RSS Feed for This Post

BDP’ye verilen oylar boşa mı gitti?

“YSK’nın vermiş olduğu Hatip Dicle kararı bölgeyi yeniden germiştir. Daha önce 12 emek, özgürlük ve demokrasi bloğu adayını veto ederek bölgemizi geren YSK, bu kararından geri adım atarak bu adayların seçime girmesine yeşil ışık yakmıştı, seçime 3 gün kala daha önceki bir mahkûmiyet kararını onayan Yargıtay, Hatip Dicle’nin önünün kesilmesine yol açmıştır, aynı YSK’nın Dicle’nin seçimlere girebileceğini belirtmesi üzerine 80 bin oyla milletvekili seçilen Dicle’ye mazbatası verilmiştir.” dedi.

“BAĞIMSIZLAR HALKA DANIŞMADAN BOYKOT KARARI ALDI”

YSK’nın, milletvekili seçilmiş bir şahsın zorlama bir onamayla, verilen ceza nedeniyle daha önce seçime girmesine izin verdiği ve seçilmesini sağladığı bir milletvekilinin aleyhine bir karar alarak yeni bir hüküm ihdas ettiğini kaydeden Evsen, “Seçilmiş milletvekilliğini AK Parti’ye vermiştir. Adeta 80 bin kişinin iradesi yok sayılmıştır. Karşı bir atak olarak da bu blok, kendilerini seçen ve çözüm çabaları için Meclis’e gönderen halka danışmadan Meclis’e gitmeme kararı almışlardır.” ifadelerini kullandı.

Tamamen toplum mühendisliği olarak gördükleri Yargıtay ve YSK kararının yasallığının tartışmalı olduğunun altına çizen Evsen, bunun kesinlikle vicdani ve insani olmadığını kaydetti. Evsen, şöyle devam etti: “Hukuk devleti olduğunu iddia eden bir ülkede bu tür iş ve eylemler kabul edilemez. Özgür iradenin tecelli etmesinin önüne bu tür zorlama kararlarla gelinmesi toplum vicdanında onulmaz yaralar açacaktır. Buna karşılık blok adaylarının da Meclis’i, halkın onayını almadan protesto edeceklerini ilan etmeleri de anlaşılabilir değildir, halk adına, çözüm çabalarının tüm engellemelere rağmen devam edebilmesi ve Kürt sorunu başta olmak üzere ülkemizdeki tüm sorunların çözüm çabalarının yüceltilebilmesi için blok milletvekillerinin bu kararlarını yeniden gözden geçirmesi yerinde olacaktır.” TAMAMI

Trackback URL

  1. 21 Yorum

  2. Yazan:ayşenur narin Tarih: Haz 25, 2011 | Reply

    Hatip Dicle’nin milletvekiliğinin düşürülmesi şüphesiz siyaseten kabul edilemez bir hatadır. Hukuken de her ne kadar anayasanın sözüne uygun bir karar olsa da, kararı alan kurumun bu konuda yetkisiz olması açısından problemli bir durumdur.Dicle’nin milletvekili olamayacağı konusunda uzlaşı sağlanmış dahi olsa, mazbatasını almış bir milletvekili hakkında karar verme yetkisi çoktan YSK yı aşmış da parlamentoya geçmiştir.Kanaatimce durum net olarak bir YSK darbesidir.
    Öte yandan Aysel Tuğluk’un ‘Kürtlerin sabrını fazla zorlamayın şeklindeki açıklaması son derece yakışıksızdır.Bu neyin imasıdır,kime karşı ilan edilmiş bir savaştır? Darbe anayasasının bedelini, yine bu anayasaya dur demek için yola çıkmış bir iktidar partisine yahut yıllardır yeni anayasa özlemiyle yanan milli iradeye ödetmek hangi vicdana sığar.Evet Hatip Dicle’ nin milletvekilliğinin düşürülmesi ile hiçe sayılan 80 bin oy milli iradeye büyük bir saygısızlıktır ancak blok adaylarının da meclisi protesto kararları, geride ki 2 milyon 780 bin oyun tek hamlede yok edilmesidir. Şüphesiz bu gerçekçi bir tepkinin dışa yansımasıdır, gerçekçi radikal bir duruştur hatta biraz daha iyi niyetle büyük bir fedakarlıktır ama yapılan bir hukuksuzluğa karşı hukuksuzlukla çözüm bulmak mümkün değildir.
    Evet keşke böyle olacağı başten belliyken Dicle nin adaylığına göz yumulmasaydı, keşke Yagıtay biraz daha hızlı çalışıp Ysk da sınırlarını aşmasaydı.Ya da keşke Dicle’nin avukatı durumu bile bile susmasaydı da tam rahat bir nefes alınacakken kimsenin tadı kaçmasaydı.AK parti anayasayı ve küllerini temizlemekte bu kadar ağır davranmasaydı keşke ve CHP vesayeti MHP de statüko bekçiliğini terk edebilseydi..Kısacası bu siyasi katliamın sorumlusu herkes.
    ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ ifadesinin pratiğe geçme zamanı geldi geçiyor,egemenlik ne Ysk ya ne de şiddete teslim edilmemeli.Kanımca, bağımsız adaylar bu tehditvari tavırlarını biran önce terk etmeli ve samimiyetlerini göstermek için çözümü mecliste aramalılar, aksi takdirde daha çook keşke diyeceğiz…

  3. Yazan:durhat Tarih: Haz 26, 2011 | Reply

    Yoo bir tek oy dahi boşa gitmiyor AKP ne güne duruyor ki?330’u dahi tamamlayabilirler,nasılsa oyun,dolap çok.Mezar kazıcısı gibi pusuda bekliyorlar,birinin ayağını kaydırıverdiler mi hooop hemen yerine geç!Türkiye üsulu demokrasi işte,gayrı kimin gücü kime yeterse…

  4. Yazan:durhat Tarih: Haz 26, 2011 | Reply

    Bi de şu var,makam ve koltuk hırsı için her şey bübah anlayışına yabancı değiliz de,ama zeytinyağı gibi üste çıkmalara ne demeli?Yeni Şafak,ysk darbesinden sonra “YSK-BDP İŞBİRLİĞİ”diye manşet atmıştı.Daleverenin bu kadarına da el insaf diyesi geliyor insanın.Yavuz hırsız dedikleri bu olsa gerek.Bakalım bu ülke daha ne kirli senaryolar,ne enteresan olaylar görecek.Gerçekten çok yazık.Şu yandaşlık illeti nelere kadirmiş meğer.Merak ediyorum,o başlığı atanların hiç mi yüzleri kızarmıyor acaba?

    Bu ikiyüzlülüğün tek açıklaması var:
    Çıkar ve menfaat ortaklığı hesaplarıyla ilkesizliğin,aymazlığın dibe vurması!

  5. Yazan:Berivan(Norveç) Tarih: Haz 27, 2011 | Reply

    Merak ediyorum,o başlığı atanların hiç mi yüzleri kızarmıyor acaba?

    MHPlileri teskilata alan BDPliler kadar kizarmistir herhalde 🙂

  6. Yazan:Tuğrul Paşa Tarih: Haz 28, 2011 | Reply

    Kürt Ergenekonu denilen kirli ve karanlık ilişkilerin üzerine gidilmediği müddetçe bizler daha çok bu tiyatroları hep birlikte acı ile seyrederiz…
    Ahmet Türk boşuna demiyordu (!); Binler ile ifade edilen “meçhulü failler ” davasını unutmaya hazırız.Jitem’ci katilleri de aklamaya hazır olduklarını gözü yaşlı anaların gözlerinin içine bakarak utanmadan , hayasızca sarf etmişti.Tüm bunlar belli ki asla boşuna değildi.Tüm katillerin ve onların işbirlikçilerinin muhakkak bir B PLANI vardı.

    Ergenekon ve Silivri haydutlarının da destekleyip güvendikleri olası ikinci plan bu olsa gerek.Anlaşılan o ki; bu planda Kürtlerin nevi şahsında Türklerde birer piyon olarak kullanılmaya çalışılmaktadır.Neydi o plan?
    Ergenekon haydutlarının chp’den, Balyozcuların mhp’den,kck’lı apocularında bdp’den aday gösterilmesi “B planı” idi. Hani apo’nunda sık sık bahsettiği 15 Haziran’dan sonra dile getirdiği felaket senaryosunun bir gereksinimi idi.

    Ya gördünüz mü, hepiniz birden açığa çıktınız?!!!
    Bu memlekette ne kadar celladına aşık olan,katillerine biat edip boyun eğen insan varmış?!!!

    Kendi iradeleri ile düşünmeyenler,sağduyularını kaybedenler, başkalarının kapı kulu ve kölesi olurlar…
    Gelelim bu kadar Kck ve Bdp’lilerin bağırtı ve tehdit’lerine…

    Anayasa’nın 76. Maddesi de bize şunları söylemektedir;

    “Taksirli suçlar hariç bir yıldan fazla hapis cezası alanlar ve yüz kızartıcı suçlar ile terör suçları nedeniyle mahkûm olanlar milletvekili adayı olamazlar. “
    Hatip Dicle’nin 1 yıl 8 ay kesinleşmiş hapis cezası var.

    T.C ‘nin yukarıda belirtilen yasa maddesine göre millet vekili adayı bile olmaması gerekir.

    Amma gel görki; bu ülkede kanunlar uygunlamadığı için,birileri habire şımartılıp pohpohlandığı için , mahallenin aymaz ve şımarık çocukları misali gibi devamlı kayırıldığı için her şey mümkün olabiliyor.

    Yukarıda belirttim, kck denen pkk’nın idari konumunda olan terör örgütüne üye olmak ta kanunlara göre suç ise bu yapılanmaya üye olan bila istisna her kes suçludur.Sadece Hatip Dicle değil …
    Ama Türkiye’de kanunlar uygulanmadığı için meclise bazıları giriyor bazıları giremiyor.

    Tayyip Erdoğan ile Hatip Dicle’yi aynı yoldan meclise dahil etmek isteyenlere de bende şu soruyu soruyorum;

    ” Tayyip bey hangi terör örgütüne üye idi?! “

    Yada ; Merve Kavakçı’da geçerli ol(a)mayan Milletin iradesi, kck’lı Hatip Dicle’de neden geçerli olmak zorundadır?!
    Sebebi ve sonucu da “kck” lı olması mıdır?
    Kck’lı olmak; bu ülkede ne zamandır “ayrıcalık” olarak sunulmaya başladı?!

    Tayyip Erdoğan’ın aldığı ceza ise; 4 aydır.Kanun ise 1 yıl (12 ay ) diye de bir ayrıntı ilave etmiştir.Bu ayrıntıyı bazıları niçin görmüyor?

    Hatip Dicle’yi yada kck denen yapılanmayı “azize” gibi ilan etmek ise körlerin işidir…

    Bu kadar açık ve net…

  7. Yazan:ayşenur narin Tarih: Haz 28, 2011 | Reply

    Merhabalar Tuğrul Bey
    Çok güzel yorum ve çıkarımlarda bulunmuşsunuz ancak eklemek isterim ki R.T.Erdoğan’ın durumu farklıdır.Erdoğanın mahkumiyeti bahsettiğiniz 76. maddenin ikinci kısmı ile alakalıdır, yani

    ‘…ve yüz kızartıcı suçlar ile terör suçları nedeniyle mahkûm olanlar milletvekili adayı olamazlar. “
    Bu kapsamda ki suçlardan dolayı hüküm giyenler süresi ne olursa olsun milletvekili olamazlar.
    Ki eski haliyle karşımıza şöyle bir saçmalık örneği çıkıyordu: “ideolojik ve anarşik eylemler”(!) den… hüküm giyenler m.v seçilemezler..

    Bu nedenle 4 ay ile ilgisi yoktur, CHP bu koalisyona yanaşmasa idi Erdoğan ‘Hukuken’ mv seçilemezdi..

  8. Yazan:Tuğrul Paşa Tarih: Haz 28, 2011 | Reply

    Merhabalar ayşenur narin hanım,

    Bende yeri gelmiş iken şu ayrıntıyı eklemek isterim,o da şudur;
    Hatip Dicle ve grubundan ne hayat felsefesi ne de siyasi felsefelerinden zerre kadar hoşlanmıyorum.Ama bu hoşnutsuzluğum realiteyi inkar etmeme engel değildir.Hatip Dİcle vb kanunen suçludurlar ancak evrensel hukuk normlara başvurduğunuz takdirde suçsuz olduğu yada millet iradesi denilen bir çıkarımda da bulunabilirsiniz…

    Ben burada sistemi eleştirirken bazılarının kck ve türevlerinin oluşumlarını görmezden gelişine itiraz ediyorum.

    Açık ve net soruyorum; Sizce muhalefetin ve Bdp’nin kanunen sorunlu olan, muhtemelen aday yapılması durumunda sıkıntı çıkacak şahsiyetleri aday göstermesi tesadüf olabilir mi?!

    Ya da bazılarının önünü açmak için, kapıları (kanunları) zorlayarak yeni bir kriz ve kaos ortamı meydana getirmek istemeleri de acaba başka bir tesadüf olabilir mi?!

    Birde şu var; dikkatimizden kaçıyor belki ama bir terör suçlusunun, bir yardım yatakçının meclise girmemesi bu ülkede kaos sebebi olabiliyor…

    Yahu adamlar ince ince eliyorlar bizi. 20 yıl önce bu adamların meclise girmesi olaydı. Şimdi ise girmemesi olay olmaya başladı.

    Bu Hatip efendi kapısından başka kimlerin geçebileceği hiç düşünülüyor mu acaba…?!!!

    Kck madde 36’da aynen şunlar yazmaktadır;

    ” Koma Civaken Kurdistan sistemi içerisindeki her pkk kadrosu ideolojik, ahlaki, felsefik, örgütsel ve yaşamsal ölçüler açısından pkk yapılanmasına bağlıdır.Ayrıca KCK sistemi içerisinde her çalışan pkk’nin ideolojik ve ahlaki ölçülerini esas alır. ”

    Görüldüğü üzere kck, pkk’nın farklı değil bizatihi kendi içinde bir hücresidir. pkk’nın idari ve lojistik organıdır. Üyeleri de terör suçlusudur.Hatip Dicle’de Kck’lı olduğundan direk tutukludur. “Terörist” tanımlamasına dahil olabilmek için ille de eline keleş mi almak gerekmektedir?

    Teröristin başka bir tanımı mı var?

    Dolayısıyla Hatip Dicle bir kck hükümlüsüdür. Kendisinin masum (!) bir düşünce suçlusu olduğunu iddia etmek safdillik olur…

    Bdp’li olupta kck’nın sözleşmesine imza atmayan vekili mi var?
    İslamcısı, Sosyalisti,Marksisti, Leninisti ile bütünüyle suç ve terör örgütünün idari organı olan kck’nın avukatlığı ve hamiliğini yapan bil cümle sözüm ona vekiller suçludur…
    Kanun öyle diyor…

    Gerçi bu kanunlara göre, memleketin 4’te 3’nü de suçlu (!) çıkarmak mümkündür.Bu problem’den kurtuluşun yolu’da yeni bir anayasa yapılmasından, kanunların hak ve özgürlükleri engelleyici olan hükümlerinden ayrışmasıyla ancak münkün gözükmektedir…

    Son olarak; Milletekilliğini cezaevinden çıkmak veya bazılarını çıkartmak için kullanmak etik bir davranış değildir.İlaveten yazdığım yazıları bir bütün olarak değerlendirmenizi rica edeceğim.Ben Faraziye’yi değil, realite’yi konuşuyorum…

    Saygıyla…

  9. Yazan:ayşenur narin Tarih: Haz 28, 2011 | Reply

    Tekrardan Merhabalar Tuğrul Bey
    Size şu hususta katılmamak mümkün değil.. Sevmemek ile sevmediklerimize karşı körebe oynamak apayrıdır ki tam da bu nedenle ‘ Hukuk Devleti’ ilkesinin içselleşebilmesi adına gerçekleri dile getirmeliyiz .
    Sorularınıza gelince;
    Ne BDP,CHP YA DA MHP hangi parti olursa olsun hukuken aday gösterebilme serbestileri vardır. Ancak dediğiniz gibi m.v olabilmeleri mümkün olmayan kişilerin aday gösterilmesi ise millete duydukları saygı(sızlık)larının tezahürüdür.Hukuki neticelerine katlanmak da yine onların sorunudur.(konumuz BDP nin oyları iken CHP adayları hakkında yorum yapmak istemezdim ama konumuz buralara geldiğinden affınıza sığınarak yazıyorum)

    İnsanların beyinlerini okumak mümkün değildir ve hüsnüzanlı olmak gereklidir ancak kanaatimce içinde bulunduğumuz durum; Hukuka hile yapmaya teşebbüs eden zihniyetlerin oyunlarının tam da tuttu dedikleri anda ‘yine’ hukuk tarafından bozulmasıdır.

    Elbetteki dikkatimizden kaçmıyor, Dicle’nin durumu farklı iken Balbay ve Haberal’ ın kanaatimce masumiyet karinesine sığınabilme şansları da yoktur. Üstelik ülkeyi Hukuk ile değil de kendilerince kısa yollar bularak yönetmeye kalkan kişilerin suç üstü olması ile tıkanan yollarının Hukuk ile açılmaya çalışılması çok ayrı bir ironidir.Üstelik bu kararı veren egemenliğin 3 temel organından biri olan ‘YARGI’ iken.. Zira ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir..’ ya da Balbay’ın
    ifadesiyle ‘Parlamento kadar yargı da millet iradesidir.’

    Ben Hukukun üstün olması için sürecin hukuk ile çözülmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Bu nedenle konu hakkında muhtemel teoriler geliştirmek yerine var olan durum hakkında yorum yapmak istedim, hukuk sistemimizin ne kadar ‘hukuki’ olduğuna gelince de savunulacak hiç bir şeyi kalmamış anayasa metnimizin ilga zamanı artık gelmiştir. Ancak şu durumda beğenmesek de uygulanmalıdır ki farklı teamüllere yol açmasın.

    Son olarak da Dicle konusunda başta Ysk olmak üzere baştaki yazımda belirttiğim gibi AKP,BDP,CHP ve MHP de sorumludur ama bunu bedelini yine millet ödemektedir.Bu nedenle milletvekilliği mazbatasını aldıktan sonra gelen düşürülme kararının meşruiyeti sorgulanmalıdır..

    Yazılarınızın bütün olarak yorumlama konusunda ise yazınızın diğer kısımlarına katıldığım ancak tek bir konu da ekleme yapmak istediğimden sınırlamış oldum ama daha dikkatli olmaya çalışacağım:)

    Saygılarla

  10. Yazan:ali duman Tarih: Haz 28, 2011 | Reply

    KLASİK BİR TÜRKİYE SİYASET SAHNESİ : MASKELİ BALONUN SAHTE YÜZLERİ

    jitem davasına karşı bir duruşu olmayan,

    ergenekon davasına karşı bir duruşu olmayan,

    “özgürlükçü sol” adaylar dururken, geçmişte kürt düşmanlığı yapmış bir hareketten gelen (EMEP-Levent Tüzel), darbe tehlikesine karşı bir dik duruş dahi sergilememiş, darbeye karşı bir duruş sergilemek yerine herhangi bir şeriat tehlikesi olmamasına rağmen “ne şeriat, ne darbe” kofluğunun ve sol-takiyyeciliğinin arkasına sığınmış (E.Kürkçü) “sahte sol” ve “sahte aydın/demokratları” solcu diye aday yapmış bir BDP desteği hak etmekten uzaktır. (görünen o ki, hiç bir şekilde ergenekon zihniyetine karşı çık(a)mayacak milletvekili adayları özenle seçilmişlerdir)

    meclisten beklenen en önemli görev uzlaşı ile gül gibi bir “sivil anayasa” yapmak iken, daha ilk dakikadan YAPAY KRİZ ile uzlaşı ikliminden uzaklaşmayı ve dolayısıyla sivil bir anayasa olanağını ortadan kaldırmayı hedeflemiş bir bdp var.

    bu bdp, sandıkta EVET ya da HAYIR’ları kontrol edemeyeceğini hesaplamış olduğundan 12 eylül refarandumunu BOYKOT etmiştir, şundan emin olmak gerekir ki, şayet HAYIR’ı kontrol etme ve oylatma imkanları olsaydı, hiç utanmadan HAYIR’ı savunacaklardı. Zira bunu kendi milletvekillerini tıpkı CHP gibi oylamaya sokturmayarak mecliste ispat etmişlerdir, o denli iki yüzlü davranmışlardır ki, kendilerini çok yakından ilgilendiren PARTİ KAPATMAYI ZORLAŞTIRAN maddeye, katılan milletvekilleri EVET görüntüsü altında ÇEKİMSER oylamada bulunmuşlar, bunun sonucunda PARTİ KAPATMAYI ZORLAŞTIRAN madde mecliste geçmemiştir.

    Diyelim ki yarın BDP kapatılacak olsa, hiç utanmadan sıkılmadan bunun da kabahatini hükümette arayacak kadar siyasi çapsızlık noktasına ulaşmış bulunmaktadırlar, zira CHP zihniyetinin kürt zihniyetindeki karşılığı olduklarını bir çok örnekle göstermekte ve göstermeye devam etmektedirler.

    Bu ülkede TBMM, her şeyin üstündeki en üstün siyasi iradedir, orada temsiliyet kutsaldır, cumhurbaşkanlığı seçiminde meclisten kaçan DYP ile ANAP’ın ne hale düştüğünden ders alınmamış gibi görünülmektedir. Mevcut durum göstermektedir ki, BDP kürt sorununun çözümünden rahatsızlık duymaktadır, zira kürt sorununun çözümü, onları gereksiz kılacaktır, bunun farkında olmalılar ki, kürt-kemalistliğine ve boz-kürtcülüğe oynamaktadırlar, bir kürt baharı ve bir kürt-akp’sine ihtiyaç duyulmakta olduğu açıktır, zira JİTEM’e, ERGENEKON’a, bugüne kadar kürtleri ezen Kemalizm’e karşı bir duruş sergilemeyen bir kürt partisinin kürt halkına hiç bir faydası olamayacaktır, zira onların ki kürtçülüğün rantını yemekten başka bir şey değildir ve tarih bunu tüm açıklığı ile gösterecektir.

    Diyarbakır’da toplanmayın, şayet hafızanız yerinde ise malum TBMM Ankara’da bulunmakta, meclise gelin, ancak illa da Diyarbakır’da toplanmak istiyorsanız, mesala parti kurultay/kongrelerinizi DİYARBAKIR’da yapabilirsiniz, hatta her kongreyi sırayla farklı bir kürt şehrinde yapın…siyasetçi olarak bugüne kadar tek bir özgün siyaset üretiminize tanık olamadım, nacizane bir katkım olsun, sizin yapay ve militarist eylemlerinizden çok daha etkili olacağına eminim.

    imdi, aslında çok sevindirici bir durum ile karşı karşıyayız, zira 1 milletvekilinin temsiliyeti meğer ne değerli bir şeymiş, bunu öğrendik, ne sevindirici ki 80bin oy altın değerinde, ergenekon medyası dahi kürt halkının temsiliyetine ne kadar hassas, ne kadar değer veriyor, gözlerimiz yaşardı doğrusu, oysa bu medya söz konusu kürt halkının milletvekillerinin enselerinden tutulup, kodese tıkıldıklarında hiç böyle HASSAS, DEMOKRAT olmamışlardı, üstelik bir çoğu o rezilliği alkışlamıştı bile. Nereden nereye; Yeni Türkiye çok hızlı yol almakta çokkkk…bu iklimi oluşturanlara teşekkür etmek gerek…Son tahlilde tüm bu faşist 12 eylül düzeninin yasaları ortadan kaldırılmalıdır, hiç bir kanun milli iradenin önünde engel teşkil etmemelidir.

    ey BDP merakla beklemekteyim :

    JİTEM’i, ERGENEKON’u, FAİLİ MEÇHULLERİ, TOPLU MEZARLARI, DİYARBAKIR ZİNDANLARINI, çoğu kürt olan CUMARTESİ ANNELERİNİ ne zaman hatırlayacaksın, onları hatırlamamaya yemin mi ettin, oralar kırmızı çizgilere mi giriyor? bencee sen de YUMURTACILAR safına katıl, zira orada saf tutup koftiden yumurtacılık -anti AKP’cilik- hem çok daha kolay, hem de kürt-ittihatçılığının meşrebine çok daha uygun.

  11. Yazan:Tuğrul Paşa Tarih: Haz 29, 2011 | Reply

    Sn ayşenur narin hanım,

    Tekrar merhaba,

    Yazdıklarınızı bir bütün olarak okuduğumda bir çok noktada mutabık olduğumu ifade etmeliyim.Bazı ayrıntılarda birbirimizden farklı düşünüyor olmamızda fikri zenginliğimizin bir göstergesi olsa gerek…

    Konuya dönersem, başlık Bdp diyor ama yazdıklarımızın da bdp-chp ortaklığını aslında kim(ler) organize ediyor? noktasında bir çok soruya cevap aramamız gerekmektedir.Yazdıkça konunun dışına çıkıyor gözükebiliriz lakin hepsi de başlığın iştigal ettiği konuları ilgilendirmektedir…

    Bence bu seçimlerde bir kaç usul ve matematik hatasından daha mühim olanı; YSK’nın seçimlere direk dahli ve yönlendirmesi vardır…
    Hemde bir kaç defa…

    Örnek mi?

    1)- Yurt dışında ikamet eden vatandaşlarımızın oy’larını özgürce kullanma cihetinde tasarruflarının YSK tarafından engellenmesi…
    (Bakınız; Yurt dışındaki yurttaşlarımızın bulundukları ülkelerdeki büyükelçilik ve konsolosluklarda oy kullanmalarını da engelleyen bir yorum yapıp yasaklayan -engelleyen, YSK’nın asli görevinin ne olduğunu bulamadığım ve ne işleri çevirdiğine bir türlü vakıf olamadığım meşhur statükocu bir kurumdur… )

    2)- Bdp destekli Bağımsız adayların önce yasaklanıp sonra adresi malum bir yerlerden emir alırcasına tam aksi yönde bir/iki gün gibi kısa bir zaman sonra serbest bırakılması…

    3)- Yine bir türlü ,hangi sebepler neticesinde benimde anlayamadığım farklı kriterleri kıstas alıp nüfus merkezli yaklaşımda bulunduğunu iddia ederek (!), milletvekili seçilecek illerin milletvekili sayısında kafalarına göre yepyeni bir oynama-ayarlama yaparak, neredeyse 20 kadar en yüksek oy alan bir partinin milletvekillerini başka x muhtelif partilere dağıtılmasına da sebep olan tarafsızlığı konusunda her daim şüphe içinde bulunduğum bir Kurum’un basit değilde, ülkenin kaderine etkisi matematik hatasından daha büyük çarpımlarına sebep olan bir kurumun aldığı kararlara aklım, nedense almamamaktır…

    Yahu bu nasıl bir Ysk uygulaması ki, karşısındaki AKp 2007 ‘de daha düşük oy almasına rağmen 341 milletvekili çıkarmıştı.Bu gün ise oy oranı artıyor ama milletvekili sayısı düşüyor ve 326’da kalıyor..
    Daha net olarak tablo şu;
    2007’de akp % 46.58 oy 341 vekil…
    2011’de akp % 49,92 oy 326 vekil…

    Vs vs gidebilir…

    Hulasa; Demem o ki, Türkiye’de Yargı başta olmak üzere çok yönlü hukuksal sorun ve yorumlama problemleri vardır.Bunun yanında artık bu 1960 model anayasa bu ülkeye dar geliyor.Dar geldikçe hem bugün hemde yarın hepimizin başına bir çok hukuksal sorunlar örmeye devam edecek.Bu dar gömleği değiştirip yepyeni bir sivil ve özgürlükçü anayasa yapmamız lazım…

    Diğer yandan Tayyip Erdoğan meselesine gelince,kanımca ya olayları yanlış hatırlıyor yada herhalde mevzuyu karıştırdınız.
    Tayyip Erdoğan Ceza evinde iken milletvekili olmadı. Cezasını çekti ve çıktı. Buna rağmen aday olamamaktaydı. Siyasi yasaklıydı.Burada ilgili Hatip Dicle’ye vekil olması için onay veren YSK’nın direk yönlendirmesi ve kastı sonucu olası kriz ve kaos yolunun açılmış olması Akp’yi ve Tayyip beyi suçlu (!) göstermemelidir.

    Yani birileri o zaman bir şiir okudu diye cezasını çektikten sonra aday olamadı. Hatta ” muhtar bile olamaz” diye dalga bile geçti bazıları…
    Diğeri ise işlediği suç sabit, sadece cezası belirlenmemiş ve bu halde bile aday olabilmiş.

    Merve Kavakçıyı da halk seçti. Ama ne oldu? Vatandaşlıktan dahi oldu.

    Türkiye bir Kanun Devlet’dir.Hukuk Devleti olsaydı, ne sizin anlattıklarınızı ne de benim yazdıklarımı burada nakil etmeyecektik.Ama ne yazıkki bu ülke çok eskiden beri “Kanun Devleti ” olmanın sıkıntılarını yaşıyor ve bizlere bedel olarak yaşatıyor…

    Özetleyecek olursam (gerçi biraz uzun oldu,kusura bakmayın) Ysk dahli ve darbesi konusunda sizinle hemfikirim ama hüsn-i zan konusunda üzülerek size katılmadığımı ifade ediyorum.Bilirsiniz ki, cehenneme giden yol’da iyiniyet taşları ile doludur.Değerli yorumlarınızdan ve diğer yorumlardan istifade edebilmek ümidiyle hayırlı çalışmalar…

    Saygılar bizden…

  12. Yazan:Tuğrul Paşa Tarih: Haz 29, 2011 | Reply

    Sn ali duman beyin dikkat çektiği ve önemle vurgu yaptığı bölümlere katılmamak mümkün değil.Eksik olmayınız, gzölük camlarının buğusunu silip resmi net göstermişsiniz…

    Bdp’ye verilen oylar boş’a mı gidiyor? sorusuna bendeniz farklı bir bakış açısından cevap vermeye çalışayım…

    Neden boşa gitsin ki?!

    Bdp ve avanesine verilen her oy;onca yıllar kan ve savaş tüccarlığı yapanlar ile apo’ya ,derin devlete hizmet edenler hormonlu devasa bir zenginlikle mükafaatlarını almaya yaramaktadır.
    Kck/pkk/Bdp’nin sözüm ona elit kadroları muazzam bir şatafatlı bir hayat sürüyor. Bir bakıma kck/bdp yada pkk kendi “elitist tabakasını” oluşturmuş vaziyette.Örnek ; Altan Tan, Kürkçü’ler, Sakıklar vs gibi…

    Yoksa sizler, Marksist ve Menfaatçi Kürkçüler ile Dindar İslamcı Fırdöndü Altan’ların özgürlük ve hakların kazanımı konusunda idealleri olduğunu mu sanmaktasınız?

    ” Ertuğrul KÜRKÇÜ: Cezaevinde bulunan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamını engellemk için THKP-C ve THKO’cu 11 militan Ünye radar üssünde görevli üç İngiliz teknisyenini kaçırarak Tokat’ın Niksar ilçesi Kızıldere köyüne götürürler. Yerlerini tespit eden güvenlik güçleri operasyon başlatır. Çıkan çatışmadan biri hariç hepsi öldürülür. Öldürülmeyen o militan Ertuğrul Kürkçü’dür. “

    ” Tan’ın ilk hocası Aykut Edibali’dir, yani Yeniden Milli Mücadele Derneğinin elemanıdır. Oradan ayrılınca aynı dernekten (YMM) tanıdığı Anavatan Partisinde Keçiören Belediye Başkanı olan Melih Gökçek’in yanına sığınmış ve Gökçek’in yardımcılığını yapmıştır. Gökçek’ten yediği dayak sonrası kovulur. Oradan kovulur kovulmaz Refah Partisine geçerek Erbakan hocanın safında Milli görüş gömleğini giyer. Oradan da görevini tamamladıktan sonra ayrılır.

    Altan Tan sebebi bir türlü anlaşılmayan bu seyyahatine devam eder.Tabi bizlere seyyahat gibi görünen bu bir görevlendirme veya atama mıdır bilemeyiz. 2000 yılında HADEP’e transfer olarak 2002 yılına kadar buradaki görevini tamamlayarak ayrılır. Tan yılmaz, bıkmaz, usanmaz bu kez de Demokratik Toplum Kongresi (DTK) daimi üyesi oluverir. Bu gün ise Öcalan’ın (BDP) in bağımsız milletvekili adayı. Galiba Aykut Edibali, Necmettin Erbakan, Tayyip Erdoğan, “Okyanus ötesi” ve daha bir yığın eşraf’ı mütegallibeyle “Özdeşleşmeyen” Tan, galiba BDP ve Öcalan’la özdeşleşti.”

    O coğrafya’da kan ve savaştan beslenenler son sürat hızla halktan koparak yeni ve özel gettolarını oluşturarak farklı ve seçkin yerleşim alanlarına yerleşiyorlar. Halkı sokağa, eyleme çağıranların,sokakları yakıp yıkmaya davet edenlerin çocukları ise tam bir Kürt burjuva hayatını sürdürüyorlar. Çoğunun çocukları ya Türkiye’deki özel okullarda, ya da yurt dışında eğitim görürken, masum halktan insanların çocukları ise yem olarak “eylemci” olarak seçiliyor…

    Haksız ve adaletsiz bir şeyi bilmemek normaldir ama bilip söylememek korkaklıktır yada suç ortaklığıdır.Ki bunları aklı başında bütün Kürtler biliyor.Sosyal konumlarına ve sınıfsal özelliklerine bakıldığında, içlerinde bir tane bile Köylü, İşçi, Halk’ın kendisini temsil eden tek bir emekçi insan dahi yoktur.Peki kim(ler) vardır?
    Açıkçası Kürt halkının özlük hakları ve hakların özgürlüğü mücadelesi bu renkten renge giren bukelamunlara peşkeş çekilmiştir.Bu bukelemun tipindeki uşaklar, apo’nun meydana getirmek istediği sözde “Milli Burjuvazi” dir.
    Söylemlerine ve sosyal statü konumlarına bakın, dönen fırdöndü dolapları belki anlarsınız.

    İşbirlikçi,bukelemun uşaklardan “Milli” bir dava adamı çıkmaz,çıksa çıksa Uşak çıkar…

    Yazacak,söyleyecek aslında çok şey var ama değişen bir şey olurmu?
    Bence zor…
    ALLAH hepimizin Yar ve Yardımcısı olsun…

    Saygı ve Muhabbetle…

  13. Yazan:ayşenur narin Tarih: Haz 29, 2011 | Reply

    Merhabalar Tuğrul Bey:)
    Konuyu uztmış olabilirim ancak zan altında kalmak istemediğimden izninizle şu açıklamaları yapma gereği duyuyorum.

    Hatip Dİcle konusunda şunu belirtmeye çaışıyorum
    ‘Dicle nin durumu suçunun sabit olması ya da cezasını çekmemiş olması ile alakalı değildir. Şayet bu suç anayasanın 76. md.sindeki suçlar kapsamında olmasa idi 1 yıldan az olmak şartı ile hüküm giymiş ise isterse cezasını çekmemiş olsun dokunulmazlık neticesinde m.v ni sürdürebilir.Öte yandan 76. md nin kapsamında olduğu sürece isterse 1 ay olsun hüküm giymiş ise cezasını çekmiş olması m.v olabilmesi için yeterli değildir.(R.T.Erdoğanın durumu da budur)

    Söylediğim gibi madde eski hali ile
    ‘ideolojik ve anarşik eylemlere katılmak’ şeklindeydi ki bu da sn. Erdoğan’ı mahkum etmek için yeterli görülmüştü!..(yani aynı md. nin mahkumudurlar)

    Bu nedenle her ne kadar siyaseten beğenmesek yanlış olduğunu söylesek de utanarak(!)dile getirmeliyim ki yaşanılanlar 1982 anayasasına göre hukukidir.( tekrar belirtmeliyim ki yaşanılanlar hem kamu vicdanını rahatsız edici hem de evrensel normlara aykırıdır.)

    İşte tam da bu nedenle AKP hukuka uygun verilmiş bu kararı yine yasal çerçevede CHP ile sağlanan uzlaşı neticesinde anayasanın ilgili hükmünü değiştirerek Sn. Erdoğan’a Mv. yolunun açılmasını sağlamıştır.

    Ayrıca Dicle nin durumu ile ilgili konunun derinine inince YSK nın da kararının yasal olduğu ortaya çıkıyor. Hatta şimdiye dek siyasi
    karar vermesinden ötürü eleştirilen Ysk bu defa
    ‘hukuki’ bir karar vermiştir.Çünkü Hatip Dicle nin mv düşürülmemiş aksine mv. sıfatını kazanabilmiş değildir.

    Hukuk Devleti ilkesine gelince ben bir Hukuk Fakültesi öğrencisiyim ve şuna inanıyorum ki siyasete ve ideolojilere esir edilmediği sürece Türkiye Hukuk Devleti dir. Her ne kadar teamuli faliyetlerle yüksek hasar görmüş olsa da Hukuka sadık kalındıkça ve elbetteki yeni anayasa ile küllerinden doğacak sapasağlam bir Hukuk sistemizin varolacağına dair ümitvarım..

    Öyle tahmin ediyorum ki pek çok hususta hemfikiriz ancak belirttiğiniz gibi farklılıkların zenginliği de bizleri daha çok düşünmeye, araştırmaya teşvik ettiğinden kendi adıma memnuniyetimi dile getirmek isterim.

    Saygılarımla…

  14. Yazan:çuvaldız Tarih: Haz 30, 2011 | Reply

    Merhaba Ayşenur hanım,
    Tuğrul bey ile karşılıklı yazışmalrınızdan sonra sizin ifade ettiğiniz bir hususu merak edip araştırdım. 🙂

    Söylediğim gibi madde eski hali ile
    ‘ideolojik ve anarşik eylemlere katılmak’ şeklindeydi ki bu da sn. Erdoğan’ı mahkum etmek için yeterli görülmüştü!..(yani aynı md. nin mahkumudurlar)

    Fakat 76.madde ile ilgili yazdıklarınızda pek de mantıklı gelmediği için anlayamadığım bir detay var. Hukuk öğrencisi olduğunuza göre sanırım(farklı yorumlarmalar nedeniyle :() en doğru cevabı siz verebilirsiniz.

    R.T.E 76. Madde, değiştirilmeden önce hüküm giymişti. Ve kendisi vekil olabilsin diye ilgili madde bugün okuduğumuz gibi değiştirildi. H. Dicle de bu değiştirilen madde doğrultusunda hüküm giydi. Bu durumda her ikisinin de aynı maddeden hüküm giydiğini söyleyebilmek mümkün değil gibi görünüyor !

    Madde 2 – İşlendiği zamanın kanununa göre cürüm veya kabahat sayılmayan
    fiilden dolayı kimseye ceza verilemez. İşlendikten sonra yapılan kanuna göre
    cürüm veya kabahat sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz. Eğer
    böyle bir ceza hüküm olunmuşsa icrası ve kanuni neticeleri kendiliğinden kal-
    kar.
    Bir cürüm veya kabahatin işlendiği zamanın kanunu ile sonradan neşir olu-
    nan kanunun hükümleri biribirinden farklı ise failin lehinde olan kanun tatbik
    ve infaz olunur.
    http://www.hukuki.net/kanun/765.13.text.asp

    Görünen o ki değiştirilen madde hükmünce, 10 aylık hapis cezası verilmiş olan bir suç, suç olmaktan(kapsamından) çıkarılmıştır.

    Şayet bu suç anayasanın 76. md.sindeki suçlar kapsamında olmasa idi 1 yıldan az olmak şartı ile hüküm giymiş ise isterse cezasını çekmemiş olsun dokunulmazlık neticesinde m.v ni sürdürebilir. Öte yandan 76. md nin kapsamında olduğu sürece isterse 1 ay olsun hüküm giymiş ise cezasını çekmiş olması m.v olabilmesi için yeterli değildir(Ayşenur Narin)

    Sonuç itibariyle R.T.E’nın hüküm giydiği suç 76.madde kapsamında değil!

    14.8.2001 tarihinde tüzelkişilik kazanan Adalet ve Kalkınma Partisi kurucu üyelerinden Recep Tayyip Erdoğan. kapatılan Refah Partisi’nin 6.12.1997 günü düzenlediği açık hava toplantısında yaptığı konuşma ile işlediği “halkı din ve ırk farklılığı gözeterek, kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek” suçundan TCK.nun, 312. maddesinin ikinci fıkrası ve 59. maddeleri gereğince 10 ay hapis cezası almış, 26.3.1999’da cezanın infazına başlanılarak bihakkın tahliye tarihi 20.1.2000 olduğu halde 647 sayılı Yasa‘dan yararlanarak 24.7.1999 tarihinde salıverilmiştir.
    http://www.belgenet.com/parti/akp_ihtar.html

    Ve 2003 de değiştirilmeden önce(yani R.T.E mahkum edildiğinde) TMK da terör ve örgüt tanımı aşağıdaki gibi yapılmış. Bu durumda örgütü belirtmeden ve örgütle ilişkilendirmeden(illiyet!) kişinin terör suçundan mahkum edilmesi mümkün olamayacağı gibi suçunun da terör suçu olduğunu iddia etmek mümkün ol(a)maz sanırım? Aşağıdaki tanıma bakılırsa siyasi partiler de suç örgütü olarak kabul edilmiş ve bu partilerin üyeleri de suçlu olmuş olur; ”İdeolojik ve anarşik eylemler”.76.maddede belirtilen bu tanım değiştirildiğinde otomatikman suç olarak tanımlanmış fiil de cezası infaz edilmiş olsa ilerde mevcut hakların kullanımına engel teşkil edecek bir suç olmaktan çıkmış olur, öyle değil mi?

    Bu Kanunda yazılı olan örgüt, iki veya daha fazla kimsenin aynı amaç etrafında birleşmesiyle
    meydana gelmiş sayılır.
    Örgüt terimi, Türk Ceza Kanunu ile ceza hükümlerini içeren özel kanunlarda geçen teşekkül,
    cemiyet, silahlı cemiyet, çete veya silahlı çeteyi de kapsar.

    http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/20843_1.pdf&main=http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/20843_1.pdf

    Terör suçları ile diğer tanımlanmış suçlar arasına çizilen kalın çizgi terör eyleminin ve örgütünün teşhis ve tanımı olsa gerek. Bu ayırım birbirine karış(tırıl)ması muhtemel bir durumu (suç kabul edilen örgüt propagandası yapmak fiili ile demokratik bir hak olarak mensubu bulunan bir siyasi partinin propagandasını yapmak) ayırt edebilmek için elzem görünüyor.

    Sonuç itibariyle Dicle ve Erdoğan’nın aynı maddenin mahkumu olarak anılmalarına neden olabilecek ortak/benzer/aynı suç tanımı hukuken YOK gibi görünüyor.(hukukçu değilim)

  15. Yazan:bsm Tarih: Haz 30, 2011 | Reply

    Kürt Ergenekonu denilen kirli ve karanlık ilişkilerin üzerine gidilmediği müddetçe bizler daha çok bu tiyatroları hep birlikte acı ile seyrederiz…

    Kürt Ergenekonu,Türk Ergenekonu diye bir şey yoktur;güç,iktidar,makam ve koltuk,kişisel çıkar vb uğruna “her şey mübah”düsturuyla insan olma vasfının unutulduğu bir karmaşık ilşkiler ağı vardır.Ergenekon ve PKK örgütleri işte temel insan haklarını hiçe sayarak,ötekine “yaşam hakkını tanımayarak” bu ülkenin,bu toplumun başına bela olmuş birer cinayet şebekeleridirler.Kısaca bu bir zihniyet meselesi;Kürt ya da Türk sadece birer tanımdır.

    Dolayısıyla,evet,kardeşi kardeşe kırdıran bu zihniyet tüm gerçekleriyle sorgulanmadığı müddetçe sanırım “kutsal davalar”uğruna kan dökmeye azmetmiş bu gözü kan bürümüş katiller her türlü kirli oyunu sahneye koymaya devam edeceklerdir.Ve Türkü Kürdü,Alevisi Sünnisi,laiki muhafazakarıyla… bizlere düşen görev,kanımız canımız üzerinden her türlü kanlı oyunu tertiplemeyi görev bilmiş bu karanlık zihniyeti tüm gerçekleriyle sorgulamak olmalıdır.
    Ancak, söz konusu derin ve karanlık yapılanmalarla yüzleşmek/hesaplaşmak yani bu sorgulamayı hakkıyla yapabilmek için aslolan,bunun hiç bir ideoloji,siyasi/dini/felsefi görüşe yaslanmadan ve taraf anlayışına hapsolmadan yapılmasıdır.

    Bu bağlamda,PKK’nın estirdiği terör ve şidddettin yanı sıra Ergenekon denen örgütle olan organik bağı/yöntem ve zihniyet benzerliği;BDP’nin eşitlik,adalet ve özgürlük söylemleri adı altında kör şiddete batmış olması,ha keza BDP’nin Kürt halkının öncelikli hak ve taleplerini savunmak yerine bu iddayla örtüşmeyen sığ ve çapsız bir siyaset(!) tarzına yönelmiş olması,bu ikiyüzlü siyaseti sürdürmedeki ısrarı vb yığınla paradoks,bir “Kürt Ergenekonu” tanımını anlaşılır kılmaktadır.

    Lakin okuduğumda bende,”gerçeklerimizle yüzleşme” adına umut veren bu cümlenin hemen ardından gelen aşağdaki paragraf için aynı iyimserliği gösteremeyeceğim.

    Ahmet Türk boşuna demiyordu (!); Binler ile ifade edilen “meçhulü failler ” davasını unutmaya hazırız.Jitem’ci katilleri de aklamaya hazır olduklarını gözü yaşlı anaların gözlerinin içine bakarak utanmadan , hayasızca sarf etmişti.Tüm bunlar belli ki asla boşuna değildi.Tüm katillerin ve onların işbirlikçilerinin muhakkak bir B PLANI vardı.

    Ahmet Türk elbette faili meçhul cinayetlerde hayatını kaybetmiş insanların yakınları adına katilleri affetme/aklama gibi bir hak ve selahiyete sahip değildir.Ayrıca gözü yaşlı anaların acıları adına vicdanen söz sahibi olunayacağı gibi,insan yaşamına kasdetmiş suçluların adalet önünde hesap vermeleri,adalet tecellisi,yasal/hukuksal işleyiş vb de kişilerin keyfi tasarrufuna bırakılamaz.Adalet,sübjektif yargılarla tek tek bireylerin tercihine bırakalıcak bir şey değildir.Ne de cinayet gibi ağır bir suça karşılık gelebilecek hukuki yaptırımlar kişilerin tekelinde olabilir.
    Dolayısyla Ahmet Türk ve şurekasının bu benzer buyurgan beyanatları adalet adına bir talihsizliktir.Kimin adına ve hangi hak ve yetkiyle böyle bir tasarrufta bulunulabilir diye sorarlar elbet.

    Siz de keyfi,haddi aşan bu garabet tutumu sorgulamakta bence doğru yerdeseniz.İtirazım,ya da kısmen düşündürücü bulduğum kısmı bu değil.B Planı olarak tanımladığınız ve “katillerin işbirlikçiliği”şeklinde sözlerinize yansıyan bu gizli ittifaktan sadece “BDP ayağından”söz edilmiş olmasıdır.Peki sizce de “katiller kendi aralarında”bir B Planı öngörmüşse diğerleri nerededir?Misal Ahmet Türkle aynı dalga boyunda olduğunu vurguladığınız “diğerlerinin”(jitem,devletin gücünü kontrolleri altına alan gizli yapılanmalar vs.)Uzaydan mı geldiler?Yoksa Ahmet Türk’ün “hayasızlığını”ifşa etmek yetiyor mu bu B PLanını açığa çıkarmak için?

    Öyle ya,sanırım B planı olarak tanımldığınız komplo teorisi şu gözleminize dayanıyor olmalı:

    Ergenekon ve Silivri haydutlarının da destekleyip güvendikleri olası ikinci plan bu olsa gerek.Anlaşılan o ki; bu planda Kürtlerin nevi şahsında Türklerde birer piyon olarak kullanılmaya çalışılmaktadır.Neydi o plan?
    Ergenekon haydutlarının chp’den, Balyozcuların mhp’den,kck’lı apocularında bdp’den aday gösterilmesi “B planı” idi. Hani apo’nunda sık sık bahsettiği 15 Haziran’dan sonra dile getirdiği felaket senaryosunun bir gereksinimi idi.

    Tespite diyecek yok.Bence bu üçlü ittifak,işbirliği,şer ortaklığı…adı her neyse,kendi aralarında bilinçli bir plan dahilinde gelişmemiş olsa bile,özelinde AKP’ye duyulan anlamsız düşmanlığın,genelde ise Türkiyedeki demokrasi güçlerine karşı yapılan statükocu direnişin seçim hesapları boyututudur.Varolan derin devlet ve otoritenin yani sttükonun sürmesi adına tamamlayıcı bir tablodur.
    Ancak Ahmet Türk’ün hayasızlığından dem vururken,aynı plana dahil olduğunu kendiniz de itiraf ettiğiniz MHP’ye ya da Ülkücüler’e-bir başka yorumda-duygadaşlığınızı sevgi sözcükleriyle belirtmenize bilemiyorum ne demeli?
    Hem gerçekleri gizliyenler,gerçekleri konuşmayanlar suça ortaktır diyorsunuz,ama suçlu saydıklarınızın bir kısmına derin aidiyet bayığıyla methiyeler dizmekten,sevgi ve salamlar göndermekten de geri kalmıyorsunuz.Ve CHP’yle ilgili henüz güncel olan sitedeki makaleye de son derece akedemik,araştırıcı,tarafsız bir eleştiri sunarken Bdp’ye geldiğinde her türlü ötekileştirici dili kullanmanız sizce ne kadar doğru?
    Geçiniz efendim bu tek yanlı karalama kampanyasını bizlere doğruluk diye yutturmayın bari.Ali Duman bey gayet doğru şeyler yazmış,yeri geldiğinde BDP,MHP,CHP diye ayırmadan “kral çıplak”diyebiliyor.Peki ya siz ve sizin zihniyetinizdeki milliyetçilere ne demeli?İşiniz gücünüz nalıncı keseri gibi kendi tarafınıza yontmak ve bu tarflı anlayışınızı demokrasi dersine dönüştürmekten de geri durmuyorsunuz.Yazık ya,siz önce hele bir aynanın karşısına geçin de her sözünüzden ne kadar ötekileştirici bir dil damladığına bakın önce.Söylediğimiz zaman tepki alıyoruz ama her satırınıza yansımış bu bariz tarahgirlik,ister kızın ister darılın.Ve kusura bakmayın sizler bu psikolojiyi aşmadığınız sürece bu ülke ne hukuk devleti olabilir,ne sivil bir anayasa yapılabilir ne barış,huzur ve istikrar tesis edilebilir.Geçekleri konuşacaksanız,kabulümdür PKK şiddetini kutsayan Emine Aynalar,Sırrı Sakıklar,Ahmet Türkler ve dahi çiçeği burnunda “sosyalist” Kürkçü,”Dindar”Tan,bir zamanlar PKK’nın ölüm listesindeyken bugün bu örgüte biat eden Elçi ve daha nicelerine utanmaz,hayasız gibi ithamlarda bulunma hakkınız var.Ammma bunlardan farklı olmayan kendi ırçılarınıza selam gönderecekseniz ben de sizi dosdoğru olmaya çağırma hakkına sahip olacağım.Doğruluk,adalet ve hakkaniyet bu değil çünkü.

    Ya gördünüz mü, hepiniz birden açığa çıktınız?!!!

    He vallah çok güzel görüyoruz kimlerin turnusol kağıdı gibi açığa çıktığını!

    Bu memlekette ne kadar celladına aşık olan,katillerine biat edip boyun eğen insan varmış?!!!

    Doğru söze ne demeli?Evet bu ülkede celladına aşık olan,katillerine biat edenlerden geçilmiyor.BDP ve Kürtlerin yüklü bir kesimi maalesef sırf düşmanlığa varan AKP karşıtlığıyla Ergenekon’a,Kemalizme,Stükoculara yeşil ışık yakıyor.Ve bu psikolojinin içine battığından Apo gibi katillere biat etmede de bir beis görmüyor.Alevilerin keza CHP’ye duydukları sempati,Kamer Genç gibi hokkabazların Dersim’de hep başa güreşiyor olmasını başka neyle açıklanabilir ki?
    Ama gel gelelim sizin gibi düşünenlerin de kendi “yaka”sında,kendi “takımında”fazlasıyla varolan katillere sesiz kalması benzer bir psikolojiye işaret eder.Kullandığınız farklı dilden bile yeterince anlaşılıyor bu,hatırlatırım.

    Kendi iradeleri ile düşünmeyenler,sağduyularını kaybedenler, başkalarının kapı kulu ve kölesi olurlar…

    Mükemmel.Sizinle tamamen hemfikirim.

    Gelelim bu kadar Kck ve Bdp’lilerin bağırtı ve tehdit’lerine…

    Bu konuda size eşlik etmek isterdim ama bağırtı ve tehditlerin bini bir parayken BDP’ye küfretmek çok anlamlı gelmiyor bana.Misal selam ve sevgilerinize mahzar olan ülküdaşlarınızın kan üzerinden yaptıkları bağıtılara,topluma kin,öfke ve nefret yaymalarına ne diyorsunuz?Yoksa onlarınki su kaldırır mı diyorsunuz?Ve bizzat kendi sözleriniz olan,”Bozkurt değilim ama her an meyledebilirim”,”sabrımızı taşırıyorsunuz”gibi tehdit kokan sözleriniz için ne düşünüyorsunuz acaba?

    Anayasa’nın 76. Maddesi de bize şunları söylemektedir…

    Çok güzel,Anayasa maddeleriyle konuşacaksak-ki doğrusu budur-o halde her an sabrın/sabırların taşırabilineceğini ima edici tehdikkar sözlerinizden vaz geçerek kanundan,yasadan,hukuktan,anayasadan konuşalım…Tehditin ve kuru bağırtıların her çeşidine,kimden gelirse gelsin hep beraber karşı olalım.Yoksa bu ülkenin gariban ve yoksul kesimlerinin çocuklarının kanı üerinden birbirine tehdit sallayan siyaset bezirganlarının yakamızdan düşmesi mümkün değildir.

  16. Yazan:ayşenur narin Tarih: Haz 30, 2011 | Reply

    Merhabalar Sayın ÇUVALDIZ
    öncelikle şunu belirteyim ki yazdıklarımın sizi araştırmaya teşvik etmesi beni çok memnun etti.
    Ancak yazdıklarımın bu kadar farklı yorumlanabileceğini hiç tahmin edememiştim, ayrıyetten tebrik ederim..

    1- Hatip Dicle ve Recep Tayyip Erdoğan aynı maddenin mahkumudur. bu da mv. seçilme yeterliliğini düzenleyen 76. maddedir.maddenin içeriğinin değiştirildiğini belirttiğime göre suçun aynı olduğunu iddia etmediğim çok açıktır.
    Evet Sn.Erdoğan 76. md de geçen ideolojik eylemlere katılmak şeklindeki ifadeden
    Dicle ise terör örgütü propogandası yapma suçundan mahkum olduğu için yine 76. md nin ‘ terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle… şeklindeki ifadesinden dolayı mv seçilebilme yeterliliğine sahip değildir. Bu bağlamda her ikisi de 76.MADDE dolayasıyla mv. seçilebilme yeterliliğinden yoksun bırakılmıştır.
    Mahkeme, Erdoğan’ı TCK’nın 312. maddesi gereğince siyasetten men ve Anayasa’nın 76. maddesinde yer alan milletvekili seçilme yeterliliğini düzenleyen Seçim Kanunu’nun 11. maddesine göre 10 ay hapis ve 716 milyon 666 bin 666 liralık cezaya mahkûm etmişti.
    Yani bugün Dicle nin geçmişte de Erdoğanın mv seçilebilmesine engel olan md. 76. md dir
    Belirttiğim gibi 10 aylık bir mahkumiyetin de ötesinde Erdoğanın durumu ‘İdeolojik eylemlere katılmak’kapsamında olduğu içindi.( tekrar ediyorum ki ne vicdani olarak ne de evrensel hukuk normlarınca hoşgörülebilecek bir karar değildir.)
    Sonuç itibariyle R.T.E’nın hüküm giydiği suç maddenin 27 Aralık 2002 tarih ve 4777 sayılı Kanun değişikliği öncesinde 76.madde kapsamında idi!

    76.maddede belirtilen bu tanım değiştirildiğinde otomatikman suç olarak tanımlanmış fiil de cezası infaz edilmiş olsa ilerde mevcut hakların kullanımına engel teşkil edecek bir suç olmaktan çıkmış olur, öyle değil mi?(ÇUVALDIZ)

    Elbetteki öyle ama mv. seçilme konusunda özel bir durum var ki terör eylemlerine katılma ve teşvik suçlarından hüküm giyenler – ki eskiden ideolojik eylemleri de içeriyordu- affa uğramış olsalar dahi seçilemiyor yani süresi ne olursa olsun infazın tamamlanmış olması durumu değiştirmiyor.
    Sonuç olarak kanaatimce mahkumiyetlerini ilişkilendirmek çook uç bir yorum yapmak değildir.Üstelik her ikisinin de fikir suçundan yargılanmış olmaları da ayrı bir husus. Elbetteki Sn. Erdoğanın ifadesi vicdanen suç sayılamazdı..Dicle nin ifadesi ise “Ordunun operasyonları durmadığı takdirde, onlar da meşru müdafaa haklarını kullanırlar” şeklindeydi. Ve her ne kadar tasvip etmesem de düşünce özgürlüğüne ket vurulmasını kabullenemem.Şimdi kalkıp ‘Dicle nin ifadeleri çok yanlıştır, düşünmesin ya da Sessiz düşünsün!’ dersem, bugun rahatlıkla dile getirebildiğim hakikatlerimi geçmişte susturmaya çalışanlardan bir farkım kalmaz!!

    İşte bu sebepten ötürü gerek ERDOĞAN gerekse DİCLE nin ifade özgürlüğüne engel olunmaya çalışılmasını bağdaştırabiliyorum. İnsanın iç dünyasını denetim altına almaya çalışmak ve insanları buna göre yargılamak mantığa aykıdır, hukukun amacından apaçık sapmadır. Zira görüşler ve inançlar suçlanmak şöyle dursun kınanamazlar bile.(anayasa, md. 24, 25, 26).
    Son olarak da şunu ifade etmek isterim ki H.F öğrencisi olduğumu söyleyerek Daha iyi bildiğim gafletine düşecek ya da mağrur kılığına girecek kadar kaybetmedim kendimi.Nitekim çok defa Pr.Dr.Süheyl Batum(!) un anayasa hukukçusu olmasına rağmen hukuksuzluğu şüphe götürmeyen ifadelerini duyduk. Yani elbetteki Hukukçular daha iyi biliyor şeklinde bir iddiam olmaz.Şahsen BU şekilde algılanıyor oluşum beni üzdü..
    Yorum da da dile getirdiğim üzere yalnızca Türkiyenin Hukuk Devleti ilkesini içselleştirmesi hususundaki umudumumu belirtirken bunu ifade ettim.. Zannediyorum ki her Hukuk öğrencisi de bunun hayaliyle yaşar….

  17. Yazan:Tuğrul Paşa Tarih: Haz 30, 2011 | Reply

    Kıymetli Ayşenur narin hanım,

    Sizinle karşılıklı fikir teatisinden istifade etmek bile kandi adıma bir kazançtır.Uzatmak ne kelime:)
    Ayrıca, neden sizi zan altında bırakmış olayım ki?
    Keşke her fikir alışverişinde bulunduğum insan sizin kadar nezaket ve donanım sahibi olsa…
    Kendinize ve bize haksızlık yapmayınız lütfen…

    Sizinde belirttiğiniz gibi bir çok noktada mutabık olduğumuzu da karşılıklı fikir alışverişinden dolayı keşfetmiş bulunuyorum.Sizin gibi Hukukçu değilim ama İktisatçı olduğumdan mıdır nedir teferruatlara fazla takılmadan da duramıyorum:)

    Bdp’ye verilen rey’ler muhakkak boş’a gitmiyor dediğim gibi:)
    Birilerini palazlandırmak için, konforist yaşamlarını kolaylaştırmak gibi bir gaye’ye en azından hizmet ediyor.Eh buda başka bir ayrıntı ama herkes bazen bu vb gibi küçük ayrıntıları nedense görüpte dile getiremiyor.Malumunuz;asıl gerçeklerde ayrıntılarda gizlidir.

    Yazmışken biraz daha ayrıntıya dalmak istiyorum:)
    Chp ve Bdp gibi ruh ikizlerinin aynı gerekçelerle meclisi “boykot” etmesini nedense çok anlamlı buluyorum. Seçimden önce yapılan ikili mutabakat neticesinde (tahmin edilen sonuç seçimlerde elde edilemezse şayet) meclisi gayrı – yasal ilan etme projesinin gereğini yapıyorlar.Bunda şaşılacak ne var anlamışta değilim?

    Ve tabiki derinlerde altta süren ve görünmeyen çetin ve kirli pazarlıkların olduğunu bilmeyen mi var?Ki bu pazarlıkların Kemalist elitislerle birlikte sistemim içinde birey olarak yer almanın dayanılmaz bir hafifliği projesinin ürünü olarak karşımıza çıkmasının söz konusudur…

    Mesele Hatip Dicle’nin bir takım idealler (!) sonucunda sonuna kadar sahip çıkılıyormuş gibi gösterilen anlık ve renksiz tepkiler, esasında ” Haberal ve diğer Ergenekoncuvari sanıklarının serbest bırakılması” ve at oynatması içindir.

    İşin hakikati budur ama olayı bir çok renkle kamufle etmek için birçok farklı sebep ve ucuz figüran kullanılıyor.Chp’nin derdi ve amacı kesin olarak Halk değil,Silivri haydutlarını kurtarmaktır.Bdp’nin derdi zaten belli.Onlarınki de kesin olarak Kürd halkı olmadığı da ortada.Hatip Dicle ve bilumum Kck’lılardan yırtarlarsa emsal gösterip İmralı’yı boşaltmak.Kısaca Bdp’nin Kürdler umurunda değil…

    Kısaca ne Chp halkı düşünüyor,
    Nede Bdp Kürdleri düşünmektedir…
    Her ikiside fırdöndü ve takiyyeci…

    Yani özet olarak; Hatip Dicle’nin nevi şahsında Mehmet Haberal’a özgürlük dilenmek (!) Kürtlerin hiç bir yarasına ilaç ve merhem olamaz…
    Son olarak sizden ayrıldığım başka bir nokta da, Türkiye Hukuk devleti olamadı.Malesef hala Kanun devleti olma izlenimim devam ediyor.
    Dediğim gibi ben sizin gibi Hukukçu değilim, İktisatçı olduğum için herhalde bana öyle gözüküyordur:)

    Saygı ve Muhabbetle kalınız…

  18. Yazan:Tuğrul Paşa Tarih: Haz 30, 2011 | Reply

    Sayın bsm;

    ” Diğer yandan, bir çok icraatini beğenmediğim Mhp yönetimini de (tıpkı başörtü serbestliğinde olduğu gibi) Meclis oturumunda Yemin merasimine katılarak gösterdiği ali cenaplıktan dolayı tebrik ediyorum.Minnet ve sevgilerimi sade bir vatandaş olarak (her ne kadar oy vermesem dahi) Mhp yönetimi nevi şahsında tüm Ülkücü kardeşlerime yolluyorum…” (Tuğrul Paşa)

    Ki bu paragrafta sizi hiddetlendirecek bir şey olmadığı gibi benim de yanlış yazdığım herhangi şey göremiyorum.Meclisi boykot etmeyen bir parti grubuna durum tespitini belirten masumane minnet ifadelerinden neler neler çıkarmışsınız?!
    Zatımı dal’dan dal’a geçerek bayağı bir ötekileştirmişsiniz.Bu çabanız takdire şayan olma(ma)kla birlikte sanırım agresif bir gününüzde yakalandık size:)
    Sanırım bahsettiğiniz paragraf sizi bu kadar öfkelendiriyor ise şahsımı görseniz herhalde bana nefes bile aldırmazdınız:)

    Tek bir paragraf bile beni ırkçı kafatasçı yapıyor ise, sizide bu durumda reel olarak Bdp-Kürkçü faşisti olarak adlandırmam ne derece ahlaki olur?!

    Dolayısıyla kusura bakmayın ama hiddet ve tarafgirlik asıl zat-ı alinizin gözlerine perde çekmiş.Şu sitede bir kaç gündür aktif olarak yazmaktayım.Hangi arada,hangi seceremden benim kafatasçı olduğumu çıkardınız?!
    Değişik forumlarda Kürtler ve Dindarların özlük haklarını savunan bir çok yazılarım mevcuttur.Çok meraklıysanız araştırıp bulursunuz.Ki işte o zaman benim ne Mhp’li ne de Bdp’li,ne de Chp’li olmadığımı da gayet net bulursunuz.Bilesiniz diye söylüyorum ben REFAH’lyım, Akp’li bile değilim.Ancak bir çok olumlu icraatini beğendiğim Akp’yi de destekledim.Bdp’nin yaptığı olumlu bir icraat varda benmi yok saydım?

    Netice itibarıyla Mhp’de Chp’de BDP’de aynı yolun yolcusudur.Ama siz yada başkası ısrarla BDP’ye toz kondurmadığı takdirde Bdp ak-ı pak olmuyor.Bir kaç günlük yazdığım yazılardaki ince tehditleri (!) cımbızla bulmakta mahir isiniz ama Bdp’nin ortalığı yangın yerine çeviren eylemlerine dair öngörünüz nedir açıkcası merak ediyorum?
    Hulasa; siz benim yazdığım bir paragraf’tan bu kadar celallenip anında beni yada bir başkasını genel bir tavır edası içinde etiketlerseniz asıl sizin uzlaşı kültürüne çok yakın biri olmadığınız çok net anlaşılacaktır.Yani (kusura bakmayın) o paragraftan çıkamadığınız müddetçe resmen cerbeze yapmış olacaksınız…
    Genelleme yapmak ise faşizmin en alasıdır,bilirsiniz…

    Sayın bsm;önce biraz sakin olmakta fayda var.Bu ne şiddet ,bu ne celal…?!
    Her Kürd’ün kafasında böyle bir düşünce,buna benzer bir arzu, aykırı bir rüya varmı onu bilemem?Fakat bildiğimiz şey bunun 30 yıldır pkk terör örgütü tarafından zaten istenildiği gerçeğidir. Onun dışında mevcut sol (leninist-marksist) geçinen, lakin esasında etnik-faşist bir parti olan bdp’de aynı düşüncelerini parti proğramında zaten dile getirmektedir. Yani kısacası sözkonusu haber, zaten belli bir grubun bir arzusudur!

    İmdi bize düşen görev ve bizim bu saatten sonra yapmamız gereken, sağduyulu Kürt kardeşlerimizi ayrılıkçı pkk/bdp çizgisinden ayırmak olacaktır. Bdp bugün 3 milyon oy toplayabilecek bir potansiyele ulaştıysa bunda Türkiye Cumhuriyeti devletinin hata ve yanlışlarının da etkisi olduğunu bugün kimse inkar edemiyor.Aslolan bu yanlışları tekrarlamadan, sağduyulu kürtlerle, bölücü taifesini ayırdetme basiretini göstermektir.Bunu başarabildiğimiz ölçüde ayrılıkçılar marjinalleşeceklerdir.Marjinal hale gelen pkk ve Bdp ile mücadele etmek ise çocuk oyuncağından başka birşey olmaz…

    Türklerle Kürtlerin ayrılması bir vucudu ortadan ikiye kesmekle eşdeğerdir.Bir vucud ikiye bölünürse hangisi sağ kalabilir?

    Sağduyulu Kürt vatandaşlarımıza; bölücü taifesinin sindirme politikalarının esaretinden kurtulmak üzere hiçbir teşebbüste bulunmaz ve herşeyi karşı argümanda bulunana muhataplarınızdan bekler, “armut piş, ağzıma düş” tavrı göstermeye devam ederseniz, sizi bölücülerle aynı kefeye koyanların ekmeğine yağ sürmüş olursunuz.15/18 milyon, üç buçuk çapulcuya teslim mi olacaktır? Birlik,beraberlikten/kardeşlikten yana olan Kürtlerin de, en az bölücü taifesi kadar cesur olmalarının zamanı şimdi değilse ne zamandır?
    Ulus devletin yaptıklarından şikayetçi olanların yine bir ulus devlet kurmaya çalışmalarının da mantıklı bir açıklaması olamaz…

    Son olarak;(başlık dışına çıkıp mevzuyu epey uzattık yorumcu arkadaşlar kusura bakmasın) Siz yada bir başkası insanların ne olduklarına değil ne yazdıklarına dair yazı/cevap yazarsalar daha sağlıklı ve faydalı fikir alışverişinde bulunmuş olacağımızı sanıyorum…
    Bana hitaben “Yazık ” demişsiniz ama bence siz daha fazla kendinize ” Yazık ” etmeyiniz.Olur mu?!
    Dolayısıyla tartışmaları haddinden fazla kişisel hale getirmeyelim.Mümkünse…
    Şimdilik bu kadar…

    Muhabbetle…

  19. Yazan:ayşenur narin Tarih: Haz 30, 2011 | Reply

    Pek Kıymetli Tuğrul Paşa Bey:)

    Ne mutlu bizlere ki farklılıklarımızı gerçek manada bir zenginlik olarak görebiliyoruz ve tartışabiliyoruz. İnanıyorum ki ancak bu şekilde toplumsal ilerleme dinamizmi kazanacak ve evrensel idealleri yakalayacağız..

    Değerli paylaşımlarınız ve nezaketiniz için teşekkürler..

    Hukuk Devleti ilkesinin içselliştiği güzel günlere ulaşabilmek temennisiyle…:)

  20. Yazan:bsm Tarih: Tem 1, 2011 | Reply

    Sayın Tuğrul Paşa bey,

    Öncelikle gayet sakinim.Hiddet falan yok.Eleştiri kime olursa olsun düzeyli bir üslupla olmalı diyorum.Yorumlarıza katıldığım kısımlar var katılmadığım kısımlar var.Bundan neden rahatsızsınız?Ayrıca sizi kafatasçılıkla suçlamış değilim.Aadiyet duygusundan kurtularak çözüm yolları aramalıyız demek ne fşizancadır ne de karşıdakini kafatasçılıkla suçlamaktır.Bakın sizin sabah akşam sövdüğünüz kişileri Cumhurbaşkanı sayın Gül kabul edip bir uzlaşı noktası arıyor.Demek ki sadece düşman hissiyatıyla olmuyor.BDP’nin hatalarını sizden fazla yazdım ve yazmaya da devam edeceğim.Kusurları sayılmayacak kadar çok.Bunun ben de farkındayım.Fakat eleştiriye karşı o kadar tahammülsüz olmasınız ki çuvaldızı önce Bdp’ye batırdığımı farketmeişsiniz bile.
    Şu noktada haklısınız,halkın duygularını sömürerek iktidar devşirme derdinde olan marjinal grupları yalnızlaştırmanın tek yolu makul bir uzlaşı kültürün yerleşmesiyle mümkündür.Peki siz buna hazır mısınız?Bir kaç yorumumdan çıkarımlara varıyorsunuz demişsiniz.Peki siz de dolaylı veya dolaysız farklı görüşleri en sert dille eleştirmiyor musunuz?İtiraz edince de cımbızlama diyorsunuz.Size kendimce gözlemdiğim bazı çelişkilerizi hatırlattım.Ancak amacımın sadece sataşmak olmadığını da bilmenizi isterim.Zira sizinle kişisel olarak bir sorunum yok,ne ben sizi tanıyorum ne de siz beni.
    O halde siz de sakinleşerek olylara bakın,serinkanlı değerlendirin farklı görüşleri.
    Ne dedik,daha bugün Cumhurbaşkanının yaşanan meclis krizinin aşılması için Bdp’lilerle görüşeceği haberi gündeme düştü.Peki sizce sayın Gül bunu vatana ihanet amacıyla mı yapıyor?Pekala hayasızlar,şerefsizler,bilmemne diyebilirdi ama sorumlu devlet adamı olmanın gereğiyle davranıyor.
    Dolayısıyla Türkiye Cunhuriyeti Devletinin en üst makamı ortak bir uzlaşı noktasını ararken aramızda-sizle beni kasdediyorum-neden konuyu sağduyuyla tartışmayalım?Misal Bdp’nin boykot kararını kesinlikle tasvip etmiyorum.Bencilce bir davranıştır bana göre.İkincisi sivil itaatsizlik söyleminin ardından Kürt gençlerinin sokaklara dökülmesini siyaset malzemezi haline getiren Bdp’ye en sert eleştirileri yapanların başındayım.Ve ayrıca Bdp’nin hükümetin olumlu çabalarına karşın hükümete yüklenmeyi adet haline getirmesini de kabul edilebilir değildir ve doğru bulmuyorum,buna ilişkin de sayısız yorum yazdım.
    O halde siz de ötekileştirici dili bir kenara bırakarak daha berrak bakın olaylara.Sonuçta tüm hatalarına karşın yalnış yolda olan BDP veya diğer marjinal grupları da kazanmak durumundayız.Ne Kemalistleri,ne Kürtçüleri,ne de farklı ideolojilere itibar etmiş grupları bertaraf etmenin başka da yolu yoktur.

    Gelelim şu ysk kararına.Bakın hukukçu değilim.Mevcut yasalara uygundur değildir bilemiyeceğim.Ama şunu biliyorum ki yaşadığımız şu kritik süreç itibariyle gerginliği daha da tırmandıracak bir hadise olarak hepimizin ayağına dolandı.Planlı mı yapıldı,yargı ve ysk’da yargı bağımsızlığını gölgeleyen dolaplar mı dönüyor,yoksa mağdurlara oynamak adına Bdp bilimçli olarak mı ofsayta düştü bilmiyorum.Sonuçta ne zaman bir şeyler biraz yoluna girip umutlar yeşerse böyle sancılı hadiseler sadır oluyor.Tek istediğim kaosa neden olan şu krizin bir an önce aşılması.Bu da kısmen barışçıl bir dille mümkün olabilir ancak.Yoksa Bdp her ne yapıyorsa haklıdır demiyorum.
    Bakın,kişisel aldığımı düşünmenize karşın şu yorumunuz diğerlerine göre çok daha yapıcı.Elbette her yanlışın karşısına dikilmek,gerektiğinde eleştirmek vatandaş olarak hepimizin görev ve sorumluluğu olmalı.Sayın Gül gibi,Bülent Arınç gibi aklıselim devlet adamlarını örnek alalım ve diyalogun yolunu kapatmayalım.Çünkü eğer şu sorun aşılacaksa inanın bu sizinle benim asgari müştereklerde buluşabilecği bir barış diliyle mümkündür.Buna ihtiyacımız var ve çözüm de ancak böyle bir iklimin yaratılmasıyla mümkün olabilir.Budur meramım.

  21. Yazan:Tuğrul Paşa Tarih: Tem 1, 2011 | Reply

    Sayın bsm,

    Kesinlikle ötekileştirici bir dil kullandığımı sanmıyorum.İlave olarak, bdp/kck gibi pkk terör örgütünün lojistik idari yada kurumsal (!) bürosu gibi hareket edenleri kazanmak adına (sizin tabirinizle) verilen (yada daha da verilebilecek) tavizleri desteklemiyorum.İster kızın isterse başka manaya çekin ben bu şekilde düşünüyorum.Üstelikte son derece net bir insanım.Siyasetçi olmak gibi gayretim olmadığı gibi entellektüel olmak gibi derdim hiç yok.o sebepten söyleyeceklerimi açık ve net olarak bodoslama yazarım,nakl ederim…

    Entellüektüel olacağım diye bu gün çok meşhur olabilmek adına eli silahlı teröristleri yada destekçilerini/yandaşlarını savunmak herhangi birine popülerite sağlayabilir ancak uzun vadede bunun yanlış olduğunu herkes çok açık ve net görecektir…

    Daha bugün Sebahat Tuncel denen sözüm ona vekil (ki bu şahsı da hapiste iken Mv yapmıştık!) 8 asker’in şehit olmasına 29 askerinde yaralanmasına sebep olan intihar pkk’nın bombacısına övgüler düzenleyerek Diyarbakır’da açıklama ve destek vermiştir…

    http://www.internethaber.com/8-askerin-katiline-bdpden-ovgu-356894h.htm

    Ki bunu da bazı Hümanist sevdalısı arkadaşlar, “düşünce ve fikir özgürlüğü” içinde olduğunu addetmekteler malesef. Bakınız gördüğünüz gibi Tuncel’in elinde silah yok.O halde terörist değildir (!)…

    Bunların yaptığı fikir özgürlüğü falan değildi.Yaptıkları yada istedikleri tehdit,şantaj yağmalama,yıkma vs gibi zaten terördü.Ki şimdi alenen yapıyorlar.Sinsice hareket etmiyorlar ki.
    Bu vb terör eylemleri ve yardakçılarını Entellektüel aydınlarımız eleştirmez ise, aman darılıp gücenmesinler demez iseler, bölgedeki diğer bütün Kürtlerde inanın onları sonuna kadar eleştirip sorguya çekeceklerdir.

    Fikri ve bedeni olarak tecavüze muhatap olanlar, özgürlükten bahsedemezler.Bir yandan İslamcı (!) Tan tehdit ediyor,diğer yandan hümanist (!) sosyalist Sırrı Önder alenen herkese “lan” diyerek gider yapıyor.Bunlara karşı da benim gibiler “kendinize çeki düzen verin” deyince eleştiriye bizler muhatap oluyoruz…

    YSK kararları eleştirelemez değildir.Ysk başta olmak üzere Yargı kararları tartışılmaz hiç değildir.Ancak, hakkında darbe ve terör zanlısı ve yardakçıları olduğu hakkında kuvvetle muhtemel şüphe olanların Meclis’te olmasını istemiyorum.Bunu söylemeyi,dile getirmeyi vicdani bir sorumluluk alan bir sade vatandaş olarak çok net ifade ediyorum…

    Yada Hatip Dicle ve Sabahat Tuncel vb avanesi gibilerin Meclis’e giremezse ortalığı gene biribirine karıştırırlar, Molotof, taş, sopa, bomba gibi demokrasi araçlarıyla (!) donanıp şekilden şekile soktuğumuz YSK’ya yüklenmeninde doğru bir davranış olduğunu mu sanıyorsunuz?!

    Bu malum grup için 15 yıl önce Baş Örtülü Vekil’i Meclis’e sokmamak için yaptığımız kepazeliklerin tersten yapıp bu Sabıkalı/kravatlı zanlıları Meclis’e sokarsak uzlaşı kültürüne erişmiş olurmuyuz?!

    Kusura bakmayın ama Sn Gül ve Arınç’ta dahil olmak üzere esneyebildikleri kadar esnemekte serbesttirler ama ben esnedikçe uykum gelmiyor bilakis milletin yeteri kadar uykularının kaçtığı gibi uyanık kalmaya devam ediyorum…
    Ki bu esneme konusunda Sn Gül’ü de bir demecinde kck-bdp’li faşistleri siyaset yapıyorlar diyerek olumladığı için şahsen ben tasvip etmediğim gibi bu konuda Sn Tayyip Erdoğan’ın tutumunu da destekliyorum…

    Başbakan isterse bu işi çözer diyen adı Hukukçu (!) kendisi gugukçu olan bir takım zevat-ı ise hiç anlamıyorum.Hani siz Yargı’nın bağımsızlığından dem vuruyordunuz?
    Köyde,kentte çocuğu hapse düşen herkes o zaman Sn Başbakan’a başvursun.Çocuğunu kurtarmak için!

    Barış dilinden bahsedecek olursak, Cazgırlığa ve kötülüğe prim vermekle olmaz bu işler.Cazgırlıkla elde edecekleri muhtemel taviz yada ayrımcılıklar sonucunda bunların vicdan’a geleceğini mi sanıyorsunuz?!
    Rest’e rest ile karşılık vereceksiniz ki herkes durduğu yeri bilmiş olacak.Tavizde bir yere kadar.
    Yoksa bu tavizlerin sonu gelmeyeceği gibi bir ucu taa imralı’ya kadar gider.Bunu bilmeyen mi var?
    Yasaları değiştirelim, bütün eşkiyaları Meclise sokalım (!)
    Eli kanlı eşkiya’nın demokratik hakkı var ise (!), benim şahsımda büyük bir çoğunluğunda vatandaş olarak demokratik anlamda “hayır” deme hakkı vardır…
    Bütün haydutlara ve yardımcı yatakçılarına Hayır

    Ben şahsen Ergenekon ve Balyoz davalarına bakan mahkemelerden ümitli olduğum gibi Kck davalarına bakan mahkemelerden aynı derece ümitliyim.Gerçi bazıları kck sanıklarına bir iki çift laf söylemeye çekiniyor (korkuyor) olsa dahi bu gerçek değişmeyecektir…

    Son olarak sayın bsm;

    Kişisel olarak sizinle yada bir başkasıyla herhangi sorunum yok.Sadece bana cevaben dün biraz sinirli (!) bir şekilde yazdığınızı düşündüğüm yazıdan sonra bugün biraz daha sakin olduğunuzu görmek sevindirici…

  22. Yazan:Tuğrul Paşa Tarih: Tem 1, 2011 | Reply

    Değerli Ayşenur narin hanım,

    Bana sadece Sn Tuğrul diye de hitap edebilirsiniz.İlave olarak “Paşa” eki kullanmanıza gerek yoktur.(Her ne kadar müstear’ım olmuş olsa dahi:=)

    Bir Mümin inanır yalnızca Allah’a karşı sorumludur, hiç kimseyi memnun etmek zorunda değildir. Bu sebeple bile özgürlüğünün sınırı yöneticilerin yasaları ile inkıta’ya uğramaz, Yüce Yaradan(c.c)’ın yasaları ile şekil alıp hayat nizamı olarak bizlere yansır…

    Yüce Mevlamızın (azze ve celle) en çok sevdiği cihad ise yanlış yapan/haksızlık girdabına gark olan yönetici ve idarecilerin yüzüne gerçekleri söylemek,konuşmak var iken, günümüz modernist müslümanı bu vb idareci ve yöneticiler hakkında olumsuz konuşmayı hoş görmez!
    Haassaten ölmüş yada hayatta olsun bu kişiler hakkında, haksızlıktan başka miras bırakmamış olsalar bile kötü konuşmayı doğru bulmaz!

    İşte bu vb bakış açıları müslümanın her şeye biat edip köleleşme seferidir.Haksızlık yapan zalimler hakkında,yanlış yapan idareci ve yöneticiler hakkında olumsuz konuştuğu için Allah’ın kendisine azap edeceğinden korkan bir insan özgürlüğün manevi haz duygularını tanıma yada tanışma fırsatı yakalayabilir mi?!

    Hakk’ın yolundan gitmek için,manevi hazları yakalamak için,katıksız doğruya ulaşan yolu bulmak için gayret eden ve bu yolda çilekeş olanları bütün kalbimle selamlar, en derin muhabbetlerimi sunarım…

    Saygıyla ve sevgiyle kalınız…

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin