RSS Feed for This Post

AZ Edebiyat Dergisi

“[…] ‘Mehmetçik’ meslek, eğitim, özgürlük açısından yükselerek ‘Mehmet Bey’ olduğunda Türk demokrasisi yükselecektir. İlletlerinden arındırılmış demokrasilerde seçkin, resmî mühürle değil, ‘bir şey olmak’ liyakatiyle vasıf kazanır. Batı demokrasileri başarılıdır, ama tek demokrasi örneği değildir. Batıda demokrasinin ilk hedefi ‘bir şey olmak’ değil, bencillik ve iktisadî çıkar ile eş anlamlı bir bireyciliktir. Özgürlük denilen şeyin kıymetini bildikleri için ‘bir şeyciler’ kadar ‘bir şey’ olanlar da imkân sahibi olabilmiş; bu da batılı toplumları nisbi olarak rahatlatmıştır. Bizde özgürlük, ‘bir şeyciler’in iktidarına bağlanmıştır, ‘bir şey olmanın yolu’ seçkinlerce daima engellenmiş, örtük bir faşizm hüküm sürmüştür. Türk demokrasi modeli diye bir şey düşünmek hayal değildir, o da liberalizmin niteliksiz özgürlük anlayışını aşmak ile mümkündür. Bireylerini en başta iktisadî olarak kalkındıran, ancak onu da aşan nitelikli özgürler, yani ‘bir şey olanların’ sayısını artırmakla mümkündür. Fert başına düşen gelir düzeyini on beş bin Türk Lirasının üzerine çıkarmanın dışında, en başta karakol cemiyeti gibi çalıştırılan üniversitelerin hayata kavuşturulması gibi çok ciddi atılımlara ihtiyaç vardır. Türkiye neden ‘insanlığın yeni adası’ olmasın.[…] (Berat Demirci, AZ Edebiyat)”

 Modernitenin sadece Türkiye’yi değil bütün insanlığı düşünsel bir kafese hapsettiğini düşünüyorum. Modernitenin kelimeleri ile düşünüp yazan “aydınların” karanlığında çözüm olmayan alternatifler(!) arasında bir sarkaç gibi gelip gidiyor insanlık: Komünizm, Faşizm, Liberalizm, İslamizm …

 AZ Edebiyat Dergisi‘ni değerli yorumcumuz Cemile Bayraktar Hanım sayesinde keşfettim. Dergide ilk dikkatimi çeken Berat Demirci’nin „Düşünüyorum, O halde Descartes Var” başlıklı yazısı oldu. Zihnimize çakılmış zincirlerin bir bir kırıldığı günler yaşıyoruz. Berat Bey gibi nice insan edebiyat ve düşünce dergilerinde hakîkî özgürlük ile zahirî özgürlûk arasındaki farkların altını çizen yazılar yazıyor.

 AZ Edebiyat Dergisi‘nin sitesini ziyaret edin. Kendinizden birşeyler bulabilirsiniz. Sitede yayın ekibinin adres ve telefon bilgileri var. Abone olarak bu güzel girişime destek olabilirsiniz.

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…

 ”…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…” 

Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin.

 

Derin Göz

 

Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot,  Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.

Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca,  Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, …

 (Buradan indirebilirsiniz)

 

 Baudolino (Umberto Eco)  Suzan Başarslan

Yazınsal bir yapıt, “basit bir obje değil, çok yönlü anlam ve ilişkilerle tabakalaşmış bir niteliğin çok yönlü organizasyonudur.”* Bu organizasyonun incelemesi de kendisi kadar zor bir organizasyonu gerektirir ki, bu yüzden bir yapıtın incelemesi adına günümüze değin, birçok kuram ve inceleme yöntemi geliştirilmiştir. Bu makalede Umberto Eco’nun yazdığı Baudolino adlı romanın incelemesi Gerard Genette’nin “Yapısal Metin İnceleme” yöntemine göre yapılacak ve yapıt, üç düzlemde incelenecektir. Bakış açısı, anlatıcı türü, ana düşünce, eserin yazılış tekniği, dil… gibi sorunlara da değinilecektir. İncelemede Şemsa Gezgin tarafından İtalyancadan Türkçeye 2003′te çevrilen Baudolino esas alınacak, tespit ve yorumlar çeviri yapıttan yola çıkılarak belirlenecek ve ifade edilecektir.  İncelemeyi kitap halinde indirmek için buraya tıklayın

Trackback URL

  1. 3 Yorum

  2. Yazan:cemile bayraktar Tarih: May 17, 2009 | Reply

    AZ Edebiyat Üzerine BirAZ Ya Da AZ Edebiyat Üzerin’Den Biraz
    Bugünlerde -hikmetini şimdilerde anlayamadığım bir sebepten- sık sık eski bir dost kendini hatırlatmaya çalışıyor bana.Nereye dönsem kendini hatırlatan,hatırlatmaya çalışan bir dostun silüetine çarpıyorum.İlk anlar garip bir soğukluk kaplıyor içimi,adını anımsayamıyorum.Adı yok sadece varlığına dair bir his,bir sükunet.Zaman sonra o sükunetten yükselen hiç ummadığım sesli bir tebessüm,bir o kadar kırgın bir o kadar alıngan.Tebessümle birlik,ani anımsama,eski bir dost tüm soğukluğuma rağmen kırmızıdan al çalarak gülümsüyor bana,bir o kadar kırgın,bir o kadar alıngan.Tebessümle birlik,adı canlanıyor zihnimde;Edebiyat,sen,ahh eski dostum diyecek oluyorum,olmuyor…

    Eskimiş yıllarıma,rüyadan uyanır gibi şaşkınca dalıyorum soluksuz.Eski bir dost;Edebiyat,yokluyor beni süzerek.Ben hızla uyandığım rüyaya aynı hızla dalıyorum,soluksuz.İçimden takipçisi olduğum dergilerin adı geçiyor,ezberden;Mavera,Yolcu,Kaşgar,Dergah…Belki daha niceleri.O dergilerden taşan şiirlere dair;bir mısra,bir kelime,bir harf büyüyor dilimde.Sonra o koku;taze basılmış dergilere ait o koku,mürekkebin baskınlığını saklamaya çalıştığı o koku,irkiliyorum.Rüyadayım.Kimim?Neyim?Ne yaparım?Bilmiyorum.Ayaklarım yüklenip beni sürüklüyor kitaplığın arka raflarına,garip bir keder sızıyor içime usul usul.Eski dergilere dokunuyorum;tozlanmışlar.Rüyadayım rüyanın içinden dergilerin içine akıyorum,soğuk ve tozlular.Arıyorum,bulamıyorum o gizli saklı kokuyu bulamıyorum.Mürekkebi koklamak istiyorum.O bana kokmuyor.Sonbahar gibi solmuş çiçekleri kokmuyor bana,onun yerine içimi bulandıran ince bir küf kokusu.Anlayamadığım bir utanç,bir yüz kızarıklığı,uyanıyorum.

    Unuttuğum bir dostu,ertelediğim,ırağında kaldığım bir dostu kendimi kaybettiğim bir rüyanın içinde buluyorum.Ben onu hatırlıyorum,yöneliyorum,kafiyeli bir tınıyla ‘uzun zaman oldu’ diyecek oluyorum,düğümleniyor dilim,diyemiyorum.O an anlıyorum benim unuttuğum eski dostun beni unutmadığını gönül koymasından anlıyorum.Ben yine utanıyorum,aynı güdüyle uyanıyorum.Yeni uyanmışlığa dair sersemliği atar atmaz,renkli bir bahar ikindisinde,bilgisayarı terk ederek,sakin bir odaya çekilerek,bir fincan çayı kendime yoldaş seçerek,bakir bir kalemi,bakire bir kağıda ‘ vefa ‘ nikahıyla kıyarak,kendime çekiliyorum.

    Bismillah!

    Derin bir uykudan Az Edebiyat dergisiyle uyanıyorum.Önce editörüyle edebi bir dille söyleşiyorum.Az Edebiyat Ege’den bir soluk,Manisalı.Dokuz aydır yayında,üç aylık bir edebiyat dergisi.Üçüncü sayısı bugünlerde yayınlanıyor.Editör sohbetimizin sonunda ‘ben size gönderirim’ diyor.Memnun oluyor,teşekkür ediyorum.Birkaç gün geçmiyor ki kapı çalıyor;postacı Az Edebiyat bana geliyor,ben daha hoş geldin demeden o hoş geliyor.Eski bir dostu eski bir dost aracı ‘postacı’ getiriyor,kargo şirktelerinin maddeselliğinden o kadar uzak ki.O an anlıyorum,Az Edebiyat ile eski bir dostun gönlünü alacağımı,vefakarlığımı sunacağımı,çözemediğim rüyalarımı hayredeceğimi.

    Dergiyi elime alır almaz eski anılara dalıyorum.Yazdığım şiirleri,onları imha edişimi,’ben Kafka’dan cesurum’ diyen cahil kibirlerimi anımsıyorum.İnce bir utançtan sonra kendi ukalalığıma olgun bir edayla göz kırpıyorum.

    Derginin renklerine tav oluyorum.Sade krem rengi üzerinde sakin saklı bordo;dergi bu iki rengin savaşında avuçlarımda vuruşuyor.Ege’nin tuzundan tadmış belli hararetli bir havası var.İlginçtir bir o kadar sakin.

    Editörün kapaktaki cümlesine takılıp kalıyorum,sevgilinin gözlerinde ilk bakışı yakalamış gibi.”birlikte konuşacak yürekler arıyoruz ya da susacak yürek…”

    Bir cesaret sayfaları çeviriyorum,hafif ve nazik.-Kalkıp pencereyi kapatıyorum,baharın sesinden ayrışmam lazım-Yine dergiye dönüyorum,yavaş yavaş sayfalarda göz gezdiriyorum.Az Edebiyatın kısık volümünü aşmadan fona;bir kürtçe ağıt,bir ermeni ninnisi,bir alevi şiiri,’örtülü’ bir dergah ilahisi işliyorum.Sayfalar arasında ilerliyorum.

    Sait Türkoğlu,”Bizim Yunus’un Halleri’ni yazmış.İçine eğiliyorum,sade ama dokunan cümleleri var,ben ordan Yunus’a dalıyorum.

    ”Varam ol dosta kul olam,hem açlubem gül olam
    Hem ötüp bülbüli olam,turağum gülistan ola”

    Sayfaların sakin şakşağında ”bir harf neyine yetmez insanın” diyerek dolaşırken,Mehmet Şamil Baş’ın son mısrasında dalgalanıyorum.”tılsımlı bir mektubum kalbine postalanan”Bir an şaşkınlıyorum,pulsuz ve yetimim.

    Münir Çakmak’ın başlığını okuyunca biraz durup öylece bakıyorum.Bir dinlenme,soluklanma sayfası gibi geliyor,okumayı kesiyorum.Gri bir şubatta kırmızı bir karanfilin hayali,kokusuyla birlik dağılmaya başlıyor zihnimde.

    Akşam da oluyor haniya,dergi hayra yorulacak belli diyorum,zamanla birlik güneşi takipte.

    Sayfalar inceliyor,anlıyorum son sayfalardayım.Editörün şiiri esir ediyor beni…Kemalettin Bal,’Neo-Rap-İlk Şiir’ şöyle alıcı gözle bakınıyorum.Daha önceki sohbetlerimizde uzlaşamadığımız bir kaç konunun şiirden ışık hızıyla gelip geçtiğini fark ediyorum.Çok hızlı,fark edilmeyecek kadar hızlı geçiyor.Yine de ben üstüme alınmam geren kadarını alıyorum.Ne daha fazla,ne daha AZ.

    Gökkuşağının renk geçişindeki uyumlu nameler gibi sesler harfe,harfler kelimeye,kelimeler yazıya,yazılar aşka dönüşürken intizamla sonlanıyor dergi.

    Uzak bir seferden dönmüş gibiyim.Dikenli bir hava değişimi hissediyorum,tenim ve zihnimde.Dönüp editöre bu cümleleri kurup sonra da biraz çatayım diyorum.Yazmadığım sadece editörle sırlaşabileceğim ”ama”larımı sıralayıp dökeyim istiyorum.Olmuyor,yapamıyorum.Şükrolsun niyetimi hatırlatıyor Yaradan,’ ama sen de ‘ demeye değil, edepli bir vefa ile ‘geç de olsa geldim’ demeye geldiğimi.

    Az Edebiyat,adı gibi az.Vermek istediğinden fazlasını alamayacağınız bu derginin hiç de fakir olmayan bir az’lığı var.”Az bazen daha fazladır” dedirten bir tarafı var.

    İkindinin akşama teslim edildiği vakitlerde gönlünü aldığıma kendimi inandırarak,huzurla uğurluyorum eski bir dostu.Uzaklaşırken ardından bir cümle savuruyorum ‘çok özlemişim,yine gel’ dönüp gidiyor,beni duymamış gibi.Alınmıyorum,biliyorum yine gelecek.Ayak izleri içime resmedildiyse yine gelecek.Huzurluyum,biliyorum yine gelecek.

    O uzaklaşırken ben,bendeki etkisiyle eski bir şiirimin son mısralarını mırıldanmaya koyuluyorum.

    Sanmam,

    bir daha zerrelerin ayak izlerinden yol bulup iz sürer miyim?

    Sanmam,

    bir daha iğde çiçeğinden az önce sarınıp bürünen o kokuya tebessüm eder miyim?

    ********************

    Saat ilerlemiş,babam sesleniyor içerden ‘’kızım ne yapıyorsun halen orada?”

    Bir şey yapmıyorum baba.Harfler yüreğime tecelli edip şiir oluyor,kekemeliğime edep ve imana tutunup ‘ vefa ‘ oluyorum,Musa oluyorum.Musa’yım ben baba,Harun’u bulana kadar kekeme bir Musa,SübhanAllah.

  3. Yazan:Münir ÇAKMAK Tarih: May 28, 2009 | Reply

    Cemile BAYRAKTAR Hanım, AZ edebiyat dergisi hakkında güzel yorumlarda bulunmuş. Teşekkürlerimi belirtiyorum; lakin dergiyi Manisa’dan çıkıyor olarak göstermiş sehven. Az Edebiyat dergisi Manisa’da değil Aydın’da çıkmaktadır.
    Yol ararken yanılmayasınız diye…

  4. Yazan:Sefil-ül Aziz Tarih: Oca 28, 2016 | Reply

    Hissim hissem olup hassama hasdır.

    ‘Ben’ kim? Çap’ım? Çap’a çare ihsandır.
    Avam’a çare intizamdır, şevk ve bürhandır.
    İnsan’a ‘ben’ ise; Çare, Tefekkür-ü Azamdır.
    ‪#‎SefilülAziz‬

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin