RSS Feed for This Post

Evet, bu koroya iştirak etmeyeceğiz…

Ergenekon davası soruşturmalarında gazetecilerin tutuklanması, medyada kuvvetli bir rüzgâr estirdi. Basın özgürlüğü adına, herkesin sesini kısmaya yönelik gürültü çıkaran bir koro oluştu. Öyle ki, Türkiye’de, devlet içindeki hukuk dışı yapıların üzerine gidilmesi için baştan beri yüreğini ortaya koyanlarda bile bir yalpalama var.

 Vesayet varsa medyası vardır. Darbeci varsa, gazetesi, gazetecileri vardır. 28 Şubat sürecinde, general telefonu ile üç gazetenin aynı manşeti atmasını unutalım mı? Bugün, Ergenekon davasını sulandıran, bulandıran, müthiş bir dayanışma sergileyen medya organizasyonu, onun için beni hiç şaşırtmıyor…

Yargısız infazlardan en çok bizim mahallede yaşayanlar çekti. Çektirenlerin başında da, bugün, “yargısız infazlara hayır” korosunun en önde gidenleri var. Suçsuz olduğu halde katil gibi, eşkıya gibi gösterilmek, cüzzamlı muamelesi görmek ne demek, en iyi biz biliyoruz. TAMAMI

Trackback URL

  1. 16 Yorum

  2. Yazan:Tayfun Korkut Tarih: Mar 11, 2011 | Reply

    Merhametlerinden maraz doğabilir.

    Insanin en zayif noktasidir bu. Insanlarin merhamet duygularini somurup, bundan nemalanmak isteyenler cok Turkiye’de. Bazi durumlarda rasyonaliteyi, realizmi korumakta buyuk fayda var.

    Bunlar acaba gazetecilik faaliyetlerinden dolayi mi yakalanmislar ki, AB, 2010 ilerleme raporunda bu konuya bu kadar genis vermis? Butun bunlar Kemal Kilicdaroglu’nun gidip Avrupa’da sagda solda aglamasi sonucu olmustur. Turkiye, o kadar reel sorunu varken, bu sanal sorunla ugrasmak zorunda birakilmistir AB ilerleme raporu yuzunden. CHP’nin su ulkeye zerre kadar faydasi yok, bari golge yapmasalar, zarar vermeseler, baska ihsan istemez.

  3. Yazan:ali duman Tarih: Mar 12, 2011 | Reply

    hatırlarsanız daha iddianame yazılmamışken malum bu darbesever “ergenekonun şakıyan bülbülleri” koro halinde iddianamenin gecikmesini sorun yapmışlardı, iddianame açıklanınca bu kez hasretle (!) bekledikleri iddianamenin adını bile etmediler, içeriğine ise hiç girmediler, içerik adına cımbızla buldukları luzumsuz olabilecek telefon dinlemelerini magazin tatında! işleyip durdular.

    savunmalar başladı, dereden tepeden, topraktan denizden çıkan bombalar, silahlar, lawlar unutturuluverdi, sanık sıfatlı bu zatlar mahkemeye andersondan masallar anlatmaya, türbünlere oynamaya başladı. bugüne dek kendilerine yöneltilen suçlamalara dair tek bir cevap vermiş değiller, sıkıştıkları yerde “odama/bilgisayarıma polis yerleştirmiş”, “haberim yok”, “tanımam” gibi absürd savunmalar yaptılar.

    ergenekoncu şakıyan bülbüllerin sürekli vurguladıkları “ETÖ diye bir örgütün varlığı kanıtlanmış değil” kararlılığı, bu konudaki ortak davranış tarzları, ortak dilleri, tutumları bile bir ÖRGÜTLÜLÜĞÜN kanıtıdır, hala planlar yapmakta, uygulamaya koymakta ve örgütlülüklerini icra etmektedirler. Son örneği ise doğu perinçek yetiştirmesi komplocu soner yalçın’da çıkan “ulusal medya 2010” planıdır. Pek tabiki onu da! hackerlerin yerleştirdiği(!) sahibince ifade edilmiştir, ne hikmetse bu hackerler da hep bunları bulmaktadır(!)

    malum şebekenin bülbülleri tarafından ergenekon savcıları LİNÇ EDİLMEK İSTENİLMEKTEDİR, elleri kolları bağlı olan savcılara saldırılar sistematik ve örgütlü bir şekilde arttırılmıştır, bunun sonucudur ki savcı açıklama yapmak zorunda bırakılmıştır, şayet bu cesur savcılara gereken destek verilmez ise cumhuriyet tarihinin en önemli davaları akamete uğratılacaktır. Kurban verilenlerin bir esamasi yoktur, zira onlar zaten kurban olmaya gönüllü olmuşlardır, esas komplo SAVCILARIN ve MAHKEMENİN linç edilmesine dairdir, asıl büyük komplo budur, bunu görmek gerekir.

    şunu unutmayalım ki; ergenekon karşıtları (halk) örgütlü değildir, ancak ne var ki kökü çok derinlere inen karşımızdaki bu malum “halk düşmanı” devasa oluşum örgütlüdür ve örgütlü olarak faaliyetine devam etmektedir. üstelik te mücadelesi için her yolu mübah görmektedir.

  4. Yazan:qemal Tarih: Mar 13, 2011 | Reply

    Öyle ki, Türkiye’de, devlet içindeki hukuk dışı yapıların üzerine gidilmesi için baştan beri yüreğini ortaya koyanlarda bile bir yalpalama var.

    Hrant Dink 2007’de öldürüldü. Onun öldürümesi ardındaki devlet parmağını ortaya çıkarmaya çalışmış Nedim Şener tutklandı. Acaba yukarıdaki metini Nedim Şener için mi yazdınız?

  5. Yazan:ali duman Tarih: Mar 13, 2011 | Reply

    KCK davasında savunma hakkı katlediliyor, insanlara ana dilde savunma hakkı tanınmıyor,

    dev-yol, dev-sol davaları 30 yıl sürdü, iddianameleri ise 3-4 yılda yazıldı, alçak ve sahte medya tarafından bir kez olsun haber konusu dahil yapılmadı.

    onlarca kürt ya da sol örgüt üyesi ölümcül hasta mahkum var, kalan ömürlerini dışarıda geçirebilmeleri en doğal hakları, yine bu sahte ve iki yüzlü medya tarafından bir kez dahi gündeme getirilmiyorlar.

    ülkedeki hiç bir cezaevinin koşulları silivrideki gibi olanaklara sahip değil, diğer cezaevi mahkumları kunta-kinte koşullarında cezalarını çekmekteler, bir kez dahi gündeme getirilmemektedir.

    içeride iddianamesinin yazılmasını bekleyen birçok kürt gazeteci var, sahte merkez medyadan tısssssss bile çıkmıyor.

    hükümlü sayısından çok, tutuklu var, bu hep böyleydi, ancak ne hikmetse ilk kez ergenkonla birlikte hatalı olduğu anlaşıldı.

    17 yaşında devrimciler bayrak gibi asıldı, bu denli gündemi işgal etmedi.

    mehmet ağar-necdet menzir-hanefi avcı’larla bin yargısız infazlar/operasyonlar yapıldı, devrimcilerin evlerine mermiler bombalar yağdırıldı, gündem dahi olmadı, ancak ne hikmetse bu zevatın sabah 5’te gözaltına alınmaları dahi sorun teşkil ediyor, kırmızı halı sermek mi gerek, bilemiyorum.

    örnekleri artırmak mümkün…..

    bu ergenekon’dan yargılananların farkı nereden geliyor, onlar daha fazla “eşit” yurtaşlar mı oluyorlar? bu ergenekonseverliğin nedeni nedir?

    bu ergenokonseverlik yüzünden toplum kutuplaştı, kutuplaştırıldı. Üstelik bu ergenekon sonrası cinayetler katliamlar ise ne hikmetse durdu…bir tesadüf olsa gerek, kimbilebilir ki?

    hiç farkında değiller ama bu İKİ YÜZLÜLÜK mide bulandırıcı hal almaya başladı.

    çeteci kemalist ise bırakalım
    hortumcu kemalist ise bırakalım (malum tek bir banka soyguncusu dahi içeride değil)
    katil kemalist ise bırakalım
    cumhurbaşkanını yeğeni banka hortumladı (ne de olsa kemalist, serbest)
    tak bir kemalist maske her yol serbest, yeter ki maskeyi kılıfı iyi uydur, statüko ile balans ayarını iyi yap.
    düne kadar böyleydi de, bundan sonra nereye kadar?????

    herkes sabırla bekleyecek, savcı ve mahkeme işini yapacak, hiç olmazsa iddianame beklenecek.

    italya’da gladyo ve temiz eller operasyonunda 10bin kişi yargılandı, devlet başkanı, bakanalar yargılandı, mahkum edildi, tek bir çatlak ses çıkmadı, tek bir sulandırma, bulandırma yapılmadı, mahkemenin yargılamasına saygı duyuldu, yardımcı olundu, işte o yüzden o İtalya, biz Türkiye’yiz. Onbin kişinin yargılanması sorun olmuyor, birkaç yüz kişi için fırtına kopartılıyor, peki o halde bu ülkenin GLADYO’su nasıl tasfiye edilecek, soğuk savaş bitti, SSCB çöktü, bir faşist yapılanma olan nato ve abd ürünü gladyo ile yaşamak zorunda mıyız?

    şayet savcı ve mahkemelere güvenilmeyecekse, hukuk sistemini toptan iptal edelim gitsin…

    o durumda devlet olmaya da gerek yok, onu da mı iptal edeceğiz?

  6. Yazan:azsc Tarih: Mar 15, 2011 | Reply

    Etmeyin… Kinin bayraktarlığını yapın, yüzde kırkaltı düşmanlığına devam edin, kendinizi ayırmaya devam edin. Yeni Madımaklara, Kahramanmaraşlara, Çorumlara yol açın. Haberalların kanına girin, kana doymayan kindar dindarlığınıza devam edin. Sizi bu ayakta tutuyor. Nasılsa aradan on onbeş sene geçtikten sonra biz yapmadık, karanlık güçler bize yaptırdı diye ağlarsınız, suçu başkasına atmanın bir yolunu bulursunuz. Elleriniz bu kadar kanlı iken kim, size niye güvensin.

  7. Yazan:aziz yılmaz Tarih: Mar 15, 2011 | Reply

    Evet,gerçek şu ki,hakkı hukuku adaleti sadece Ergenekon zanlılarıyla hatırlayan bir koro var ülkede.Elbette bu koroya katılmamak gerek.Ancak-Ergenekon davası çerçevesinde- işleyen hukuki sürece dair her eleştiriyi de bu “koroya iştirak” edilmesi olarak değerlendirilmesinin de çok sağlıklı bir tutum olduğunu düşünmüyorum.Düşünmüyorum çünkü bu yönde temellenen her itirazın illa ki Ergenekon avukatlığı/yanlılığına çıkacak diye bir kural yoktur.İstisnalar olabilir,asla ihtimal dışı değildir.Dolayısıyla Ergenekona üye olmaktan-veya Ergenekonla ilişkisi olduğu şüphesiyle-yargılananların masum/suçsuz olduğu yönünde kişisel kanaat belirtenler bu görüşlerinde yanılabilir.Ancak bu yanılgıya düşmek demek Ergenekoncu olmak/Ergenekona sempati duymak demek değildir.Ve o şekilde anlaşılmamalıdır.
    Basit bir mantık yürütmesiyle konuyu biraz daha açayım.Derin devlet dediğimiz yasa dışı ilişkilerin geçmişi çok daha eskilere dayanır.Susurluk öncesi döneme gitmeye gerek yok,bir kazayla ortaya saçılan gerçekler bile bu ülkede dönen karanlık ilişkilerin boyutunu göstermeye yetiyor.Tabi eşzamanlı sürmekte olan faili meçhuller de cabası.Ardından da malum olduğu üzere bir Şemdinli vakası patlak verdi.Ve en nihayetinde Ergenekon diye bir örgütün varlığından sözedildi,nihayet yargıya taşındı.Şuraya getireceğim:Bu sitede sıradan bir vatandaş olarak dilim döndüğünce adalet talep eden,hukuk devleti talep eden her vicdanlı birey gibi ta devlet içine sızmış bu çürümüşlüğe işaret ettim.Allah şahidimdir ki bunu siyasi tarafgirlik adına,ideolojik saplantılar adına değil sadece insan yaşam ve onuruna verdiğim değerden,adalete olan sonsuz inancımdan yaptım…Bir hesap düşünmedim,körü körüne taraf olmaktan kaçındım.Tabi ben böyle olduğunu düşünüyorum;malum,insan, yaptıklarının doğru olduğuna inanır hep.İnsan doğası gereği böyledir.Muhtemelen gerçekten inandıklarım ile o inandığımı düşündüklerime ulaşma yolundaki duygu düşünce ve davranışlarım arasında türlü çelişki ve açmazlara düşmüş olabilirim.
    Sadede geleyim.Peki benimle birebir yorumlaşan,az çok düşüncelerime aşina olan değerli okur/yazar ve yorumcular yarın bir gün benim Ergenekon davasından yargılanmam durumunda ne diyeceklerdir?Onca paylaştıklarımız hatırına durup bir düşünecekler midir,yoksa “hııım demek herif Ergenekoncuymuş”diye kestirip atacaklar mıdır?Ben;düşüncelerinden feyz aldığım,her paylaşımda kendimi daha çok zenginleştirip çoğalttığım bu güzel insanların bana sahip çıkacaklarına böyle emeller içinde yer alabileceğime ihtimal vermeyeceklerini düşünüyorum.Ha,değerli dostlarımın hakkımdaki pozitif yargıları elbette “suçsuzluk” garantisi teşkil etmez…Pekala suçlu da olabilirim.Lakin bunun kanıtlanacağı merci hukuki yargıdır yani yargı kurumlarıdır.Ve burada atlanmaması gereken şey ise hukuki süreçte/yasal işleyişte de pekala hata ve yanlışların olabileceğidir.Dolayısıyla sevgili Çuvaldız hanım-aklıma ilk siz geldiniz-suçsuzluğuma,Ergenekonla bir bağlantım olmadığına inanıyorsa bu onu “korocu”yapmaz.Yapmamalıdır.
    Tekrar konuya dönecek olursak,sanırım son günlerdeki tartışmalar gazeteci Nedim Şener ile Ahmet Şık’ın Ergenekon üyeliğinden tutuklanmalarıyla alevlendi.Gerçi benzer tartışmalar daha önce de-DD de dahil-pek çok platformda tartışıldı konuşuldu.Bu son tutuklanmalarla doğal olarak “gazetciler hukukun üstünde midir”sorusu merkeze oturdu ve konunun basın özgürlüğü erseninde tartışılmasına yol açtı.Tabi bununla beraber anılan gazetecilerin meslektaşları tarafından savunulduğuna tanık olduk.Sanırım yazıdaki “koro”mecazının konusunu bu tepkiler oluşturuyor.Doğrudur,basın özgürlüğünü bahane ederek Ergenekon denen yapılanmanın varlığını inkar eden,bu örgütü var gücüyle savunup desteklemeye çalışan başta CHP ve ulusalcı medya olmak üzere malum bir kesime gün doğmuştur.Lakin her itirazı da bu çerçevede değerlendirmek hatadır.Tamam,elbette gazeteciler de suç işleyebilir,yasa dışı örgütlere katılmış olabilir ve yargılanabilir.Lakin msumiyet karinesi diye bir şey vardır.Ve demin de dediğim gibi yargı hata ve skandalları hiç yaşanmadı diyemeyiz.Hrant’ın katillerini ortaya çıkarmakta istekli olmayan yargı acaba hangi ülkenin yargısıdır?Bunu savsaklatan,oyalayan,sürüncemede bırakan hükümet ve ona bağlı adalet bakanlığı bu ülkenin asli kurumları değil midir?Ya Şemdinli vakasıyla ayyuka çıkan skandala ne demeli?KCK davasıyla sapla samanın birbirine karıştırıldığı yargının siyasallaşması?…Yani suçsuz yere hiç mi tutuklanmadı insanlar,hiç mi adalet zedelenmedi,hiç mi suçlu insanlar elini kolunu sallayarak topluma karışmadı?Peki bütün bunlara,-azınlkta da olsa-toplumdan itiraz gelmedi mi?Peki adaletten sınıfta kalmış bir sisteme bu gazetecilerin tutuklanmasıyla şüpheyle yaklaşılması neden bu kadar anlaşılmaz ve tuhaf karşılanıyor?
    Toparlıyorum,bu gazetecilerin henüz suçlu olup olmadığı tam olarak kanıtlanmış değildir.Onları duygusal bir yaklaşımla suçsuz ilan etmek ne kadar doğru değilse,otomatikman suçlu olduklarına kesin inanmak da bir o kadar doğru değildir bana göre.Zira şu anda şüphelidirler belki ama yargı süreci devam ettiğine ve kesin hüküm henüz verilmediğine göre kendi kişisel yargılarımızla konuşmak isabetli olmasa gerek.
    Netice itibariyle Ergenekon denen terör örgütü ülkemizde maalesef karmaşık bir önyargı tesis etmiştir.Bu yapılanma hukuki zeminde sorgulanmaya başladığından beri Ergenekon aşağı/Ergenekon yukarı bir refleks oluşmuş durumdadır.Bu refleksin yol açtığı en büyük handikap ise ağzını her açanın ya Ergenekon karşıtı ya da yandaşı şeklinde algılanıyor olmasıdır.Oysa hiçbir şey sanıldığı gibi sadece siyah ve beyazdan ibaret değildir.Evet Egenekon denen bela bu ülkeye çok zarar verdi,vermeye de devam ediyor.Ancak bu gerçeğe karşın Ergenekon bahanesiyle insanların suçsuz yere canının yanmadığı/yanmayacağı sonucu da çıkarılmamalıdır.Zira bu örgütün yapısal varlığı kadar,toplumun her katmanına,devletin tüm kurumlarına işleyen bir zihniyet yerleştiğini de gözardı edilmemelidir.Yani Ergenekon sadece yer altından fışkıran silahlar,darbeler,provokasyonlardan ibaret değildir…Aynı zamanda bir zihniyettir.Adaletin kirli hesaplar uğruna kesintiye uğratılmasıdır,bir takım cekincelerle “denge siyasetinde”diretilmesi,daha derinlere inilememesidir.Keyfiyettir,ayrımcılıktır,kayırmacılıktır,alabildiğine çürümüşlüktür.Bir Albay çıkıyor diyor ki,”o toplu mezarlara insanları ben doldurdum,devlet öyle istedi ben de görevimi yaptım”diyor.Zırhlı Mersedesiyle çekip gidiyor.Hani adalet,hani şeffaflık?Neredeydi bu cesur savcılar,neden bu şahıs kendi ikrar ve beyanıyla suçunu 75 milyonun gözünün içine bakarak itiraf ettiğinde ellini kolunu sallayarak dokunulmazlığın keyfini çıkardığında hakkında hiçbir yasal işlem yaptırılamıyor?12 Eylül işkencecileri deniliyor hani,bugüne kadar işkenceden,kayıplardan yargılanan bir yetkili(yüksek rütbeli asker,vali,emniyet md.vs)suçlarından ötürü yargı karşısına çıkarılabilmiş midir?Çiller’den,Mehmet Ağar’dan,”iyi çocuklar”dan,iyi çocukların hamisi paşalardan hesap soran var mıdır?Peki temiz eller böyle gerçekleşecek,ülke böyle mi demokrasiye,adalete,şeffaflığa kavuşacak?

  8. Yazan:ali duman Tarih: Mar 15, 2011 | Reply

    “…..Haberalların kanına girin, kana doymayan kindar dindarlığınıza devam edin…” (azsc)

    ya hu ne komik bir memlekette yaşıyoruz, ne hikmetse kimse geçmişe dönüp bakmıyor, elbette geçmiş ile kafayı bozmuş değilim, ancak ne var ki, geçmiş ile yüzleşilmiyorsa, hesaplaşılmıyorsa, ucu açık kalmış, eksik kalmış bir durum var demektir orta yerde.

    Haberalların kanına giriliyormuş…pes vallahi pes…

    o haberal ki, 12 eyülül faşist işkencecilerinin ölümüne işkenceye tabi tutulmuş devrimcilere “SAĞLAM” raporu veren, bu konuda mimlenmiş bir hekimdi….

    kanlarına girilenlere bir bakar mısınız? tekmili birden bir kısmı 12 eylülün işkencesi hatta işkencebaşıları, bir diğeri ise işkencelerin aklayıcısı, NE ORGANİZASYON ama.

    hani keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner denilen şey bu olsa gerek.

    ilginç bir durum var, o da “MASUMİYET KARİNESI” denilen hukuksal hak tarihte hiç bu kadar suçluların, yada suçlu olduklarına çok güçlü deliller bulunanların lehine kullanılmamıştır, bu hak hiç bu kadar istismar edilmemiştir.

    MASUMİYET KARİNESINI kalkan gibi kullananlar, karşı tarafı bastırmış durumdalar, iddia edilen zanlılar nasıl ki peşinen suçlu ilan edilemiyorsa, peşinen suçsuz da ilan edilemezler. Zira sırf bu yüzden MAHKEMELER kurulmuştur.

    bir taraf mahkemeye saygı gösterip, sonucu beklerken, ETÖ cephesi ve gönüllü avukatlar ordusu, tutukluların Atatürkçülüklerinden, vatanseverliklerinden dem vurarak bir tarafı İTİBARLAŞTIRIRKEN, diğer taraftan ise sürekli savcı ve mahkemeyi İTİBARSIZLAŞTIRMA gayreti içinde olmaktadırlar, üstelik medyasıyla, bürokrasisiyle, çakma solcularıyla PLANLI ve ÖRGÜTLÜ bir şekilde icra etmektedirler.

    bu yapılan yasalara göre suçtur, mevcut yasalar hiç kimseye savcı(ları) ve mahkemeyi itibarsızlaştırma hakkını vermemektedir.

    geçmişi unutmamak gerek, 17.500 faili meçhul cinayetler, linç girişimleri, katliamlar, banka soygunları, ülkenin birkaç mafya bozuntusundan sorulur hale gelmesi (çakıcı,peker vs. gibi), hirand dink’e, ahmet kayaya yapılanlar, papaz cinayetleri, malatya katliamı (saymakla bitmiyor) karabasan gibiydi, millet olarak sanki bir kabus yaşadık.

    bunların sorumluları kimse elbette hesap vermelidir. zira ciddi bir devlet tüm sorumluları bilir, bilmiyorsa da yazık ki ona devlet olamamış demektir.

  9. Yazan:azsc Tarih: Mar 15, 2011 | Reply

    Ali Dumana

    Akşam akşam güldürdün beni. Hırantın kitabını yazanı içeri attmadın mı? Bir de Hırant diyorsun. Nazi propaganda yöntemlerini kullanan samanyolu/zaman ağzıyla konuşacaksan hiç almayalım.

    Çok gizli belgeler varmış. Hadi canım sende :)) Sorgunun kendisi basına yansıdı, ne sorulduğu ortada, başka bir suç varsa bunları niye soruyor, atar bir köşeye bekletir bunları soruyorsa elinde ciddi bir şey yok demektir

  10. Yazan:ali duman Tarih: Mar 16, 2011 | Reply

    @azsc;

    siz varken mahkemelere ne gerek var, kapatalım gitsin, en doğrusunu siz biliyorsunuz, belgeleri, çıkan bombaları, silahları, lawları, cinayetleri, danıştay baskınını yemiş yutmuşsunuz hepsi de yalan olmalı…

    değil hirant dink’in kitabı, kimin kitabını yazarsa yazsın, dünyanın her yerinde bilgisayarından başbakana ait yasadışı telefon dinleme kayıtları çıkan herkes tutuklanır, sorgulanır, yasalarımızda “nedim şener hariçtir” diye bir şık yok.

    uslübünüz uslüp değil, bir kez bir yorumlama yapmak durumunda kaldım, anlıyorum ki buna pişman olacağım.

    konuyu nereden nereye taşıdınız, hayatınızı suçlamak üzerine kurmuşsunuz, zaman gazetesi nereden çıktı, yoksa sorgulanan o mu?

    bırakın onu bunu suçlamayı, ya da aklamayı, itibarsızların, itibarsızlaştırma gibi bir vasıfları olamaz, bu halk her sandıkta, eline geçen her fırsatta itibarsızlaştırmayı uzmanlık haline getirmişlere dersini verdi, vermeye de devam ediyor.

    suçlu ya da suçlulukları araştırılanları itibarlaştırak, kurtaramazsınız, zira malum biliyor olmasınız ki, yasalar karşısında herkes eşit ve bu ilk kez hayata geçmektedir.

    nedim şener, ahmet şık yada öteki etö sanıkları için gösterdiğiniz titizliği KCK için niye göstermiyorsunuz? 13 yaşında 13 kurşunla öldürülen uğur kaymaz için, ceylan’lar için niye göstermiyorsunuz? ana diliyle savunma dahi yapamayanların “SAVUNMA HAKKI” KUTSAL DEĞİL Mİ? Bu iki yüzlülüğünüz çok fazlasıyla sırıtır hale geldi. 17 Yaşında devrimcileri bayrak gibi ipe çeken kenan evren’in işkencesi subaylarını savunacağız öyle mi? Ya da gerçekleri manüple ederek, sol gösterip sağ vuran avane takımını, mimarlığını perinçek-yalçın küçük-soner yalçın’ın yaptığı “ulusal medya-2010” planıyla görevlendirilenleri savunacağız öyle mi? klavuzu karga olanın burnu b.ktan çıkmazmış, sizin klavuzlarınız malum, bu aktörlerle yolunuz yol değil.

    bir zamanlar ucubelerin yönettiği bu ülkede veli küçük’ün ifadesi bile alınamamıştı, meclis susurluk komisyonuna bile getirilememişti, zira o zamanlar çetenin önünde diz çöken başbakanlar, hükümetler vardı, ergenekon çete dönemi çöktü, şimdilerde ise kaptırdığı kuyruğunu kurtarmaya çalışıyor.

    anlaşılan siz o utanılacak günleri özlemişsiniz, siz koca bir ülkenin çakıcıdan, pekerden sorulduğu günleri özlemişsiniz, bankalar soyulmuyor ya rahatsız olmuşsunuz, fadime şahinli, ali kalkancılı, müslüm gündüzlü senaryolar ile halkı kandıramıyorsunuz ya o günleri çok özlemişsiniz, anlaşılan daha çok özleyeceksiniz, 12 haziranda bir kez daha anlayacaksınız ki, o özlemler geride kaldı.

    siyaseti olmayanın, içi kof olanın başvurduğu bilindik yöntemdir, aynı zamanda faşist bir yöntemdir de;

    dilediğine itibar payesi bağışlayacaksın, dilediğini ise itibarsızlaştıracaksın ve bu halkta bunu yutacak….çok belli yuttuğu değil mi?…12 haziranda bir kez daha belli olacak…bekleyelim, görelim.

    itibarı olmayanın, kimseye itibar dağıtma ya da itibarsızlaştırma vasfı olamaz, itibarlı geçinen itibarsızların, halk düşmanlarının maskeleri düşmüştür, dün 28 şubatı alkışlayanlar bugün kimseye demokrasi ve hukuk dersi veremezler.

  11. Yazan:azsc Tarih: Mar 16, 2011 | Reply

    Ali Dumana

    İki paragraf için epeyi zahmet verip gene yorum yollamışsınız. Nedim Şener’i, Ahmet Şık, Oda Tv nin gazetecilerinin alınması senin telafuz ettiğin faşizmin ayak sesleridir. İster savunursun, ister savunmazsın. Sen eğer gazetecilere dokunuyorsan ben de senin savcına ve onun haksız eylemlerine dokunurum. Hiç kimsenin faşist eylemlere yönelmeyeceğine dair garantisi yok. Benim sorduğum soru faşizimin nersindeyiz.

    Yolsuzlukla, iptal etmek zorunda kaldığın sınavlarla topladığın polisin neler yaptığını, nasıl sahte belge ürettiğini cümle alem gördü. Soruyorum madem bu kadar sağlam delillerin var savcılarının elinde niye hiç hüküm giymiş suçlu yok ortada. Bir yalanın üzerine oturduğunuzu anlamanız için on yıl mı geçmesi lazım. İçerdekiler ölmeye başladığında mı huzur bulacaksın. Kan davası güttüğün, düşman kabul ettiğin insanların en azından birinin masum olduğu ortaya çıkarsa, bu futursuzca yazdıklarınla bunun vebalini taşımaya hazır mısın?

    Hayatımızı suçlamak üzere kurmuş insanlar görmek istiyorsan samanyolunu, nazi kanalını aç seyret, bol bol var. Kan arzulayan bu televiyon senin görmeyi arzu edeceğin şeyleri her akşam yayınlıyor.

  12. Yazan:EDiTÖR Tarih: Mar 16, 2011 | Reply

    @azsc,

    siddeti elestirirken siddet dili kullanmasak nasil olur? Tartismanin dilini yumusatmanizi rica ediyorum. El birligiyle kaliteyi yukari dogru çekmemize yardim edin lütfen.

    Saygilarimla

  13. Yazan:azsc Tarih: Mar 24, 2011 | Reply

    Ali Dumana

    İthakide ne arıyorsunuz? Sakın basılmamış bir kitap olmasın. Hani kitap yüzünden değil di? Hani başka deliller vardı?

  14. Yazan:ali duman Tarih: Mar 24, 2011 | Reply

    sizin zihniyetinizi tanıyorum,

    siz ergenekon operasyonlarına da aynen böyle demiştiniz geçmişte…

    law’lar sadece boruydu dimi, boru…

    zihniyetiniz battıkça batıyor, hala hala demogoji hala kelime cımbızlamakla meşgulsunuz, samanlık yanmış, kül olmuş siz samanlıktan cımbızla iğne bulmanın derdindesiniz…

    hadi kolay gele, bakalım ne kadar bulabileceksiniz?

    deli gömleğinde ısrar niye anlamak zor…

    soğuk savaş bitti,
    sibiryanın karları eridi,
    elbette
    ağrı dağının karları da eriyecekti (ne bekliyordunuz ki)
    şimdi sıra
    erimeyen diğer karlarda (mesala ortadoğunun karların da)
    bu fikirlerden ne anladığınız şüpheli ama olsun, anlayanlar anlıyor o da yeter, siz ve zihniyetiniz gölge etmesin yeter.

    su akar, kendi yolunu bulur…

    yeter ki statükonun eli silahlı kurşun askerleri “kemalist mollalar” her zaman yaptıkları gibi halkın kafasına balyozla inmesinler.

  15. Yazan:azsc Tarih: Mar 24, 2011 | Reply

    Evet soğuk savaş bitti ama görüyoruzki bu dil sizde devam ediyor.

    Biz size İthakiyi sorduk ama gözünüze takılmamış anlaşılan, ne idüğü belirsiz krokilerle çıkarılan, polisin bir gün önce eğitimini aldık dediği lavları pek sevmişsiniz dönup dönüp ondan bahsediyosunuz. O krokilerk i yalandan suikast haberlerini delili olan.

  16. Yazan:yer altından notlar Tarih: Mar 24, 2011 | Reply

    Konu “koro”lardan açılmışken ben eteğimdeki taşları dökeyim bari.Öncelikle inandığım bir doğruyu not olarak düşmeyi elzem sayıyorum:Hepimiz yanılabiliriz.
    Bu yanılma/yanılgı hepimiz için tüm insanlar için geçerli;ister doğruluğuna samimice inandığımız bir ideal olsun,ister aidiyet duygusuyla bir ideoloji veya inanca duygusal bağlarla taraf olalım…Şayet kesin/mutlak doğruluğundan kuşku duymayarak tarafı olduğumuz veya durduğumuz noktayı/yeri eleştirmekten kaçınarak sorgulamayı “kendi cephemize”yöneltmekten sakınca duyacak hale gelmişsek ya da bu sorgulamayı herhangi bir nedenden ötürü ertelemişsek işte o zaman bir koroya iştirak etmişiz demektir.
    Sanırım ilk elden bir koroya-koro burada kollektif düşünce ve algının mecazi karşılığıdır-bu iştirak arzu ve iştiyakının gözden geçirilmesinde fayda olacağını düşünüyorum.Çeşit çeşit korolar oluşsun,hep olmuştur ve gelecekte de olacaktır,biz bir anlığına olsun kendimize yöneltelim sorularımızı;cevaplarımızı kendimizden bekleyelim.Her ne arıyorsak,ne tür sorulara cevap aramakla meşgulsek,bulmaya çalıştıklarımızın adesi dışardaki koroda değil,içimizde susmaya terkettiğimiz o ıssız dünyadadır.İyilik de kötülük de,hakikat de yanılgı da oradadır.Tabi eğer parçası olmaya can attığımız dış “koro”nun/”dış dünyanın” bizi kıskıvrak içine hapsettiği bilinç karakollarından bağımsız düşünmeyi göze alabilirsek.Neyse bu kadar felsefe yeter,bölük pörçük,şu anda hatırlayabildiğim anılarla konuya açıklık getirmeye çalışacağım.
    Gençliğimde idealist bir insandım.Öyle ki gözüme ilişen veya hissedebildiğim bütün “yanlışları”düzeltmek adına “dünyayı değiştirmeye”azmetmiş bir gözü karalığa sahiptim.Aslında idealist de denmezdi buna,dünyayı değiştiecek yegane formülün materyalizmden geçtiğine inanmıştım.Oysa daha başta kendimle çelişiyordum.Çünkü dünyayı değiştirmede seçtiğim aracın takım tutmaktan çok da farklı olmadığının ayırdına varmakta gecikmemiştim.Sosyalizm,eşitlik,özgürlük…kulağa çok hoş gelen sözcüklerdi;onurluca,hakça bir yaşamı vazediyordu…İnsanların eşit bireyler olarak yaşabileceği bir dünya vadediliyordu ve bu da kurtuluş demekti.
    İlk başta masumdu bu düşünceler.Kişisel çıkar gözetmiyordum,benimle beraber başka insanlar da kurtuluşa erecek bütün dertler son bulacaktı.Ta ki,o masum düşünceler yavaş yavaş korolara dönüşünceye dek.Oysa kafamı karıştıran türlü çelişkilerle ikilemler yaşamama karşın,kurtuluşu aradığım yol daha baştan bir koro’ydu.Koro olduğunu anlayabilmem için bir deneyim yaşamam gerekiyordu.Dediğim gibi bu deneyimi yaşamak ve anlamak çok gecikmedi.Baktım ki,insanın tek kurtuluşudur dediğim düşünce tıpkı anayasamızda geçen “değiştirilmesi dahi teklif edilemez”benzeri “tartışılması dahi düşünülemeyen” mutlak doğrularmış!.
    Hasılı kafama takılan her soruyu gündeme getirdiğimde “oportinizm”e kayma eğilimi olarak algılandı.Bu da,ya koroya harfiyen katılma ya da çekip gitmeyi gerektiriyordu.
    Henüz insanlık adına getirileri bilincimde sıcaklığını korurken pes edip ideallerimden vazgeçmek pek gelmiyordu içimden.Bir müddet özelştiriyi hakim kılacak bireysel mücadeleyi sürdürme kararlılığı gösterdim.Ancak bireysel olana yer yoktu;katı bir dinin müritleriydik,kutsala dokunamazdık ve o kutsala kayıtsız şartsız iman etmekle mükelleftik.Zaten kollektif olana duyduğumuz inançla oradaydık…Kollektivizmin insanı eşitliğe,adalete,hakça bir paylaşıma kavuşturacağına güçlü bir inançla bağlanmışken birey,bireysel düşün de neyin nesiydi?
    Velhsıl kimseyi dönüştüremeyeceğimin,fikirlerini değiştiremeyeceğimin farkına vardım.Bu anlamsız mücadeleyle-takım içindeki özeleştiri ve bireysel sorgulamaya dair mücadeleyi kasdediyorum-bir sonuç almak mümkün görünmüyordu.Aksine bunda ısrar ettikçe bu kez inandığım doğrulardan ödün vermem gerekecekti.Yani anladım ki iman etmiş bir mürid değildim.Seçimimi yapıp kendi dünyama,dürüstçe söylemek gerekirse asıl ait olduğum kendi dünyama döndüm.Eksisi ve artısıyla,yanılgı ve zaaflarıyla bana hitap eden,beni ben yapan dünya!Kendimi gerçekleştirmede özgür olabileceğim,duygu ve düşüncelerimi-yanlış olsa bile-bağımsızca ifade edebileceğim,kendimi aldatamadığım bir dünya bana daha cazip ve daha dürüst gelmişti.
    Bugün artık yaşlı bir insanım,istesem de o geçlik yıllarındaki fıtınalı,gelgitli,çelişki dolu aksiyonlu yaşama dönmem imkansız.Hala güzel bir dünya özlemi gözümde tütüyor ne yalan söyleyeyim.Ve hala binbir çelişkiyle varım.Muhtemelen o çelişkiler bana acı ve ızdırap vermeye devam edecektir(bir mucize yaşanmadığı sürece).Ancak yine de koro’lardan uzak durmaya hep gayret ederim.Sırf falancası benim karşıtımdır/rakibimdir/”başka takımdan”dır diye doğru olabilecek bir söze körü körüne itiraz etmem.Dinlerim,anlamaya çalışırım.Yani belki bu yaşıma geldim bir baltaya sap olamadım,belki hatalarım,kusurlarım oldu ama asla önyargılara itibar etmedim.
    Çünkü “onlar da benim gibi insandır”dedim,aynı hataları aynı nedenlerle işleyebilirler pekala dedim.Bu da belki bir teselli,belki de yapacak daha çok şey vardır bu teselliden başka,bilemiyorum.Sınırlarım bana beni böyle anlatıyor ben de size anlattım.Doğrudur demiyorum,sadece acizane birbirinizi daha çok dinleyin ve anlamaya gayret edin diyorum bir insan kardeşiniz olarak.
    Okuma sabrı gösterdiğiniz için teşekkür ediyorum.
    Sevgi ve dostlukla.

  17. Yazan:ali duman Tarih: Mar 24, 2011 | Reply

    ithaki yanan samanlığınızda arayıp bulmaya çalıştığınız bir iğnedir, başka bir şey değil.

    anlayamamışsınız

    ben zaten anlayamayacığınızı peşinen belirttim, yazımı iyi okursanız, belki bir ihtimal anlayamadığınızı anlayabilirsiniz, bu da bir şeydir, tüm bunlara neden olan “deli gömleği”ni çıkarmamakla ısrar niye onu da ben anlayamıyorum.

    ninni bebek ninni
    ithaki bebek ithaki
    ninni….uyusunda büyüsün ninni….

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin