgili kararların yine hükümet yetkisinde olduğunu unutuyorsunuz. Benim bildiğim deprem, sel vs doğal afetler yaşandığında ilk elden bunu tamir edecek olan devlettir, siyasi partiler değil. Yani depremde AKP hükümeti göz göre göre görevini ihmal ederken, adam kayırırken, sorumluluklarından kaçarken, pişkince “BDP nerede” demek gerçekten ilginç. Yeter ya hu bu AKP yalakalığıyla nereye kadar? Hani elinizden gelse, yutturacağınızı bilseniz depremden de doğrudan BDP’yi sorumlu tutacaksınız. Ayıp ayıp yandaşlık öyle bir çarpmış ki sizi burnunuzun ucunu göremez hale gelmişsiniz.

  7. Yazan:sevim Tarih: Kas 12, 2011 | Reply

    İşte gerçekler, halının altına süpürmekle gerçekler değişmez. İşte ülkenin gerçeklerini dosdoğru haykıran bir ses, Van’ı bir de ondan dinleyelim.http://www.taraf.com.tr/ahmet-altan/makale-van-2.htm

  8. Yazan:Ahmet Derim Tarih: Kas 12, 2011 | Reply

    peki o zaman ben de size birkaç gerçekten bahsedeyim. Irkçı biri değilim. Türküm ama Türk olmakla üstün olduğuma inanıyorum. Müslümanım ama müslüman olmayanın da kötülüğünü düşünmüyorum.

    Bugüne kadar ben PKK teröristlerinin sınırlı sayıda olduğunu, Kürt halkı tarafından desteklenmediğine inanıyordum. Ama artık böyle düşünmüyorum. PKK’yı, KCK’yı ve onun goygoycuları BDP’yi destekleyen Kürtleri ben kabul edemiyorum. Bu insanlara hiçbir zaman güvenemeyeceğim. Kardeşlik hikayesi okumayacağım ama bu katillere sempati duyan Kürt, Türk, Alman veya ne olursa olsun, ben onların hakkında iyi düşünmüyorum artık!

    Devletin Kürtlere zulüm etmiş olması gerekçesini de yutmuyorum. Zulmü zulümle düzeltemezsiniz, bilakis yakında o zulmü zaten haketmişler denmesi yakındır.

  9. Yazan:Ahmet Derim Tarih: Kas 12, 2011 | Reply

    Türk olmanın beni üstün yaptığına inanmıyorum yazacaktım. Yanlış olmuş.

  10. Yazan:sevim Tarih: Kas 13, 2011 | Reply

    peki o zaman ben de size birkaç gerçekten bahsedeyim. Irkçı biri değilim. Türküm ama Türk olmanın beni üstün yaptığına inanmıyorum. Müslümanım ama müslüman olmayanın da kötülüğünü düşünmüyorum.(paragraf, düzeltme notuna göre alıntılanmıştır)

    Tabi ki yazdıklarınız önemlidir ve size ait gerçeklerinizdir.Olmayan bir takım temayüllere ( örneğin bahsettiğiniz dinsel ve/veya etnik aidiyet taasubuna)sahipmişiz gibi yargılara maruz kalmanın ne kadar can sıkıcı bir şey olduğunu bildiğim için sizi anlıdığımı düşünüyorum. Ancak bu son derece haklı serzenişininizi yorumumla ilişkilendirmiş olmanızı yine de pek anlayamadım. Zira tam olarak yorum da sayılmaz, Ahmet Altan’ın Van depremiyle ilgili yazı linki var, sadece yazıdaki tespitlere katıldığımı ifade eden bir iki cümle kurmuşum. Yazıyı okudunuz mu bilmiyorum ama bu yazıyı övmüş ya da katılmış olmam, “hayır ben ırkçı değilim” ve ardından da(muhtemelen Kürt oldukları düşünülenler için) “ama sizin ırkçı olmadığınızdan emin değilim”demeye getirecek bir savunma gerektirmiyordu kanımca.

    Bugüne kadar ben PKK teröristlerinin sınırlı sayıda olduğunu, Kürt halkı tarafından desteklenmediğine inanıyordum. Ama artık böyle düşünmüyorum. PKK’yı, KCK’yı ve onun goygoycuları BDP’yi destekleyen Kürtleri ben kabul edemiyorum. Bu insanlara hiçbir zaman güvenemeyeceğim. Kardeşlik hikayesi okumayacağım ama bu katillere sempati duyan Kürt, Türk, Alman veya ne olursa olsun, ben onların hakkında iyi düşünmüyorum artık!

    Anlıyorum, yıllar süren bu çatışmalı ortam artık insanların birbirleri hakkında iyi şeyler düşünmesine pek geçit vermiyor. Tabi bir yazının linkini verdim diye ben bu kapsamın içinde miyim bilmiyorum. Doğrusu çok da umurumda değil eğer artık kakkımda iyi düşünülmeMesinin nedeni gerçekleri yazan bu yazıyı paylaşmış olmaksa.

    Devletin Kürtlere zulüm etmiş olması gerekçesini de yutmuyorum. Zulmü zulümle düzeltemezsiniz, bilakis yakında o zulmü zaten haketmişler denmesi yakındır.

    Mesele kimin neyi yuttuğu meselesi değil, görüyoruz bu ülkede gerçeklerin nasıl yalanlarla ters yüz edilerek kitlelere yutturulduğunu. Geçelim.

    Ama tabi Devletin “Kürtler’e zulüm etmiş olması” bir diğer zulüm ya da daha beter hataların gerekçesi olmaz ve olmamalı.

    Son cümle ise tam bir facia. Yorumlamayacağım, sadece en üstte yazdıklarınızla alt alta getirerek kendiniz okuyarak bir sonuca varın.

  11. Yazan:Ahmet Derim Tarih: Kas 15, 2011 | Reply

    Son cümlem bir temenni değil, bir tahmindir. Bunun örnekleri de vardır. Toprakları İsrail tarafından işgal edilen (veya katakullilerle satın alınan) Filistinliler başta mazlum durumundayken mücadelelerini İsrail askerleriyle sınırlı tutmayıp İsrailli sivilleri (hadi büyükler de bir nevi asker diyelim, peki çocuklar?) katleden eylemler yaparak zalim durumuna gelmiştir. Mazlum olmanız zulmetmeniz için geçer sebep değildir.

    Kürtlerin devlete isyanı haklı başlamış olabilir. Ama PKK tarafından yapılanlar, öldürülen masumlar ortada. Mazlum Kürdün isyanı çoktan zulme dönüştü! O eski zalimler de ne diyor/diyecek biliyor musunuz? “Bunların zaten böyle hain olduğu belliydi. Az bile yapmışız” diyecekler.

    Neyse Allah sonumuzu hayretsin. Biz Türkler ve Kürtler olarak ayrılıp iki devlet olacaksak da bunu aklı başında insanlar gibi yapmalıyız. Boşanan çiftlerin birbirine her türlü pisliği yapması gibi olmamalı bu iş. Bundan herkes zarar görür. Aradaki husumet ancak 100 yılda soğur.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Oca 14, 2012: Son 90 günde en çok paylaşılanlar : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin