RSS Feed for This Post

Zamanın ruhu değişti

İhsan Eliaçık

1988’de İran’da Ayetullah Munteziri Evin hapishanesinde olup bitenler için Ayetullah Humeyni’ye “Senin adamlarının zulmü Şah’ın zulmünü geçti, hani Ali’nin adalet devletini kuracaktık” dediğinden bu yana…

1987’de Tahran Üniversitesi önünde 7 kişinin öldüğü öğrenci gösterisinde “Ya adalet devleti ya yeniden devrim” sloganları atıldığından beri…

1994’den bu yana Türkiye’yi önce yerel sonra merkezi iktidarda olmak üzere 15 yıldır bir zamanlar “İslam gelecek vahşet bitecek” sloganları atanların yönetiyor olmasından beri…

2002 yılından sonra yükselen İslamcı partilerin, son yıllarda Kuveyt, Fas, Cezayir, Ürdün, Endonezya, Pakistan ve Yemen’de (en son Türkiye’de) oy kaybetmesinden bu yana…

2008’de Türkiye’de devletin tepesine bu kökten gelen birisinin “Cumhurbaşkanı” olmasından beri…

İsmet Özel “Toparlanın gidiyoruz” dediğinden bu yana…

2009’da seçimlerde “Cipli türbanlı, durakta bekleyen türbanlı” tartışması başladığından bu yana…

Müslüman dünyada “zamanın ruhu” değişti.

Üstelik bütün bunların her biri diğerinden “sinerji” alarak…

Katlanarak, yayılarak, artarak…

İkbal’in tabiriyle “göç katarları toplandı.”

İbn Haldun’un tabiriyle “ümran rüzgarı döndü.”

Zamanın ruhu değişti.

***

Çünkü mazlumlar zalimleşmeye, ezilenler ezmeye başladı.

Çünkü muhalefetin/devrimin mantığı, devletin/iktidarın mantığına teslim oldu.

Çünkü İslamcılar iktidar işini beceremedi. İktidar felsefesi ve dili üretemedi. İktidara gelince “700 yıllık eserlerle averelik etmek” dışında yapabilecekleri bir şey yoktu. Veya o gömleği tümden çıkarıp liberalizme sığınmak ve kapitalistleşmek dışında şansları yoktu…

İran’da Beheşti’nin düşündüğü toprak reformları gerçekleşemedi. En büyük tepki toprak ağlarının desteklediği mollalardan geldi.

Muhalefette Ali, Ebuzer, Hüseyin söylemi, iktidarda Muaviye, Yezid fıkhı…

Artık isyan, fetih, ele geçirme, devrim yapma dönemi bitti.

Ele geçen ele geçti, kaleler fethedildi, devrilen devrildi.

Şimdi abdestli tağutlar, tesbihli monşerler var.

Zamanın ruhu değişti.

Çünkü Begoviç’in dediği gibi acılar ve ızdıraplar içinde doğan dinler ve devrimler rahat ve konfora gömülünce biter. Sahte din statüko için yalan söylemeye, devlet de zalimleşmeye başlayınca yolun sonuna varılmıştır. Geriye kalan onları gerçekleştirme çabasından başka bir şey değildir. Onların gerçekleşmesi ise aynı zamanda ölümleri demektir…

***

Zamanın ruhu değişti.

Artık Türkiye’nin geleceğinde “dine karşı din” var.

Sadece Türkiye’nin değil; İslam dünyasının geleceğinde de “dine karşı din” var.

Kehanet formunda öngörüyorum:

1- Mülkle ilişkileri bozulup kariyerizmi ve konformizmi din haline getiren “yeni sınıf” ile “yalınayaklılar” bu kez dini argümanlarla karşı karşıya gelecek. Zengin dindarlar statükoyu, yoksul dindarlar muhalefeti temsil edecek. İktidarlar dinin afyon yüzü ile savunulacak, aynı iktidarlara dinin vicdan yüzü ile karşı çıkılacak.

2- Mucize anlatılarıyla dolu bir din anlayışı Türkiye’nin geleceğine hükmedecek. Mucize, keramet, uçtu kaçtı anlatılarıyla örülü bir din yayılacak. Buna karşı İran’da örneği görüldüğü gibi “yeşil rasyonalizm” türünden dini akımlar tepki olarak doğacak.

3- Mevzu (uydurma) rivayetlerle örülü hurafeci bir din anlayışı her yanı saracak. Ortalık mehdi, mesih, cifr, deccal rivayetlerinden geçilmez olacak. İstihare, rabıta ve rüyalarla devlet yönetilmeye kalkılacak. Sorgulanmamış “eski İslam kültürü”, üzerinden tozu kalkmamış bir halde “Risale-i Nur” veya “İhya-u Ulumu’d-din” vb. eserler yoluyla yeniden dirilecek. Laiklik-din, asker-sivil, sağcı-solcu çelişkileri kaybolacak, “dine karşı din” sahne alacak.

***

Bunlar Türkiye’nin geleceği hakkında kehanetlerim (!), yazın bir kenara.

Ben bu sahnede şimdiden safımı belirliyorum: Yeni sınıf’a karşı ‘yalınayaklılar’dan, uçtu kaçtı dinine karşı ‘yeşil rasyonalizm’den, dinin afyon yüzüne karşı ‘vicdan yüzü’nden yana tarafım!

Bu saflaşmada her şey birbirine karışıyor, yeniden şekilleniyor. Dünün muhalifleri bugünün statükocuları, dünün mazlumları bugünün zalimleri, dünün yoksulları bugünün zenginleri, dünün muktedirleri bugünün ezilenleri haline geliyor. Dünün merkezi bugünün çevresi, dünün “yalınayaklısı” bugünün “tesbihli monşeri” oluyor.

Zamanın ruhu değişti.

Artık “dış güçler” diye bir şey yok. Varsa bile kendini “dış güç” olarak göstermeyecek, “iç güç” kılığına bürünecek, “karşı din” olarak sahne alacak.

Artık “Müslüman camia” diye bir şey yok.

Zenginler ve yoksullar var.

Muaviyeler ve Ebuzerler var.

İktidar yalakaları ile adalet arayanlar var.

Ruhunu kirletenler ile temiz kalanlar var.

Cebini şişirenler ile açlıkla boğuşanlar var.

Kariyeristler/konformistler ile idealistler var.

Asıl mücadele bunlar arasında olacak.

Gerisi sahtedir.

Zamanın ruhu değişti.

***

Artık dindar burjuvaziler oluştu.

“Burjuvazi” burç kökünden gelir. Burçlarda/şatolarda/villalarda oturanlar demektir. Kum tepelerinde (ahkâf) otururlar ve tepelerden inip kumlara karışmak istemezler. Bütüne katılmayıp ayrı durmak isterler. Herkes gibi olmak zorlarına gider. Hep ayrıcalıklı muamele görmek istediklerinden mülke taparlar. Çünkü mülk onlara bu ayrıcalığı sağlar.

Zamanın ruhu değişti.

Yazdığım yazılara “Böyle insanlar Müslümanlardan çıkmaz, hayal görüyorsun” diyenler, buyursun okusun: “Bir lokma bir hırka felsefesine de inanmam. Bu bize yutturulmuş bir zokadır! Allah verdiği nimetleri kullarının üzerinde görmek ister. Osmanlı padişahının giyimi Karacaoğlan gibi değil. Ölçü minumum giyinmekse İmamı Azam’ın giyimini nasıl izah edeceğiz? Evi Bağdat’ın en güzel eviydi. Zekatımı veriyorsam İslam’da kimse niye böyle yapıyorsun deme hakkına sahip olmuyor. Malının tümünü infak etmeyi Allah’ın Resulü de izin vermiyor. Zannediyoruz ki adam zenginleştiği halde fakir hayatı yaşayacak. Öyle bir şey yok…” (Erol Yarar, Star, 20.07.2009).

Dahası var. Asıl burjuvazi kendisiymiş… Allah kendilerini “zenginlik” ile imtihan ediyormuş… Fakirlikle de imtihan edebilirmiş ama verdiği nimetleri “onun” üzerinde görmek istediğinden bol bol vermiş… Yolda yürürken giyiminden kuşamından zengin olduğunun anlaşılması lazımmış çünkü fakirler zengin olduğunu anlayıp gelip isteyebilmesi için bu gerekliymiş. Onun için beyefendi çok fiyakalı ve zengin giyinmeliymiş…

Bir de çok Kur’an okuyormuş, işte buna bittim.

Okuduğun Kur’an’da şu ayete hiç rastlamadın mı: “Zenginler mallarını “Arada fark kalmaz, eşit hale geliriz” diye yanındakilerle paylaşmıyorlar. Allah’ın nimetini mi inkâr ediyor bunlar?” (Nahl; 71)

Eğer imanın varsa, sadece şu ayet üzerine az düşün, geceleri uyuyamazsın. Gerisine girmeyeyim, onlarca sahife yazdım. Bu da arınmayı (tezkiye), sub sub vird çekmekten veya jakuzide duş almaktan ibaret sananlardan, belli…

***

Zamanın ruhu değişti.

İstiyorsunuz ki hep zengin kalalım. İstiyorsunuz ki insanlar bizden istesin, hep istenir durumda olalım, hep kum tepelerinde yaşayalım. Etrafınızda yoksulların utana sıkıla sizden istemesi, güç arayan kadınların baygın bakışları hoşunuza gidiyor. Onlarla eşit hale gelmek istemiyorsunuz, hep bizden istesinler, beklesinler istiyorsunuz. Onun için ‘Giyim kuşamımdan zengin olduğum anlaşılmalı ki gelip benden istesinler” diyorsunuz.

Eski sufiler kuldan bir şey istemeyi “şirk” sayardı. Melameti öğretisinde mülkiyet talebi de şirk sayılırdı. Çünkü ‘Mülk Allah’ındır, kendisi mülk olanın mülkiyeti olamaz’ derlerdi. Mülkü bütüne (Allah’a) ait görürler, “benim” demekten utanırlardı. Tabi siz bunları bilmezsiniz, hiç duymamışsınızdır bile.

Fatiha’da “Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna bizi ilet” deyince, sizin gibilere göre “Kendilerine zenginlik verdiklerinin yoluna ilet” demiş oluyoruz. Çünkü Allah nimetlerini kullarının üzerinde görmek istiyor ya! Halbuki Kur’an’a göre Allah’ın nimeti doğruluk (sıddık), iyilik, güzellik (salih), şehitlik ve nübüvvettir.

“Bir lokma bir hırka” İslam tarihinde tasavvuf hareketinin Müslüman alemine öğrettiği en esaslı protestodur. Sizin gibiler ortaya çıkınca kimi sufiler yün giyip yalınayak dolaşarak mala mülke tapmayı böyle protesto ettiler. Sufiler de aynı yola kayınca Melametilik (levm kökünden gelir kınamak, eleştirmek demektir) diye bir akım çıktı. Hırkayı, tacı, suf (yün) elbiseyi yaktılar. Bunlar riyadır diyerek halka karıştılar, her tür gösterişten uzaklaşıp sıradan birisi gibi yaşamaya başladılar. Buna “fakr” makamı dediler ki nübüvvet makamına böyle ulaşılırdı.

Sizin suçunuz yok belki. Çünkü zamane sufileri, şeyhleri dahi mülke tapar oldu. Onlar bile böyle olursa “zamanın ruhu” yeni bir melameti (levm eden, kendini kınayan nefs, eleştiren, kınayıcının kınamasına aldırış etmeyen) çıkışı çağırır hale gelir. Bu işler hep böyledir…

Zamanın ruhu değişti.

***

Bir Müslüman şöyle düşünmeli değil mi: Eğer maddi zenginlik Allah’ın kulları üzerinde görmek istediği nimet ise, bunu en çok kimin üstünde görmek isterdi? “Alemlere rahmet” olarak gönderilende değil mi? Neden yok peki? Neden? Hz. Ebubekir’de neden görünmedi bu nimet? Varken neden yok oldu? Zenginken Müslüman oldu, fakat sonra neden Müslümanken zengin kalamadı? Neden? Hz. Ömer, Hz. Ali neden tek kuruş miras bırakmadı? Neden? Niçin?

Akılları ermiyordu ha? Belki de ticaretten anlamıyorlardı? Oyun kurmayı, fırıldak çevirmeyi bilmiyorlardı, öyle mi?

Peki, Hz. Peygamber Abdurrahman bin Avf’ın ticaret kervanını neden üç kez sıfırlattı, dağıttırıp infak ettirdi? Hz. Fatıma’nın kolunda altınlar görünce neden koluna vurup “Ateş bunlar, at” dedi?

İpek ve altın takmak ümmetimin erkeklerine haram kadınlarına helalmiş!

Hayır! Erkeklerine de kadınlarına da haramdır! Anlamıyorsunuz, zaten neyi anlıyorsunuz ki?

“Sade yaşayın, lüks yaşamayın” demek istiyor. Bunun için altın ve gümüşle gösteriş yapmayın, para bende diye göstere göstere dolaşmayın diyor, anlamıyor musunuz?

Resimli evde namaz olmazmış. Peygamberimiz resimli eve girmemiş. Neden girmemiş? Lüks tablolara çizili resimler olduğu için! Lüks ve pahalı tablolarla bezeli evlere girmiyor, onun için! Anlamıyorsunuz, zaten neyi anladınız ki?

Adam 200 milyarlık cipe biniyor, elinde gümüş yüzük… Ne bu diye soruyorsun erkeklere altın harammış, onun için diyor. Be hey nadan! 200 milyarlık cip helal, parmağına altın yüzük haram öyle mi? Sana helal, hanımının kollarına şıngır şıngır helal öyle mi? Anlamıyorsunuz, zaten neyi anladınız ki?

Zamanın ruhu değişti.

***

Bu hangi din, bu kimin peygamberi!

Bir din bu kadar mı tahrif olur, bir peygamberin getirdikleri bu kadar mı ters yüz edilir?

Yahudilik tahrif oldu, Hristiyanlık tahrif oldu, seninki dimdik ayakta öyle mi?

İddia ediyorum: Hiçbir din İslam kadar tahrif edilmemiştir?

Tahrif nedir? Kuran’ın harflerinin, cümlelerinin değişmesi mi? Kur’an orada öylece duruyor. Mehcur vaziyette… Kafa değişmiş, bakış açısı değişmiş, zihniyet değişmiş.

Hiç değişmese İslam alemi bu halde olur muydu?

Müslümanlar kurtulmuşluk vehminden çıkmalı, “Bizim dinimize bir şey olmadı, öbürleri değişti” kafa konforundan kurtulmalı. Öbürlerinin tahrifi de aşağı yukarı böyleydi. Bir lütuf varsa, o da, belki ileride dönerler diye Kur’an’ın düz metin olarak elimizde olmasıdır. Ama şu da kesin: Tevrat ve İncil’in metni ile Yahudiler ve Hristiyanların zihniyeti ve yaşantısı arasında pek fark yok. Ama Kur’an’ın metni ile Müslümanların zihniyeti ve yaşantısı arasında uçurumlar var!

Zamanın ruhu değişti.

***

Onun için “zamanın ruhu” dine karşı dini çağırıyor.

Hem Türkiye, hem İslam elemi için aynı anda geçerli bu.

Tahrif olmuş dine karşı, gerçek hayat dinine döneceğiz.

Dine karşı din mücadelesini bir “iç mücadele” olarak, Müslümanların birbiriyle uğraşması olarak görmekten vazgeçeceğiz. O artık geçti, öyle bir dünya da, öyle bir camia da yok. Başka bir zamanda yaşıyoruz. Dirlik ve düzen içinde olduğumuz çağlar, Akif’in tabiriyle “Alemin günlerine hükmettiğimiz günler” çok gerilerde kaldı.

Zamanın ruhu değişti.

Ali Şeriati’nin Şii, Cabiri’nin Sünni dünya için dediği gibi düpedüz “muharref bir din” var artık; bunu kabulleneceğiz.

Tahrif olmuş “mülk” anlayışı ile, dumura uğramış “masal/mucize” anlatılarıyla ve uydurulmuş binlerce “mevzu” (uydurma) rivayetleri (3M) ile yıkılmış, tarumar olmuş bir dini dünya var; bu zehiri içecek, bunu kabulleneceğiz…

“Bizim dinimiz değişmedi”ye inanmıyorum artık. Boyuna okumak ve öğrenmek bana bu acıyı tattırdı! Daha da tattıracağa benziyor.

Zamanın ruhu değişti.

***

En zeki ve akıllı insanlar “dini moda” girince aptallaşıyor. Neden?

ODTÜ’ye birincilikle girmiş ümit vadeden zeki, parlak, cıvıl cıvıl çocuklar, dini cemaatlere takılınca “Mescidde hopörlerle ezan olur mu olmaz mı”yı tartışıyor. Dini bir cemaate takılan bir genç gelenin gidenin elini öpmeye başlıyor.

Uydurma rivayetlerden hayatı kayanlar… Dinsel paranoya yaşayanlar… Mehdi, mesih, cifr ile kafayı yiyenler… 2.5 saatte abdest alanlar… Cinlerim öleceğini söyledi diyenler… Ve ‘böyle din olmaz olsun’ diyerek kurtuluşu ateist olmakta bulanlar…

Bunların sorumlusu kim? Allah’ın dini mi? Muharref din mi?

Bir yerlerde yanlışlık var; bu kesin!

Zamanın ruhu değişti.

Muharref dinler dünyayı mahvetmiş olabilir, evet.

Ama dünyanın düzelmesinin yolu da yine buradan geçiyor.

Dinin afyon yüzüne karşı dinin vicdan yüzüne sarılacağız.

Ali Şeriati’nin dediği gibi, peygamberler dinsizliğe karşı değil; hep mevcut dinlere karşı çıkmıştır! Onların işi dinsizlikle değil; dinlerledir!

Hiçbir peygamber yoktur ki devrin “din adamlarınca” karşı çıkılmamış, yargılanmamış ve öldürülmek istenmemiş olsun!

Bugün de öyle.

İbrahim gibi zamanın putlarından şüphe etmeye, Musa gibi zamanın büyücülerini deşifre etmeye, İsa gibi zamanın tapınak dinlerine isyan etmeye, Muhammed gibi zamanın Kabe çetelerine başkaldırmaya yeltenin bakalım, neler oluyor.

İbrahim’e dendiği gibi çağın “dile gelen soylu sesi” (lisanu sıdk) olun bakalım, neler oluyor.

Size ilk karşı çıkacakların kim olacağını sanıyorsunuz?

Zamanın ruhu değişti.

***

Eğer bu din Mekke’deki gibi tekrar kölelere özgürlük (fekku ragebe) çığlığını yükseltemezse, bunun dile gelen soylu sesi olmayı bırakır, modern “bahçe sahiplerinin” sofra duasına dönüşürse zamanın ruhu olamaz, dinler mezarlığına gömülür.

Eğer bu dinin mülk sahiplerine bir diyeceği yoksa; köylerdeki marabalaşmaya, şehirlerdeki köleleşmeye bir diyeceği yoksa zamanın ruhu olamaz, dinler mezarlığına gömülür.

Eğer bu din tevhidi ve şirki, adaleti ve zulmü göklerde ararsa, bir türle yere gelmez; tarihe, hayata ve tabiata dönmezse zamanın ruhu olamaz.

Zamanın ruhu öyle bir şeydir ki kendini tanımayanı tanımaz, kendini dışlayanı dışlar, kendine bakmayana bakmaz, kendine yüz vermeyene yüz vermez, kendine dönmeyene dönmez, kendine kıymet vermeyene kıymet vermez, kendini yenilemeyeni yenilemez, kendini değiştirmeyeni değiştirmez…

Dönüp gelene o da dönüp gelir…

***

‘Her şey biz yaşarken oldu’

Madem zamanın ruhu değişti.

Şimdi artık yeni türküler söylemin zamanıdır.

Çünkü bir tek onlar bitmez; bozlak, uzun hava, acı, feryat, arayış, umut bitmez!

 

… Bu konu ilginizi çektiyse…

Derin MAЯҖ

Etrafınızda “ben solcuyum” diyen kaç kişi var? Birgün Ya da Cumhuriyet Gazetesi, Türk Solu Dergisi okuyan? Yürüyüşlerde Marx, Lenin, Deniz Gezmiş ve Atatürk posterlerini yanyana taşıyan kişileri tanıyor musunuz? İşçi sendikalarında aktif rol oynayan dostlarınız var mı? Bu insanlar hasretle beklediğimiz sol muhalefeti kuramadılar bir türlü. Neden? 

 Marxist ve Marxçı (Marx’a dair ama marxist olmayan) miras ile yüzleşmedi Türk solcuları. Oysa Marx anlaşılmadan hiç bir sol projenin anlaşılmasına da imkân yok.  Leninist, Stalinist, Maoist… Hatta Kuzey Avrupa’nın sosyal demokrat modellerini de çözemezsiniz. Marx’ın bıraktığı yerden devam edenleri anlamak için de gerekli bu okuma; dünya soluna bugünkü şeklini veren düşünürleri anlamak için: Rosa Luxemburg, Ernst Thälmann, Georg Lukács, Max Adler, Karl Renner, Otto Bauer, Walter Benjamin, Jürgen Habermas,… Buradan indirebilirsiniz.

 İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

 

Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

Trackback URL

  1. 47 Yorum

  2. Yazan:bir insan Tarih: Tem 24, 2009 | Reply

    Bu kadar da milletin üzerine gitmeyin hak ve batılı ayıran furkan KUranda değil kişinin gönlünde hikmet olur. Böylesine de karamsar tablo çizip hatalarını deve yaparak insanları yargılamaya hakkınız yok. Yine sizin bu satırlarınızı kalbinde dini hassasiyeti olanlar okuyor. İmam Mehdi benim için imani bir esastır bunlara karşı laik ağızla konuşmayı bırakın artık

  3. Yazan:efe denemec Tarih: Tem 24, 2009 | Reply

    Aslında kısaca özetleyebiliriz bu durumu;Fırat kenarında bir kuzuyu kurt kapsa hesabı benden sorulur.(hz.Ömer)Yada; Abdde bir insan ölse sorumlusu sanki benim.(Necip fazıl) derken sistemin iktidarı olup;Cocuğuna sahip cıkmazsan ya davulcu ya zurnacıya varır.(Başbakanımız)
    Sistemin iktidarı olmakla sisteme iktidar olmak cok farklıdır.Sistemin iktidarı olursan bir zamanalar şiirlerini söylediğin kendine rehber edindiğin adamlarla taban tabana zıt yerlere zıt konuşmalra düşersin.Müslümanalar ortama adapte olan deney bitkileri gibi.iktidar olmakla muktedir olmak cok farklı.
    Güzel bir yazı teşekkürler…

  4. Yazan:Kerem Tarih: Tem 24, 2009 | Reply

    Aslında sorun, yapılan zulüm ve haksızlıkların din kisvesi hakkında yapılmasıdır. Muhammed İkbal’in dediği gibi, ‘Bugün bizim yapacağımız en doğru şey İslam’ı temsil etmediğimizi söylemektir’. Bunun dışında söylenecek çok bir şey yok. Sağcı olsun, solcu olsun veya hangi ideoloji, parti ve dinde olursa olsun Türkiye’nin ortalama insan malzemesinin de bir fotoğrafıdır yazıda anlatılan. Tabelalar ayrı, yapılan işler(herzeler) aynı. Dün akşam Fatih Altaylı ile konuşan Cübbeli de aynı. Oluşturdukları bir dini İslam diye satmaya çalışıyorlar. Bunlar İslam’dan ellerini çekseler İslam çok daha güzel görünecek, İhsan Bey de böyle acı bir serzenişte bulunmayacaktı. Aslında İslam muharref bir din değil, muharref olan mal,mülk ve makamın yamulttuğu marka müslümanlarıdır. Bu güzel yazı için İhsan Bey’i tebrik ediyorum, ellerine sağlık.

  5. Yazan:eg Tarih: Tem 24, 2009 | Reply

    ihsan eliaçık güzel bir yazı yazmış. doğrusu yazdıklarının çoğuna katılıyorum.

    ““Bir lokma bir hırka” İslam tarihinde tasavvuf hareketinin Müslüman alemine öğrettiği en esaslı protestodur. Sizin gibiler ortaya çıkınca kimi sufiler yün giyip yalınayak dolaşarak mala mülke tapmayı böyle protesto ettiler. Sufiler de aynı yola kayınca Melametilik (levm kökünden gelir kınamak, eleştirmek demektir) diye bir akım çıktı. Hırkayı, tacı, suf (yün) elbiseyi yaktılar. Bunlar riyadır diyerek halka karıştılar, her tür gösterişten uzaklaşıp sıradan birisi gibi yaşamaya başladılar. Buna “fakr” makamı dediler ki nübüvvet makamına böyle ulaşılırdı.

    Sizin suçunuz yok belki. Çünkü zamane sufileri, şeyhleri dahi mülke tapar oldu. Onlar bile böyle olursa “zamanın ruhu” yeni bir melameti (levm eden, kendini kınayan nefs, eleştiren, kınayıcının kınamasına aldırış etmeyen) çıkışı çağırır hale gelir. Bu işler hep böyledir…”

    islam anlayışım yukarıda ihsan beyin yazısından alıntıladığım bölümle birebir uyuşuyor. ancak ihsan bey ile uyuşmadığım bir noktayı da söylemem gerekli. muhalefetteyken ebuzer, hz. ali,hz. ömer, hz. hüseyin; iktidardayken muaviye, yezid olma tehlikesinden bahsetmiş ihsan bey çok doğru şekilde. ancak bu döngü iktidar denen olgunun doğal döngüsüdür bence. müslüman; muhalefet ya da iktidar olsun, kendisini iktidara – olumlu ya da olumsuz – endekslediği takdirde bu kısır döngüyü yaşamaya mahkumdur diye düşünüyorum. zira bir siyasi hareket, başlangıçta adil olma niyetinde bile olsa, sistemleştiği andan itibaren o adaleti yitirme tehlikesiyle karşı karşıyadır. çözümü yeşil rasyonalizmde bulan ihsan beye karşılık ben rasyonalizmin bu kısır döngünün bizzat sorumlusu olduğunu düşünüyorum. dünya rasyonalizmin kırmızı, beyaz, mavisinden ne gördü ki yeşilinden görsün!

  6. Yazan:fatih y. abbas Tarih: Tem 24, 2009 | Reply

    devletcilik ve ulusalci ekonomi:

    tum toplumun en alt katmanlarina itelenen vergilerle,iktidar imkanlarini piyasadaki ihtiyac ve talepleri, piyasaya ve devletten otonom olmasi gereken, oyuncu iktisadi aktorlere birakilmayip, destekcileri, adeta zengin etme yarisi ve modeline donmus.

    iktidara nasil geliyorlar? resmi, ozel, birilerinin sponsorluguyla. ayrica cok cidi hazine yardimlari devlet yardimlari da aliyorlar, partilerimiz. vergi kaynakli oldugu icin, bu uygulama kaldirilsa daha iyi, ozel destek ve yardimlar, demokraside normal sayilabilir.destek, bagis su bu.

    enteresan bir durum daha var: devlet ve iktidar
    olma namzedi partiler,is dunyasi,burokrasi, bu garip iliskide, az veya cok, ic ice gecmis haldeler.mecbur kaliniyor.

    surekli, piyasalar icinde kalmasi piyasalar icinde cozulmesi gereken rekabet, devletin icinde her kademede, kiyamet gibi pay kapismalarinin “minderi veya ringi olmus”.

    anlasmazliklar hasil oldugunda, devletten asli olarak beklenen, “arbitration” (hakemlik) islevi de, neredeyse, ortadan kalkmis olabiliyor.

    bu yapilanma, cok eskilere gidiyor.
    simdi sira Islami partilerde galiba…

  7. Yazan:Mustafa Tarih: Tem 25, 2009 | Reply

    Bu yazarin yazisi beni sinir etti. Bir tane olsun fikir yok. Onun bunun hatasini söylemek ile (hepsi hatami oda bir mesele) insan ne “iyi” nede “hakli” olur felsefesinde. “Islamcilar” ilim ile irfan ile yola cikmamislardi zaten. Ilimsiz toplumu islamilestirmek olmaz olamaz. Buna “zaman ruhu” (neyse bu?) ne alakasi olabilir? Olsa olsa kendi ruhu degismistir. Alayli ve polemik cümleleri karikatür gibi. Bende islemez. Dini kelimeler ile oynamak ile fikir elde edilmez. Laf cambazligi ile bir yere varilmaz. Dili din dili degildir. Islami edebe zit cümleler bir yigin gibi. Bir takim “islamcilara” kizip isi “Islam tahrif” olduya getiriyor.

    Edeb kural düzen kabul edilmeyen diyarda illa edeb ve ilim diyene düsman olurlar bilmez degilim. Ilmi ilim ehli takdir eder edebide edebden nasibi olan. Dolayisi ile bu is zordur.
    Yazarin su sözüne bakiniz:

    “İpek ve altın takmak ümmetimin erkeklerine haram kadınlarına helalmiş!
    Hayır! Erkeklerine de kadınlarına da haramdır! Anlamıyorsunuz, zaten neyi anlıyorsunuz ki?”

    Allahü telaya ne kadar sükür etsem azdir önce dinimi Islam alimlerin muteber eserlerinden ögrendim ve alimde görmemis degilim. Eger önce din hirsizlarin sahte, fitneci ve sapik din adamlarin tuzagina düsmüs olsa idim?

    Islamiyetde zenginligin kendisi suc degildir. Fakirlikte kendisi özel birsey degildir. Ikisi izafidir ve hayrli olmasi icin maddeye dayanmayan sartlari vardir.

    Derin düsünce kalitesi olan yazidir diye okudum ama yanilmissim. Bu yazarin bundan böyle bir tane dahi yazisini okumayacagim. Cünkü bana zulum gibi geliyor.

  8. Yazan:MY Tarih: Tem 25, 2009 | Reply

    Mustafa Bey, seklen haklisiniz, herkesin hatalarini söylemek seklinde yazilmasi sart degildi. Ama Ihsan Bey’in isaret ettigi noktalarda hassasiyet gösterilmeli.

    Tabi dünya malindan uzak duralim derken Islam düsmani güçlerin bu mallara ve güçlere hakim olmasi nasil engellenecek?

    Eger Müslümanlar zengin ve güçlü olsalardi Filistin ya da Dogu Türkistan bu halde olur muydu? Ihsan Bey gibi düsünenler bunlara da yanit vermeli bence.

  9. Yazan:eg Tarih: Tem 25, 2009 | Reply

    bence yanlış anlaşılan bir şey var. ihsan bey kapitalist birey olduktan sonra müslüman sorumluluğunu yitiren ve aşağıda alıntıladığım cündioğlu yazısında olduğu gibi biz ile ben arasında tercihini “ben”den yana kullandığı halde bu tercihi “biz”e dayatan insan tipinden bahsetmiş. yani “biz”in zengin olmasından “ben”in zengin olması gerektiği çıkartılamaz bence. buradan bir kolektivizm kastetmiyorum asla. bunu da belirteyim…
    **********
    Teşhirciliğin dindarcası

    “Bir lokma, bir hırka felsefesine inanmam. Bu bize yutturulmuş bir zokadır.”

    MÜSİADın kurucusu ve eski başkanı Erol Yarar, kendisiyle yapılan bir röportajda böyle söylüyordu.

    Dikkatle tartışılması ve değerlendirilmesi gereken bir açıklama.

    Çok iddialı. Özgüveni yüksek. Bilgiççe. Kontrolsüz çünkü.

    — “Bir lokma, bir hırka felsefesine inanmam.”

    Olabilir.

    En nihayet beyefendinin kişisel kanaati, kişisel inancı. Kim ne diyebilir? Nitekim kendisi de mahalle baskısına karşı olduğunu söylüyor.

    Ya açıklamanın ikinci kısmı:

    — “Bu bize yutturulmuş bir zokadır.”

    Bize?..

    Sormazlar mı adama: Peki ama ‘siz’ kimsiniz?

    Zurnanın zırt dediği yer de işte burası: ‘biz’.

    ‘İnanmam’ diyen ‘ben’in cılızlığı ile, güya zokayı yutmuş şu ‘biz’in heybetini bir mukayese eder misiniz lütfen!

    Ben’e işlerlik kazandırmanın yolu, Türkiye’de işin içine biz’i sokmaktır!

    Hoşunuza gider veya gitmez ama gerçek şu ki bu ülkede ‘biz’ yoksa, ‘ben’ de yoktur!

    * * *

    ‘Biz’ sayesinde varolabilmeyi başaran ‘ben’ler, şayet —şu veya bu nedenle— istiklâllerini ilân edecek mertebeye geldiklerine inanırlarsa, ilk yapacakları iş, ‘biz’le aralarına mesafe koymaktır. Tabii olan da budur.

    Osmanlı modernleşmesi, gerçekte, böyle bir mesafenin hikâyesidir. Cumhuriyet ideolojisi de bu hikayenin bir bölümü.

    İstiklâl, kıllet’ten gelir, azlık’tan yani. İstikâl, “azalmayı istemek” demektir. Bir bütünden kopmak. Bağımsızlık. Yani az da olsa, küçük de olsa, bir parçadan yeni bir bütün(cük) yaratmak demektir.

    Müstakil işadamlarının kopmayı istedikleri bütün, acep hangi bütündür?

    Bilen konuşsun!

    * * *

    ‘Biz’ bilinci taşıyor olmadıkça, güçlü ‘ben’lerin varolması imkânsızdır bu yüzden. Önce biz, sonra ben!

    Evet, bazen ‘biz’e rağmen ‘ben’!

    Biz’le de çatışan bir ben!

    Ama her halukârda ‘biz’e, yani geçmiş’e hürmeti elden bırakmayan bir ‘ben’.

    Mahalle baskısından kaçma çabaları, gerçekte, bir geçmişten kurtulmaya çalışmakla eşanlamlıdır.

    Dindar ben artık özgür olmak istiyor, çünkü toplumsal bağlantıları (vicdanı) kendisine ağır geliyor.

    Yeni bir hayat, yeni bir yorum demektir. Dindarlar, yeni hayatlarını özgürce yaşamak istiyorlar. Geçmişten bağımsız bir hayat.

    * * *

    Hem o kadar para kazanacaksın, hem de “bir lokma, bir hırka” deyû kazandıklarını harcayamayacaksın, hiç olur mu?

    Kapitalizm öncesi oluşmuş bir biz’le kapitalizm sonrası oluşan bir ben’in çatışması, işte İslâmcılığın bugünkü sefaletinin gerçek sebebi.

    Ne istenilen hızda biz ben’e uyuyor, ne de ‘ben’ —bunca kazanımdan sonra— ‘biz’in sözümona köhne felsefeleriyle zarara uğramak istiyor.

    Ne büyük bir ıstırap değil mi?

    — “Allah verdiği nimetleri kullarının üzerinde görmek ister. Osmanlı padişahının giyimi Karacaoğlan gibi değil. Ölçü minumum giyinmekse İmamı Azam’ın giyimini nasıl izah edeceğiz? Evi Bağdat’ın en güzel eviydi. Zekatımı veriyorsam İslam’da kimse niye böyle yapıyorsun deme hakkına sahip olmuyor. Malının tümünü infak etmeyi Allah’ın Resulü de izin vermiyor. Zannediyoruz ki adam zenginleştiği halde fakir hayatı yaşayacak. Öyle bir şey yok.”

    Bir tarafta Osmanlı padişahı, diğer tarafta Karacaoğlan!

    Şimdi ‘benchmark’ımız bu mudur yani?

    Zavallı nefsin savunma dili kendini nasıl da ele veriyor.

    (İstim arkadan gelince, hep böyle olur.)

    * * *

    — “Zekâtımı veriyorsam İslâm’da kimse niye böyle yapıyorsun deme hakkına sahip olmuyor.”

    Sayın Yarar’a hatırlatmak gerekir, dinî yükümlülüklerin sadece ahkâmı olmaz, ayrıca âdabı da olur. (İşadamlarının irfanî felsefelere karınları tok olduğu için, ibadetlerin bir de esrarı vardır bile demiyorum.)

    Hâsılı, dindarlığın kıvamı hükümle değil, edebledir. Nefis ahkâm’dan çok âdabla terbiye olur. İlim’den çok irfanla. Haram’dan çok mekruh’la.

    Düşünce ve sanatın inceliklerinin kıvamına katılmadığı bir dindarlık, hukuk’un ve siyasetin oyuncağı olur. Dörtköşe olur. Dümdüz olur. Kaskatı olur. Nezaket ve nezahetten mahrum olur.

    * * *

    Gazeteci “Ölçü ne olmalı?” diye sorunca MÜSİAD eski başkanı da cevap veriyor:

    — “Bir insanın kibirli yürümemek kaydıyla zengin olduğu anlaşılmalı sokakta. Fakir anlasın da gelip derdini anlatsın diye.”

    İşte cumhuriyet dindarlığı böyle bir şey! Alemi kör, el-âlemi sersem sanan bir cıvıklığın mahsulü. Zavallılığı ise bilmediğinden değil, bilmediğini bilmediğinden.

    Yazık, hakikaten çok yazık!

  10. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 25, 2009 | Reply

    Dini konularda fazla bilgili değilim.Konuya hakim olmadığımdan da bilgiçlik taslamam doğru olmaz.

    Ancak bana göre yer yüzünde adaletin tesis edilmesi için manevi inanç kadar maddi güce de gereksinim var.İsrail’in Filistin halkının üzerine vahşice gitmesinin üzerinden pek bir zaman geçmedi.Üstelik saldırılar biraz durulmuş olsa da Filistin topraklarında zulüm devam ediyor…Bugün benzer bir insanlık dramı da Şincan’da sürüyor.Peki Filistinliler İsrail,Uygur Türkleri de Çin’liler kadar maddi imkanlara sahip olsalardı durum bu denli müslümanların aleyhine gelişebilir miydi?

    Benimkisi sadece bir soru.İnsanlığa,sadece müslüman toplulukların bugün dünyada “uğradıkları haksızlık” gibi bir pencereden baktığımdan değil.Zulmün ve adaletsizliğin uygulayıcısı müslüman,kürt,türk vs.olsa da fikrim değişmezdi.Ne var ki dünyada halihazırda işleyen zulüm çarkında en çok mağdur olan kesim müslüman halklar oluyor.Hadiseye biraz da buradan bakılmalı bence.

  11. Yazan:cb Tarih: Tem 26, 2009 | Reply

    Kıymetli Mustafa bey,

    hatta kardeşim lütfen size yazacaklarımı bir eleştiri,bir kınama,bir tarafgirlik olarak almayın,kendi kuyusunda debelenen aciz bir din kardeşinizin samimi cümleleri olarak alın,lütfen…

    İhsan Eliaçık beyi tanımam,hatta yorumlardan aşinalığımız sebebi ile sizinle hukumuz belki daha fazladır.Çok şükür ben de sizin gibi İslam’ı uydurma bir kaynaktan deği en sağlam ve en sahih akynaklardan öğrenmiş biriyim.Tesadüftür ki şu an elimde İhsan hocanın İslam Yenilikçileri 3. ciltlik eseri var,yazın uyuşukluğuna rağmen keyifle okuyorum,1. cildi bitirmek üzereyim ve daha doğru olmayan bir cümlesine rastlamadım.Yani İhsan hoca bu davaya gönül vermiş,emek vermiş,mesai vermiş bir isim.En az bizler kadar.

    Biliyorusunuz Şia’da İslam’ın şartlarından biri emri bil maruf,nehyi anil münkerdir(iyiliği emret,kötülükten alı koy) Sünni mezhepte bu İslam’ın şartlarından biri değildir.Ve bizler son zamanlarda unuttuğumuz bir çok şey gibi bu muhteşem öğretiyi de unuttuk.Ben sanmıyorum ki Eliaçık oturup köşesinden ahkam kessin,gidişattan vicdanı rahatsız olmuş bir müslüman olarak vicdanının sesiyle Dur diyebilmeye çalışmış bir isimdir.Kendim de bu noktada yazdığım için söylemiyorum ama birilerinin bizi kendimize getirmesine ihtiyacımız var.Ne İhsan bey ne de onun gibi Dur demeye çalışanların fakirliği övdüğünü,zengin olmaktan uzak kalmak gerektiğini savunduğunu düşünmüyorum.Enver beyin de belirttiği gibi bu zenginliğin ‘ben’ ve ‘biz’ kısmı vardır.Bu zenginliğin dünyaya olması gerekenden fazla meylettiği bir tarafı vardır.Nasıl Ebu Zer Muaviye iktidarının karşısında vicdanıyla konuştuysa -teşbihte hata olmaz- Eliaçık ve onun gibi düşünenler iş oraya varmadan,kendimizi kaptırmadan Dur diyebilmeyi telkin veriyorlar.Elbet eğitim,sosyal yaşam,maddi güç anlamında müslümanlar belirli yerlere gelmeli ve kendini kalkıdırmalıdır ama Allah’ın ve Peygamberin ölçüsünü aşmadan söylenmek istenen bence budur.

    Kıymetli Mehmet bey,

    Filistin,Doğu Türkistan diyoruz,İslam dünyası zengin olsa diyoruz.Arap ülkeleri fakir mi?Burnunun ucundaki Filistin’i kurtaracak şey paraları değil ki olsa kurtarırdı.Filistin’i,Çad’ı,Sudan’ı müslümanların vicdanları Kuran ve Sünnet anlayışları kurtarır.İşte hayırlı zenginlikten muradımız budur.Yetimi aç koyan zenginliğe veyl olsun.Mal üstüne mal biriktirip,aç olanı yolda kalmışı görmeyen zenginliğe de veyl olsun.

    Siz hiç Beled Suresini okumadınız mı?Sarp yokuşa muhatab olmadınız mı?

    Yanlış anlaşılma(ma)yı umarak sonsuz sevgi ve saygılarımla

    önemli not:vicdanlı zengin müslüman; mazlum,yetim,ihtiyaç sahibi kimseler arasında ırk,din,mezhep farkı gözetmeden hepsinin yardımına koşmalıdır.

  12. Yazan:Alperen saka Tarih: Kas 12, 2009 | Reply

    ihsan bey ehli sünnet alimlerini tanımadığı için
    vidanen kanaat veriyor.dinimizde mezhep imamımıza uymamız esasdır yoksa din karmakrışık hale gelir.zekat vermek kırkda birdir
    ama komşusu aç yatarken tok yatan bizden değildir ölçüsünü peygamberimiz tavsiye etmiş zorlamamıştır yardımsever halkımızda gerekeni yapmıştır
    eğer ihsan beyin dediği giibi yardımdan maksat fakiiri zengin haline getirmek olsa o zaman kim hamallık inşaat işciliği çöğçülük yapacak nasıl olsa yardım geelir tembelliği ile ticari hayat duracaktır nitekim hacı bayram veli zamanında olmuş müridleri vergiden düşünce herkes sahte mürid olmuştur
    referansımız ehli sünnet alimleri mezhep imamımız olmadıkça böyle sapık düşünceler çoğalacak radikalleşece vehhabi zihniyeti çörekleşecek islam terör diini haline gelecektir çünkü kırkda bir verenden bile zorla almaya kalkışılacaktır
    ihsan beyin hocası kimdir kuran onamı inmiştir yeni haramlar icad edebiliyor
    peygamberimiz bu durumları haber vermiştir ahirzaman görüntüüsünden ibaterdir kendiisini ehli sünnet alimlerinin kitaplarını okumaya
    abdulhakim arvasi hz. lerinin ilmihali olan tam ilmihal seadeti ebediyeye okumaya davet ediyorum allah hidayet versin diyorum
    mason afganinin abduhun kuutupun peşinden değil mezhep imamının peşinden gitsin diyorum tabi bir mezhebi varsa

  13. Yazan:Alperen saka Tarih: Kas 12, 2009 | Reply

    sonra islamiyet yorum dini akıl dini değil nakil dinidir selim olan akla uygundur buda peygamberlerde vardır daha ayrıntılı bilgi için dinimizislam.coma bakılabilir
    aman dikkat ahiretimizi karartmayalım ehli sünnetden ayrılmayalım.Ehl-i sünnet olmak için
    Sual: Türkiye’de ve dünyada çeşitli gruplar var. Hemen her grup (Sadece ehl-i sünnet olan biziz) diyor. Grupların Ehl-i sünnet olup olmadıkları nasıl bilinir?
    CEVAP
    Bilinmesi çok kolaydır. Çünkü Ehl-i sünnet itikadı bellidir. Bunlara inanan Ehl-i sünnettir, inanmayan bid’at ehli veya kâfir olur. Ehl-i sünnet itikadından önemli olanlardan bazıları şunlardır:

    1- Amentü’deki altı esasa inanmak. [Hayrın, şerrin ve her şeyin Allah’tan olduğuna inanmak. İnsanda irade-i cüziye vardır. İşlediği günahlardan mesuldür.]

    2- Amel, imandan parça değildir. Yani ibadet etmeyen veya günah işleyen mümine kâfir denmez. [Vehhabiler, (amel imanın parçasıdır, namaz kılmayan ve haram işleyen kâfirdir) derler.]

    3- İman artıp eksilmez. [Parlaklığı artıp eksilir.]

    4- Kur’an-ı kerim mahluk [yaratık] değildir.

    5- Allah mekândan münezzehtir. [Vehhabiler, (Allah gökte veya Arşta) derler. Bu küfürdür.]

    6- Ehl-i kıble tekfir edilmez. [Vehhabiler, kendilerinden başka herkese kâfir derler.]

    7- Kabir suali ve kabir azabı haktır.

    8- Gaybı yalnız Allah bilir, dilerse enbiya ve evliyasına da bildirir.

    9- Evliyanın kerameti haktır.

    10- Eshab-ı kiramın hepsi cennetliktir. [Rafiziler, (Beşi hariç sahabenin tamamı kâfirdir) derler. Halbuki Kur’anda, tamamı cennetlik deniyor.] (Hadid 10)

    11- Ebu Bekr-i Sıddık, eshab-ı kiramın en üstünüdür.

    12- Mirac, ruh ve bedenle birlikte olmuştur.

    13- Öldürülen, intihar eden eceli ile ölmüştür.

    14- Peygamberler günah işlemez.

    15- Bugün için dört hak mezhepten birinde olmak.

    16- Peygamberlerin ilki Âdem aleyhisselam, sonuncusu Muhammed aleyhisselamdır. [Vehhabiler, Hazret-i Âdem’in, Hazret-i Şit’in, Hazret-i İdris’in peygamber olduğunu inkâr ederler. İlk peygamber Hazret-i Nuh derler. Önderlerine resul [Peygamber] diyen bazı gruplar da, (Nebi gelmez, ama resul gelir) derler. Bunun için de Resulüm diyen zındıklar türemiştir.]

    17- Şefaate, sırata, hesaba ve mizana inanmak.

    18- Ruh ölmez. Kâfir ve Müslüman ölülerin ruhları işitir.

    19- Kabir ziyareti caizdir. İstigase, yani Enbiya ve evliyanın kabirlerine gidip, onların hürmetine dua etmek ve onlardan yardım istemek caizdir. [Vehhabiler ise buna şirk derler. Bu yüzden Sünnilere ve Şiilere müşrik, yani kâfir derler.]

    20- Kıyamet alametlerinden olan Deccal, Dabbet-ül-arz, Hazret-i Mehdi’nin geleceğine, Hazret-i İsa’nın gökten ineceğine, güneşin batıdan doğacağına ve bildirilen diğer kıyamet alametlerine inanmak.

    İmam-ı a’zam hazretleri (Kıyamet alametlerine tevilsiz inanmalı) buyuruyor.
    Bir hadis-i şerif meali:
    (Güneş batıdan doğmadıkça, Kıyamet kopmaz. O zaman herkes iman eder, ama iman artık fayda vermez.) [Buhari, Müslim]

    Güneşin batıdan doğmasını, (Avrupa Müslüman olacak) diye tevil etmek, imam-ı a’zamın sözüne aykırıdır. Hiçbir İslam âlimi tevil etmemiştir. Hâşâ Resulullah, bilmece gibi mi söz söylüyor? Böyle tevil etmek, (elma dersem çık, armut dersem çıkma) demeye benzer. Nitekim (Salat, duadır, namaz diye bir şey yok) diyenler çıkmıştır. O zaman ortada din diye bir şey kalmaz. Bir de Avrupa Müslüman olunca, iman niye fayda vermesin? Güneşin batıdan doğması, ilmen de mümkündür. Dinsizler itiraz eder diye zoraki tevile gitmek gerekmez. Allahü teâlâ, dünyayı şimdiki yörüngesinden çıkarır, başka yörüngeye koyar. Dönüşü değişince, güneş batıdan doğmuş olur.

    21- Ahirette Allahü teâlâ görülecektir.

    22- Kâfirler Cehennemde sonsuz kalır ve azapları hafiflemez, hatta gittikçe artar.

    23- Mest üzerine mesh caizdir.

    24- Sultana isyan caiz değildir.

    (Bu bilgiler, Fıkh-ı ekber, Nuhbet-ül-leali, R. Nasihin, Mek. Rabbani, F. Fevaid’den alınmıştır.)

  14. Yazan:Alperen saka Tarih: Kas 12, 2009 | Reply

    Yetmiş iki sapık fırka nasıl ortaya çıktı?

    Sual: (Kur’an-ı kerimi, kendi görüşü ile tefsir eden kâfir olur) mealindeki hadis bildiriliyor. Bir de (72 sapık fırka, Kur’anı yanlış tefsir ettikleri için Cehenneme gideceklerdir, ancak Cehennemde sonsuz kalmayacaklardır) deniyor. Bu bir çelişki değil midir?
    CEVAP
    Çelişki yok. Kendi görüşü ile tefsir etmek başka, âyetleri yanlış anlamak başkadır.

    Abdülgani Nablusi hazretleri buyuyor ki,
    İcma ile ve zaruri olarak bildirilmiş olan inanılacak ve yapılacak din bilgilerinde ictihad yapmak caiz değildir. Çünkü, bunlara inanmayan kâfir olur. Bu ümmetten bazıları itikatta ictihad yaparak 73 fırkaya ayrıldı. Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde açıkça bildirilmemiş olan ve açık olanların da manaları icma ile ve zaruri olarak anlaşılmamış olan yapılacak işlerde ictihad etmek caizdir. İnanılacak olan bilgilerde ictihad hiç caiz değildir. Böyle bilgilerde ictihad ederken yanılmak, küfür olmaz ise de, büyük günah olur. Müslümanların 73 fırkasından 72 fırkası böyle yanılmış, doğru yoldan ayrılmış, Bid’at ehli olmuştur. Bunlar sapık inançlarının cezası olarak Cehenneme gireceklerdir. Ama Müslüman oldukları için, Cehennemde sonsuz kalmayacaklar, azap gördükten sonra, çıkarılacaklardır. (Hadika)

    Seyyid Ahmed Tahtavi hazretleri buyuruyor ki:
    72 bidat fırkasından, kafir olmayanları, ehli kıbledir. Bunların hiçbiri kâfir değildir. Fakat 72 fırkadan herhangi birinde bulunduğunu söyleyen bir kimse, Kur’an-ı kerimde veya hadis-i şeriflerde açıkça bildirilmiş ve Müslümanlar arasına yayılmış bilgilerden birine inanmazsa, kâfir olur. (Tahtavi)

    Cehenneme gidecekleri bildirilen 72 fırkanın âlimleri, müctehid olmadıkları için ve tefsirlerden yanlış mana çıkarttıkları için, sapıttılar. Kur’an-ı kerimin ve hadisi şeriflerin manalarını herkes doğru anlayabilseydi 72 sapık fırka meydana çıkmazdı. Bu fırkaları çıkaranlar, müctehid değildi ama hepsi de oldukça derin âlim idi. Fakat hiçbiri, Nassların [Kur’an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin] manalarını doğru anlayamadı. Yanlış anlayarak, doğru yoldan ayrıldılar.

  15. Yazan:cb Tarih: Kas 12, 2009 | Reply

    Alperen bey,

    bulmuşsunuz geniş alan kusura bakmayın ama bilmeden öğrenmeden ortaya atmışsınız hatta ayıp olmasa ‘ sallamışsınız ‘ diyeceğim ama demeyeyim.O islam öyle bul bir bir site ordan copy paste ile Eliaçık’a saldır ile olmuyor,Kardeşim edep ya Hu !İhsan Eliaçık’ın hocası kimmiş?Siz birini efendi edinmeye çok mu alışkınsınız?Kuran ona mı inmiş?Kuran her mümine inmiştir bu konuda Alperen bey bir otorite olmadığı gibi kimse de değildir.

    Ben de size bir kaç soru soracağım ama google ve copypaste yasak.

    dinimizde mezhep imamımıza uymamız esasdır yoksa din karmakrışık hale gelir

    Bana Rasulullah’ın mezhebini söyleyebilir misiniz?

    3- İman artıp eksilmez. [Parlaklığı artıp eksilir.]

    Ey iman edenler,iman ediniz,ayetini nasıl şerh edeceksiniz?

    7- Kabir suali ve kabir azabı haktır.

    bana kabir azabından bahseden bir sahih hadis ya da ayet örnek verebilir misiniz? (veremeyeceksiniz)

    12- Mirac, ruh ve bedenle birlikte olmuştur.

    Hz. Aişe’nin sahih rivayeti,o gece Rasulullah buradan bedenen ayrılmadı,rivayetini nasıl açıklayacaksınız?

    15- Bugün için dört hak mezhepten birinde olmak.

    vay be,neyin hak neyin olmadığı konusunda ne kadar uzmansınız siz öyle,hak olmayan mezhepler neymiş?

    Siz sakın Sünni bir faşist olmayasınız?

    Gidin biraz İslam tarihi okuyun,mezhepler tarihi okuyun,herşeyden önmlisi Allah’ın dini konusunda zanda bulunmaktan korkun,Allah’tan korkun,edeplenin.

    Bilinmesi çok kolaydır. Çünkü Ehl-i sünnet itikadı bellidir. Bunlara inanan Ehl-i sünnettir, inanmayan bid’at ehli veya kâfir olur. Ehl-i sünnet itikadından önemli olanlardan bazıları şunlardır:

    bu bahsettiğiniz ve referans verdiğiniz önüne geleni ‘kafir’ilan etmeye meraklı site ve oranın İslam’dan bihaber yazarlarını Allah ıslah etsin,iman,akıl ve ahlak nasip etsin.Bir insan haşa Allah’ı bilinçli olarak inkar etmedikçe kafir olmaz bunu o dini zalimlik sanan kafanıza sokun,birazda haya edinmek için Allah Rasulü’nin hayatını okuyun,yazık.

    Bir de utanmadan tutup Şia’yı ‘helak olmuş’ ilan ediyorsunuz,Allah ıslah etsin

    İhsan hocanın kimi tanıyıp tanımadığını yazdığı eserleri okuyarak öğrenebilirsiniz ama siz daha kendi dininizi tanımıyorsunuz,kaldı ki başka birşeyi tanıyacaksınız?İhsan hoca o konuda size İslam bilgisini tersten okutur,hadi kardeşim hadi

    ps

    sizi ciddiye alıp cevap verdiğimi düşünmeyin,genel konuştum,seve seve üstünüze alınmanızda sakınca yok 🙂

  16. Yazan:MY Tarih: Kas 12, 2009 | Reply

    Alperen Kardesim,

    “dinimizde mezhep imamımıza uymamız esasdır yoksa din karmakrışık hale gelir” demissiniz.Tahkik etmeden taklid etmek nereden çikti yahu? Bakalim o taklit etmek istediginiz imamlar ne demisler bu taklit konusunda?

    “Yöntem ve yaklaşımlarının dayandığı hadisler dolayısıyla birbirlerinden farklı dört ayrı fıkıh görüşünün, sonradan, imamları kabul edilen ve kendilerinden sonra gelenler tarafından geliştirilmiş olan dört ayrı mezhebin kurucusu olarak addedilen İmam Mâlik bin Enes, İmam Ebû Hanîfe, İmam Muhammed Şafiî ve İmam Ahmed bin Hanbel Halîm, açtıkları fıkıh yollarında eleştiri yapılmaksızın taklîd edilmelerini de asla uygun görmediler [2] :
    • “Benim sözlerimdeki hatalara, tenkid edilecek yerlere bakınız! Dinde Resûlullah’ın sözünden başkası red ve tenkid edilebilir” (İmam Mâlik).
    • “Benim sözüm Kur’ân’a ve Resûlullah’ın Sünnet’ine uygun olursa alırsınız, karşı olursa atarsınız” (İmâm Ebû Hanîfe).
    • ” Delîlimi bilmeyen adama benim sözümle fetvâ vermek haramdır!” (İmam Ebû Hanîfe).
    • “Benim her dediğimi taklîd etme! Kendin tefekkür edip delîllerime bak; zirâ dinde başkasına güvenmek câiz değildir” (İmam Şafiî).
    • “Din işlerinize kendiniz bakınız; zirâ taklîd zemmedilmiştir. Taklîd, gözü olan adamları gözsüz eder” (İmam Ahmed bin Hanbel).”
    (Müslümanların iç hastalıkları isimli yazidan alinti)

    Demek ki neymis? çok kiymetli alimler bile olsalar insanlari taklid ederek Müslüman olunmazmis. Müslüman aklini kullanmazsa robotlasir, onun bunun kuklasi olur. Bu taklit konusuna çok ama çoook dikkat etmek gerekir.

    Taklit etme arzusu insanin zihin tembelligidir. Sorumluluktan ve özürlükten kaçmasidir. Aklin getirdigi süphe ve sorgulamalari seytan zannederek kendilerini ilkellige hapsediyor bazi din kardeslerimiz, çok aci bir durum bu.

    Bugün filistin’den Dogu Türkistan’a, afganistan’dan Moritanya’ya bütün Islam cografyasinda zulüm görüyoruz ama tembellik ederek suçlu ariyoruz, kahpe haçlilar, pis siyonistler, kaka çinliler… “Yahu biz neden böyle gelenin geçenin ayaginin altinda paspas olduk?” diye soramiyor bizimki çünkü AKLINI TAKLiT çENGELiNE ASMIS. Düsünme kabiliyetini unutmus.

    Sonda birakan, rezil eden isimleri Kur’an’da nasil geçiyor? Kimdir bu sonda birakan? Kimdir rezil eden?

    “Mezheb imami degilim” dedikleri halde Mezheb imamlarini(!) taklit ederken ALLAH’in sözlerini unutmus. Ama onun içi rahat, tatli rüyalar içinde taklitçi adam.

    Peki ya ALLAH ne emrediyor akili kullanma konusunda?

    >” İnsan aklı ve düşünce hürriyetinin dinimizdeki yeri nedir?
    “Şüphesiz, yeryüzünde yürüyen canlıların ALLAH katında en kötüsü, akıllarını kullanmayan (gerçeği görmeyen) sağırlar, dilsizlerdir.” (Enfâl 22) ayeti ve “Fikirlerimizin zıtlığı bizler için rahmettir” (SAV) hadisi bile tek başlarına aklı kullanmanın ve hür tartışmanın kapısını aralamaya yeter. Kur’an’da konuyla ilgili ayetlere (Bakara 179 ve 197, Al-i İmrân 7 ve 190, Mâide 58 ve 100, Yûnus 100, Yûsuf 2 ve 111, Ra’d 19, İbrahim 52, Tâ hâ 54 ve 128, Furkân 44, Ankebût 63, Sâd 29 ve 43, Zümer 9, 18 ve21, Mü’min 54 ve 67, Talâk 10, Fecr 5, … ) baktığımızda ise aklını kullanmanın her müslüman için farz olduğu sonucu bile çıkartılabilir. Zaten İslâm’ın yükseliş dönemlerindeki parlaklığa baskıcı, dayatmacı bir rejimle veya kılıçla varılabileceğini düşünmek düpedüz islamofobinin alanına girmez mi?”(Müslümanların iç hastalıkları isimli yazidan alinti)

  17. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 13, 2009 | Reply

    İhsan bey önemli noktalara değinmiş. Dinin tamamen rasyonalite çerçevesi içine yerleştirilmesi konusu ise büyük bir soru işareti… İhsan hoca bir çok kapalı noktayı çözmek için hakikaten çok uğraşıyor ve insan okuyunca “vay be, hiç böyle düşünmemiştim hakikaten!” dedirtiyor. Ama hakikaten aklını çalıştırarak geldiği nokta doğru mudur tahkik edilmeli. Mesela altın takmanın haram olma hikmeti konusunda etkilendiğimi itiraf etmeliyim. Ama “kadınlara da haramdır…” kısmını doğrulatacak bir metin bulmadan keşfi tamamlamada acele etmemek lazım. Yoksa büyük bir altın piyasasını çökertme riski var. Kim alacak o 5’i bir yerde’leri, burma bilezikleri, elmas, pırlanta yüzükleri… Nasıl anlatacağız kadınlara, “bundan sonra öyle pahalı takılar yok tatlım, İhsan hoca söyledi, kadınlara da harammış, evlilik yıldönümünde benden pahalı bir şey bekleme, imitasyon haram mı onu da bir danışayım düşünürüz bir şeyler” demek zor olabilir mesela 🙂 Resimli eve melek girmez konusunda da etkilendim. Çok zekice bir yaklaşım. Güzel bir yakıştırma. Ama doğru mu hakikaten? Yani fukara evinde serbest diyebilir miyiz resime? Artık evime Mona Lisa reprodüksiyonu yerleştirebilir miyim, cevaz çıktı mı buna mesela?
    Bu çaba güzel tabi. Dinamizm kazandırıyor. Ne yazık ki “müslümanlar”ın bir çoğu-buna çoğu zaman kendimi de dahil edebilirim- veya Alperen bey gibi, “biz atalarımızdan böyle öğrendik” deyip kafa çalıştırma zahmetine girmemeyi tercih ediyoruz. Ama İhsan bey de, bazen ayarı kaçırıyor, fazla savruluyor-bkz:kurban aslında sadece hacda kesilir bla bla. Bu konuda biraz daha mutedil olabilirse-mesela bulduğu hikmetleri destekleyen başka ayet ve hadisleri de tezine eklerse- çok daha güzel bir tartışma ortamı oluşabilir.

  18. Yazan:A.E. Tarih: Kas 13, 2009 | Reply

    “Allah’ın nimeti doğruluk (sıddık), iyilik, güzellik (salih), şehitlik ve nübüvvettir”

    Hadi ya Allah’ın nimeti sonsuzdur, altında nimettir, tektaş yüzük de. Neyin nimet neyin nimet olmadığını İhsan hocaya mı soracaz. Ben nedense ilahiyatcılara ısınamıyorum, üslupda çok sert geldi nedense, benim üslubumdan bile kötü…

    “Peki, Hz. Peygamber Abdurrahman bin Avf’ın ticaret kervanını neden üç kez sıfırlattı, dağıttırıp infak ettirdi? Hz. Fatıma’nın kolunda altınlar görünce neden koluna vurup “Ateş bunlar, at” dedi?”

    Kendi yazmış Abdurrahman bin avf üç kez zengin olmuştur. Yani verebilmek için zengin olmak lazım, anladığım kadarı ile hocamız ticaretle hiç uğraşmamış, ticaret yapıyorsan bazen gemilerinde olur, yatlarında olur, jetlerin de olur…

    “İpek ve altın takmak ümmetimin erkeklerine haram kadınlarına helalmiş!
    Hayır! Erkeklerine de kadınlarına da haramdır! Anlamıyorsunuz, zaten neyi anlıyorsunuz ki?”
    “Adam 200 milyarlık cipe biniyor, elinde gümüş yüzük… Ne bu diye soruyorsun erkeklere altın harammış, onun için diyor. Be hey nadan! 200 milyarlık cip helal, parmağına altın yüzük haram öyle mi? Sana helal, hanımının kollarına şıngır şıngır helal öyle mi? Anlamıyorsunuz, zaten neyi anladınız ki?”

    “Helal kıldıklarımızı haram kılmayın” mealindeki ayetlerin işaret ettiği şey bu olsa gerek.

    “En zeki ve akıllı insanlar “dini moda” girince aptallaşıyor. Neden?”
    “ODTÜ’ye birincilikle girmiş ümit vadeden zeki, parlak, cıvıl cıvıl çocuklar, dini cemaatlere takılınca “Mescidde hopörlerle ezan olur mu olmaz mı”yı tartışıyor. Dini bir cemaate takılan bir genç gelenin gidenin elini öpmeye başlıyor.”

    Burada da Hocamız kendini belli ediyor, esas amacı anlaşılıyor. Eh hocam baştan deseydin ben bu cemaatlerin güçlenip dünyada söz sahibi olması gücüme gidiyor diye. Nasıl bir hazımsızlıktır bi anlamış değilim. Hadi din düşmanlarını anlıyorum da sizi anlamakta güçlük çekiyorum.

    Birde üslup çok rahatsız edici, siyasi bir yazı tarzında islamiyet anlatılmaz ki kardeşim, zaten insanlar dinci, dindar dendimi tüyleri diken diken oluyor birde bu tarz hocalar çıkıyor bilmiş bilmiş sallıyor. Şimdi yaptığı dine mi hizmet ediyor? Daha güzelbir üslupla günümzde islami yaşam ve israf konusunu delillerle anlatmış olsa çok daha faydalı bir iş yapmış olmaz mıydı?

  19. Yazan:A.E. Tarih: Kas 14, 2009 | Reply

    Yazan:MY Tarih: Tem 25, 2009
    “Eger Müslümanlar zengin ve güçlü olsalardi Filistin ya da Dogu Türkistan bu halde olur muydu? Ihsan Bey gibi düsünenler bunlara da yanit vermeli bence.”
    Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 25, 2009

    Dini konularda fazla bilgili değilim. Konuya hakim olmadığımdan da bilgiçlik taslamam doğru olmaz.
    Ancak bana göre yer yüzünde adaletin tesis edilmesi için manevi inanç kadar maddi güce de gereksinim var.İsrail’in Filistin halkının üzerine vahşice gitmesinin üzerinden pek bir zaman geçmedi.Üstelik saldırılar biraz durulmuş olsa da Filistin topraklarında zulüm devam ediyor…Bugün benzer bir insanlık dramı da Şincan’da sürüyor.Peki Filistinliler İsrail,Uygur Türkleri de Çinliler kadar maddi imkanlara sahip olsalardı durum bu denli Müslümanların aleyhine gelişebilir miydi?

    Bende yukarıda ki soruların yanıtını merak edenlerdenim. Zengin olmanın, daha güvenli, daha kaliteli arabalara binmenin, daha kullanışlı evlerde yaşamanın suç sayılacağı bir din olarak bilmiyorum ben İslamiyet. Sanki ben hafiften sosyalist bir din tanımı havası sezinledim hocamın yazısından.

    Yazan:cb Tarih: Tem 26, 2009
    Filistin, Doğu Türkistan diyoruz,İslam dünyası zengin olsa diyoruz.Arap ülkeleri fakir mi?

    Arap ülkeleri fakir değil ama ülke yöneticilerinin gebe oldukları yerler var. Ayrıca Arap halkları da pek zengin sayılmaz. Arap yöneticiler zengin Araplar fakir. “2008 yılı verilerine göre, 57 ülke (İKT)içinde en yüksek milli gelire sahip ülke Türkiye. Türkiye’nin 700 milyar doları aşkın milli geliri bulunuyor.Rapora göre, Türkiye’yi milli gelir açısından Endonezya, Suudi Arabistan, İran, Birleşik Arap Emirlikleri, Malezya, Nijerya, Pakistan, Mısır ve Cezayir izliyor.”

  20. Yazan:ali duman Tarih: Kas 16, 2009 | Reply

    üslubu çok rahatsız edici bulanlar var.

    üslüp mu? bence şahane…

    normalleştirilen, kanıksatılan anormalleşmeler ancak böyle bir üslüp ile vurgulanabilinir(di).

    tüm kanıksatılmış anormaliklerin vurgulanması ters gelir, kanıksayana, kanıksatılana.

    dost acı söylermiş… hocanın ağzına sağlık.

  21. Yazan:Alperen saka Tarih: Kas 16, 2009 | Reply

    verdiğim cevaplara ne oldu hiç değilse sorulara cevaplarımı yayınlayın çok uzun diyorsanız kısada yazarız
    ama şu kadarını söyleyeyim alimi alim tanır
    Müçdehid alimide müçdehid alim tanır ve tenkit edebilir biizim giibiler bir mezhebe mensup olmalıdır şayet kabul edilmiyorsa o halde
    abdest nasıl alınır namaz nasıl kılınır hacca nasıl gidilir bozan bozmayan şeyler vacip mekruh mübahlar nelerdir
    Taklid etmeyenler kurandan bunların hükmüünü çıkarsınlar bizde onlardan birine uyalım
    çümkü kuranı kerimde ben bunlardan hiç birinin cevabını bulamıyorum Allah benide böyle yaratmış ne yapayım herkesde akıl zeka aynı değil
    Benden daha az zekalılar bile hüküm çıkarabiliyr ben çıkaramıyorum çıkarabilen birine uyacağım başka çare yok

  22. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 16, 2009 | Reply

    Alperen bey,

    Kimse size bir mezhep imamına uyun, mezhepsiz olun filan demiyor. Bir mezhep imamına yaslanıp fikir tembelliğine düşmeyin; biraz sorgulayıcı olun, en azından mezhep imamının hangi delilleri alıp sonuca ulaştığını inceleyin. Zaten bunları yapamayacak kadar ümmi iseniz kimse sizi tahkiki imandan mesul tutmaz. İlkokul öğrencisine üniversite giriş sınavı sorusu sorulmaz. Kimse de ilkokul öğrencisinden böyle bir şey beklemez. Ama üniversite çağına gelmiş ama hala “ALİ GEL, TUT ALİ TUT” yazmak dışında bir şey yapmayan adamdan da kanseri iyileştirecek buluşu yapmasını bekleyemezsin mesela.
    Antr-parantez müçtehid imamlığının bir sertifikası yoktur. Hiçbir müçtehid imamı, ben müçtehid imamıyım dememiştir. Bu imamlar eserlerinde delilleriyle görüşlerini belirtmişler; bu delilleri benimseyenler de bu imamlara uymuşlardır. Dolayısıyla müçtehid imamının fikri nass değildir, kendi görüşüdür. Ama her mezhep ehlinin de imamının delillerini incelemesi üzerine farzdır. İslam’da, öyle “böyükler düşünsün, ben yan gelip yatayım” konformizmi yok maalesef. O durum hristiyanlıkta/katolik mezheplerde var. Papa ne derse mutlak kanundur, herkesi bağlar. Müslümanlıkta böyle bir şey yok.

  23. Yazan:Alperen saka Tarih: Kas 16, 2009 | Reply

    Ekrem senai bey
    Gözünüzü seveyim böyle yapmayın 40 yıllık kani olurmu yani
    ilkokul mezunu biri profu sorgulayabilirmi.sorgulamak için bile ilim lazım
    Mesela ben maraş dondurmasının yapılışını bilmem nasıl olduğunuda bilmem ama bir gün ısmarlarsanız sadece damak zevkimi bildirmiş olurum ama esas ustası bilir güzel olup olmadığını
    Arkadaşlar çeşitli sorular sormuşlardı hepsi uzun cevaplanması gereken sorulardı hatta kabir azabı ile ilgili bile ayet hadis istiyorlardı hepsini aktardım neden yayınlamadınız tekrar soruyorum çok uzunsa kısaltabilirim
    sizin sorgulayıcı olundan kastınız fıkıh ve ilmihal bilgileriini ğrenin olarak algıladım
    çünkü ben müçdehid değilim
    imamı azam ve diğer mezhep imamlarımız gelin müslümanlar ben mezhep kuruyorum diye elbette bir çağrıda bulunmamış ama bir usta vaaar birde ustalar ustası var tabiri caizse
    siizin imkanınız olsa ankaraya uçarak gelmezmisiniz ne diye miinibüs otobüs uğraşasınız hatta belkısın tahtı gibi göz açıp kapayana kadar gelmek istemezmisiniz en garantili ne ise odur
    Bu arada mezhep imamlarımız konulardaki görüşleriini KAFALARINA GÖRE DEĞİL MUTLAKA PEYGAMBERİMİZİN UYGULAMALARINA GÖRE ALMIŞLARDIR
    Bu kadar basit meseleleri neden anlamaıyorsunuz
    neden kulağınızı hala tersden göstermeye çalışıyorsunuz
    ehli sünnet alimlerinin açıklamaları olmadan
    hiç bir ayete hadise doğru mana verilemez
    mesela ölüye işittiremezsiniz diye ayet var hadisde ölülerde işiitir buyruluyor
    Bunu nasıl anlayacağız
    zahmet buyurmayın ehli sünnet alimlerinin açıklamalarında ayetdeki ölüden kasıt kafirlerdir diye açıklanmış Bunu hangi sorgulayııcı bilebilir
    allahın eli herşeyin üstündedir veya buna benzer yüzlerce ayet var açıklaması olmadan anlamak sapıtmaya sebep olabilir
    sonra kuran peygamberimize inmiştir resulüm kuranı açıkla nahl 43-44 ve daha birçok ayetde böyle bildiirilirken insanlara inmiştir demek
    ancak ilkokul çocuğunun yapacağı bir şeydir
    bizde mezhep imamlarımıza göre böyleyiz
    evet sorgulayalım abdest neden farsı 4 tane
    namazın farzı neden 12 hadi sorgulayalım
    Kuranda kurban kes buyruluyor
    ama hanefide vacip diğer 3 mezhepde sünnet bunu nasıl açıklayacağız
    eğer elimizde bir ölçü olmazsa islamiyet çığrığından çıkar nitekim daha önceleride çıkmış yine çıkarmak istiyorlar gelin bu oyuna gelmeyin
    seçin imamınızı rahat edin onlar peygamberiimiz tarafından haber verilmiştir
    şimdi bunada kızıp mevdu hadisler diyeceksiiniz ama inşallah demezsiiniz
    kütüphaneler dolusu bilgi aktarabilirim tabi
    okuma zahmetine katlanana
    diğer cevapları tekrar gönderceğim kısa kısa lütfen yayınlarsanız seviiniirim

  24. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 17, 2009 | Reply

    Alperen bey,

    Siz hangi mezheptensiniz ve neden bu mezhebi seçtiniz öğrenebilir miyim? Soru kısa ve net. Cevabı da kısa ve net verirseniz memnun olurum.

  25. Yazan:Alperen saka Tarih: Kas 17, 2009 | Reply

    ekrem sena bey islamiyet ilim dinidir dolayısıyla kısa cevaplarla açıklanamaz

    Ehl-i sünnet itikadını ortaya koyan Resulullah efendimizdir. İman bilgilerini Eshab-ı kiram bu kaynaktan aldılar. Tâbiin-i izam da bu bilgilerini, Eshab-ı kiramdan öğrendiler. Daha sonra gelenler, bunlardan öğrendiler. Böylece, Ehl-i sünnet bilgileri bizlere nakil ve tevatür yoluyla geldi. Bu bilgiler akıl ile bulunamaz. Akıl bunları değiştiremez. Akıl, bunları anlamaya yardımcı olur. Yani, bunları anlamak, doğruluklarını, kıymetlerini kavramak için akıl lazımdır. Hadis âlimlerinin hepsi, Ehl-i sünnet itikadında idiler. Amelde dört mezhebin imamları da bu mezhepte idi. İmam-ı Matüridi ve imam-ı Eşari de Ehl-i sünnet mezhebinde idi. Bu her iki imam, hep bu mezhebi yaydılar. Sapıklara karşı ve eski Yunan felsefesinin bataklıklarına saplanmış olan maddecilere karşı bu tek mezhebi savundular. Bu iki büyük Ehl-i sünnet âliminin zamanları aynı ise de, bulundukları yerler birbirinden ayrı ve karşılarındaki saldırganların düşünüş ve davranışları başka olduğundan, savunma metotları ve tenkitleri birbirinden farklı olmuş ise de, bu hâl, yollarının ayrı olduğunu göstermez. Bunlardan sonra gelen yüzbinlerle derin âlim ve veliler, bu iki yüce imamın kitaplarını inceleyerek ikisinin de, Ehl-i sünnet mezhebinde olduklarını söz birliği ile bildirmişlerdir.

    Peygamber efendimizin hadis-i şerifte fırka-i naciyye, kurtuluş fırkası olarak bildirdiği tek bir itikad mezhebi vardır. O da Ehl-i sünnet vel-cemaat mezhebidir, imam-ı Matüridi ve imam-ı Eşari bu mezhepte iki itikad imamıdır ve bu mezhebi yaymışlardır.

    İmam-ı Matüridi ve imam-ı Eşari hazretleri ayrı bir mezhep kurmamışlar, Eshab-ı kiramın, Tâbiinin, dört mezhep imamının ve sonra Ehl-i sünnet âlimlerinin nakil ve tevatür yolu ile bildirdikleri iman ve itikad bilgilerini açıklamışlar, anlaşılmasını kolaylaştırmak için kısımlara bölmüşler ve herkesin anlayabileceği şekilde yaymışlardır. Bunlardan imam-ı Eşari, imam-ı Şafi hazretlerinin talebe zincirinde bulunmaktadır. İmam-ı Matüridi ise imam-ı a’zam hazretlerinin talebe zincirindedir.

    Ehl-i sünnet itikadının açıklamasında bu iki imam meşhur olmuş, yaşadıkları zamanlarda itikadda doğru yoldan ayrılmış sapıkların ve Yunan felsefesinin bataklıklarına saplanmış maddecilerin bozuk düşüncelerine karşı Ehl-i sünnet vel-cemaat itikadını izah etmekte, bazı bakımlardan farklı usuller takip etmişlerdir. Daha sonraki asırlarda gelen Ehl-i sünnet âlimleri, bu iki imamın koyduğu usullere uyarak, Ehl-i sünnet itikadını nakletmişlerdir.

    Ehl-i sünnetin reisi ise imam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleridir. İmam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleri, fıkıh bilgilerini toplayarak, kısımlara, kollara ayırdığı ve usuller, metotlar koyduğu gibi, Resulullahın ve Eshab-ı kiramın bildirdiği itikad, iman bilgilerini de topladı ve yüzlerce talebesine bildirdi. Talebesinden, ilmi kelam, yani iman bilgileri mütehassısları yetişti. Bunlardan imam-ı a’zamın talebesi olan imam-ı Muhammed Şeybani’nin yetiştirdiklerinden, Ebu Bekri Cürcani dünyaca meşhur oldu. Bunun talebesinden de, Ebu Nasır-ı Iyad, kelam ilminde, Ebu Mensur-i Matüridi’yi yetiştirdi. Ebu Mensur, imam-ı a’zam hazretlerinden gelen kelam bilgilerini kitaplara yazdı. Doğru yoldan sapmış olanlarla mücadele ederek, Ehl-i sünnet itikadını kuvvetlendirdi ve her tarafa yaydı.

    Dolayısıyla ben hanefi mezhebindenim

  26. Yazan:Alperen saka Tarih: Kas 17, 2009 | Reply

    Kabir azabının olup olmadığını soran arkadaşa

    Sual: Kabir azabı gerçekten var mı?
    CEVAP
    Kabir azabının varlığını bildiren vesikalardan bazıları şöyledir:

    İmam-ı a’zam hazretleri buyurdu ki:
    Kur’an-ı kerimde (Onlar, sabah-akşam ateşe sokulurlar. Kıyametin kopacağı günde, “Firavun hanedanını azabın en çetinine sokun!” denilecek) buyuruldu. (Mümin 46)

    Sabah-akşam görecekleri azap, Kıyametten öncedir. Âyetin devamında onların şiddetli azaba sokulacağı bildiriliyor. Birincisi kabir azabı, ikincisi ise Cehennem azabıdır. (El-Kavl-ül fasl)

    İmam-ı Gazali hazretleri de, (Bu âyet-i kerime kabir azabını gösteriyor) buyurdu. (İhya)

    Nuh suresinin, (Günahları yüzünden suda boğuldular, ardından da ateşe atıldılar) mealindeki 25. âyet-i kerimesinde geçen Feüdhılu kelimesindeki F harfi, hiç ara verilmediğini gösterir. Yani (Suda boğulduktan hemen sonra kabirdeki azaba maruz kaldılar) demektir. (El-Kavl-ül fasl)

    Al-i imran suresinin, (Allah yolunda öldürülenleri [şehidleri] ölü sanmayın! Bilakis onlar diridir) mealindeki 169. âyet-i kerimesi de, kabir hayatını bildirmektedir. (El-Kavl-ül fasl)

    İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki:
    Taha suresinin 124. âyet-i kerimesindeki “Maişeten danken” kabir azabını bildiriyor. Çünkü hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Mümin kabrinde yemyeşil bir bahçe içindedir. Ayın ondördü gibi aydınlatılır. “Feinne lehü maişeten danken” âyeti, kâfirlerin kabirde görecekleri azabı bildirir. 99 tinnin kâfirleri kıyamete kadar kabrinde sokup azap eder.) [Tirmizi]

    Tekasür suresinin 3. âyetindeki, bu övünmenizin kötü akıbetini “İleride bileceksiniz!” demek, “Ölürken” demektir. 4. âyetindeki “Yine ileride bileceksiniz” ise “Kabirde” demektir. (Celaleyn, Medarik, M.Tezkire-i Kurtubi)

    Bekara suresinin, (Ölü iken sizi diriltti. Tekrar öldürecek ve tekrar diriltecek) mealindeki 28. âyetinde bildirilen, ikinci dirilme kabirde olacaktır. İmam-ı Nesefi de bu âyetin kabir azabı ve nimetine işaret ettiğini bildirmiştir. (Tefsiri Şeyhzade)

    İmam-ı Nesefi hazretleri, Araf suresinin, (Orada yaşayıp, orada öleceksiniz, yine oradan dirilip çıkarılacaksınız) mealindeki 25. âyetindeki “Orada”dan maksat kabir hayatıdır. (Şeyhzade)

    İmam-ı Nesefi buyurdu ki:
    Casiye suresinin, (Allah sizi diriltir, sonra öldürür) mealindeki 26. âyetinde, diriltmenin kabirde olacağını bildiriyor. (Şeyhzade), Tevbe suresinin, (Onları iki defa azaba uğratacağız) mealindeki 101. âyetindeki azabın birisi kabir azabıdır. (Kadi Beydavi)

    İmam-ı Süyuti hazretleri, “Kabir azabı” ile ilgili Şerhussudur isminde müstakil bir eser yazmıştır. Buhari ve Müslim ve diğer hadis kitaplarındaki kabir azabı ile ilgili hadis-i şerifleri nakletmiştir. Her hadis kitabında kabir azabı bildirilmektedir. Kabir azabını inkâr eden, bütün hadis kitaplarını inkâr etmiş olur.

    Hazret-i Âişe validemiz, (Ya Resulallah, bu ümmet, kabirde azap görecek, benim gibi zayıfların hali ne olacak?) diye sual edince, Resulullah, İbrahim suresinin, (Allah, iman edenlere, dünya ve ahirette de sabit sözlerinde sebat ihsan eder) mealindeki 27. âyeti okudu. (Bezzar), Bu âyette, kabir hayatının hak olduğu, müminlere kavl-i sabit ihsan edildiği bildiriliyor. (Tefsir-i Celaleyn)

    İslam âlimleri, kabir hayatının ahiret hayatından olduğunu, kabir azabının da ahiret azaplarından olduğunu bildirmişlerdir. (Mektubat-ı Rabbani)

    Yukarıda âyet-i kerimelerle kabir azabının hak yani gerçek olduğunu bildirdik. Şimdi de kabir azabı ile ilgili hadis-i şeriflerden bazılarını bildiriyoruz. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:

    (Kabir azabı haktır.) [Buhari]

    (Kabir ya Cennet bahçesi veya Cehennem çukurudur.) [Tirmizi]

    (Kabir azabının çoğu, üzerine idrar sıçratmaktan olacaktır.) [İ.Mace, Nesai, Hakim, Dare Kutni]

    (İdrardan sakının! Çünkü kabirde ilk hesap bundan olacaktır.) [Taberani]

    (Allahü teâlâ, bazı kimseleri, insanların ihtiyaçlarını gidermek için yaratmıştır. İnsanlar, ihtiyaçları için onlara başvururlar. İşte bunlar, kabir azabından emindirler.) [Taberani]

    (Şehid kabir azabından emindir.) [İbni Mace, Beyheki, imam-ı Ahmed]

    (Dün gece rüyamda, bir kimseyi kabir sıkarken gördüm. Namazı gelip onu kabir azabından kurtardı.) [Hâkim]

    (Cuma gecesi “Fâtiha” ve 15 kere “İzâ zülzilet” okuyarak iki rekât namaz kılan kabir azabından emin olur.) [Deylemi]

    (Fisebilillah gözcü olarak vefat eden kabir azabı görmez.) [İ. Ahmed]

    (Allah’ım, kabir azabından Sana sığınıyorum.) [Müslim, Nesai, Hâkim, Harâiti]

    (Kabir azabından Allah’a sığınınız.) [Müslim, İ.Ahmed, İ.E.Şeybe]

    (Gizleyebilseydiniz, kabir azabını işitmeniz için Allah’a dua ederdim.) [Müslim, İ. Ahmed, Nesai]

    (Allah’a yemin ederim ki, 99 tinnin Kıyamete kadar, kâfire kabrinde azap eder.) [Ebu Ya’la, İbni Hibban, Tirmizi]

  27. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Kas 18, 2009 | Reply

    Selamlar,

    Hepinize oncelikle kolay gelsin diyorum. Bir bilim insani olarak Ihsan beyin yazisi ilgimi cekti. Bir defa, yazisinda bir elestirel yaklasim, sorgulama ve ezber bozma cabasi gordum. Yapilan yorumlara goz ettigimda, dikkatimi en cok su nokta cekti: genellikle dogma uzerinden dusunup yazilmis.

    Tamam, din uzerine bir yazi ve sonucta kabul edilmis belli anekdotlardan cikarimlar yapiyorsunuz. Yine de karsilastirmali dinsel yaklasimlarda bulundugunuzda; bunu bilimsel yaklasimla sosyoloji, tarih ve antropolojiyle harmanladiginizda ilginc sentezler cikabilecegine inaniyorum.Ben de nacizane son donemlerde dinler konusunda okumaya baslamis biri olarak musaade ederseniz soyle bir katkida bulunmak isterim:

    Guclu bir Islami ruh 1945’den beri guclenmekteydi – bazi akademisyenlere gore komunizme karsi beslenmekteydi.Politika profesoru Beverley Milton-Edwards’in “1945’ten itibaren Islami Koktendincilik” calismasi Ihsan beyin sordugu sorulara cevaplar verebilecek bir bilimsel calisma aslinda.Tum ulkelerde koktendinciligin nasil evrildigi son derece bilimsel bir tazda verilmeye calisilmis.

    Ayrica, M. Friedman’in “Dunya Duzdur”(Boyner Yayinlari) adli kitabinda da Edwards’a da paralel olarak “IslamoLeninizm” diye bir kavram kullaniliyor. Literaturde, Mawdudi ile baslayan bu “devrimci islam” anlayisi tum musluman insanlara -komunist manifestoya paralel- “evrensel bir kardeslik ve esitlik” vadediyor.

    Ilginctir, bu koktendinci gruplar soguk savas donemi boyunca komunizme karsi kullaniliyorlar. Ama soylem itibariyle kapitalizm karsiti bir soylemi benimsiyorlar. Ihsan beyin yazdiklarini o acidan onemsiyorum. Edwards, onumuzdeki onyillarda koktendinci dinamiklerin demokratik evrilme surecine girecegini de ongoruyor.

    Ihsan beye yazilan yorumlari okurken, unlu tarih profesoru Umberto Eco’nun o mukemmel romani “Gulun Adi” aklima geldi. Akilci papazla, akilciliga gerek olmadigini her seyin zaten Incil’de yazdigini soyleyen piskaposun o sayfalar suren tartismalarini hatirladim.

    Akilcilik dogmaya karsi batida yuzyillar suren o savasi kazandi. Cesitlenerek, demokratikleserek, farkli dusunene saygi duyarak, korkmadan da dusundugunu soyleyerek. Darisi basimiza 🙂

  28. Yazan:Alperen saka Tarih: Kas 18, 2009 | Reply

    ekrem senai bey yaınladığınız için teşekkür ederim

    Sual: Âyet ve hadisle bildirildiği halde, Mirac mucizesini inkâr eden olmuş mudur?
    CEVAP
    Bazı bid’at ehli, Peygamber efendimizin bir anda, Cenneti, Cehennemi ve daha birçok yerleri gezip gelmesine akıl erdirememiş, inkâr etmiştir. Bir kısım akılsızlar da, hâşâ, “Miracı kabul etmek, Allah’a mekan ittihaz etmek olur” diyerek Miracı inkâr ediyor. Allahü teâlâ, Musa aleyhisselam ile Tur dağında konuşmuştur. Tur dağı Allah’ın mekanı mıdır? Elbette değildir. Cennete giren müminler de Allahü teâlâyı görecektir. Cennet de Allahü teâlânın mekanı değildir. Allahü teâlâ mekandan münezzehtir.

    Ehl-i sünnet âlimleri, sözbirliği ile Miracın hak olduğunu bildiriyorlar.

    Kavl-ül-fasl kitabında deniyor ki:
    İsra suresinin ilk âyet-i kerimesinde, Allahü teâlâ, kudret ve azametinden nice harika olaylardan bazılarını göstermek için, Muhammed aleyhisselamı, Mekke’den Kudüs’e götürdüğünü bildiriyor. İsra kelimesi, rüya için kullanılmaz. Uyanık iken, gece yürümek manasına kullanılır.
    Yine buyuruldu ki:
    (Sana [Miracda] gösterdiğimiz temaşayı insanlar için bir fitne kıldık.) [İsra 60]
    [Fitne] yani imtihan uyanıkken olur. Peygamber efendimizin anlattığı rüya olsaydı, hiç kimse tuhaf karşılamazdı. Hazret-i Ebu Bekir tasdik edip, yüksek derecelere kavuşmazdı.

    Resulullahın, Mekke’den Kudüs’e götürüldüğüne inanmayan kâfir olur. Göklere ve bilinmeyen yerlere götürüldüğüne inanmayan ise sapık olur. (Bahr)

    Birkaç saniyede Mekke’den Kudüs’e götüren Allahü teâlâ, neden daha uzaklara götüremesin? Allahü teâlânın kudretinden ancak kâfirler şüphe eder.

    Mirac hakkında birçok hadis-i şerif vardır. Birkaçı şöyle:
    (İsra gecesi [Miraca çıkınca] Cennetin kapısı üzerinde “Sadakanın on, ödünç vermenin sevabı onsekiz mislidir” yazılmış olduğunu gördüm.) [Beyheki]

    (İsra gecesi her gökte, Muhammedün Resulullah ve arkasından Ebu Bekri Sıddık yazılı olduğunu gördüm.) [Ebu Nuaym]

    (İsra gecesi, nura gark olmuş bir zat gördüm. “Bu kim?” dedim. Cebrail aleyhisselam, “Dünyada iken Allahü teâlâyı devamlı anan, kalbi camiye bağlı ve ana-babasına asi olmayan bir zattır” dedi.) [İ. Ebiddünya]

    (Miracda, Cehennemde kokmuş leş yiyenlerin kim olduğunu sordum. “Bunlar, gıybet ederek insanların etlerini yiyenlerdir” dendi.) [I. Ahmed]

    (Mirac gecesi, uğradığım her melek topluluğu, ümmetime hacamatı tavsiye etti.) [Hakim]

    (Mirac gecesinde ateşten makasla kendi dudaklarını kesenleri görüp, kim olduklarını sordum. “İlmi ile amel etmeyen din adamlarıdır” dendi.) [Buhari, Müslim]

    (Mirac gecesi Cehennemi gösterdiler, çoğunun kadın olduğunu gördüm.) [Tirmizi]

    (Mirac gecesi, ekin ekip bir günde biçen bir topluluk gördüm. Biçtiği mahsul yeniden eski haline dönüyordu. “Bunlar kim?” dedim. Cebrail aleyhisselam, “Bunlar Allah yolunda cihad edenlerdir. Bunların bir iyiliğine yedi yüz misli sevap verilir. Harcadıklarının yerine yenisi verilir” dedi.) [Bezzar]

    Sual: Mirac rüyada oldu diyorlar. Peygamberimiz uyanıkken olmadı mı?
    CEVAP
    Rüyada olanlar da oldu. Ancak meşhur İsra olayı uyanıkken oldu. Namaz da o gece beş vakit olarak farz oldu.

    İsra suresinin ilk âyet-i kerimesinin meali şöyledir:
    (Kuluna [Muhammed aleyhisselama] bir gece bazı âyetlerimizi [Allahü teâlânın kudret ve azametine delâlet eden nice harika olayları] göstermek için, onu Mescid-i Haram’dan [Mekke’den], çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya [Kudüs’e] götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören Odur.) [İsra 1]

    Âyet-i kerimede geçen İsra kelimesi, gece yürümek anlamındadır. İsra kelimesi, rüya için kullanılmaz. Uyanık iken, yürümek manasına kullanılır. Yine aynı surede mealen buyuruluyor ki:
    (İsra gecesi, sana, o temaşayı [o gece gösterdiğimiz olayları] ve Kur’anda lanetlenen [Cehennemdeki Zakkum isimli] ağacı da, yalnız insanlara bir fitne [imtihan] yaptık. [Miracı ve zakkum ağacını inkâr ettiler.] Bizim ikazımız, ancak onların taşkınlıklarını artırıyor.) [İsra 60]

    İmtihan rüyada olmaz, uyanıkken olur. Peygamber efendimizin anlattığı rüya olsaydı, hiç kimse tuhaf karşılamaz, kâfirler, hep birlikte isyan etmez, Müslüman görünen münafıklar, böyle şey olmaz demezlerdi. Onları Müslüman sananlar da, bunları mürted oldu zannettiler. Onun için bazı kitaplarda, (Mirac olayı, bir çok kişinin mürted olmasına sebep oldu) diye yazar. İnançları sarsan bir olay olmasaydı, Hazret-i Ebu Bekir de, inkâr fırtınası içinde, Resulullahın miracını tasdik etmezdi. Allahü teâlâ, bu tasdikinden dolayı Resulü Muhammed aleyhisselam vasıtası ile ona Sıddık ismini verdi. Burada sıddık, sözünde ve imanında çok doğru olan demektir. Ebu Bekri Sıddık, Resulullahın Miracını ilk tasdik edenlerden olduğu için yüksek derecelere kavuştu, Peygamberlerden sonra insanların en üstünü oldu. Allah’a ve Resulüne iman edip, Onların sözünü tasdik etmek müminlerin alametlerindendir. Bir âyet meali:
    (Müminler, “İşittik, itaat ettik [Allah ve Resulünün sözlerini beğendik, kabul ettik]” derler, işte kurtuluşa erenler bunlardır.) [Nur 51]

    İsra suresinin 60 âyet-i kerimesinde bildirilen fitne [imtihan] hâlâ devam ediyor, aklını ölçü alan mutezile kafalı kimseler, böyle bir mucizeye akıl erdiremedikleri için, Miracı bir türlü kabul edemiyorlar. Evet olay çok büyüktür, bir mucizedir, insanların yapması imkansızdır, ama bunu Allahü teâlâ yapıyor. Onun kudretinden hiç şüphe edilir mi?

    Kâfirlerin telaşı ve soruları
    Bu gidip gelmek, gayet kısa zamanda oldu. Geldiğinde, mübarek yatakları henüz sıcak idi. Gelince, nasıl gidip geldiğini anlattı. Burak’la Mescid-i Aksa’ya gittiğini, oradan gökleri geçerek Cenneti Cehennemi ve daha başka yerleri gezdiğini söyledi. Dönüşte yolda, develi yolcular gördüğünü, bir devenin ürküp yıkıldığını söyledi. (İnşallah çarşamba günü Mekke’ye gelirler) buyurdu. Kâfirler bu olayı işitince inkâr edip, “Akla zıttır, mümkün değildir” dediler. “Bu iş burada bitti, mal, mülk, saltanat verdik, davasından vazgeçiremedik. Ama artık ondan kurtulduk” diye sevinçlerinden oynamaya başladılar. Birkaçı hemen Hazret-i Ebu Bekir’in evine geldi. Çünkü onun akıllı, tecrübeli, hesaplı bir tüccar olduğunu biliyorlardı.

    Kapıya çıkınca hemen sordular:
    “Ey Ebu Bekir, sen çok kere Kudüs’e gittin geldin, iyi bilirsin. Mekke’den Kudüs’e gidip gelmek ne kadar zaman sürer” dediler. Hazret-i Ebu Bekir, “İyi biliyorum, bir aydan fazla” dedi. Kâfirler bu söze sevindiler. “Akıllı, tecrübeli adamın sözü böyle olur” dediler. Gülerek, alay ederek ve Hazret-i Ebu Bekir’in de kendi kafalarında olduğuna sevinerek, “Senin efendin, Kudüs’e bir gecede gidip geldiğini söylüyor, artık iyice sapıttı” diyerek, Hazret-i Ebu Bekir’e sevgi, saygı ve güven gösterdiler.

    Hazret-i Ebu Bekir, Resulullah efendimizin mübarek adını işitince “Eğer O söyledi ise, inandım. Bir anda gidip gelmiştir. O, gerçek söyler. Ondan yalan sâdır olmaz” diyerek içeri girdi. Kâfirler neye uğradıklarını anlayamadılar. “Vay canına, Muhammed ne yaman büyücü imiş. Ebu Bekir’e sihir yapmış” diyorlardı.

    Hazret-i Ebu Bekir hemen giyinip, Resulullah efendimizin yanına geldi. Büyük kalabalık arasında yüksek sesle, “Ya Resulallah! Miracınız mübarek olsun! Allah’a sonsuz şükürler ederim ki, bizleri, senin gibi büyük Peygambere hizmetçi yapmakla şereflendirdi. Parlayan yüzünü görmekle, kalbleri alan, ruhları çeken tatlı sözlerini işitmekle nimetlendirdi. Ya Resulallah! Senin her sözün doğrudur, inandım. Canım sana feda olsun” dedi.

    Kâfirler bu hâle çok kızdı. Müminlerin kuvvetli imanına, Peygamberin her sözüne hemen inanmalarına, Onun çevresinde pervane gibi toplanmalarına dayanamadılar. Peygamber efendimiz daha önce Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı görmemişti, bunu kâfirler de bildiği için, Resulullahı mahcup, mağlup etmek için, imtihan etmeye yeltenip dediler ki:
    “Sen Kudüs’e gittim diyorsun. Söyle bakalım! Mescidin kaç kapısı, kaç penceresi var?”
    Resulullah hepsine cevap verirken, Hazret-i Ebu Bekir, “Öyledir ya Resulallah, aynen öyledir ya Resulallah” derdi. Çünkü Hazret-i Ebu Bekir, tüccardı, Kudüs’ü Mescid-i Aksa’yı iyi biliyordu, çok gidip gelmişti. Kâfirlerin kendileri de oraları çok iyi biliyorlardı. Bu bakımdan kâfirler, “Yanlış söylüyorsun” diyemiyorlar, inat için dahi olsa, Resulullahın cevaplarını inkâr edemiyorlardı.

    Resulullah efendimiz, edebinden, hayasından karşısındakinin yüzüne bile bakmazdı. Mescid-i Aksa’nın kaç penceresi olduğunu bilmiyordu. Daha sonra bu olayı şöyle anlattı:
    (Mescid-i Aksa’da etrafıma bakmamıştım. Sorduklarını görmemiştim. Kureyş beni yalanlayınca, o anda Cebrail aleyhisselam, Mescid-i Aksa’yı gözümün önüne getirdi. [Televizyon gibi] görüyor, sayıyordum. Sorularına, hemen cevap veriyordum.) [Buhari]

    Çarşamba günü güneş batarken, Resulullahın bahsettiği kervan Mekke’ye geldi. Kervandakiler, fırtına eser gibi olduğunu, bir devenin yıkıldığını söylediler. Bu hâl müminlerin imanını kuvvetlendirdi. Kâfirlerin düşmanlığını artırdı.

    Kur’an-ı kerim âyetlerinin inmesi, mucizelerin görülmesi müminlerin imanlarını kuvvetlendirdiği gibi, kâfirlerin de düşmanlıklarını artırırdı. İki âyet meali:
    (Müminler, Allah anılınca kalbleri ürperen, âyetler okununca, imanları artan [kuvvetlenen] ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.) [Enfal 2]

    (Andolsun ki, sana Rabbinden indirilen âyetler, onların [kâfirlerin] çoğunun azgınlığını ve küfrünü artırır.) [Maide 64]

  29. Yazan:Alperen saka Tarih: Kas 18, 2009 | Reply

    Sual: Dört hak mezhebin, dört imamına tâbi olmanın vacip olduğu söyleniyor. Bunun delili nedir?
    CEVAP
    Dinimizde dört delil vardır. Mezhebe uymak bu dört delilden birisinde varsa mesele yoktur. Dört mezhebe uymak, bir değil dört delilde de vardır:

    1- Hicri birinci asırdan, bugüne kadar, yani 14 asır bütün Müslümanlar, bu dört imamı taklit etmişler. Bunlara itaat etmekte icma hasıl olmuştur. İcma’ya uymak ise vaciptir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

    (Ümmetim[in âlimleri] dalalet olan bir şeyde icma yapmaz!) [İ.Ahmed]

    (Allahü teâlânın rızası, icmadadır. Cemaatten ayrılan, Cehenneme gider.) [İbni Asakir]

    (Cemaatten ayrılan, yüzüstü Cehenneme düşer.) [Taberani]

    (Ümmetim[in âlimleri], hiç bir zaman dalalette icma yapmazlar. İhtilaf olunca sivad-ı a’zama [Ehl-i sünnet âlimlerin ekseriyetinin bildirdiği yola] tâbi olun!) [İbni Mace]

    Dört mezhepten başkasıyla amel etmek caiz değildir, bunda icma hâsıl olmuştur. (El-Mesail-ül-müntehabatü fir-risaleti vel vesileti)

    2- Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
    (O gün, her fırkayı imamları ile çağırırız!) [İsra 71]
    Kadi Beydavi hazretleri, bu âyeti (Her ümmeti peygamberleri ve dinde uydukları imamları ile çağırırız) şeklinde açıklamıştır.

    Ruh-ul beyan ve Tefsir-i Hüseyni’de ise, (Herkes mezhebinin imamı ile çağırılır. Mesela “Ya Şafii” veya “Ya Hanefi” denir) şeklinde açıklanmaktadır. Bu açıklamalar da, dört hak mezhepten birine uymanın vacip olduğunu göstermektedir. Yine Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:
    (Müminlerin [itikad ve ameldeki] yolundan ayrılan Cehenneme gider.) [Nisa 115]

    Medarik tefsirinde bu âyetin açıklamasında, (Kitab ve sünnetten ayrılmak gibi icmadan da ayrılmak caiz değildir) buyuruluyor.

    Beydavi tefsirinde ise, aynı âyet-i kerimenin açıklamasında (Bu âyet, icmadan ayrılmanın haram olduğunu göstermektedir. Müminlerin yolundan ayrılmak haram olunca, bu yola uymak da vacip olur, şart olur) buyuruluyor.

    İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki:
    (Tasavvuf büyükleri ve fıkıh âlimleri, kendilerine uyanlara şefaat ederler. Ruh teslim ederken, kabirde Münker ve Nekir sual ederken ve Haşrda, Neşirde, Hesapta, Sıratta yanında bulunurlar. Onu unutmazlar. Tasavvuf büyükleri, kendilerine uyanları, bütün korkulu yerlerde kolladıkları gibi, müctehid imamlar da korurlar. Bunlar, mezhep imamlarıdır. Bu ümmetin bekçileridir. Sevin ey kardeşim! Dört mezhep imamlarından dilediğini taklit et de saadete kavuş!) [Mizan-ül-kübra]

    Görülüyor ki, kıyamette, herkes mezhep imamının ismi ile çağrılacaktır. İmam, kendisini taklit edene, şefaat edecektir. Dört mezhep imamlarının her biri böyle yüksek idi. Bir âyet meali şöyledir:
    (Bana inabet edenin yoluna uy!) [Lokman 15 ]
    Bu dört büyük imamın, bu inabet yolunda oldukları icma ile bildirilmiştir.

    3- Bir âyet meali: (Hidayet yolunu öğrendikten sonra, Resule uymayıp müminlerin yolundan ayrılanı, saptığı yola sürükleyip çok kötü bir yer olan Cehenneme sokarız!) [Nisa 115]
    İmam-ı Şafii hazretleri, (İcmaın delil olduğunu gösteren bu âyet, müminlerin yolundan ayrılmayı haram ettiği için, bu yola uymak vacib olur) buyuruyor. Müfessir Abdullah Nesefi hazretleri, bu âyeti açıklarken, (İcmaın delil olduğunu ve icmadan ayrılmanın da caiz olmadığını bu âyet göstermektedir) buyuruyor. (Medarik)

    İmam-ı Kadi Beydavi hazretleri, (Bu âyet, icmadan ayrılmanın haram olduğunu gösteriyor. Müminlerin yolundan ayrılmak haram olunca, bu yola uymak vacip olur) buyuruyor. (Tefsir-i Beydavi)

    Gerçek âlimler, (Bir mezhebi taklit etmek vaciptir. Mezhepsiz olmak büyük günahtır) buyuruyor. Âlimlerin bu ittifakından ayrılmak, bu âyetten ayrılmak olur) dediler. Bir âyet meali şöyledir:
    (Siz, insanlar için en hayırlı ümmetsiniz. İyiyi emreder, kötüyü men edersiniz) [Âl-i İmran 110]

    4- Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
    (Bilmiyorsanız, zikir ehline [âlimlere] sorun!) [Nahl 43]
    Bu âyet, ibadet ve işlerin nasıl yapılacağını bilmeyenlerin, bilenlerden sorup öğrenmelerini emretmektedir. Herkesten değil, âlimlerden sorup öğrenmek emir olunmaktadır. Bunun için, bir kimse, yapacağı şeyi, Kur’an ve hadiste arayamaz, taklit ettiği mezhebin müctehidinden sorup öğrenmesi lazım olur. Yahut mezhebinin âlimlerinin kitaplarından okuyup öğrenir. Sorup, öğrendiğine göre yapan, o müctehidi taklit etmiş olur. Müctehidin sözüne uymayıp inkâr ederse, mezhepsiz olur. Âyetteki zikir ehli mezhep imamı demektir. Çünkü hadis-i şerifte bildiriliyor ki:
    (Cihad, oruç, namaz, zekat ve hac ibadetini yapanlar içinde ecri daha büyük olan zikir ehlininkidir.) [İ.Ahmed] İbni Merdeveyh Ebu Bekr Ahmed’in bildirdiği ve Enes bin Malik’in haber verdiği hadis-i şerifte, (Namaz kılan, oruç tutan, hac ve gaza eden; eğer imamını beğenmezse, o münafıktır. Onun imamı, zikir ehlidir) buyuruldu. Demek ki, âyetteki Ehl-i zikir, ulema-i rasihin ve dört mezhebin imamlarıdır. (Ancak âlim olanlar anlar) ve (Ey akıl sahipleri, ibret alın!) mealindeki âyetler, dört mezhep imamlarının üstünlüklerini göstermektedir.

    Ahmed bin Muhammed Tahtavi hazretleri buyuruyor ki:
    (Kur’an-ı kerimdeki (Allahın ipi)nden maksat, cemaattır. Cemaat da, fıkıh ve ilim sahipleridir. Fıkıh âlimlerinden bir karış ayrılan dalalete düşer. Sivad-ı a’zam, fıkıh âlimlerinin yoludur. Fıkıh âlimlerinin yolu da, Resulullahın ve Hulefa-i raşidinin yoludur. Bu yoldan ayrılanlar, Cehenneme gider. Allahü teâlânın rahmeti, Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasında bulunanlara, gazabı da bu yoldan ayrılanlaradır. Fırka-i naciyye, bugün dört mezhepte toplanmıştır. Bu dört mezhep, Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeli’dir. Bu dört hak mezhepten birine uymayan, bid’at ehli olup Cehenneme gider.) [Tahtavi]

    Bugün dört mezhepten başkasına uymak caiz değildir. (Hadika)

    İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
    Mezhepten ayrılmak, mezhepsiz olmak ilhaddır. (Mebde ve Mead)
    [İlhad, doğru yoldan ayrılmaktır.]

    Kitap, sünnet ve icma
    Sual: Din kitaplarında bir hüküm bildirilirken, (Kitap, sünnet ve icma-ı ümmet ile sabittir) deniyor. Kitap ve sünnet, başlı başına bir delil değil mi de, ne diye üçü birden söyleniyor?
    CEVAP
    Elbette Kur’an-ı kerim ve hadis-i şerifler başlı başına delildir. Ancak farklı teviller yapılmışsa, o âyet-i kerimeyi Resulullah efendimiz nasıl uygulamıştır, müctehidler ona bakar. Mesela namazın beş vakit olduğu kesindir. Ama üç vakit diyenler var. O zaman Resulullah efendimizin uygulamasına bakılır. İcma hangi yönde ona bakılır. Kur’an-ı kerimde namaz yerine kullanılan salât kelimesi için bazı sapıklar, (Salât, dua demektir. İslamiyet’te, şimdi yapıldığı şekilde bir ibadet yoktur. Allah’ı anan, dua eden, namaz kılmış sayılır) diyorlar. Salât’ın bunların dedikleri gibi olmadığı, günde beş vakit kılınan namaz olduğu sünnet ile açıklanmış ve icmayla da uygulandığı gösterilmiştir. Demek ki, Kur’an-ı kerimde bildirilen bir hüküm, Sünnet ile ve İcma ile de uygulanarak farz olduğu inkâr edilemez hale geliyor.

  30. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Kas 18, 2009 | Reply

    “Zamanın ruhu”nasıl değişir?Bence öncelikle “değişim”e atıf yapılan bu soruya odaklanmak gerekir.Yani,”bu saptamaya yüklenen anlam nedir?” sorusuna cevap bulmak durumundayız.
    Dolayısıyla değişimi çok farklı boyutlarıyla tartışmaya açmak mümkün.Misal,olumsuz bir anlam yükleyerek mi değişimi sorguluyoruz yoksa iyi veya kötü yanlarını karşılaştırarak,varsayılan değişimin getirdiği sonuçları mı tartışıyoruz.
    Şayet birinci şıkta karar kılmışsak zaten tartışmanın bir anlamı kalmaz…Değişim kötüdür,yozlaştırıcıdır ve dolayısıyla zamanın ruhununun “genleriyle oynanmış bir bitki”misali rotasından çıkmış,özünden saptırılmış bir olgu olarak değerlendirir geçeriz.Tıpkı dünyayı saran sosyalist hareket ve ideolojilerin tartışılmaya açılmasına,en ufak bir eleştiri ve yüzleşme eğilimine “oportünizm”damgası vurularak “son noktayı”koymak gibi bir şeydir bu.
    Hadiseye bu paralelde bakıldığında ortaya çıkan durum mutlakiyet,kesinlik,dokunulmazlık vb kırmızı çizgiler çıkar.Artık mutlaklığı kesinleşen her ne ise karşımıza bir daha asla sorgulanamaz,yeniden yorumlanamaz,reforme edilemez biçimiyle çıkar ve öylece kalakalır.Bizim Cuhhuriyet rejimi algımız…İran’nın İslam devrimi ya da bir dönem dünyayı saran sosyalist devrimlerin bıraktığı/şekillendirdiği kimi ideolojik temelli bakış açıları buna örnektir.
    Dolayısyla,geçmişte büyük acılar yaşanarak,ağır bedeller ödenerek kurduğumuz Cumhuriyet’in bu gün artı ve eksileri tartışıldığında büyük infialler yaşanabiliyor,bu sorgulamayı yapanlar vatan hainliğiyle,işbirlikçilikle vs le suçlanabiliyor…Yukarıda bahsettiğim sosyalist devrimlerde de yönteme itiraz edenler kestirmeden oportünist’likle suçlanmış,her türlü muhalif ses bastırılmıştı.Kimi de bunun bedelini yaşamıyla ödemişti.Aynı şekilde İran İslam devriminin sonuçları karşısında homurdanan halk da bu gün aynı sınırlayıcı,baskılayıcı cendereden geçiyor.Gerekçe malum.
    Tabii inançlı dostlarım beni mazur görsün,İslam inancını modern ideoloji ve sistemlerle özdeşleştirdiğim anlamı çıkmasın.Ama bir dini inanç,şayet ideolojilerle rekabet edecek düzeye indirgenmişse kuşkusuzki tartışma da kaçınılmaz olacaktır.Bu bağlamda,bana göre her bir bireysel tercihin,yaşam biçiminin “dinden çıkmak”şeklinde yorumlanışı yukarıda anılan mutlakiyetçi anlayıştan çok da farklı değil.Hele iş bir de mezhep yarışına doğru evrilmişse.

    Konuya dönecek olursak;
    Evet katılmadığım bazı görüşlerine karşın İhsan beyin pek çok acı gerçeğe temas ettiği doğrudur.Gerek tercihlerinde bireyciliği esas alarak,gerekse İslamı kapitalizme uyarlayarak çıkarlarına meşruiyet arayışı içerisinde olan kesimler vardır elbet.Yani kısacası islamı kendi kişisel menfaatlerine,ideolojilerine payanda yapan/araçsallaştıran bir zihniyet yok diyemeyiz.Fakat bu sorgulama yapılırken sapla samanın birbirine karıştırlmaması gerekir.Bir lokma bir hırka ölçülüğü,tevazuyu,paylaşımı,yardımlaşmayı esas alan bir şiardır ve öyle anlaşılmalıdır.Ama bunu kalkıp ilerlemenin,gelişmenin,refaha ulaşmanın önüne bir takoz olarak koyduğumuzda olayın rengi değişir.Zira,dünyamız bir lokma bir hırkayla yaşanabilecek tekin bir mekan olmaktan çoktan çıktı.Ahlaki değerleri korumak,israftan ve gösterişten kaçınmak ayrıdır,böylesi bir dünyada zalime karşı zayıf ve güçsüz kalmayı bir ilke olarak ortaya koyup kendimizi sınırlamak ayrıdır.Zira dünyanın merkezinde sadece biz yaşamıyoruz ve bazı gerçekleri doğru okumak,dikkate almak durumundayız…sakıncası oluğunu düşündüğümüz değişim ve yer değiştiren değerler bizden bağımsız,irademiz dışında gelişebiliyor;ve eğer farklı bir alternatifle bu gidişata dur demek istiyorsak,bunu yapacak donanıma sahip olunması gerekir.En azından halihazırda bu yol dışında mucizevi bir yaptırım gücü olmadığı açıktır.
    Dolayısıyla bu değişimle başetmenin,varolabilmenin,inanabildiğimiz değerleri hayata geçirebilmenin yolu çalışmaktan,üretmekten,teknolojiye yetişebilmekten geçer.Ve islam inancı bunu yasaklamamıştır.Ayrıca bu denli yerden yere vurduğumuz hayat şekliyle de hemhal durumdayız.Bunun dışında kalarak birer orman kulübesinde yaşamımıza devam etmiyoruz sanırım.Dolayısıyla ortaya attığımız bir felsefe ve ilkenin biraz da kendi yaşam gerçeklerimizle örtüşmesi,tezimizin yere sağlam basması gerekir diye düşünüyorum.

  31. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 18, 2009 | Reply

    Alperen bey,

    Bundan sonra, böyle uzun, alıntı şeklinde yorum yazmaya devam edecekseniz yayınlanmayacak bilesiniz.
    Hanefi mezhebinde olduğunuzu söylemişsiniz. Ben bunu nasıl seçtiğinizi sormuştum. Fırka-i naciyeden başlayıp saymış dökmüşsünüz. Size şunu açıkça söyleyeyim. Siz İran’da olsaydınız kesin Şii olacaktınız. Bunu garanti ediyorum. Onlar da fırka-i naciye biziz diyorlar.
    Bakın mezhep sahibi olmak ayrı şeydir, mezhep fetişisti olmak ayrı bir şeydir.
    Ben de hanefiyim. Çünkü annem babam hanefiymiş; bana da hanefi fıkhını öğrettiler. Ama bazen İmam Şafi’ye, bazen de diğer imamların içtihadlarına uyuyorum. Bazen hiçbir imamın görüş beyan etmediği bir konuyla karşılaşıyorum, kıyas yapıyorum, kendi içtihadımı kendim yapıyorum.
    Ayrıca fıkıh dediğin şey şekildir. Amaç ruhu yakalamak olmalı. Bence İmam Hanife’nin kitaplarını dahi bilmeyip ilmihal kitaplarından öğrenen hafız-ı Kur’an olup ama anlamından bihaber, tadil-i erkanla namaz kılan ama ne okuduğu surenin anlamını bilen, ne de neyi neden yaptığının farkında olan bir insanın büyük eksiklikleri var demektir.
    Ben şahsen, bu eksikliklerimi gidermeye çalışıyorum. Sana da bunu tavsiye ederim.

  32. Yazan:Alperen saka Tarih: Kas 18, 2009 | Reply

    Sual: (Zengin bir kimse, Kur’ana göre, servetini dilediği gibi harcama hakkına sahip değildir; çünkü onun elindeki mal topluma aittir. Gereğinde zenginin malı, toplumun ihtiyaçlarına sarf edilebilir veya fakirlere verilir) deniyor. Komünizmde özel mülkiyet yok, İslamiyet’te de özel mülkiyet yok mudur? Zenginin malında fakirin, zekâttan başka hakkı var mıdır?
    CEVAP: Bu, Mısırlı sosyalist yazarların iftirasıdır. Yerli mezhepsizler de onlardan almıştır. Dinimize göre, herkes özel mülkiyet hakkına sahiptir. Müslümanın malında, zekâttan başka, kimsenin hiçbir hakkı yoktur. Resulullah efendimiz, (Malda zekâttan başka hak yoktur) buyurdu. (Ahkâm-üs-sultaniyye)
    Dinimizde zekâtı verilmiş mal, biriktirilmiş, gayri meşru mal değildir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Zekâtı verilmiş mal, kenz değildir.) [Ebu Davud, Taberani, Hâkim, Hatib, Münavi]
    Görüldüğü gibi, zekâtı verilen mal, kenz [istif edilmiş, stok edilmiş mal] değildir. Zekâtını veren, malın hakkını ödemiş olur. Kimse bu malı alamaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Bir müminin malını, onun rızası olmadan almak helal değildir.) [Ebu Davud]
    Bir kimsenin mülkü, ondan izinsiz kullanılamaz. (Dürr-ül-muhtar)
    Zekât veren zenginin malını elinden alıp fakirlere veya başka yerlere vermek zulüm olur.
    Zekâtını veren zenginin apartman, köşk yaptırması haram değildir. Tembel oturup, çalışmayıp başkasına muhtaç olmak ve kazandıklarını haram şeylere vermek haramdır. Zekâtını veren kimsenin sarayda oturması, lüks vasıtalara binmesi, şık giyinmesi helaldir; çünkü Allahü teâlâ, (Verdiğim nimetleri kullanmalarını severim, çalışana veririm) buyuruyor. Çalışıp kazanmak, mal mülk sahibi olmak yani zengin olmak günah değil, ibadettir. Zengin olduğu için kendini başkalarından üstün görmek haramdır. (F. Bilgiler)
    YANLIŞ BİLGİ EDİNMEK
    Sual: Dini bilgiler öğrenmek için, herkes farklı kişilere soruyor. Yahut rastgele kitaplardan bilgi alıyorlar. Öğrendikleri yer yanlış bilgi veriyorsa, öğrenenler de sorumlu olur mu? Suç cevap verenin veya kitabın olmaz mı?
    CEVAP: Suç cevap verenin veya kitabın olsa da, yanlış bilgi öğrenen sorumluluktan kurtulamaz. Bir de, ihtiyata riayet etmek gerekir. Bir iş için, kitabın biri haram, öteki de helal diyorsa, haram olduğunda şüphe olur, o işi yapmamak gerekir. Doğru kitaptan öğrenilirse, böyle bir şeye lüzum kalmaz. Doğru yolu bulmak için de, dua etmek gerekir. Allahü teâlâ, dinini doğru olarak öğrenmek isteyene, bunu nasip edeceğine söz verdi. Allah sözünden dönmez. Cenab-ı Hak böyle samimiyetle yalvarana muhakkak doğru yolu gösterir. Doğru yoldayım diye inat ederek dua etmeyen de, elbette yaptıklarından sorumlu olur.

  33. Yazan:Alperen saka Tarih: Kas 18, 2009 | Reply

    Ekrem senai bey

    Bende hanefiyim diyorsunuz ondan sonra diğer mezheplerede uyduğunuzu söylüyorsunuz ZARURET olmadan diğer mezheplere uyamazsınız buna telfik denir
    Ayrıca imamı azam ve müçdehid talebeleri 800bin meseleyi çözmüş SÖYLENMEDİK BİR ŞEY bırakmaışlar
    Tabi hepside peygamberimizden alınan rivayetlerle
    İhsan bey sitesinde necip fazılı okuduğunu
    abdulhakim arvasi yi tanıdığını hüseyin hilmi ışığında talebesi olduğunu söylüyor
    abdulhakim arvasi hz.lerini alimliğini kabul ediyor binlerce ehli sünnet alimlerinden nakil yaptığınıda biliyor ama yinede sosyalizm kokan isyan kokan fikirlerinden vazgeçmemiş
    Anlaşılan abduhu ibni teymiyeyi seyit kutubu kendisine örnek almış
    ne deyim allah hidayet versin demekden başka diyecek bir şey kalmadı
    ayeti hadisi müçdehid alimleri takmayanlara
    başka ne denirki(Zekay nisabı)
    Allahü tealanın kudretinden şüphe edenlere ne diyebilinirki(Mirac)
    ayrıca nadir şah zamanında iranlı alimlerle ehli sünnet alimleri münazara yapmış ehli sünnetin doğruluğunu kabul etmişler ama yinede
    sonradan vazgeçmişler
    UNUTULMAMALIKİ HERKES YOLUNU DOĞRU SANIR AMA
    TEK DOĞRU EHLİ SÜNNET YOLUDUR bunu tanıyabilmek bir nasip meselesiidir
    iranda olsaydım şii olurdum ama daha sonra abdulhakim süveydi hz. lerinin şiilerle ilgili kitabı elime geçseydi ehli sünnet olurdum
    avrupave amerikada doğanlarda O YÖRELERDEKİ inanışla karşılaştıkları için o türlü inanabilirlerdi
    O yüzden rabbime beni müslüman ve ehli sünnet yaratdığı için şükrediyorum
    sizlerinde mezhep alimlerine tabi olmanızı canı gönülden diliyorum dualarım bu yönde hep sizin için olacaktır
    ama şu bir gerçekki bir insan bir insanı önder (İmam)seçtiği zaman ona tam olarak uymalıdır.Bir o imama bir bu imama uymamalıdır
    bilemediği konulardada asrın mücedditine sorabilmelidir
    Çünkü kuranı kerim ve hadisi şeriflerden bizim giibiler hüküm çıkaramaz ilkokul çocuğu doktorluk yapamaz hele hele ameliyat hiç yapamaz hasta ölür

    şimdi size soruyorum gusulü abdesti namazı orucu hangi imama göre alıyorsunuz neden
    uzun cevap verebilirsiniz
    ayrca msn dende iletşim kurabiliriz
    Allahü teala bütün insanları son nefesde imanla ölmelerini nasip buyursun amin

  34. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 19, 2009 | Reply

    Alperen bey,

    Benim imamım olan Ebu Hanife “Zaruret olmadan diğer mezheplere uyamazsınız” diye bir ifade kullanmamıştır. Hem tüm imamlar ehl-i sünnettir diyeceksiniz, hem de “olmaaaz, uydun mu birine uyacaksın” demek kadar ömrümde saçma bir şey duymadım.

    Ayrıca imamı azam ve müçdehid talebeleri 800bin meseleyi çözmüş SÖYLENMEDİK BİR ŞEY bırakmaışlar

    Ortada 800 bin tane mesele olması zaten korkunç bir durum. Din, insanların annesinin sesi gibi tanıdık ve latif olmalı. Din, meselelerle örülü bir karmaşıklık yumağı değil ki. Aynı Bakara suresinde ineği kesmemek için bin dereden su getiren yahudiler gibi bir ümmet olduk. Yahu nedir bu herşeyi sistematize edip kurallaştırma işi? Hz.Peygamber müşrikler saçını kazıtınca saçını uzatmış; müşrikler uzatınca saçını kesmiş. Ayakta da bevletmiş, oturarak da. Hiçbir şeyi bayraklaştırmamış. Kutsallaştırmamış. Elini namazda bağlamış da, serbest de bırakmış. vs vs. Bırakın bu sıkı kuralcılığı, aslolan hulus-u kalple ibadettir. Özdür önemli olan… Kabuk da önemlidir, özü korumak için ama kabuğa takılırsan ömür boyu şeftalinin tüylü kabuğunu yalayıp durursun.
    Ben, İhsan Eliaçık’ın fazla rasyonel yorumlarını beğenmiyorum; ayetleri akla uydurmak için gerçek anlamlarından uzaklaştırdığını düşünüyorum. Ama sizin gibi katı kuralcılarla karşılaşınca İhsan bey, en azından bir dinamizm sağlıyor; aklını çalıştırıyor. Siz olayı çözmüş, ununuzu eleyip eleğinizi asmışsınız. Olmaz ki böyle !

    iranda olsaydım şii olurdum ama daha sonra abdulhakim süveydi hz. lerinin şiilerle ilgili kitabı elime geçseydi ehli sünnet olurdum

    Geçmeseydi ayvayı yemiştiniz o zaman. Fırka-i nariye, doğrudan cehenneme. Allah’a zulüm mü isnad ediyorsunuz? Kadermiş ! Allah, sadece bir avuç insanı ödüllendirip insanlığın çoğunluğuna azap vermekten münezzehtir. Allah adildir. Biraz düşünün…

  35. Yazan:Alperen saka Tarih: Kas 19, 2009 | Reply

    Ekrem senai bey
    deveye boynun eyri demişler nerem doğruki demiş sizinkide o hesap islamiyet ancak bu kadar yanlış anlaşılabilir
    1.zaruret olmadan diğer mezheplere uyamazsınız diye bir ifade kullanmaıştır diyorsunuz siz okumadınızsa öğrenmedinizse suç islamınmı
    isterseniz bu konuda sayfalarca bilgi aktarabilirim(ehli sünnet alimlerinden kendimden değil(ehli sünnet alimleride başta mezhep imamlarımız ve onların 7 tabaka icazetli alimleri)
    2.mesele dediğmiz şey problem manasında değil
    ibadetlerde yapılan fıkıh bilgileri mesela cemaate geç kalan ne yapar kaçıncı rekatde yetiştiyse ona göre bilgiler namaz. oruç hac. zekat ve diğer ibadetlerde farzları,vacipleri,sünnetleri,mekruhları(Tenzihenmi-tahrimenmi)mübahları müfsidleri gibi şeylerdir her bilgi bir mesele sayılmıştır onun için sadece namazda 300bin mesele kitaplarda yazılıdır
    3.dinin nasıl olacağını allahü teala karar verir peygamberine bildirir resulüm açıkla(Nahl-43)der sizin benim anlayışımızla din olmaz.Ayrıca itikadi ve ameli konularda kafa karışacak bir şey yok
    4.ibadetlerdeki farzlar,vacipler sünnetler.mekruhlar kuralcılık değildir Allahın peygamberi ve müçdehid alimleri vasıtasıyla bildirdikleridir
    5.peygamberimiz ayakda bevl etmek kabir azabına sebep olur(Üste sıçramakdan sakınılamadığı için) derken böyle bir şey demeniz hayret verici
    6.evet ibadet ederken kalbimizide temizlemek gerekir nefs aslında kafirdir mücadelesi ömür boyu sürer fakat bu fıkıh bilgilerini öğrenip uygulamayacağız anlamına gelmez hulusu kalp aynı zamanda doğru ibadetle yapılır
    7.el bağlama hanefi ve şafide yana bırakma hanbelide vardır isteyen uyduğu imamın bildirdiğine göre yapması lazımdır bunun neresi şekilcilikdir Bu söylemleri batılılar söylüyor sizlerde aynen almışsınız onlar islam peygamberi diyor ihsan beyde islam peygamberi diyor bazende evrensel diyor
    8.ibadetleri hafife almak hiçd euygun değildir peygamberimizin şefaatine kavuşmak için her husuda ona uymamız lazımdır daha çok sevap alıp makamımızın yüksek olması için bir edebi bile terk etmememiz lazımdır imamı azam bir edebi unuttuğu için 40 yıllık namazını tekrar mkılmıştır
    Daha bunun gibi binlerce meselede size bilgi akratabilirim maksadım bilgimle öğünmek değil
    şeytan büütün alimlerden daha alimdi 200bin sene ibadet etdi ama bir kere kiibire kapıldı ebediyyen kovuldu
    tasvvuf terbiyesinde hiç kimseyi hakir görmemek vardır karıncayı bile incitmemek vardır ama mevzu vatan savunması oluna o başka
    Birde dinimizi yanlış öğrenme korkusu olunca

    gelin kendinizi ehli sünnet alim ve evliyalarının akıllaradurgunluk ve surur veren hayatı ve ilimlerine bırakın
    gelin ehli sünnet olun bir mezhep seçin kaideleriini uygulamaya çalışın dünyadada ahiretdede mutlu olun
    benim şii olurdum mevzusuna gelince bu akdere girer ve çok uzun mevzuudur dinimizislam.comdan okumanızı tavsiye ederim
    daha siz ble ihsan beyin bazı şeylerini tuhaf buluyorsunuz.bizim giibilerin takidden başka çaresi yoktur her insanda akıl anlayış farklıdır
    ayet ve hadislerden din öğrenilmez onun için 72 fırka meydana gelmiş alimler şaırırsa biz kim bilir ne oluruz
    İslamiyet nakiı diinidir selim olan akla uygundur selim olan akıl peygamberlerde bulunur
    sadece akılla doğru bulunabilseydi peygamberlere ihtiyaç olmazdı nitekim o bir postacı idi kuranı getirdi işi bitti diyenler oluyor bu kurandaki ayetlerede ters bu konu ile ilgili ayrıntılı bilgileri peyderpey vereceğim
    Niyet hayır akıbet hayır
    abdulkadiri geylanıyi
    bahaddin buhariyi
    beşiktaşlı yahya efendiiyi mevlanayı hocası seyyid buraneddini
    aziz mahmud hüdai yi
    abdullah dehleviyi
    muhiddiini arabiyi ve daha bir çok büüyük alim ve evliyayı tanıyalım ehli sünnete batalım

  36. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 19, 2009 | Reply

    Alperen bey,

    1. Nerede demiş, gösterin.
    2. Bu kadar kuralla dolu bir din “kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin” hadisinin neresine tekabül ediyor?
    3. İtikadi konularda kafa karıştıracak şey yok mu? Kader konusu hala çözülememiş bir konudur mesela. Sizin de çözemediğiniz ortada.
    4. İbadetteyken, elimi nasıl koyucam, nereye bakıcam, sırtımı kaç derece bükücem, kaç kere sübhanerabbiyelazim diyecem diye düşünmekten Allah’ı düşünmeye vakit kalmıyorsa ortada bir sorun var demektir.
    5. Peygamber s.a.a ile birlikte idim .Bir kavmin çöplüğüne gelmişti..Ayakta dikilerek BEVLETTİ..

    Sonra da yaklaş dedi

    Bunun üzerine bende topuklarının yanına kadar yaklaştım.ona su verdim bu suyla abdest aldı.

    Buhari vudu 60 62,Müslim Taharet 73(273)Ebu davud Taharet 23 Tirmizi Taharet 13 Nesai Taharet 24 İBN Mace Taharet 305 306 Ahmed b.Hanbel
    6. Sana lazım olan temel ilmihal bilgilerini öğren yeter. Daha fazla kasmaya gerek yok.
    7. İmama mı uyacağız Hz.Peygambere mi (S). Ben sünneti peygambere uymak diye biliyordum, yanlış mı biliyormuşum?
    8. İmam Azam bir edebi terk ettiği için 40 yıllık namazını tekrar mı kılmıştır?? Biraz makul olun Allah aşkına? İmam Azam böyle bir edepsizlik yapmaz. İnsan nedir ki ibadetini allah’a beğendirsin. Bunu bir görev olarak yapacaksın. Hiçbir zaman mükemmel namaz kılamazsın. Asıl mükemmel olmadı diye tekrar kılmak edepsizliktir. İmam Numan böyle şey yapmaz, iftira etmeyin.

    İslamiyet taklid değil, tahkik dinidir. Akılsız adama din bile teklif edilmez. İmanınızı dilinizden kalbinize indirmedikçe bu imanın bir anlamı yok. fıkıhla iman olmaz.
    O saydığınız alimlerin ve evliya-i kiramın kitaplarının hiçbirini okudunuz mu? Okumamışsınız. Önce kendiniz başlayın, sonra başkasına salık verin?
    “Başkalarına emredip de kendinizi niçin unutuyorsunuz?” (bakara, 44)

  37. Yazan:Murat Bal Tarih: Kas 19, 2009 | Reply

    Eyvallah,üstad elinize,yüreğinize sağlık.

  38. Yazan:Alperen saka Tarih: Kas 22, 2009 | Reply

    evet ortada bir sorun(Yani mesele)var

    ibadetteyken, elimi nasıl koyucam, nereye bakıcam, sırtımı kaç derece bükücem, kaç kere sübhanerabbiyelazim diyecem diye düşünmekten Allah’ı düşünmeye vakit kalmıyorsa ortada bir sorun var demektir.

    cennete gidebilmek için bu kadarcık zahmete bile katlanılamıyorsa ortada bir mesele var demekdir
    ama kesinlikle islamiyette peygamberimizin uygulamalarında değil alimlerin bize bildirmelerinde hiç değil çünkü yalancıdan islam alimi olmaz onlar veabli bizden daha iyi bilirler

  39. Yazan:cb Tarih: Kas 22, 2009 | Reply

    Alperen bey,

    özünü kaybeden ayrıntıya takılır kalır,siz aynen böyle olmuşsunuz,Allah akıl fikir versin,elimi nereye koyacağım,başımı nereye dayayacağım diye düşünün durun,aynen devam,İşte Müslümanların maalesef bir adım öteye nasıl gidemediklerine bariz örneksiniz,öyle örneklersiniz ki,alim demekten alem demeye dahi geçememiş bir örnek ve şeklen ona buna tabi olmayı maharet sanarken o alimleri üzerinde yarıştırdığınız ve kendinizden olmayanı dışladığınız dinin direği namazın içini,özünü boşalttınız,siz varken,sizin gibiler varken,sizin gibileri gören kaç kişi sizleri görüp Müslüman olur,hiç bilmiyorum,ama sayının az olacağı maalesef kesin,yazık.

  40. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 22, 2009 | Reply

    @Alperen Saka,

    iletisim kutusundan bize erisin, gerçek e-mail adresinizi yazmayi nutmayin.

    Saygilar

  41. Yazan:Alperen saka Tarih: Kas 22, 2009 | Reply

    serhendli olacaktı yanlışlıkla serhentli yazılmış

  42. Yazan:bilal Tarih: May 20, 2010 | Reply

    yorumlar i okudukca aslinda ihsan beyin ne demek istedigini daha iyi anliyorum .ve noktasina virgulune kadar katilmakla birlikte ihsan beyin cagimizin ebuzeri oldugunu dusunuyorum .. allah sizden razi olsun bizleri vicdanla tanistirdiginiz icin .

  43. Yazan:ahmet-- Tarih: Eyl 18, 2010 | Reply

    hani herşey tamam zamanın ruhu değişti zihinler değişiyo insanlar bilinçsizce kendini haklı göserip buda böyle helaldir diyo…
    hani deniyo ya kuran’ın bir harfi bile değiştirilmeyecek diye belki mushafta evet değiştirilmeyecek ama akıllarda zelzeleler başlamış…

  44. Yazan:ibrahim kap Tarih: Eyl 18, 2010 | Reply

    İhsan Eliaçık

    Sağol kardeşim çok güzel olmuş senin gibi düşünen insanların aslında çok da az olmadığını bil çok sağol çok güzel ders vermişsin birilerine ALLAH yardımcın olsun…

  45. Yazan:muhammed bahadır Tarih: Eyl 20, 2010 | Reply

    eyvallah ihsan hocam, yüreğine sağlık güzel bir yazı olmuş, istifade ettik…

  46. Yazan:isyan Tarih: Şub 4, 2012 | Reply

    yazıyı okuyunca içim umutla doldu.yanlışın farkedilmesi kadar güzel ne az şey vardır. inanç dünyamızı, inandığımız, güvendiğimiz siyasi liderlerin söylemleriyle oluşturmak, kendii inancımızı bu söylemlere uydurmaya çalışmak sadece körleşmemize neden oluyor.ben yalnızca kuran okurum ve yalnızca oradan anladıklarım ölçüsünde yorum yapmaya gayret ederim. ancak kapitalist dünyanın gerçeklerini değişmez gerçekler ve doğrular olarak algıladığımızdan özellikle zenginlik ve yoksullukla ilgili eleştirilere ne de çok alınmışız. saldırıya geçmeden eleştirilerin hakkı da verilir umarım.

  47. Yazan:Zek Zek Tarih: Nis 12, 2012 | Reply

    Bu mudur yani? Muaviye ve Ebuzer! İki uçtan başka örnek alınabilecek yok mudur? İkisinden birini tercih etmek durumunda mıyız? Etrafımıza duvar örüp sonra kurtarıcı bekliyoruz. Bu kadar yalın, anlaşılır, güzel mesajı ne hale getiriyor insanlar!!!

  48. Yazan:Enes Tarih: Ara 4, 2012 | Reply

    Tabi ki ya ezenden yana olacaksan ya da ezilenden. Ortası yok bu işin. Etrafta zaten duvarlar var, kurtarıcı ise kişi olarak bu duvarı önce kendi hayatıyla yıkacak sensin, benim, tek tek insanlardır. Düzen böyle be kardeşimcilik olmasa gerek verilen mesaj.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Tem 25, 2009: Bu yazının başlığı yok : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin