RSS Feed for This Post

Gençler mühimmat gibi harcanıyor!

MHP’nin komutanı Devlet Bahçeli ve terör örgütü PKK hemfikir, OHAL istiyorlar. OHAL olağan üstü hal demek. Adaletin askıya alınması, askerlerin ve polisin istediği kişileri “özgürce” tutuklaması, işkence yapması ve öldürmesi demek. OHAL devlet terörünün yasallaşması, meclis tarafından onaylanması demek. 1990’larda tecrübe edildi… sanki çok lazımmış gibi.

Terörün en büyük sebeplerinden biri o bölgede adaletin tesis edil(e)memiş olması. Şimdi bazıları diyor ki “madem şişmanlıyorsun, o halde daha çok tatlı ve yağlı yemelisin!”.

 Terörü durdurmak için OHAL ilân etmek budur. “OHAL istiyorum” demek, sırf hükümeti zora sokmak için, erken seçim isteyebilmek “10’ar 10’ar ölen ler bana yetmiyor, 100’er 100’er gelsin tabutlar. Çünkü ancak bu kan seli içinde seçim kazanabilirim ben” demektir.

Türkiye kan ve ceset edebiyatı konusunda Avrupa’dan ve Amerika’dan daha özgür bir ülke! Orada “hate crime” var, “incitation à la haine raciale” var. İnsanları intikama, ırksal nefrete itmek yasak. Bizde serbest.

Sırtlanlar, leş kargaları ve ölü yiyen böcekler kan kokusu duyunca toplanırlar bir araya. Güney doğuda insanlar ölüyor. Geride kalanların kimi üzgün kimi ise sevinçli.

Harcayın çocuklarınızı. Harcayın. Yarısını terörist yapın. Kalanları, musluk tamircilerini, bilgisayarcıları, simitçileri yollayın teröristlerin üzerine. Eğitime de gerek yok. Asker doğar bizim çocuklar, ölmek ve öldürmek için yaşar.

Yorumcumuz BSM’in dediği gibi:

“İttihat ve terraki’den günümüzde bütün toplum alanlarını ele geçirmiş Ergenekona,oradan uluslarası uzantıları olan “GLADYO”yu,PKK’yı,mafyayı,çeteleri aynı kulvarda buluşturan kirli bir ağ ile karşı karşıyayız.DÜĞÜMLENMİŞ BİR YUMAK misali çocuklarımızın kanı üzerinde kirli iktidar hespları çeviriliyor.Ve Türküyle,Kürdüyle bizler bu ortak çetelerin kurbanı oluyoruz.Onlar bizleri birbirine boğazlatırken farkında olmadan kirli tezgahlarına alet oluyoruz,bu karanlık zihniyetin değirmenine su taşıyoruz.Bazen hararetli bir sempatizan,bazen de kendimize ait olmayan “kutsallar”batarak evet,üzerimizde oynana oyunların hem suçlusu hem de sorumluyuz.Öyle ki altımıza dinamit koyan,dibimizi oyan halk düşmanlarına aşık olacak kadar bir akıl tutulmasına yakalanmışız.Çünkü üzerimize boca edilen ideolojilerden, artık göz gözü görmeyecek puslu bir hava yaratılmış.

Bu bakımdan “ters giden nedir”den ziyade bence “yolunda giden ne var?”diye kendimize gelerek bu soruya odaklanmalıyız.

Kısacası asıl ters giden şey,zihinlerimizde başlıyor.Birer karakola dönüştürdüğümüz bu zihin yapısından kurtulmadığımız sürece de hiçbir şey kendiliğinden düzelmeyecektir.Zira ucundan tutarak “hadi şu intikam duygusundan,şu kan davası tutkusundan vazgeçelim”dendiği anda,ruhlarını şiddet sarmalına kaptırmış olanlar maalesef bu sağduyu çağrısını kutsallarına saldırı olarak görmektedirler.Ne gariptir ki “barış ve uzlaşma”denince infiale kapılarak şiddette ısrar edenlerin dili birdir.Kürdüyle,Türküyle tek çözümü şiddette arayanların bu noktada ortak bir zeminde buluşmaları ne kadar da manidardır?Demek ki iş çözümsüzlüğe gelince “yoktur birbirimizden farkımız” misalı savaş baronlarının ekmeğine yağ sürebiliyoruz.

Peki yetmedi mi?Savaş ve şiddetle kafayı sıyırmak üzere olan savaş tutkunlarına sesleniyorum.Madem sorunu imhada,toplu temizlikte buluyorsunuz,peki 30 yıllık kanlı çatışma neden çözüm olmadı?TSK 25′i sınır ötesi olmak üzere operosyanlara hiç ara vermedi…PKK kanlı pusularla binlerce can aldı.Fakat biz halen kaldığımız yerdeyiz.Terörün sonlanması bir yana daha da tırmanıyor…Sorun daha da kangrenleşiyor.Bunu idrak edemiyor musunuz?Yoksa sonsuza kadar”tek terörist kalıncaya kadar”,”bir avuçtturlar”falan diyerek bir 50 binin daha ölmesi çok mu akılcı?Aynı şekilde PKK’da 30 yılda sebep oldukları onca can kaybına rağmen ne çözüm getirebilmişlerdir ne de bir sonuç elde edebilmişlerdir.O halde bu kör şiddette ısrar etmenin mantığı ne olabilir?Hiç değilse buradan bakılamaz mı?yeterince ibret verici değil mi?

Yazık bu cennet vatana,birbirimizi bitirmek dışında da alternatifler olabilmeli değil mi?Ha,ülke bölünecek falan deniliyor.Peki şu durumda zaten bölünmüş olmuyor muyuz?Anayasal vatandaşlık ve anadilde eğitim hakkı…artık talepler bu noktaya gelmiş.Peki bu hakları vermemek adına ülkeyi bir iç savaşa sürüklemek Türkiye’nin faydasına olabilecek mi?Geçtim evrensel haklar boyutunu,şahin kesilerek hamaset üretenler acaba Türkiye’nin ucuna geldiği bu uçurumu da mı farkına varamıyorlar.”

Trackback URL

  1. 51 Yorum

  2. Yazan:Furkan Tarih: Haz 22, 2010 | Reply

    Bu ülkede zihniyet değişmeli. Bu olayların başımıza gelmesinin tek sorumlusu Atatürk milliyetçiliği ve laiklik zıkkımı. İtirazları duyuyorum merak etmeyin. Açıklıyayım. Aslında çok açık. Atatürk milliyetçiliği ile bu topraklardaki müslüman halklara milliyetçilik fikirleri zerk edildi. Kürtlere milliyetçilik fikrini biz türkler (daha doğrusu atatürkçü ittihat terakkiçiler) öğrettiler. Osmanlı zamanında bizi birbirimize bağlayan İslamdı. Millet dendiği zaman müslüman halkların tümü kastedilirdi. Ama özellikle devrimlerden sonra millet sözünün önüne türk kelimesi eklendi. Türk milleti denmeye başlandı. Aslında türkçülüğün başlaması daha öncelere uzanır. Ama taçlandırıldığı dönem devrimler dönemidir. Sonra hilafet kaldırılmıştır. Neden ? Çünkü güç odağıdır atatürk karşısında, ona rakiptir. Atatürk rakipleri sevmez. Ama halife ne olursa olsun siyasi bir güçtür. Müslümanlar üzerinde (en azından bu topraklardaki müslümanlar üzerinde) o dönemde söz sahibidir. Belki gücü zayıflamıştır zamanla ama kaldırmak yerine daha da güçlendirmek mümkündür. Özellikle zamanımızda müslümanların başıbozukluğuna bakarsak Türkiye cumhuriyetinin başbakanı ya da cumhurbaşkanın halife sıfatını da taşıdığını bir düşünsenize. Eğer öyle bir gücümüz daha olsaydı şu anda ortadoğu da söz sahibi olur muyduk olmazmıydık. Bunu idraklerini deli gömleği ile bağlamamış olan vicdan sahiplerinin takdirine bırakmak en doğrusu.
    Yıllar boyunca laik türk milliyetçiliğinin bombardımanına maruz kalmış kürtlerde (anadil yasakları, kimliklerinin inkar edilmesi, zaman zaman işkenceler de cabası) laik bir kürt milliyetçiliğinin uyanması kaçınılmaz bir sonuçtur. Kürt milliyetçileri laiktirler çünkü laik türklerden örnek almaktadırlar. PKK ve Apo’nun da başörtüsüne karşı olması tesadüf müdür? Evet kürtler biz türklerden örnek alırlar. Çünkü gelişmişliğimiz ve zenginliğimiz onlardan fazladır. Keşke İslama saygı konusunda bizden örnek alsalardı ama bu konuda berbat bir örnek teşkil ettik ne yazık ki.
    Bizi birbirimize bağlayan İslamdı bu topraklarda. Bunu bilmeyenler göremeyenler bu harcı yok ettiler yıllar içerisinde. Şimdi de bu politikanın cezasını hep beraber çekiyoruz. Tabii ortada böyle bir sorun olunca da onu kaşıyacak kendi çıkarı doğrultusunda kullanacak çok ülke ve güç odakları olacaktır. Bu kaçınılmaztır. Özellikle ortadoğu coğrafyasında. Ama biz bu şansı altın tepside onlara sunduk. Birbirimize bağlanamadık. Onun yerine birbirimize baskı uyguladık. Kıymeti kendinden menkul sonradan olma ideolojileri bu topraklarda yeşertmeye çalıştık. Ama çölleştirmekten başka bir işe yaramadı.
    Herşeyin bize hak olduğunu var saydık büyük bir kibirle. Biz devlet kurunca çok güzeldi herşey ama ortak hiç bir noktamız olmayan kürtlerin bizden ayrılıp devlet kurmak istemelerini ihanet saydık. Onların buna hakkı yoktu. Neden hakkı yoktu. Çünkü onlar insan değildi. Buna hakları vardı evet neden olmasın. Her milletin kendi kaderini belirleme hakkı vardır. Bu hakkı onlara tanımalıydık. Ama sonra da oturup neden birlikte devlet kurmamızın bu coğrafyada her ikimizin de yararına olacağını anlatmalıydık. Onları ikna etmeliydik. Ayrı ayrı olursak zayıf olacağımızı birlikte olursak kuvvetli olacağımızı anlatmalıydık. Onları da kendimizle eşit sayarak “ne mutlu insanım diyene” sözünün temelinde beraberce kurmalıydık bu devleti ve anayasayı.
    Bu zihniyet değişmeli evet. Ama biz bunları söylerken bile şu anda aynı zihniyet milyonlarca öğrenci ve askerin zihnine kendi zehirini zerk etmeye devam ediyor okullarda ve kışlalarda. Bu zihniyet değişir mi? Bence değişmez. Çünkü bahsettiğim değişim çok çok köklü bir değişim olacaktır. Bu da mümkün değil gördüğüm kadarıyla. Peki ne olacak? Buna yine kendi şahsi hayat tecrübelerimden yola çıkarak şu cevabı verebilirim. Hayat bile bile yanlışlarında ısrar edene çok büyük cezalar veriyor. Ben kendi cezalarımı çektim. Belki öteki tarafta da devam edeceğim çekmeye bilmiyorum. Ama tüm bu şehitlere, olaylara, şiddete rağmen bu ülke daha cezasını çekmeye başlamadı.

  3. Yazan:Tayfun_Korkut Tarih: Haz 22, 2010 | Reply

    Ah be basbakan, ne gerek vardi Israil’e posta koymaya. Israil’in Turkiye’de bir suru parali askeri var. Kin ve nefret uzerine, hayatta kalmak icin oldurmek gerekir mentalitesi uzerine kurulmus bir devletin terorune hayir demek ne cesaret. Iste, boyle odersin bedelini ve halkina odetirsin. Senin ulkende her an terore meyyal boyle bir guruh varken, sen ne dunya ticaretinden daha fazla pay alabilirsin, ne batili devletlerin, ne ABD’nin, ne de Israil’in sana veya baskalarina karsi yaptiklari hukuksuzluklara hayir diyebilirsin. Sana verilen rolu hakkiyla yerine getirirsin, 10 yilda bir darbe yaparsin. Ne zaman basini kaldirsan, onurlu, dik bir durus sergilesen, PKK gelir, kahpece saldirip senin omuzlarini asagi indirir.

    Sanirim tek bir care kaliyor. Guneydogu’yu bu capulculara birakip, sinirlari, hava sahasini, herseyi kapatip, Ankara’daki, Istanbul’daki Kurtleri de mubadeleyle geri gonderip Kurdistan’i bunlara vermek ve ardindan AB’ne girmek. Ne halleri varsa gorsunler. Istedikleri gibi anayasa yapsinlar, Kurt kimligi, Kurtce, ne istiyorlarsa yapsinlar. Istedikleri ulkenin kucagina otursunlar. Tek bir insanin canindan daha onemli degil. Verelim, hep o hayalini kurduklari “ulus devlet”lerinde yasasinlar. 10’ar 10’ar cogalsinlar. Belki bir gun dunyayi da fethederler. ABD yasamalarina musade ederse tabi… Bu asiret yapisiyla fazla da dayanamazlar gerci ama. ABD cok fazla zaman almadan “feodaliteye karsi demokrasi getiriyoruz” diye girer buralara, petrollerini de somurur, dogal kaynaklarini da… Sonunda ABD’yle isbirligi yapan Saddam’in ve yandaslarinin kaderini paylasirlar.

  4. Yazan:b.s.m Tarih: Haz 22, 2010 | Reply

    Sırtlanlar, leş kargaları ve ölü yiyen böcekler kan kokusu duyunca toplanırlar bir araya. Güney doğuda insanlar ölüyor. Geride kalanların kimi üzgün kimi ise sevinçli.

    Harcayın çocuklarınızı. Harcayın. Yarısını terörist yapın. Kalanları, musluk tamircilerini, bilgisayarcıları, simitçileri yollayın teröristlerin üzerine. Eğitime de gerek yok. Asker doğar bizim çocuklar, ölmek ve öldürmek için yaşar.(Mehmet Yılmaz)

    Acı gerçeğimiz mi demek lazım yoksa kara bir talihsizlik mi bilemiyorum.Ancak bugün hakim olan hava maalesef bu.

    İşin ilginç yanı,çocuklarını “kutsal davalara”yakacak odun gibi gören zihniyetler oldukça benzerdir. Bir başka yorumumda da değinmiştim;çocuklarımız ölmesin dediğiniz anda birilerince ya korkaksınız ya da hain…Vicdanı reddi,savaş karşıtlığını bir kenara bırakalım;eğitimsiz çocuklar ölüme sürülmesin demek bile suç.Bunu ne Türkün söyleme hakkı var ne de Kürdün.Zira halkımızın ruhu öylesine şiddetle kunsanmıştır ki,ne doğuda ne batıda savaş dışında bir alternatiften söz edemezsiniz.Barış dili kullananlar teslimeyetçidir,pasifisttir…Böylesi bir talep “korkaklıkla”eşdeğerdir.

    Yalnız dikkatten kaçan bir ayrıntı daha var.Kahramanlık uğruna öz çocuğunu dahi gözünü kırpmadan harcamaya hazır zihniyetler olmasına karşın,bunda aşırı “cömert”olanlar genellikle başkalarının cocuklarının canı üzerinden hamaset yapanlardan çıkıyor.Mehmetçik için de,dağda ölen Kürt genci için de durum aynıdır.İstisnalar olmakla beraber,meydanlarda “kan itiyoruz”çığlıklarıyla kitleleri kışkırtan sözde siyasetçilerin çocukları doğuda askerlik yapmaz.Aynı şekilde her koşulda Emine Ayna gibi provovakatörlerin izinden giden “Kürt şahinlerinin”de(kargaları demek daha doğru olacak)dağda çocukları yoktur.Çünkü kurban seçilenler hep gariban takımındandır.Doğusu ve batısıyla bu adet haline gelmiştir.

    Bu açıdan,yaşamları üzerinde hamaset yapılarak savaş naralarının nesnesi haline getirilenler hep gariban çocuklarıdır.İşin kolayı da bulunmuş zaten,askere davul zurnayla,dağa zılgıtlar,halaylar eşliğinde gönder çocukları…Tüketsin kınalı kuzular birbirini,sonra gelsin siyasi rantlar,kahramanlık nidaları.Peki bu kadar kahramandılar da kendileri,çocukları niye bundan nasiplenmez?Orasını hiç karıştırmayalım,ne de olsa “görevi”ölmek ve öldürmek olan kocaman bir kitle var.Bir kaç bini daha ölse kimin umurunda ki.

  5. Yazan:çuvaldız Tarih: Haz 22, 2010 | Reply

    Dün akşam Sansürsüz programında, katılımcılardan biri profesyonel askerlikten bahsettiğinde Emk.Tuğ.H.Solmaztürk “Profesyonel askerliğin sakıncaları var.Bizim askerlerimizde adanmışlık var.Vatan sevgisi var.Profesyonel askerlerde bunu temin etmek mümkün değil.Bknz.Irak’taki ABD askerleri .” dedi.

    Doğru, evvelsi gün Hakkari’de yaralanmış askerlerden biri terhisine kırkküsür gün kalmış olmasına rağmen “ben arkadaşlarımın öldüğü yerde dikili taş olmaya razıyım” diyebiliyor.

    Doğru, Solmaztürk’ün kendisi 2 sene doğuda görev yapmış ve emekli olabilmiş profesyonel bir asker olmasına rağmen bu süreyi bir “ömür” olarak kabul ediyor ve çözüm için OHAL’i örnekleyerek ahkam keserken “ömrünü oraya adamış bir asker olarak ben”….diye cümlelerine başlayabilen bir profesyonel!

    Doğru, mecburen askerlik yapanlar, bazı profesyoneller gibi ömrünü mesleğine adamıyor, meslek erbabı üstlerinin emrettiği gibi sevgisini ispat etmek, vatan borcunu “kahraman” olarak ödemek için ölüyor. Onlar ölecek, anaları da ağlayacak tabii ki, kurtuluş savaşında analar ağlamamış mıydı zaten! 30 senedir öle öle, anaları ağlata ağlata bitirilememiş olmasının hesabı sorulamayan(orduyu yıpratmayın, psikolojik harp) savaş! Gençler kahraman olmak için ölmeye gönüllü “mühimmat” oldukça, analar babalar ağlamaya razı, davullu zurnalı evlatlarını şarjöre kendi elleri ile yerleştirdikçe savaştan kurtuluş yok.
    Diğer başlıktaki yorumunda Özlem hanım “Büyük kahramanlar büyük hikayeler için ölmekten bıkmadık mı?” diye sormuş. Ölen için ölüm, dönüşte tekrar ve tekrar anlatılabilecek büyük bir kahramanlık hikayesi değil. Her iki taraf için de hikayeyi yazanlar geride kalanlar. Her ölümün reytingi yüksek. Her ölüm üzerinden prim yapanlar oldukça fazla. Profesyonellerin ölümleri bu kadar manşete taşınabilir miydi? Vatan sevgisi kenara koyulup ihmal, kusur,vb aranıyor olmaz mıydı?

    Güçlü olanın elindeki propaganda silahları bazen yaşanan gerçekliği gizlemeye, bazen manipüle etmeye, bazen gizlenen gerçeklikten sızan görüntülerdeki kurbanların kurbanlıklarını tartışmaya açmaya hatta kurbanı nesneleştirmeye yerine göre şeytanlaştırmaya da yarayacak bir işlevsellik taşır.(Özlem Yağız/Kötülük kader değildir)

    Ölmeye öldürmeye gönüllü gençler ellerine tutuşturulmuş tek kurşunluk altıpatlar ile rus ruleti oynadıkların farkında değiller.Sanki o tek kurşunu süren ve tetiği çeken kendileriymiş gibi!

  6. Yazan:Blogcular Tarih: Haz 23, 2010 | Reply

    Son yorumun buram buram ırkçılık koktuğunu düşünüyorum. “çapulcular” ifadesine nasıl izin verdiniz?

    Bu yorum bile aslında sorunun nedenini anlatıyor: Kibir. Sebebi de Milliyetçilik. Sanki bu ülke kurulduktan sonra Kürtlere kazık atan Türkler değilmiş gibi bir de Kürtlere Güneydoğu’yu bırakacakmış. Lütfetmiş kendisi.

    Kürtlere hak ve özgürlüklerini vermektense defedelim gitsin, ne güzel değil mi?

  7. Yazan:b.s.m Tarih: Haz 23, 2010 | Reply

    Son yorumun buram buram ırkçılık koktuğunu düşünüyorum. “çapulcular” ifadesine nasıl izin verdiniz?

    Ben de aynı düşüncedeyim.Bir düşünce veya eylemin ırkçılık olarak tanımlanması için ille de bir Holokost yaşanması şart değil.Zira faşizme ve ırkçılığa giden yol her zaman düşüncede başlar.Kendisinden olmadığı düşünülen toplulukları aşağı, dolayısıyla da “zararlı”gören bu düşünce(!) yapısının en karesteristik özelliği, bu “zararlı unsurların” bir şekilde bertaraf edilmesine/ortadan kaldırılmasına yönelik “tedbirlerler”le donanmış olmasıdır.Alman Nazizmi adım adım böyle başlamıştı.A planıyla geniş kitleler önce etnik/ırksal özelliklerin farklılığına ikna edilmiş(bkz.çoşkulu kalabalıklar,führere bağlılık ritüelleri),B planıyla da aşağı ve zaralı bulunan bu “unsurların” temizlenmesi hedeflenmiştir.Sonuç:6 milyon ölü.

    Bu bakımdan “gençler ölmesin”gibi insancıl bir talebe bile “çapulcu Kürtler”,”defedelim gitsin”gibilerinden cevap yetiştirmekle kendini mükellef sayanlar, gırtlağına kadar ırkçılığa batmış ve faşizmin kucağına düşmüş demektir.

  8. Yazan:Tayfun_Korkut Tarih: Haz 23, 2010 | Reply

    @bsm

    Bu bakımdan “gençler ölmesin”gibi insancıl bir talebe bile “çapulcu Kürtler”,”defedelim gitsin”gibilerinden cevap yetiştirmekle kendini mükellef sayanlar, gırtlağına kadar ırkçılığa batmış ve faşizmin kucağına düşmüş demektir.

    Ne duymak istiyorsan onu duymussun. Irkcilik sadece dominant devlet gucleri tarafindan degil, ayni zamanda bir devlete sahip olmayan milletler tarafindan da yapilabilir-ki zaten irkcilik hareketleri de boyle baslamistir. 1789’dan beridir de bu genelde boyle olmustur. Buyuk, koklu devletlerin gorevi de cogu kez bu etnik boluculuge karsi mucadele olmustur. T.C.’nin sistemini savunmuyorum. Turkiye’yi 3. dunya ulkeleri Romanya, Sirbistan gibi “saf irk” dusuncesi uzerine kurmus ve boyle yurutmek isteyen irkcilarla Guneydogu’da sosyalist bir Kurdistan kurmak isteyen capulcular (evet, israrla capulcu diyorum. Kemalist irkcilari da, PKK irkcilari da capulcudur) arasinda bir fark gormuyorum. Ama siz sanirim PKK irkciliginda ve boluculugunde bir sakinca gormuyorsunuz. Yaniliyor muyum?

    @ Blogcular

    Kürtlere hak ve özgürlüklerini vermektense defedelim gitsin, ne güzel değil mi?

    Butun Kurtleri kastettigimi de nereden cikardin? Ha bunu boyle algilamak isinize mi geliyor yoksa? “Bakin iste bizi adam yerine koymuyorlar, hadi savasalim, oldurelim”i mesrulastirmak icin bahaneler mi ariyorsunuz yoksa?

    @ Cuvaldiz

    Goruslerinize harfiyen katiliyorum. ABD askerlerinde vatan sevgisi yok da nasil 21 gunde Bagdat’a girdiler? TSK, belli bir ideolojiyi empoze etmek icin zorunlu askerlikte israr ediyor. Ilkokul ve orta ogretimde kontrol altina aldigi beyinlerin universitede tekrar bir miktar ozgurlesmesine tahammul edemeyip, 6 ay ya da 1 yil boyunca tekrar bir beyin yikama seansina aliyorlar ki isi garanti altina alsinlar. O arada sisteme, TSK’nin ideolojisine karsi gelenler de fislenebiliyor. Eskisi kadar olmuyor bu isler cok sukur. TSK bu mikroplardan giderek ariniyor. Ama her PKK saldirisi bu anlayisi, bu ideolojiyi biraz daha guclendiriyor. Burada TSK mensuplarina “capulcu” desem bir tane tepki gelir miydi? Kemalistlere giydirdigim sayisiz yorumum var bu sitede. Hic “nasil yayinlarsiniz” tarzinda bir tepki gelmemisti. Ama PKK’lilara capulcu deyince “aslanlar” gibi savunmaya gecenler var. TSK icinde ideoloji var diye kiziyorum ama “vicdan”i esas alan bir fikir paylasim platformunda da mi ideolojik manipulasyon yapiliyor yoksa? “Efendim, capulcu kelimesi sert, hakaret icerikli bir kelime. Daha dogru duzgun bir dil kullanilmasi lazim” derseniz haklisiniz. Ama bu lafin altindan butun Kurtlere capulcu dedigim anlamini cikarmak icin zorlarsaniz ben sizin niyetinizden suphe ederim. Acaba sizin biraz bilincaltiniza insek Turklerle ilgili aklinizdan ne kotu kelimeler geciyordur kimbilir. Buyrun, suphecilikse suphecilik, niyet okuyuculuk…

    “Ne mutlu insanim diyene” diyebilmenin, vicdan sahibi olmanin geregi haksizligin, adaletsizligin sebebi kim olursa olsun, bunlara karsi tepki verebilmektir. Hic kimse bana “PKK Guneydogu’daki adaletsizliklere, Turk fasizmine karsi ortaya cikmis bir orguttur, olusumdur demesin. Hele ki, Ergenekon’la baglari defalarca desifre edildikten sonra… Bunlara capulcu deyince alinan varsa buyursun alinsin. Kimin kimin kucaginda oturdugunu da zaman gosterdi, gosteriyor ve gosterecek.

  9. Yazan:Atılım Ateş Tarih: Haz 23, 2010 | Reply

    “Çapulcular” ifadesini içeren yorumun burada yer alması çok iyi olmuş, çünkü bu ülkede böyle düşünen insanlar var. On dakikalık bir konuşmanın ardından dolduruşa gelip “Şerefsiz Kürtler” diyen adamı kendi gözlerimle gördüm, kendi kulaklarımla duydum.

    İstediğimiz kadar ayıplayalım, istediğimiz kadar “Bu nasıl zihniyet?” diye soralım, var bu zihniyet. Belki de en çok Kürt göçü almış şehirlerde var, Mersin’de var, Adana’da var, İstanbul’da var, İzmir’de var. Her yerde var, her yerde. “Kürtler dağdan gelip bağdakini kovuyor” hissiyatı içinde olan da var, “Türkler Kürtler’e kazık attı” diyen de…

    Şimdi Tayfun Bey’in yorumunda geçen senaryoyu, Türkiye’nin etnik kimliklere göre bölündüğünü düşünün. Batı illerine göçen Kürtler’e ne olacak sanıyorsunuz? Çekoslovakya gibi barış içinde mi bölünür bu ülke, yoksa Yugoslavya gibi kan gölüne mi döner? İki dakika durup düşünün.

    Biz istediğimiz kadar özgürlükçü olalım, istediğimiz kadar kardeş kavgasına karşıyız diyelim, tam aksi yönde düşünenler var ve sayıları korkarım ki hiç de az değil. O yüzden diyorum ki bu senaryoları yazalım, herkese de duyuralım. Malezya, İran falan yeter, “Türkiye, Yugoslavya olur mu?” diye soralım biraz da.

    Belki kan dökmenin ne demek olduğunu bilmeden kan dökme hevesine ve heyecanına kapılan kalabalıkları bir nebze dizginleyebiliriz ve akl-ı selim ile düşünmeye devam edebiliriz bu sayede.

    Ama bir yandan da korkuyorum: Anadolu, üç kuruşluk miras için kavga eden kardeşlerin toprağıdır, kan davalı amca çocuklarının vatanıdır aynı zamanda. Bu sitede genelde faturayı militarizme kesiyoruz; ya kardeşimizi vurmak biraz da mayamızda varsa?

    Selamlar,

    Atılım Ateş

  10. Yazan:Blogcular Tarih: Haz 23, 2010 | Reply

    Butun Kurtleri kastettigimi de nereden cikardin? Ha bunu boyle algilamak isinize mi geliyor yoksa? “Bakin iste bizi adam yerine koymuyorlar, hadi savasalim, oldurelim”i mesrulastirmak icin bahaneler mi ariyorsunuz yoksa?

    Hangi Kürtler Türkiye’de kalıcak ? Kürtçe eğitim istemeyen, Türkçe konuşmaktan mutlu olan, hak ve özgürlük talebi olmayan ? Hangilerinin kalıp hangilerinin gideceğine siz mi karar vereceksiniz ? Kalmak isteyenlerden Kürtçe eğitim istemeyeceklerine dair imzalı belge mi isteyeceksiniz mesela?

    Nedir sizin için makbul, kabul edilebilir Kürt tanımı?

  11. Yazan:b.s.m Tarih: Haz 23, 2010 | Reply

    @tayfun,

    Bir kere demogoji yapmadan ortaya bir fikir koysan inan bir dişimi kıracağım.Ya hadi her lafı başka bir yerinden okumayı alışkanlık edinmişsin bunu anlarım.Kronik bir hastalıktır bu,adam bulaşmayagörsün her sıkıştığında yalana,iftiraya yönelir.Sende de bu eğilim fazlasıyla peydah olmuş görünüyor.Ancak anlamadığım bir şey var:kendi çalıp kendi oynuyorsun da acaba bunun başkları tarafından anlaşılması seni hiç mi rahatsız etmiyor?Neymiş efendim PKK’nın bölücülüğüne sessiz kalıyormuşum.El insaf yahu!PKK’nın kirli çamaşırlarını ortaya çıkarmakta dilimde tüy bitti ve sen hiç sıkılmadan beni PKK yandaşı ilan edebiliyorsun.Yuh diyorum,başka da bir şey değil.

    Bak kafan basmıyorsa ikinci baskıya geçeyim.Yorumların yukarıda duruyor,çapulcu demekle PKK kadar pekâlâ doğrudan kürtleri kasdetmişsin.İkincisi bu senin ilk küstahlığın da değil.Daha önce de Kürtleri saldırgan,ilkel,vahşi,hırsız ve kapkaçcı ilan eden sen değil miydin?Ne çabuk zeytinyağı gibi su üstüne çıktın böyle.Senin derdin Kürtler’le,bak bütün o yorumlarını tek tek kopyalayabilirim.Onun için tamam dilediğin gibi kin ve öfkeni kusabilirsin.Ama bu faşist ve ırkçı söylemlerini terketmedikçe bizler de ırkçıya ırkçı,faşiste de faşist diyeceğiz.Düşünce üzgürlüğü senin için varsa bizim için de var.

  12. Yazan:b.s.m Tarih: Haz 23, 2010 | Reply

    Ha bu arada Çuvaldız hanıma katılmışsın ya Allah sabır versin kendisine.Bana katılasaydınız şahsen kendimden kuşkulanmaya başlardım:)Çünkü sayın Çuvaldız hanımın fikirleriyle seninkiler o kadar taban tabana zıt ki.

    Bir de, kimbilir kendi içinizde Türkler hakkında neler düşünüyorunuz diye bir pırlanta daha yumurtlamışın.Gerçekten içine düştüğün sefil duruma acıyorum.Paranoya dedikleri şey bu olsa gerek.

    Bak kardeşim,burada kurumları/sistemleri/ideolojileri/felsefeleri/zihniyetleri ve dahi kişileri eleştirirsiniz.Ben eleştririm,sen eleştirirsin(bu arada sen diye hitap etme adetim yok,kasıtlı bir niyetim de yok,tarzınız böyle olunca ben de bu şekil karşılığı daha doğal buldum)önemli olan bu eleştirinin bir inanca,etnisiteye,topluluğa mal edilmemesi.Sen bu konuda ziyadesiyle önyargılı ve bir o kadar da saldırgan bir tutum izliyorsun.Dolayısıyla da herkesin senin gibi ard niyet taşıdığı kuşkusu kemiriyor içini.Yapma bunu,sağlığından olacaksın.

    Oysa birebir yorumlaşırken ya da tanınmış bir siyasetçiyi,gazeteciyi,akademisyeni çok sert eleştirdiğim olmuştur ama bunu asla aidiyeti üzerinden yapmam.Yapan varsa da karşısına dikilirim.Aslında blogcular müstearıyla yazan katılımcının”Türkler’in Kürtler’e kazığı”belirlemesi de fevkalede ırkçılığa işaret eder.Yani tanımın şiddetli,aşağılatıcı olmasından ziyade önemli olan atıftır,genellemedir.Ve son derece yanlıştır.Ona da gelecektim ama senden sıra gelmedi:)

    Ayrıca Türk hisseden torunlarıyla çocuk gibi yerlerde koşuşturan,zıplayan bir dede olarak senden bu lafları duymamış olayım.Yahu gelinim Türk,damadım Arap…kendileri hakkında nasıl kötü düşüncelerim olabilir ki?Tayfun bey senden yaşlı biri olarak sesleniyorum, bu kuruntulardan vazgeç.İyi Türk,İyi Kürt,iyi Ermeni olabileceği gibi her milliyetten kötü değil ama bilinç yoksunu ya da kemale ermemiş insan olabilir.Mümkündür.Bu,dünyanın bütün farklı milliyetleri için böyledir.Bu bakımdan yersiz şüphelerle kendini helak edeceğine bence biraz şiir,roman falan okumalısın.Yaşam, ırki özelliklerden ibaret mekanik bir düzenek değil,bunu idrak etmeye çabala biraz,bir şey kaybetmezsin.

  13. Yazan:çuvaldız Tarih: Haz 23, 2010 | Reply

    Ölmeye öldürmeye gönüllü gençler ellerine tutuşturulmuş tek kurşunluk altıpatlar ile rus ruleti oynadıkların farkında değiller. Sanki o tek kurşunu süren ve tetiği çeken kendileriymiş gibi!(çuvaldız)

    Bakın ne yaptınız…/Ahmet Altan/5.09.2009

    Önceki gece Türkiye bir titredi.

    Ali Kırca’nın yönettiği Siyaset Meydanı programında 16 yaşında bir Kürt çocuğu, “Atatürk sizin için neyse Sayın Abdullah Öcalan da bizim için odur,” dedi.

    Böyle bir söz bir Türk televizyonunda ilk kez söyleniyordu.

    Türklerin nasıl bir şaşkınlık ve öfke duyduğunu tahmin etmek zor değil.

    Onların şaştığı söz, Güneydoğu’da neredeyse kimsenin tekrarlamaya bile gerek görmediği bir “gerçek” birçok Kürt genci için.

    Sen ülkenin bir bölgesinde yaşayan insanların neler hissettiğiyle, neler düşündüğüyle hiç ilgilenmezsen, bütün gazeteler Türklerin resmî görüşlerini tekrarlayıp sanki bütün ülke aynı görüşleri paylaşıyormuş gibi yayınlar yaparsa, gerçekle karşılaşınca böyle şaşkına dönersin.

    Türkler, bana sorarsanız asıl üzülecek meseleye değil de bambaşka meselelere üzüldüler, Atatürk’le bir “faninin” üstelik de Türk resmî literatüründe “bebek katili” ve “teröristbaşı” olarak nitelenen birinin kıyaslanması ve Öcalan’a “sayın” denmesi üzdü onları.

    Beni üzen ise daha başkaydı.

    Türkler daha kendi Atatürk tabularını kıramazken, Atatürk’ü “bir insan” olarak gösteren filmlere bile tahammül edemezken, Kürtlerin de Türkleri aynen taklit ederek kendilerine bir tabu bulup, bir “Atatürk” icat etmeleri üzücüydü bence.

    Kürtler, Türklerin seksen yıl önce yola çıktığı noktadan yola çıkacaklarsa uzun bir yol gidecekler demektir.

    Kendi “ırkıyla” çok övündüğü anlaşılan bu genç Kürt çocuğu, belki de içten içe kızdığı Türklere ne kadar benzediğinin farkında değildi.

    2009 yılında aynı topraklarda yaşayan iki ırk “kimin tabusu daha büyük” kavgası yaparsa, o toplum biraz zor gelişir.

    Binlerce yıl savaşsalar da, “tabulara tapınan” ortak anlayışla hiçbir yere varamazlar.

    “Tabunun” kim olduğunun çok önemi yok aslında, önemli olan bir tabuya tapınan toplum olmaktan kurtulacak gelişmişliğe ulaşmak.

    Beni üzen ikinci konu ise Kürt çocuğunun aklındaki “siz” “biz” ayrımının bu derece keskin olmasıydı.

    Aynı “tabu” gibi bu “siz” “biz” ayrımı da Türklerle Kürtleri çok benzeştiriyordu.

    Çünkü aynı programa katılan Türk çocukları da kesin bir “biz” inancıyla, “siz” olarak gördükleri Kürtlere saldırıyorlardı.

    Dokuz yaşında bir Türk çocuğu, “hastaneye gittiğinizde tabii Türkçe konuşacaksınız, size Kürtçe konuşan doktor mu bulacağız” diyordu.

    Henüz ilkokulda olan bir oğlancık Türk olduğu için daha şimdiden memleketin “efendileri” arasına girmiş, hastanelerde kimin nece konuşacağına karar vermişti.

    On bir yaşındaki bir Türk kızı da “Kandil’i bombalamanın” Kürt sorununu çözeceğini söylüyordu.

    Bunlar küçücük çocuklar, ırklarını boşverin, bunlar bizim çocuklarımız ve biz çocuklarımızı hastalandırıyoruz.

    Irkları farklı ama hastalıkları aynı.

    Aynı öfkeyi, aynı düşmanlığı paylaşıyorlar.

    Bu yaştaki çocukların içine böylesine bir “nefreti” yerleştirebilen bir toplum, geleceğinden ne bekler?

    O programa katılan çocukların yaşıtları, gelişmiş ülkelerde internetten, twitter’dan, filmlerden, kitaplardan, sinemalardan konuşuyorlar, kendilerine ait odalarda oturup video oyunları oynuyorlar.

    Bizim çocuklarımız ise savaştan, “önderlerinden”, düşmanlıktan konuşuyorlar.

    Birbirlerine, kendi “ırklarının” daha güçlü olduğunu kanıtlamaya çalışıyorlar.

    Bencil ihtiyarların “şoven” konuşmaları öldürücü bir mikrop gibi sızmış bu çocukların ruhuna.

    Bu çocuklar biraz daha büyüdüğünde, bugün dağlarda süren savaş kentlere, sokaklara iner, birbirlerini öldürürler.

    Gerçek bir iç savaş çıkar.

    Türkiye’nin geleceğinin böyle olmasını mı istiyorsunuz?

    Bu savaşı durdurmamanın, barışı sağlamamanın bu ülkeye maliyetinin nasıl korkunç olduğunu eğer o programı seyrederken görmediyseniz, hiç görmeyeceksiniz ve kendi ülkenizi kanlı bir karmaşaya, bir yokoluşa sürükleyeceksiniz demektir.

    Bu savaşı durdurun.

    Bu çocukları kurtarın.

    Bu ülkeyi kurtarın.

    Kin dolu çocukları iyileştirip onlara güzel ve mutlu bir hayat vermek elimizdeyken, kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen o bencil ve vicdansız ihtiyarlar için bütün bir ülkeyi, bütün bir gençliği yakacak mısınız?

    Bu çocuklar otuz yaşına geldiğinde, bugün politikacı, asker, gazeteci, yazar olarak Türkiye’ye yön vermeye çalışanların çoğu ölmüş olacak ama biz bu dünyadan ayrıldığımızda bu çocuklara miras olarak nefreti ve düşmanlığı bırakacağız eğer bir an önce barışı sağlamazsak.

    Çocuklarınıza bırakmak istediğiniz miras bu mu?

    Doğrusunu isterseniz, bu nefreti, bencilliği, kendi ölümünden sonra bile çocukların ölmesini sağlama arzusunu, gençliğe duyulan bu gizli öfkeyi tiksindirici buluyorum.

    Barışa çok acele kavuşmamız lazım.

    Biraz daha oyalanırsak, bu savaş delisi ihtiyarlar, çocukların tüm geleceğini yok edecekler.

    ******
    Tayfun_Korkut beyin demogoji yaptığını sanmıyorum.

    Ne duymak istiyorsan onu duymussun. Irkcilik sadece dominant devlet gucleri tarafindan degil, ayni zamanda bir devlete sahip olmayan milletler tarafindan da yapilabilir-ki zaten irkcilik hareketleri de boyle baslamistir. 1789′dan beridir de bu genelde boyle olmustur. Buyuk, koklu devletlerin gorevi de cogu kez bu etnik boluculuge karsi mucadele olmustur. T.C.’nin sistemini savunmuyorum. Turkiye’yi 3. dunya ulkeleri Romanya, Sirbistan gibi “saf irk” dusuncesi uzerine kurmus ve boyle yurutmek isteyen irkcilarla Guneydogu’da sosyalist bir Kurdistan kurmak isteyen capulcular (evet, israrla capulcu diyorum. Kemalist irkcilari da, PKK irkcilari da capulcudur) arasinda bir fark gormuyorum. Ama siz sanirim PKK irkciliginda ve boluculugunde bir sakinca gormuyorsunuz. Yaniliyor muyum?(Tayfun_ Korkut)

    “hah, demek ki yine Türklerin gidiklandiklari yeri bulduk”(MY)

    Taklit edilmek!!!

    Tayfun beyin kendisinin de diğer başlıkta dediği gibi bir amaca hizmet edecek şekilde çerçevesi çizilerek servis edilen manipüle edici “görebildiği” haberlerle hepimiz gibi fazlası ile hassaslaşmış biri o kadar. Bize sunulanlar, bayrağa sarılmış “şehit” cenazeleri ve onların geride kalan gözü yaşlı anneleri dışında gördüğümüz(!) hiçbir şey yok. Ceylan’ın annesisinin kızının parçalanmış bedenini eteğine taşırken hissettiği acıdan bihaberiz. Konu edilen gençler, çocuklar ise eğer iki cenazeyi mukayese edin yeter; Buse ve Ceylan kızların ölümü.Biri 17 yaşında batılı ve facebookda Atatürk grubu açan bir genç kız diğeri 15 yaşında doğulu çoban kız. O kadar mı? Biri okula giderken diğeri koyun otlatmaya giderken öldürüldü. İkisi de bu ülkenin vatandaşı. İkisin terrasındaki fark nedir? Çoban Ceylan liseli Buse’nin ölümleri karşısında duyduğumuz farklı acının kaynağı ne? Neden bir acıyı nefretle diğerini merhametle savuşturuyoruz? Biz her şeyden önce insansak eğer bu farklı savuşturmanın nedenlerini nasıl teşhise edebiliriz? Gerçekten telafi edici çözümleri istiyorsak dolaylı olsa da bu teröre omuz veren tepkilerimizle hem “bana benzemelisin” hem de “bana benzeyemezsin” demiş olmuyor muyuz?Gizli güç!

    Bu tutarsızlığın acı veren sonuçlarını telafi etmek için ne yapılabilir?

    PKK’lilari affetmenin gundemde olmamasi gereken bir periyottan geciyoruz. (Tayfun_Korkut)
    Tam tersine, siradan Kürtler ile PKK’nin arasini açmaliyiz. Ayrica PKKli olup da emir alan, kölelik yapan zavallilar ile PKK’nin idare kadrosunun arasini da açmaliyiz. Bu sebeple PKKlilarin affedilmesi her zamankinden daha büyük önem tasiyor. Türkiye’nin ve barisi sevenlerin elindeki en güçlü silah budur. AFFETMEKTiR.(MY)
    Bu soylediklerimin ne fasizmle, ne irkcilikla uzaktan yakindan alakasi yok. Hukuk devleti ve adaletle alakali bunlar. (Tayfun_Korkut)
    Kürtçeden baska hiç bir dil konusmayan anneler cezaevinde evlatlarini ziyarete gidince Türkçe konusamadiklari için geri çevrildiler. Ölenlerin cesetleri bile ailelerine verilmedi çogu kez. Ölenlerin PKKli olduguna OHAL (olagn üstü hal) zamaninda filanca yüzbasi karar vermisti. Mahkeme edilmeden, hakkiyla müdafaa edilmeden hayati DEVLET ELiYLE SON BULAN öyle çok Kürt var ki. Elbette çare hukuk devleti. Onun için yeni anayasa diyoruz. Onu için bireysel haklar ve özgürlükler diyoruz. Onun için Hukuk Devleti olmayan TC’nin isledigi suçlar cezasiz kalirken “PKKli diye fislenen zavallilardan intikam almayin” diyoruz.(MY)
    Halkin bekledigi, TSK’nin icindeki PKK destekcilerinin ayiklandigina, TSK’nin PKK’yla isbirligi icinde olmadigina inanmak, TSK’nin PKK’ya darbe vurdugunu gormek. Bu nedenle operasyonlarin basariyla sonuclanmasini sabirsizlikla bekliyor halk. (Tayfun_Korkut)
    Halk daha çok bekler. Ordusuna hesap sormaktan aciz halklar O ORDULARIN BOTLARI ALTINDA inlemeye mahkûmdur. Davul zurnayla askere çocuklarini gönderen babalarin terörden yakinmaya hakki yok. Ogullari tabutlarin içinde geri dönünce onlara birer madalya verilecek ve Ilker Basbug bizzat gelip omuzlarina vuracak. Bu onlara yetecek ve de artacak. “On tane daha oglum olsa yine yollarim” diye gerine gerine konusacaklar gazetecilere.(MY)
    http://www.derindusunce.org/2007/12/03/pkklilari-affetmek/

    “Benzemelisin-Benzeyemezsin” tabusuna tapınmakla birbirini yiyen toplum olmaktan kurtulabilmek bile başlıbaşına bir gelişme. Tüm tapındırma yalanlarına/propogandasına/zorlamalarına rağmen vicdanına kulak verip, kin ve nefretten kurtulup adalet duygusuyla hareket edebilmek az buz gelişmişlik/özgürlük müdür?

  14. Yazan:Blogcular Tarih: Haz 23, 2010 | Reply

    Oysa birebir yorumlaşırken ya da tanınmış bir siyasetçiyi,gazeteciyi,akademisyeni çok sert eleştirdiğim olmuştur ama bunu asla aidiyeti üzerinden yapmam.Yapan varsa da karşısına dikilirim.Aslında blogcular müstearıyla yazan katılımcının”Türkler’in Kürtler’e kazığı”belirlemesi de fevkalede ırkçılığa işaret eder.Yani tanımın şiddetli,aşağılatıcı olmasından ziyade önemli olan atıftır,genellemedir.Ve son derece yanlıştır.Ona da gelecektim ama senden sıra gelmedi:)

    Yazdıklarımda ırkçılık nerede merak ettim doğrusu. Bir açıklasanız diyorum ? Zira ortaya bir laf atıp, gerisini getirememişsiniz. Bu ülkede “genelleme” yapma karşıtları var. Sanki Türkler deyince “her Türk” denmek istiyor gibi. Adı üzerinde genelden bahsediyoruz. Türkler, özelinde Kemalistler (ya da İttihatçılar) bu ülkeyi kurarken Kürtler’i beraber kurtuluş savaşı vermeye ikna edip, 1924’ten sonra kazık atmadılar mı? Bu tarihsel bir gerçek değil mi? Eee o zaman ne? Türk tarafı desem daha mı hoşunuza gidecekti? Kelime oyunlarını bırakın lütfen.

  15. Yazan:çuvaldız Tarih: Haz 24, 2010 | Reply

    Sn.b.s.m,

    Evet, itiraf ediyorum Tayfun bey harfiyen katılıyorum dediğinde bir önyargıyla “nasıl yani” dedim ve yazdığım yorumu tekrar okudum 🙂

    Takip edebildiğim kadarıyla Tayfun beye karşı gelişen muhalefetten dolayı (ki ben de bir yorumuna muhalefet eden oldukça uzun bir cevap yazmış ama sonra kendisini daha iyi anlayabilmek ve araya girmemek için beklemeye karar verip göndermekten vazgeçmiştim)ben de bana katılıyor olmasından dolayı şüphe ettim.Dediğiniz gibi taban tabana zıt fikirlerin nasıl buluşabildiklerini merak ettim.Ve Tayfun beyin iki başlıktaki tüm yorumlarını tekrar okudum.

    Tayfun beyin itirazla işaret etmeye çalıştığı şey hepimizin itiraz ettiği; “ırkçılık”.Yukarıda A.Altan’ın da bir yazısını alıntıladığım uzun yorumda bunu yapabildiğimce izah etmeye gayret ettim.

    Tekrar okumalar sırasında anlayabildiğim kadarıyla Tayfun bey zaman zaman benim de yorum yazarken engelleyemediğim ve maalesef yazılı iletişimde yanlış anlaşılmaya oldukça müsait olan duygusal bir üslupla yazıyor. Kendisinin kötü alışkanlıklarını taklit ederek ateşe yürüyen çok sevdiği evladı/arkadaşı kurtarma telaş ve kızgınlığıyla yazıyor sanırım 🙂

    Tek yanlı propaganda “silahı” olan yazılı ve görsel basının duygu ve düşünceleri kaşıyan bombardımanından kurtularak adil bir muhakeme ile“tüm t.c vatandaşlarını içine alabilecek çözümler” üzerine düşünebilmek, gerçekten çok zor. Bu toz dumanda bilinen repliklerin dışına çıkmaya cesaret edip, başka yol var diyerek ezber bozanı, af , barış talep edeni doğru teşhis edip anlayabilmek nasıl mümkün olabilir ki zaten?

    Bugun, en cok sikayet ettiginiz Turk irkciligi atesini azaldikca harlayan, cogaltan PKK saldirilaridir. Buna bir de islami kesimin PKK’nin Israil destekli olduguna inanci da eklenince halkin buyuk bir bolumunde PKK’ya karsi ciddi ve caydirici bir operasyon duzenlenmesi konusunda ciddi bir talep var.(Tayfun_Korkut)
    ….
    Operasyonlarin devami da, gelecekteki baris icin, catismalarin sokaga dokulmemesi, halkin bir otoritenin varligina inanmasi ve siddet ve terorle basa cikan bir merciin varligina inanmasi hayirli olanidir. Halk ciddi infial icinde.(Tayfun_Korkut)
    ….
    Bu terorun sehirlere tasacagi, devam edecegi, tepki gostermedikce en sonunda evlerimizin icine kadar girecegi, sivillerin canini da alacagi seklinde bir kani hakim. (Tayfun_Korkut)

    Terörün hedefi zaten bu. Yani 5-6 tane asker öldürmekle bir yere varilmayacagini PKK sizden ve bizden daha iyi biliyor. Ama halk eger “devlet bu isi halledemiyor” derse terörist kazanir.(MY)

  16. Yazan:b.s.m Tarih: Haz 24, 2010 | Reply

    @Blogcular,

    Yazdıklarımda ırkçılık nerede merak ettim doğrusu. Bir açıklasanız diyorum ? Zira ortaya bir laf atıp, gerisini getirememişsiniz. Bu ülkede “genelleme” yapma karşıtları var. Sanki Türkler deyince “her Türk” denmek istiyor gibi.

    İlk cümle için şöyle bir açıklama getirebilirim.”Türkler” demekle bütün Türkleri kasdetmemiş olabilirsiniz.Ayrıca bu ifadeyi ırkçı bir öfkeyle de yazmamış olabilirsiniz.Bakınız,”ırkçılığa işaret eder”demişim bu belirlemenizi.

    Dolayısıyla aidiyet duygusu,biraz daha ilerisi milliyetçilik,daha ötesi ise olay ve olguların belirli bir kimliğe(ulus,halk,topluluk vb)mal edilmesiyle sonuçlandığında ırkçılığa kapı aralanmış olur.Zira ırkçılğın-veya ırkçılığa giden yolun-keskin çizgileri,şiddetinin ölçüleri vs yoktur.Irkçılığa evrilmeye açık hissiyat farklı düşünce tonlarıyla zihinlerde yer etmeye başlar.Ancak bu farklı ton ve formlar zamanla koyulaşmaya her zaman açıktır.Dolayısıyla siz anlaşılmaz bulsanız dahi “genelleme karşıtlığı”olası risklere duyulan kaygının sonucudur.

    Ne demek istediğimi doğru anlatabilmek için izninizle biraz açayım.Misal Tayfun beyi ırkçı olmakla itham ettiniz.Peki niçin?Kürtlere çapulcu dediği için.Oysa zannedersem aynı isnat doğrudan Pkk’ya yapılsaydı tepkiniz farklı olacaktı.Lakin Tayfun bey size ve bana göre Kürtleri kasdederek bir “genelleme”yapmıştır ve bizler de kendisini ırkçı olmakla suçladık.Peki bu durumda “Kazık atan Türkler” de bu anlamda bir genelleme sayılmaz mı?Zira adı geçen muhatabımız da çapulcu derken pekâlâ bütün kürtleri kasdetmemiş olabilir.Dolayısıyla evet Kürtlere kazık atılmıştır,bu doğru.Hatta kazıklanmanın ötesinde imha edilmek istenmişler,inkar edilmişlerdir,yok sayılmışlardır.Kimin tarafından?Tabii ki devletin egemen güçleri tarafından.Yani nüvelerini İttihatçılıkla veren Kemalist zihniyet ve onun devamı olan Ergenekoncu derin devlet güçleri tarafından.Buna “Türk tarafı”demekle de bir şey değişmiyor,çünkü bu bir zihniyet sorunudur ve “Türk olmak”la bir ilgisi bulunmuyor.Zira bu zihniyet yapısına hizmet eden Kürtler,Araplar da olabilir.En belirgin örneği,resmi kayıtlı ve kayıtsız gönüllülerden oluşan-sayıları yüzbinlerle ifade ediliyor-Geçici Köy Korucularıdır.Peki bu durumda Kürtlere kazık atan kimler oluyor?Kürtler Kürtlere kazık atıyor mu diyeceğiz.

    Sonuç:Kurtuluş savaşında Kürtler ve Türkler yan yana,omuz omuza mücadele verdiler.Ne zaman ki savaş bitti uluslararsı antlaşmalar başladı TC çarketti.Kürtlere hakları verilmediği gibi yeryüzünden tamamen silinmeleri için her türlü yönteme başvuruldu.Özel kanunlar,özel mahkemeler kuruldu.Ve bugün işte o enkaz üzerine kurulan mirası devralmış bulunuyoruz.Lakin sorumluları Türklerdir demek yanlıştır.İsmet İnönü masaya oturduğunda Kürtlere öngörülen haklar tanınsaydı bugün muhtemelen bu iç çatışma,düşmanlık,toplumsal kaos yaşanmayacaktı.Özetle sorumlulara işaret ederken yanlış anlaşılmalara izin verilmemeli.Yine de hakketmediğiniz bir itham olarak algıladıysanız bu iddiamı geri alıyorum.

  17. Yazan:Amir Töre Tarih: Haz 24, 2010 | Reply

    Son dönemde “açılım” adı altında toplanan çözüm çabaları açıkça başarısız olmuş görünüyor. Bu şekilde bir fırsatın heba edildiğinin düşünüyorum. Bence buradaki en önemli eksiklik açılımın kapsamının ne olduğunun baştan ortaya konmamış olması ve temel kavramların belirlenmemesidir. Bu nedenle neyin tartışılması gerektiğinin açık seçik ortaya konması gerekir.
    Kürt sorununun çözümü için bence üç yol var:
    Birincisi PKK’ nın tezidir. Yani özerk yönetim, federasyon giderek bağımsız Kürt devleti. Bu çözüm Türkiye’ yi şu ankine göre çok daha kanlı bir iç savaşa götürür, yıkıma yol açar.
    İkinci tez, devlet içindeki bazı unsurların tezidir. Olağanüstü hal uygulamaları, sıkı yönetim, giderek faşizan yönetim, baskılar, zulümler, faili meçhul cinayetler, insan haklarının çiğnenmesi, Türkiye’ nin dünyada yalnızlaşması, ekonomik krizler vb. Günümüz Türkiye’ sinde uygulanması mümkün olmayan, çağ dışı bir yaklaşımdır. Sorunu çözmez, daha da kronikleştirir.
    Üçüncü tez ise bence en doğrusu olmasına karşın, yeterince konuşulmayan, tartışılmayan, sanki yok sayılan bir tezdir. Şayet bu tez üzerinde yeterince düşünülürse, Kürt sorununu çözme potansiyelinin kuvvetli olduğu rahatlıkla görülebilir. Bu tezin esası Türkiye Cumhuriyetinin Kürt asıllı vatandaşlarının azınlık olarak tanımlanması ve Avrupa birliğindeki azınlıklar hangi haklara sahip oluyorlarsa ona sahip olmaları için gerekli tüm hukuksal düzenlemelerin yapılmasıdır. Çerçeve bu şekilde çizilirse, sonradan içini doldurmak çok kolay olur ve “açılım” gibi ne idüğü belirsiz ifadelere gerek kalmadan bir yol haritası oluşmuş olur. Bu düzenlemelere başlarken, tüm kürt asıllı vatandaşlara yönelik bir referandumla işe başlamakta büyük yarar olacağını düşünürüm. Referandum sorusu şu olacaktır: ” Azınlık haklarına sahip olmayı istiyor musunuz,istemiyor musunuz?” Şayet evet çıkarsa gerekli düzenlemelerin yapılması kolay olur. Hayır çıkar, ya da katılım çok az olursa dahi bu süreç yararlıdır, çünkü uluslararası topluma Türkiye’ nin hukuksal ve demokratik zeminde güçlü bir çözüm isteği olduğu gösterilmiş olur, Kürt asıllı vatandaşların azınlık olmayı istemediği, diğer Türk vatandaşlarından kendilerini farklı görmedikleri konularında somut bir kanıt elde edilmiş olur. Her koşulda bu süreç savaşı değil barışı isteyenlerin lehine olur.
    Özetle, içi boş sınırı çizilmemiş açılım süreçleri ya da tek başına askeri çözüm önerileri vakit kaybından ve sorunu büyütmekten başka işe yaramaz. Şu ana kadarki görüntüyle kürtlerin önemli bir kesiminin kendilerini Türklerden ayrı bir toplum olarak gördükleri açıktır. O halde bu durumun isminin konulması lazımdır. Ha, şayet azınlığa ne gerek var, ayrılalım kendi devletimizi kuralım diyenler olursa, bunlar her türlü hukuk kuralını da çiğnemiş olur ve dünyayı da yanlarında bulamazlar, insan haklarına saygılı bir Türkiye’ de bunların etkileri çok azalır.

  18. Yazan:b.s.m Tarih: Haz 24, 2010 | Reply

    Sayın Çuvaldız,

    Takip edebildiğim kadarıyla Tayfun beye karşı gelişen muhalefetten dolayı (ki ben de bir yorumuna muhalefet eden oldukça uzun bir cevap yazmış ama sonra kendisini daha iyi anlayabilmek ve araya girmemek için beklemeye karar verip göndermekten vazgeçmiştim)ben de bana katılıyor olmasından dolayı şüphe ettim.Dediğiniz gibi taban tabana zıt fikirlerin nasıl buluşabildiklerini merak ettim.Ve Tayfun beyin iki başlıktaki tüm yorumlarını tekrar okudum.

    Yorumlarınızı kaçırmayan biri olarak ne kadar dikkatli biri olduğunuzu biliyorum.Bir yanlış anlamaya ya da önyargıya neden olmamak için eminim sadece Tayfun beyin değil,kendileriyle fikir paylaşımında bulunduğunuz diğer katılımcıların yorumlarını da tek tek okuyup inceliyorsunuzdur.Bu incelikli ve düşünceli yönteme doğrusu saygı duyuyorum.Zira sadece bir başlığın altına bırakılmış bir fikir veya görüşten direkt bir yargıya ulaşmak asla isabetli bir yöntem değildir.İki nedenden ötürü:
    Birincisi;başkası hakkında varılan yargı erken/hızlı/aceleci bir şekilde oluşmuşsa,muhatabın yanlış anlaşılması riski fevkalede yükseksektir.Ki bu yanılgı,”yanılıyor olmak”la sınırlı kalmayarak fakat aynı zamanda karşıdakine haksızlık etme sonucu doğuracaktır.Ayrıca bu tarz bir yaklaşım,karşıdakini anlama/empati kurmaya değil,doğal olarak kişisel bir polemiğe neden olacaktır.

    İkincisi ve belki de daha önemlisi ise;aykırı olduğu varsayılan fikre aceleyle hüküm verilmesi doğrudan bir koşullanmaya cevaz verir.Bir başka ifadeyle,kişi artık fikir üretmek yerine,denetimi karşı olduğu/aykırı bulduğu fikirlere bırakacaktır.Zira karşı olunan fikir,doğrudan etki yaratacak bir potansiyel barındırır.Dolayısıyla farkında olmaksızın düşünsel altyapının karşıtlık üzerine kurulduğu bir zemin kaçınılmaz olur.

    İşte tam da bu nedenlerle şaşkınlık yaratacak en uç,en zıt fikirler dahi biraz araştırma,farklı referanslar yapılmadan kestirip atılmamalı.Zira yanılabilir,yanlış anlamış olabilir ve hepsinden önemlisi duygularımızla hareket etmiş olabiliriz.Bu açıdan incelik ve dikkatinize bir kez daha gıpta ettiğimi belirtme gereği duyuyorum.

    Pedagojik,dolu dolu yorumlarınızla bir kaç gündür içine düştüğüm zaafları bana tekrar hatırlattığınız için de ayrıca teşekkür ediyorum.

    Esen kalın.

  19. Yazan:Blogcular Tarih: Haz 24, 2010 | Reply

    @b.s.m

    Ben bu konuyu bir ifade sorunu olarak görüyorum. Genelleme yapmadan konuşmak bile mümkün değildir. Türkler milliyetçidir diye genelleme yaptığımda bunun tüm Türkleri kapsamadığı açıktır. Kastedilen genelin böyle olduğudur. Bunun aksini düşünmek ırkçılığa girer fakat böyle bir ifade şeklinden daha iyisi pek mümkün değildir. Varsa söyleyin biz de bilelim.

    En belirgin örneği,resmi kayıtlı ve kayıtsız gönüllülerden oluşan-sayıları yüzbinlerle ifade ediliyor-Geçici Köy Korucularıdır.Peki bu durumda Kürtlere kazık atan kimler oluyor?Kürtler Kürtlere kazık atıyor mu diyeceğiz.

    Evet aynen öyle diyeceğiz. Tabi detaya indirip şöyle şöyle Kürtler, şöyle şöyle Kürtlere kazık atıyor da diyebiliriz.

    Hassasiyetinizi anlıyorum ama anlatımda genelleme yapma kaçınılmaz. Genellemede çoğunluğun ortak özelliklerinin kastedildiğini, bireye inildiğinde durumun farklılaşacağını bir yetişkin anlayabilecek düzeyde olmalıdır. Anlayamıyorsa bu benim değil onun sorunudur.

  20. Yazan:Blogcular Tarih: Haz 24, 2010 | Reply

    Referandum sorusu şu olacaktır: ” Azınlık haklarına sahip olmayı istiyor musunuz,istemiyor musunuz?” Şayet evet çıkarsa gerekli düzenlemelerin yapılması kolay olur. Hayır çıkar, ya da katılım çok az olursa dahi bu süreç yararlıdır, çünkü uluslararası topluma Türkiye’ nin hukuksal ve demokratik zeminde güçlü bir çözüm isteği olduğu gösterilmiş olur, Kürt asıllı vatandaşların azınlık olmayı istemediği, diğer Türk vatandaşlarından kendilerini farklı görmedikleri konularında somut bir kanıt elde edilmiş olur. Her koşulda bu süreç savaşı değil barışı isteyenlerin lehine olur.

    Bu çok sakat bir mantık. Birincisi temel hak ve özgürlükler referanduma götürülemez. Bu tip özgürlükler verilir. Kullanıp kullanmamak insanlara kalmıştır. Öte yandan bu tür bir talebin olup olmadığını ve nerelerde olduğunu görmek önemlidir. Bu anlamda istatistiksel bir çalışma olarak yapılması faydalıdır. Kaldı ki bugün Kürtçe eğitim isteyenler yarın istemeyebilirler ya da bunun tam teris olabilir. Değişkenliğe de devlet ayak uydurmak zorundadır.

    Özetle, içi boş sınırı çizilmemiş açılım süreçleri ya da tek başına askeri çözüm önerileri vakit kaybından ve sorunu büyütmekten başka işe yaramaz. Şu ana kadarki görüntüyle kürtlerin önemli bir kesiminin kendilerini Türklerden ayrı bir toplum olarak gördükleri açıktır. O halde bu durumun isminin konulması lazımdır. Ha, şayet azınlığa ne gerek var, ayrılalım kendi devletimizi kuralım diyenler olursa, bunlar her türlü hukuk kuralını da çiğnemiş olur ve dünyayı da yanlarında bulamazlar, insan haklarına saygılı bir Türkiye’ de bunların etkileri çok azalır.

    Ayrılmak isteyenler hangi hukuk kuralını çiğnemiş oluyorlar merak ettim? Hukukun ne demek olduğunu bildiğinizden emin misiniz? “Yasaları çiğnemiş olurlar” falan mı demek istediniz yoksa? Evet yasaları çiğnemiş olurlar ama hukuku değil. Ayrılıkçılığı eleştirebilirsiniz ama hukuk üzerinden yapamazsınız bunu.

  21. Yazan:çuvaldız Tarih: Haz 24, 2010 | Reply

    Sn.b.s.m,
    Samimiyetle sahiplendiğim kişisel hatamı yapabildiğim kadarıyla doğru anlatabilmeye gayret ederek paylaşmaya çalışmış olmama rağmen maalesef sıklıkla tekrar ettiklerime (sizin çok net biçimde maddeleştirmiş olduklarınız) saplanıp kalmış olduğumu göstermiş olduğunuz için asıl ben size teşekkür ederim. Farkına varamadıklarımızı gören ve büyük bir olgunlukla gösteren hep dostlar olsun ve hep sağolsunlar..

  22. Yazan:b.s.m Tarih: Haz 24, 2010 | Reply

    Ben bu konuyu bir ifade sorunu olarak görüyorum. Genelleme yapmadan konuşmak bile mümkün değildir. Türkler milliyetçidir diye genelleme yaptığımda bunun tüm Türkleri kapsamadığı açıktır. Kastedilen genelin böyle olduğudur. Bunun aksini düşünmek ırkçılığa girer fakat böyle bir ifade şeklinden daha iyisi pek mümkün değildir. Varsa söyleyin biz de bilelim.

    Katılıyorum,kısmen sıkıntıya yol açan ifede ve tanımlama,aslında “sakıncalı”bulunan kavramın veya tanımın içeriğinden değil bizatihi ifade edilirken tabularla çevrili olmasından sorun haline gelebiliyor.Yani bir ifade sorunudur dediğiniz gibi.Zira tabulaşmaktan tam olarak arınamadığından bazı kavramlar oldukça kritik bir sınırdadır.Belki de yaratabileceği etki/tepkiyi göze alarak bu “kritik” sözcükleri özgür bırakmak en doğrusu olacak.

    “Yanlış anlaşılmalara mahal vermeyecek farklı bir ifade şekli mümkün müdür?” derseniz,bence bu bir tercih meselesi.İstendiğinde genelleme yapmaksızın da en derin konular en keskin şekilde tartışılabilir.

  23. Yazan:Amir Töre Tarih: Haz 25, 2010 | Reply

    @Blogcular
    Azınlık konusundaki yorumuma şöyle cevap vermişsiniz:

    “Bu çok sakat bir mantık. Birincisi temel hak ve özgürlükler referanduma götürülemez. Bu tip özgürlükler verilir. Kullanıp kullanmamak insanlara kalmıştır. Öte yandan bu tür bir talebin olup olmadığını ve nerelerde olduğunu görmek önemlidir”

    Herhalde ne demek istediğimi anlatamamışım, düzelteyim. Temel hak ve özgürlükler referanduma götürülsün falan demiyorum. Sadece Kürt asıllılar kendilerini azınlık olarak görmek isteyecek mi, istemeyecek mi bu belirlensin diyorum, bunun da en kestirme yolu bence referandum yaparak sorulmasıdır, kendini azınlık olarak görmeyene zorla “azınlıksın” denilemez ki, devlet tabi ki kürt kimliği ile ilgili hakları tanımak zorundadır,buna hiç bir itirazım yok. Ancak burada başka bir olgu var, bilindiği gibi Lozan anlaşmasıyla Kürtler azınlık olarak tanımlanmamıştır, bu durumun düzeltilmesi gereklidir, referandum da bu tür bir sürecin başlangıç noktası olabilir.

    “Ayrılmak isteyenler hangi hukuk kuralını çiğnemiş oluyorlar merak ettim? Hukukun ne demek olduğunu bildiğinizden emin misiniz?”

    Bahsettiğim hem ulusal, hem de uluslararası hukuk kurallarıdır. Türkiye Cumhuriyeti ve diğer başka birçok devletin anayasasında ülkenin bölünmezliği ilkesi vardır, uluslararası sözleşmeler ise ulusal devletlerin egemenlik hakkını tanımakta, azınlıklara kendi devletlerini kurma hakkı vermemektedir. İşte ayrılıkçıların çiğneyeceği hukuk kuralları bunlardır. Yani şu anki uluslararası hukuk düzenine göre, azınlıklar, bağlı oldukları devletin izni olmadan, ayrı bir devlet kuramazlar, bu isyan anlamına gelir ve cezalandırılması gayet doğaldır.

  24. Yazan:Blogcular Tarih: Haz 25, 2010 | Reply

    Herhalde ne demek istediğimi anlatamamışım, düzelteyim. Temel hak ve özgürlükler referanduma götürülsün falan demiyorum. Sadece Kürt asıllılar kendilerini azınlık olarak görmek isteyecek mi, istemeyecek mi bu belirlensin diyorum, bunun da en kestirme yolu bence referandum yaparak sorulmasıdır, kendini azınlık olarak görmeyene zorla “azınlıksın” denilemez ki, devlet tabi ki kürt kimliği ile ilgili hakları tanımak zorundadır,buna hiç bir itirazım yok. Ancak burada başka bir olgu var, bilindiği gibi Lozan anlaşmasıyla Kürtler azınlık olarak tanımlanmamıştır, bu durumun düzeltilmesi gereklidir, referandum da bu tür bir sürecin başlangıç noktası olabilir.

    Kürtlere “Kendini azınlık olarak görüyor musun?” diye sorunca elinize ne geçecek? Lozan Anlaşması’ndaki sorunu siz kendiniz ifade etmişsiniz. Kürtlerin azınlık olduğunu teslim ediyorsunuz aslında. Kürtler evet biz azınlığız derse ya da tersini söylerse (genelden bahsediyorum tabi) ne değişecek? Böyle bir referandum talep etmenizin sebebi nedir? Hakları zaten teslim etmemiz gerektiğini ifade etmişsiniz yukarda. Bu durumda bu referandumla ne değişecek? Kaldı ki Kürtler azınlıktır, bu referandumda ne sonuç çıktığına göre değişecek bir durum değil di mi? Kürtlerin hak ve özgürlüklerinin teslim edilmesi gerektiği konusunda hemfikir olduğumuz için referandumdan çıkabilecek sonuçtan çıkarılabilecek anlamlar konusuna hiç girmiyorum.

    Bahsettiğim hem ulusal, hem de uluslararası hukuk kurallarıdır. Türkiye Cumhuriyeti ve diğer başka birçok devletin anayasasında ülkenin bölünmezliği ilkesi vardır, uluslararası sözleşmeler ise ulusal devletlerin egemenlik hakkını tanımakta, azınlıklara kendi devletlerini kurma hakkı vermemektedir. İşte ayrılıkçıların çiğneyeceği hukuk kuralları bunlardır. Yani şu anki uluslararası hukuk düzenine göre, azınlıklar, bağlı oldukları devletin izni olmadan, ayrı bir devlet kuramazlar, bu isyan anlamına gelir ve cezalandırılması gayet doğaldır.

    E tabi ulus devletlerin hukuk anlayışından tersini beklemek saflık olur. Kendi egemenliklerini korumak isteyecekleri için hukuk anlayışları da ayrılıkçıların taleplerini redetmek yönüğnde olacaktır. Sorun şu ki egemenlerin bu hukuk anlayışı hukukun ruhuna uygun mudur, aykırı mıdır? Bence hukuka aykırıdır. Çekler ve Slovaklar ayrılırken hukuku ayaklar altına mı aldılar ? Ayrılıkçılığı bu tip hukuk anlayışlarıyla gayrimeşru ilan etmek aslında PKK gibi ayrılıkçı örgütlere meşruiyet kazandırmaktır. Zira hukuk duvarıyla karşılaşan örgütler geriye kalan tek seçenek olan şiddete yönelmektedir.

  25. Yazan:Amir Töre Tarih: Haz 25, 2010 | Reply

    Kürtlere “Kendini azınlık olarak görüyor musun?” diye sorunca elinize ne geçecek?

    Şu geçecek: Problemin büyüklüğünü anlayacağız. beş milyon kişinin evet demesi başkadır, beşyüzbin kişinin evet demesi başkadır. Referandum sonucuna göre bazı kilit konularda daha rahat karar verilebilir. Örneğin ana dilde eğitim hakkı gibi, ya da işi uç noktaya götürürsek özerk yönetim ve federasyon gibi konular da barışçı tartışma platformuna çekilebilir. Azınlık haklarının tanınması temel prensip olmakla birlikte, bu hakların kapsamı, taraf olan kişi sayısına göre doğal olarak değişebilir (örneğin Güneydoğu nüfusunun % 60-70′ i kendini azınlık olarak görüyorsa belki de ayrı bir yerel meclisten dahi bahsedilebilir)

    Çekler ve Slovaklar ayrılırken hukuku ayaklar altına mı aldılar ? Ayrılıkçılığı bu tip hukuk anlayışlarıyla gayrimeşru ilan etmek aslında PKK gibi ayrılıkçı örgütlere meşruiyet kazandırmaktır.

    Çekler ve slovakların ayrılması hukuka uygundur, çünkü isyanla değil, Çekoslovakya devlet yetkililerinin onayıyla olmuştur. Yukarıda yazdığımı tekrarlayayım: şu anki uluslararası hukuk düzenine göre, azınlıklar, bağlı oldukları devletin izni olmadan, ayrı bir devlet kuramazlar. Ben Çekoslovakya gibi barışçı ayrılmalardan değil, yönetici devletin bölünme isteği olmadığı durumlardan bahsediyorum. Sanıyorum farkı anlıyorsunuz. Ayrılıkçılığın hukuk dışı olmasını ise silahlı terör eylemleri ve ayaklanmalar şeklinde anlıyorum, yoksa siyasi propaganda ve barışçı eylemlerin hukuk dışı olduğunu düşünmüyorum

  26. Yazan:Blogcular Tarih: Haz 25, 2010 | Reply

    Şu geçecek: Problemin büyüklüğünü anlayacağız. beş milyon kişinin evet demesi başkadır, beşyüzbin kişinin evet demesi başkadır. Referandum sonucuna göre bazı kilit konularda daha rahat karar verilebilir. Örneğin ana dilde eğitim hakkı gibi, ya da işi uç noktaya götürürsek özerk yönetim ve federasyon gibi konular da barışçı tartışma platformuna çekilebilir. Azınlık haklarının tanınması temel prensip olmakla birlikte, bu hakların kapsamı, taraf olan kişi sayısına göre doğal olarak değişebilir (örneğin Güneydoğu nüfusunun % 60-70′ i kendini azınlık olarak görüyorsa belki de ayrı bir yerel meclisten dahi bahsedilebilir)

    Sorun da tam bu işte. Azınlık haklarını taraf olan kişi sayısına göre istediğiniz yönde kırpamazsınız ya da artıramazsınız. Hak haktır ve isteyene verilmelidir. İstediğiniz referandumda örneğin %70 ana dilde eğitim istemese dahi kalan %30 istediği ana dilde eğitim hakkını alabilmelidir. Yani haklardan bahsederken önemli olan genelin ne istediği değil, isteyenin hakkını alıp alamadığıdır. % 30, Kürtçe eğitim istiyorsa bu isteği yerine getirilmelidir. %70 de Türkçe eğitimine devam etmelidir. Yapılması gereken kimin ne istediğini tespit edebilmektir. Yüzde kaçın ne istediğini değil. Kimin ne istediğini bilirsek kime devletin ne tür hizmet götürmesi gerektiğini de biliriz. Referandum yapıp yüzdeleri karşılaştırmak, Kürtlerin çoğunluğunun ana dilde eğitim istemediği sonucu çıkması halinde en basit haliyle Türk Milliyetçileri’ne “aha bakın Kürtler de ana dilde eğitim istemiyor” argümanını vermek anlamına gelir.

    Bugün Türkiye’de pek çok okul İngilizce eğitim yapıyor. Türklere soruyor muyuz sen ana dilde mi eğitim istersin yoksa Türkçe eğitim mi istersin diye?

    Çekler ve slovakların ayrılması hukuka uygundur, çünkü isyanla değil, Çekoslovakya devlet yetkililerinin onayıyla olmuştur. Yukarıda yazdığımı tekrarlayayım: şu anki uluslararası hukuk düzenine göre, azınlıklar, bağlı oldukları devletin izni olmadan, ayrı bir devlet kuramazlar. Ben Çekoslovakya gibi barışçı ayrılmalardan değil, yönetici devletin bölünme isteği olmadığı durumlardan bahsediyorum. Sanıyorum farkı anlıyorsunuz. Ayrılıkçılığın hukuk dışı olmasını ise silahlı terör eylemleri ve ayaklanmalar şeklinde anlıyorum, yoksa siyasi propaganda ve barışçı eylemlerin hukuk dışı olduğunu düşünmüyorum

    Doğru, Uluslararası Hukuk’a göre ayrılıkçılık talep edebilirsiniz ama fiiliyata geçiremezsiniz. İspanya’da ayrılıkçı partiler cirit atıyor ama İspanya Anayasa’sı fiili ayrılığa neden olacak yasalara izin vermiyor. Sonuçta bu da bir hukuk anlayışı. Hukuk, haklar anlamına gelir. Yani teoride en iyi hukuk hakları koruyan hukuktur. Ben yaşadıkları ülkede mutlu olmayan halkların ayrılma hakkına inanıyorum. Benim hukuk anlayışım da bu. Sonuçta hukuku değil hukuk anlayışlarını tartışıyoruz biz burada. Siz Uluslararası Hukuk anlayışına inanıyorsunuz ben kendi hukuk anlayışıma. Şimdilik sizinki kabul görüyor. Yarın gün olur işler değişir benimki kabul görür. Dolayısıyla hukuku öne sürmek doğru bir tavır değil.

    Bir örnek daha vereyim. Anayasamızda değiştirilemeyen 3 tane madde var. Birileri bu maddeleri değiştirmeye kalksa başka birileri de çıkıp bu hukuka aykırı diyecek. Peki nasıl değiştiricez biz bu maddeleri? Birilerinin hukuk anlayışı izin vermiyor diye oturup, kabullenelim mi?

    Bir de bu yazdıklarımdan Kürtlerin ayrılmasını istediğim anlamını çıkaran olabilir. Aksine ben onların da mutlu olduğu bir ülkede beraber yaşamak istiyorum.

  27. Yazan:ali duman Tarih: Haz 25, 2010 | Reply

    sn. cuvaldız,

    her ne kadar farklı kılıflar takmaya çalışsa da sözünü ettiğiniz emekli generalin profosyonel askerliğe karşı oluşunun asıl sebebi;

    gariban memetleri her türlü tezgaha getirebilirsiniz, memetlerin kanı beleş, oysa profosyonelleri tezgaha getirmek, beleşe kanlarını akıtmak o denli kolay değildir.

    örnek bakınız; Aktütün, Dağlıca baskınlarına, profosyonel askerler (subaylar) nerede? hepside ne hikmetse baskın gecesi/günü izindeler, bilmem anlatabildim mi, bilin bakalım sancak kime emanet edilmiş? profosyonel olmayan bir yedek subaya. (zaten o da şehit oldu)

    profosyoneller bu dönen dolapları yemezler, “tavşana kaç tazıya tut” siyasetini yutmazlar.

    profosyoneller ergenokonun tezgahına gelmezler, gelselerde bu sürgit devam etmez,

    profosyonellerin kanı memetin kanı gibi beleş değildir, böylesine ucuz hamasetle bu kadar ucuza kan akıtacak profosyoneller bulunamaz.

    velhasılı kelam, mevcut sistemde türkiye de sadece “ölmemesi gerekenlerin” can güvenliği sağlanmış, bunun dışında kalanlara ise ölme özgürlüğü verilmiştir, her nedense beyaz türklerden bir şehit verilmedi, her nedense teşvikiyeden, nişantaşından, ulustan, etilerden bir şehit çıkmadı. (pek tabiki kapıcı çocuklarını saymıyorum)

    her şey meşrebe uygun, adı üzerinde profosyonellik uyanık olmayı gerektirir, kör kurşunlara, tezgahlara gelmemeyi gerektirir, profosyonellik usta ve uzman olmayı gerektirir, yani kısaca profosyonel askerlik meşbere uymaz, durup durup meşrebsizlik yapmayınız 🙂

    kürt memette beleş, türk memette beleş, yeterki bitmesin onlara “gaz verecek” milliyetçilik siyaseti. Türk milliyetçiliğini kimler yapıyorsa, biliniz ki kürt milliyetçiliğini de onlar yapıyordur.

    12 eylülde diyarbakırda yapılan işkenceler, öldürmeler, yargısız katliamlar da, kürtçenin yasaklanması da, kürtlerin yok sayılması da (dağlı türk,kart kurt vs. ucuzluğu) salt kürt milliyetçiliğini yaratmak ve körüklemek için yapılmıştır.

    “deli gömleği” giydirilmişliğe uygun iktidarların işbaşına getirilmesi ve iktidarda tutulması, vesayetçiliğin devamı için “düşmana” ihtiyaç duyulmuş, bu düşman tahrik edilerek yaratılan “kürt milliyetçiliği” ile sağlanmıştır. Resmi ideoloji tarafından bilinçi olarak yaratılan bu “düşman” kürt milliyetçiliği, komünizm tehlikesinin terkisinden tutulmuş,komünizm tehlikesi sona erince de onun yerine ikame edilmiştir.

    28 şubat’a giden süreçte ise “irtica” ilk sıraya alınması gerekliliği nedeniyle, pkk terörü “durdurulmuş”, planlı ve tezgahlı bir şekilde irtica tehlikesi ön plana çıkarılmıştır.

    ülkedeki tüm terör hareketleri “tavşana kaç, tazıya tut” siyasetinin sonucudur.

    ittihatçılıkta oyun da, tezgahta, darbelere zemin için tertiplenen terör de, tenkil harekatları için yaratılan sahte ayaklanmalar da bitmez, 100 yıllık geçmiş bunu fazlasıyla ispatlıyor.

    uzatmış olacağım ama söylemeden geçemeyeceğim, garebetli bir terör örgütü ile karşı karşıyayız.

    elinde silahla dağa çıkmış, niye çıkmış? ne istiyor belli değil? silahlı mücadele ulvi bir amaç gerektirir, o ulvi amaç ise özgürlüktür, bağımsızlıktır en azından fedaratif yapıdır, ancak ne varki bunları ağzına bile almayan bir garip silahlı terör örgütü ile karşı karşıyayız.

    bu bile bu garabet örgütün bir piyon olduğunun, taşeron olduğunun göstergesidir.

    yok şayet anadilde eğitim, anayasal vatandaşlık hakkı, kültürel haklar vs. istiyorsa da, onlar için zaten demokrasi kuralları içinde meşru yollardan siyaset yapmanın yolları açık, böyle hak mücadelesi için dağa çıkan silahlı örgüt örneği bugüne değin dünya yüzünde görülmüş değil, demek ki garabetli resmi idelojinin, terör örgütü de böyle garabetli oluyor, ne diyelim, dünyaya bizden böyle bir garabet örneği armağan olsun, ittihatçılığın hakim olduğu resmi ideolojimize de bu yakışırdı zaten (birde erke dönergeci).

    selamlar.

  28. Yazan:Blogcular Tarih: Haz 25, 2010 | Reply

    elinde silahla dağa çıkmış, niye çıkmış? ne istiyor belli değil? silahlı mücadele ulvi bir amaç gerektirir, o ulvi amaç ise özgürlüktür, bağımsızlıktır en azından fedaratif yapıdır, ancak ne varki bunları ağzına bile almayan bir garip silahlı terör örgütü ile karşı karşıyayız.

    bu da ülkemiz insanın garipliği heralde. karşısındakini tanımaz, tanımaya çalışmaz ama bilmediği, bilmek istemediği konularda atar tutar. PKK’nın bir amacı olmadığını nerden çıkardınız? PKK, 1990’lı yılların sonuna kadar ayrılıkçı bir hareketti. Yani bir Kürt Devleti kurmak istiyordu. 1990’lı yılların ortasından itibaren çizgisinde kayma oldu. Bağımsız bir Kürt Devleti’nin mevcut koşullarda mümkün olmadığına kanaat getirip ayrılıkçı isteklerinden vazgeçti. Günümüzde ise talepleri kısmi özerklik üzerine kurulu, Kürt Sorunu’nun çözümünde muhatap alınmak istiyor. Ha bir yandan size hak veriyorum. PKK’nın ne istediğini merak eden bir medyamız yok. Haliyle merak edip okumayanlar da sizin gibi cahil kalıyor.

    yok şayet anadilde eğitim, anayasal vatandaşlık hakkı, kültürel haklar vs. istiyorsa da, onlar için zaten demokrasi kuralları içinde meşru yollardan siyaset yapmanın yolları açık, böyle hak mücadelesi için dağa çıkan silahlı örgüt örneği bugüne değin dünya yüzünde görülmüş değil, demek ki garabetli resmi idelojinin, terör örgütü de böyle garabetli oluyor, ne diyelim, dünyaya bizden böyle bir garabet örneği armağan olsun, ittihatçılığın hakim olduğu resmi ideolojimize de bu yakışırdı zaten (birde erke dönergeci).

    Siz kaç yaşındasınız ? Çok gençsiniz sanırım. PKK ne zaman kuruldu diye sorsam bilemeyeceksiniz gibi. Ben size söyleyeyim. PKK 1978’de kuruldu. Fikri ise 1970’li yılların ortasına ait. Siz o zaman nasıl bir Türkiye vardı biliyor musunuz? Bırakın ana dilde eğitimi, Kürt sorununa dikkat çekmek için yürüyüş yapmak bile suçtu. Yani etraf güllük gülistanlıkken kimse dağa çıkmış değil. Fikir sahibi olmadan önce bilgi sahibi olun.

  29. Yazan:ali duman Tarih: Haz 26, 2010 | Reply

    sn. blogcu,

    sayenizde bilgi sahibi de oldum, fikir sahibi de, iyiki hikmetinizden bir dirhem buyurdunuz el verdiniz de bize de nasiplenmek düştü.

    demek ki, pkk çark etti, ne garebetli bir örgüt ki bu, bağımsızlık amacıyla yola çıkmış ancak gelin görün ki, şartlar farklılaşınca nazik ve oynakça hafiften hafiften çark etmiş, ne marifet ne marifet, dünya siyaset tarihine elbette geçecektir, nezaketli çark ediş şekliyle. kimbilir belki de sscb çöktü diye çark etmiştir, hazır etmişken yarım bırakmasın tam etsinde bari bir işe yarasın, yoksa bu haliyle kimin değirmenine su taşıdığını bilemiyoruz, artık israil mi desek, ergenekon mu desek, doğalgaz oyununda tek aktör olmak isteyen rusya mı desek, ortadoğuya lider olmak isteyen iran mı desek, doğru cevap için şık sayısı çok, say say bitmez velakin.

    imdi, bu pkk denen garabet planlarını ergenekondan aldığı eylemleri yapmadı mı? en son şehit olan uzman erbaşın eşi kürt kardeleni “kürtlerin hakkını savunmak size mi kaldı” demedi mi?

    bölcübaşı yakalandığında uçakta onursuz bir şekilde “vatana hizmete hazırım” demedi mi?

    ergenekon ile irtibat ve antlaşmalarda arabuluculuk yapan ergenekoncu doğu perinçek ile kol kola pişkin pişkin resimler çektirmedi mi?

    yine ergenekonculuğu ayyuka çıkmış yalçın küçük’ten sukiast yapılacağı ihbarını almadı mı? o ergenekoncuya kol kanat gerip, paris’te yaşamasına sponsor olmadı mı? yurtdışında pkk dan geçinen şimdinin hızlı kemalisti, bölücübaşına yağ çekmek için gözlerinin içine baka baka “atatürk pilottu, ama sen ondan daha büyük pilotsun” demedi mi? böyle yalakaların olduğu yerde doğru bir siyaset olur mu? böyle yalakalara dost olandan kürtlere lider olur mu?

    kürt halkı için özgürlük isteyen bu bölücübaşı kürtler için “kürtler tek başına tek bir toplu iğne üretimini bile başaramazlar” demedi mi?

    demek ki sonradan çark ettiler, vay be çark edenlerin bağımsızlık savaşı böyle oluyor demek ki, çark ede ede, döne döne, vay yanar döneler vay.

    saolun sayenizde bilgi ve fikir sahibi olduk, iyiki aydınlattınız, sizde olmasanız bu site karanlıkta kalacak alimallah.

    siz okuduğunuzu anlamakta zorluk çekmiyorsanız pkk nın diyarbakır işkencehanelerinde yaratıldığını, yargısız infazlarla, katliamlarla, cinayetlerle yaratıldığını, yasaklarla, inkar politikalarıyla yaratıldığını, üstelik bu siyasetinde bilinçli yapıldığını, düşman yaratmak için yapıldığını yukarıda yazdım, bana o günkü şartları niye hatırlattınız anlayamadım.

    ayrıca polemiğe çok meraklı olduğunuz anlmaşılıyor, oysa polemik yapılacak bir durum yok, size göre pkk bir “neden”, bana göre ise bir “sonuç”tur, bu kadar kısa ve öz. siz neden sayın, ben sonuç sayayım, düşüncelerimi her halde sizin dayatmanız ve polemiklerinizle değiştirecek değilim. (ayrıca siz de değiştirmeyin, zaten benim böyle bir derdim de yok, sizin de olmasın, kendi düşüncenizi söyleyin yeter -bu da önemli bir şeydir-)

    ayrıca pkk hiç bir dönem ayrılıkçı olmadı, ayrılıkçılıkla marksistliği karıştırıyorsunuz, dediğiniz dönemde marksist-leninist devrimci çizgideydi, sonra ırkçı,milliyetçi,şovenist çizgiye kaydı, zira kaymak zorunda kaldı çünkü doğu blokunun yıkılmasıyla birlikte marksistliğin rantı bitmişti, o rant bitince ırkçı,milliyetçiliğin rantına yemek lazımdı, öyle de oldu, oluyor ve olmakta, tıpkı sosyalizmin rantı bitince kemalistliğin rantını yemeye başlayan doğu perinçek, yalçın küçük gibi garabet siyasetçilerin siyasi çizgilerindeki döneklik gibi. (siyasi literatuvarda bu tarz değişimlere, değişim değil, döneklik dönüyor)

    türkiye siyasetinin temel çarpıklığıdır ki, bu çarpıklık ise hem ittihatçı resmi ideolojinin eseridir,hem de sscb nedeniyle türkiyeyi ileri karakol olarak kullanan ve ileri karakol rolünün yüklediği canlı kalkan olma pskiokolojisi ve bunun sonucu 80 yıldır giydirilen deli gömleği ülkede zihinsel tramvaya sebep olmuş ve bu tramva sonucu bu ülkede ipleri elinde tutan tek bir merkezden oynatılan/yönetilen ve üstelik birbirine zıtmış gibi gösterilen kukla siyasetler üretilmiştir. bu kukla siyasetler sonucu hastalıklı toplumsal bir kesim yaratılmıştır, bu hastalıklı siyasetin bir sonucudur ki resmi ideolojinin etkisinde kalan kemalistler atatürke, dinciler islamiyete, solcular marksizme, kürtçülerde kürtlere ihanet ederler, ittihatçıların elinde kukla olan bu siyasetlerin siyasi rantçılığı esas almış besleme siyasetlerdir, maalesef bu durum gelenek haline gelmiştir, üstelik bu geleneğin yaratılmasında en büyük etken olan ittihatçılık ta bu tezattan dolayı her daim iktidar olabilmeyi başarabilmiştir. (ki en nihayet sona yaklaşılmıştır)

    işte bu durumdan dolayıdır ki bu ülkenin yetiştirdiği çok ünlü sosyologlar (idris küçükömer, şerif mardin gibi) bu çarpıklığın adını koyarak türkiye için “solu sağdır, sağı ise zaten ölüdür” tespitlerinde bulunmuşlardır.
    bu çarpıklığın kitabını (paradigmanın iflası) yazan fikret başkaya’ya ise yıllarca hapis mükafatı verilmiştir. (doçentlik tezinin mükafatı olsa gerek)

    ancak ne varki, kürtlerin adına siyaset yapanların maskesi de tıpkı chp gibi düşmüştür, zira reşadiye baskını sonrası kürt halkının da da uyanış başlamıştır, kürt halkı artık biliyor ki, kürtler zenginleştiğinde, özgürleştiğinde kendilerini temsil ettiğini iddia eden bdp milletvekilleri mecliste olamayacaklardır. o vekillerin varlık sebepleri kürtlerin yoksulluğu üzerine kuruludur, kürtlere uygulanan yasaklar üzerine kuruludur, kürtlerin ezilmişliği üzerine kuruludur, işte o şartların değişmesine bizzat o kürtcü vekiller karşıdır, pkk karşıdır, zira kürtlerin yoksulluğundan, ezilmişliğinden, dışlanmışlığından, ötekileştirilmesinden nemalanmaktadırlar.

    kürt milliyetçiliği de, türk milliyetçiliği de birbirinden beslenmektedir, zıtların varlığı birbirilerinin varlığına bağlıdır.

    kürt milliyetçiliği yükselirse sadece kürt partisinin değil, mhp ninde oyu yükselmektedir, mhp nin oyundaki yükseliş kürt partisinin de oyunda yükselişe neden olmaktadır, şehit asker kanıyla iktidara oynayanlarla, şehit gerilla kanıyla parlemantoya girenlerin onursuzluğu teşhir olmakta, maskeler düşmektedir, türkiye halklarının kurtlarla dansı devam ediyor, anlaşılıyor ki bir iki yıl daha bu dansı izleyeceğiz.-daha fazla değil, zira yetti artık, bu millet sanıldığı gibi ne aptal, ne de “göbeğini kaşıyan ayı” değildir, olmadığını da herkes görecektir-

  30. Yazan:çuvaldız Tarih: Haz 26, 2010 | Reply

    Sn.Blogcular,

    PKK 1978′de kuruldu. Fikri ise 1970′li yılların ortasına ait. Siz o zaman nasıl bir Türkiye vardı biliyor musunuz? Bırakın ana dilde eğitimi, Kürt sorununa dikkat çekmek için yürüyüş yapmak bile suçtu. Yani etraf güllük gülistanlıkken kimse dağa çıkmış değil.
    ….
    PKK’nın bir amacı olmadığını nerden çıkardınız? PKK, 1990′lı yılların sonuna kadar ayrılıkçı bir hareketti. Yani bir Kürt Devleti kurmak istiyordu. 1990′lı yılların ortasından itibaren çizgisinde kayma oldu. Bağımsız bir Kürt Devleti’nin mevcut koşullarda mümkün olmadığına kanaat getirip ayrılıkçı isteklerinden vazgeçti. Günümüzde ise talepleri kısmi özerklik üzerine kurulu, Kürt Sorunu’nun çözümünde muhatap alınmak istiyor. Ha bir yandan size hak veriyorum. PKK’nın ne istediğini merak eden bir medyamız yok. Haliyle merak edip okumayanlar da sizin gibi cahil kalıyor.

    Sn.Blogcular,

    1-PKK’nın Türkçe açılımını yazmak mümkün mü sizce? Kürdistan İşçi Partisi.
    2-Kurulduğu yıllarda Kürdistan mevcut muydu?
    3-KİP’in, yürüyüş yapmaları bile suç olan Kürtlerin Türkiye’deki sorunlarını çözmeyi hedeflediği söylenebilir mi?
    4-KİP’in geçmişe dönük silahlı eylemlerini gözden geçirdiğinizde mevcut şartları silaha başvurarak Kürtler lehine iyileştirme/değiştirme amacı taşıdığı söylenebilir mi?Bu amaç KİP’in kuruluş ideolojisine ters düşmez mi?
    5-Bağımsız Kürt devletini kurma amacı olan bir oluşum şartları halkım dediği Kürtler lehine iyileştirme gayretiyle faaliyette bulunuyor olsaydı Bağımsız Kürt devleti fikrini kendi eliyle imha etmiş olmaz mıydı?
    6-Bugün PKK’nın ayrılıkçı isteklerinden vazgeçmiş olmasında halk kabul ettiği Kürtlerin etkisi nedir?(Mevcut şartlar denildiğinde gerçekten Kürtler ve sorunları kastediliyorsa eğer)

    PKK, bunca yıldır silah ve şiddetle ele geçiremediği bir iktidar gücünü, T.C devletinden, Kürtlerin eliyle gümüş tepsi içinde kendisine sunulmasını istiyor.. Özerlik isteyenin Kürtler olduğundan emin misiniz?

    Kürt Sorunu’nun çözümünde muhatap alınmak istiyor.(Blogcular)

    Ne kadar bencilce değil mi?Kürtler muhattap alınmış ama PKK “BEN” diyor!

    Kürt sorununda T.C devletinin kusurlarını görüp, eleştirelim ama Kürdistan İşçi Partisi’nin muhatap(!) alınmak/alınmaya zorlamak için maşa/mühimmat olarak gördüğü Kürtlere yaptıklarını da görmezden gelmeyelim.

    PKK’nın ne istediğini merak eden bir medyamız yok.(Blogcular)

    Mevcut şartları asla barıştan ve çözümden yana geliştirmeyen, aktif siyasetteki varlığını şiddet ve şiddet söylemlerinden koparamayan bir oluşumun ne istediği bu kadar aşikarken neyin merak edilmesini ve bilinmesini bekliyorsunuz?

    PKK’nın ne istediği ile değil Kürtlerin ne istediği üzerine konuşmak gerek eğer PKK gerçekten Kürtlerin seslerinin duyulmasını, sorunlarının çözülmesini istiyorsa tabii!

    Kemalist zihniyetli Türkler kadar aynı zihniyete sahip kraldan çok kralcı PKK’lı Kürtler de sorun!

    Özel not:
    Yazdıkları dikkate alınarak cevapladığınız birinin yaşını, mesleğini, cahilliğini ya da uzmanlığını neden mevzu bahis ettiğinizi anlamakta zorlandım.Siz,PKK’nın amacının, ne istediğinin merak edilip anlaşılması gerektiğini ifade ederken muhatabınızın amacı ve ifade etmek istedikleriyle ikincil derecede ilgilenmişsiniz.Söylenenden ziyade, söyleyene odaklanmışsınız, neden? Madem karşınızdakinin genç olduğunu düşünüyorsunuz onun anlayacağı lisanla yazın. Madem karşınızdakinin cahil olduğunu düşünüyorsunuz bildiğinizi paylaşıp, yol gösterin.

    Maksat dert anlatmaksa gerçekten bu testi kırılmadan tokatlayan uzman hoca tavrına gerek var mı?

    Üslubumu pedagojik bulanlar, bilerek yaptığım bu tekrarla rahatsızlık duymanıza sebep olduysam eğer kusura bakmayın lütfen.

  31. Yazan:Amir Töre Tarih: Haz 26, 2010 | Reply

    Siz Uluslararası Hukuk anlayışına inanıyorsunuz ben kendi hukuk anlayışıma. Şimdilik sizinki kabul görüyor. Yarın gün olur işler değişir benimki kabul görür. Dolayısıyla hukuku öne sürmek doğru bir tavır değil.

    Eh ne yapalım , sizin mükemmel hukuk anlayışınız dünyaca kabul edilene kadar, şu anki uluslararası hukukla idare edeceğiz demek ki. 🙂
    Esenlikler dileğiyle.

  32. Yazan:b.s.m Tarih: Haz 26, 2010 | Reply

    Sn.Blogcular,

    elinde silahla dağa çıkmış, niye çıkmış? ne istiyor belli değil? silahlı mücadele ulvi bir amaç gerektirir, o ulvi amaç ise özgürlüktür, bağımsızlıktır en azından fedaratif yapıdır, ancak ne varki bunları ağzına bile almayan bir garip silahlı terör örgütü ile karşı karşıyayız.(ali duman)

    Ali Duman beyin yorumuna istinaden yaptığınız yorumda,okuduğum kadarıyla alıntılanan kısma itiraz etmişsiniz.

    Burada katılımcının üslubuna bir şekilde tepkili olmanızı anlayabilirim.Ancak duymasından hoşlanmazsanız da söylenenlerde büyük bir gerçek payı vardır.

    Birincisi,-katılır veya katılmayız-“Silahlı Mücadele”yöntemine, bir sistem ve/veya rejim değişikliği iddiasıyla başvurulur.Genel bir tanımla,ya sınıfsal çelişkilerden kaynaklı sınıfsal mücadele ya da ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesinden haraketle Ulusal Mücadale yöntemlerinde silaha başvurulur.Dünyada yaşanmış sınıfsal ve ulusal mücadele yöntemlerinden bu sonucu çıkarmak hiç de zor değil.Sovyet Devrimi,ona mütakip Doğu Avrupadaki sosyalist hareketler,Çin ve Arnavutluk örneği,Latin Amerika ülkeleri…sınıf karekterli silahlı mücadele örneklerinden sayılabilir.Bunun yanısıra sömürge ve yarı sömürge ulusların verdikleri kurtuluş mücadeleleri de var.Libya’nın İtalya’ya,Cezayir’in Fransa’ya,Hindistan’ın İngiltere’ye karşı verdikleri bağımsızlık savaş(lar)ı bu anlamda Ulusal Mücadele yöntemlerine örnek teşkil edebilir.Silahın veya silahlı mücadelenin “araç” olarak kullanıldığı diğer örnekler ise,ağırlıklı olarak üçüncü dünya ülkelerinde yaygın olan kimi iktidar değişiklikleridir.Güney Amerika,Afrika ve kısmen Asya’da geçen toplumsal kargaşalar bu kategoriye girer.Dolayısıyla,amaç ve ideolojiler farklı olsa bile yukarıda genişçe yer vermeye çalıştığım alanlar dışında silaha başvurulmuş bir direniş göremezsiniz.

    Peki silahlı mücadelede ısrar eden pkk örgütü yukarıda verilen örneklerden hangisiyle örtüşüyor?
    Bağımsız bir Kürdistan mı?Sosyalist bir düzen mi,yoksa Federasyon mu?

    Niyet okuyarak,”evet,gerçek niyetini açıklamasa da bunlardan birini istiyor”diyecekler vardır.Zira Türkiye kamuoyu bu “açığa çıkmamış emeller”in varlığına bir şekilde ikna edilmiş ve dolayısıyla bu tarz bir algı hakim olmuştur toplumda.Bu kısmı elbette farklı bir tartışma konusu.Lakin pkk’nın bugünkü söylemlerinde bu taleplerin hiçbiri bulunmuyor…Defalarca Öcalan ve diğer üst düzey yöneticiler tarafından sadece eşit vatandaşlık düzeyinde demokratik haklar istendiği deklere edilmiş ve legal ayağı olan bdp de aynı söylemi dillendirmektedir.Kısaca anayasal vatandaşlık,anadilde eğitim vb demokrasi kapsamına giren kimliksel/kültürel ifade özgürlüğü temelinde talepler var.

    Şimdi yukarıda da değindiğim gibi pkk ve yasal alanda siyasi çalışma içerisinde olan destekçileri(bdp),bu söylemlerinde ne kadar samimi ve tutarlıdırlar bunu bir anlığına bir kenara bırkalım.Peki demokratik talepler için silahlanan ve savaşan bir başka örgüt örneği var mıdır dünyada?Bağımsızlık istemeyeceksin,ayrı bir devlet istemeyeceksin,rejimi değiştirmek gibi amacın olmayacak ama buna karşın silahta ısrar edeceksin.Bence bu durumda Ali beyi bilgisizkikle suçlayacağınıza süreci daha objektif okumanızda yarar olacak.Zira pkk’nın kuruluş aşamasında “bağımsız birleşik Kürdistan”talebenin oluşu bugün de aynı amacı güttüğü anlamına gelmez.Ki siz de 90’ların sonlarında pkk’nın strateji değiştirdiğini belirtmişsiniz.Doğaldır,küresel konjönktürde bağımsız devletin koşulları ortadan kalkmıştır,pkk da bundan vazgeçmiştir.İyi de silahta ısrar edilmesi nasıl açıklanabilir?

    Dolayısıyla pkk,savunduğu veya uğrunda mücadele ettiği hedefler ile bu hedeflere uluşmak için başvurduğu yöntemlerde fevkalede çelişkili ve tutarsız bir görünüm arzediyor.Ali bey’in tanımıyla tam bir garabettir bu.Ayrıca pkk bu haliyle en çok da ezilmiş Kürt halkına zarar vermektedir,bunu da hatırlatalım.

  33. Yazan:Blogcular Tarih: Haz 26, 2010 | Reply

    demek ki, pkk çark etti, ne garebetli bir örgüt ki bu, bağımsızlık amacıyla yola çıkmış ancak gelin görün ki, şartlar farklılaşınca nazik ve oynakça hafiften hafiften çark etmiş, ne marifet ne marifet, dünya siyaset tarihine elbette geçecektir, nezaketli çark ediş şekliyle. kimbilir belki de sscb çöktü diye çark etmiştir, hazır etmişken yarım bırakmasın tam etsinde bari bir işe yarasın, yoksa bu haliyle kimin değirmenine su taşıdığını bilemiyoruz, artık israil mi desek, ergenekon mu desek, doğalgaz oyununda tek aktör olmak isteyen rusya mı desek, ortadoğuya lider olmak isteyen iran mı desek, doğru cevap için şık sayısı çok, say say bitmez velakin.

    imdi, bu pkk denen garabet planlarını ergenekondan aldığı eylemleri yapmadı mı? en son şehit olan uzman erbaşın eşi kürt kardeleni “kürtlerin hakkını savunmak size mi kaldı” demedi mi?

    bölcübaşı yakalandığında uçakta onursuz bir şekilde “vatana hizmete hazırım” demedi mi?

    ergenekon ile irtibat ve antlaşmalarda arabuluculuk yapan ergenekoncu doğu perinçek ile kol kola pişkin pişkin resimler çektirmedi mi?

    yine ergenekonculuğu ayyuka çıkmış yalçın küçük’ten sukiast yapılacağı ihbarını almadı mı? o ergenekoncuya kol kanat gerip, paris’te yaşamasına sponsor olmadı mı? yurtdışında pkk dan geçinen şimdinin hızlı kemalisti, bölücübaşına yağ çekmek için gözlerinin içine baka baka “atatürk pilottu, ama sen ondan daha büyük pilotsun” demedi mi? böyle yalakaların olduğu yerde doğru bir siyaset olur mu? böyle yalakalara dost olandan kürtlere lider olur mu?

    kürt halkı için özgürlük isteyen bu bölücübaşı kürtler için “kürtler tek başına tek bir toplu iğne üretimini bile başaramazlar” demedi mi?

    demek ki sonradan çark ettiler, vay be çark edenlerin bağımsızlık savaşı böyle oluyor demek ki, çark ede ede, döne döne, vay yanar döneler vay.

    İnsanlar eleştirileri neden başka türlü eleştirilerle cevaplarlar merak ederim. Bir tür savunma refleksi heralde. Ben aslında size cahil derken naif davrandım. Size kötü niyetli demem gerekirdi. Sanki bir kaç hafta önce dağa çıkmış bir örgütten bahsediyormuş gibi konuşmak kötü niyettir çünkü. Her şeyden önce insanları salak yerine koymaktır. PKK’yı eleştirebilirsiniz, adam öldürdüğü, şiddet kullandığı vs için. Ama düşmanınızı dahi eleştirirken adil olmak zorundasınızdır. Vurayım da yalan dolan üzerine olsun, insanlar nasıl olsa her şeyi kabul etmeye hazırlar, mühim değil mantığıyla o eleştirdiğiniz İttihatçılar’dan, Ergenekoncular’dan, Milliyetçiler’den ne farkınız kaldı? Onlarla aynı dili konuşuyorsunuz. Tarihi çarpıtma diliyle.

    Taşeron meselesi bu ara çok popüler. Ama nedense insanlar eksik söylüyorlar. Doğru PKK, başka devletlerle ve örgütlerle geçmişte işbirliği yaptı ve muhtemelen de yapmaya devam edecek. Fakat bunu onları çok sevdiği için yapmıyor. Karşılığında PKK da onları kullanıyor. Bu bir çıkar ilişkisi. Sen bana yardım et, ben sana yardım edeyim. Düşmanımın düşmanı benim dostumdur. Yoksa 30 sene bu örgüt nasıl ayakta kaldı sanıyorsunuz? Ha çıkarlar çatıştığında da PKK, o örgütlerle savaşmıştır. Bakınız Barzani-PKK ve Talabani-PKK çatışmaları.

    PKK’nın bağımsızlık mğücadelesinden vazgeçmesi sizi neden rahatsız etti? Tıpkı insanlar gibi örgütler de canlı varlıklardır. Zaman içinde değişirler. Mümkün olmadığını gördükleri bir amaçtan vazgeçmeleri neden döneklik oluyor, anlamadım. Siz 10 yıl önceki kişi misiniz? Hiç değişmediniz mi? Eğer öyleyse sizin adınıza üzüldüm.

    siz okuduğunuzu anlamakta zorluk çekmiyorsanız pkk nın diyarbakır işkencehanelerinde yaratıldığını, yargısız infazlarla, katliamlarla, cinayetlerle yaratıldığını, yasaklarla, inkar politikalarıyla yaratıldığını, üstelik bu siyasetinde bilinçli yapıldığını, düşman yaratmak için yapıldığını yukarıda yazdım, bana o günkü şartları niye hatırlattınız anlayamadım.

    ayrıca polemiğe çok meraklı olduğunuz anlmaşılıyor, oysa polemik yapılacak bir durum yok, size göre pkk bir “neden”, bana göre ise bir “sonuç”tur, bu kadar kısa ve öz. siz neden sayın, ben sonuç sayayım, düşüncelerimi her halde sizin dayatmanız ve polemiklerinizle değiştirecek değilim. (ayrıca siz de değiştirmeyin, zaten benim böyle bir derdim de yok, sizin de olmasın, kendi düşüncenizi söyleyin yeter -bu da önemli bir şeydir-)

    ayrıca pkk hiç bir dönem ayrılıkçı olmadı, ayrılıkçılıkla marksistliği karıştırıyorsunuz, dediğiniz dönemde marksist-leninist devrimci çizgideydi, sonra ırkçı,milliyetçi,şovenist çizgiye kaydı, zira kaymak zorunda kaldı çünkü doğu blokunun yıkılmasıyla birlikte marksistliğin rantı bitmişti, o rant bitince ırkçı,milliyetçiliğin rantına yemek lazımdı, öyle de oldu, oluyor ve olmakta, tıpkı sosyalizmin rantı bitince kemalistliğin rantını yemeye başlayan doğu perinçek, yalçın küçük gibi garabet siyasetçilerin siyasi çizgilerindeki döneklik gibi. (siyasi literatuvarda bu tarz değişimlere, değişim değil, döneklik dönüyor)

    Aslında benim yazdıklarımdan PKK’nın bir sonuç olduğu ortaya çıkıyor. Sizin yazdıklarınızda ise bir neden gibi gösteriliyor. Yukarda cümleyi mi karıştırdınız yoksa? Sİze o günkü şartları hatırlattım zira yazdıklarınızı sanki PKK bir kaç hafta önce dağa çıkmış söylemi züerine kurmuştunuz. Şimdi birden hatırlamışsınız geçmişi. İlginç. Sanki döneklik buna diyorlar?

    Resmi ideoloji hakkında epey şey yazmışsınız. Katılmamak elde değil, ama PKK hakkındaki söyleminiz resmi söylemle örtüşüyor. O eleştirdiklerinizle aynı şeyleri söylüyorsunuz. Bence bir daha düşünün.

  34. Yazan:Blogcular Tarih: Haz 26, 2010 | Reply

    PKK, bunca yıldır silah ve şiddetle ele geçiremediği bir iktidar gücünü, T.C devletinden, Kürtlerin eliyle gümüş tepsi içinde kendisine sunulmasını istiyor.. Özerlik isteyenin Kürtler olduğundan emin misiniz?

    Kim istiyor? İsrail, Amerika vs. ? Komplo teorisi bol bu ülkede nasıl olsa. Şimdi Kürtler dediğimizde homojen bir kitleyi kastettmiyoruz şüphesiz. Kürtlerin içinde bağımsızlık isteyen de var, özerklik isteyen de, temel hak ve özgürlüklerini isteyen de. Hatta belki bunların hiçbirini istemeyen de olabilir.(asimilasyonun başarılı olduğu kitle)

    Kürtler bu konuda homojen bir duruş sergilemiyor diye hemen komplo teorilerine mi, sarılmak lazım?

    Kürt Sorunu’nun çözümünde muhatap alınmak istiyor.(Blogcular)

    Ne kadar bencilce değil mi?Kürtler muhattap alınmış ama PKK “BEN” diyor!

    Kürtlerin muhatap alındığı nereden çıktı? Ben niye göremiyorum, bunda da ben cahil kaldım anlaşılan. Aklıma ne geldi. Geçenlerde Başbakan Ermeni Cemaati’nden biri Ermeni ile görüşmüştü. Adam, hükümete övgüler yağdırıp, ortada bir sorun olmadığını, Türklerle mutlu mesut yaşadıklarını söylemişti. Taraf’tan Markar Esayan da bunu eleştiren bir yazı yazmıştı. Şimdi muhatap alırken kimi muhatap aldığınız çok önemli. PKK’yı muhatap alma, BDP’yi muhatap alma. E kimi muhatap alacaksınız?

    Aslında PKK da muhatap alınma konusunda diretmiyor. Beni alamıyorsanız, BDP’yi alın diyor. Yok o da olmazsa akli adamları alın diyor Öcalan. Sonuçta Kürt Sorunu’nu çözmek istiyorsanız, bu sorunu dillendirenleri muhatap almak zorundasınız.

    PKK’nın ne istediğini merak eden bir medyamız yok.(Blogcular)

    Mevcut şartları asla barıştan ve çözümden yana geliştirmeyen, aktif siyasetteki varlığını şiddet ve şiddet söylemlerinden koparamayan bir oluşumun ne istediği bu kadar aşikarken neyin merak edilmesini ve bilinmesini bekliyorsunuz?

    Şiddete bir kere bulaştınız mı, varlığınızı esir alır. PKK’yı da esir almış. Şu saatten sonra da kurtulması pek mümkün değil. Fakat barış istemediği konusunda size hak veremiycem. 1999-2004 arasında 5 yıllık bir barış dönemi oldu. Ha sebebi Öcalan’ın ölüm korkusuydu falan filan. Ama oldu. Bu süreçte Türk Devleti çözüm için kılını kıpırdattı mı? Çözüm istemeyen PKK mı yoksa Türk Devleti mi? Sizin mantığınıza göre PKK dağlarda mutlu mesut yaşıyor değil mi?

    PKK’nın ne istediğini bilmeden savaşı nasıl sonra erdireceksiniz? Askeri yöntemlerle yok ettiniz diyelim. 30 sene sonra başka bir PKK kurulmayacak mı? Şehit cenazelerinde hala “şehitler ölmez, vatan bölünmez” diye bağırıyorlar. PKK’dan bölücü terör örgütü diye bahsediyorlar. Yahu adamlar 10 yıl önce vazgeçti ayrılıkçılıktan. Ne istediği bu kadar aşikar mı halkça? Halka göre PKK, tek amacı adam öldürmek olan bir örgüt. Ama pardon, yoksa tam da böyle mi olması gerekiyordu?

    Yazdıkları dikkate alınarak cevapladığınız birinin yaşını, mesleğini, cahilliğini ya da uzmanlığını neden mevzu bahis ettiğinizi anlamakta zorlandım.Siz,PKK’nın amacının, ne istediğinin merak edilip anlaşılması gerektiğini ifade ederken muhatabınızın amacı ve ifade etmek istedikleriyle ikincil derecede ilgilenmişsiniz.Söylenenden ziyade, söyleyene odaklanmışsınız, neden? Madem karşınızdakinin genç olduğunu düşünüyorsunuz onun anlayacağı lisanla yazın. Madem karşınızdakinin cahil olduğunu düşünüyorsunuz bildiğinizi paylaşıp, yol gösterin.

    Maksat dert anlatmaksa gerçekten bu testi kırılmadan tokatlayan uzman hoca tavrına gerek var mı?

    Aslında buna yukarda bir yanıt verdim. Burada tekrar edeyim. Kötü niyetli demek istemediğim için cahil dedim. Eh bu da bir tür naiflik benim için.

  35. Yazan:Blogcular Tarih: Haz 26, 2010 | Reply

    @b.s.m

    söylediklerinize katılıyorum. aslında bu soruyu PKK’ya sormak lazım. Ben yukarda kendi fikrimi ifade ettim. Biraz daha detaylı olarak açayım.

    En başta 26 yıl savaşan bir örgütün durup dururken silahları bırakmasını bekleyemezsiniz. Silah o örgüt için bir varoluş biçimini almıştır çünkü. PKK artık savaşın anlamsızlığı görmüyor mu sanıyorsunuz? Karayılan’la yapılan röportajda savaşa devam etmek istemedikleri açıkça anlaşılıyor. Fakat çaresizler. Ne dağdan inebiliyorlar, ne istediklerini elde edebiliyorlar. Bu nedenle savaşa devam ediyorlar. Kaldı ki barış olması için devletin PKK’yı muhatap alıp, konuşması gerek. Tabi aynı zamanda Kürt Sorunu’nu çözmesi.Devlet bu noktadan hala çok uzakta. AKP bile çok uzakta. Erdoğan’ın Milliyetçi damarı kabardıkça kaseti başa sarıyor. Savaşa devam…

  36. Yazan:çuvaldız Tarih: Haz 26, 2010 | Reply

    Kahramanlar, katiller…

    Bir tarafın kahramanları diğer tarafın katili olursa konuşmak da, anlaşmak da mümkün görünmüyor. Konuşsak bile, aynı kavramları farklı durumlar için kullandığımızda konuştuklarımız bir anlam ifade etmiyor. Bir tarafın özgürlük savaşçısı, diğer tarafın teröristi oluyor.

    Durum böyle olunca da siyaset falan yapılamıyor. Kürt halkının temsilcisi benim diye ortaya çıkan, ben olmasam siz olmazdınız diyen bir örgütün yönetimindeki siyasetten sonuç alınabilir mi?

    Biz demokratik açılım diyoruz, onlar bu bizim dişimizin kovuğuna bile yetmez diyorlar. Talepler konusunda ise uzlaşma mümkün görünmüyor. Kürtler ne istiyor sorusunun cevabı hangi Kürtler ile konuştuğunuza göre değişiyor. Ancak silahlı olan taraf kuralları belirliyor. Onların talebi ise nihayetinde ayrı bir Kürt devleti kurmak ve Türk devletini olabildiğince zayıflatmak… Kürt hareketinin en büyük silahı ise sorgusuz, sualsiz, seçeneksiz adanmış hayatlar…

    Türkler için de durum farklı değil. Cevap hangi Türkler ile konuştuğunuza göre değişiyor. Sonuçta ortak barış tanımı yok. Barış derken içlerinden kaç kişi bu topraklarda birlikte yaşamayı kast ediyor acaba? Tam da bu noktada taraflardan birisinin kahramanı, diğerinin katili oluyor.

    Şimdi artık neredeyse üçüncü kuşak gençler dağlarda… Onların artık kendi adlarına bir hayatları yok. Sadece Diyarbakır`da dörtyüzbinin üzerinde çocuğun varlığı düşünülürse, adanmış, gencecik hayatlar ise bu örgütün en büyük silahı.

    …..
    http://www.birikimhaber.com/Haber/Gundem/26062010/Bunun-icin-olumu-degil-hayati-savunmak-zorundayiz.php

    Ne için “adanmış”!

    Peki silahlı mücadelede ısrar eden pkk örgütü yukarıda verilen örneklerden hangisiyle örtüşüyor?
    Bağımsız bir Kürdistan mı?Sosyalist bir düzen mi,yoksa Federasyon mu?

    Niyet okuyarak,”evet,gerçek niyetini açıklamasa da bunlardan birini istiyor”diyecekler vardır.
    ………
    Peki demokratik talepler için silahlanan ve savaşan bir başka örgüt örneği var mıdır dünyada?Bağımsızlık istemeyeceksin,ayrı bir devlet istemeyeceksin,rejimi değiştirmek gibi amacın olmayacak ama buna karşın silahta ısrar edeceksin.
    ………
    Zira Türkiye kamuoyu bu “açığa çıkmamış emeller”in varlığına bir şekilde ikna edilmiş ve dolayısıyla bu tarz bir algı hakim olmuştur toplumda. (b.s.m)

    Topluma hakim olan algı: Kahramanlar ve Katiller!!!

    Ağabeyi Ceyhan Mumcu, Uğur Mumcu’nun PKK’nın ilişkilerini ve para kaynaklarını saptadığını, bu yüzden öldürüldüğünü anlattı.

    …….
    Avrupa ülkelerinin başkentlerinde PKK yöneticilerinin, elemanlarının sahip olduğu söylenen restoranlar, şirketler, mağazalar ile karşılaşıyorsunuz. Çoğu zincirler halinde birçok yerde faaliyet gösteriyorlar. Sahiplerinin çoğu da bulundukları ülkenin hatırlı insanları arasında yer alıyor. Bakanlara kolayca ulaşabiliyor, dertlerini anlatabiliyorlar. Burada Kürt halkı yoksulluk içindeyken bunlar nasıl oldu da bu kadar zengin oldular diye hep merak ederim. Güneydoğu`da toprak ve köylü sahipliği meselesini ne Marksist ideoloji, ne batı görmüşlük ne de İslam değiştirmiyor. Avrupa`da insan haklarından yana, kendi topraklarında sahiplikten yanalar. Feodal mantalite PKK`da değişime uğramıyor, tam tersi örgütün desteği ile güçleniyor. Halkların kardeşliği sloganına inansalar da, aynı halk içinde eşitlenmeyi kabul etmedikleri açıkça ortada. Savaşan halk, nasiplenen ise yüzyıllardır beyler. Savaşanların payına ise her yerde olduğu gibi orada da kahramanlık türküleri düşüyor.
    ……..
    http://www.birikimhaber.com/Haber/Gundem/26062010/Bunun-icin-olumu-degil-hayati-savunmak-zorundayiz.php

  37. Yazan:ali duman Tarih: Haz 26, 2010 | Reply

    sn. blogcular,

    hakkımda iki kere yorumda bulundunuz birincisinde “cahil” olduğuma, ikincisinde de “cahil değil, kötü niyetli olduğuma” hükmettiniz, üçüncünsünde ne hüküm vereceksiniz?

    merakla beklemekteyim.

    pkk hakkında söylediklerimin resmi ideoloji ile örtüştüğüne de hükmetmişsiniz.

    yorumlarımın tamamında en önemli husus, pkk’nın aslında resmi ideolojinin bir ürünü olduğunu vurgulamaktayım. türk milliyetçiliğinin ya da resmi ideolojinin pkk’yı bilinçli şekilde yarattığını vurgulamaktayım, bunu anlayamadıysanız o benim sorunum değil.

    resmi ideoloji ile çok örtüşüyorum!!! resmi ideoloji de aynen benim gibi pkk’yı kendisinin yarattığını mı söylüyor da onunla çok örtüşüyorum, hayret etmemek elde değil.

    fazla uzatmayacağım, itiraf edeyim ki, pkk hakkındaki düşünceleriniz benim 10 yıl önceki düşüncelerimle birebir aynı, ancak ergenekon ve gün yüzüne çıkan gerçekler, pkk’nın bir kukla olduğunu, derin devlet/ergenekon tarafından kendisine çizilen çerçevede rolünü oynadığını ortaya çıkarmıştır. o çizilen çerçevede ise özgürlük, bağımsızlık yok zaten, işte bu yüzden de pkk hiç bir zaman özgür ve bağımsız bir devlet amacı içinde olmamıştır.

    uzatmayacağım zira sağolsunlar diğer yorumcu arkadaşlar bu konuya çok fazlasıyla açıklık getirmişler, getirmeye de devam etmektedirler.

    selamlar.

  38. Yazan:Blogcular Tarih: Haz 26, 2010 | Reply

    yorumlarımın tamamında en önemli husus, pkk’nın aslında resmi ideolojinin bir ürünü olduğunu vurgulamaktayım. türk milliyetçiliğinin ya da resmi ideolojinin pkk’yı bilinçli şekilde yarattığını vurgulamaktayım, bunu anlayamadıysanız o benim sorunum değil.

    Çok güzel ifade etmişsiniz aslında ama doğrunun tam tersini. PKK’yı resmi ideolojinin bilinçli bir şekilde yarattığını söylemek sorunla yüzleşmekten kaçmak için ne güzel bir kaçış yolu.

    Resmi ideoloji ile şu noktada örtüşüyorsunuz: İkiniz de PKK’yı günah keçisi ilan etmekten başka bir şey yapmıyor. Resmi İdeoloji için bunun nasıl yapıldığı pek de önemli değil. Hatta kendi meşruiyeti pahasına yapılması da…

  39. Yazan:çuvaldız Tarih: Haz 26, 2010 | Reply

    Sn.Blogcular,

    KİM istiyor? İsrail, Amerika vs. ? Komplo teorisi bol bu ülkede nasıl olsa. Şimdi Kürtler dediğimizde homojen bir kitleyi kastettmiyoruz şüphesiz. Kürtlerin içinde bağımsızlık isteyen de var, özerklik isteyen de, temel hak ve özgürlüklerini isteyen de. Hatta belki bunların hiçbirini istemeyen de olabilir.(asimilasyonun başarılı olduğu kitle)

    PKK’yı eleştirebilirsiniz, adam öldürdüğü, şiddet kullandığı vs için. Ama düşmanınızı dahi eleştirirken adil olmak zorundasınızdır

    Haklısınız.

    Düşmanını takdir etmeyen, tekdir de edemez, ederse hacil olur. Dostunu ise hakkıyla takdir etmemiş olur…(Ergun Göze/ Adı geçen kitabın önsözünden.sf.10)

    Haklı olmasına haklısınız da homojen olmayan kitleden bahsedildiğini siz de işaret etmişsiniz.Pekii zaman içindeki değişim/dönüşümünden bahsettiğiniz PKK’nın yapısı homojen mi? Kürtlerin homojen bir kitle olmadığını ifade ettiğiniz gibi PKK’nın da homojen bir yapı olmadığını neden söyleyemiyorsunuz?

    PKK içinde ısrarla silaha ve şiddete başvuranlar değişim ve dönüşümü kesinlikle kabul etmeyen 30 sene önceki zihniyeti güdenler için Ali beye üzüleceğiniz gibi sadece üzülmekle yetinebilir misiniz? “Amaçlarını gerçekleştirmeyi mümkün kılacak şartların mevcut olmadığını bile bile şiddet ve ölümde ısrar etmek” eleştirilirken nasıl adil olunabilir inanın ben bilmiyorum.Siz?

    Kürtler bu konuda homojen bir duruş sergilemiyor diye hemen komplo teorilerine mi, sarılmak lazım?(blogcular).

    Komplo teorisi içeren tek bir satır dahi yazmadım. Aksine PKK’nın sizin yazdığınız (Kürtlerin içinde bağımsızlık isteyen de var, özerklik isteyen de, temel hak ve özgürlüklerini isteyen de. Hatta belki bunların hiçbirini istemeyen de olabilir.(asimilasyonun başarılı olduğu kitle)) homojen Kürt kitlesine rağmen/ yok sayarak şiddet faaliyetlerini sürdürdüğüydü. Eleştirdiğim şiddetten asla vazgeçmeyen ve varlığını şiddetle devam ettiren bir oluşum. Şiddeti kınayan, şiddet içeren faaliyetlerle arasına mesafe koyan ve farklı barışçıl yolların varlığına inananları nasıl tanımlamış olduğunuza bakın:asimilasyonun başarılı olduğu kitle! Silah ve şiddetten uzak duran Kürt asimile olmuş mu demektir,öyle mi?

    Şimdi Kürtler dediğimizde homojen bir kitleyi kastettmiyoruz şüphesiz.
    !!??
    Kürtler bu konuda homojen bir duruş sergilemiyor diye hemen komplo teorilerine mi, sarılmak lazım?

    Her ikisi de sizin satırlarınız. Homojen olmayan bir kitleden homojen bir duruş sergilemesini siz bekliyorsunuz.Ve anladığım kadarıyla sizin için PKK homojen bir duruş için her türlü yola başvurabilen (şartlara uygun!) bu noktada sınır tanımayan ve bu şekilde kabullenilmek zorunda olunan bir oluşum.O halde nasıl bir adil PKK eleştirisi bekliyorsunuz? Lütfen en azından benim sizin ne demek istediğinizi anlayabilmem için siz PKK’yı bölüp parçalamadan adil olarak eleştirebilir misiniz? Resmi söylemle örtüşmeyen PKK eleştirisinin nasıl yapıldığını ehlinden öğrenmek isterim doğrusu.

    Kürtlerin muhatap alındığı nereden çıktı? Ben niye göremiyorum, bunda da ben cahil kaldım anlaşılan.(blogcular)

    Homojen bir duruş sergilemek için gördüklerinizi görmekten gelmek için gözlerinizi kapatsanız bile satırlarınız aksini söylüyor;

    Siz o zaman nasıl bir Türkiye vardı biliyor musunuz? Bırakın ana dilde eğitimi, Kürt sorununa dikkat çekmek için yürüyüş yapmak bile suçtu. Yani etraf güllük gülistanlıkken kimse dağa çıkmış değil.
    …..
    Günümüzde ise talepleri kısmi özerklik üzerine kurulu, Kürt Sorunu’nun çözümünde muhatap alınmak istiyor.

    Sorumu tekrar edeyim değişen dönüşen ve homojen bir yapıya sahip olmayan sadece Kürtlerle mi GÜNÜMÜZE gelindi? PKK söke söke mi Bağımsız Kürt devleti isteğinden özerklik isteğine geçebilmeyi şiddet kullanarak başardı,öyle mi? Bu tersine ve zorlama bir biz BAŞARDINdık çıkarımı değil mi sizce?

    Şimdi muhatap alırken kimi muhatap aldığınız çok önemli. PKK’yı muhatap alma, BDP’yi muhatap alma. E kimi muhatap alacaksınız? (blogcular)

    Siz söylüyorsunuz işte muhatap alınıyor zaten. Şiddete kaynaklık eden sorun şimdi ”muhatap” alınmakla ilgili. BDP aynı şiddet nedeniyle kendisi “imha” etmek zorunda kaldı. Muhatap alınmak isteyen rakiplerini temizliyor!!

    Şuanda şiddete başvurulma sebebi sorun çözmek falan değil muhatap kabul edilmek için. KİM muhatap alınmak için gözünü bile kırpmadan Kürt halkını mühimmat olarak kullanır?

    Aslında PKK da muhatap alınma konusunda diretmiyor. …(blogcular)

    Sn.Blogcular karar verin lütfen. Aşağıdaki satırları da siz yazdınız.

    PKK’nın bir amacı olmadığını nerden çıkardınız? ………… Günümüzde ise talepleri kısmi özerklik üzerine kurulu, Kürt Sorunu’nun çözümünde muhatap alınmak istiyor. Ha bir yandan size hak veriyorum. PKK’nın ne istediğini merak eden bir medyamız yok. Haliyle merak edip okumayanlar da sizin gibi cahil kalıyor.(blogcular)

    Şu anki sorun “Muhatap alınma sorunu”.Dillendirilen de bu.Şiddet ile dillendiren de PKK.
    PKK konuşurken BDP ye susmak ve çaresizce eylemleri savunmak düşüyor maalesef.

    Şiddete bir kere bulaştınız mı, varlığınızı esir alır. PKK’yı da esir almış. Şu saatten sonra da kurtulması pek mümkün değil.(blogcular)

    Yukarıda bunu farklı kelimelerle ifade eden yorumcuyu resmi söylemi dillendirmekle itham etmiştiniz! Hadi ben de naifçe sorayım;Cahil olmadığınıza göre kötü niyetli misiniz peki! Ayrıca da ne demek “kötü niyet”?

    …ama PKK hakkındaki söyleminiz resmi söylemle örtüşüyor. O eleştirdiklerinizle aynı şeyleri söylüyorsunuz. Bence bir daha düşünün.(blogcular)

    Sizce o homojen Kürt yapısı içinden birileri çıkar da “işte bunlar da bizim Kürt dosyamız, taleplerimiz de bunlar.Bunları hayata geçirecek her türlü demokratik adımı atacak tüm siyasi partilerle ortak hareket edeceğiz.Bizim PKK silahlı terör örgütü ile hiçbir ilişkimiz yok barış isteyen Kürt halkını temsil ediyoruz” diyebilir mi? Bunu söyleyen akil adamlar Kürt kimliğine/sorununa(!) ihanet etmiş hain olarak işaret edilmeyi hak eder mi?Tabii asimile olmakla Kürt kimliğini inkar etmeyi kast etmiyorsanız?

    Yahu adamlar 10 yıl önce vazgeçti ayrılıkçılıktan. Ne istediği bu kadar aşikar mı halkça? Halka göre PKK, tek amacı adam öldürmek olan bir örgüt. Ama pardon, yoksa tam da böyle mi olması gerekiyordu?(blogcular)

    Evvelsi gün 32.gün’de 11 yıl önce aldığı emirle mangasını ve dağları terk eden Yüksel Genç hanım vardı.TSK operasyonlarının aylardır devam ettiğini ve bunun neticesinde PKK eylemlerinin artmış olduğunu söyledi.Dediğiniz gibi sadece halka göre tek amacı adam öldürmek değil.Kendi ifadelerine göre muhataplık sorunun çözümü için “tek çareleri” adam öldürmek-miş!

    Çözüm istemeyen PKK mı yoksa Türk Devleti mi?(Blogcular)
    !!??
    Şiddete bir kere bulaştınız mı, varlığınızı esir alır. PKK’yı da esir almış. Şu saatten sonra da kurtulması pek mümkün değil.(blogcular)

    Şiddetin esir aldığı bir oluşumun barış için muhatap alınması sizce mümkün mü?

    Kelime oyunlarıyla ilgili bir hatırlatma 🙂 Bu ülkede “genelleme” yapma karşıtları var. Sanki Türkler deyince “her Türk” denmek istiyor gibi.(blogcular)

    Kürtler(akil adamları dahil), kendilerinin PKK adı altında genellemez ve asli temsil yetkisine sahip tek muhatap olarak PKK’yı ilan,işaret ve kabul etmezlerse sizce çözüm üretilebilir mi? Bu Kürtlerin kimlikleri gibi takdim edilen PKK’ya ihanet ya da PKK’ya yönelik adil olmayan bir eleştiriolarak okunabilir mi?

  40. Yazan:ali duman Tarih: Haz 26, 2010 | Reply

    sn. blogcular

    öyle anlaşılıyor ki, işinize gelmeyen ve/veya katılmadığınız her fikir, her görüş sizin için çok rahatlıkla “meseleden kaçış meselesi” olarak yaftalanmaktadır, sanırım bu sıkca başvurduğunuz kolaycı bir tarz ve söylem, bu konuda bir sınırınızın olmadığı, ısrarla sapla samanı karıştırmaktaki maharetinizden de belli oluyor.

    ben pkk’yı resmi ideolojinin uşağı ve kuklası olarak tespit ederken, pkk’yı savunan biri olarak siz de beni resmi ideolojiyi savunmakla itham ediyorsunuz, resmi ideolojiyi savunuyor olsaydım, pkk’yı da savunuyor olmam gerekirdi, zira pkk’yı eleştirmemin nedeni pkk’nın resmi ideolojiye kukla olmasıdır.

    28 şubata giden süreçte, darbenin koşullarını sağlamak ve erbakan hükümetini yıkmak için irtica tehlikesi ön plana çıkarılmalıydı, öyle de oldu, o süreçte her ne hikmetse görünmez bir el devreye girdi ve pkk’ya kırmızı ışık yandı, beklemesi gerekiyordu, kuzu kuzu bekledi.

    salt bu örnek bile pkk’nın nasıl bir örgüt olduğunu ortaya koymaya yetmektedir.

    her nedense pkk’nın kurucularından pilot kod adlı pilot yüzbaşının yapmış olduğu “kuruluş aşamasında askeri uçaklarla pkk’ya para taşıdık” itiraflarını görmek hortumcu ve ergenekoncu merkez medyası da dahil kimsenin işine gelmedi.

    hulasa; varsa fikriniz ve/veya fikirlere olan katılmadığınız hususlar pek tabiki söyleyeceksiniz, ancak fikir beyan etmek, hüküm vermek veya yaftalamak değildir.

    en nihayetinde polemik polemiktir, bir fikri düşünceyi içermesi de, bir fikre ve düşünceye katkı sağlaması da beklenemez.

    aşağıdaki sitede bir pkk itirafçısından dinleyin bakalım, pkk’nın amacı neymiş, kulağınızla duyun, pkk militanının “sözde bağımsızlıkla bizi kandırdılar, asıl amacın bağımsızlıkla alakası yok” itirafını.

    http://www.izlesene.com/video/haber-itirafci-pkk/2144479

    not : “cahil”miyim, “kötü niyetli”miyim, hangisiyim, -üçüncü bir hüküm bekliyordum gelmedi- bir karar verebildiniz mi?

  41. Yazan:Blogcular Tarih: Haz 26, 2010 | Reply

    Haklı olmasına haklısınız da homojen olmayan kitleden bahsedildiğini siz de işaret etmişsiniz.Pekii zaman içindeki değişim/dönüşümünden bahsettiğiniz PKK’nın yapısı homojen mi? Kürtlerin homojen bir kitle olmadığını ifade ettiğiniz gibi PKK’nın da homojen bir yapı olmadığını neden söyleyemiyorsunuz?

    PKK içinde ısrarla silaha ve şiddete başvuranlar değişim ve dönüşümü kesinlikle kabul etmeyen 30 sene önceki zihniyeti güdenler için Ali beye üzüleceğiniz gibi sadece üzülmekle yetinebilir misiniz? “Amaçlarını gerçekleştirmeyi mümkün kılacak şartların mevcut olmadığını bile bile şiddet ve ölümde ısrar etmek” eleştirilirken nasıl adil olunabilir inanın ben bilmiyorum.Siz?

    PKK’nın homojen bir yapı olup olmadığı o yazdıklarımla ilintili değil. Yoksa niye söylemiyim. Bakın söylüyorum. PKK homojen bir yapı değil, içinde çok farklı fikirler var.

    “Şiddet ve ölümde ısrar etmek” eleştirileri mi? Aynı şeyi okuduğumuzdan emin miyiz? Ben çok başka türlü eleştiriler okudum yukarda. Onları eleştiriyorum. Hatta bakın bir yerde PKK’yı eleştirecekseniz şiddet nedeniyle, adam öldürdüğü için eleştirin dedim. Kafanız karıştı heralde bu kadar çok yorum okuyunca.

    asimilasyonun başarılı olduğu kitle! Silah ve şiddetten uzak duran Kürt asimile olmuş mu demektir,öyle mi?

    Yahu ben öyle mi dedim. Bunu nerden çıkardınız? Ben hak ve özgürlüklerinden vazgeçmiş kitle için kullandım o ifadeyi. Cümlemin neresinde silah ve şiddet ifadeleri geçiyor ? Bakın ne demişim?

    Kürtlerin içinde bağımsızlık isteyen de var, özerklik isteyen de, temel hak ve özgürlüklerini isteyen de. Hatta belki bunların hiçbirini istemeyen de olabilir.(asimilasyonun başarılı olduğu kitle)

    Size göre bunlardan birini isteyen kimse şiddete ve silaha mı bulaşmış demektir? Bilinçaltınızda neler var sizin öyle? Eh en azından bu konuda hakkımı teslim edin.

    Her ikisi de sizin satırlarınız. Homojen olmayan bir kitleden homojen bir duruş sergilemesini siz bekliyorsunuz.Ve anladığım kadarıyla sizin için PKK homojen bir duruş için her türlü yola başvurabilen (şartlara uygun!) bu noktada sınır tanımayan ve bu şekilde kabullenilmek zorunda olunan bir oluşum.O halde nasıl bir adil PKK eleştirisi bekliyorsunuz? Lütfen en azından benim sizin ne demek istediğinizi anlayabilmem için siz PKK’yı bölüp parçalamadan adil olarak eleştirebilir misiniz? Resmi söylemle örtüşmeyen PKK eleştirisinin nasıl yapıldığını ehlinden öğrenmek isterim doğrusu.

    Yahu homojen olmayan kitleler homojen duruş sergileyemez diye bir kural mı var? Segileyebilir de sergilemeyebilir de. Burdan ne çıkardınız anlamadım. Kastettiğiniz eğer PKK’nın demokratik bir örgüt olmaması, Kürtler üzerinde baskıcı bir unsur olması ise evet haklısınız. Bu benim de eleştirdiğim ve kabullenilmesi mümkün olmayan bir durum. Lakin kendi açısından ayakta kalabilmenin yolu bu imiş. Bu PKK’yı haklı çıkarmaz şüphesiz.

    Sorumu tekrar edeyim değişen dönüşen ve homojen bir yapıya sahip olmayan sadece Kürtlerle mi GÜNÜMÜZE gelindi? PKK söke söke mi Bağımsız Kürt devleti isteğinden özerklik isteğine geçebilmeyi şiddet kullanarak başardı,öyle mi? Bu tersine ve zorlama bir biz BAŞARDINdık çıkarımı değil mi sizce?

    Bu cümlelerinizde anlatım bozukluğu var. Hiç bir şey anlamadım, geçiyorum.

    KİM muhatap alınmak için gözünü bile kırpmadan Kürt halkını mühimmat olarak kullanır?

    Bunu da nerden çıkardınız?

    Aslında PKK da muhatap alınma konusunda diretmiyor. …(blogcular)

    Sn.Blogcular karar verin lütfen. Aşağıdaki satırları da siz yazdınız.

    PKK’nın bir amacı olmadığını nerden çıkardınız? ………… Günümüzde ise talepleri kısmi özerklik üzerine kurulu, Kürt Sorunu’nun çözümünde muhatap alınmak istiyor. Ha bir yandan size hak veriyorum. PKK’nın ne istediğini merak eden bir medyamız yok. Haliyle merak edip okumayanlar da sizin gibi cahil kalıyor.(blogcular)

    Yazdıklarım birbiriyle tutarlı. Diretmiyor demek istemiyor demek değil. OK ?

    Yukarıda bunu farklı kelimelerle ifade eden yorumcuyu resmi söylemi dillendirmekle itham etmiştiniz! Hadi ben de naifçe sorayım;Cahil olmadığınıza göre kötü niyetli misiniz peki! Ayrıca da ne demek “kötü niyet”?

    Şeyleri birbiriyle karıştırıp çorba yapmayı seviyorsunuz anlaşılan. Siz benim söylediklerimi söyleyen bir devlet yetkilisi duydunuz mu hiç? Kötü niyet şu: Son 1 yılda yapılan iyileştirmeleri öne sürüp 32 yıl önce dağa çıkma kararı almış bir örgütü, aaa ne kadar ayıp, burda siyaset yapmak varken niye dağa çıktın diye eleştirmek kötü niyettir.

    Sizce o homojen Kürt yapısı içinden birileri çıkar da “işte bunlar da bizim Kürt dosyamız, taleplerimiz de bunlar.Bunları hayata geçirecek her türlü demokratik adımı atacak tüm siyasi partilerle ortak hareket edeceğiz.Bizim PKK silahlı terör örgütü ile hiçbir ilişkimiz yok barış isteyen Kürt halkını temsil ediyoruz” diyebilir mi? Bunu söyleyen akil adamlar Kürt kimliğine/sorununa(!) ihanet etmiş hain olarak işaret edilmeyi hak eder mi?Tabii asimile olmakla Kürt kimliğini inkar etmeyi kast etmiyorsanız?

    Tek kelime: etmez. PKK’nın baskıcılığını yukarıda eleştirdim.

    Evvelsi gün 32.gün’de 11 yıl önce aldığı emirle mangasını ve dağları terk eden Yüksel Genç hanım vardı.TSK operasyonlarının aylardır devam ettiğini ve bunun neticesinde PKK eylemlerinin artmış olduğunu söyledi.Dediğiniz gibi sadece halka göre tek amacı adam öldürmek değil.Kendi ifadelerine göre muhataplık sorunun çözümü için “tek çareleri” adam öldürmek-miş!

    Benle ilgili değil aslında. Yine de Yüksel Hn’ın söylediklerinden nasıl o anlamı çıkardınız anlamak güç. Kadın eylemleri operasyonlara bağlamış. Muhataplık neresinde bunun?

    Şiddetin esir aldığı bir oluşumun barış için muhatap alınması sizce mümkün mü?

    Devlet kimle savaşıyor? PKK ile değil mi? İnsan kiminle barış yapar? Savaştığıyla. Bakın ne kadar basit değil mi? Neden insanlar bunu kabullenemiyor? Neden biliyor musunuz? Kibirden.

    İlla bir 10 yıl daha mı geçmesi lazım? Şimdi şimdi konuşulmaya başlandı neyse ki.

    Kürtler(akil adamları dahil), kendilerinin PKK adı altında genellemez ve asli temsil yetkisine sahip tek muhatap olarak PKK’yı ilan,işaret ve kabul etmezlerse sizce çözüm üretilebilir mi? Bu Kürtlerin kimlikleri gibi takdim edilen PKK’ya ihanet ya da PKK’ya yönelik adil olmayan bir eleştiriolarak okunabilir mi?

    PKK’nın tüm Kürtleri temsil etmediğ aşikar. PKK’lı olmayan bir Kürt PKK’ya da ihanet etmiş falan değildir, PKK aksini düşünse de. (Sanırım bu cümleyi duymak istiyordunuz)
    PKK’nın sorunun irice taraflarından biri olduğu belli. Kürt sorunu, PKK ile hem ilintili hem de ondan bağımsız. Hüner bu ikisini bir arada çözmekte yatıyor.

    Size yanıt vermek çok yorucu. En iyisi ben size bir daha bulaşmıyım 🙂

  42. Yazan:Blogcular Tarih: Haz 26, 2010 | Reply

    not : “cahil”miyim, “kötü niyetli”miyim, hangisiyim, -üçüncü bir hüküm bekliyordum gelmedi- bir karar verebildiniz mi?

    sözümü geri alıp şu şekilde düzeltiyorum: yorumunuz kötü niyetle yapılmış bir yorum.

  43. Yazan:b.s.m Tarih: Haz 27, 2010 | Reply

    En başta 26 yıl savaşan bir örgütün durup dururken silahları bırakmasını bekleyemezsiniz. Silah o örgüt için bir varoluş biçimini almıştır çünkü. PKK artık savaşın anlamsızlığı görmüyor mu sanıyorsunuz? Karayılan’la yapılan röportajda savaşa devam etmek istemedikleri açıkça anlaşılıyor. Fakat çaresizler. Ne dağdan inebiliyorlar, ne istediklerini elde edebiliyorlar. Bu nedenle savaşa devam ediyorlar. Kaldı ki barış olması için devletin PKK’yı muhatap alıp, konuşması gerek. Tabi aynı zamanda Kürt Sorunu’nu çözmesi.Devlet bu noktadan hala çok uzakta. AKP bile çok uzakta. Erdoğan’ın Milliyetçi damarı kabardıkça kaseti başa sarıyor. Savaşa devam…

    Hah işte tam da burası çok önem arzediyor.26 yıl savaşan bu örgütün evet kararlı bir şekilde silah bırakacağı ortalama bir uzlaşı zemini ne yazık ki henüz kurulmuş değil.En azından bu anlamda “sonuç getirebilecek”bir toplumsal altyapı,bir hazırlıktan sözedilemez.Barışa ivme kazandırılması düşünülen “geri dönüşler”de-barış elçileri-ne denli hazırlıksız olunduğu sonuçlarıyla ortadadır.Bakın dikkat ederseniz gerisi gelmedi bu projenin.Devamı gelmediği gibi ayrıca aradan 8 ay gibi bir süre geçtikten sonra tutuklanmalar başladı.Hatırlanacağı üzere Mahmur ve Kandilden gelen kafile’ye bu sekiz aylık süreden sonra başlatılan yasal takipten önce de “KCK operasyonu”adı altında çoğunluğu BDP’li siyasetçilerden oluşan bir tutuklama dalgası başlamıştı.Ve bu da son derece antidemokratik şekilde yapılmıştı.Adeta rovanşif bir gövde gösterisiyle,göz dağı verircesine tek sıra halinde,eller kelepçelenerek yapıldı.Kürt siyasetçilere yasal zeminde bile tahammül edilmediğini belgeleyen ve barışı sekteye uğratan yanlış bir hamleydi bu.Zira son günlerde ergenekon sanıkları salıverilirken,gerekçe olarak “adreslerinin belli olduğu”,”delilleri karartma”gibi durum sözkonusu olmadığı vs deniliyor.Peki ergenekon sanıklarına bu tolerans tanınıyorken BDP’lilerin elleri kelepçeli olarak cezaevlerine tıkılması nasıl izah edilecek?

    Burada amacım bariz bir ayrımcılığa dikkat çekmek değil-ki aslında ayrımcılığın daniskası yapılmıştır ve yapılıyor.Daha çok,açılım sürecinin başlamasıyla ortaya çıkan sonuçlarla ilgileniyorum ve asıl dikkate değer olanı da bana göre budur.

    Nedir bu sonuçlar?
    1-Başta PKK bir yanlışın içine battığından attığı her adımda yanlışlarına bir yenisini ekliyor.Özellikle açılım süreciyle tırmandırılan şiddet bunun göstergesidir.Reşadiye hadisesi ve arkası gelen saldırılar;PKK’nın nasıl bir şiddet girdabına kapıldığı açısından fevkalede düşündürücüdür.Zira devamında ısrar edilen silahlı yöntem ve şiddet beraberinde terörün çıkmaz sokağına çıkıyor.

    Bu kısmı,yukarıya alıntıladığım yorumunzla ilgilidir.Dolayısıyla PKK’nın silah bırkabileceği pozitif bir ortam bulunmuyor.Ancak bu tamamen örgütün kendi içindeki çelişkileriyle ilintilidir.Yani PKK bir çıkmaza girmiştir bu doğru.Fakat bu çıkmazın yarattığı toplumsal psikolojiyi,rasyonelliği irdelemek-kısmen anlamaya çalışmak- ile,bu ısrarcı tutumun özelinde Kürt halkının taleplerine,genelindeyse kalıcı bir barış ortamının sağlanmasına ne kadar zarar verdiği birbirinden ayrılarak doğru tahlil edilmelidir.Zira PKK’nın yaşadığı bir çaresizliğin faturası Kürt halkına ve dolayısıyla barışa kesiliyor.Sonuç:PKK bocalıyor.Çünkü barışa dair bir hazırlığı yok.Bunun ceremesini ise başta mazlum Kürt halkı olmak üzere bu ülkede yaşayan herkes çekiyor.
    2-Hükümetin durumuna da yukarıda değindim.Bu anlamda hükümet de ciddi bir zaafiyet içerisindedir.Açılımı başlatırken her ne kadar çözüm hedeflenmiş olsa da mevcut dinamikleri,ülke koşullarını,iktidar dengelerini hsaplamadan doğaçlama girmiştir bu işe.Nitekim hükümet de bocalıyor.Sonuç:Bir ileri,iki geri.Nedeni mi?Gayet açık;bu işe kalkışırken maalesef hazırlıksız başlandı.Dolayısıyla el yordamıyla ve kör topal yürüyen bu açılım sağlıklı bir sonuç getiremez.
    3-Hepsinden önemlisi bizler toplum olarak bocalıyoruz.Ve yine benzer nedenlerle.Geldiğimiz noktayı Çuvaldız hanım çok güzel özetlemiş:”kahramanlar”üzerinden “taraf sendromu”na yakalanmışız…Enerjimizi suçlu aramaya harcıyoruz.Çamura saplanan araba gibi durduğumuz yerde boyuna patinaj yapıyoruz.

    Yorumunuzdan devam ediyorum.”Silah o örgüt için bir varoluş biçimi almıştır”diyorsunuz.

    Lakin,
    Silah,örgüt için tek varoluş biçim ve aracı olabilir.Peki örgüt için “kaçınılmaz bulunan”acaba toplumun bireyleri olan bizler için aynı geçerliliğe sahip midir?Bu soruya gerektiği gibi kafa yormaz ve üzerinde düşünmez isek sanırım çözüm noktasında ıskalayacağımız çok şey olacaktır.
    ———-
    PKK,evet savaşın anlamsızlığını görüyor olabilir.O halde “anlamsız bulunan”a bu ısrar nedendir?Zira Karayılan’ın açıklamaları yeterli değildir.Bu noktada savaşın anlamsızlığına inadırıcı,kararlı bir iradeyle bir ikna zemini oluşturulmalı.Şehit cenazelerinde artış gözlenirken “savaşın anlamsızlığından”dem vurmak çok da bir anlam ifade etmiyor.Ha,”aşırı tahrik var,TSK tüm gücüyle saldırı ve operasyonlar düzenlerken nasıl silah bırakılacak?”diyebilirsiniz.Ancak şayet halkını savunma iddiasındaysa barışta ısrar ederek şartları zorlaması gerekir örgütün.Tersinin yapılması durumunda,savaş yanlıları ve çığırtkanlarının ekmeğine yağ sürülecektir.O halde savaş yanlılarının oyunları boşa çıkarılmalıdır.Bu oyunlar boşa çıkarılamıyorsa-ki eylemler bu istikameti işaret ediyor-doğaldır ki PKK’nın ergenekon ve derin devlet işbirliğine dair kafalarda soru işaretleri yaratmaya devam edecek ve PKK’nın eylemleriyle resmi ideolojiyle aynı paralelde olduğu savı güçlenecektir.
    ———-
    “Ne dağdan inebiliyorlar,ne istediklerini elde edebiliyorlar.”

    Nedir istedikleri?Muhatap alınmak mı?Peki tüm fırtına bu “muhataplık”takıntısından kopuyorsa bunu ceremesini neden masum insanlar çeksin?Mesela Kürt halkının birincil hedefi bu muhataplık meselesi olmayabilir pekâlâ.

    O halde,”halk ne istiyor?”diye sormakta fayda var.Halk,-en çok da Kürt halkı-bu anlamsız savaştan çok çekti ve çekiyor.En başta da silahların susmasını istiyor…Bu anlamsız savaşta Kürt halkı yorgun düşmüştür.Bu gerçeği görmek durumundayız,dolayısyla PKK’nın savaş ısrarıyla halkın beklentilerinin örtüştüğü kanatinde değilim.

    Eğer siz Kürt halkının beklentileri konusunda benimle aynı görüşte değilseniz bence bunu daha geniş araştırmalısınız.Ben o insanlarla içeçeyim,bir anlam ifade eder mi bilmiyorum aynı zamanda Kürdüm.Ana dilim Kürtçedir.Fakat salt taraf mantığıyla PKK’yı yanlış yöntemlerini onaylamak bana çok da akılcı gelmiyor.Bu nedenle evvela ait olduğum kesimin özeleştirisini vermekle sorumluyum.Bu insan olarak benim görevim ve sorumluluğum.Ve gerçeği kabul etmek gerekirse PKK denen örgüt maalesef özgür ve demokratik tartışma zeminine olanak tanımamıştır.Bu kısmıyla ilgili yazı içinde geniş alıntıda düşüncelerimi açıkladım.Açıklamaya devam edeceğim.Zira Kürt halkının özgürlük ve eşitlik talebi ancak vicdanı hür,beyni hür özgür bireylerin varlığı ve çoğalmasıyla olacaktır.Korku ve sindirmeyle halkın iradesine ipotek koyan,çözümü şiddet ve silahta arayan bir örgüt benim halkıma özgürlük ve eşitlik getiremez.Olsa olsa büyük metrapollerde sefaleti,aşağılamayı,ırkçı faşist saldırıların hedefi yapabilir.Ve benim halkım devletin ceberrut yönetimi yetmiyormuş gibi şimdi de PKK’dan çekiyor.Hayır değerli dostum bizler bu çifte zulmü haketmiyoruz ve bu asla kaderimiz olmamalı.

  44. Yazan:çuvaldız Tarih: Haz 27, 2010 | Reply

    sn.Blogcular,

    Peki silahlı mücadelede ısrar eden pkk örgütü yukarıda verilen örneklerden hangisiyle örtüşüyor?
    Bağımsız bir Kürdistan mı?Sosyalist bir düzen mi,yoksa Federasyon mu?
    ………
    İyi de silahta ısrar edilmesi nasıl açıklanabilir?
    Dolayısıyla pkk,savunduğu veya uğrunda mücadele ettiği hedefler ile bu hedeflere uluşmak için başvurduğu yöntemlerde fevkalede çelişkili ve tutarsız bir görünüm arzediyor.(b.s.m)

    *********

    En başta 26 yıl savaşan bir örgütün durup dururken silahları bırakmasını bekleyemezsiniz. Silah o örgüt için bir varoluş biçimini almıştır çünkü. PKK artık savaşın anlamsızlığı görmüyor mu sanıyorsunuz? Karayılan’la yapılan röportajda savaşa devam etmek istemedikleri açıkça anlaşılıyor. Fakat çaresizler. Ne dağdan inebiliyorlar, ne istediklerini elde edebiliyorlar. Bu nedenle savaşa devam ediyorlar. Kaldı ki barış olması için devletin PKK’yı muhatap alıp, konuşması gerek. Tabi aynı zamanda Kürt Sorunu’nu çözmesi.Devlet bu noktadan hala çok uzakta. AKP bile çok uzakta. Erdoğan’ın Milliyetçi damarı kabardıkça kaseti başa sarıyor. Savaşa devam…(blogcular)

    26 yıl dağda savaşan, barış halinde ne olacağını bilemediği için mi yoksa silah tutan olduğu anda sahip olduğu gücün muadilini elde etmek/garantilemek için mi “muhatap” alınmak istiyor? Siz şuna PKK istikbal derdine düştü yerini sağlama almak istediği için bildiği tek yol olan şiddete başvuruyor desenize özetle.PKK, ben Kürt halkının hakları için dağa çıkarak bedel ödedim şimdi bedel ödeme sırası Kürt halkında diyor ve kendini garantiye almadan da “barış” yolunun üzerinden çekilmeyi istemiyor;diyet!

    Devlet kimle savaşıyor? PKK ile değil mi? İnsan kiminle barış yapar? Savaştığıyla. Bakın ne kadar basit değil mi? Neden insanlar bunu kabullenemiyor? Neden biliyor musunuz? Kibirden.(blogcular)
    !!!
    Benle ilgili değil aslında. Yine de Yüksel Hn’ın söylediklerinden nasıl o anlamı çıkardınız anlamak güç. Kadın eylemleri operasyonlara bağlamış. Muhataplık neresinde bunun?(blogcular)

    Yüksel hanım söylediklerinin devamını yazmamışım. Aradaki uçurumu açan ölümlerin nihayetlendirilmesi için PKK muhatap alınmalı demişti. İfade ettiklerine göre PKK eylemlerinin artmasının sebebi zaten devam etmekte olan TSK operasyonları değilmiş!

    Kastettiğiniz eğer PKK’nın demokratik bir örgüt olmaması, Kürtler üzerinde baskıcı bir unsur olması ise evet haklısınız. Bu benim de eleştirdiğim ve kabullenilmesi mümkün olmayan bir durum. Lakin kendi açısından ayakta kalabilmenin yolu bu imiş. Bu PKK’yı haklı çıkarmaz şüphesiz.(blogcular)
    !!
    Hatta bakın bir yerde PKK’yı eleştirecekseniz şiddet nedeniyle, adam öldürdüğü için eleştirin dedim. Kafanız karıştı heralde bu kadar çok yorum okuyunca.(blogcular)
    !!
    Son 1 yılda yapılan iyileştirmeleri öne sürüp 32 yıl önce dağa çıkma kararı almış bir örgütü, aaa ne kadar ayıp, burda siyaset yapmak varken niye dağa çıktın diye eleştirmek kötü niyettir.(blogcular)

    Sizin de farkında olduğunuz üzere burada “dağa neden çıktın” eleştirisi yapılmadı hiç!

    Bu arada çok şükür yazdıklarınız konusunda bir kafa karışıklığım yok. Karışıklık, belki de sizin doğru etiketi yapıştırıp özenle zihninizde sıraladıklarınızın alt üst olmasındandır.

    Bulaşıp (ki bunun için kalbimi kırdınız ama olsun ) anlamak ve cevap vermek için yorulduğunuz için teşekkür ederim.O kadar yorulmanıza rağmen üslubunuzu bozup kişiselleştirmediğiniz için de …(bilinçaltımı boşaltarak yorabileceğim tavsiye edebileceğiniz işinin ehli bir profesyonel var mı? Üstü, yazarak bu kadar yoruyorsa altı yüz yüze konuşurken karşımdakini kim bilir ne hale getirir! Allah sevdiği kullarını benden muhafaza etsin o zaman 🙂

  45. Yazan:Blogcular Tarih: Haz 27, 2010 | Reply

    @b.s.m, @çuvaldız

    detayları bir kenara bırakırsak, yazdıklarınız şüphesiz doğru. PKK’nın Kürt Sorunu’nun çözümü yolunda engel olduğu eleştirilerinize de kısmen katılıyorum.

    Fakat insanın aklına şu gelmiyor mu? Diyelim ki PKK silah bıraktı ve geldi teslim oldu. Ya da Irak Kürdistan’ında kaldı. Türkiye’de ne olur? Kürt Sorunu çözüme ulaşır mı yoksa PKK artık ortadan kalktığı için devlet eski haline geri döner mi? Ya AKP iktidardan düştüğünde ne olacak? Geçmiş tecrübeler bize ne söylüyor? Bu soru PKK’nın da aklındadır şüphesiz. Belki biraz da bundan silah bırakamıyordur.

    Kürtlerin hak ve özgürlüklerinin garanti altına alındığı gün PKK’nın şartlar ne olursa olsun silah bırakması gerekir. O gün geldiğinde bakıp, görücez.

  46. Yazan:Blogcular Tarih: Haz 27, 2010 | Reply

    Bir de Öcalan’ın güce bağımlılığı aşikar. Bu ülkede kim koltuğunu bırakabilmiş ki. PKK, silah bırakmamakta direnirse ona silahlarını bıraktıracak güç arkasındaki destek veren halktır. Halk desteğini kaybeden bir örgüt eninde sonunda silah bırakacaktır. Halkın buna ikna olması için de ilk önce Kürtlere tüm hakları verilmelidir.

    Aslında medyada okuduğum kadarıyla devlet Öcalan’ı zaten dinleyip, taleplerini kabul edilmez bulmuş. Bu taleplerin ne olduğunu ne yazık ki bilemiyoruz zira Öcalan’ın yol haritası medyaya verilmedi. Bilsek en azından taleplerin haklılığını burada tartışabilirdik.

  47. Yazan:çuvaldız Tarih: Haz 27, 2010 | Reply

    ……….
    TRT ŞEŞ`E PKK BASKISI

    TRT ŞEŞ`te `İktisat` isimli yaptığı programa BDP`lileri de sıklıkla davet ettiğini, ancak tehdit ve baskılardan dolayı katılımcıları ikna edemediğini vurgulayan Fırat, “BDP`lilere `gelin tartışalım, konuşalım, çözüme katkı sağlayalım` dediğimde `abi ya sen bizi vurdurtmak mı istiyorsun?` sorusuna muhatap kalıyorum.
    ….
    http://www.birikimhaber.com/Haber/Gundem/26062010/TRT-Sese-PKK-baskisi-mi-var.php

  48. Yazan:ali duman Tarih: Haz 27, 2010 | Reply

    açılıma en çok düşmanlık yapanın mhp,chp ve ergenekoncular ile bdp, pkk’nın olması her şeyi açıkca ortaya koyuyor.

    şeytan ayrıntıda gizli diyeceğim de, bu durum bir ayrıntı değil be kardeşim.

    zıt düşmanların kardeşliğini apaçık vurguluyor, her ikisi de aynı yerden besleniyor, müthiş bir sekranizasyon var, türklerin chp’si var, kürtlerin bdp’si, türklerin ergenekonu var, kürtlerin pkk’sı, türklerin atatürk’ü var, kürtlerin atakürdü.

    ne müthiş bir izdüşüm, ancak bu kadar olurdu.

    ancak ne varki ister türk, ister kürt olsun demokratların savunacakları tek bir yol var, o da demokrasi.

    bdp’nin ve/veya pkk’nın ergenekona karşı bir duruşunu görmek mümkün değil, sanki faili meçhullerin çoğu kürt değil, sanki yargısız infazlar kürtlere uygulanmadı, sanki terör örgütü fıratın ötesinde faalyet göstermedi, sanki jitem diye bir örgüt gerçekten hiç olmadı, kürtleri katletmedi.

    akp’ye yaptığı vuruşların %1 ini bile ETÖ’ye yapmıyor, o konuda sus-pus sanki ilahi bir kudretten emir almış gibi susuyor, susuyor, susuyor. (bu suskunluğun bedelini elbette ödeyecekler, kürt halkı ödetecek mutlaka) (birbirine düşman görünen kardeşçikler oysa birbirilerine ne kadarda çok benziyorlar, bir taraf “türkü göbeğini kaşıyan ayı” sanırken, diğeri “kürdü göbeğini kaşıyan ayı” sanıyor)

    şeytan ayrıntı da gizli, ne ayrıntısı be kardeşim, ayrıntı buysa, ötesine değinmeyelim, mertek gözümüzü çıkartır.

    birbirine düşman görünen bu zıt kardeşçikler ele ele vermiş biri türk memetin, diğeri kürt memetin kanından geçinip gidiyorlar güle oynaya, harca harca bitmiyor memetler, o denli bol.

    para onlara, iktidar onlara, banka hortumlamalar onlara, güle oynaya yüce divanlarda aklanma onlara, sürgünler bize, hapisler bize, vergiler bize en önemlisi vatan-millet-sakarya bize, hadi marş marş cehpeye.
    (vampirlere kan gerek, hemde her daim, kullanılma ihtiyacı oldukça -kimi zaman çirkin iktidarlarını sürdürebilmek için, kimi zaman istemedikleri iktidarları yıkabilmek için- kan gerek, sıcak sıcak, taze taze, ancak ne varki dökülen kan, birgün gelir dökeni boğar -bunun aksi tarihte henüz yaşanmadı-).

  49. Yazan:çuvaldız Tarih: Haz 28, 2010 | Reply

    HAYIRLI BİR GELİŞME

    Kürtlerin talepleri ve silahlı mücadelesi bunca yıldır sürüyor ama Kürtlerin ‘ne istediği’ sorusu açık uçlu olmaya devam ediyordu. Hak ve özgürlük taleplerinin ana bölümünün dile ilişkin olduğu ve buna kısmî bir yerel özerkliğin eklenmek istediği açıktı, ama yine de Kürtlerin ‘aslında ne istediği’ belirsizdi. İtiraf etmek gerek ki bu durum hemen herkesin işine gelmekteydi.

    ….

  50. Yazan:b.s.m Tarih: Haz 28, 2010 | Reply

    Sayın Ali Duman,

    Son yorumunuzda yazdıklarınıza harfiyen katılıyorum.Ancak paylaşma gereği duyduğum-ilave-bir kaç ayrıntı olacak.Daha doğrusu kritik bazı nüanslar var,hem sorunun tesbiti hem de çözüme dair kanaatimce atlanmaması gereken nüanslardır bunlar.

    İzninizle görüşlerinizden alıntı yaparak konuyu beraber inceleyelim.

    açılıma en çok düşmanlık yapanın mhp,chp ve ergenekoncular ile bdp, pkk’nın olması her şeyi açıkca ortaya koyuyor.

    Açılıma karşı olanlar konusunda haklısınız.MHP,CHP ve diğer ulusalcı/milliyetçi kesimlere BDP de bir şekilde katılmıştır ve katılmaya devam ediyor.

    Bu kısmında hemfikiriz.BDP’nin izlediği yol maalesef statükoyu can siperane savunan bildik zihniyetle aynı paraleldedir.

    Ancak bu durum,beraberinde “başka” şeyleri de açıklıyor.Siz,olayın iktidar ve siyasi rant kısmını,bundan kaynaklı hesapları vurgulamak istemişsiniz-ki varolan tablo bunu gösteriyor.Ne var ki,her bir tarafın kendi cephe ve konumuna göre gardını alması her ne kadar ortak bir zihniyet yaratmış olsa da,BDP’nin statik çizyiye kayması ya da sürüklenmesi ayrıca incelenmeye değer.Zira BDP’nin varlık nedeniyle çelişen bu pozisyonun çok önemli bir toplumsal arkaplanı var.
    Bir,BDP’nin halihazırda PKK’dan farklı bir vizyon geliştirecek siyasi bir iradeye sahip olmayışı-bunu başaracak siyasi olgunluk ve yetkinliğe henüz sahip değil çünkü.Bunun da iki nedeni var:
    a)Kürt halkının demokratik mücadelesi ve kısmi kazanımlarının direkt PKK’ya mal edimiş olması ve dolayısıyla da örgüte duyulan diyet borcu.
    b)Diğer yandan PKK otoritesinin genelde Kürt halkı ve özelinde muhalif Kürt aydınları üzerindeki baskıcı,sindirici,jakoben tutumunun aynı zamanda BDP üzerinde bir vesayet oluşturması.Dolayısıyla BDP yukarıda değindiğim kuşatılmışlık çemberini henüz aşmış değildir.
    İki,PKK’ya bu koşulsuz bağlılığın/organik bağın yanı sıra,bu sürüklenişi doğuran bir diğer etkenin bizzat devletin ısrarcı tutumundan kaynaklanıyor olması.”Değiştirlmesi dahi teklif edilemez”…türü katı doktrinler/85 yıllık resmi ideolojiler bütün yaşam alanlarımızı işgal ederken sanırım BDP’nin bundan yara almaması düşünülemez.Dolayısıyla,içi doldurulamayan ve dogmalardan arınamayan bir Cumhuriyet rejiminin kendi prototipini yaratması kaçınılmazdı.Sonuç itibariyle BDP de,PKK da bu enkazın ürünleridir.

    Bu parçaları bir araya getirdiğimizde ortaya çıkan tablo şudur:85 yıllık bu despot yönetim, çözülmesi zor bir sorunlar yumağı yaratmıştır.Bireylerin sağlıklı düşünmesi engellendiği gibi,kurumların ve dolayısıyla siyasetin de sağlıklı işlemesi mümkün değildir.Bu bağlamda,her ne kadar BDP bu sorunlu ilişkiler içerisinde siyasi hesaplara bulaşmış olsa bile kazın diğer ayağı da dikkate alınmıladır.Zira şaşırtıcı derecede tutarsızlık arzetmesine karşın BDP’nin konumu/duruşu/psikolojisi MHP-CHP çizgisinden oldukça farklıdır.Açılım sürecini yakından takip eden biri olarak BDP’nin(ve kendisine inanmış kitlesinin) başta açılımı bir umut olarak gördüklerini,büyük bir çoşkuyla karşıladıklarını biliyorum.Lakin yukarıda da değindiğim gibi,gerek bu karmaşık ilşkilerin,gerekse BDP’nin basiretsizliği maalesef arzu edilmeyen bu tabloyu doğurmuş ve açılım bir şekilde heba edilmiştir.Tabii bu rasyonalite elbette bir savunma gerekçesi olamaz.

    bdp’nin ve/veya pkk’nın ergenekona karşı bir duruşunu görmek mümkün değil, sanki faili meçhullerin çoğu kürt değil, sanki yargısız infazlar kürtlere uygulanmadı, sanki terör örgütü fıratın ötesinde faalyet göstermedi, sanki jitem diye bir örgüt gerçekten hiç olmadı, kürtleri katletmedi.

    akp’ye yaptığı vuruşların %1 ini bile ETÖ’ye yapmıyor, o konuda sus-pus sanki ilahi bir kudretten emir almış gibi susuyor, susuyor, susuyor. (bu suskunluğun bedelini elbette ödeyecekler, kürt halkı ödetecek mutlaka) (birbirine düşman görünen kardeşçikler oysa birbirilerine ne kadarda çok benziyorlar, bir taraf “türkü göbeğini kaşıyan ayı” sanırken, diğeri “kürdü göbeğini kaşıyan ayı” sanıyor)

    Burada da size tamemen katılıyorum.Ciddi bir psikoloji sözkonusu.Kemalist arkadaşlar gücenmesin ama bu da Kemalist zihniyetten kaynaklıdır.Zira öyle ya da böyle,bu zihniyete bulaşmamış bir kurum göremessiniz.Dolayısıyla da Ergenekon gibi her türlü gizli cinayete bulaşmış bir yasa dışı örgüt dururken AKP’ye “bilenmenin” mantıklı bir açıklaması yoktur.Ne var ki BDP kadar Türkiye solu da bu hastalıktan malüldür.Ortalık JİTEM’lerden,Kontrgerilladan,Gladyodan geçilmezken nedense “Fetullahçılar,Nurcular geliyor” diye karabasanlar yaşanıyor.İşlenen cinayetler,faili meçhuller,gömülü silahlar,darbe ve planları vs duruken ve bununla boğuşuyorken…gelin görün kü gelecekte olabilecek senaryolara odaklanmışız.Kısacası “irtica geliyor”,”laiklik elden gitti,gidecek”derken sağlıklı düşünmeye sanırım yeterli vakit de idrak edecek bilinç de bırakılmadı.Ve bundan Kürtler’i temsil ettiğini ve savunduğunu iddia eden BDP gibi oluşumlar da kendilerine düşen payı almışlardır.

    Toparlıyorum,hal ve vaziyet budur,ancak buna karşın eldeki malzmeyle Türkiye için,demokrasi için bir şeyler yapılmak zorundadır.”PKK teröristtir,BDP Kemalisttir”demekle sorun çözülemiyor.Evet,işaret ettiğiniz hata ve yanlışlar fazla değil eksik bile.Fakat bir geçeğimiz var:o da beğenelim beğenmeyelim BDP de,PKK da geldiğimiz noktada birer muhatap konumundadır…Çözüm istiyorsak en doğrusu varolan tüm olumsuzlukları eritebilecek yeni bir vizyon,yeni bir açılımdır.Dolayısyla bu realiteyi dikkate alarak bir dönüşüm yaratılmalı ve bilerek ya da bilmeyerek demokrasinin dışına çıkanlar demokrasinin içine çekilmelidir.

    Peki nasıl başaracağız bunu.

    Kuşkusuz pek çok seçenek var.Ya,bu iş PKK’yla çözülmüyor diyeceğiz-bunun için de PKK’yı yanlızlaştıracak,marjinalize edecek cesur adımlar atılmalı.Ya da,halihazırda sepetimizde bu ortamı yaratacak alternatifimiz yoksa,gerekirse bu kanın durması için evet PKK’yla pazarlık yapılacaktır.Ha,üçüncü bir seçenek daha var:aynı tas aynı hamam yola da devam edilebilir fakat o zaman da sonuçlarına çok şaşırmamak gerekir.Zra geldiğimiz nokta ortadadır.

    Sevgiyle kalın.

  51. Yazan:ali duman Tarih: Haz 28, 2010 | Reply

    Sn. b.s.m.

    tamamlayıcılığınız için çok teşekkür ederim, yazdıklarınızın tamamına tereddütsüz katılıyorum, zira doğru tespit, doğru tahlileri de yanında getiriyor. Esasında burada yapılan yorumlardaki karşıtlıklar tamamen teşhis hatalarından kaynaklıdır.

    sizinde işaret ettiğiniz gibi daha önce bu sitede yapmış olduğum yorumlarda genel anlamda “kiminle savaşıyorsan onunla barış yaparsın” anlayışını savunuyordum, ancak ne var ki gelinen noktada, pkk ya da onunla aynı tabandan beslenen bdp anlayışının buna yatkın olmadığını gördüm, zira statükoyu savunma adına chp nasıl daldan dala atlayıp, gerektiğinde siyasi taklalar atıyorsa, aynı tarzın bdp’ye hakim olduğunu izlemekteyim.

    hatırlarsanız özal döneminde, öcalan yakalanmamışken, yaptığı açıklamalarda muhatap olarak genelkurmayı gördüğünü açıklıyordu, esasında bence o zamana ait bu ayrıntı bugün çok şey ifade etmektedir.

    kanımca öcalan, sorunu vesayetçiler ile çözme yanlısıdır, zira bu bakış açısı açılım dahil akp hükümetinin attığı, atacağı her adımı hükümsüz kılmaktadır. Görünen o ki, AKP hükümeti ağzıyla kuş tutsa yaranamayacaktır. Ancak ne var ki, halkla bir ilişkisi olmayan chp’nin düstüğü duruma kürt halkı nazarında bdp’nin de düşeceği aşikardır.

    düşünün ki, henüz akp bdp’yi muhatap bile almamışken, bdp sürekli imralı’yı adres gösterip durdu, oysa bir adres vermesine gerek yoktu, zira kendisine adres soran da yoktu.

    kürt halkının tercihine mazhar olmuş koca bir siyasi (2 milyon oy almış) parti, adres gösterme makamı mıdır? buradan da anlaşılmaktadır ki, bugünden yarına bir muhatap alma durumu ortaya çıksa, bdp’de tıpkı sol ve demokratlıkta takiyyeciliği malul olan chp gibi mesnetsiz gerekçeler üzerinden daldan dala atlayacak, siyasi taklalar atacaktır, diyelim ki öcalan muhatap alınsa, sonuç malum hazret salt kendi özgürlüğünü dayatacak, affını olmazsa olmaz koşul sayacak, kuvvetle muhtemelki siyasi çözüm konusuna hiç girmeyecek, o konuyu için vesayetin temsilcilerini muhatap kabul görme anlayışına devam edecektir. zira kendi çelişkileri ve açmazları, ETÖ’ce yapılacak kirli çamaşırlarının ortaya dökülme tehditleri (ergenekonculuğu) bunu zorunlu kılacaktır.

    konu uzun, ancak beni anladığınızı tahmin etmekteyim, bu nedenle fazla uzatmayacağım, farklı bir açıdan bakarak, öcalanın normal bir mahkum statüsüne ve normal bir hapishaneye sevk edilmemesinin bu hükümetin yaptığı en büyük hatalardan biri olarak görüyorum.

    öcalan, bu şekli ile vesayetin mahkumudur ve vesayetin kontrolü altında örgütünü -vesayetin istediği tarzda- yönetmektedir, öncelikle ve acilen bu duruma bir son verilmesinin önemli olduğunu düşünmekteyim, zira büyük bir ihtimalle böyle bir durum soruna yaklaşım için vesayetçiliğin kırılmasında önemli bir adım olabilir. Bunu sağlayamayan bir hükümetin açılımı da, muhataplığı da bir karşılık bulmakta zorlanacaktır. Ancak ne var ki bu açılımın da, muhataplık sorununun da önemsiz olduğunu göstermez, tüm eksikliklerine rağmen barış ve demokrasi yolunda atılmış her adım desteklenmeye değerdir, desteklenmelidir de,

    (unutmayalım ki kanımız üzerinden siyaset yaparak, kirli iktidarlarını sürdüren, kan emici vampirlerin en korktuğu şey, barış ve demokrasidir, inadına barış inadına demokrasi savunulmalıdır, 80 yıllık -aleni, örtülü, açık darbeli, örtülü darbeli- faşist iktidar(lar)ın bizi getirdiği nokta bize sağcılığı da, solculuğu da lüks kılmaktadır, bugüne dair meselemiz sağ’ın da, sol’un da üstündedir, meselemiz insanlık meselesi, insani duruş meselesidir).

    selam ve saygılar.

  52. Yazan:halim Tarih: Kas 24, 2013 | Reply

    bu ülke de kürt lere laf atıpta ingiliz hayra olanlar size söylüyorum geçmişini unutma düşman ne zaman dost oldu … moderem insanlar siz ingilizz manyağakları ecdadınızı ne zaman untunuz

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin