RSS Feed for This Post

Solcular, sosyalistler, komünistler

 Marx, Marxizm, Mülkiyet ve Türk Solu üzerine yazmaya başladığımızdan beri solcu okurlardan tepki mesajları geliyor. Kimi özelden yazıp küfürü basıyor, kimi “Biz solcular bile komünizm ile sosyalizmin tarifi konusunda anlaşamazken…” diye başlıyan yorumlar bırakıyor. Marx, Engels ve takipçileri bu iki kelimeyi bazen eş anlamlı, bazen de tamamlayıcı anlamlarda kullandılar. Ancak “bizim” solcularımızın bu iki kelimenin bugünkü anlamı konusunda bir fikir birliği içinde bulunMAyışı gerçekten çok tuhaf bir durum.

Geçmişte solcularımız komünizm/sosyalizm uğruna ölümü bile göze aldılar, işkence gördüler 12 Eylül darbecilerinin elinde. Bazı solcular silahlandı, bombalı, molotof kokteylli eylemlerle başka insanların canına kıydı. Eğer hâlâ kendi aralarında neyin ne olduğu konusunda anlaşamıyorlarsa durum gerçekten vahim. Ölenler büyük ihitimal pisi pisine gitti. Diğer insanları ölDÜRenler ise onun bunun tetikçisi olmuş, kimse kusura bakmasın. Bugün hâlâ “ben solcuyum” diyen insanlar biliyorlar mı acaba sosyalizm nedir? Komünizm, Marxizm, Leninizm, Maoizm, Troçkizm… Bunları tarif edebilirler mi? Sanmıyorum. Solcu olMAyan insanlar kadar bile sol literatür okumadan solcu oldularsa(!) eğer buna ancak hamakat denir. Yine kimse kusura bakmasın. Eski abileri gibi şunun bunun tetikçisi olmaya devam edeceklerdir:

Geçelim. Nedir komünizm ve sosyalizm ? Daha doğrusu bu işin “babaları” nasıl, neye göre ayırd etmişler iki kavramı?  Buna odaklanalım biraz. Marx Alman İdeolojisi (1846) adlı eserinde komünizmi “Mevcut durumu silen/değiştiren gerçek hareket” diye tarif eder. Bilerek ve isteyerek devrim ile devrimden sonra kurulacak düzeni özdeşleştirir yani. Komünizm devrimcidir, devrim de komünisttir. Somut olarak?

  • Özel mülkiyetin kaldırılması (sonradan fikir değiştirmiştir),
  • Üretimin ve ticaretin ortak/merkezî bir organ tarafından planlanması/düzenlenmesi.

Komünist Parti Manifestosu’nda (1848) ise komünist devrim şöyle tarif edilir: “Geleneksel mülkiyet ilişkilerinden ve geleneksel fikirlerden EN RADiKAL Biçimde kopma”. 1890’daki Almanca baskının önsözünde ise Engels bu belgeye “Sosyalist Manifesto” adını vermenin uygun olMAyacağını zira 1840’larda sosyalist hareketin işçi sınıfını kapsamadığını söyler. Oysa yine Engels’e göre “komünistler” politik değişikliklerle yetinmek istemeyen, toplumun tepeden tırnağa yeniden organize olmasını tavizsiz biçimde isteyen işçilerdir.

Daha sonraki tarihlerde yayınlanan kitap ve broşürlerde hem Marx hem de Engels sınıfsız toplumu kastederken kâh sosyalizm kâh komünizm diyorlar. Yani dönemin rüzgârlarına göre bu iki kelime bazen eş anlamlı oluyor, bazen de siyasî rakipleri ötekileştirmek için kullanılıyor: “Biz gerçek komünistiz oysa onlar sadece sosyalist olabilirler”. Gotha Programının Eleştirisi’nde (1875) Marx komünizmi tarif ederken “üretim araçlarının mülkiyetinin ortak olduğu kooperatif bir toplum” diyor meselâ Alman İdeolojisi’ndekinden farklı olarak. Çünkü özel mülkiyet konusunda çok itiraz geliyor. Bazen de sosyalizm ve komünizm devrimin evrelerinin adı oluyor. Önce sosyalizm kurulmalı, ardından gerekli koşullar gerçekleşince komünizme geçilmeli vs. Bir başka tanım ise “herkesin gücü ölçüsünde üretime katıldığı, ihtiyacı ölçüsünde ürünlerden istifade ettiği bir düzen”. Tabi kimin neye naşil karar vereceği belirlenmediği için uygulama tıpkı kapitalizm gibi oluyor: En güçlüler (komünist parti üyeleri vs) en zayıfları yani işçileri eziyor. (Bkz. Sosyalizmden kaçan işçi olur mu?)

1919 yani komünist enternasyonalden itibaren kelimelerin anlamı yine değişiyor. 1980’lerde komünist sistemin tamamen çökmesine kadar olan dönemde “komünist” kelimesi Rus devriminin ve SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) yanlılarının ismi oluyor. Bugün yakın geçmişe baktığımızda kimi ülkelerin isimlerinin “sosyalist”, merkezî yönetim organlarının ise “komünist” adı aldığını görüyoruz. Gerçek şu ki isim farklı da olsa başlangıçta Marx’ın öncülük ettiği temel fikirler muhafaza ediliyor:

  • işçi sınıfı ezilmektedir,
  • Bunun sebebi zenginler, kurulu düzen, din ve geleneklerdir,
  • Zenginlerin, dinsel inançların, kurulu düzenin ters çevirilmesi ve/veya imha edilmesi gerekmektedir,
  • Mülkiyet kavramı yok edilmeli, üretim, ticaret ve tüketim devletin denetiminde olmalıdır,
  • Demokratik yollarla yapılan reformlar, yavaş dönüşümler kabul edilemez,
  • Gerkirse kan dökülebilir,
  • Kapitalizmin kan dökmesi de komünizme hizmet etmektedir. Bu bakımdan sömürgelerde Afrikalı veya Asyalı halkların ezilmesi, geleneksel yaşam biçimlerinin kapitalizm eliyle yok edilmesi faydalıdır. Zaten tarihin yasaları icabı bütün dünya komünist olacaktır.

Bu deli saçması gibi görünen fikirler ne yazık ki uygulamaya kondu ve daha önceki bölümlerde anlattığımız gibi 100 milyon civarında insanın sefalet içinde ölmesine sebep oldu. Komünist ülkeler ve tabi başta Rusya müthiş bir bir propaganda makinesiyle neredeyse bütün insanlığı uyuttu. Bütün soykırımlar, açlıklar, işkenceler ortaya çıkmya başlayınca akıl sahibi eski komünistlerin önemli bir kısmı sosyal demokrat oldular. “Damardan” komünist insanların ağzında “sosyal demokrat” aşağilayıcı, dışlayıcı bir anlam taşıyor. Devrimden, kan dökmekten vaz geçmiş oldukları için onlar “davaya ihanet ettiler”.

Gerçek şu ki devletin ekonomiye doğrudan müdahelesi son derece sakıncalı. Bunu tarih gösterdi. Biz de komünizmin ekonomik boyutunu ve sakıncalarını önceki yazılarımızda:

Ancak bütün bunlar devletin sosyal bir rol oynamasına engel değil. Her ülkenin kendi ihtiyaçlarına bağlı olarak aç insanlara, depremzedelere, eğitim veya sağlık kosunuda yardıma muhtaç olanlara devlet el uzatabilir. Bu bakımdan sosyal demokratlar demokrasinin içinde saygıdeğer aktörler haline gelebilirler. Zira komünizmin kanlı geçmişi bizi liberalizmin korkunç kusurlarını görmekten alıkoymamalıdır.

İnsan bir yeme-içme-eğlenme makinesi değildir. Homo-economicus kafesine hapsedilen insan tasavvuru ve bunun üzerine inşa edilen toplumlar bizi elbette hataya yöneltecektir. Gerek liberalizm gerekse komünizmin aynı fikrî ve vicdanî zemin üzerinde yükselmiş olması da ayrı bir tefekkür vesilesi teşkil eder.

 Türk Solu 

Kendini « sol » olarak tarif eden hareketler hiç olmadıkları kadar zayıf ve bölünmüş bir tablo çiziyorlar bugün.  Türk Solu Dergisi’nin ırkçı söylemlerinden CHP’nin darbe çağrılarına uzanan bir kafa karışıklığı hakim. Muhalefet boşluğunun müzmin bir hastalığa dönüştüğü şu dönemde Türk solu bu boşluğa talip olabilir mi? Daha önce Dikkat Kitap kategorisinde yayınladığımız Pozitivizm Eleştirisi gibi bu kitap da Türkiye’deki sola tarafsız bakan bir çalışma. İyimser görüşler kadar geçmişe dönük ağır eleştiriler de var. İlginize sunduğumuz 82 sayfalık bu kitap Türkiye’deki “sol” grupların sorgulamalarına, projelerine ışık tutmak amacıyla derlenmiş makalelerden oluşuyor. Kitabı buradan indirebilir ve paylaşabilirsiniz. Kitapta ele alınan başlıca konular: Solda özgürlükçü hareketler, 68 Kuşağı, Devrimci sol, Kemalizm, ulusalcı sol akımlar, Sol ve İslâm, Cumhuriyet Gazetesi.

Trackback URL

  1. 6 Yorum

  2. Yazan:durhat Tarih: May 31, 2011 | Reply

    Marx,Marxizm,Mülkiyet ve Türk Solu üzerine yazmaya başladığımızdan beri solcu okurlardan tepki mesajları geliyor. Kimi özelden yazıp küfürü basıyor, kimi “Biz solcular bile komünizm ile sosyalizmin tarifi konusunda anlaşamazken…” diye başlıyan yorumlar bırakıyor. Marx, Engels ve takipçileri bu iki kelimeyi bazen eş anlamlı, bazen de tamamlayıcı anlamlarda kullandılar. Ancak “bizim” solcularımızın bu iki kelimenin bugünkü anlamı konusunda bir fikir birliği içinde bulunMAyışı gerçekten çok tuhaf bir durum.

    Mehmet bey,özel bir başlık altında bu yazıyı kaleme aldığınıza göre az çok ne tür sözlü saldırılara maruz kalmış olabileceğinizi tahmin edebiliyorum.Haklısınız,maalesef fikirlere fikir yerine tepkiyle karşılık verildiği bir tartışma kültürü hakim toplumda.Bu tartışma anlayışı sadece Sosyalizm,Komünizm,Özel Mülkiyet vesair konularla sınırlı değil.Standart düşünce kalıplarının dışına çıkamamış zihniyetlerde sorgulama veya öz eleştiri yeteneği pek gelişmemiştir.
    Dolayısıyla eleştirilen her ne ise,artı ve eksileri karşılaştırmak,”hata nerede?”diye sorgulamak yerine her eleştirinin,analiz veya düşüncenin, kutsal(ın)a saldırı gibi algılandığı bir düşünce ikliminde yaşıyoruz.Zira doğruları bulmak ya da ortak bir paydada buluşmak yerine,sen-ben,biz onlar eksenli bir fikir yarışı,bir ayrışma ve kamplaşma refleksi baş gösteriyor.Dolayısıyla Kemalizmi tartışmaya açarsınız karşınızda fanatik Kemalistler bulursunuz.Kürtçülerin yanlışlarına dokunduğunuzda etnik Milliyetçi Kürtleri;İslamı İslamizm’e indirgeyen anlayışı konuştuğunuzda ise kimlik müslümanlarını bulursunuz karşınızda.Tabiatıyla konu sol’u yakından ilgilendiren Sosyalizm/Komünizm olunca kendilerini solcu zanneden tiplerin hışmına uğrarsınız.
    Bu anlamda sizi gayet iyi anlıyorum.DD’nin sıkı bir takıpçisi ve istinasız bütün yazılarınızı ilgiyle takip eden bir okur olarak biliyorum bunu.Kürt sorunu üzerine yazdığınız makalelerde Milliyetçi Tükler tarafından adınız PKK’lıya çıkar,fakat sizi PKK’lı yapan o görüşlerinizden ötürü Milliyetçi Kürtlerce de Kürt Düşmanı oluverirsiniz.Tuhaf bir paradoks anlayacağınız.Bunun üzerine kitap yazsanız sonu gelmez.Dediğiniz gibi GEÇELİM.

    Yalnız sizi anlamama karşın küçük bir itirazım olacak.Kasıtlı yaptığınızı düşünmüyorum,lakin solculuk kisvesi altında atıp tutan hırçın tipler ile diğer tüm solcuları bazen genelleme hatasına düştüğünüzü düşünüyorum.Tamam,bu konuya dair yazdığınız bir diğer yazınızda da belirttim, Markxizm’in, Sosyalizmin,Komünizmin hata ve günahları Kapitalizmin yol açtığı tahribatlardan aşağı kalmamıştır.Bunu dünyada yaşanan deneyimlerden az çok gördük.Fakat bu gerçeğe karşın sol düşünceyi tamamen olumsuzlamak da doğru değil.Bugün emekçilerin çalışma koşullarında kısmi değişimler olmuşsa bunda solcuların verdiği mücadelenin büyük bir rolü vardır.Aynı şekilde sol düşünce,insan hak ve özgürlüklerinin ve evrensel değerlerin hayata uyarlanmasında başat rol oynadı ve bu tarihi misyonunu bugün de sürdürmeye devam ediyor.
    Bu bakımdan sizden istirhamım insankık adına bedel ödemiş,adalet ve özgürlük yanlısı sol düşünceyle solculuğu Silivri sakinlerini kahraman bilerek kendilerine öncül sayan zihniyetle karıştırmamanız.Karıştırıyorsunuz desem size haksızlık ederim,ancak yazı ve makalelerinizde bu bariz ayrıma yeterince yer vermeyişiniz kısmen sol hakkında genel bir olumsuz yargı içinde olduğunuz izlenimi doğuruyor.
    Son olarak sizden kişisel bir talebim olacak.Marxizm’e Sosyalim ve Komünizme dair son derce doyurucu ve bilgilendirici makalelere imza attınız.Hepsini ilgiyle okudum ve inanın benim için atlamış olabileceğim öz eleştiri adına da esin kaynağı oldu.O halde sol’un içine karışmış şu ayrık otlarını ayrı bir yere koyarak solu bir bütün olarak irdeleyecek bir final yazısıyla noktalamanızı talep ediyorum.Yani bugün Türkiye’de sol entelijensiyanın rolü nedir?Bugün kısmen sahip olduğumuz özgür tartışma ortamında kendini sol’da tanımlayan aydınların emek ve katkısı nedir?Demokratikleşmede,birey hak ve özgürlüklerinin hayata geçmesinde,hukuk devleti ve sivil bir anayasa için ne düşünüyorlar,tutumları,duruşları ne yöndedir?Misal,sizin de isabetle değindiğiniz gibi adalet,hakkaniyet,bireysel özgürlükler,eşit vatandaşlık vesair gibi konularda kalem oynatan,sivil platformlarda örgütlenen aydınlar için, çakma solcularca itibarsızlaştırıcı sıfatlar kullanılıyor.Kimi “dönek”diyor,kimi burjuva aydını diyor,kimi liboş,entel,dantel vb.küçültücü nitelemelerde bulunuyor.Oysa bu toplumda adalet,eşitlik,özgürlük gibi değerlerin yerleşemesinde hepimiz biliyoruz ki bu insanların da emeği ve yadsınamayacak katkısı vardır.Pek çoğu sivil bir anayasa için uykusuz kalıyor yurdun dört bir yanında toplumun her kesimini bu rüyaya dahil etmek adına.Kuşkusuz bu çaba içinde olan bütün kanaat önderleri,aydın,hukukçu,akademisyen,sıradan vatandaş…hepsi kendilerini sol’da tanımlamıyordur.İçlerinde vicdanın sesini dinleyen müslüman aydınlar var,liberaller var,deemokratlar var.Ancak takdir edersiniz ki Türkiye’nin geleceği için,temiz ve şeffaf bir hukuk devleti için aynı paydada buluşmuş ve aynı amaç etrafında birleşmiş olan bu insanların içinde kendisini solcu olarak tanımlayan(veya hisseden)hatırı sayılır bir kesim de var.O halde bu projeye katılmış güzel insanları ideolojik körlükle malul zihniyetle anılacak yanlış anlaşılmalardan kaçınalım.
    Beni anladığınızı umut ediyor çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
    Saygılarımla.

  3. Yazan:MY Tarih: May 31, 2011 | Reply

    “…maalesef fikirlere fikir yerine tepkiyle karşılık verildiği bir tartışma kültürü hakim toplumda.Bu tartışma anlayışı sadece Sosyalizm,Komünizm,Özel Mülkiyet vesair konularla sınırlı değil.Standart düşünce kalıplarının dışına çıkamamış zihniyetlerde sorgulama veya öz eleştiri yeteneği pek gelişmemiştir…”

    Gerçekten, ne yaptiginiz ya da ne söylediginiz degil ne OLDUGUNUZ daha fazla önemseniyor bazi kisilerce. Cahil ve korkan insanlarin tavri bu. ALLAH’a hamd olsun bunu yapmayan bir çok insan da var Türkiye’de. Sayilari da giderek artiyor. Zaten kronik hastalik seklini alan korkular demokrasinin düsmanidir. Fransa’da tesettür yasagini ve anaokulundan baslayarak “agresif” çocuklarin fislenmesi gibi fasist uygulamalari bu çerçevede okumak gerek. Bati demokrasilerinin intihar etmeye yeltendigi bir dönem yasiyoruz. ABD’de 11 Eylül’den sonra hizlandi bu süreç, NATIONAL SECURITY diye diye güzelim ülkelerini bir açik hava hapishanesine çevirdiler. Biyolojik pasaportlar, Guantanamo…

    Türkiye’de bunun tersi bir süreç basladi. Düse kalka da olsa ilerliyor. isin ilginç tarafi bu sizin ve benim gibi “küçük” kahramanlarin sayesinde oluyor. Binlerce, on binlerce insan hergün iyilik, güzellik ve dogruluk adina azicik da olsa konusuyoruz. Ve hata yapsak bile samimi oldugumuzu bilen baska insanlar bu fikirleri alip “kullaniyor”. Onlar da baska ortamlarda yazip çiziyor, konusuyor.

    Dolayısıyla eleştirilen her ne ise,artı ve eksileri karşılaştırmak,”hata nerede?”diye sorgulamak yerine her eleştirinin,analiz veya düşüncenin, kutsal(ın)a saldırı gibi algılandığı bir düşünce ikliminde yaşıyoruz.Zira doğruları bulmak ya da ortak bir paydada buluşmak yerine,sen-ben,biz onlar eksenli bir fikir yarışı,bir ayrışma ve kamplaşma refleksi baş gösteriyor.

    Evet, düsünmek için lisana hakim olmak gerek. Bizim ülkemizde Türkçeyi iyi bilen ve kullananlar az. Milli Egitimi ve medyayi suçlayabiliriz ama ilk sorumluluk MERAKSIZ olma hali bence. Bir kurtarici bekleme, kendini küçümseme, ugrunda ölecegi bir din/ideoloji arama hali. Dedigim gibi cahil ve dolayisiyla herseyden korkan insanlarin hâli bu. 90 dakikalik maç için 390 dakika “ne olacak acep” diyen, maç bittikten sonra “o gol kaçar miydi abi?” diye bir 390 dakika daha konusabilen milyonlar var. Ama bu insanlar kemalizmi, komünizmi ya da Islâm’i ögrenmek için günde 30 dakika ayiramiyor. Haliyle düsünce zannettikleri fikir kirintilari gerçekte birer slogan: “Kurtulus Islâm’da” ya da “ne mutlu Türk’üm Diyene!”. Insan akil sahii oldugu için pozisyon almadan önce düsünür. Ama düsünmek zahmetlidir. Yorucudur. Bu sebeple hemen “düsman kim? Israil? Soros? Irtica? PKK? Tamam, bitti. Aç simdi TV’yi, diziyi kaçirmayalim” 🙂

    […] Tabiatıyla konu sol’u yakından ilgilendiren Sosyalizm/Komünizm olunca kendilerini solcu zanneden tiplerin hışmına uğrarsınız.[…]

    iyi dediniz, “kendini solcu zanneden” diye. Nedir solculuk? Bu konuda konusmuyorlar. Bir tür siginak, herkesin altina toplandigi bir semsiye gibi:
    1) Türk milliyetçisi Deniz Gezmis,
    2) Irkçi Türk Solu dergisi,
    3) Kürt milliyetçisi ve Marxist-Leninist PKK
    4) Pamuk Prenses ve 7 cüceler – “proleterya” sifatiyla 🙂

    “Düsünmeyen” solcu olur mu? Bu kadar oluyor iste. Ayni milliyetçiler gibi. Bakin taa 2007’de ne yazmisiz:

    “Bir siyasi söylem düşünün ki herkes arkasından koşsun:

    Ogün Samast gibi kayıp çocuklar,
    İstanbul’un zengin semtlerinin gençleri,
    Tesettürlü MHP ve BBP yandaşları,
    Üniversite rektörleri ve dekanları,
    Ordu mensupları,
    gazeteciler, ….

    Gerçek hayatta bir araya gelemeyecek bu insanlar kuramsal alanda güya ayni ideolojiyi destekliyorlar: Türk Milliyetçiliği.

    Türk Milliyetçiliği bir nevi Nuh’un Gemisi: Her türden bir çift alıyoruz ki soyları tükenmesin!

    Sefalet içinde misin?
    Türkiye’nin İran olmasından mı korkuyorsun?
    İsrail ve ABD’ye kızıyor musun? Çuvalın intikamını mı almak istiyorsun?
    Yalapşap öğrenilmiş bir şanlı Türk tarihi mitolojisi peşinde misin?
    AKP yüzünden rantların tehlikeye mi girdi?

    Bunların hepsinin çözümü Türk Milliyetçiliği’nde. CHP ile MHP’nin koalisyon hazırlıklarına girmeleri ne kadar da anlamlı. Milliyetçi söylemleriyle çıkarları riske girmiş veya aşağılanmış, kendine güvensiz kesimleri çekmeye çalışan iki partinin işbirliği yapmasından daha doğal ne olabilir?”(Türk Milliyetçiliğinin intiharı
    )

    […] Kürt sorunu üzerine yazdığınız makalelerde Milliyetçi Tükler tarafından adınız PKK’lıya çıkar,fakat sizi PKK’lı yapan o görüşlerinizden ötürü Milliyetçi Kürtlerce de Kürt Düşmanı oluverirsiniz.

    Olduk zaten. Bir sürü yorumcu bizi Türk milliyetçisi, Osmanlici ve Kürt Düsmani olmakla suçladi BDP/KCK ve Sivil itaatsizlik / Serserilik tartismalari sirasinda. Alistim artik. Böyle herkes kizinca “demekki çok dogru bir sey yazdim” diyorum 🙂

    […] kisvesi altında atıp tutan hırçın tipler ile diğer tüm solcuları bazen genelleme hatasına düştüğünüzü düşünüyorum.[…]

    Korkarim Türkiye’deki solcularin ezici çogunlugu ezberci ve “hırçın tipler”. Eger çok sayida AKILLI SOLCU varsa ve ben bilmiyorsam… Olabilir. O zaman onlari tembellikle suçluyorum. Bu zavalli gençlere sahip çikMAmakla suçluyorum. Kendini solcu zanneden gençlerin tetikçi haline getirilmesine seyirci kalmakla suçluyorum.

    […] Fakat bu gerçeğe karşın sol düşünceyi tamamen olumsuzlamak da doğru değil.Bugün emekçilerin çalışma koşullarında kısmi değişimler olmuşsa bunda solcuların verdiği mücadelenin büyük bir rolü vardır.Aynı şekilde sol düşünce,insan hak ve özgürlüklerinin ve evrensel değerlerin hayata uyarlanmasında başat rol oynadı ve bu tarihi misyonunu bugün de sürdürmeye devam ediyor.[…]

    Haklisiniz, ama bir soru var simdi, bu hakli mücadeleden Lenin’in Stalin’in, Mao’nun totaliter zulüm düzenine nasil geçildi?

    Arendt’ten bahsettigim eski bölümlerde bu konuya girdim. ALLAH nasib ederse yine girecegim zira “iyi niyet taslariyla dösenene bu Cehennem yolu” Müslümanlara da örnek olmalidir. Bu konuya geri dönecegim.

    Bir de sunu düsünmek gerek: Marxist fikirlere oldukça yakin duran Arendt’in adini kaç solcu duymustur Türkiye’de? Yumurtaci solcular bu ismi görseler bir Alman bira markasi filan sanabilirler degil mi? Eserlerini okumus ve 15 dakika bize bu konuda konusabilecek kaç solcu var Türkiye’de? 5? 6? Sanirim Arendt’i bilen 10 solcu yoktur. Yani Türk solcularinin %99’unun ahmak ve cahil kimseler olduklarini söylerken hakaret etmek degil amacim. Gerçegi yüzlerine vurmak.

    Daha iyi, daha kibar yollari yok mudur? vardir muhakkak. Ama Milliyetçi Müslüman(?) tayfaya KURTLU HiLÂL ile yaptigimiz gibi bir sok tedavisi bu. Umulur ki bizim arkamizdan daha nazik insanlar nöbeti alir, letafet ve muhabbetle bu zavalli çocuklari tedavi eder.

    Bu bakımdan sizden istirhamım insankık adına bedel ödemiş,adalet ve özgürlük yanlısı sol düşünceyle solculuğu Silivri sakinlerini kahraman bilerek kendilerine öncül sayan zihniyetle karıştırmamanız.Karıştırıyorsunuz desem size haksızlık ederim,ancak yazı ve makalelerinizde bu bariz ayrıma yeterince yer vermeyişiniz kısmen sol hakkında genel bir olumsuz yargı içinde olduğunuz izlenimi doğuruyor.

    Aslinda sol ekiplerin yaptiklari isleri duyuruyorum sitede. Zorunlu askerlik, vicdani red, TMK magduru çocuklar… Bu konularda onlara destek oluyorum. Ama ne yazik ki AKP karsiti olma istegi yüzünden ERGENEKONcu zihniyete direnemediklerini de görüyorum. Meselâ Vicdanî Red konusunu savunuyorlar ama bunun ULUS-DEVLET ile ilgili oldugunu fark etmiyorlar. Atatürkist solculari sorgulamiyorlar.

    Özetle rol icabi namaz kiliyormus gibi yapan Amerikali bir aktöre benziyorlar. Mânâsiz bir is. Fikrî zemin yok. Hareket tamam. ama her an kötülüge yönelmeleri mümkün. çünkü yaptiklari isin mânâsini anlaMAmis durumdalar. Neden iyilik yaptiklarini bilmiyorlar.

    Son olarak sizden kişisel bir talebim olacak.Marxizm’e Sosyalim ve Komünizme dair son derce doyurucu ve bilgilendirici makalelere imza attınız.Hepsini ilgiyle okudum ve inanın benim için atlamış olabileceğim öz eleştiri adına da esin kaynağı oldu.O halde sol’un içine karışmış şu ayrık otlarını ayrı bir yere koyarak solu bir bütün olarak irdeleyecek bir final yazısıyla noktalamanızı talep ediyorum.

    Sanirim söylediklerinizi anliyorum. Elimden geleni yaparim.

    Yani bugün Türkiye’de sol entelijensiyanın rolü nedir?Bugün kısmen sahip olduğumuz özgür tartışma ortamında kendini sol’da tanımlayan aydınların emek ve katkısı nedir?Demokratikleşmede,birey hak ve özgürlüklerinin hayata geçmesinde,hukuk devleti ve sivil bir anayasa için ne düşünüyorlar,tutumları,duruşları ne yöndedir?Misal,sizin de isabetle değindiğiniz gibi adalet,hakkaniyet,bireysel özgürlükler,eşit vatandaşlık vesair gibi konularda kalem oynatan,sivil platformlarda örgütlenen aydınlar için, çakma solcularca itibarsızlaştırıcı sıfatlar kullanılıyor.Kimi “dönek”diyor,kimi burjuva aydını diyor,kimi liboş,entel,dantel vb.küçültücü nitelemelerde bulunuyor.[…]

    Belki siz bu konuda solcu ve eski-solcu yazarlarla yazisarak bir dizi röportaj hazirlayabilirsiniz. Buraya yazdiginiz sorulari ve benim yazdiklarimi kullanarak arzu eden solcular ile yazisin. Meselâ geçmiste eylemlere vb katilmis insanlari bulun. Hâlâ ayni fikirdeler mi? Halil Berktay gibi insanlarla yazisin. Cemile Bayraktar böyle bir darbe kitabi yazdi biliyorsunuz, su an yayinda. Müsait olursa yardimini isteriz. Solcular arasinda benden daha fazla sevilir saniyorum 🙂 en azindan yol gösterebilir. Ne dersiniz? Meselâ 100-150 sayfa civarinda bir röportaj serisi… Sonra sitede yayina gireriz. Yeni Türk soluna yol gösteren bir eser olur.

  4. Yazan:Mustafa Akbaş Tarih: May 31, 2011 | Reply

    Komünistlerin getirdigi seyler kan, ölüm, aclik, savas,sefillik ve devamli olan fakirlik.
    Real olan sosyalizm iflas etmistir. Insanlarin hür iradesini elinden olan hic bir İdeoloji basarili olamaz.

  5. Yazan:durhat Tarih: May 31, 2011 | Reply

    Mehmet bey yorumuma cevaben yazdıklarınızdan özetle şunları çıkardım ki genel olarak aynı paralelde düşünüyoruz.
    1-Düşünme zahmetinde bulunmadan kendini hazır düşünce kalıplarına kaptırarak her bilgi kırıntısını hap niyetine yutan bir kollektif düşünce tarzıyla karşı karşıyayız.İtalik olarak geçtiğiniz 2007 tarihli alıntı bu düşünce(!)tarzına/alışkanlığına emsal teşkil ediyor:Sorunlarımız var,o halde bu sorunları çözmede maymuncuk vazifesi görebilecek çok fonksiyonlu düşüncelerimiz de(daha doğrusu sloganlarımız)var yedekte.Bu her derde deva sloganlar haykırıldı mı gayrı problem mıroblem kalmıyor ortada.E bu sloganları meşru kılacak bir sürü de kutsal olduğuna göre gayrı tut tuabilirsen.
    2-Türkiye’de hakkını teslim etmek gerekirse iyi iş çıkarmış solcular da var.Ancak iyi niyetlerine karşın eski hastalıklarından(veya alışkanlıklarından) kurtulamıyorlar.Solcuların bu eski hastalıklarından bir kaçı:Kemalizm ile aralarına yeterince mesafe koyamamış olmaları,varolan askeri vesayeti yeterince sorgulayamamaları ve ETÖ gibi Gadyo vari yapılanmalara yeterince direnç göstermiyor olmaları.Bir de AKP karşıtlığının yarattığı ideolojik sapma var.Özetle bu ve benzer tutumları nedeniyle Türk Sol’nda somutlaşan tipik bir duruş halinden söz etmişsiniz.Bu tesbitinize de bir itirazım yok.Ancak sol düşünceyle pek bağdaşmayan bu eksen kaymalarının dayandığı bazı nedenler var.Bunları belki ilerde tekrar konuşuruz.Zira yukarıda görüşlerinizden yola çıkarak değindiğim tipik sol hastalığından sadece Türk Solu veya Türk solcuları muzdarip değil.Alevilerin CHP’yle olan yakınlığı,Kürtlerin keza büyük bir ekseriyetinin hak arayışında Kemalist bir çizgide takılıp kalmaları da en za Türk Solu kadar üzerinde tartışılmaya muhtaç.Dolayısıyla aynı damardan beslenen bu statik düşünce biçimin hangi taşlarla örüldüğünü tarihsel koşullarıyla masaya yatırmak gerekiyor.En son yeni Anayasa oylamasında da “karşıtların”aslında gizli ittifak içinde olduklarını gördük.Dediğim gibi ilerde tekrar tartışabiliriz bu kısmını.
    3-Henüz eksen kayması yaşamamış “iyi,akıllı,düşünebilen” solcular varsa da tembeldirler diyorsunuz.Eğer tembel olmasalardı ortalıkta dünya ve Türkiye gerçeklerinden bihaber bu kadar yumurta solcusu,molotofçu,tetikçi vs.sözümona solcu dolaşmazdı.Demek ki bu “iyi solcular”solculuğu doğru anlatamadılar,ya da iyi örnek olamadılar.
    Aslında bu tespitinize de yanlış diyemiyorum.Parasız eğitim talebiyle sokaklara dökülen gençlerimizin çoğu asıl yaşadıkları sıkıntıların belki de farkında değiller.Birilerinin kışkırtmasıyla sokakları dolduruyorlarsa durup bir düşünmek lazım.Keza molotoflarla sokakları cehenneme çeviren,ortalığı yakıp yıkan,cam çerçeve indiren Kürt gençleri de yine birilerinin kışkırtmasıyla iş başındalar.Bunu doğru okumak gerekiyor.
    Bu bağlamda tembellik nitelemeniz çok yerinde, aklıselim solcular sorumluluk bilinciyle hareket etmeli ve bu tür oyunları boşa çıkarmalıydılar.
    Doğrusu bu tembellik yakıştırması cuk diye oturdu.Ne yalan söyleyeyim bu eleştirinizi okuyunca ilk kendimden başladım ve gerçekten çok tembel davrandığıma kanaat getirdim.Oysa bu yangının önüne geçmek için yapılacak ne çok şey var?
    4-Son olarak önemli bir soru sormuşsunuz.

    bu hakli mücadeleden Lenin’in Stalin’in, Mao’nun totaliter zulüm düzenine nasil geçildi?

    Aslında konunun en can alıcı noktası da bu.
    Zira sol hareketlerin kimi haklı mücadelerine ve topluma kazandırdıkları demokratik kazanımlarına karşın hala andığınız totaliter rejimlerin temelini oluşturan ideolojilerle tam olarak bağını koparamamış olmaları gibi bir gerçeklik var.

    Burada gerçekten müthiş paradoksal bir durum var:Totalitarizm en başta özgürlükçü sol adına hareket eden aydın ve aktivistlerin başlıca mücadele alanı.Dolayısıyla her türlü baskıcı/ antidemokratik uygulama veya düzene karşı iken,bireyi yok sayarak öğütüp eriten totaliter/otoriter düzen ve/veya rejimlere sempati duyulması/yüceltilmesi evet açıklanamaz bir çelişkidir.Üzülerek söylemeliyim ki bugün savunmakta olduğum özgürlükçü sol da bu tutarsızlıktan münezzeh değildir.
    Ancak mesele sadece bu görülebilir çelişkiyle sınırlı değil.En başta sol adına hareket eden demokrasi güçlerinin ciddi bir şekilde bunu sorgulaması ve solun yeniden tanımlanabileceği bir eksene oturtulması gerekiyor.Zannımca solun en büyük sıkıntı ve açmazı tam da buradadır.
    Halil Berktay’ın yazıları bu anlamda oldukça verimli ve sorgulayıcı bence.Misal Kimi eski solcular hatanın Marxizmde değil de,uygulanmasında yattığını yani sosyalizmin sorumlu olduğu felaketlerin yanlış uyarlmalardan kaynaklandığına bağlıyarlar.Oysa Halil Berktay,Nabi Yağcı gibi sol hareketler içinde yönetici kadrolarda yer almış bazı aydınlarımız ciddi anlamda Marxizmi cesurca eleştibiliyorlar.Kanımca Marxizmle ciddi anlamda yüzleşebilen ve dolayısıyla bu felsefenin yol açabileceği totalitarizmin gerçek manada öz eleştirisini yapabiecek solcular çoğaldıkça bugün boşluğu hissedilen sol bir şekilde gerçek mecrasına kavuşmuş olacaktır.

    Bir de önerdiğiniz çalışma var.Doğrusu tembellik zılgıtını yedikten sonra daha bir toparlandım:)Geçekten de artık gençlerimizi kendine getirebilecek ciddi etkinlik ve çalışmalar şart.Artık 1960’larda değiliz.Bu deneyimi yaşamış topluluklar teker teker bu köhnemiş rejimlere illalah ederken, bizdeki yeni nesillerin hakkında bigi sahibi olmadığı bir ideolojinin peşinde koşarak bu ideolojinin müritliğne soyunması hakikaten akıl karı değil.Ayrıca yarın geleceğimizi emenet edeceğimiz genç nesillerin sırf birilerinin koltuk ve iktidar hırsıyla kullanılması da ayrı bir kayıp.
    Dolayısıyla dediğiniz gibi en azından eylemlere karışmış veya sol parti ve örgütler içerisinde aktif olarak görev almış solcularla geniş kapsamlı röportajlar yapılabilir.İlk aklıma gelenler Nabi Yağcı,Halil Berktay,Tarık Ziya Ekinci,Baskın Oran,Ertuğrul Kürkçü gibi isimler.Dün bulundukları konum ile bugünkü sola dair yeni fikir ve açılımları elbette kendini ideoloji afyonuna kaptırmış gençler için bir anlam ifde edebilir.Tabi zahmetli bir iş.Zanman zaman bu yazarlarla yazıştığım oldu ancak önerdiğiniz görevi ne kadar başarabilirim bilemiyorum.Yine de üzerinde düşüneceğim bu tavsiyenizin.

    Selam ve saygılar.

  6. Yazan:MY Tarih: Haz 1, 2011 | Reply

    @Durhat,

    Evet, iyi özetlemissiniz, “tembellik” konusunda biraz hosgörülü olmaliyim yine de. Neden? 12 Eylül darbesinde 10 yasindaydim ve izleyen yillar siyasete ilgi duydugum daha dogrusu zulme direnmek istedigim yillar oldu. Ancak bu hemem hemen imkansizdi. “Baris” veya “Özgürlük” gibi kelimelerin dahi TV’de telaffuzu yasakti bir ara! Dernekler vs zaten yasak. Basin özgürlügünü hiç konusmayalim, sadece “Kürt” kelimesini yazdigi için hapse atilan gazetecileri hatirlayalim.

    Özetle travma üstüne travma yasamis bir toplumuz. Birinci dünya savasindan önce baslayan toprak kayiplari, çerkes, bosnak, vs uzaktaki Müslümanlarin kaçarak anadoluya siginmasi, 1915 felaketi, ardindan anadolunun isgali vs. Demek istedigim sürekli dedelerimiz ve babalarimiz savastilar. Topraklarini, köylerini kaybettiler. Utanç ve intikam duygulari içinde her meseleyi siddet kullanarak çözmeye çalistilar. Ardindan darbeler, soguk savas…

    Gerek tarihten gelen felaketler gerek darbeler bizi konusMAyan, dövüsen bir toplum yapti. Bu sebeple yeniden normallesmemiz, insanlasmamiz gerekiyor. Bakin bu kusurlar “islamci” ekip için de geçerlidir. Hala bir sürü “dindar” vb geçinen yazar kan dökmekten bahseder. Filistin vb söz konusu oldu mu “sözün bittigi yer” diye baslik atarlar. Bütün bunlar düsünme kapasitesini yitirmis insanlarin davranisi. Tepki veriyorlar, “kirmizi çizgileri” var. Bu aslinda çok aptalca. Yani “ben bir makineyim / hayvanim, tepki veririm” demek oluyor. Oysa insan ayni dis etki karsisinda iki farkli davranis sergileyebilir. çünkü akillidir, ögrenir.

    Mesela PKK’ya önce siddetle cevap verirsiniz. Bakarsiniz ki adamlar güçleniyor. O zaman adalet sistemini, polis siddetini vb sorgularsiniz. Yani “sözün bitti yer” yoktur, kirmizi çizgi yoktur. Baris için ne gerekli? diye sorarsiniz sürekli.

    sola geri dönecek olursak… “akilli solcularin” iyi isler yaptiklarini söyledik. Isçi haklari vb. Dogru. Ancak artik bu aidiyet tasavvurunu da terk etmek gerek. Kürt asilli isçi kadinlar 3 degisik dernekten yardim mi istesinler? yoksa HER iNSAN DiGER BÜTÜN iNSANLARIN dertlerine çare mi arasin?

    cümlem güzel olmadi ama siz anlarsiniz 🙂

    Akilli solcularin güçlenmesine ENGEL OLAN faktörlerden biri isçi haklarina odaklanmalari. çünkü onlar bile toplumu “proleter/burjuva” diye görüyor.

    oysa köyünde arazisi olan ve yilda bir kaç kez bundan rant yiyen isçiler çok. Adamin maasi az çok yetiyor. Bir de Giresun’da findik bahçesi var. Abisi ilgileniyor. Ürün satilinca belki bir iki maas kadar eline toplu para geçiyor.

    Simdi devlet zenginlerden para alip fakirlere verecem diye arazi vergilerini arttirirsa ya da ne bileyim KDV benzeri ticaret vergisi uygularsa bizim proleter findikçi zarar eder. Adamin bir de oglu olsun mesela. Okuyor, mühendis olacak. Belki findik bahçesini satip istanbulda bir soguk demir atölyesi açarlar? Ne oldu?

    Genel olarak solcularin görmekte zorluk çektigi seylerden biri bu: Toplum çok karmasik. iki farkli canli türü gibi proleter ve burjuva yok. Üstelik hayat uzun. insan 4-5 kez sinif degistirebilir. Bu sebeple sol hayata uygun projeler gelistirebilmeli. Gerçekçi, akla uygun, halkin beklentilerine cevap veren projeler. Haaa, belki artik sol olmaktan çikar? olabilir. Ama sizin son yorumununuzun basinda ifade ettiginiz gibi ideolojik körlükleri terk etme zamani artik. Soguk savastan kalma fikirlerle sol ilerlemiyor.

    Evet… tembellik konusundaki hassasiyetinize sevindim 🙂

    Etrafinizdaki “akilli solcular” ile okuma gruplari kurabilirsiniz. Sadece solcu olmasi da sart degil. Siyaset felsefesinin temel eserlerini 5-6 arkadas ayni haftalarda okuyup aranizda tartisabilirsiniz. Bunlardan bir sentez çikarir ve “sol ve Locke liberalizmi” gibi bir baslikla 8-10 sayfalik bir makale yazabilirseniz çok güzel olur. Ibn Haldun, Marx, Adam Smith, …

    Fakat belki en ilginç iki çalisma sunlar olur Türkiye Solu açisindan:

    Endoktrinasyon (Serdar Kaya)
    Ölümcül Kimlikler (Amin Maalouf)

    Böyle özenli bir çalisma hele ki seri biçimde yapilirsa seve seve yayina gireriz. Mesela her ay bir kitap ve/veya yazar. Sol Okuma Grubu gibi bir dosya ismiyle gireriz. çok ilginç olur.

    Adam Smith’in yazdigi “Wealth of Nations” çok bilinir ama aslinda bir de “Moral sentiments” vardir etik sorgulama yapan. Bu bilinmez meselâ. Bunun gibi liberal, komünist, Müslüman alimlerin siyasî eserleri okunabilir. Nizam Al Mulk, Farabi,…

    Hem de sizin ekibiniz fikren çok güçlenir farz edelim 2 sene yapmis olsaniz ayda 2 kitaptan 48-50 kitap / filozof yapar. Bakalim “tembellik/çaliskanlik” ekseninde Türk solu imtihani geçebilecek mi? 🙂

    Artik Komünizmin ya da Islam’in zaferi için ölme/öldürme devri kapandi. Artik güzel bir Türkiye için yasamak zamanidir diye düsünüyorum. Fikirler çatissin insanlarin yerine. Söz bitmedikçe umur kesilmez, bir mutabakat bulunur degil mi?

    Dostlukla

  7. Yazan:durhat Tarih: Haz 1, 2011 | Reply

    Endoktrinasyon (Serdar Kaya)
    Ölümcül Kimlikler (Amin Maalouf)

    Hatırlattığınız iyi oldu bu kitapları.Bugün Solda beklenen dönüşümün gerçekleşmemesinin önemli bir nedeni de okuma alışkanlığının oldukça sınırlı kalmasına bağlıyorum.Gençlik yıllarımdan hatırlıyorum,devrimci yani solcu olarak kendini ifade edenlerin ekseriyeti Marxizm’i doğrulayan veya Marxizmi rehber edinmiş liderlerin kitaplarını okurlardı.Başta Marx,Engels olmak üzere Lenin’nin,Mao’nun Kominist ideolojiye dair notlarından derlenen kitaplar revaçtaydı.Bunun dışında yayımlanmaya değer olmayan Stalin’nin Politbüro ve Komünist parti üzerine çektiği nutukların yer aldığı broşürler,yer yer de Che Guevara,Ho Şi Minh gibi liderlerin efsneleştirildiği kitaplar.Özetle Komünizmin koşulsuz kabullendiği ve yüceltildiği prapaganda amaçlı kitaplar dışında alternatif okumalar pek yapılmazdı.
    Kendimden biliyorum bunu.Kitaplığımda kırmızı,turuncu kapaklarıyla bunlardan olurdu hep.Gazete olarak da Cumhuriyet okurdum,bir de sol örgütlerin yayın organlarını.
    Dolayısıyla dünyada ne oluyor ne bitiyor,Marxizm ne tür sonuçlar getirdi gibi sorgulamalara pek aldırış etmez bir dine inanır gibi Komünizmin tek doğru olduğuna inanmıştım.Çünkü dünyaya sadece bu pencereden bakıyordum,gerisi anlamsız ve safsataydı!Belki bir on-onbeş yıl böyle sürdü.Beynime kazınmış ve amentü haline gelmiş bu kalıplardan kurtulmak öyle kolay değildi.Anlayacağınız kazın ayağının öyle olmadığını anlamam için hayatın gerçekleriyle yüzleşmem gerekiyordu.Çünkü cazibesine kapılıp heyacanlandığım o kitaplarda yazılanlarla gerçek hayatın varyantları apayrı şeylerdi.Neyse ki bu gerçekliği 40’lı yaşlarda farkedebildim.Hala da o etkisinde kaldığım dogmaların bilincimden tamamen silinmemiş olduğunu düşünüyorum.Bu bakımdan bazen bugünün genç nesil solculara karşı daha toleranslıyım.Sizin de isabetle değindiğiniz gibi bu coğrafyada savaşların,darbelerin,türlü sorunların gölgesinde tamamlıyoruz ömrümüzü.Acı,intikam,kin ve öfke adeta yaşamımızın birer parçası gibi.Bunlarla kuşatılıyız çünkü.Üzerine medyanın günümüzdeki etki ve gücünü,bu gücün iktidar ve çıkar hesapları üzerine kurulu hakimiyetini koyun.Sanırım böylesi karmaşık ilişki ağı içinde beklediğimiz bir bilinç değişiminin hiç de kolay olmadığı anlaşılacaktır.
    Neyse kitaplara dönelim.Yukarda önerdiğiniz iki kitabı da okudum.Ölümcül Kimlikler hakikatten kimlik/aidiyet hissinin insan ruhunda yarattığı buhranlar ve bunun yol açtığı toplumsal gerçeklik açısındaan okunmaya değer.Amin Maalouf,kendisi de göçmen kökenli olması hasebiyle kimliklerin nasıl da birer drama dönüşme potansiyeli taşıdığını son derece içten yani yaşayarak oya gibi işlemiş.Aynı şekilde Serdar Kaya’nın Endoktirinasyon’u da eğitim ve tarih okumalarıyla bireyin kendinden/düşüncelerinden vazgeçişinin somut gerçeğini gözler önüne sermiş.
    Ne yalan söyleyeyim diğer müslüman kökenli alim ve düşünürlerin hiç okumadım.Sadece makalerinizde bazen bu şahsiyetlerin eserlerinden alıntı yaptığınız bölümlere aşinayım.Bu da bir eksiklik tabi.Gidermeye çalışacağım.En azından Batılı düşünerlere paralel olarak okunması durumunda belki hala takılıp kaldığım bazı noktaları aşma şansım doğacak.Tabi henüz okumadığım düşünürlere dair söyleyeceğim fazla bir şey yok.Ancak hazır konu açılmışken,Markxizmin eleştirisi olsun,toplumbilim ve psikolojik evrim konuları olsun,bunun en doğru tahlilini Erich Fromm’un yapıtlarında görmek mümkün.Marx’ın İnsan Anlayışı,Özgürlükten Kaçış,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları…sadece hatıladıklarım.
    Şunu da ekleyeyim,insanın nesneleştirilmesi/şeyleştirilmesi,insanın eşyayla ilişkisi;para,statü,kariyer gibi insanın peşinden sürüklenerek gerçek özünden kopuşu,madde tapınmacılığı vs ilşkin kaleme aldığınız makalelerde bu yazarla benzer bir iz sürdüğünüzü düşünüyorum.Saptamalar,sepep sonuç ilişkileri çok benzer,sadece teffekürde bazı nüans farkları olduğunu düşünüyorum.Özcesi,insanın kendi özgürlüğünden kaçışı ve tutsaklığa kendini hapsedişinin öyküsü aslında bir.

    Teşekkür ediyorum,feyz aldığım keyifli bir sohbet oldu.Ve söz,en yakın zamanda İslam düşünürlerinin kaleminden de okumaya çalışacağım insanın özünü kaybedişinin hikayesini.Eminim insanı kuşatan,zihnini bulandıran,dış dünyanın göz kamaştıran aldatıcılığı,tüketim toplumu ve bunun yol açtığı yanılsamaları… farklı kalemlerden okumak bu anlamda daha aydınlatıcı ve ufuk açıcı olacaktır.
    Saygı ve selamlarımla.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Tem 1, 2011: YAKINDA:Jean-Paul Sartre neden yalan söyledi? : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin