RSS Feed for This Post

Atatürk’ün partisi! Ne yaptın bize?

“1942’de Kayseri’de okuyordum. Bizi silah altına alıp Çukur Cami’ye sevk ettiler. O camide tam 7 gece yattık. Oradan İstanbul’a sevk ettiler. İstanbul’da nerede kaldık, biliyor musun? Sultanahmet Camii’nde. Camileri at ahırı, ambar, depo dahi yaptılar. Hepsi askeriyenin işgali altındaydı. Diyarbakır’da bir Ulucami vardır. İnönü devriydi, Ramazan’dan önce içerisine beş on tane sandık attılar, ambar diye kapattılar. Millet çok müracaat etti, “Nerede namaz kılalım?” dediler. Gelen cevap, “Evlerinde kılsınlar.” oldu.

Hangi birini söyleyeyim evladım, hangi birini söyleyeyim! Diyarbakır’da bir gün kalkıyor ki halk, Dağkapısı’ndan Mardinkapısı’na kadar hep idam sehpaları kurulmuş. O insanlar Diyarbakır ve havalisinin ilim adamları, şeyhleri, alimleri…

Böyle bir sahneyi ben gözlerimle gördüm. Biz Haniliyiz, bir gün dellal çağırdı: 14 eşkıya yakalanmış, başları kesilmiş, jandarmaların süngülerinde getirilip Ulucami’nin cağlarına (demirlerine) asacaklar. Hani halkı toplandı. Caminin önünde bekliyoruz. O zamanlar 8-10 yaşlarında bir çocuğum. Hakikaten 14 jandarma geldi. Süngülerinde kesilmiş birer insan başı. Getirdiler, caminin cağlarına taktılar. Millet dehşet içinde seyrediyor. Yanımda da iki kişi konuşuyor. Birisi “Ne eşkıyası yahu?” dedi, “Şu baş filan alimin, şu baş filan şeyhin, şu filan memleketin ağası, şu filan diyarın meşhur insanı…” Meğer hepsini tanıyorlarmış.”

[…]

Böylece 1927’yi takip eden 23 yılda yüzlerce cami ibadete kapatılmıştı. Hatta II. Dünya Savaşı bahane edilerek devlet camilere el koyacak ve askeriyenin emrine verecektir. Kimisi buğday deposu olarak, kimisi asker alma dairesi, kimisi de askeriyenin atları için ahır olarak kullanılacaktır.

Başbakan Erdoğan, konuşmasında 4 Mart 1949 tarihli Bakanlar Kurulu kararında “Bolu’daki Karakadı Camii’nin bakım ve onarım giderleri devlet bütçesinden karşılanmak şartıyla kitaplık olarak kullanılmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı’na devrinin kararlaştırıldığının” yazılı olduğunu söylemiş, “Böylece CHP’nin camileri kapattığı, camilerin ahır olarak kullanıldığı belgelenmiştir.” demişti. Yara bir tane değil ki.

Çocukluğum Bursa’da geçti. Heykel’de, Kafkas Pastanesi’nin az yukarısındaki Karaşeyh Camii hayatımda tanıdığım ilk çocuk kütüphanesiydi. Tek Parti devrinde Bursa’da kapatılan ve ev, dükkan, depo vs. yapılan camileri öğrenmek isteyenler Kâzım Baykal’ın “Bursa ve Anıtları” adlı eserine bakabilirler. Heykel Meydanı’nda bulunan sapasağlam Sarı Cami’nin 1939’da “kör kazma”yla yıktırılışının hazin hikâyesini günün birinde anlatırım nasipse.

Bursa’da 1939’lara kadar ayakta duran Sarı Abdullah Camii’nin yıkılmadan önceki bir fotoğrafı. Acaba birileri Cumhuriyet’le özdeşleşen bir meydanda Osmanlı kokan bir caminin varlığından rahatsız mı oldu?

Bu arada halkımızın camiler kapanmasın diye nasıl canla başla çabaladığını şu örnekten daha vurucu bir şekilde ortaya koyamazdım herhalde: Torunu Gürbüz Işık’ın verdiği bilgiye göre Bulgaristan muhacirlerinden Hafız Ahmed adlı imam, emekli olduktan sonra sırf camiler kapanmasın diye Bursa’daki Bitpazarı ve Davutkadı camilerinde birden fahri imamlık görevini üstlenmiş ve ölene kadar da bunun için koşturup durmuştu. O devirde imamların, camileri kadro dışı bırakılıp kapatılmasın diye tanıdıklarına haber göndererek ara sıra da olsa camiye gelmelerini rica ettiklerini bilenler biliyor.

İstanbul, Bursa tamam da, Anadolu’nun diğer şehirlerindeki durumdan da biraz bahsetseniz, dediğinizi duyar gibi oldum. Anadolu zaten büyük bir yaradır ki, hâlâ kanar içimizde.

Kendisi halen Elazığ’da yaşayan yaşlı bir hocaefendi (ismi bende mahfuz) ile yaptığımız özel bir sohbette anlattıkları birer belge değerindedir. Sohbetimizin bir yerinde şu dehşet verici hatıralarını yeniden yaşarcasına anlatmıştı:

“1942’de Kayseri’de okuyordum. Bizi silah altına alıp Çukur Cami’ye sevk ettiler. O camide tam 7 gece yattık. Oradan İstanbul’a sevk ettiler. İstanbul’da nerede kaldık, biliyor musun? Sultanahmet Camii’nde. Camileri at ahırı, ambar, depo dahi yaptılar. Hepsi askeriyenin işgali altındaydı. Diyarbakır’da bir Ulucami vardır. İnönü devriydi, Ramazan’dan önce içerisine beş on tane sandık attılar, ambar diye kapattılar. Millet çok müracaat etti, “Nerede namaz kılalım?” dediler. Gelen cevap, “Evlerinde kılsınlar.” oldu.

Hangi birini söyleyeyim evladım, hangi birini söyleyeyim! Diyarbakır’da bir gün kalkıyor ki halk, Dağkapısı’ndan Mardinkapısı’na kadar hep idam sehpaları kurulmuş. O insanlar Diyarbakır ve havalisinin ilim adamları, şeyhleri, alimleri…

Böyle bir sahneyi ben gözlerimle gördüm. Biz Haniliyiz, bir gün dellal çağırdı: 14 eşkıya yakalanmış, başları kesilmiş, jandarmaların süngülerinde getirilip Ulucami’nin cağlarına (demirlerine) asacaklar. Hani halkı toplandı. Caminin önünde bekliyoruz. O zamanlar 8-10 yaşlarında bir çocuğum. Hakikaten 14 jandarma geldi. Süngülerinde kesilmiş birer insan başı. Getirdiler, caminin cağlarına taktılar. Millet dehşet içinde seyrediyor. Yanımda da iki kişi konuşuyor. Birisi “Ne eşkıyası yahu?” dedi, “Şu baş filan alimin, şu baş filan şeyhin, şu filan memleketin ağası, şu filan diyarın meşhur insanı…” Meğer hepsini tanıyorlarmış.”

Anlaşılan, cami avluları o zaman halkı tehdit etmek için kullanılıyormuş. “Peki camileri yeniden kim açtı?” diye soruyoruz kendisine. Cevabı tereddütsüz “rahmetli Menderes” oluyor. “Müslüman insandı Menderes. Dine hizmet etmek isteyen bir insandı. Onun için idam ettiler ya zaten.”

Ya 1935’te Muş’ta dinamitle havaya uçurulan Murad Paşa Camii? Görgü tanığı Sıddık Çeşmidil yıllar önce “Sebil” dergisine şöyle yazmış hatırasını (12 Mart 1976): “Dellal yarım saat sonra caminin yıkılacağını haber verdi. Dinamitlenen minarenin, ekseni etrafında son zikrini yaparcasına daireler çizerek cami harabesinin üzerine uzanışını elemle, biraz da utanarak seyrediyorduk.”

Hangi birini anlatayım sevgili okur, hangi birini anlatayım? (Mustafa Armağan)

.
…Kemalcilik ve Atatürkizm üzerine e-kitap…

 

Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasaktı. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyordu. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyordu. Rumların ruhban okulları özgür değildi. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyordu. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyordu. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, daha yeni geri verildi. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.  

Kadın hakları ve Kemalizm

“Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi. Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ? “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak” Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış: “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir…Buradan indirebilirsiniz. 

Trackback URL

  1. 10 Yorum

  2. Yazan:Dogan Tarih: May 22, 2011 | Reply

    -1922 yılında Bakanlar Kurulu’nun ilk toplantısında konuşan Atatürk, Yunan çekilişi sırasında birkaç bin caminin yakılıp yıkıldığını belirtmiş ve “Bu camileri yenilemek görevimizdir. Bu hizmeti nutuk atmadan, gösterişe kaçmadan, siyasete alet etmeden yerine getirelim.” demiştir.(1)

    -7 Aralık 1925 tarihli bir kanuna göre, Niğde’nin Fertek Köyü’ndeki bir kilisenin camiye çevrilmesine karar verilmiştir.

    – 18 Mart 1933 tarihli bir kanuna göre de Edirne’deki üç şerefeli camiinin sıva tamirinin yapılması kararlaştırılmıştır.(2)

    – Atatürk’ün çizdiği, “İdeal Cumhuriyet Köyü’nün” tam merkezinde bir de camiye yer verilmiştir. Atatürk, çizdiği projede 22 numarayla gösterdiği camiyi, köy hamamı ve etüv makinesinin hemen yanına yerleştirmiştir.(3)

    – Atatürk, çıkan büyük bir kasırgada hasar gören Edirne Selimiye Camii’nin onarılması için ödenek göndermiştir.(4)

    – Atatürk, 1930 yılında, Eskişehir’in Mihaliscık Köyü’ne cami yapımı için beş bin lira göndermiştir.(5)

    Atatürk, sadece Türkiye’deki değil yurt dışındaki camilerle de ilgilenmiştir. 1919’da başlanıp 1926’da tamamlanan Paris Camii’ne yardım yapanlar arasında Atatürk de vardır. Paris Camii’nde büyük emekleri olan Bencheikh El Hocine Abbas “Mustafa Kemal Atatürk’ün de Paris Camii’nde izleri bulunduğunu” ifade etmiştir. Şeyh Hamza Ebubekir’in, Bencheikh El Hocine Abbas’a anlattıklarına göre: Mustafa Kemal Atatürk, Abdülhamid’in ölümünden sonra 1938 yılına kadar her yıl Paris Camii’ne “bizim de çorbada tuzumuz bulunsun” diye, birkaç bin frank para göndermiştir. Atatürk’ün ölümünden sonra bu yardım kesilmiştir.

    (1) Turgut Özakman, Cumhuriyet, II. Kitap, s.15

    (2) Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden nakleden Meydan, age, s.656.

    (3) A. Afet İnan, Devletçilik İlkesi, (İlk baskı 1937) Ankara, 1972, ek 7.

    (4) Abdurrahman Kasapoğlu, Atatürk’ün Kur’an Kültürü, İstanbul, 2006, s.390.

    (5) Ali Metin Çavuş’tan nakleden Yurdakul Yurdakul, Atatürk’ten Hiç Yayınlanmamış Anılar, İstanbul, 2005, s.156.

    Sonuç: Algıda seçicilik…

  3. Yazan:logic Tarih: May 22, 2011 | Reply

    Sonuç: Algıda seçicilik…

    Bunlar da var diyorsunuz… Eee ? Yapılan faşistlikleri, İslam düşmanlığını unutturuyor mu bunlar ? Kur’an yakmalar, Tarikat kapatmalar, Müslümanlara eziyetler ?

    Pardon, bunlar sizin algılamanıza girmiyor sanırım 🙂 Kılavuzu Özakman olanın, burnu…

  4. Yazan:Dogan Tarih: May 23, 2011 | Reply

    O kadar kaynaktan sirf Ozakman’i gormekte ”algida secicilik” sanirim. Yaziyi okuduysaniz Mustafa Armagan’in kaynak belirtmeden, belgesiz ”konustugum bir kisi bana bunlari bunlari dedi” demekten oteye gidemedigini gorursunuz.

    Bir de kollugun abukluklarindandan Cumhurbaskan’i dogrudan sorumlu tutulamaz. Kolluk kuvvetleri ya da ordular bazen insan haklari ihlalleri yapabilir, yapiyor, herhangi bir Cumhurbaskani ya da partinin emri olmadan. Velev ki Armagan’in iddialari dogruysa diye soyluyorum.

  5. Yazan:logic Tarih: May 23, 2011 | Reply

    O kadar kaynaktan sirf Ozakman’i gormekte ”algida secicilik” sanirim. Yaziyi okuduysaniz Mustafa Armagan’in kaynak belirtmeden, belgesiz ”konustugum bir kisi bana bunlari bunlari dedi” demekten oteye gidemedigini gorursunuz.

    Mustafa Armağan benim referans aldığım bir adam değil. Söylediklerimi ondan öğrenmiş değilim.

    Bir de kollugun abukluklarindandan Cumhurbaskan’i dogrudan sorumlu tutulamaz. Kolluk kuvvetleri ya da ordular bazen insan haklari ihlalleri yapabilir, yapiyor, herhangi bir Cumhurbaskani ya da partinin emri olmadan. Velev ki Armagan’in iddialari dogruysa diye soyluyorum.

    Yahu diğerlerini geçtim, tarikatları askerler kafalarına göre kapatmadı heralde ?

  6. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: May 23, 2011 | Reply

    Yav Doğan Kardeşim merakımdan soruyorum; bahsi geçen Paris’teki camide de, ibadet dili ve ezan dili Türkçe miydi? Yoksa Fransızcayı mı uygun görmüşler? Bu konuda beni bir aydınlatır mısınız? Ne biliyim belki oralara da çağdaşlık ve reform götürmüşüzdür!

  7. Yazan:selim bayar Tarih: May 24, 2011 | Reply

    aynı olaylar kütahya da da olmuş. Dedem anlattı, şu an şehrin en meşhur camilerinden olan Karagöz camiinde 40lı yıllarda yarım metre uzunluğunda ot büyürmüş kilitli kapısının önünde. Gözleriyle görmüş.

  8. Yazan:woozy Tarih: Ara 7, 2012 | Reply

    xxxxx siz neyin kafasını yaşıyonuz xxxxx ülkeyi satan adammı daha hayırlı camiyi kışla yapanmı hadi lan fotoğraflarını gösterin nereleri ahır yapılmış ulan dedeleriniz öcü var dese xxxxx ulan hala bu muhabbetlere xxxxxxx

  9. Yazan:Muhammed akif Tarih: May 3, 2015 | Reply

    Tokat Niksar’da yaşıyorum Niksar Ulu Camiinde hala o günleri hatırlatan ahır demirlikleri duruyor. Yüzlerce örnek var böyle. Boş konuşma. Eleştirmen gereken yer şurası,bunun emrini kim verdi kardeşim kim? Net belgeyi koy önümüze! Hükümetteki İnönü şerefsizi mi yoksa hayatla bağlantısı sıfıra düşmekte olan Kemal paşa mı?

  10. Yazan:hakan Tarih: Ara 8, 2012 | Reply

    http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/category/m-kemal-ataturk/page/29/
    belge isteyen konuşma özürlülere.

  11. Yazan:Masanadahamata Tarih: May 3, 2015 | Reply

    M. Kemal hakkında tartışmaya lüzum yoktur. İslamiyete, milliyete ve insaniyete aykırı kodlara haiz malum rejim, malum rejimin banisi ve bütün nizamı yıkılmaya mahkumdur, er veyahut geç yıkılacaktır. Yıkılmadığı müddetçe bu millet arzuladığı ve hak ettiği konuma yükselemeyecek, insaniyetsiz, İslamiyetsiz ve milliyetsiz olarak kalmaya devam edecektir. Bizler bu rejim yıkıldıktan sonra kuracağımız yeni rejimin kodlarını oluşturmakla meşgul olmalıyız. Yani bizler karada gemilerimizi yapmakla meşgul olmalıyız, Allah denizi ayağımıza elbet getirecektir.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Haz 19, 2011: Son 60 günde en çok paylaşılanlar : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin