RSS Feed for This Post

Gözün örtüsü, başın örtüsü, kalbin örtüsü

Bu ülkede yeni nesil Müslümanlar her geçen gün daha da umut aşılıyor bana ve bu ülkenin yeni muhalefet dili ile kendi yerli 68’ini asıl şimdi yaşadığını  düşünüyorum.

Değerli Özlem Yağız derin düşünceye harika bir sunu koymuş

Doğrusu izlerken ağlamaklı  bir coşkuya kapıldım ve Baudrillard’ın, Debord’un, Eco’nun asıl Müslümanlar arasında hayat bulduğunu sistemin eski sosyalistlerden değil bu yeni direniş dilinden çok çekeceğini düşünerek bu güleryüzlü devrime, eski bir devrimci (hala öyle) olarak en içten selamlarımı göndermek istedim ve bu yazı doğdu. 

Malum Umberto Eco’ya ait bir kavram var semiyotik gerilla savaşı ya da göstergebilimsel gerilla savaşı. Bunun tezahürlerini reklâm bozum eylemlerinde görmek olası. Bu eylemselliğin mantığı aslında medya sisteminin araçları ile mesajı tersine çevirmek üzerine kurulu. İşte Özlem Yağız’ın videosu da bir semiotik gerilla eylemi. Nazan Öncelin hatırına sustum şarkısı eşliğinde kimlerin hatırına kimlerin susturulduğunu göstererek. Kuvvacı kılığı ile ortada dolaşan milli şef taslakları ile ince ince dalgasını geçerken, diğer yandan da başörtüsü direnişinin duygu cephesini tahkim ediyor. Eylemse alın size eylem, üstelik tam da post modern çağın silahlarıyla kavgasını veren bir eylem. Hem otoritenin en büyük gücü olan saygınlığını alt ediyor, hem de alın size bize gerici derken aslında gericinin kim olduğu görülsün mesajı ile karşı mesajı tersine çevirerek iktidarın yüzüne sağlam bir kahkaha patlatıyor. Mizah ve şenlik tarih boyunca mağdurların zalimlere, egemenlere verdiği en güçlü cevap olmuştur. 

Gelelim eylemin aslı  mesajına yani dayanışma ekseni kuran örtülü kızlara verilen moral desteğe. Örtünme sorunsalı (sorun değil) sorunsal sorundan farklı olarak çözümü askıda bırakan bir problem alanına göndermede bulunur. Bu yönüyle sorunsal ikircikli yani müphem bir durumu ima eder. Başörtüsü de bu gün bir sorunsal yani çözümü belli olmayan bir askıdalık hali. Dolaysıyla müphem. Müphem belirsizliği nedeniyle askıda olmasından doğan boşluk nedeni ile aklın en rahatsız olduğu haldir. Çünkü akıl kategorilere dayanır. Bir şey sınıflandırmaya uymalıdır, uymadığı takdir de aklı boşlukta bırakarak aklı dayanılmaz bir azaba sokar. Kemalistlerin başörtüsünden bu denli rahatsızlık duymalarının nedeni de onun müphemliğidir. Evet, İslami bir kisvedir, ama çarşaf gibi bir taşra görüntüsü değildir, üstelik kara çarşaf daha gelenekselken, başörtüsü moderndir. Ama diğer yandan modernin açıklık ve kesinlik, karanlık karşısında aklı ve bilimin ışığının girip görünür kıldığı ışıksallığı karşında başörtüsü karşı kutupta yer alır. Aklın ışığı bu alana nüfuz edemez, akıl nüfuz edemediğinden açıklık rejimine görünürlük rejimine direnen bu kapatıcılık karşısında, her şeye cevap veren bir kompüteri sorduğu soru ile dumanlar çıkararak çökerten çocuk konumuna düşürür. 

Düzen Bozucu Örtü

Bu yüzden başörtüsü  en hafifinden münasebetsizdir. Modern düzen karşında bozguncudur. Çünkü kodlanamayan, etiketlenip kategorize edilmeyen bir şey. Dahası olması gereken yerde olmayan, haddini ve yerini bilmeyen bir konumda. Açıkçası ben başörtüsünün Kemalizm karşısında anarşist bir düzen bozuculuk rolü oynadığı kanısındayım. 

İşte Kemalist modernlik rejimi tam da bu nedenle başörtüsünü pas pas altına süpürmek onu gözden kaybetmek istiyor. Tutumu eski Yeşilçam melodramlarını andırıyor. Malum o melodramlarda üniversitede okuyan, ama köylü ve yoksul bir anneye sahip olan genç kız, şehirli ve hali vakti yerinde arkadaşlarına kendini farklı sunduğundan, fakir ve köylü annesini gözlerden saklar, hatta arkadaşlarına evin hizmetçisi olarak sunar.

Kendinin modernlik sanan oryantalist Kemalizm için de başörtüsü, kendi batılı cilasını  bozan, makyajını akıtan bir düzen bozucudur. Açıkçası  mordillonun karikatürlerini andıran bir hınzırlık odağı. O karikatürlerinden birinde evini gri yerine pembeye boyayan, damını da genelden farklı kılan adamın polis tarafından gözaltına alınması resmedilerek, modern toplumun totaliter yığıncılığı hicvedilir. Başörtüsü de bu yönü ile düzen bozucu bir fonksiyon yüklenerek Kemalizm’in kendini seyrettiği batılı aynanın çatlamasına neden oluyor. 

Ama başörtüsünü anarşist kılan yönü sadece devletçi modernlik olarak kemalizmin karşısındaki tutumu değil. O post modern tüketim düzeninde de huzur kaçırıcı  bir rol oynuyor. 

Gözün Örtüsü

Modern zihinin dayandığı  aydınlanma rejimi kökleri pagan kültürde yatan bir boyut taşır. Işık ve aydınlık olgusu göze, bakışa gönderme yapar. Bakış modern öznellik kültürünün dünya karşısındaki konumunu ortaya koyar. Bakışla biz dünya ile aramıza bir mesafe koyduğumuz gibi, aynı zamanda dünyayı Heideggerin anlamlı benzetmesi ile el altında bulundurulan varlık kılarız. Bir başka deyimle bakış vasıtası ile dünya el geçirdiğimiz, dahası evcilleştirerek kendimize tabi kıldığımız bir dünyadır. Bunun ekolojik imaları bir yana, göz modern anlayış ile dünyaya nizam veren tahakkümer bir kategoridir. İktidar organıdır. Bakış heryere her şeye nüfuz etmek onu ele geçirmek ve kendi görsel rejimi içinde yerli yerine koymak ister. Bu durumun kadın giysisine yansıması kadın giyiminin giderek bedeni gizleyen değil bedeni açıkta bırakan bir süreç izlemesi olmuştur. 

Nitekim günümüzde kadın bedeni bakış tarafından ele geçirilen, onun tarafından kontrol edilen ve evcilleştirilen bir konum almıştır. İmajlar erkek bakışına hitap eder ve böylece kadın bedenin kendine ait, kendini bir uzantısı olan öznellik mekânı olmaktan çıkıp, bir sömürge mekâna dönüşür. 

Örtünme edimini ya da eylemini (ki burada kavrama kişiyi özgür kılma anlamında Arendtçi bir anlam yüklüyorum) bu anlamda düzen bozucu ve direngen bir edime dönüştüren de onun bu düzene ait olmamasıdır. Örtü post modern bakış rejimi karşısında nüfuz edilmeyen, ele geçirilemeyen bir mutlak başkalık olarak yer alır. Dahası kimi feminist iddiaların tersine kökeninde ataerkillik olduğu iddia edilse bile modern ataerkillik karşında tam tersi bir fonksiyon kazanır. Çünkü örtünme kadını koruyan, onu öznelleştiren ve egemenlik karşısında direngen bir hale getirir.  

John Berger kadının dolayıma dayalı bir öznellik inşa ettiğini söyler. Kadın kendini erkeğin bakışından dolayımlayarak kurar, bu yüzden resimdeki gerçekçilik akımı ile birlikte nü resim patlamasının ardında kadının kendini erkek bakışı üzerinden inşa edişinin izini sürmek olasıdır. Modernliğin tarihini bu yönüyle okursak kadın açısından bir özgürleşme sürecinden çok kadının plastik parmaklıklar ardına kapatılması olduğunu söylemek de mümkündür. İşte tam da bu nedenle örtü özgür bir simgedir ve kendiliğin, kendi, özerk özneleşme sürecinin işaretidir. Çok yaygın bir deyimle kadının dişiliği üzerinde değil kişiliği üzerinden tanınmasını (burada da tanınma kavramına Hegelci bir anlam atfediyorum, yani kabul edilme, içeri buyur edilme anlamları) sağlar.  

Bu yönüyle başörtüsü  gözün örtüsüdür. Hatta modernist müfessirlerden birinin ifadesi ile erkeğin gözüne konulan bir nikaptır. Ve post modern erotizm karşısında bir direniştir. 
 
 

Başın Örtüsü

Başörtüsü üzerine en çok konuşanın, söz üretenin biz erkekler olduğu doğrudur, bunun arkaplanında feminist bir okuma ile erkeğin iktidarın elden bırakmama duygusunun yattığını söylemek de olasıdır, tersine bir bütün olarak örtünme pratiğinin koruyucu niteliği nedeni ile içerdiği tüm sıcak babayanilik duyguları ile kadını modern saldırganlığın karşısında koruma arzusunun yattığı da söylenebilir ki bu yönüyle erkeklerin dişileşmesinden, erkeklerin anaçlaşmasından bile söz edilebilir. Çünkü buradaki koruma feminist lugatçadaki anlamı ile iktidari bir koruma değil, daha çok bir ipeksi koza, hatta rahimsel bir koruma edimi ile anlamdaştır. Bu ayrı bir yazıyı hak edecek bir ayrımdır o yüzden burada koruma/kollama durumları ile uzun uzadıya durmak niyetinde değilim. 

Ben başın örtülmesindeki kimi siyasi imaları ya da çağrışımları düşünmek istiyorum. Burada da siyasi derken Kemalist lugatçada bolca geçen siyasi kisve değil derdim. Daha çok İbni Arabî’nin siyasi metafiziğinden ve Sennetin şehir beden ilişkisinde faydalanmak amacım.

Her ikisinde de mimari ile insan gövdesi, siyaset ile insan vücudu arasında benzeşimler vardır.

Gövdenin baş kısmı  daima yüksekliği ve yüksekliğe yakın olmayı çağrıştırdığı  metafizik merkeze de işaret eder. Kafa bir yerde metafizik akışların gövdeden giriş kapısıdır. Başta bir başka göz metafizik irtibat gözü de vardır. 

Diğer yandan kafa tapınak ve saray gibi idare ile ilgili kısımlarla da alakalıdır. Nasıl tapınak metafizik bir alan yaratma, kozmos ile kaos arasında bir ara bölge kurarak kaosu kozmosa katarak onun kaos olma özelliğine son vermek ise kalptan sonra kalpte metafizik bir ev fonksiyonu görür. 

Bu yüzden geleneksel toplumların tümünde baş, örtülüdür. Burada başın örtülmesi hususunda cinsiyet ayrımı olmadığını söylemek durumundayım. Yani baş ister şapkayla, ister poşuyla ya da kefiye ile olsun örtülür. Örtü bir yükseklik simgesi, kişiyi hiyerarşik düzende üste yerleştiren bir şeydir. Aynı zamanda tıpkı tapınak gibi bir şeyi başka şeyden ayıran bir sınırdır. 

Tüm bunlar ekseninde düşünüldüğünde sanki başörtüsünde tüketilmeyen bir metafizik artık, bir, pay var gibidir. Sanki İlahi düzen insanlara başlarını örterek kendilerini, birere kıtsal mekân haline dönüştürmeyi ilahi esinler açık bir kap yapmayı ister gibidir. Bu yüzden başörtülü melekler ifadesinin alegorik değerinden daha fazlası da düşünülebilir gibi sanki. Bu yönüyle başörtüsü bir koruyucu kap işlevi de yükleniyor olabilir. Kalbe kanın pompalanması gibi başta kalbe metafizik akışları, ilhamları aktaran bir kanal gibi fonksiyon yüklendiğinden başın örtülmesi gerekmekte, böylece koruma altına alınmaktadır. 

Elbette bu yazdıklarım daha çok çağrışımlar, yoksa başörtüsünün sünnet ve fıkıh ekseninde daha çok boyun ve göğüs bölgesini de kapsayacak biçimde kapatılması olduğunu biliyorum. Ama anlam ucu açık bir düşünme çabasını içeriyorsa ve din de bir yanıyla dünyaya baksa da, diğer yanıyla metafizik bir düzlemi taşıyorsa başın örtüsüne dair fıkıhsal anlamından daha derin çağrışımlara yer açmak için bir kısıt olmadığı kanısındayım. 

Kalbin Örtüsü

Baştan kalbe geçtiğimizde akla kudsi bir hadisin gelmesi kaçınılmaz mealen “yere göğe sığmadım  mümin bir kalbin içine sığdım” emanet kavramının bu hadisle birlikte çağrışımlar yapması da cabası. Kalb dağın taşına bile almaktan korktuğu emanetin mekânı da olama özelliği taşıyor olmasın sakın. Kalb bu nedenle örtülmez, başın tersine kalb açıktır, çıplaktır ilahi ilhamlar orada kendilerine bir tapınak inşa etsin diye orası bayındır kılınmaz, orası tezyin edilmez. Orayı mamur edecek ve tezyinatlarla bir görsel şölene dönüştürecek olan ilhamlardır.  

Bu yüzden kalbin örtülmesi yaygın kullanımı ile insanın metafizik âlemden nasibinin kesilmesi anlamına gelir. İşte tam da bu nedenle Özlem Yağızın sunum/videosu’da bir genç kızın taşıdığı döviz bu duruma cuk oturur cinsten. “Bizim Başımız Örtülü, Sizlerinse Kalbi Örtülü” burada çift anlam yüklü bir serzeniş var. Hem bildik anlamda kalpsizliğe yani merhametsiz, duygusuz, kalbin insani yumuşaklıktan yoksunluğu anlamında katılık, hem de kalbin ilahi mesaja karşı kapalılığı anlamında kalbin mühürlü olması. Her iki durumda da “kalpler sağır” ifadesi bürokrat katlığına uyuyor.  

Malum Max Weber bürokrasinin özelliğini gayr-ı şahsilik ve işini mutlak bir akılcılıkla yaparken duygularının işine sirayet etmemesi gerekliliği, Bu duruma en uygun düşüne polislerin durumu. Polislerin çoğu belki olağan şartlarda gösteride olacakken göstericilere karşı (solla kıyaslandığında daha yumuşak kalsa da) kalblerini incitecek bir sert muamele gösterip kızların karşısında adeta bir duvar gibi dikilmekteler. Bu duvarsızlık tam da bürokratik katı kalpliliğe denk düşüyor. Bir bütün olarak devlet aklının katı kalbli olduğu, kalplerinin ilahi nasipten kesilmişliğinin de bir sonucu olarak katılaştığı söylenebilir.

Bu anlamda devletin kalbi örtülmüştür ya da Kur’an’i deyimle mühürlenmiştir. Ancak bu halin aynı  zamanda bir azgınlık hali olduğu ve ilahi şamarın bu durumdakilerin ensesinde patlayacağı düşünülürse bürokrasinin de Weberyen katı kalpliliği ve zalimliği nedeni ile başlarına gelecek var konumda oldukları söylenebilir. 

Fakat kalbin örtüsünün bir yan anlamı daha olabilir. Oda kalbin ayara karşı örtünmesi, yani tam da örtünmenin örtünülenlere karşı yabancılığını ima eden bir durum. Bu durumda kalbin örtüsü halis bir imanla tam teslimiyet halinde gelen sekine halini de ima eder ki bu metafizik manada bir mirac halidir de. Kalbin örtülmesi kişinin artık kadınsılığını, kadınsı beğeni de dâhil tüm istemlerini unutmasını, yani nefsanî anlamda bir hareketsizliği de ima eder ki bu da örtünün cinsiyetli cinsiyetsizliği ile örtüşür. 

Buraya kadar kendimce örtünün bana esinledikleri üzerinden bir şeyler yazdım. Bunu yapmaktaki amacım ebetteki söz konusu videodaki kadınlar ile dayanışmak. Onların örtüsünün saygınlığı üzerine kendimce sosyolojik bir takım şeyler söylemekti. Kuşkusuz örtü tüketilemeyecek kadar zengin çağrışımları olan bir sembol. Üzerine felsefi, antropolojik kısacası insan bilimleri ekseninde bir sürü şey yazılabildiği gibi metafizik sembolizm üzerinden de birçok şey söylenebilir. 

Bu derin havuzu doldurmak için şimdi susma değil söz söyleme zamanı. Bu yazıyı post modern çağın semiyotik gerillalarının başarılı bir temsilcisi Özlem yağızın sunu(videosundan yola çıkarak yazıldı. O video üzerine bir sürü şey yazabiliri ve yazılmalıda. Görüntü diliyle söylenenler söz diliyle de zenginleştirilmeli. 

NOT

Bu arada bu güne dek yazdığım yerler içinde bir yazar olarak en mutlu olduğum, geri dönüşlere de ziyadesi ile memnun kaldığım bu site beni bahtiyar etti. Yeşil gazetede çıkan ve oranın okuru içinde karşılık bulmak bir yana ağır eleştiri ve polemiklere neden olan tevhidin ve hikmetin anlamı yazım burada tam tersi bir etki yarattı. Eleştiriler bile öylesine nitelikli ki o eleştirenlere bile ne kadar müteşekkir kalsam azdır.

Trackback URL

  1. 4 Yorum

  2. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Eki 24, 2009 | Reply

    DD’ye hos geldin,

    Eline ve gönlüne saglik Dilaver,
    Enver’e de ne kadar tesekkür etsek azdir seni bize kazandirdigi için.

    Tevhid’in ve Hikmet’in anlamı isimli yazinda çok önemli bir “kutuyu” açtin ve Islam’in unutulan bir boyutuna isaret ettin. “isyanci-devrimci” boyut bu.

    Cahiliyye devrinin hortladigi Neo-cahiliyye devrinde kapitalizmin, irkçiligin ve fasizmin putlarini kiracak zihin isçilerinin Islam aleminden çikmasindan daha dogal ne olabilir ?

  3. Yazan:beytullah emrah Tarih: Eki 24, 2009 | Reply

    Tesettürlü kadınlar dünyayı sergi gibi gören anlayışın bütün gereklerini ihlal ediyorlardı: görülemiyorlardı ama görebiliyorlardı, okunabilecek birer görüntü değillerdi. Onlar, kendilerini ziyaretçilere sunmayı reddeden sırlı varlıklardı. Benim için bu, Avrupa’nın tesettür aleyhindeki kampanyasının anahtar veçhesidir. Avrupalılar, Ortadoğu’ya, kendilerinin medeniyetin zirvesi oldukları güvenciyle geldiler, fakat bu kanaat oraya varınca sarsıldı. Birileri nasıl olur da (görülemediği ve bir resim olarak anlaşılamadığı için) bilinemeyen bu varlıklar karşısında üstün olabilir veya onlar üzerinde otorite tesis edebilirdi ki?

    Görülemeyen, bir seyredilen olarak kavranamayan, kontrol altına alınamazdı. Dahası, Avrupalılar örtülü kadınlardan dolayı rahatsız olduklarını hissediyorlardı; zira, kendileri görünmeyen kadınlar tarafından seyrediliyor olduklarının farkında idiler. Bu, kadınlara Avrupalılar üzerinde bir miktar güç kazandırıyordu. Bu, yani görünmeden görmek, üstün ile aşağı arasındaki beklenen ilişkinin tersine dönmesiydi. Dolayısıyla –ki burası tezimin en can alıcı noktasıdır- Avrupalılar öç alma yoluna gitmişlerdir. Çarşafa saldırmış, onu kökünden kesmeye gayret etmiş, kadınları görmek için ellerinden gelen her şeyi yapmaya kalkışmışlardır. Kadınları çıplak veya elbisesiz biçimde tasvir ederek, onları tablolar veya fotoğraflarda teşhir etmişlerdir…

    Görme fırsatından mahrum bırakılmak, üstünün aşağı üzerindeki gücünden mahrum kalması demekti. Bu, seyredilenden mahrum edilmekti; ve gerçeklik yalnızca görüntülü olarak anlaşılabilecek olduğundan, onlar gerçekliği görmek için gelmiş oldukları Şarkı görmekten de mahrum edildiler. Dahası, görmek bir sahip olma şeklidir. Tesettür, kadınlara sahip olmaya engel oluyordu. Böyle olunca, açık kadınları resimlerle göstermeye çalışmak çarşaflı kadınların ‘gerçekliği’ne sürekli olarak ‘sahip olma’ girişimiydi, onları sürekli nazarda tutabilmekti; böylelikle tesettürü reddetmekti…

    Fanon’un yazdığı gibi: “Görünmeden gören kadın, sömürgeciyi hüsrana uğratır. Burada bir mütekabiliyet söz konusu değildir. Kadın kendini teslim etmez, vermez ve sunmaz.”…

    Çarşaflı kadınlara sahip olmaya güç yetiremeyen Avrupalı, onun sahip olabileceği temsilini ortaya çıkarır. Onun vücudunu tasvir eder, onu çıplak olarak resmeder, fotoğrafını çeker. Bu, onun ‘sembolik intikamıdır.’

    (Katherine Bullock, Müslüman Kadınları ve Tesettürü Yeniden Düşünmek)

    Başörtüsü yasağı da, Kemalist egemenliğin bir türlü sahip meşruiyet bulamadığı, üstünlüğüne inandıramadığı ve varlığını doğallaştıramadığı bu topraklarda Müslümanlardan aldığı sembolik bir intikam olsa gerek…

  4. Yazan:özlem Tarih: Eki 25, 2009 | Reply

    Dilaver bey her ne kadar yeni nesil sınıfına girmiyorsam da bu tanım hoşuma gitti. Demek yıllansak da ruhen genç kalmışım.
    Yazınızın her satırını uzun uzun düşünerek okudum. Ciddi bir birikim ve zihin işçiliği var. Evet görsellik ve söz beraber yürümeli.
    Aslında önce söz vardı ama modern zamanların azizliği bizi başka arayışlara zorluyor. Gözden zihne ve kalbe giden çok kestirme bir yol var sanki ve bizler bunu çok ihmal etmişiz.
    Kendimi bildim bileli Filistin meselesini bilirim ama ne zaman ki bu konu ile ilgili görsel toplamaya başladım bu bilme hali benim için çok başka bir hal aldı.
    Maalesef başörtüsü konusunda nedense zamanında fazla görüntü almamış insanlar.
    Ben ne başörtüsü eylemleri hatırlarım ki oradaki görüntülere rahmet okutur. Ama şimdi bakıyorum da hemen hiç bir şey kelmamış
    Allah tan yazı öyle bir şey değil insanların hafızaları her acıyı nakşediyor ve günü gelince bulunduğu raflardan inip gün ışığına kavuşuyor her şey.
    tekrar elinize zihninize sağlık. Yazıyı bitirince sanki daha çok söylenecek söz var duygusuna kapıldım ki bu da çok iyi bir şey:)

  5. Yazan:cb Tarih: Eki 25, 2009 | Reply

    Dilaver beyi okuma zevkine DD sayfalrından okuma zevkini eklemiş olmak kendi adıma çok sevindirici

    Tuttuğum yolu bu denli derinden yorumlayabilme kabiliyetini kıskandım desem yalan olmaz,üstelik öteki mahalleden (?!) bir ses,teşekkürler Dilaver bey

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin